Karl Marx - Kapital Cilt 1: Temel Temalar ve Önemli Fikirler
1.
Kapital’in Çeviri ve Yayın Süreci
Kapital’in Türkçeye çeviri süreci, eserin
Türkiye'deki entelektüel serüveni hakkında önemli bilgiler sunar:
- Hikmet
Kıvılcımlı'nın İlk Girişimi (1937): Kapital’i Almanca aslından Türkçeye çevirip
yayınlamaya ilk başlayan Hikmet Kıvılcımlı'dır. 1937 yılında başlayan bu
girişimi Kıvılcımlı, her ay bir fasikülü yayınlanarak dört yıla yayılacak
bir tasarı olarak planlamıştı. İlk 7 fasikül 1937 yılı içinde yayınlandı;
ancak bu ilk girişim, Kıvılcımlı'nın 'Donanma davası' yüzünden
tutuklanmasıyla yarım kaldı. Bu, Türkiye'de Marx'ın eserine yönelik ilk
ciddi çeviri çabasıydı ancak siyasi engellerle kesintiye uğradı.
- Mehmet
Selik ve Sol Yayınları'nın Girişimi (1966-1970): Kapital'i özgün dilinden
Türkçeye çevirme konusunda ikinci ve Yordam Kitap'ınkinden önce gelen son
girişim Mehmet Selik'e ve Sol Yayınlan'na aittir. Bu yayın, 1966-67 yıllarında
Kapital'in I. cildinin 5 kitap halinde yayınlanışıyla başladı;
1970'te III. cildin ilk yarısının yayınlanmasıyla devam etti ve bu noktada
kesildi. Bu girişimle Kapital'in aşağı yukarı yarısı Türkçeye
kazandırılmış oluyordu.
- İngilizce
Çevirinin Gerekçesi ve Süreci:
Marx'ın ölümünden sonra eserin İngilizce çevirisinin gerekliliği ortaya
çıkmış ve Samuel Moore ile Dr. Aveling bu görevi üstlenmiştir. Özellikle
Marx'ın en küçük kızı Bayan Aveling, "alıntıları kontrol etmeyi ve
İngiliz yazarlardan ve yıllıklardan alınarak Marx tarafından Almancaya
çevrilmiş çok sayıda pasajın asıllarını bulup yerlerine koymayı teklif
etti." Bu, Marx'ın titiz alıntılama yöntemini ve çeviri sürecinin
detaylarını gözler önüne serer.
2.
Marx'ın Yaklaşımı
Marx,
kendi yaklaşımını Hegel'inkinden ayırırken, eleştiriye açık olduğunu belirtir:
- Hegelci
Diyalektiğe Karşıtlık:
"Benim diyalektik yöntemim, temelinde, Hegelci diyalektik yöntemden
yalnızca farklı değil, onun doğrudan karşıtıdır. Hegel için, idea adı
altında bağımsız bir özneye bile dönüştürdüğü düşünme süreci, bu sürecin
sadece dış görünüşünü oluşturan gerçekliğin demiurgosudur (evreni yaratan
güç -MB). Bendeyse, tam tersine, düşünsel olan (das Ideelle), maddi olanın
insan kafasına yerleştirilmiş ve tercüme edilmiş biçiminden başka bir şey
değildir." Marx, kendi diyalektiğini materyalist bir temele oturtur.
- Hegel'e
Saygı ve Eleştiri:
Marx, Hegel'in diyalektiği gizemlileştirmesini eleştirse de bu durum, "genel
hareket biçimlerini kapsamlı ve bilinçli bir şekilde ilk önce Hegel'in
ortaya koymuş olduğu gerçeğini hiçbir şekilde gölgeleyemez." Marx,
Hegel'in diyalektiğini "baş aşağı durur" olarak tanımlar ve
"gizemsel kabuğun içindeki rasyonel özü bulmak için, tersine
çevrilmesi gerekir" der.
- Bilimsel
Eleştiriye Hoşgörü:
Marx, "bilimsel eleştiriye dayanan her görüşü hoşnutlukla karşılarım"
ifadesiyle eleştirel tartışmaya verdiği önemi vurgular.
- Alıntılama
Tarzının Amacı:
Marx'ın alıntı yapma tarzı, "iktisadi düşüncenin ilk olarak nerede,
ne zaman ve kim tarafından açık şekilde ifade edildiğini saptamak"
amacı taşır. Alıntılar, "iktisat biliminin tarihinden ödünç alınarak
metne eklenen bir açıklamalar dizisini oluşturuyor ve iktisat tarihindeki
bazı daha önemli ilerlemeleri, tarihleriyle ve yaratıcılarıyla birlikte
ortaya koyuyor." Bu, Marx'ın düşünsel birikimi ve tarihsel
perspektifini gösterir.
3.
Meta, Değer ve Emek Teorisi
Kapital'in
temelini oluşturan kavramlar:
- Meta
ve Kullanım Değeri/Mübadele Değeri: "Metalar, kullanım değerleri olarak, her şeyden
önce, farklı niteliklere sahiptir; mübadele değerleri olarak ise, yalnızca
farklı niceliklerde olabilirler, yani bir zerre bile kullanım değeri
içermezler." Meta, hem bir ihtiyacı gideren bir kullanım değeri taşır
hem de mübadele edilebilir bir değere sahiptir.
- Emek
ve Değer Yaratımı:
"Meta cisminin kullanım değeri bir yana bırakılırsa, geriye metaların
yalnızca bir tek özelliği, emek ürünleri olmaları kalır." Marx için,
emek, ürünlere değer kazandıran yegâne unsurdur. Ürün, "emek
ürünleri" olarak soyut insan emeğine indirgenir.
- Toplumsal
Olarak Gerekli Emek-Zaman:
"Toplumsal olarak gerekli emek-zaman, herhangi bir kullanım değerini,
toplumun o sıradaki normal üretim koşulları altında, ortalama toplumsal
hüner derecesi ve emek yoğunluğuyla elde edebilmek için gerekli olan
emek-zamandır." Bu, bir metanın değerini belirleyen temel ölçüttür.
Örnek olarak İngiliz el dokumasının buharlı tezgahlar sonrası değer kaybı
verilir.
- Emek
ve Doğa:
"Emek, kendisi tarafından üretilen kullanım değerlerinin, yani maddi
servetin biricik kaynağı değildir. William Petty'nin dediği gibi, emek
onun babası ve toprak onun anasıdır." Emek, doğal maddeleri işleyerek
kullanım değerleri yaratır.
- Para
ve Değer Biçimi:
Para, metaların ortak değer biçimi olarak ele alınır. "Metanın değer
biçimine girmesi, homojen insan emeğinin bütün metalarda aynı olan
toplumsal maddesi olarak görünebilmek için, kendi doğal kullanım değerinin
ve kendisini meydana getiren özel yararlı emeğin bütün izlerinden
sıyrılır." Para, değerin soyut ve genel temsilcisi haline gelir.
- Mübadele
Süreci ve Meta Sahipleri:
Metaların piyasada mübadele edilebilmesi için "meta sahiplerinin
birbirlerinin karşısında iradeleri bu şeylerde tezahür eden kişiler
olarak yer almaları gerekir." Bu ilişki, hukuki bir sözleşme biçimini
alır.
4.
Artık Değer ve Sermayenin Oluşumu
Marx'ın
kuramının kalbinde artık değerin üretimi yer alır:
- P-M-P'
Formülü: Basit
meta dolaşımının M-P-M (meta-para-meta) döngüsünden farklı olarak, sermaye
dolaşımı P-M-P' (para-meta-daha fazla para) şeklinde ifade edilir. Burada
"P' = P + ∆P, yani işin sonunda elde edilen para miktarı, başlangıçta
dolaşıma sokulan para miktarı ile bir fazlalığın toplamına eşittir. Bu
fazlalığa, yani başlangıçtaki değeri aşan kısma artık değer (surplus
value) adını veriyorum. Bundan dolayı, başlangıçta dolaşıma sokulan değer,
dolaşımda sadece olduğu gibi kalmaz, değer büyüklüğünü değiştirir, kendine
bir artık değer ekler veya kendini değer olarak büyütür. Ve bu hareket onu
sermayeye dönüştürür."
- Artık
Değerin Kaynağı:
Artık değer, mübadele alanında değil, üretim alanında yaratılır.
"Meta dolaşımı, saf biçiminde, eş değerlerin bir mübadelesidir, yani,
değer bakımından zenginleşmenin aracı değildir." Marx, artık değerin
satıcının metayı pahalıya satmasından değil, işçinin emek gücünün
oluşturduğu değerin kendi maliyetinden fazla olmasıyla ortaya çıktığını
vurgular.
- Emek
Gücü (Arbeitskraft) Bir Meta Olarak: Kapitalist, "emek gücü ya da emek
kapasitesi"ni piyasada meta olarak bulur. Emek gücü, insanın fiziksel
ve zihinsel yeteneklerinin toplamıdır. Emek gücünün sahibi, kendi emek
gücünü belli bir süre için satar, kendisini değil.
- Emek
Gücünün Değeri:
Emek gücünün değeri, işçinin ve ailesinin geçimini sağlamak için gerekli
olan geçim araçlarının değeriyle belirlenir.
- Artık
Değer Oranı:
"Değişir sermayenin bu göreli değerlenmesine veya artık değerin bu
göreli büyüklüğüne, artık değer oranı adını veriyorum." Bu oran,
artık değerin emek gücüne yatırılan sermayeye oranıdır (m/v).
