Hazırlayan:
Mahmut Boyuneğmez
Marx'ın 1848-49 Fransız Burjuva Devrimini incelediği
eserin adı Fransa’da Sınıf Savaşımları’dır.
Marx
Ocak-Kasım 1850’de dört adet makale yazar. Bu makaleler ilk önce Neue Rheinische Zeitung,
Poitisch-ökonomische Revue’nun 1850 tarihli 1, 2, 3, 5-6. sayılarında
yayınlanır. Bu dört makale, Fransa’da
Sınıf Savaşımları 1848-1850 adlı eseri oluşturur.
Bu eseri
Marx, 1848-49 Fransız burjuva devriminin getirdiklerini anlamak amacıyla yazar.
Bu eser Marx’ın ilk tarihsel süreç incelemesidir. Marx bu eserde, 1848-49
Fransız burjuva devriminin nedenlerini ve karakterini ortaya koymakta, devrimin
seyrini ayrıntılı bir şekilde değerlendirmektedir. Eserde, iktisadi süreçlerin
toplumsal hayattaki rolü, sınıfların ve partilerin mücadeleleri, kitlelerin
devrim sürecindeki hareketlenmeleri ve devletin işlevleri üzerinde durulur.
Marx, 1848-50 arasındaki siyasal sürecin somut bir analizini ortaya
koymaktadır. Siyasal ve ideolojik eğilimleri, tarihsel süreç içerisinde
inceler; bunları, sınıf çıkarlarıyla ilişkilendirerek değerlendirir.
22-24 Şubat
1848’de Fransa halkı “bankerlerin kralı” Louis-Philippe’i devirir ve
cumhuriyeti ilan eder. 13 Mart’ta Avusturya’nın başkenti Viyana’da, 18 Mart’ta
Prusya’nın başkenti Berlin’de ayaklanmalar başlar. Prusya’da burjuva muhalefet
iktidara gelir. İmparator, bir anayasayı getireceğine söz verir. Öteki Alman
devletlerinde de devrimci hareketlenmeler olur. 18-22 Mart’ta Milano
sokaklarındaki savaşların ardından halk, Joseph Redetsky komutasındaki
Avusturya ordusunu şehirden sürüp atar. Venedik, Piedmonte ve Roma’da
ayaklanmalar olur. Bütün Avrupa’da devrimci bir yükseliş vardır.
1848-49
devrimleri, Avrupa’daki mutlak krallıklarla kapitalizm arasında derinleşen
çelişkinin ürünüdür. Fransa’daysa mutlak krallık 1789 devrimi ile birlikte ortadan
kaldırılmıştır, fakat burjuvazinin iktidardaki kesimi olan mali aristokrasi,
kapitalizmin gelişimi önünde engel oluşturmaktadır. Öteki ülkelerde 1848
devrimleri, mutlak krallıkları devirme, toprak soylularının ayrıcalıklarını
kaldırma ve ulus-devletlerin oluşması görevlerini üstlenmiştir.
1848
devrimlerinin 1789’daki klasik burjuva devriminden farkı, siyaset alanında yeni
bir sınıf olarak proletaryanın belirmiş olmasıdır. Fransa’da Paris’te işçi
sınıfı sokaklarda cumhuriyetin kuruluşu için savaşır. Viyana ve Berlin’de işçi
sınıfı barikat savaşlarında belirleyici bir aktör durumundadır.
***
Fransa’da Sınıf Savaşımları’nı özetlemek, yararlı olacaktır:
Temmuz 1830
devrimi, mali aristokrasinin egemenliğini getirir. Temmuz devrimiyle birlikte Orleans
dükü Louis-Philippe kral olur. Mali aristokrasi, bankacılar, borsacılar,
demiryolu, kömür ve demir madenlerinin sahipleri ile orman ve toprak
sahiplerinden oluşur. Burjuvazinin bu fraksiyonu (kesimi), Louis-Phillipe
krallığı döneminde egemendir. Devlet kurumlarında bu sınıf fraksiyonu doğrudan
bulunmaktadır. Sanayi burjuvazisiyse, meclislerde azınlıktadır ve resmi
muhalefeti oluşturur. Louis-Philippe’in kral, mali aristokrasinin egemen sınıf
olduğu dönemde, 1832, 34 ve 39 yıllarında devrimci ayaklanmalar olmuş ve kanla
bastırılmıştır. Bu dönemde, küçük burjuvazi ile köylülük, siyasi iktidarın
dışındadır. Bu sınıfların oy hakları yoksa da, ideologları muhalefet içerisinde
yer alır. Devlet aygıtında bulunan mali aristokrasi, bütçe açıkları yüzünden
devletin kendisine borçlanmasıyla kazançlarını artırmaktadır. Devlet
daireleriyle yakın ilişkilere sahip mali aristokrasinin egemen sınıf olduğu bu
dönemde, rüşvet, dolandırıcılık, zimmete geçirme gibi işlemler yaygındır. Devletteki
politikacılar (meclis), bakanlar ve bürokratlar ile mali aristokrasinin
oluşturduğu sermaye iç içe geçmiş durumda bulunmaktadır.
