20 Temmuz 2013 Cumartesi

Fransa’da Sınıf Savaşımları – Karl Marx

Hazırlayan: Mahmut Boyuneğmez

Marx'ın 1848-49 Fransız Burjuva Devrimini incelediği eserin adı Fransa’da Sınıf Savaşımları’dır.

Marx Ocak-Kasım 1850’de dört adet makale yazar. Bu makaleler ilk önce Neue Rheinische Zeitung, Poitisch-ökonomische Revue’nun 1850 tarihli 1, 2, 3, 5-6. sayılarında yayınlanır. Bu dört makale, Fransa’da Sınıf Savaşımları 1848-1850 adlı eseri oluşturur.

Bu eseri Marx, 1848-49 Fransız burjuva devriminin getirdiklerini anlamak amacıyla yazar. Bu eser Marx’ın ilk tarihsel süreç incelemesidir. Marx bu eserde, 1848-49 Fransız burjuva devriminin nedenlerini ve karakterini ortaya koymakta, devrimin seyrini ayrıntılı bir şekilde değerlendirmektedir. Eserde, iktisadi süreçlerin toplumsal hayattaki rolü, sınıfların ve partilerin mücadeleleri, kitlelerin devrim sürecindeki hareketlenmeleri ve devletin işlevleri üzerinde durulur. Marx, 1848-50 arasındaki siyasal sürecin somut bir analizini ortaya koymaktadır. Siyasal ve ideolojik eğilimleri, tarihsel süreç içerisinde inceler; bunları, sınıf çıkarlarıyla ilişkilendirerek değerlendirir.

22-24 Şubat 1848’de Fransa halkı “bankerlerin kralı” Louis-Philippe’i devirir ve cumhuriyeti ilan eder. 13 Mart’ta Avusturya’nın başkenti Viyana’da, 18 Mart’ta Prusya’nın başkenti Berlin’de ayaklanmalar başlar. Prusya’da burjuva muhalefet iktidara gelir. İmparator, bir anayasayı getireceğine söz verir. Öteki Alman devletlerinde de devrimci hareketlenmeler olur. 18-22 Mart’ta Milano sokaklarındaki savaşların ardından halk, Joseph Redetsky komutasındaki Avusturya ordusunu şehirden sürüp atar. Venedik, Piedmonte ve Roma’da ayaklanmalar olur. Bütün Avrupa’da devrimci bir yükseliş vardır.

1848-49 devrimleri, Avrupa’daki mutlak krallıklarla kapitalizm arasında derinleşen çelişkinin ürünüdür. Fransa’daysa mutlak krallık 1789 devrimi ile birlikte ortadan kaldırılmıştır, fakat burjuvazinin iktidardaki kesimi olan mali aristokrasi, kapitalizmin gelişimi önünde engel oluşturmaktadır. Öteki ülkelerde 1848 devrimleri, mutlak krallıkları devirme, toprak soylularının ayrıcalıklarını kaldırma ve ulus-devletlerin oluşması görevlerini üstlenmiştir.

1848 devrimlerinin 1789’daki klasik burjuva devriminden farkı, siyaset alanında yeni bir sınıf olarak proletaryanın belirmiş olmasıdır. Fransa’da Paris’te işçi sınıfı sokaklarda cumhuriyetin kuruluşu için savaşır. Viyana ve Berlin’de işçi sınıfı barikat savaşlarında belirleyici bir aktör durumundadır.

***

Fransa’da Sınıf Savaşımları’nı özetlemek, yararlı olacaktır:

Temmuz 1830 devrimi, mali aristokrasinin egemenliğini getirir. Temmuz devrimiyle birlikte Orleans dükü Louis-Philippe kral olur. Mali aristokrasi, bankacılar, borsacılar, demiryolu, kömür ve demir madenlerinin sahipleri ile orman ve toprak sahiplerinden oluşur. Burjuvazinin bu fraksiyonu (kesimi), Louis-Phillipe krallığı döneminde egemendir. Devlet kurumlarında bu sınıf fraksiyonu doğrudan bulunmaktadır. Sanayi burjuvazisiyse, meclislerde azınlıktadır ve resmi muhalefeti oluşturur. Louis-Philippe’in kral, mali aristokrasinin egemen sınıf olduğu dönemde, 1832, 34 ve 39 yıllarında devrimci ayaklanmalar olmuş ve kanla bastırılmıştır. Bu dönemde, küçük burjuvazi ile köylülük, siyasi iktidarın dışındadır. Bu sınıfların oy hakları yoksa da, ideologları muhalefet içerisinde yer alır. Devlet aygıtında bulunan mali aristokrasi, bütçe açıkları yüzünden devletin kendisine borçlanmasıyla kazançlarını artırmaktadır. Devlet daireleriyle yakın ilişkilere sahip mali aristokrasinin egemen sınıf olduğu bu dönemde, rüşvet, dolandırıcılık, zimmete geçirme gibi işlemler yaygındır. Devletteki politikacılar (meclis), bakanlar ve bürokratlar ile mali aristokrasinin oluşturduğu sermaye iç içe geçmiş durumda bulunmaktadır.