- Üretici
Emek:
"Üretici emek olmak, emeğin belirli içeriğiyle, özel yararlılığıyla
ya da büründüğü kendine özgü kullanım değeriyle kendinde ve kendi için
kesinlikle ilgisi olmayan bir belirlenimdir." Üretici emek, sermayeye
artık değer üreten emektir. Örnek olarak, bir kitapçının emriyle kitap
yazan bir edebiyat proleteri üretici emekçi olarak görülürken, kendi zevki
için yazan Milton üretici değildir.
5.
İş Günü, Aşırı Çalıştırma ve İşçi Sınıfının Durumu
Marx,
kapitalist üretimin işçi sınıfı üzerindeki etkilerini detaylıca inceler:
- İş
Gününün Sınırları:
İş gününün "bir üst sının vardır. Belirli bir sınırın ötesine
uzatılamaz. Bu üst sınır iki şeyle belirlenir. Bunlardan biri, emek gücünü
fiziksel bakımdan sınırlar. ... Bu fiziksel sınırlar dışında, iş gününün
uzatılmasının önünde manevi sınırlar bulunur."
- "Son
Saat" Teorisi ve Kapitalist Açgözlülük: Senior'un "Son Saat"
teorisi, işçinin günün son saatinde kâr ürettiği yanılgısını savunur.
Marx, bu tür teoriler için, "açgözlülüğün bu tür mucizelere
inandırdığını" ve kapitalistlerin artık değer elde etmek için iş
gününü uzatmaya çalıştıklarını gösterdiğini belirtir.
- "Küçük
Hırsızlıklar" ve İşçi Sömürüsü: Fabrika müfettişleri, işçilerin yemek ve dinlenme
zamanlarından yapılan "küçük hırsızlıklar”dan bahseder. "Zaman
zerreleri kârın unsurlarıdır."
- Çocuk
ve Kadın Emeği:
Sanayi devrimiyle birlikte çocuk ve kadın emeğinin aşırı sömürüsü
yaygınlaşır. Nottingham'daki dantel iş kolundaki çocukların durumu
"tam bir kölelik sistemi; sosyal, fiziksel, manevi ve zihinsel bir
kölelik" olarak tanımlanır. Benzer şekilde, çömlekçilik ve tuğla
sanayilerinde de korkunç koşullar rapor edilir.
- Yaşam
Koşulları ve Sağlık:
Londra'daki matbaa ve terzilik atölyelerindeki çalışma koşulları
"iğrenç" olarak nitelendirilir. İşçilerin yetersiz beslenmesi,
kötü barınma koşulları ve bunun sağlık üzerindeki olumsuz etkileri
detaylıca anlatılır. "Açlık hastalıklarından sakınmak için, ortalama
işçi kadının günlük gıdasında en az 3900 grain karbon ve 180 grain azot,
ortalama erkek işçininkinde ise en az 4300 grain karbon ve 200 grain azot
bulunmalıdır." İşçilerin bu asgari düzeyin altında beslendiği tespit
edilir.
- İşçi
Konutları:
Kentlerdeki işçi konutları "bulaşıcı hastalık yuvası" olarak
tanımlanır, kiralar yüksek, koşullar "sefil"dir. Kırsalda da
toprak sahipleri köylülerin evlerini yıkarak onları şehirlere göçe zorlar
ve "göstermelik köyler" (show-village) ortaya çıkar.
- Demiryolu
İşçileri ve Aşırı Çalıştırma:
Demiryollarında çalışan işçilerin günde 19 saate kadar aralıksız
çalıştırıldığı ve bunun ölümlere yol açtığı örneklerle gösterilir.
- İrlanda'daki
Sefalet:
İrlanda'daki tarım işçilerinin durumu, düşük ücretler, yetersiz beslenme
ve kötü barınma koşullarıyla karakterize edilir. Tarım işçilerinin
ücretleri "ancak kendilerinin ve ailelerinin beslenme ve barınma
ihtiyaçlarını karşılar; giyim eşyası için başka gelir kaynakları bulmak
zorundadırlar."
- Kapitalistlerin
Emek Gücüne Bakışı:
Kapitalistler, işçiyi "fabrikaların taşınabilir tamamlayıcı parçaları"
olarak görürler ve emek gücünün göç etmesini engellemeye çalışırlar.
"Emek gücünün ülkeyi bırakıp gitmesini teşvik edelim ya da buna izin
verelim (!), peki, kapitalist ne olacak?"
6.
Büyük Sanayinin Yükselişi ve Toplumsal Dönüşümler
Büyük
sanayi, manifaktür ve zanaatlarda köklü değişikliklere yol açar:
- Makineleşme
ve İş Bölümü:
Makineleşme, el işçiliğine dayalı iş birliğini ve manifaktürdeki iş
bölümünü ortadan kaldırır. Örnek olarak iğne yapım makinesi verilir:
"Bir tek makine, 11 saatlik bir iş gününde 145.000 iğne yapar. Bir
kadın veya genç kız, ortalama olarak, böyle dört makineye bakar ve günde
600.000'e yakın, haftada 3.000.000'dan fazla dikiş iğnesi üretir."
- Sanayileşmenin
Sonuçları: Yeni
sanayiler, zanaat ve manifaktür evrelerinden geçerek fabrika üretimine
ulaşır. Bu dönüşüm, "işçinin bireysel üretici güç bakımından
yoksullaşmasını" ve "niteliksiz işçiler" sınıfının ortaya
çıkmasını beraberinde getirir.
- İşçinin
Yabancılaşması:
İşçi, süreçte, "sermayeci o yabancılaşma sürecine kök saldığı ve onda
mutlak doyumunu bulduğu, oysa işçi, o sürecin kurbanı olarak ona karşı
daha baştan isyankâr bir ilişki içinde bulunduğu, onu bir esaret süreci
olarak duyumsadığı için daha baştan sermayeciden daha yüksek bir düzlemde
yer alır."
- Çalışan
Nüfusta Değişimler:
Fabrika sisteminin genişlemesiyle birlikte, bazı sanayi kollarında çalışan
işçi sayısında göreli hatta mutlak bir azalma görülürken, genel nüfus
artış hızı sanayinin ve zenginliğin ilerlemesine ayak uyduramaz.
- Fabrika
Yönetmeliği ve Kapitalist Otokrasi: Fabrika yönetmeliği, "büyük boyutlu el
birliğinin ve emek araçlarının, özellikle makinelerin, ortak kullanımının
emek sürecinde gerekli kıldığı toplumsal düzenlemenin kapitalistçe bir
karikatüründen başka bir şey değildir. Köle güdücülerinin kırbaçlarının
yerini gözcülerin ceza kitabı aldı." Cezalar genellikle para cezaları
ve ücret kesintileri biçimindedir.
- İş
Günü Yasaları ve İşçi Direnişi:
İngiltere'de iş gününü sınırlayan yasalar (örneğin On Saat Yasası), uzun
süreli sınıf mücadelelerinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. İşçiler,
"hayatlarımız bizler için bir yük haline gelmiştir" diyerek
aşırı çalışmaya karşı direnmişlerdir.
- Makineleşmenin
İki Yüzü: Makineleşme
hem üretkenliği artırır hem de kapitalist için "aynı zaman aralığında
sistematik olarak daha fazla emek sızdırmaya yarayan nesnel bir araç"
haline gelir.
7.
Kapitalist Birikim ve Toplumsal Sınıflar
Marx,
sermaye birikiminin nasıl gerçekleştiğini ve toplumsal sınıflar arasındaki
ilişkileri inceler:
- Tasarruf
ve Birikim:
"Birikim için birikim, üretim için üretim: Klasik ekonominin burjuva
döneminin tarihsel görevini ifade eden formülü işte buydu." Tasarruf
edilen artık değerin yeniden sermayeye dönüştürülmesi, birikimin
temelidir.
- Kapitalist
Sömürü ve Toplumsal Yapı:
"Yoksul ülkeler halkın iyi durumda olduğu, zengin ülkeler ise,
genellikle, halkın yoksul olduğu ülkelerdir." Kapitalist birikim,
zenginliğin üst sınıflarda yoğunlaşmasını, işçi sınıfının ise yoksunluk ve
sefalet içinde yaşamasını beraberinde getirir.
- Devletin
Rolü ve Sömürgeleştirme:
Devlet, feodal üretim tarzının kapitalist üretim tarzına dönüşümünü
hızlandırmak için zor kullanmıştır. Sömürgecilik, "ilk birikimin ana
uğraklarını" oluşturur; yerli halkların yok edilmesi,
köleleştirilmesi ve kaynakların yağmalanması bu sürecin bir parçasıdır.
- "Ortak
Toprakların Çevrilmesi" (Enclosure) ve Proletaryanın Yaratılması: İngiltere'de 15. ve 16.
yüzyıllarda ortak toprakların büyük toprak sahipleri tarafından gasp
edilmesi, köylülerin topraklarından koparılmasına ve "özgür bir
proleter kitlesi"nin oluşmasına neden olmuştur. Bu durum, "kır
halkının sanayi proletaryası haline gelmek üzere 'serbest kalmasına'"
yol açmıştır.
- Sermaye
ve Emek Gücü Arasındaki İlişki:
"Sermaye, bir şey değil, kişiler arasında şeyler aracılığıyla kurulan
bir toplumsal ilişki olduğunu keşfetmişti." Kapitalist üretim için,
kendini özgür iradesiyle satmak zorunda olan bir ücretli işçi sınıfının
varlığı vazgeçilmezdir.