Özetle
Temmuz Monarşisi döneminde Louis-Philippe kral olsa da, devleti yöneten mali
aristokrasi adındaki burjuva kesimidir. Bu burjuva kesimi, yasalar çıkarmakta,
kamu kurumlarını kumanda etmekte, basını elinde tutmaktadır ve topluma da
egemen konumdadır. Zevkleri ve kazanç elde etme tarzı yönünden yozlaşmış durumdadır.
Sanayi burjuvazisi çıkarlarını tehdit altında gördüğünden, bu iktidara muhalefet
etmektedir. Halk “hırsızlara”, yani mali aristokrasiye tepkilidir.
1845-46
yıllarında patates hastalığı ve tarımsal toplam ürünün (rekoltenin) az oluşu,
halktaki hoşnutsuzluğu tırmandıran ve olgunlaştıran birinci iktisadi olaydır.
1847’deki kıtlıkta halk açlık, mali aristokrasi sefahat içerisindedir. Devrimin
oluşumunu hızlandıran, hoşnutsuzlukları ayaklanmaya kadar olgunlaştıran ikinci
iktisadi olay, 1847’de İngiltere’de yaşanan ticaret ve sanayi bunalımıdır. Bu
bunalım 1847 güzünde kıta Avrupa’sını etkiler ve Şubat-Mart 1848 devrimlerine
zemin hazırlar.
Kıtayı
etkileyen bunalımdan, Fransa sanayi burjuvazisi etkilenir. Sanayi burjuvazisi,
mali aristokrasinin kabinesini devirmek için seçim reformu talep eder. Bunalım
yüzünden sanayi burjuvazisi, dış pazarda iş yapamadığından, iç pazara yönelir.
Bu da bakkal ve dükkânların kitlesel iflaslarına yol açar. Küçük burjuvazinin,
Şubat 1848 devrimine katılmasının sebebi budur.
Şubat’ta
ayaklanma başladığında başbakan Guizot’dur. Louis-Philippe korkuyla 23 Şubat’ta
Guizot kabinesine son verip, yerine 24 Şubat’ta Odilon Barrot kabinesini kurar.
Fakat geç kalmıştır. Halk ve ordu çatışmaktadır. Ulusal muhafız pasif davranır
ve ordu silahsız kalır. Böylelikle Temmuz monarşisi yerini Geçici Hükümet’e
(GH) bırakır. Paris, siyasal merkezileşmenin sonucu olarak Fransa’ya hâkimdir.
GH,
çıkarları çatışan çeşitli sınıfları yansıtır. Üyelerinin çoğu burjuvazinin
temsilcisidir. Küçük burjuvazi, burjuvazi, hanedan muhalefeti ve iki
temsilcisiyle işçi sınıfı GH’te yer alır. İşçi temsilcileri Louis Blanc ve
Albert’tir. İşçiler 1830 Temmuz devriminde cumhuriyeti, kurucu meclisin
toplantıya çağrılmasını ve herkese oy hakkını isteyerek, barikatlarda
savaşmıştır, fakat mali aristokrasi (bankerler) halkın zaferinden yararlanıp,
Orleans dükü Louis-Phillipe’i tahta getirmiştir. Bunun nedeni, halkın yeterince
örgütlü davranmamasıdır. Fakat bu kez, işçiler daha fazla örgütlüdür ve GH’e cumhuriyetin
ilanını emrederler; yoksa silahlı kitlesel güçlerini kullanacaklarını
belirtirler. Böylece meşruti krallık gider ve genel oya dayalı cumhuriyet ilan
edilir. Fransa’ya cumhuriyeti getiren, GH’e cumhuriyeti ilan etmesini dayatan
proletaryadır. Fakat Şubat cumhuriyeti, mali aristokrasiyi devirmemiş, o da dâhil
olmak üzere bütün mülk sahibi sınıfları siyasal iktidara katmıştır. Burjuva
monarşisinden, burjuva cumhuriyete geçilmiştir. Proletarya Şubat devrimiyle kurtuluşu
için savaşabileceği bir alanı ele geçirmiş ve bağımsız bir partiyi
oluşturmuştur. Cumhuriyet ile burjuvazinin egemenliği tahtın arkasına
gizlenmekten kurtulmuş, açığa çıkmıştır. Büyük toprak sahipleri olan
lejitimistler, Temmuz monarşisi döneminde siyasal varlık gösteremediklerinden,
devrimin ve burjuva cumhuriyetin yanında yer alır. Köylüler halkın çoğunluğunu
oluşturur ve Fransa’nın yazgısı üzerinde genel oyla söz sahibi olur.
