Hazırlayan:
Mahmut Boyuneğmez
“Komünizm tarihin çözülmüş
bilmecesidir” cümlesi, 1844 El Yazmaları
adlı yapıtta yer alır. Marx’ın 1844 Nisan-Ağustos ayları arasında iktisat ve
felsefe alanındaki düşüncelerini yansıtan bu yapıtta, burjuva iktisada
yönelttiği ilk eleştiriler bulunur. Marx, iktisadi olguları ve süreçleri
birbiriyle ilişkilendirmenin gereğine inanmakta, iktisadi yabancılaşma olgusu
üzerinden eleştirisini ortaya koymaktadır. Emeğin yabancılaşması, özel
mülkiyete dayalı iktisadi ilişkilerin bir ürünü olarak görülmektedir. Özel
mülkiyet de, emeğin yabancılaşmasının bir sonucu olarak değerlendirilir. Özel
mülkiyetin ortadan kaldırılması, bu nedenle, işçi sınıfının iktisadi ve siyasal
kurtuluşu için zorunlu görülmektedir. Komünizm, özel mülkiyetin ve dolayısıyla
insanın her türlü yabancılaşmasının yok olması olarak algılanmaktadır. Burada Marx, komünizmi, Hegel ve Feuerbach’tan
devraldığı felsefi kavramlar aracılığıyla değerlendirmektedir. Ancak Hegel’in Hukuk Fesefesi’nin eleştirisinden sonra,
burada da bir Hegel eleştirisi bulunur. Keza 1844 Elyazmaları’nda, Feuerbach’ın dar felsefi perspektifi ve “insan”
algısı da aşılmıştır. Elyazmaları’nda
Marx ayrıca, ütopik sosyalizmin ülküler şeklinde ileri sürülen yaklaşımlarını
da eleştirmektedir. Özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasının, “gerçek bir
komünist eylem”i gerektirdiği vurgulanmaktadır.
Bu yapıt, tarihsel
materyalizmin oluşum sürecinde yazılmış olup, kavramsal açıdan bir geçiş
dönemini yansıtır. Dolayısıyla 1844
Elyazmaları, Alman İdeolojisi
adlı yapıttaki kavramsal düzeye henüz ulaşılmamış olduğu gözetilerek
okunmalıdır.
Peki, bu cümle ne anlama gelmektedir?
Önce cümlenin geçtiği yeri alıntılayalım:
[[Komünizm, insanın
yabancılaşması olarak özel mülkiyetin pozitif aşılması ve böylelikle insanın
özünün insan tarafından ve insan için gerçek sahiplenilmesi; komünizm, bir
toplumsal varlık halinde insanın kendine tümüyle geri dönüşü – bu geri dönüş
bilinçle tamamlanır ve önceki gelişimin tüm zenginliğini kucaklar. Bu komünizm,
tam gelişmiş natüralizm olarak hümanizme eşittir ve tam gelişmiş hümanizm
olarak natüralizme eşittir; insanla doğa arasındaki ve insanla insan arasındaki
çatışmanın/ihtilafın hakiki çözümüdür – varoluş ile öz, nesnelleşme ile kendini
olumlamanın, özgürlük ile zorunluluk, birey ile insanlık arasındaki çekişmenin
gerçek çözümüdür. Komünizm tarihin çözülmüş bilmecesidir ve kendisini bu çözüm
olarak bilir.
Tarihin tüm hareketi,
komünizmin fiili oluşum eylemi – ampirik varlığının doğum eylemi – olarak,
böylelikle, onun düşünen bilinci için onun oluşumunun bilinen ve kavranmış hareketidir
(…)
Özel mülkiyet
hareketi, daha doğrusu iktisadi harekette tüm devrimci hareketin zorunlulukla ampirik
ve teorik temelini bulduğunu görmek kolaydır.]][i]
Bu cümleler, Marx’ın 1844 gibi erken bir tarihte bile,
belirli bir tarih anlayışının olduğunu göstermektedir. Tarihsel akış içerisinde
insanlığın ürettiği tüm maddi ve düşünsel zenginlik kapsanarak, komünizme doğru
ilerlenecektir. Tarihin natürel gelişimi, gerçek bir hümanizme varacak, bu
gelişimin komünizme varmasıyla, insanlar arasındaki çatışmalı ilişkiler ve
doğayla olan uyumsuzluk ortadan kalkacak, natüralizm gerçekleşecektir. İktisadi
yabancılaşma, diğer bir deyişle insanın çalışarak kendi potansiyelini
gerçekleştirmesi yerine onu sefilleştiren yabancılaştırıcı ilişkiler,
komünizmde aşılacaktır.