8.
Eleştirel Yaklaşımlar ve Tartışmalar
Marx,
kendi döneminin iktisatçılarına ve toplumsal düşünürlerine de değinir:
- John
Stuart Mill ve "Yavan Bağdaştırmacılık": 1848 devrimlerinden sonra ortaya
çıkan "yavan bir bağdaştırmacılık", "sermayenin ekonomi
politiği ile proletaryanın artık daha fazla görmezden gelinemeyen taleplerini
bağdaştırmaya çalıştı." Marx, Mill'i bunun en mükemmel temsilcisi
olarak görür ve Rus eleştirmen N. Çernışevskiy'nin "burjuva
iktisadının iflasını ilan etmek" biçimindeki değerlendirmesini
aktarır.
- Gladstone
Tartışması: Marx,
Gladstone'un bir konuşmasından yaptığı alıntının doğruluğu üzerine çıkan
bir tartışmaya değinir. Eleanor Marx, babasının alıntısının doğru olduğunu
ve Gladstone'un konuşmasındaki "çelişki"ye işaret ettiğini
savunur.
- Ricardo
ve Değer Teorisi:
Ricardo'nun emek-değer teorisindeki önemi vurgulanır. Ancak Ricardo için
"artık değeri kâr, toprak rantı vb. özel biçimlerinden bağımsız
olarak inceleme işinde diğer iktisatçıları aşan bir başarı
göstermemiştir" eleştirisi yapılır.
- Bentham
Eleştirisi: Marx,
Jeremy Bentham'ın "yararlılık ilkesi"ni eleştirir. Bentham'ın
"modern dar kafalıyı (Spießbürger), özellikle İngiliz dar kafalısını
normal insan olarak alı[p]... geçmişi, bugünü ve geleceği bu ölçüyle
yargıla[masını]" eleştirir.
- "Emek
ve Sermaye" İlişkisi:
Marx, sermaye için "kilise veya devlet gibi ya da insanlığın geri
kalanını yolanlar tarafından, kendilerini kırkan eli gizlemek için
uydurulmuş bütün o genel terimler gibi bir tür kabalist sözdür" diyen
Hodgskin'den alıntı yapar. Bu, sermayenin nesnel bir varlık gibi
görünmesine rağmen aslında bir toplumsal ilişki olduğu fikrini pekiştirir.
- Proudhon
Eleştirisi: Marx,
Proudhon'un işçinin kendi ürününü geri almasının olanaksızlığı fikrini ele
alır ve artık değerin işçi sınıfının satın alma gücünü nasıl aştığını
açıklar.
- "Üretici
Emek" Kavramı:
Marx, üretici emeğin içeriğinden bağımsız olarak, sadece sermayeye artık
değer üreten emek olduğunu vurgular. Bu, bir sanatçının (Milton) kendi
zevki için yaptığı iş ile bir kapitalist için çalışan bir sanatçının işi
arasındaki farkı ortaya koyar.
Kapital
Cilt 1’in ana amacı,
kapitalist üretim tarzının işleyiş mekanizmasını, değerin, artık değerin ve
sermayenin nasıl üretildiğini ve bunun toplumsal sınıflar arasındaki ilişkileri
nasıl şekillendirdiğini bilimsel bir yaklaşımla ortaya koymaktır.
Karl
Marx - Kapital II. Cilt: Temel Temalar ve Önemli Fikirler
Giriş:
Engels'in Rolü ve Marx'ın Çalışma Süreci
Karl
Marx'ın Kapital'inin ikinci cildi, Marx'ın ölümünden sonra el
yazmalarından hareketle Friedrich Engels tarafından yayına hazırlanmıştır.
Eserin ilk Almanca baskısı 1885 yılında, Engels tarafından gözden geçirilen
ikinci Almanca baskısı ise 1893 yılında yayınlanmıştır. Engels'in önsözünde
belirttiği üzere, bu görevi üstlenmek "kolay bir iş değildi" zira
Marx'ın el yazmaları "çoğu bölük pörçük çalışmanın" bir araya
getirilmesiyle oluşuyordu. Marx'ın "eşsiz bir titizlik" ve "katı
bir özeleştiriye" sahip oluşu, büyük iktisadi keşiflerini yayınlamadan
önce onları "yetkinliğin doruğuna ulaştırmak için didinirken"
gösterdiği çabayı kanıtlanmaktadır. Metinde "F. E." ibareli dipnotlar
Engels'in 1893 baskısındaki notlarıdır ve Engels, kendi değişiklik ve
eklemelerinin "on basılı sayfa bile tutmaz ve yalnızca biçimsel nitelikte"
olduğunu belirtir.
Marx'ın
çeşitli el yazmaları, eserin farklı bölümlerine temel oluşturmuştur:
- Ağustos
1861-Haziran 1863 tarihleri arasındaki 23 defterden oluşan el yazması: Bu, Kapital'in I. Kitabının
ilk taslağını içerir ve daha sonra III. Kitapta ele alınan sermaye, kâr,
kâr oranı gibi konulara değinir. Ayrıca "Artık Değer Teorileri"
başlıklı bir bölüm de içerir ki bu, Kapital'in IV. Kitabı olarak
yayınlanacaktı.
- III.
Kitabın el yazması:
Büyük ölçüde 1864 ve 1865 yıllarında yazılmış olup, Marx I. Kitap üzerinde
çalışmaya ancak bu el yazmasını büyük ölçüde tamamladıktan sonra
başlamıştır.
- I-IV
olarak numaralandırılmış dört büyük boy el yazması (I. Kitabın çıkışından
sonraki dönem):
Özellikle IV. Elyazması, II. Kitabın birinci kısmıyla ilgili basıma hazır
bir versiyonunu sunar.
- 1870'ten
sonraki el yazmaları (V-VII):
Marx'ın sağlığının bozulmasıyla birlikte araştırmalarına devam ettiği, tarım
bilim, Rusya'daki kırsal ilişkiler, para piyasası, bankacılık ve doğa
bilimleri gibi alanları kapsayan not defterleridir. V. Elyazması, II.
Kitabın yeni bir versiyonunun temelini oluştururken, VIII. Elyazması ise
"toplumsal sermayenin yeniden üretiminin ve dolaşımının incelendiği
Üçüncü Kısmın" tekrar yazılma ihtiyacından doğmuştur.
I.
Temel İktisadi Kavramlar ve Eleştiriler
A.
Artık Değer Teorisi ve Marx'ın Katkısı
Engels,
Marx'ın Rodbertus'tan "aşırma yaptığı" suçlamalarını çürütmek için
geniş bir bölüm ayırmıştır. Rodbertus, kendi "3. sosyal mektubunda"
kapitalistin "artık değerinin" nereden ortaya çıktığını "özünde
aynı Marx gibi, ama daha kısa ve net şekilde" gösterdiğini iddia etmiştir.
Ancak Engels, Marx'ın "kendi ekonomi politik eleştirisinin yalnızca ana
çizgileriyle değil, en önemli ayrıntıları bakımından da tamamlanmış bulunduğu
1859 yılına dek Rodbertus'un yazınsal etkinliklerinden tümüyle habersiz"
olduğunu belirtir.
Engels,
Marx'ın artık değer teorisindeki özgünlüğünü, kendinden önceki iktisatçılarla
karşılaştırarak vurgular: "Lavoisier'nin Priestley ve Scheele karşısındaki
durumu neyse, artık değer teorisi konusunda Marx'ın selefleri karşısındaki
durumu da odur." Marx'tan önce artık değerin varlığı ve kökeni "az
çok açıklıkla dile getirilmişti." Ancak klasik burjuva iktisatçıları emek
ürününün oransal dağılımını araştırırken, sosyalistler bunun adil olmadığını
düşünmüş ve "ütopik araçlar aramıştı."
Marx
ise "sahneye" çıkarak, "onların bir çözüm gördüğü yerlerde, o
yalnızca bir sorun görüyordu." Marx, artık değerin tüm mevcut iktisadi
kategorileri kökten dönüştürebilecek ve "kapitalist üretimi kavramanın
anahtarını sunan" bir olgu olduğunu görmüştür. Marx'ın katkıları
şunlardır:
- Değer
ve Emek-Değer Teorisi:
Marx, değerin ne olduğunu bilmek için değer oluşturan niteliğiyle emeği
incelemiş ve "ilk kez, hangi emeğin, neden ve nasıl değer
oluşturduğunu ve değerin, bu türden donmuş emekten başka bir şey
olmadığını saptamıştı." Rodbertus bu noktayı "ölümüne dek
kavrayamadı."
- Meta
ve Para İlişkisi:
Marx, meta ve para ilişkisini incelemiş, metanın ve meta mübadelesinin,
"onda içkin olan değer olma özelliği gereğince nasıl ve neden
meta-para karşıtlığını doğurmak zorunda olduğunu" göstermiştir.
- Emek
Gücü ve Artık Değer Üretimi:
Marx, paranın sermayeye dönüşümünün emek gücü alım satımına dayandığını
kanıtlamıştır. Emek gücünü, değer yaratan özelliği olan emeğin yerine
koyarak, Ricardo okulunu zorlayan "sermaye ile emeğin karşılıklı
mübadelesini Ricardo'ya ait olan değerin emekle belirlenmesi yasasıyla
uyumlu hâle getirmenin olanaksızlığını" çözmüştür.