GH, her
yurttaşa iş sağlamayı üzerine alan bir kararname çıkarmıştır. Bu vaadini
unutunca, 20 bin işçi Belediye Sarayı’na doğru yürür. Talepleri çalışma
bakanlığı kurulması ve emeğin örgütlenmesidir. GH gönülsüzce de olsa,
emekçilerin koşullarını iyileştirme çarelerini araştırmakla görevli bir
komisyon atar ve başına L. Blanc ile Albert’i getirir. Fakat böylece, işçi
sınıfının temsilcileri GH’in merkezinden uzaklaştırılmış olur. GH’in burjuva
temsilcileriyse, tüm bakanlıklara ve devlet iktidarına sahiptir. Luxemburg
Komisyonu’nun ne bütçesi vardır ne de yürütme gücü. Devlet iktidarına sahip
olmayan bu Komisyon’la işçiler oyalanmaktadır. L. Blanc bu komisyonun
kurulmasını kabul etmekle, burjuvazinin oyuncağı konumuna düşer.
Şubat 1848
devrimi burjuvazi ile proletaryanın birlikte yaptığı bir devrimdir, fakat bu
gelişmelerle birlikte iktidar burjuvazinin elinde kalır. Proletarya köylülere
ve küçük burjuvalara kıyasla sayıca azdır. Onların desteğini almadan burjuva
düzeni değiştiremez durumdadır. Proletarya, devrimi geliştirip tamamlayacak
güce ve yeteneğe sahip değildir.
1848’de
Fransa’dan sonra Prusya, Avusturya, Polonya, Macaristan ve İtalya’da da ayaklanmalar/devrimler
olur. 1848 Devrimleri kıta Avrupa’sına yayılan bir devrimler toplamıdır.
Şubat
devrimi sonrası cumhuriyet dış politika sorunlarıyla karşılaşmaz. İçerideyse
proletaryanın savaşımı olmaz. İşçiler GH’i destekler. Şubat devrimi görünürde
mali aristokrasiye karşı olsa da, aslında bankokrasiyi geliştirip
sağlamlaştırır. GH’in bir uygulamasından ticaretle uğraşan dükkânlar, yani
küçük burjuvazi mağdur olur. Köylülereyse yeni bir vergi getirilir. Bu yüzden,
köylüler devrime karşıt bir konumlanış alır (Büyük Fransız Devrimi’nde
burjuvazi ve köylülerin ittifak halinde olması, bu devrimde gerçekleşmez) ve
proletaryaya yakınlaşmaz. GH, proletaryanın potansiyel tehdidine karşı bir
önlem olarak, 24 gezgin muhafız taburu oluşturur. Bu taburlar lümpen
proletaryadan oluşturulur. Ordu, Şubat devrimi sonrasında Paris’in dışındadır.
Ulusal Muhafızlar, işçiler karşısında güçsüzdür ve saflarına işçiler de
katılmaktadır. İşçilere karşı bir güç olan gezgin muhafızları işçiler, burjuva
ulusal muhafızların karşısında kendi savaşçıları olarak algılar. Bu bir
yanılgıdır. Öte yandan, burjuvazi de yanılgı içindedir. Bunalımın ve devrimin
işsiz bıraktığı sanayi işçilerini, Ulusal Atölyeler kurup buralarda istihdam
eder. Burjuvazi işçilere karşı bir güç oluşturduğunu sanmaktadır, fakat aslında
ayaklanma için bir güç oluşturmuştur. GH, Ulusal Atölyeler’in L. Blanc’ın
buluşu olduğu söylentisini yayar ve toplumda bu atölyelerle sosyalizmin uygulandığı
anlayışı yaratılır. Küçük burjuvazi, “göstermelik işe karşı devletten maaş,
işte sosyalizm” anlayışıyla, bu durumdan hoşnutsuzdur. Küçük burjuvazi
iflaslarla boğuşmaktadır ve işçilere, ulusal atölyelere öfke duyar.
Görüldüğü
gibi, Şubat devrimi sonrasında “toplumsal kurumlarla bezenmiş bir cumhuriyet”
kurulmuştur. Bu toplumsal kurumlar, işçilerin örgütlenmeleri olan Ulusal
Atölyeler ve Luxemburg Komisyonu’dur. Bu kurumlar işçilerin baskısıyla GH
tarafından kurulmuştur. Fakat böylelikle GH, proletaryanın hak iddialarını
frenler. Bu aslında burjuvazinin işçi sınıfına karşı savaşımını beceriyle
yürüttüğünü gösterir. 4 Mayıs 1848’de Ulusal Kurucu Meclis seçimle belirlenir.
