21 Temmuz 2013 Pazar

Komünizm Tarihin Çözülmüş Bilmecesidir – Karl Marx

Hazırlayan: Mahmut Boyuneğmez

“Komünizm tarihin çözülmüş bilmecesidir” cümlesi, 1844 El Yazmaları adlı yapıtta yer alır. Marx’ın 1844 Nisan-Ağustos ayları arasında iktisat ve felsefe alanındaki düşüncelerini yansıtan bu yapıtta, burjuva iktisada yönelttiği ilk eleştiriler bulunur. Marx, iktisadi olguları ve süreçleri birbiriyle ilişkilendirmenin gereğine inanmakta, iktisadi yabancılaşma olgusu üzerinden eleştirisini ortaya koymaktadır. Emeğin yabancılaşması, özel mülkiyete dayalı iktisadi ilişkilerin bir ürünü olarak görülmektedir. Özel mülkiyet de, emeğin yabancılaşmasının bir sonucu olarak değerlendirilir. Özel mülkiyetin ortadan kaldırılması, bu nedenle, işçi sınıfının iktisadi ve siyasal kurtuluşu için zorunlu görülmektedir. Komünizm, özel mülkiyetin ve dolayısıyla insanın her türlü yabancılaşmasının yok olması olarak algılanmaktadır. Burada Marx, komünizmi, Hegel ve Feuerbach’tan devraldığı felsefi kavramlar aracılığıyla değerlendirmektedir. Ancak Hegel’in Hukuk Fesefesi’nin eleştirisinden sonra, burada da bir Hegel eleştirisi bulunur. Keza 1844 Elyazmaları’nda, Feuerbach’ın dar felsefi perspektifi ve “insan” algısı da aşılmıştır. Elyazmaları’nda Marx ayrıca, ütopik sosyalizmin ülküler şeklinde ileri sürülen yaklaşımlarını da eleştirmektedir. Özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasının, “gerçek bir komünist eylem”i gerektirdiği vurgulanmaktadır.

Bu yapıt, tarihsel materyalizmin oluşum sürecinde yazılmış olup, kavramsal açıdan bir geçiş dönemini yansıtır. Dolayısıyla 1844 Elyazmaları, Alman İdeolojisi adlı yapıttaki kavramsal düzeye henüz ulaşılmamış olduğu gözetilerek okunmalıdır.

Peki, bu cümle ne anlama gelmektedir? Önce cümlenin geçtiği yeri alıntılayalım:

[[Komünizm, insanın yabancılaşması olarak özel mülkiyetin pozitif aşılması ve böylelikle insanın özünün insan tarafından ve insan için gerçek sahiplenilmesi; komünizm, bir toplumsal varlık halinde insanın kendine tümüyle geri dönüşü – bu geri dönüş bilinçle tamamlanır ve önceki gelişimin tüm zenginliğini kucaklar. Bu komünizm, tam gelişmiş natüralizm olarak hümanizme eşittir ve tam gelişmiş hümanizm olarak natüralizme eşittir; insanla doğa arasındaki ve insanla insan arasındaki çatışmanın/ihtilafın hakiki çözümüdür – varoluş ile öz, nesnelleşme ile kendini olumlamanın, özgürlük ile zorunluluk, birey ile insanlık arasındaki çekişmenin gerçek çözümüdür. Komünizm tarihin çözülmüş bilmecesidir ve kendisini bu çözüm olarak bilir.
Tarihin tüm hareketi, komünizmin fiili oluşum eylemi – ampirik varlığının doğum eylemi – olarak, böylelikle, onun düşünen bilinci için onun oluşumunun bilinen ve kavranmış hareketidir (…)
Özel mülkiyet hareketi, daha doğrusu iktisadi harekette tüm devrimci hareketin zorunlulukla ampirik ve teorik temelini bulduğunu görmek kolaydır.]][i]
Bu cümleler, Marx’ın 1844 gibi erken bir tarihte bile, belirli bir tarih anlayışının olduğunu göstermektedir. Tarihsel akış içerisinde insanlığın ürettiği tüm maddi ve düşünsel zenginlik kapsanarak, komünizme doğru ilerlenecektir. Tarihin natürel gelişimi, gerçek bir hümanizme varacak, bu gelişimin komünizme varmasıyla, insanlar arasındaki çatışmalı ilişkiler ve doğayla olan uyumsuzluk ortadan kalkacak, natüralizm gerçekleşecektir. İktisadi yabancılaşma, diğer bir deyişle insanın çalışarak kendi potansiyelini gerçekleştirmesi yerine onu sefilleştiren yabancılaştırıcı ilişkiler, komünizmde aşılacaktır.
Tarihin hareketinin kavranmaya başlanması, bu bilinçlilik, komünist fikirlerin oluşumuyla çakışır. Tarihin devindiricilerini kavramaya başladığımızda, aynı zamanda onun ne yöne doğru seyredeceğine ilişkin genel bir yaklaşıma da sahip oluruz. Komünizm bu anlamda, tarihin kavranmış ve dile getirilmiş bilincidir. İnsanlığın bugüne kadar tam olarak kavrayamadan oluşturduğu tarihsel gelişim, artık ana hatlarıyla, içerdiği devindirici güçlerle, üretilen fikirlerin işlevleriyle birlikte kavranabilir durumdadır. Artık bu bilmece çözülmeye başlamış, geliştirilen bir tarih bilinci de tarihteki yerini almıştır. Komünizm, tarihsel hareketin bir ürünü olarak, gelişen tarih bilincidir.
İnsanlık için iyi niyetli bir temenni ya da geleceğe ilişkin ütopist bir ülkü olmadığı, gelişimin ancak bir düzeyinden sonra oluşmuş olmasından anlaşılmalıdır. İnsanlığın tarihin daha erken dönemlerinde, komünizme geçişi gerçekleştirebilecek düzeyde bir gelişimi olmamıştır; bu durum komünizmin bir bilinç biçimi olarak ancak iki yüzyıl kadar önce gelişebildiği gerçeğini de kapsar.
Tarihte, bilinçte kavranan bir sorun belirmeye başladı mı, işte o zaman bu sorunun gerçek toplumsal hayatta çözümünü sağlayacak güçlerin de filizlendiği ve geliştiği gözlenir. Tarihsel ilerleme ve bu ilerlemenin bilinçli ifadesi, artık bütünleşik bir gelişime tabidir.
Yeryüzünün ve doğanın tüm olanakları, taşıdığı potansiyel güçler, ancak uzun bir tarihsel süreç içerisinde değerlendirilebilmiş ve kavranmaya başlanmıştır. Bu potansiyeller, doğanın ürünleri tüm insanlık tarafından eşitlikle ve özgürlükle sahiplenilemiyorsa, bunun nedeni özel mülkiyete dayalı kapitalist iktisadi ilişkilerdir. Bu ilişkilerin bir devrimle ortadan kaldırılması, toplumdaki gerçek güçler arasındaki çelişkilerin zorunlu bir sonucu olacaktır. Gelişimi sağlayan çelişkiler, aşılmaya mahkûmdur. İşte o zaman insanlık, gerçek bir hümanizmi yaşayacaktır.



[i] http://www.marxists.org/archive/marx/works/1844/manuscripts/comm.htm. “Communism as the positive transcendence of private property as human self-estrangement, and therefore as the real appropriation of the human essence by and for man; communism therefore as the complete return of man to himself as a social (i.e., human) being – a return accomplished consciously and embracing the entire wealth of previous development. This communism, as fully developed naturalism, equals humanism, and as fully developed humanism equals naturalism; it is the genuine resolution of the conflict between man and nature and between man and man – the true resolution of the strife between existence and essence, between objectification and self-confirmation, between freedom and necessity, between the individual and the species. Communism is the riddle of history solved, and it knows itself to be this solution.
||V| The entire movement of history, just as its [communism’s] actual act of genesis – the birth act of its empirical existence – is, therefore, for its thinking consciousness the comprehended and known process of its becoming. Whereas the still immature communism seeks an historical proof for itself – a proof in the realm of what already exists – among disconnected historical phenomena opposed to private property, tearing single phases from the historical process and focusing attention on them as proofs of its historical pedigree (a hobby-horse ridden hard especially by Cabet, Villegardelle, etc.). By so doing it simply makes clear that by far the greater part of this process contradicts its own claim, and that, if it has ever existed, precisely its being in the past refutes its pretension to reality.
It is easy to see that the entire revolutionary movement necessarily finds both its empirical and its theoretical basis in the movement of private property – more precisely, in that of the economy.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.