- Değişmez
ve Değişir Sermaye:
Marx, sermayenin değişmez ve değişir sermaye olarak ayrıldığını
saptayarak, artık değerin oluşum sürecini "gerçek akışı içinde en
küçük ayrıntılarına kadar ortaya koymuş ve böylece onu açıklamıştı."
- Mutlak
ve Göreli Artık Değer:
Marx, artık değerin iki biçimi olan mutlak ve göreli artık değeri bulmuş
ve bunların kapitalist üretimin tarihsel gelişimindeki "farklı, ama
her ikisi de belirleyici olan rolleri"ni göstermiştir.
- Ücret
Teorisi ve Kapitalist Birikim:
Artık değer temelinde "ilk akılcı ücret teorisini" geliştirmiş
ve "ilk kez, kapitalist birikimin tarihinin ana hatlarını ve bunun
tarihsel eğiliminin bir sunumunu ortaya koymuştu."
B.
Rodbertus'un Eleştirisi ve Sismondi ile Karşılaştırması
Engels,
Rodbertus'un iktisadi çalışmalarının "aynı düzeyi paylaştığını" ve
Marx tarafından Misère de la Philosophie'de eleştirildiğini belirtir.
Özellikle Rodbertus'un "ticaret bunalımlarını işçi sınıfının tüketim
azlığına dayandıran açıklaması" Sismondi'nin Nouveaux Principes de
l'Économie Politique'inde zaten yer almıştır. Aradaki tek fark,
Sismondi'nin dünya pazarını dikkate alırken, Rodbertus'un "ufkunun Prusya
sınırlarının ötesine geçmemesidir."
Rodbertus'un
ücret spekülasyonları "skolastik felsefenin alanına" girer ve Kapital'in
ikinci cildinin üçüncü kısmında "nihai olarak çürütülür."
C.
Ricardo Okulunun Çelişkileri ve Marx'ın Çözümleri
Ricardo
okulu 1830 civarında "artık değer sorunu yüzünden karaya oturdu." Onu
yıkıma sürükleyen iki nokta vardı:
- Emek
ve Değer Yasası:
Emek, değerin ölçüsüdür, ancak canlı emek, nesnelleşmiş emeğe göre daha
düşük bir değere sahiptir. Marx bu sorunu, "bir değeri olan, emek
değildir" diyerek ve "meta olarak alınıp satılan, emek değil
emek gücüdür" şeklinde doğru bir şekilde formüle ederek çözmüştür.
Emek gücünün değeri, onun üretimi ve yeniden üretimi için toplumsal olarak
gerekli olan emekle belirlenir, bu da "iktisadi değer yasasıyla
hiçbir şekilde çelişmez."
- Sermayelerin
Kâr Üretimi:
Ricardo'nun değer yasasına göre, aynı miktarda canlı emek kullanan
sermayeler eşit kâr üretmeliydi. Oysa gerçekte, eşit sermayeler, canlı
emek kullanımından bağımsız olarak ortalama olarak eşit kârlar üretir.
Marx bu çelişkiyi "Zur Kritik elyazmasında" çözmüştür ve çözüm, Kapital'in
III. Kitabında ortaya konulacaktır.
II.
Sermayenin Dolaşım Süreci
Kapital'in ikinci cildi, "Sermayenin Dolaşım
Süreci"ni inceler ve Marx'ın belirttiği üzere sermayenin devresel süreci
üç aşamadan geçer:
- Birinci
aşama (P – M):
Kapitalist para piyasasında ve emek piyasasında alıcı olarak ortaya çıkar,
parası metalara çevrilir.
- İkinci
aşama (Ü): Üretim
süreci, yani sermayenin kullanım değerlerini üretmek ve değerini artırmak
için faaliyette bulunması. Üretken sermaye, kendi bileşenlerini tüketerek
bunları "daha yüksek değerde bir ürün kütlesine çevirir." Emek
gücünün artık emeği, "sermayenin bedava emeğidir" ve kapitalist
için "karşılığında bir eş değer ödemediği bir değer oluşturur."
Ürün bu nedenle "yalnızca meta değil, artık değerle döllenmiş
metadır." (Örnek: 372 sterlin üretim araçları + 50 sterlin emek gücü
= 422 sterlin sermaye; 128 sterlin yeni değer = 500 sterlin iplik değeri).
- Üçüncü
aşama (M´ – P´):
Kapitalist metaları piyasaya sürer ve başlangıçta sürmüş olduğundan daha
fazla değeri piyasadan çeker. M´ – P´ işlemiyle hem öndelenen sermaye
değeri hem de artık değer gerçekleşir.
A.
Para-Sermaye Devresi (P ... P´)
Bu
devrenin sonucu P´ > P, ve P´ – P = m (artık değer) ile ifade edilir. P´,
değer doğurmuş değer olarak sermaye ilişkisi olarak var olur. Para tutarının,
kendisi tarafından dolaştırılan meta değerine oranı, incelediğimiz konuyla
ilgisizdir. Ancak, paranın sermaye olarak işlev görmesi için, dolaşımda belirli
bir para kütlesinin bulunması gerekir.
B.
Sermayenin Dönüşüm Biçimleri ve İşlevleri
Sermaye,
dolaşım alanında meta-sermaye (M) ve para-sermaye (P) olarak bulunur. İki
dolaşım süreci, sermayenin meta biçiminden para biçimine ve para biçiminden
meta biçimine dönüşmesinden oluşur. Bu süreçler, basit meta başkalaşım
süreçleridir. Üretken sermayenin özellikleri, onun üretim araçlarındaki varoluş
tarzından türetilemez.
C.
Dolaşım Zamanı ve Üretim Zamanı
Sermayenin
dolaşım zamanı, genel olarak onun üretim zamanını ve dolayısıyla değerlenme
sürecini sınırlar. Ekonomi politik, dolaşım zamanının bu negatif etkisini,
sonuçları pozitif olduğundan, pozitif sayar. Ancak Marx bu görünüşün yanıltıcı
olduğunu belirtir.
D.
Muhasebe ve Stok Yönetimi
Muhasebe,
gerçek alım satımın yanında, kalem, mürekkep, kâğıt, yazı masası, ofis
maliyetleri gibi nesnelleşmiş emek de gerektiren emek-zaman harcamasını içerir.
Kapitalist, sermayenin devrelerini zihinsel olarak hesap parası biçiminde
kaydeder ve denetler.
Stok
üç biçimde var olur: üretken sermaye (gizil üretim fonu), bireysel tüketim fonu
ve meta stoku (meta-sermaye). Toplumsal emeğin metabolizması, ürünlerin mekân
değiştirmelerini gerektirebilir. Ancak metanın dolaşımı, fiziksel hareketleri
olmadan da gerçekleşebilir. Örneğin, bir evin satışı meta olarak dolaşır, ancak
ev yer değiştirmez.
Taşımacılık
sanayisi, yer değiştirmenin kendisini satar. Üretilen yararlı etki, taşıma
sürecine ayrılmaz bir şekilde bağlıdır. Taşımacılığın maliyeti, taşınan
nesnenin hacmi, ağırlığı, kırılganlığı, bozulabilirliği vb. gibi birçok faktöre
bağlıdır.
III.
Sabit ve Dolaşır Sermaye
Adam
Smith'in sabit ve dolaşır sermaye ayrımına getirilen eleştiriler metnin önemli
bir bölümünü oluşturur. Marx, Smith'in bu ayrımı yaparken "kaba ampirik
tarz" kullandığını ve "tümüyle birbirine karıştırdığını"
belirtir. Smith, sabit sermayeyi "sahip değiştirmeden ya da daha fazla
dolaşmadan, bir gelir ya da kâr getiren" şeyler olarak tanımlarken,
dolaşır sermayeyi "yalnızca dolaşarak ya da sahip değiştirerek bir gelir
getirebilme özelliğini taşıyan" olarak tarif eder. Marx'a göre bu,
Smith'in karıştırmasından kaynaklanır:
- Üretken
sermayenin bileşenleri ile dolaşım sürecindeki sermaye: Smith, üretken sermayenin (üretim
sürecindeki sermaye) sabit ve dolaşır bileşenleri arasındaki farkı,
dolaşım sürecindeki meta-sermaye ve para-sermaye biçimleriyle aynı sepete
koyar.
- İşlevsel
tanım yerine maddi tanım:
Smith, sabit ve dolaşır sermayeyi oluşturan şeyleri maddi öğeler olarak
sayıp döker, sanki bu belirlilikler kapitalist üretim süreci içindeki
özgül işlevlerinden değil, "doğadan geliyormuş gibi." Oysa
Marx'a göre, emek aracı, emek malzemesi, ürün gibi tanımlar, "süreç
içinde üstlendiği çeşitli rollere göre" değişir. Sabit sermaye ve
sabit olmayan sermaye tanımları da "bu öğelerin emek sürecinde ve
dolayısıyla aynı zamanda değer yaratımı sürecinde oynadıkları belirli
rollere dayanır."
- Kârın
Kaynağı: Smith,
kârın, ürünün satılması yoluyla, yani dolaşımdan kaynaklandığını ima eder.
Marx ise kârın, üretim için öndelenen bir değerin satılması yoluyla yerine
konmasından değil, artık değer yaratımından kaynaklandığını vurgular.