Kurucu Meclis, “burjuva cumhuriyet”in kurulduğunu gösterir. Çünkü mecliste
burjuvazinin ağırlığı vardır; L. Blanc ve Albert meclisin Yürütme Komisyonu’ndan
çıkarılmıştır ve özel bir çalışma bakanlığı kurulması talebi reddedilmiştir.
Artık ulusal atölyeler ve komisyon gibi sosyal ödünlerden kurtulmak için,
burjuva cumhuriyet, Haziran ayaklanması/yenilgisine doğru yol almaktadır.
“Burjuva cumhuriyetin gerçek doğum yeri Şubat zaferi değil, Haziran
yenilgisidir.”
Burjuva
cumhuriyet, iktidarını sağlamlaştırmak zorundadır. Şubat cumhuriyetini
burjuvaziyle birlikte kuran işçiler, artık burjuvalarla karşı karşıya gelirler.
Burjuvazi ulusal atölyeleri hedef tahtasına yerleştirir. Sokak toplantıları
yasaklanır, ulusal atölyelere giriş güçleştirilir, günlük ücret yerine parça
başı ücret getirilir, toprak düzleme işi için işçiler sürgüne gönderilir vb… 21
Haziran 1848’de bekâr işçilerin ulusal atölyelerden çıkarılması ya da orduda
hizmete alınmasını emreden bir kararname yayınlanır. İşçiler buna, 22
Haziran’da ayaklanmayla karşılık verir. İşçi sınıfının liderleri ve planları
yoktur ve çoğu silahsız durumdadır. 5 gün boyunca ordu, gezgin muhafızlar ve
ulusal muhafızlara karşı koyarlar. Burjuvazi ayaklanmadan korkmuştur ve ayaklanmayı
zalimlikle bastırır. İşçiler burjuva düzene karşı ayaklanmıştır. Aslında
işçileri Haziran ayaklanmasına zorlayan burjuvazidir. İşçilerin talepleriyse
burjuvacadır. Burjuva cumhuriyeti algılamaları yanılsamalıdır; ödünler elde
edeceklerini sanırlar. Burjuva devletin ya da burjuva cumhuriyetin asıl
niteliğiyse, burada ortaya çıkar: Sermayenin egemenliğini ve emeğin köleliğini
daimi kılmak. Burjuvazi, burjuva terörizmine başvurmuştur. Haziran yenilgisi,
tüm Avrupa’da burjuvazinin özgüvenini artırır. Burjuvazi gericileştiğini
göstermiştir. Bundan sonra Avrupa’da devrim, bütün Avrupa’da olmak zorundadır,
çünkü proletaryaya karşı Kutsal-İttifak kurulmuştur. Bundan sonra, devrimin
bayrağı kızıl renktedir. Bu ayaklanma, işçilerin proletarya diktatörlüğünü
kurma yönünde bir kalkışmasıdır.
25 Haziran
1848’de işçilerin Paris ayaklanması bastırılırken, küçük burjuva
cumhuriyetçiler, burjuva cumhuriyetçilerle birlik oldular. GH ve Yürütme
Komisyonu döneminde demokrat cumhuriyetçiler, yani Montagne (küçük burjuvazinin
siyasal temsilcileri), cumhuriyetçi burjuvazi ile ittifak halindeydi, fakat
Haziran günlerinden sonra bu ittifak bozulur. Kurucu Ulusal Meclis’te
Orlenasçılar ve lejitimistler azınlıktadır ve bunlar karşı-cumhuriyetçidir.
Bunlar Haziran ayaklanmasından önce cumhuriyetçi gibi görünürler, fakat Haziran
günlerinden sonra kendi karşı-cumhuriyetçi kimlikleriyle belirirler. Burjuva
cumhuriyetçiler, 1830’yılından beri Paris gazetesi National etrafında toplanmış
generaller, avukatlar, bankerler, milletvekilleri ve yazarlardan oluşur.
Haziran günlerinden sonra, burjuva cumhuriyetçiler devlet aygıtını, bürokrasiyi
ele geçirir ve yürütme gücünün başında da temsilcileri Cavaignac bulunur.
Kurucu Meclis’in tüm eylemleri, burjuva cumhuriyetçiliğin gerçekleşmesidir.