Tarihin hareketinin kavranmaya başlanması, bu
bilinçlilik, komünist fikirlerin oluşumuyla çakışır. Tarihin devindiricilerini
kavramaya başladığımızda, aynı zamanda onun ne yöne doğru seyredeceğine ilişkin
genel bir yaklaşıma da sahip oluruz. Komünizm bu anlamda, tarihin kavranmış ve
dile getirilmiş bilincidir. İnsanlığın bugüne kadar tam olarak kavrayamadan
oluşturduğu tarihsel gelişim, artık ana hatlarıyla, içerdiği devindirici
güçlerle, üretilen fikirlerin işlevleriyle birlikte kavranabilir durumdadır.
Artık bu bilmece çözülmeye başlamış, geliştirilen bir tarih bilinci de
tarihteki yerini almıştır. Komünizm, tarihsel hareketin bir ürünü olarak,
gelişen tarih bilincidir.
İnsanlık için iyi niyetli bir temenni ya da geleceğe
ilişkin ütopist bir ülkü olmadığı, gelişimin ancak bir düzeyinden sonra oluşmuş
olmasından anlaşılmalıdır. İnsanlığın tarihin daha erken dönemlerinde,
komünizme geçişi gerçekleştirebilecek düzeyde bir gelişimi olmamıştır; bu durum
komünizmin bir bilinç biçimi olarak ancak iki yüzyıl kadar önce gelişebildiği
gerçeğini de kapsar.
Tarihte, bilinçte kavranan bir sorun belirmeye başladı
mı, işte o zaman bu sorunun gerçek toplumsal hayatta çözümünü sağlayacak
güçlerin de filizlendiği ve geliştiği gözlenir. Tarihsel ilerleme ve bu
ilerlemenin bilinçli ifadesi, artık bütünleşik bir gelişime tabidir.
Yeryüzünün ve doğanın tüm olanakları, taşıdığı potansiyel
güçler, ancak uzun bir tarihsel süreç içerisinde değerlendirilebilmiş ve
kavranmaya başlanmıştır. Bu potansiyeller, doğanın ürünleri tüm insanlık
tarafından eşitlikle ve özgürlükle sahiplenilemiyorsa, bunun nedeni özel
mülkiyete dayalı kapitalist iktisadi ilişkilerdir. Bu ilişkilerin bir devrimle
ortadan kaldırılması, toplumdaki gerçek güçler arasındaki çelişkilerin zorunlu
bir sonucu olacaktır. Gelişimi sağlayan çelişkiler, aşılmaya mahkûmdur. İşte o
zaman insanlık, gerçek bir hümanizmi yaşayacaktır.
[i]
http://www.marxists.org/archive/marx/works/1844/manuscripts/comm.htm. “Communism as the positive transcendence of private property as human self-estrangement, and
therefore as the real appropriation
of the human essence
by and for man; communism therefore as the complete return of man to himself as
a social (i.e.,
human) being – a return accomplished consciously and embracing the entire
wealth of previous development. This communism, as fully developed naturalism,
equals humanism, and as fully developed humanism equals naturalism; it is the genuine
resolution of the conflict between man and nature and between man and man – the
true resolution of the strife between existence and essence, between
objectification and self-confirmation, between freedom and necessity, between
the individual and the species. Communism is the riddle of history solved, and
it knows itself to be this solution.
||V| The
entire movement of history, just as its [communism’s] actual act of genesis –
the birth act of its empirical existence – is, therefore, for its thinking
consciousness the comprehended
and known
process of its becoming.
Whereas the still immature communism seeks an historical proof for itself – a proof in the
realm of what already exists – among disconnected historical phenomena opposed
to private property, tearing single phases from the historical process and
focusing attention on them as proofs of its historical pedigree (a hobby-horse
ridden hard especially by Cabet, Villegardelle, etc.). By so doing it simply
makes clear that by far the greater part of this process contradicts its own
claim, and that, if it has ever existed, precisely its being in the past refutes its
pretension to reality.
It is easy to see that the entire revolutionary movement
necessarily finds both its empirical and its theoretical basis in the movement
of private property
– more precisely, in that of the economy.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.