Fizyokratlar
ve Ricardo'nun Yaklaşımları:
Fizyokratların avances annuelles (yıllık öndelikler) ve avances
primitives (başlangıç öndelikleri) ayrımı, sermayenin farklı yeniden üretim
dönemleriyle ilişkilidir. Ancak onlarda artık değer üretimi, sermayenin
yalnızca tarım gibi belirli bir üretim alanına özgü sayılır. Ricardo ise sabit
ve dolaşır sermaye farkını, yalnızca bunların farklı üretim dallarındaki
oranlarının değer yasasını etkilemesi ölçüsünde dikkate alır ve bu konuda büyük
hatalar yapar. Ramsay gibi bazı iktisatçılar ise "değişmez sermaye"
ile "sabit sermaye"yi, "dolaşır sermaye" ile "geçim
araçları"nı birbiriyle karıştırmıştır.
IV.
Basit Yeniden Üretim ve Birikim
Marx,
toplumsal sermayenin basit yeniden üretimini şematik olarak inceler. Bu şema
iki ana kesime ayrılır:
- Kesim
I: Üretim araçları
üretimi (örn: 4000c + 1000v = 5000 sermaye; 4000c + 1000v + 1000m = 6000
meta-ürün).
- Kesim
II: Tüketim
araçları üretimi (örn: 2000c + 500v = 2500 sermaye; 2000c + 500v + 500m =
3000 meta-ürün).
Basit
yeniden üretimde, tüm artık değerin üretken olmayan şekilde tüketildiği
varsayılır. Bu durumda, Kesim I'deki artık değer (1000m) ve değişir sermaye
(1000v), Kesim II'deki değişmez sermaye (2000c) ile mübadele edilir. Bu,
toplumsal ürünün değer bileşenlerinin, maddi bileşenleriyle
karşılaştırılmasında ortaya çıkan güçlüklere dikkat çeker.
Birikim: Genişletilmiş ölçekli yeniden üretim
(birikim), ürünün mutlak büyüklüğüyle ilgili olmayıp, "verili ürünün
farklı öğelerinin farklı bir düzenlenişini ya da bunların işlevlerinin farklı
şekillerde belirlenmesini" şart koşar. Birikimin gerçekleşebilmesi için,
Kesim I'deki üretimin, II için daha az değişmez sermaye öğesi, ancak I için
aynı miktarda daha fazla değişmez sermaye öğesi imal edebilecek durumda olması
gerekir.
Para
piyasasının rolü, özellikle büyük ölçekli girişimlerde (örneğin demiryolu
yapımı) sermaye aktarımlarında vurgulanır. Bu tür yatırımlar, para piyasası
üzerinde baskı yaratabilir ve üretim maddeleri ile geçim araçlarının
fiyatlarının yükselmesine neden olabilir.
V.
Fiyat Değişimlerinin Etkisi
Marx,
dolaşım zamanı ve üretim ölçeği aynı kalırken fiyatların değişmesinin sermaye
devri üzerindeki etkilerini de inceler. Örneğin, ham madde, yardımcı madde ve
emek fiyatları yarı yarıya düşerse, öndelenen sermaye miktarı azalır ve
piyasaya sürülen para kütlesi düşer. Tersine, fiyatlar yükselirse, aynı ölçekte
üretimi sürdürmek için ek sermaye gerekir ve bu da para piyasası üzerinde baskı
yaratabilir.
VI.
Politik İktisatçıların Yanlış Anlamaları
Marx,
Destutt de Tracy gibi politik iktisatçıların toplumsal yeniden üretim
teorisindeki "kafa karışıklığını ve kibirli anlayışsızlıklarını"
eleştirir. Destutt de Tracy'nin "bir sermaye için sermaye olan şeyin
diğeri için gelir ve biri için gelir olan şeyin diğeri için sermaye
olduğu" düşüncesini kısmen doğru bulur, ancak evrensel olduğu kabul
edildiğinde "tümüyle yanlış" hale geldiğini belirtir. Bu tür
düşünceler, artık değerin gizemli bir kaynaktan geldiği yanılsamasını güçlendirir.
Marx,
A. Smith'in "toplam toplumsal ürün değerinin gelire, ücretler artı artık
değere, ya da kendi ifadesiyle ücretler artı kâr (faiz) artı toprak rantına
ayrıştığı" iddiasını ve "tüketicilerin son aşamada üreticilere tüm
ürün değerini ödemek zorunda oldukları" iddiasını da eleştirir. Bu
"saçma formül," meta değerinin yalnızca kullanılan emek gücünün eş
değeri ve emek gücü tarafından yaratılan artık değere bölünebilir olduğu
varsayılsa bile yanlıştır.
Sonuç
Kapital'in ikinci cildi, sermayenin hareket
halindeki analizini, yani sermayenin dolaşım sürecini derinlemesine inceler.
Marx, sermayenin paraya, üretken sermayeye ve meta-sermayeye dönüşümünü ve bu
dönüşümlerin kapitalist üretimin sürekliliği ve genişlemesi için nasıl kritik
olduğunu ortaya koyar. Engels'in önsözünde vurgulandığı gibi, Marx'ın artık
değer teorisi, kendinden önceki iktisatçıların yüzeysel ve yanıltıcı
açıklamalarına karşı, kapitalist üretim tarzının özünü açığa çıkaran devrim
niteliğinde bir analiz sunar. Bu cilt, basit ve genişletilmiş yeniden üretim
modelleri aracılığıyla toplumsal sermayenin döngüsel hareketini ve bu süreçteki
çeşitli engelleri, çelişkileri ve bunların ekonomik bunalımlara yol açma
potansiyelini gözler önüne serer. Metin, Adam Smith ve Ricardo gibi klasik
iktisatçıların analizlerindeki temel hataları eleştirel bir yaklaşımla ortaya
koyarak, Marx'ın kendi teorisinin üstünlüğünü ve özgünlüğünü kanıtlar.
Karl
Marx - Kapital Cilt 3 - Temel Temalar ve Önemli Fikirler
Giriş: Eser, Marx'ın ölümünden sonra Friedrich
Engels tarafından elyazmalarından hareketle yayına hazırlanmıştır. Üçüncü cilt,
kapitalist üretim sürecinin bir bütün olarak ele alındığı, kârın ortalama kâra
dönüşmesi, kâr oranının düşme eğilimi yasası, faiz getiren sermaye, ticaret
sermayesi, toprak rantı ve gelirlerin kaynakları gibi konuları derinlemesine
irdeleyen teorik bir sonuç bölümü niteliğindedir.
I.
Kârın Ortalamaya Dönüşmesi ve Maliyet Fiyatı Kavramı:
- Maliyet
Fiyatı ve Kârın Dönüşümü:
Marx, birinci kitapta doğrudan üretim sürecini incelemişken, üçüncü ciltte
dolaşım sürecinin etkilerini ele alır. Meta değeri (M = c + v + m)
kapitalist bakış açısıyla maliyet fiyatı (k) ve artık değer (m) olarak
ifade edilir: M = k + m. Burada 'k' sermaye harcamasını, 'm' ise meta
değerinin maliyet fiyatını aşan fazlasını temsil eder. "Metanın
kapitalist maliyeti sermaye harcamasıyla, gerçek maliyeti emek
harcamasıyla ölçülür." Bu, meta değerinin maliyet fiyatından farklı
ve ondan daha büyük olduğunu gösterir.
- Artık
Değerin Kâr Biçimini Alması:
Artık değer, sermayenin tüm parçalarından kaynaklandığı yanılsamasıyla
"kâr" biçimine bürünür. "Artık değer, öndelenmiş toplam
sermayenin bu şekilde tasavvur edilen ürünü olarak, dönüşmüş bir biçim
olan kâr biçimini alır." Bu durum, kapitalist üretim tarzının
kaçınılmaz bir sonucudur ve kârın kaynağını perdelemiş bir görünüm
sergiler. Malthus'un ifadesiyle: "Kapitalist, öndelediği tüm sermaye
parçaları için eşit bir kazanç bekler."
- Artık
Değer Oranı ve Kâr Oranı İlişkisi: Kâr oranı (p') ile artık değer oranı (m') arasında
doğrudan bir ilişki vardır: p' = m' * (v / C). Bu formül, kâr oranının,
her zaman artık değer oranından küçük olduğunu gösterir, çünkü değişken
sermaye (v) her zaman toplam sermayeden (C = c + v) küçüktür.
- Sermaye
Bileşiminin Etkisi:
Farklı üretim dallarındaki sermaye bileşimleri (sabit ve değişken sermaye
oranları), farklı artık değer kütleleri üretir. Ancak kapitalistler,
yatırdıkları sermayenin büyüklüğüyle orantılı olarak eşit kâr beklerler,
bu da ortalama bir kâr oranının oluşmasına yol açar. Bu süreç, "değer
yasası temelinde, sermayenin ve zamanın aynı olmasına karşın canlı emek
nicelikleri eşit değilken artık değer oranındaki bir değişmenin eşit bir
ortalama kâr oranını ortaya çıkarması yoluyla çözüme kavuşur."
(Stiebeling)
II.