Özetle Temmuz Monarşisi döneminde Louis-Philippe kral olsa da, devleti yöneten mali aristokrasi adındaki burjuva kesimidir. Bu burjuva kesimi, yasalar çıkarmakta, kamu kurumlarını kumanda etmekte, basını elinde tutmaktadır ve topluma da egemen konumdadır. Zevkleri ve kazanç elde etme tarzı yönünden yozlaşmış durumdadır. Sanayi burjuvazisi çıkarlarını tehdit altında gördüğünden, bu iktidara muhalefet etmektedir. Halk “hırsızlara”, yani mali aristokrasiye tepkilidir.

1845-46 yıllarında patates hastalığı ve tarımsal toplam ürünün (rekoltenin) az oluşu, halktaki hoşnutsuzluğu tırmandıran ve olgunlaştıran birinci iktisadi olaydır. 1847’deki kıtlıkta halk açlık, mali aristokrasi sefahat içerisindedir. Devrimin oluşumunu hızlandıran, hoşnutsuzlukları ayaklanmaya kadar olgunlaştıran ikinci iktisadi olay, 1847’de İngiltere’de yaşanan ticaret ve sanayi bunalımıdır. Bu bunalım 1847 güzünde kıta Avrupa’sını etkiler ve Şubat-Mart 1848 devrimlerine zemin hazırlar.

Kıtayı etkileyen bunalımdan, Fransa sanayi burjuvazisi etkilenir. Sanayi burjuvazisi, mali aristokrasinin kabinesini devirmek için seçim reformu talep eder. Bunalım yüzünden sanayi burjuvazisi, dış pazarda iş yapamadığından, iç pazara yönelir. Bu da bakkal ve dükkânların kitlesel iflaslarına yol açar. Küçük burjuvazinin, Şubat 1848 devrimine katılmasının sebebi budur.

Şubat’ta ayaklanma başladığında başbakan Guizot’dur. Louis-Philippe korkuyla 23 Şubat’ta Guizot kabinesine son verip, yerine 24 Şubat’ta Odilon Barrot kabinesini kurar. Fakat geç kalmıştır. Halk ve ordu çatışmaktadır. Ulusal muhafız pasif davranır ve ordu silahsız kalır. Böylelikle Temmuz monarşisi yerini Geçici Hükümet’e (GH) bırakır. Paris, siyasal merkezileşmenin sonucu olarak Fransa’ya hâkimdir.

GH, çıkarları çatışan çeşitli sınıfları yansıtır. Üyelerinin çoğu burjuvazinin temsilcisidir. Küçük burjuvazi, burjuvazi, hanedan muhalefeti ve iki temsilcisiyle işçi sınıfı GH’te yer alır. İşçi temsilcileri Louis Blanc ve Albert’tir. İşçiler 1830 Temmuz devriminde cumhuriyeti, kurucu meclisin toplantıya çağrılmasını ve herkese oy hakkını isteyerek, barikatlarda savaşmıştır, fakat mali aristokrasi (bankerler) halkın zaferinden yararlanıp, Orleans dükü Louis-Phillipe’i tahta getirmiştir. Bunun nedeni, halkın yeterince örgütlü davranmamasıdır. Fakat bu kez, işçiler daha fazla örgütlüdür ve GH’e cumhuriyetin ilanını emrederler; yoksa silahlı kitlesel güçlerini kullanacaklarını belirtirler. Böylece meşruti krallık gider ve genel oya dayalı cumhuriyet ilan edilir. Fransa’ya cumhuriyeti getiren, GH’e cumhuriyeti ilan etmesini dayatan proletaryadır. Fakat Şubat cumhuriyeti, mali aristokrasiyi devirmemiş, o da dâhil olmak üzere bütün mülk sahibi sınıfları siyasal iktidara katmıştır. Burjuva monarşisinden, burjuva cumhuriyete geçilmiştir. Proletarya Şubat devrimiyle kurtuluşu için savaşabileceği bir alanı ele geçirmiş ve bağımsız bir partiyi oluşturmuştur. Cumhuriyet ile burjuvazinin egemenliği tahtın arkasına gizlenmekten kurtulmuş, açığa çıkmıştır. Büyük toprak sahipleri olan lejitimistler, Temmuz monarşisi döneminde siyasal varlık gösteremediklerinden, devrimin ve burjuva cumhuriyetin yanında yer alır. Köylüler halkın çoğunluğunu oluşturur ve Fransa’nın yazgısı üzerinde genel oyla söz sahibi olur.