Haziran’da
proletarya yenildikten sonra, sıra küçük burjuvaziye gelmiştir. Artık onların
da hesabı görülebilir. Paris’li küçük burjuvalar kitlesel biçimde iflas etmektedir,
fakat onları koruyacak yasal düzenlemeler mecliste kabul edilmemektedir. Kurucu
Ulusal Meclis, anayasa hazırlar. Bu anayasa proletarya, köylüler ve küçük
burjuvalara genel oy hakkı vermekte, fakat onların toplumsal köleliğini onaylamaktadır;
işte anayasanın çelişkisi budur. Burjuvazinin egemenliği demokratik koşullar
içerisine yerleştirilmektedir. Bu anayasayla gidilen 10 Aralık 1848 seçiminde,
cumhuriyetçi burjuvazinin lideri Cavaignac kaybeder, III. Napoleon seçimi
kazanır. Köylüler mevcut hükümeti devirmiş, adeta seçimle darbe yapmış gibidir.
Napoleon’un seçilmesi köylülerin seçim zaferidir; proletarya içinse,
cumhuriyetçi burjuvaların düşüşü, Haziran’daki burjuva zaferin
hükümsüzleşmesidir. Burjuvaziye borçları olan küçük burjuvalar için de,
cumhuriyetçi burjuvazinin düşüşü ve Napoleon’un seçilmesi olumludur. Ordu da
gezgin muhafızlara karşı Napoleon’a oy vermiştir. Bonaparte, burjuva
cumhuriyete karşı güç birliği içindeki bütün partilerin ortaklaştığı adaydır. Küçük
burjuvazinin ileri kesimlerinin adayı Ledru-Rollin, devrimci işçilerin adayı
Raspail’dir, fakat proletarya ve küçük burjuvazi Napoleon’a oy vermiştir.
Proletarya Raspail’i aday göstermekle Montagne’den, yani Demokrat Parti’den
bağımsız bir eylemde bulunmuştur; bu durum bir ilktir. Cavaignac 20 Aralık’ta
görevini bırakır ve Kurucu Meclis Louis Napoleon’u cumhuriyetin başkanı ilan
eder.
Kralcı
burjuva kesimler, Napoleon’a Barrot’yu seçmesini önerirler. Louis-Phillipe’in
son bakanı olan Odilon Barrot, Napoleon’un ilk bakanı olur. Barrot kabinesi,
Orleancılar ile lejitimistlerden oluşur. National’in partisi, cumhuriyetçi
burjuvazi, devlet görevlerinden tasfiye edilir; posta yönetimi, polis
müdürlüğü, genel savcılık, Paris belediye başkanlığı vb. kurumlar kralcıların
eline geçer. Artık Fransa’da cumhuriyetin kuruluşu tamamlanmıştır; ortada
kurulu bir cumhuriyet vardır. Kurucu Meclis gereksizleşmiştir. Kurucu Ulusal
Meclis’te burjuva cumhuriyetçiler bulunmaktadır. Bunlar mecliste Reforme’un
demokrat cumhuriyetçileriyle, yani Montagne (küçük burjuvazinin partisi) ile
birlikte hareket ederler. Burjuva cumhuriyetçiler, Barrot kabinesini devirmek
ister. Tuz vergisi konusunda, köylülerin seçtiği Bonaparte ve kabinesi ile
Kurucu Meclis arasında bir çekişme yaşanır. Kurucu Meclis, köylülerin aleyhine
olan tuz vergisinin konmasına karşı çıkarak, köylülerin çıkarlarının savunucusu
gibi görünmeye çalışır. Kabine, Kurucu Meclis’in kendini dağıtmasını
istemektedir, fakat onu dağıtmak için yasal dayanağı yoktur. Meclis ise,
güvensizlik oylamasıyla Barrot kabinesini istifaya zorlamak ister ama kabine bu
oylamayı kabul etmez. Kurucu Meclis ile iktidar savaşmaktadır. Kurucu Meclis’in
dağılmasını isteyen dilekçelerle buna karşı olan dilekçelerin örgütlenmesi ve karşılıklı
çekişme yaşanır. Kurucu Meclis’in tek yolu başkaldırıdır ve elindeki silahlar,
ulusal muhafızların cumhuriyetçi kesimi, gezgin muhafızlar ve devrimci
proletaryanın merkezleri olan kulüplerdir. Kabine için Kurucu Meclis’i
dağıtmanın tek yolu da, onu ayaklanmaya kışkırtmak ve ayaklanmayı bastırmaktır.