Kâr Oranının Düşme Eğilimi Yasası ve Karşıt Yönde Etkide Bulunan Nedenler:
- Yasanın
Kendisi: Marx,
kapitalist üretimin doğal bir eğilimi olarak kâr oranının düşme eğilimi
yasasını ortaya koyar. Bu düşüş, toplam sermaye içinde değişken sermayenin
(emek gücüne yatırılan sermaye) göreli olarak azalmasından, sabit
sermayenin (makineler, hammaddeler vb.) ise göreli olarak artmasından
kaynaklanır. "Kâr oranının düşmesi, toplam sermayenin değişir
bileşenindeki mutlak bir azalmadan değil yalnızca göreli bir azalmadan, bu
bileşenin değişmez bileşene oranla azalmasından kaynaklanır."
- Karşıt
Yönde Etkide Bulunan Nedenler:
Bu düşme eğilimini geciktiren, ancak uzun vadede hızlandıran faktörler de
vardır:
- Emeğin
Sömürülme Derecesinin Yükselmesi:
Artan emek yoğunluğu ve iş gününün uzaması, artık değer oranını artırır ve
kâr oranındaki düşüşü telafi eder.
- Ücretin
Değerinin Altına Düşürülmesi:
İşçilere geçimlik düzeyin altında ücret ödenmesi, kapitalistin artık değer
elde etme oranını artırır.
- Değişmez
Sermaye Öğelerinin Ucuzlaması:
Makinelerin ve hammaddelerin fiyatlarındaki düşüş, sabit sermayenin toplam
sermaye içindeki değerini azaltarak kâr oranının düşüşünü yavaşlatır.
- Göreceli
Aşırı Nüfus:
İşsizler ordusunun varlığı, işçi ücretlerini baskı altında tutarak artık
değer üretimini destekler.
- Dış
Ticaret: Dış ticaret
hem değişken hem de sabit sermaye öğelerini ucuzlatarak kâr oranını
artırıcı etki yapar. Aynı zamanda üretim ölçeğini genişleterek birikimi
hızlandırır, ancak uzun vadede kâr oranının düşmesini de hızlandırır.
Ricardo bu yönü gözden kaçırmıştır.
- Hisse
Senetli Sermayenin Büyümesi:
Hisse senetli şirketler, sermayenin daha büyük ölçeklerde yoğunlaşmasını
sağlar ve kâr oranını etkileyebilir.
- Yasanın
İç Çelişkileri: Kâr
oranının düşme eğilimi, kapitalist üretimin temel amacı olan sermayenin
değerlenmesiyle çelişir. Bu durum, aşırı üretimi, spekülasyonu ve
bunalımları teşvik eder. Marx'a göre, bu "kendi kendine özgü engel,
kapitalist üretim tarzının sınırlılığını ve yalnızca tarihsel, geçici bir
nitelik taşıdığını doğrular."
III.
Kapitalist Üretim Sürecinde Tasarruf ve Fiyat Değişimleri:
- Sabit
Sermaye Kullanımında Tasarruf:
Kapitalist üretim, nesnelleşmiş emek (sabit sermaye) konusunda son derece
tutumludur, ancak canlı emek (işçi) konusunda savurgandır.
"Kapitalist üretim, tek başına ele alınırsa... gerçekleştirilmiş,
metalarda nesnelleştirilmiş emek söz konusu olduğunda son derece
tutumludur. Buna karşılık, bir insan savurganı, bir canlı emek savurganı
olarak... tüm diğer üretim tarzlarını açık arayla geride bırakır." Bu
durum, işçilerin sağlık ve yaşam koşullarından tasarruf edilmesiyle
(örneğin kömür ocaklarında veya fabrikalarda güvenlik önlemlerinin
ihmaliyle) kendini gösterir.
- Fiyat
Değişimlerinin Etkisi:
Hammadde fiyatlarındaki dalgalanmalar, kâr oranı üzerinde doğrudan etki
yapar. Hammadde fiyatlarının artması maliyetleri yükseltir ve kârı
düşürür; fiyatların düşmesi ise tersine etki yapar. Serbest ticaret
yanlılarının hammaddeler üzerindeki gümrük vergilerini kaldırma çabaları
bu nedenle önemlidir.
- Krizler
ve Spekülasyon:
Dış ticaret ve spekülasyon, ham madde fiyatlarında dalgalanmalara ve
piyasada aşırı üretime yol açar. Örneğin, 1861-1865 pamuk bunalımı,
kapitalist üretimin doğasına iyi bir örnek teşkil eder. Bu dönemde,
piyasanın "fiyatlara" bırakılması ve arz ile talebin karşılıklı
olarak birbirlerini düzenleyeceği inancı, istikrarsızlığa yol açar. Son
dönemde ortaya çıkan karteller (tröstler), üretimi ve fiyatları
düzenlemeye çalışsa da ilk fırtınada çökmeye mahkumdur ve "küçüklerin
büyükler tarafından eskisine göre daha çabuk yutulması"na hizmet
eder.
IV.
Faiz Getiren Sermaye ve Kredi Sistemi:
- Faiz
Getiren Sermaye Anlayışı:
Faiz getiren sermaye (P - P'), sermayenin en yüzeysel ve fetişleşmiş
biçimi olarak görülür. Burada para, kendi başına daha fazla para üreten
bir otomat gibi görünür, aracı üretim süreci silinmiştir. "Bu biçim,
sermayeyi değerin, değer yaratımının bağımsız kaynağı olarak sunmak
isteyen bayağı iktisat için doğal olarak büyük bir nimettir; söz konusu
biçim altında, kârın kaynağı görülemez duruma gelir ve kapitalist üretim
sürecinin sonucu (süreçten ayrılmış olarak) bağımsız bir varlık
kazanır."
- "Doğal"
Faiz Oranı Yokluğu:
Marx, "doğal" bir faiz oranının bulunmadığını, faiz oranının
rekabet, alışkanlıklar ve yasal gelenekler gibi ampirik faktörlerle
belirlendiğini savunur. Faiz, ortalama kârın bir kısmından başka bir şey
değildir ve bu kârın iki sermaye sahibi arasında nasıl paylaşılacağı
tamamen rastlantısaldır.
- Kredi
Sisteminin Rolü:
Kredi sistemi, sermayenin yoğunlaşmasını ve merkezileşmesini hızlandırır.
Bankalar aracılığıyla tasarruflar toplanır ve sanayici kapitalistlerin
kontrolüne geçer. Bu, aşırı üretime, spekülasyona ve bunalımlara zemin
hazırlar. Kriz anlarında, kredi sistemi çöker ve yerini para sistemine
bırakır. "Bunalım dönemlerinde kredi sistemi işte bu nedenle
birdenbire çökerek para sistemine dönüşür."
- Hayali
Sermaye: Devlet
tahvilleri ve hisse senetleri gibi değerli kağıtlar, "hayali
sermaye" oluşturur. Bu kağıtların piyasa değerleri, faiz oranıyla
ters orantılı olarak dalgalanır ve gerçek sermayenin hareketinden
bağımsızdır. Krizlerde bu kağıtların değer kaybetmesi, parasal servetin
merkezileşmesi için bir araç işlevi görür.
V.
Toprak Rantı:
- Toprak
Rantının Kökeni:
Toprak rantı, tarım ürünlerinin üretim maliyetlerinin farklı toprak
parçaları arasındaki verimlilik farkından veya konum farklılığından
kaynaklanan "ekstra kâr"ın toprak sahibine aktarılmasıyla oluşur
(farklılık rantı). Ayrıca, en kötü toprağın bile belirli bir kârın
üzerinde bir getiri sağlamasıyla oluşan "mutlak toprak rantı" da
vardır.
- Tarımda
Kapitalist İlişkiler:
İngiltere örneği üzerinden Marx, tarımsal iyileştirmelerin aslan payının
uzun vadede toprak sahiplerine gittiğini ve kiracı çiftçilerin, daha
yüksek rantlar ve mülk değer artışı nedeniyle, düşük kârlarla yetinmek
zorunda kaldıklarını vurgular. "Tarımsal iyileştirmeler... toprak
sahibinin taşınmazının değerindeki ve onun kira gelirlerindeki artış
anlamına geldiği sürece, ülkedeki çok sayıdaki tarım birliğinin tüm
çabaları... başarısızlığa uğramak zorundadır."
- Toprak
Fiyatı: Toprak
fiyatı, sermayeleştirilmiş ranttan başka bir şey değildir. Faiz oranının
düşmesi veya toprağa eklenen sermayenin getirisinin artması, rant
yükselmeden bile toprak fiyatını artırabilir. Ayrıca, tarım ürününün
fiyatı düşse bile, farklılık rantı ve dolayısıyla daha iyi toprakların
fiyatı yükselebilir.
- Tarım
ve Kapitalist Üretimin Çatışması:
Marx, kapitalist sistemin akılcı bir tarıma direndiğini, çünkü tek
güdüsünün anlık parasal kazanç olduğunu belirtir. Bu, tarımın sürekli
yaşamsal gereksinimleri karşılaması gereken doğasıyla çelişir.
VI.
Gelirler ve Kaynakları - Üçlü Formül ve Sınıflar:
- Üçlü
Formül: Kapitalist
toplumda gelir, ücret, kâr ve rant olmak üzere üç temel kategoriye
ayrılır. Bu formül (ücretli emek - ücret, sermaye - faiz, toprak mülkiyeti
- rant), kapitalist üretim ilişkilerinin temelini oluşturur.