GH, her yurttaşa iş sağlamayı üzerine alan bir kararname çıkarmıştır. Bu vaadini unutunca, 20 bin işçi Belediye Sarayı’na doğru yürür. Talepleri çalışma bakanlığı kurulması ve emeğin örgütlenmesidir. GH gönülsüzce de olsa, emekçilerin koşullarını iyileştirme çarelerini araştırmakla görevli bir komisyon atar ve başına L. Blanc ile Albert’i getirir. Fakat böylece, işçi sınıfının temsilcileri GH’in merkezinden uzaklaştırılmış olur. GH’in burjuva temsilcileriyse, tüm bakanlıklara ve devlet iktidarına sahiptir. Luxemburg Komisyonu’nun ne bütçesi vardır ne de yürütme gücü. Devlet iktidarına sahip olmayan bu Komisyon’la işçiler oyalanmaktadır. L. Blanc bu komisyonun kurulmasını kabul etmekle, burjuvazinin oyuncağı konumuna düşer.

Şubat 1848 devrimi burjuvazi ile proletaryanın birlikte yaptığı bir devrimdir, fakat bu gelişmelerle birlikte iktidar burjuvazinin elinde kalır. Proletarya köylülere ve küçük burjuvalara kıyasla sayıca azdır. Onların desteğini almadan burjuva düzeni değiştiremez durumdadır. Proletarya, devrimi geliştirip tamamlayacak güce ve yeteneğe sahip değildir.

1848’de Fransa’dan sonra Prusya, Avusturya, Polonya, Macaristan ve İtalya’da da ayaklanmalar/devrimler olur. 1848 Devrimleri kıta Avrupa’sına yayılan bir devrimler toplamıdır.

Şubat devrimi sonrası cumhuriyet dış politika sorunlarıyla karşılaşmaz. İçerideyse proletaryanın savaşımı olmaz. İşçiler GH’i destekler. Şubat devrimi görünürde mali aristokrasiye karşı olsa da, aslında bankokrasiyi geliştirip sağlamlaştırır. GH’in bir uygulamasından ticaretle uğraşan dükkânlar, yani küçük burjuvazi mağdur olur. Köylülereyse yeni bir vergi getirilir. Bu yüzden, köylüler devrime karşıt bir konumlanış alır (Büyük Fransız Devrimi’nde burjuvazi ve köylülerin ittifak halinde olması, bu devrimde gerçekleşmez) ve proletaryaya yakınlaşmaz. GH, proletaryanın potansiyel tehdidine karşı bir önlem olarak, 24 gezgin muhafız taburu oluşturur. Bu taburlar lümpen proletaryadan oluşturulur. Ordu, Şubat devrimi sonrasında Paris’in dışındadır. Ulusal Muhafızlar, işçiler karşısında güçsüzdür ve saflarına işçiler de katılmaktadır. İşçilere karşı bir güç olan gezgin muhafızları işçiler, burjuva ulusal muhafızların karşısında kendi savaşçıları olarak algılar. Bu bir yanılgıdır. Öte yandan, burjuvazi de yanılgı içindedir. Bunalımın ve devrimin işsiz bıraktığı sanayi işçilerini, Ulusal Atölyeler kurup buralarda istihdam eder. Burjuvazi işçilere karşı bir güç oluşturduğunu sanmaktadır, fakat aslında ayaklanma için bir güç oluşturmuştur. GH, Ulusal Atölyeler’in L. Blanc’ın buluşu olduğu söylentisini yayar ve toplumda bu atölyelerle sosyalizmin uygulandığı anlayışı yaratılır. Küçük burjuvazi, “göstermelik işe karşı devletten maaş, işte sosyalizm” anlayışıyla, bu durumdan hoşnutsuzdur. Küçük burjuvazi iflaslarla boğuşmaktadır ve işçilere, ulusal atölyelere öfke duyar.