Bonaparte’ın kabinesi (Barrot kabinesi), gezgin muhafızların bir kısmını işten
atıp, geriye kalanların ücretlerini düşürerek bu örgütü, kralcı bir
örgütlenmeye dönüştürür. Gezgin muhafızların dağıtılması, burjuva cumhuriyetçi
50 valinin görevden alınıp yerlerine kralcıların geçirilmesi, lejitimistlere
karşı hoşgörü vb., bütün bunlar
ayaklanmayı kışkırtmıştır. Fakat Napoleon’un gerçekleştirdiği askeri gösteriden
korkuya kapılan Kurucu Meclis sonunda, bazı yasal düzenlemelerden sonra kendini
feshetmeyi kabul eder. Meclisteki burjuva cumhuriyetçiler ile demokrat
cumhuriyetçiler, işçilerin örgütlenme merkezleri olan kulüplerin yasaklanmasını
öneren kabinenin tasarısını onaylar. Anayasanın örgütlenme hakkını tanımasını
hiçe sayarak, kulüpleri yasaklarlar. Çünkü artık Şubat cumhuriyeti değil,
yerleşmiş bir cumhuriyet vardır. Kurucu Meclis, Avrupa karşı-devrimiyle ittifak
kurulması doğrultusundaki kabine çalışmalarını da benimsemiş ve onaylamıştır.
Kurucu
Meclis 4 Mayıs 1848’den 26 Mayıs 1849’a kadar var olur. Yasama Meclisiyse 28
Mayıs 1849’da kurulur ve 2 Aralık 1851’de Bonaparte’ın darbesine kadar
varlığını sürdürür. Ulusal Yasama Meclisinin seçiminde, kralcı burjuvazinin
Düzen Partisi ile kızıl parti çalışma yürütür. Bu iki partinin arasında
National’in burjuva cumhuriyetçileri, şimdiki adlarıyla Anayasanın Dostları
bulunur. Kızıl parti, sosyal-demokrat partidir ve küçük burjuvazi ile işçilerin
partisinin birlikteliğiyle oluşmuştur. Düzen partisi, Yasama Meclisi’nde
çoğunluğu elde eder. Demokrat partinin meclise girmedeki başarısızlığı ve küçük
burjuvaların iflasları, onları sosyalistlere yakınlaştırır ve sonuçta kızıl
parti adında bir ittifak kurulur.
Köylüler ve
taşranın önemli bölümü, Bonaparte’ın uygulamalarıyla hayal kırıklığına
uğramıştır. Kızıl parti de onlara çıkarları adına propaganda yapmaktadır.
Böylece köylüler devrimci bir konumlanışa meyleder.
Şehirli
küçük-burjuvazinin temsilcisi Montagne (Demokrat Parti) 13 Haziran 1849’da
sokak gösterisi yapar ve bu gösteri de burjuvazi tarafından bastırılır.
Meclis’te Montagne’in temsilcisi kalmaz, meclisteki kürsü özgürlüğü kaldırılır,
meclis tümüyle kralcı burjuvaların eline geçer. Orta sınıflara dönük gerici
uygulamalar tüm Fransa’yı kaplar; sıkıyönetim, derneklerin yasaklanması,
basının susturulması, memurlar arasında ayıklamaların yapılması, demokrat küçük
burjuvazinin ulusal muhafızlar içindeki kuvvetlerinin dağıtılması… Bu
uygulamaları yaşama geçiren Ulusal Yasama Meclisi’ndeki kralcı burjuvazinin
(Düzen Partisi’nin) temsilcileridir. Macaristan, İtalya ve Almanya’da da
karşı-devrim kazanır. Fransa’da kralcı görüşler meşruiyet kazanır, cumhuriyet
mecliste yerilmekte, krallık ve Kutsal-İttifak yüceltilmektedir. Roma’nın
Fransa ordusu tarafından işgali de Düzen Partisi’ni iyice güçlendirir.
Paris’teki sıkıyönetim kaldırılıp, basın yeniden faaliyete geçince, gizli
dernekler yaygınlaşır ve güçlenirken, orta sınıflar da devrimci eğilimler
oluşmaya başlar.
Yasama
Meclisi, il meclislerinin seçimi nedeniyle yasamaya ara verir. İl meclisleri,
anayasanın değiştirilmesini onaylamazlar. Tümüyle kralcı burjuvazinin elinde
olan Ulusal Yasama Meclisi tekrar toplandığında Bonaparte ile meclis arasında
uyuşmazlıklar yaşanır. Sürgündeki kral ailelerinin geri çağrılması konusunda da
meclis ile Bonaparte arasında sürtüşme olur. Bonaparte, 1 Kasım 1849’da
kralcıların temsilcilerinden oluşan Barrot kabinesine son verir ve kendi
Hautpoul kabinesini (kâtipler kabinesini) kurar. Bu kabineyle hükümet inisiyatifi,
mali aristokrasinin eline geçer.