- Artık
Emek ve Toplumsal Gelişme:
Artık emek, yani toplumsal gereksinimleri aşan emek, her toplumda var
olmaya devam eder. Kapitalist sistemde, bu artık emek karşıtlık içeren bir
biçime sahiptir ve toplumun bir kısmının aylaklığıyla bütünlenir. Marx,
sermayenin uygarlaştırıcı yanlarından birinin, bu artık değeri, eski
kölelik veya serflik biçimlerine göre daha avantajlı bir şekilde koparması
olduğunu kabul eder. Ancak asıl amaç, artık emeğin, toplumun daha yüksek
bir biçiminde, maddi emeğe ayrılan zamanın daha da azaltılmasıyla
birleştirilmesidir.
- Bölüşüm
ve Üretim İlişkileri:
Bölüşüm ilişkileri (ücret, kâr, rant), üretim ilişkilerinin belirli
tarihsel biçimlerinin yansımasıdır. Üretimin maddi gelişimi ile onun
toplumsal biçimi arasındaki çatışma ve karşıtlık genişledikçe bir kriz anı
belirir.
- Sınıflar: Kapitalist toplum, ücretliler,
kapitalistler ve toprak sahipleri olmak üzere üç büyük sınıfa ayrılır. Bu
sınıf ayrımı, üretimin toplumsal karakterinin maddi üretim koşullarıyla,
özellikle de emek araçları ve toprakla karıştığı bir yanılsamayı besler.
VII.
Engels'in Tamamlayıcı Açıklamaları:
- Değer
Yasası ve Kâr Oranı:
Engels, Marx'ın değer yasasının kapitalist üretim açısından "salt bir
hipotezden çok daha büyük ve belirli bir anlam" taşıdığını vurgular.
Marx'ın bu konudaki elyazmalarının taslak niteliğinde olması nedeniyle
konuyu daha da açar.
- Borsa
ve Kapitalist Üretimin Temsili:
Engels, 1865'ten bu yana borsanın rolünün ciddi şekilde arttığını ve borsa
işlemleri aracılığıyla tüm üretimin ve ticaretin borsacıların elinde
toplandığını belirtir. Bu durum, borsayı "kapitalist üretimin
kendisinin en mükemmel temsilcisi" haline getirmiştir. Bankacılık,
sanayi ve tarım gibi çeşitli alanlarda anonim şirketlerin ve finansal
tröstlerin yükselişi, sermayenin merkezileşmesinin ve hayali sermayenin
büyümesinin örnekleridir. Sömürgeleştirme bile, "bugün, borsanın bir
şubesinden başka bir şey değildir."
Sonuç: Karl Marx'ın Kapital Cilt 3'ü,
kapitalist üretim sürecinin karmaşık iç işleyişlerini, kârın gizemli doğasını,
faiz ve rantın kökenlerini ve bu unsurların krizlere yol açan çelişkilerini
derinlemesine analiz eder. Eser, kapitalist sistemin doğal bir eğilimi olarak kâr
oranının düşme eğilimi yasasını temel bir açıklayıcı ilke olarak sunar ve bu
yasanın karşıt yönlü etkileşimlerle nasıl dengelenmeye çalışıldığını gösterir.
Marx ve Engels, kapitalist ilişkilerin yüzeysel görünüşlerinin ardındaki gerçek
toplumsal üretim ilişkilerini açığa çıkarmaya çalışır. Kredi sisteminin,
sermayenin merkezileşmesi ve hayali sermayenin büyümesi yoluyla bu çelişkileri
daha da derinleştirdiğini, dolayısıyla sistemin içsel krizlere eğilimini
artırdığını gösterirler. Bu analizler, kapitalist sistemin tarihsel ve geçici
doğasına işaret ederken, aynı zamanda gelecekteki toplumsal dönüşümler için
maddi koşulların nasıl yaratıldığını da ortaya koyar.
Karl
Marx - Artık Değer Teorileri Özeti: Temel Temalar ve Fikirler
Marx'ın
bu eseri, Kapital'in dördüncü cildinin taslağı olup, klasik burjuva ekonomi
politiğin eleştirel bir çözümlemesini sunar.
I.
Artık-Değerin Kökeni: Dolaşım Alanından Üretim Alanına Geçiş
Marx,
klasik ekonomistlerin artık-değeri dolaşım alanında (yani malların değerinin
üzerinde satılmasıyla) açıklamaya çalışmalarını eleştirir ve fizyokratların
bu sorunu doğrudan üretim alanına taşımasının önemini vurgular.
- Fizyokratların
Büyük Başarısı:
Marx, fizyokratları "modern ekonomi politiğin gerçek babası"
olarak nitelendirir çünkü onlar, artık-değerin kökenini dolaşım alanından
üretim alanına aktarmışlardır. Onlara göre, yalnızca artık-değer yaratan
emek üretkendir ve bu emek, üretimi sırasında tüketilen değerler
toplamından daha fazla değer içerir.
- "Fizyokratlar,
artık-değerin kökeni üzerine incelemeyi, dolaşım alanından doğrudan üretim
alanına aktarmışlar ve böylece kapitalist üretimi çözümlemenin temelini
atmışlardır." (ADT Cilt 1, s. 223)
- Ancak
fizyokratlar bu fazla değeri "doğanın saf armağanı" (pur don
de la nature) olarak algılamışlardır, özellikle tarımsal üretimde.
Onlara göre, sanayi işçisi yalnızca biçimi değiştirir, maddi tözü
artırmaz. Bu nedenle tarımsal emek, tek üretken emek ve toprak rantı da
tek artık-değer biçimi olarak kabul edilir.
- Fizyokratların
Çelişkileri:
Sistemlerinde feodal bir kabuk (toprak rantına verilen önem, toprağın
doğanın armağanı olarak görülmesi) ile burjuva bir öz (kapitalist tarımın
savunulması, laissez faire ilkesi) bir aradadır.
- Marx'a
göre, fizyokratlar bir yandan toprak rantını feodal ambalajından çıkarmış,
öte yandan bu artık-değeri toplumdan değil, doğadan türetmişlerdir.
"Bir yandan, toprak rantını -yani toprak mülkiyetinin gerçek ekonomik
biçimini- feodal ambalajından çıkarmış, emeğin ücretini aşan basit bir
artık-değere indirgemiştir. Öte yandan bu artık-değer, gene feodal düşünce
tarzına uygun olarak, toplumdan değil doğadan, insanın
karşılıklı-ilişkilerinden [Verkehr] değil, toprakla ilişkilerinden
çıkarılmıştır." (Cilt 1, s. 228)
- Turgot, fizyokrat teoride kapitalist
ilişkilerin daha derinlemesine analizine doğru bir adım atmıştır. O, artık-emeğin,
emek koşullarının emek-gücünden ayrılmasıyla (yani toprağın bir kesimin
mülkü haline gelmesiyle) emekçinin asgari ücretini aşan miktarı
üretmesinin zorunluluğu arasında bir bağlantı kurar.
II.
Üretken Emek ve Üretken-Olmayan Emek Tartışması
Adam
Smith'in üretken ve üretken-olmayan emek ayrımı, Marx'ın bu eserde genişçe
incelediği önemli bir konudur. Marx, bu ayrımın kapitalist üretim ilişkilerini
anlamak için merkezi olduğunu savunur.
- Adam
Smith'in İkili Tanımı:
Smith, üretken emeği sermaye ile değişilen (yani kapitaliste kâr sağlayan)
ve maddi, satılabilir bir metada sabitlenen emek olarak tanımlarken;
üretken-olmayan emeği gelirle değişilen ve kalıcı bir ürün bırakmayan emek
olarak tanımlar (örneğin hizmetçiler, memurlar).
- Marx,
Smith'in bu ayrımındaki çelişkileri ve tutarsızlıkları eleştirir.
Özellikle Smith'in, piyano yapımcısının işçisinin üretken olduğunu, ancak
kişinin kendi evinde piyano yapımı için çalıştırdığı ustanın
üretken-olmayan olduğunu söylemesi bu tutarsızlığa örnek verilir.
"Bir piyano yapımcısının çalıştırdığı işçi üretken işçidir. Onun
emeği, yalnızca tükettiği ücreti yeniden-üretmekle kalmaz, ama piyano
yapımcısının sattığı üründe, piyanoda, metada, ücretin üstünde ve ötesinde
bir artık-değer bırakır. Ama bunun tersine, bir piyano için gereken tüm
malzemeyi (ya da emekçinin sahip olması gereken her şeyi) satın aldığımı
ve bir mağazadan piyano almak yerine bu piyanoyu evimde yaptırdığımı
varsayalım; bu durumda piyanoyu yapan, üretken-olmayan bir emekçidir;
çünkü onun emeği, benim gelirimden doğrudan ödenmiştir." (Cilt 1, s.
306-307)
- Marx'ın
Tanımı: Marx'a
göre üretken emek, basitçe bir kullanım değeri üreten emek değil, sermaye
için artık-değer üreten ve böylece kapitalist üretim ilişkilerini
yeniden üreten emektir. Bu tanım, emeğin içeriği veya spesifik yararıyla
değil, toplumsal üretim ilişkilerindeki konumuyla ilgilidir.
- "Üretken
emek, emekçi için, yalnızca emek-gücünün daha önceden belirlenmiş değerini
yeniden-üreten, ama değer yaratan bir etkinlik olarak sermayenin değerini
artıran emektir; başka deyişle, emekçinin kendisini sermaye biçiminde
yarattığı değerle karşı karşıya getiren emektir." (Cilt 1, s. 370)
- "Üretken-Olmayan
Emek"in Savunusu:
Marx, Smith'in ayrımına yönelik eleştirilerin, genellikle burjuva
ideologların "üretken-olmayan" sınıfların (din adamları,
memurlar, hizmetçiler vb.) topluma faydasını meşrulaştırma çabasından
kaynaklandığını belirtir.