Görüldüğü gibi, Şubat devrimi sonrasında “toplumsal kurumlarla bezenmiş bir cumhuriyet” kurulmuştur. Bu toplumsal kurumlar, işçilerin örgütlenmeleri olan Ulusal Atölyeler ve Luxemburg Komisyonu’dur. Bu kurumlar işçilerin baskısıyla GH tarafından kurulmuştur. Fakat böylelikle GH, proletaryanın hak iddialarını frenler. Bu aslında burjuvazinin işçi sınıfına karşı savaşımını beceriyle yürüttüğünü gösterir. 4 Mayıs 1848’de Ulusal Kurucu Meclis seçimle belirlenir. Kurucu Meclis, “burjuva cumhuriyet”in kurulduğunu gösterir. Çünkü mecliste burjuvazinin ağırlığı vardır; L. Blanc ve Albert meclisin Yürütme Komisyonu’ndan çıkarılmıştır ve özel bir çalışma bakanlığı kurulması talebi reddedilmiştir. Artık ulusal atölyeler ve komisyon gibi sosyal ödünlerden kurtulmak için, burjuva cumhuriyet, Haziran ayaklanması/yenilgisine doğru yol almaktadır. “Burjuva cumhuriyetin gerçek doğum yeri Şubat zaferi değil, Haziran yenilgisidir.”

Burjuva cumhuriyet, iktidarını sağlamlaştırmak zorundadır. Şubat cumhuriyetini burjuvaziyle birlikte kuran işçiler, artık burjuvalarla karşı karşıya gelirler. Burjuvazi ulusal atölyeleri hedef tahtasına yerleştirir. Sokak toplantıları yasaklanır, ulusal atölyelere giriş güçleştirilir, günlük ücret yerine parça başı ücret getirilir, toprak düzleme işi için işçiler sürgüne gönderilir vb… 21 Haziran 1848’de bekâr işçilerin ulusal atölyelerden çıkarılması ya da orduda hizmete alınmasını emreden bir kararname yayınlanır. İşçiler buna, 22 Haziran’da ayaklanmayla karşılık verir. İşçi sınıfının liderleri ve planları yoktur ve çoğu silahsız durumdadır. 5 gün boyunca ordu, gezgin muhafızlar ve ulusal muhafızlara karşı koyarlar. Burjuvazi ayaklanmadan korkmuştur ve ayaklanmayı zalimlikle bastırır. İşçiler burjuva düzene karşı ayaklanmıştır. Aslında işçileri Haziran ayaklanmasına zorlayan burjuvazidir. İşçilerin talepleriyse burjuvacadır. Burjuva cumhuriyeti algılamaları yanılsamalıdır; ödünler elde edeceklerini sanırlar. Burjuva devletin ya da burjuva cumhuriyetin asıl niteliğiyse, burada ortaya çıkar: Sermayenin egemenliğini ve emeğin köleliğini daimi kılmak. Burjuvazi, burjuva terörizmine başvurmuştur. Haziran yenilgisi, tüm Avrupa’da burjuvazinin özgüvenini artırır. Burjuvazi gericileştiğini göstermiştir. Bundan sonra Avrupa’da devrim, bütün Avrupa’da olmak zorundadır, çünkü proletaryaya karşı Kutsal-İttifak kurulmuştur. Bundan sonra, devrimin bayrağı kızıl renktedir. Bu ayaklanma, işçilerin proletarya diktatörlüğünü kurma yönünde bir kalkışmasıdır.

25 Haziran 1848’de işçilerin Paris ayaklanması bastırılırken, küçük burjuva cumhuriyetçiler, burjuva cumhuriyetçilerle birlik oldular. GH ve Yürütme Komisyonu döneminde demokrat cumhuriyetçiler, yani Montagne (küçük burjuvazinin siyasal temsilcileri), cumhuriyetçi burjuvazi ile ittifak halindeydi, fakat Haziran günlerinden sonra bu ittifak bozulur. Kurucu Ulusal Meclis’te Orlenasçılar ve lejitimistler azınlıktadır ve bunlar karşı-cumhuriyetçidir. Bunlar Haziran ayaklanmasından önce cumhuriyetçi gibi görünürler, fakat Haziran günlerinden sonra kendi karşı-cumhuriyetçi kimlikleriyle belirirler. Burjuva cumhuriyetçiler, 1830’yılından beri Paris gazetesi National etrafında toplanmış generaller, avukatlar, bankerler, milletvekilleri ve yazarlardan oluşur. Haziran günlerinden sonra, burjuva cumhuriyetçiler devlet aygıtını, bürokrasiyi ele geçirir ve yürütme gücünün başında da temsilcileri Cavaignac bulunur. Kurucu Meclis’in tüm eylemleri, burjuva cumhuriyetçiliğin gerçekleşmesidir.