1849’da
başlayıp 1850’de iyice belirginleşen sanayi ve ticaret atılımı sırasında,
köylüler çöküntü içerisindedir; ürünlerinin fiyatları düşer, tefecilerin
sömürüsü ve vergiler altında ezilirler. Köylülerin toprakları küçülmekte, toprakların
verimi düşmektedir. Köylülerin borçları ve topraklarının ipotekleri artmakta, borçlarının
faizleri yoluyla birey kapitalistlerce sömürülmekteler. Kapitalist sınıf,
devlet vergileri yoluyla da köylü sınıfı sömürmektedir. Köylülerin çıkarı,
sermayenin alaşağı edilmesidir. Bonaparte’ı seçen köylüler olmuştur, fakat içki
vergisinin yasayla tekrar uygulanması (20 Aralık 1849), onları Bonaparte’a
karşı konumlandırmıştır. Fransa’da 12 milyon insan bağcılıkla geçinmektedir ve
on yıllardır halk içki vergisine karşı çıkmaktadır. Köylüler, şarap tüccarları
ve şarabı tüketen işçiler, bu vergiye karşıdır. Köylülerin sınıfsal çıkarları
burjuvaziye karşıttır. Bu nedenle işçi sınıfı ile müttefik olabilirler. Durağan
bu sınıf, içki yasasıyla birlikte devrimcileşir. Köylüleri düzene kazanmak için
bazı yasalar çıkarılsa da, bunlar etkisiz kalır ve tersine köylülerin
devrimcileşmesine yararlar.
13 Haziran
1849’daki küçük burjuva gösterisi sonrasında sürgün edilen Montagne
temcilerinin yerini doldurmak için ara seçim yapılacaktır. 10 Mart 1850 ara
seçiminde, küçük burjuvaların temsilcileri (Montagne) meclise girer. Düzen
Partisi yani meclis ile Bonaparte arasındaki sürtüşmeler yerini, Montagne’e
karşı birlik halinde davranmalarına ve bazı önlemlerle uygulamaları yaşama
geçirmelerine bırakır. Artık genel oy sisteminin kaldırılması, burjuvazi
tarafından dillendirilmektedir. 28 Nisan’da yapılan seçimde de Montagne tekrar
zafer elde eder. Buna Düzen Partisi genel oy sistemini kaldıran bir seçim
yasasıyla karşılık verir. Bir de basın yasası çıkarılır. Böylelikle hem
devrimci parti, hem de demokrat parti sahneden çekilir. Montagne meclis’te
seçim yasasına dirense de, yasa geçirilmiştir. Proletaryaysa gönenç içerisinde
hareketsizdir. Ayrıca Paris’te güçlü bir ordu bulunmaktadır ve basın
susturulmuş durumdadır. Bu nedenlerle proletarya bu yasaya karşı harekete
geçmez.
Bazı
eksikleri olsa da Marx’ın Fransa’da Sınıf
Savaşımları’nda değerlendirdiği olaylar ve süreçler özetle böyledir.
***
Devrimleri,
“tarihin lokomotifleri” olarak gören Marx, 1848-49 Fransız devriminde tarihin
hızlandığını ve yoğunlaştığını gözlemektedir. Fransız burjuvazisinin
gericileştiğini gören Marx, onun proletarya hareketi karşısındaki
karşı-devrimci eylemini anlatır. Sanayi burjuvazisi de dâhil olmak üzere tüm
burjuva sınıf, proletaryanın burjuva taleplerle bile olsa tarih sahnesine
çıkmasından korkuya kapılmış, onun karşısında gericileşmiştir. Burjuvazi,
burjuva demokrasisini/cumhuriyeti getiren proletaryadan, bunun ötesini de
zorlayacağından korkmuştur. Haziran 1848’deki proleter ayaklanmayı şiddetle
bastıran Fransız burjuvazisi, toplumsal ilerlemenin önünü tıkayan gerici bir
gücü oluşturmaktadır. Tarihsel ilerlemenin ve devrimci hareketin temel gücü,
artık proletaryadır. Proletarya siyaset sahnesine kendi bağımsız kimliğiyle
çıkmalıdır.
Şubat
devrimini gerçekleştirirken proletarya, hem kendisinin hem de burjuvazinin
çıkarlarını koruyan bir cumhuriyeti kuracağı inancındadır. Fakat Haziran
1848’deki ayaklanmasının acımasızca bastırılmasıyla, burjuvaziye karşı
yürüttüğü bu savaşla, sınıf bilincinin oluşumunda bir dönüm noktası geride
bırakılır. Haziran ayaklanması, modern toplumun iki sınıfı arasındaki ilk büyük
savaştır. Haziran ayaklanmasının kanla bastırılması, proletaryanın burjuva
hayallerinden kurtulmasını sağlamıştır. Haziran ayaklanmasının sonrasında,
artık şu kavrayış ortaya çıkmıştır: “Burjuvazi yıkılsın! İşçi sınıfının
Diktatörlüğü!” Yani burjuvazinin demokratik ideallerini terk ettiği koşullarda,
artık gündemde proletarya devrimi vardır. Belirtmek gerekir ki, proletaryanın
sınıf “diktatörlüğü” kavramı ilk kez, Fransa’da
Sınıf Savaşımları’nda formüle edilir.