- Ganilh, "ödenmiş her emeğin üretken
olduğunu" savunarak, hizmetçinin emeği ile çiftçinin veya fabrika
işçisinin emeği arasında hiçbir fark görmediğini iddia eder. Hatta
hizmetçinin emeğinin daha yüksek ücret alması durumunda daha üretken
olduğunu bile öne sürer. Marx bu savı, "çok aptalca" ve
"sapkın" bulur. "Eğer değişim, çiftçinin ya da fabrika
işçisinin emeğine yalnızca 500 frank verirken, hizmetçinin emeğine 1.000
frank verirse, bundan insanın çıkaracağı sonuç, hizmetçi emeğinin
zenginlik üretimine bu çiftçinin ya da fabrika işçisinin emeğinden bir kat
fazla katkıda bulunduğudur; hizmetkarın emeği çiftçiyle fabrika işçisinin
emeğine göre bir kat fazla maddi ürünü ücreti olarak aldığı sürece zaten
başka türlü de olamaz. Zenginliğin, daha az bir değişim-değeri olan ve
dolayısıyla daha az ödenen emeğin sonucu olduğu nasıl sanılabilir ki!"
(Cilt 1, s. 362)
- Mandeville'in
"Arıların Öyküsü"
adlı eseri, tüm mesleklerin üretken olduğunu ve "kötülüklerin"
bile toplumsal fayda sağladığını öne sürerek bu meşrulaştırma çabasına
örnek teşkil eder. (Cilt 1, s. 364)
- Suç
ve Üretkenlik:
Marx, burjuva iktisatçıların üretkenliği meşrulaştırma çabasını
hicvederek, bir suçlunun bile ceza hukuku, polis, yargıçlar, hatta sanat
eserleri ürettiğini ve ekonomik üretken güçleri teşvik ettiğini ironik bir
şekilde dile getirir. "Suçlu yalnızca suç üretmez, aynı zamanda ceza
hukuku üretir ve bununla birlikte ceza hukuku dersleri veren profesörü
üretir... Suçlu ayrıca bütün bir polis örgütünü ve hukuk yargılama
kurumunu, polis komiserini, yargıçları, cellatları, jürileri, vb.
üretir..." (Cilt 1, s. 182-183)
III.
Sermayenin Üretkenliği ve Artık-Değerin Bölüşümü
Marx,
sermayenin "üretkenliğini" ele alırken, bunun aslında toplumsal
emeğin üretken gücünün kapitalist bir ifadesi olduğunu savunur.
- Sermaye
ve Artık-Emek:
Sermaye, artık-emeği zorlayan bir güç olarak ve toplumsal emeğin üretken
güçlerini (bilim, teknoloji vb.) kendi bünyesine katan bir mekanizma
olarak üretkenleşir. Bu durum, bireysel emekçilerin ürettikleri artık-değerin,
emek-gücünün değeri üzerinden kapitalist tarafından sahiplenilmesiyle
gerçekleşir.
- Kârlılığın
Düşme Eğilimi:
Marx, kapitalist gelişme içinde değişmeyen sermayenin değişen sermayeye
oranının arttığını (yani makineleşmenin ve hammadde kullanımının canlı
emeğe göre arttığını) ve bunun da genel olarak kâr oranının düşme
eğilimine yol açtığını belirtir. (Cilt 2, s. 670)
- Malthus
ve Aşırı-Üretim: Malthus,
üretken-olmayan sınıfların israfını ve tüketimini, aşırı-üretimi önlemenin
bir çaresi olarak savunur. Marx, Malthus'u "egemen sınıfların yüzsüz
dalkavuğu" olarak görür ve onun teorilerinin gerici niteliğini
vurgular. Malthus'un argümanına göre, devlet harcamaları ve
üretken-olmayan tüketim, ekonomide talep yaratarak aşırı-üretimi engeller.
Marx, bu görüşün kapitalizmin içsel çelişkilerini örtbas etmeye yönelik
mazeretçi bir yaklaşım olduğunu belirtir. (Cilt 1, s. 268)
IV.
Ricardo ve Rant Teorisi
Marx,
Ricardo'nun rant teorisini ele alırken, onun artık-değeri kâr ve rant gibi
belirli biçimlerinden ayrı olarak incelememesini ve bu nedenle sermayenin
organik bileşimi gibi önemli konuları tam olarak kavrayamamasını eleştirir.
- Rantın
Kaynağı: Ricardo,
rantı toprağın "verimliliği"ne ve emek-gücünün artan
üretkenliğine bağlarken, Marx, rantın değer yasasıyla ilişkisini daha
derinlemesine inceler. Marx'a göre, Ricardo'nun rant teorisi, rantın
toprak sahibine ödenen bir artık-değer biçimi olduğunu doğru bir şekilde
gösterse de değerin kaynağı konusundaki eksiklikler nedeniyle hatalıdır.
- Değer
ve Maliyet Fiyatı:
Ricardo, maliyet fiyatını değerle karıştırma eğilimindedir. Marx, bu
karışıklığın, Ricardo'nun yanlış rant teorisinin ve kâr oranındaki
iniş-çıkışları açıklamasındaki hataların temelinde yattığını savunur.
- Anderson'ın
Katkısı: Marx,
James Anderson'ın rantın topraktan değil, tarım ürününden, yani emekten ve
emek-gücünden kaynaklandığına dair tezini Ricardo'dan önce ortaya
koyduğunu belirtir. Anderson, "ürünün fiyatını belirleyen toprak
rantı değildir, toprak rantını belirleyen ürünün fiyatıdır" (Cilt 2,
s. 549) diyerek fizyokratik öğretinin temellerini sarsmıştır. Marx,
Malthus'un Anderson'ın fikirlerini intihal ettiğini ve toprak
aristokrasisinin çıkarlarına hizmet etmek için çarpıttığını iddia eder.
V.
Dolaşım ve Yeniden-Üretim
Quesnay'nin
Ekonomik Tablosu, Marx'ın toplam sermayenin yeniden-üretimi ve dolaşımı
süreçlerini anlamak için önemli bir referans noktasıdır.
- Quesnay'nin
Tablosu: Quesnay,
ekonomik süreci üç ana sınıf arasında (üretken sınıf - tarımcılar, toprak
sahipleri sınıfı, kısır sınıf - sanayiciler ve tüccarlar) para ve ürün
akışını gösteren "Ekonomik Tablo" ile açıklamıştır.
- Marx,
bu tablonun, sermayenin ve gelirin dolaşımını göstermedeki öncülüğünü
takdir ederken, fizyokratların tarımsal üretimi tek artık-değer kaynağı
olarak görmesini eleştirir.
- Paranın
Rolü: Marx,
paranın dolaşım aracı ve ödeme aracı olarak işlevlerini inceler. Paranın,
üretim döngüsünde nasıl kapitaliste geri döndüğünü ve sermayenin nasıl
yenilendiğini tartışır.
- Dolaşım
Zorlukları ve Krizler:
Marx, yıllık ürünün tamamının gelir olarak tüketilemediği, çünkü
değişmeyen sermayenin (hammadde, makineler vb.) de yenilenmesi gerektiği
sorununa değinir. Bu durum, basit değişim ve yeniden-üretim modellerinde
ortaya çıkan zorlukları gösterir ve potansiyel aşırı-üretim veya tüketim
eksikliği krizlerine işaret eder. Marx, "yıllık olarak üretilen
değerlerin yıllık olarak tüketildiği doğru değildir. Sabit sermayenin
büyük bir kısmı için durum böyle değildir." (Cilt 1, s. 270) der.
VI.
Genel Değerlendirme
- Marx'ın
Amacı: Artık-Değer
Teorileri, Marx'ın kendi iktisat teorisini geliştirirken klasik
ekonomistlerin (Smith, Ricardo, Fizyokratlar vb.) fikirlerini eleştirel
bir şekilde incelediği ve kendi kavramlarını (artık-değer, üretken emek,
sermayenin organik bileşimi) netleştirdiği bir çalışmadır.
- Tarihsel-Eleştirel
Yaklaşım: Marx,
iktisadi teorileri tarihsel ve toplumsal bağlamları içinde ele alır,
onların kendi dönemlerindeki üretim ilişkilerinin bir ifadesi olduğunu
gösterir.
- Burjuva
Ekonomi Politiğin Sınırlılıkları:
Marx, burjuva ekonomistlerin artık-değerin gerçek kaynağını (emek-gücünün
sömürülmesi) tam olarak anlayamamasını veya açıklayamamasını onların temel
sınırlılıkları olarak vurgular. Onların teorileri, kapitalist sistemi
doğal ve ebedi gösterme eğilimindedir.
- Kapitalizmin
Çelişkileri: Marx,
kapitalist üretimin doğal çelişkilerine (örneğin kâr oranının düşme
eğilimi, aşırı üretim olasılığı, işsizlik) dikkat çeker ve bu çelişkilerin
burjuva iktisatçıları tarafından nasıl gizlenmeye veya meşrulaştırılmaya
çalışıldığını ortaya koyar.
Bu
eser, Marx'ın iktisadi düşüncesinin derinliğini ve kapsamını ortaya koyan, Kapital'in
temel kavramlarının oluşum sürecini gösteren önemli bir çalışmadır.