Haziran’da proletarya yenildikten sonra, sıra küçük burjuvaziye gelmiştir. Artık onların da hesabı görülebilir. Paris’li küçük burjuvalar kitlesel biçimde iflas etmektedir, fakat onları koruyacak yasal düzenlemeler mecliste kabul edilmemektedir. Kurucu Ulusal Meclis, anayasa hazırlar. Bu anayasa proletarya, köylüler ve küçük burjuvalara genel oy hakkı vermekte, fakat onların toplumsal köleliğini onaylamaktadır; işte anayasanın çelişkisi budur. Burjuvazinin egemenliği demokratik koşullar içerisine yerleştirilmektedir. Bu anayasayla gidilen 10 Aralık 1848 seçiminde, cumhuriyetçi burjuvazinin lideri Cavaignac kaybeder, III. Napoleon seçimi kazanır. Köylüler mevcut hükümeti devirmiş, adeta seçimle darbe yapmış gibidir. Napoleon’un seçilmesi köylülerin seçim zaferidir; proletarya içinse, cumhuriyetçi burjuvaların düşüşü, Haziran’daki burjuva zaferin hükümsüzleşmesidir. Burjuvaziye borçları olan küçük burjuvalar için de, cumhuriyetçi burjuvazinin düşüşü ve Napoleon’un seçilmesi olumludur. Ordu da gezgin muhafızlara karşı Napoleon’a oy vermiştir. Bonaparte, burjuva cumhuriyete karşı güç birliği içindeki bütün partilerin ortaklaştığı adaydır. Küçük burjuvazinin ileri kesimlerinin adayı Ledru-Rollin, devrimci işçilerin adayı Raspail’dir, fakat proletarya ve küçük burjuvazi Napoleon’a oy vermiştir. Proletarya Raspail’i aday göstermekle Montagne’den, yani Demokrat Parti’den bağımsız bir eylemde bulunmuştur; bu durum bir ilktir. Cavaignac 20 Aralık’ta görevini bırakır ve Kurucu Meclis Louis Napoleon’u cumhuriyetin başkanı ilan eder.

Kralcı burjuva kesimler, Napoleon’a Barrot’yu seçmesini önerirler. Louis-Phillipe’in son bakanı olan Odilon Barrot, Napoleon’un ilk bakanı olur. Barrot kabinesi, Orleancılar ile lejitimistlerden oluşur. National’in partisi, cumhuriyetçi burjuvazi, devlet görevlerinden tasfiye edilir; posta yönetimi, polis müdürlüğü, genel savcılık, Paris belediye başkanlığı vb. kurumlar kralcıların eline geçer. Artık Fransa’da cumhuriyetin kuruluşu tamamlanmıştır; ortada kurulu bir cumhuriyet vardır. Kurucu Meclis gereksizleşmiştir. Kurucu Ulusal Meclis’te burjuva cumhuriyetçiler bulunmaktadır. Bunlar mecliste Reforme’un demokrat cumhuriyetçileriyle, yani Montagne (küçük burjuvazinin partisi) ile birlikte hareket ederler. Burjuva cumhuriyetçiler, Barrot kabinesini devirmek ister. Tuz vergisi konusunda, köylülerin seçtiği Bonaparte ve kabinesi ile Kurucu Meclis arasında bir çekişme yaşanır. Kurucu Meclis, köylülerin aleyhine olan tuz vergisinin konmasına karşı çıkarak, köylülerin çıkarlarının savunucusu gibi görünmeye çalışır. Kabine, Kurucu Meclis’in kendini dağıtmasını istemektedir, fakat onu dağıtmak için yasal dayanağı yoktur. Meclis ise, güvensizlik oylamasıyla Barrot kabinesini istifaya zorlamak ister ama kabine bu oylamayı kabul etmez. Kurucu Meclis ile iktidar savaşmaktadır. Kurucu Meclis’in dağılmasını isteyen dilekçelerle buna karşı olan dilekçelerin örgütlenmesi ve karşılıklı çekişme yaşanır. Kurucu Meclis’in tek yolu başkaldırıdır ve elindeki silahlar, ulusal muhafızların cumhuriyetçi kesimi, gezgin muhafızlar ve devrimci proletaryanın merkezleri olan kulüplerdir. Kabine için Kurucu Meclis’i dağıtmanın tek yolu da, onu ayaklanmaya kışkırtmak ve ayaklanmayı bastırmaktır. Bonaparte’ın kabinesi (Barrot kabinesi), gezgin muhafızların bir kısmını işten atıp, geriye kalanların ücretlerini düşürerek bu örgütü, kralcı bir örgütlenmeye dönüştürür. Gezgin muhafızların dağıtılması, burjuva cumhuriyetçi 50 valinin görevden alınıp yerlerine kralcıların geçirilmesi, lejitimistlere karşı hoşgörü vb., bütün  bunlar ayaklanmayı kışkırtmıştır. Fakat Napoleon’un gerçekleştirdiği askeri gösteriden korkuya kapılan Kurucu Meclis sonunda, bazı yasal düzenlemelerden sonra kendini feshetmeyi kabul eder. Meclisteki burjuva cumhuriyetçiler ile demokrat cumhuriyetçiler, işçilerin örgütlenme merkezleri olan kulüplerin yasaklanmasını öneren kabinenin tasarısını onaylar. Anayasanın örgütlenme hakkını tanımasını hiçe sayarak, kulüpleri yasaklarlar. Çünkü artık Şubat cumhuriyeti değil, yerleşmiş bir cumhuriyet vardır. Kurucu Meclis, Avrupa karşı-devrimiyle ittifak kurulması doğrultusundaki kabine çalışmalarını da benimsemiş ve onaylamıştır.