1848-49
Fransız devriminde Haziran proletarya ayaklanmasının yenilmesinin önemli bir
nedeni, köylülerin ve şehirli küçük-burjuvazinin işçileri desteklememiş
olmasıdır. Fakat bu kesimler sınıf mücadeleleri içerisinde, giderek
proletaryaya yakınlaşmış ve burjuva cumhuriyetle uzlaşmazlığa düşmüştür.
1848-49
devrimleri Fransa, Almanya, Polonya, Macaristan ve İtalya’da yaşanmıştır.
Fransa’da 1849 Haziranından itibaren iktidardaki Düzen Partisi’nin
karşı-devrimci siyaseti, Bonaparte’in diktatörlüğünün yolunu açmış, 1849
yazında Almanya’daki en son devrimci merkezler ezilmiş, Macaristan’daki devrim,
çar birliklerinin de yardımıyla yenilgiye uğramış, İtalya’daki devrimci
hareketse Avrupa karşı-devriminin birleşik güçlerince dağıtılmıştır.
Devrimler,
bunalımların ardından gelirler. 1847 bunalımının ardından 1848 devrimleri
gelmiştir. Yeni bir devrimse, ancak yeni bir bunalımın ardından olanaklıdır.
1848
devrimlerinden sonra gerçekleşen burjuva devrimlerinde, gericileşen burjuva
sınıflar, halkın devrim sürecine katılımına soğuk bakacak ve hatta bunu
engellemeye çalışacaklardır. Bu devrimler görece daha fazla tepeden inmeci
olmaya ve sürece yayılan reformlarla gerçekleşmeye eğilimlidirler. Bu konuda,
Türkiye burjuva devrim sürecini örnek olarak vermek mümkündür.
Fransa’da Sınıf Savaşımları’yla aynı yıl, Mart 1850’de yazılan “Merkez Komitenin Komünist Birliğe Çağrısı”nda
Marx ve Engels, Komünist Manifesto’daki
devrim modelinde kısmi revizyon yapmaktadır. Manifesto’da 1789 Fransız devrimi
örnek alınarak burjuvazinin ilericiliği verili kabul edilmiştir. Şimdi
gericileşen burjuvazinin yerini, küçük burjuvazi almakta, demokratik burjuva
ideallerin taşıyıcılığını bu sınıf üstlenmektedir. Arkasındaki proletaryanın
zorlamasıyla küçük burjuvazi, gericileşen burjuvazinin karşısına çıkacak,
proletaryanın baskısı sayesinde burjuva devrimci ideallere bağlı kalacaktır.
Proletarya, küçük burjuvaziyle birlikte yürüyeceği yere kadar yürüdükten sonra,
küçük burjuvazinin daha fazla iteklenemeyeceği noktada, devrim bayrağını onun
elinden devralarak, kendi devrimini gerçekleştirecektir. Bu formülasyonun adı,
“sürekli devrim”dir. Devrimin sürekliliğinin koşulu, proletaryanın başından
itibaren kendi bağımsız siyasal örgütlenmesine sahip olmasıdır. Ayrıca,
devrimin başlangıcından itibaren proletarya, küçük burjuvaziye dönük
güvensizliğini ortaya koymalıdır. Peki küçük burjuvaziyi ileri itmek zorunda
olan proletarya, siyasal eğitimini nereden alacaktır?.. Manifesto’da
proletarya, burjuvazinin açtığı yolda ilerlerken, siyasal eğitimini alacak bir
sınıf olarak kavranmaktadır. “Sürekli devrim” formülasyonundaysa, küçük
burjuvaziyi belli bir doğrultuda iteklemesi gereken proletaryanın, nihai
hedefinin bilincinde olması gerekir. Fakat proletarya bu bilince nasıl
ulaşacaktır?.. Çağrı’da bu sorunun
cevabı Komünist Birlik’e yapılan vurgularla, komünistlere daha çok iş düşeceği
sezgisiyle verilse de, daha fazlası ve ilerisi bulunmamaktadır. Öncülük ve
örgüt teorisinin geliştirilmesi, emperyalizm döneminde Lenin’e ve Bolşeviklere kalacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.