Kurucu Meclis 4 Mayıs 1848’den 26 Mayıs 1849’a kadar var olur. Yasama Meclisiyse 28 Mayıs 1849’da kurulur ve 2 Aralık 1851’de Bonaparte’ın darbesine kadar varlığını sürdürür. Ulusal Yasama Meclisinin seçiminde, kralcı burjuvazinin Düzen Partisi ile kızıl parti çalışma yürütür. Bu iki partinin arasında National’in burjuva cumhuriyetçileri, şimdiki adlarıyla Anayasanın Dostları bulunur. Kızıl parti, sosyal-demokrat partidir ve küçük burjuvazi ile işçilerin partisinin birlikteliğiyle oluşmuştur. Düzen partisi, Yasama Meclisi’nde çoğunluğu elde eder. Demokrat partinin meclise girmedeki başarısızlığı ve küçük burjuvaların iflasları, onları sosyalistlere yakınlaştırır ve sonuçta kızıl parti adında bir ittifak kurulur.

Köylüler ve taşranın önemli bölümü, Bonaparte’ın uygulamalarıyla hayal kırıklığına uğramıştır. Kızıl parti de onlara çıkarları adına propaganda yapmaktadır. Böylece köylüler devrimci bir konumlanışa meyleder.

Şehirli küçük-burjuvazinin temsilcisi Montagne (Demokrat Parti) 13 Haziran 1849’da sokak gösterisi yapar ve bu gösteri de burjuvazi tarafından bastırılır. Meclis’te Montagne’in temsilcisi kalmaz, meclisteki kürsü özgürlüğü kaldırılır, meclis tümüyle kralcı burjuvaların eline geçer. Orta sınıflara dönük gerici uygulamalar tüm Fransa’yı kaplar; sıkıyönetim, derneklerin yasaklanması, basının susturulması, memurlar arasında ayıklamaların yapılması, demokrat küçük burjuvazinin ulusal muhafızlar içindeki kuvvetlerinin dağıtılması… Bu uygulamaları yaşama geçiren Ulusal Yasama Meclisi’ndeki kralcı burjuvazinin (Düzen Partisi’nin) temsilcileridir. Macaristan, İtalya ve Almanya’da da karşı-devrim kazanır. Fransa’da kralcı görüşler meşruiyet kazanır, cumhuriyet mecliste yerilmekte, krallık ve Kutsal-İttifak yüceltilmektedir. Roma’nın Fransa ordusu tarafından işgali de Düzen Partisi’ni iyice güçlendirir. Paris’teki sıkıyönetim kaldırılıp, basın yeniden faaliyete geçince, gizli dernekler yaygınlaşır ve güçlenirken, orta sınıflar da devrimci eğilimler oluşmaya başlar.

Yasama Meclisi, il meclislerinin seçimi nedeniyle yasamaya ara verir. İl meclisleri, anayasanın değiştirilmesini onaylamazlar. Tümüyle kralcı burjuvazinin elinde olan Ulusal Yasama Meclisi tekrar toplandığında Bonaparte ile meclis arasında uyuşmazlıklar yaşanır. Sürgündeki kral ailelerinin geri çağrılması konusunda da meclis ile Bonaparte arasında sürtüşme olur. Bonaparte, 1 Kasım 1849’da kralcıların temsilcilerinden oluşan Barrot kabinesine son verir ve kendi Hautpoul kabinesini (kâtipler kabinesini) kurar. Bu kabineyle hükümet inisiyatifi, mali aristokrasinin eline geçer.

1849’da başlayıp 1850’de iyice belirginleşen sanayi ve ticaret atılımı sırasında, köylüler çöküntü içerisindedir; ürünlerinin fiyatları düşer, tefecilerin sömürüsü ve vergiler altında ezilirler. Köylülerin toprakları küçülmekte, toprakların verimi düşmektedir. Köylülerin borçları ve topraklarının ipotekleri artmakta, borçlarının faizleri yoluyla birey kapitalistlerce sömürülmekteler. Kapitalist sınıf, devlet vergileri yoluyla da köylü sınıfı sömürmektedir. Köylülerin çıkarı, sermayenin alaşağı edilmesidir. Bonaparte’ı seçen köylüler olmuştur, fakat içki vergisinin yasayla tekrar uygulanması (20 Aralık 1849), onları Bonaparte’a karşı konumlandırmıştır. Fransa’da 12 milyon insan bağcılıkla geçinmektedir ve on yıllardır halk içki vergisine karşı çıkmaktadır. Köylüler, şarap tüccarları ve şarabı tüketen işçiler, bu vergiye karşıdır. Köylülerin sınıfsal çıkarları burjuvaziye karşıttır. Bu nedenle işçi sınıfı ile müttefik olabilirler. Durağan bu sınıf, içki yasasıyla birlikte devrimcileşir. Köylüleri düzene kazanmak için bazı yasalar çıkarılsa da, bunlar etkisiz kalır ve tersine köylülerin devrimcileşmesine yararlar.

13 Haziran 1849’daki küçük burjuva gösterisi sonrasında sürgün edilen Montagne temcilerinin yerini doldurmak için ara seçim yapılacaktır. 10 Mart 1850 ara seçiminde, küçük burjuvaların temsilcileri (Montagne) meclise girer. Düzen Partisi yani meclis ile Bonaparte arasındaki sürtüşmeler yerini, Montagne’e karşı birlik halinde davranmalarına ve bazı önlemlerle uygulamaları yaşama geçirmelerine bırakır. Artık genel oy sisteminin kaldırılması, burjuvazi tarafından dillendirilmektedir. 28 Nisan’da yapılan seçimde de Montagne tekrar zafer elde eder. Buna Düzen Partisi genel oy sistemini kaldıran bir seçim yasasıyla karşılık verir. Bir de basın yasası çıkarılır. Böylelikle hem devrimci parti, hem de demokrat parti sahneden çekilir. Montagne meclis’te seçim yasasına dirense de, yasa geçirilmiştir. Proletaryaysa gönenç içerisinde hareketsizdir. Ayrıca Paris’te güçlü bir ordu bulunmaktadır ve basın susturulmuş durumdadır. Bu nedenlerle proletarya bu yasaya karşı harekete geçmez.

Bazı eksikleri olsa da Marx’ın Fransa’da Sınıf Savaşımları’nda değerlendirdiği olaylar ve süreçler özetle böyledir.

***

Devrimleri, “tarihin lokomotifleri” olarak gören Marx, 1848-49 Fransız devriminde tarihin hızlandığını ve yoğunlaştığını gözlemektedir. Fransız burjuvazisinin gericileştiğini gören Marx, onun proletarya hareketi karşısındaki karşı-devrimci eylemini anlatır. Sanayi burjuvazisi de dâhil olmak üzere tüm burjuva sınıf, proletaryanın burjuva taleplerle bile olsa tarih sahnesine çıkmasından korkuya kapılmış, onun karşısında gericileşmiştir. Burjuvazi, burjuva demokrasisini/cumhuriyeti getiren proletaryadan, bunun ötesini de zorlayacağından korkmuştur. Haziran 1848’deki proleter ayaklanmayı şiddetle bastıran Fransız burjuvazisi, toplumsal ilerlemenin önünü tıkayan gerici bir gücü oluşturmaktadır. Tarihsel ilerlemenin ve devrimci hareketin temel gücü, artık proletaryadır. Proletarya siyaset sahnesine kendi bağımsız kimliğiyle çıkmalıdır.

Şubat devrimini gerçekleştirirken proletarya, hem kendisinin hem de burjuvazinin çıkarlarını koruyan bir cumhuriyeti kuracağı inancındadır. Fakat Haziran 1848’deki ayaklanmasının acımasızca bastırılmasıyla, burjuvaziye karşı yürüttüğü bu savaşla, sınıf bilincinin oluşumunda bir dönüm noktası geride bırakılır. Haziran ayaklanması, modern toplumun iki sınıfı arasındaki ilk büyük savaştır. Haziran ayaklanmasının kanla bastırılması, proletaryanın burjuva hayallerinden kurtulmasını sağlamıştır. Haziran ayaklanmasının sonrasında, artık şu kavrayış ortaya çıkmıştır: “Burjuvazi yıkılsın! İşçi sınıfının Diktatörlüğü!” Yani burjuvazinin demokratik ideallerini terk ettiği koşullarda, artık gündemde proletarya devrimi vardır. Belirtmek gerekir ki, proletaryanın sınıf “diktatörlüğü” kavramı ilk kez, Fransa’da Sınıf Savaşımları’nda formüle edilir.

1848-49 Fransız devriminde Haziran proletarya ayaklanmasının yenilmesinin önemli bir nedeni, köylülerin ve şehirli küçük-burjuvazinin işçileri desteklememiş olmasıdır. Fakat bu kesimler sınıf mücadeleleri içerisinde, giderek proletaryaya yakınlaşmış ve burjuva cumhuriyetle uzlaşmazlığa düşmüştür.

1848-49 devrimleri Fransa, Almanya, Polonya, Macaristan ve İtalya’da yaşanmıştır. Fransa’da 1849 Haziranından itibaren iktidardaki Düzen Partisi’nin karşı-devrimci siyaseti, Bonaparte’in diktatörlüğünün yolunu açmış, 1849 yazında Almanya’daki en son devrimci merkezler ezilmiş, Macaristan’daki devrim, çar birliklerinin de yardımıyla yenilgiye uğramış, İtalya’daki devrimci hareketse Avrupa karşı-devriminin birleşik güçlerince dağıtılmıştır.

Devrimler, bunalımların ardından gelirler. 1847 bunalımının ardından 1848 devrimleri gelmiştir. Yeni bir devrimse, ancak yeni bir bunalımın ardından olanaklıdır.

1848 devrimlerinden sonra gerçekleşen burjuva devrimlerinde, gericileşen burjuva sınıflar, halkın devrim sürecine katılımına soğuk bakacak ve hatta bunu engellemeye çalışacaklardır. Bu devrimler görece daha fazla tepeden inmeci olmaya ve sürece yayılan reformlarla gerçekleşmeye eğilimlidirler. Bu konuda, Türkiye burjuva devrim sürecini örnek olarak vermek mümkündür.

Fransa’da Sınıf Savaşımları’yla aynı yıl, Mart 1850’de yazılan “Merkez Komitenin Komünist Birliğe Çağrısı”nda Marx ve Engels, Komünist Manifesto’daki devrim modelinde kısmi revizyon yapmaktadır. Manifesto’da 1789 Fransız devrimi örnek alınarak burjuvazinin ilericiliği verili kabul edilmiştir. Şimdi gericileşen burjuvazinin yerini, küçük burjuvazi almakta, demokratik burjuva ideallerin taşıyıcılığını bu sınıf üstlenmektedir. Arkasındaki proletaryanın zorlamasıyla küçük burjuvazi, gericileşen burjuvazinin karşısına çıkacak, proletaryanın baskısı sayesinde burjuva devrimci ideallere bağlı kalacaktır. Proletarya, küçük burjuvaziyle birlikte yürüyeceği yere kadar yürüdükten sonra, küçük burjuvazinin daha fazla iteklenemeyeceği noktada, devrim bayrağını onun elinden devralarak, kendi devrimini gerçekleştirecektir. Bu formülasyonun adı, “sürekli devrim”dir. Devrimin sürekliliğinin koşulu, proletaryanın başından itibaren kendi bağımsız siyasal örgütlenmesine sahip olmasıdır. Ayrıca, devrimin başlangıcından itibaren proletarya, küçük burjuvaziye dönük güvensizliğini ortaya koymalıdır. Peki küçük burjuvaziyi ileri itmek zorunda olan proletarya, siyasal eğitimini nereden alacaktır?.. Manifesto’da proletarya, burjuvazinin açtığı yolda ilerlerken, siyasal eğitimini alacak bir sınıf olarak kavranmaktadır. “Sürekli devrim” formülasyonundaysa, küçük burjuvaziyi belli bir doğrultuda iteklemesi gereken proletaryanın, nihai hedefinin bilincinde olması gerekir. Fakat proletarya bu bilince nasıl ulaşacaktır?.. Çağrı’da bu sorunun cevabı Komünist Birlik’e yapılan vurgularla, komünistlere daha çok iş düşeceği sezgisiyle verilse de, daha fazlası ve ilerisi bulunmamaktadır. Öncülük ve örgüt teorisinin geliştirilmesi, emperyalizm döneminde Lenin’e ve Bolşeviklere kalacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.