24 Kasım 2024 Pazar

Emperyalizm

Mahmut Boyuneğmez


Emperyalizm ilk döneminde (kabaca 1900-1960’lar) sömürgecilikle birlikte var olmuşsa da artık sömürgecilik klasik biçimiyle bulunmadığından, emperyalizm, gelişkin kapitalist ülkelerin sömürgeci dış politikaları olarak görülemez. Emperyalizm, günümüze ulaşan bir tür “geç kapitalizm”dir.

Sömürgecilik döneminde siyasi ve askeri baskı ve zorlama yoluyla çevre ülkelerden merkez/emperyalist ülkelere değer transferleri yapılmaktaydı. Çünkü kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olduğu ülkelerle kapitalizm-dışı bir dünya/ezilen uluslar arasında sömürü ilişkileri bulunmaktaydı ve kapitalist üretim uluslararasılaşmamıştı. 1960-1980 arasında ise bağımlı ülkelerden emperyalist ülkelere değer transferi, kapitalizmin dünya çapındaki işleyiş düzeneklerinin bir sonucudur. 1960’lardan neoliberal döneme kadar emperyalist ülkeler ile bağımlı ülkeler arasındaki ilişki, eşitsiz meta ve hizmet mübadelesiyle gerçekleşen bir emperyalist-kapitalist sömürü ilişkisidir. Bu dönemde askeri ve siyasi zor devre dışı olmayıp, ekonomik ilişkileri destekleyecek şekilde uygulanmaktadır.

Bağımlı ülkelerden emperyalist ülkelere akan hammaddeler ve tarımsal ürünler, ileri kapitalist merkezlerde işçilerin toplumsal refahının artmasına, emek güçlerini yeniden üretimlerinde kullandıkları tüketim maddelerinin ucuz olmasına yaramaktadır. Emperyalist hiyerarşinin üst kesimlerinde bulunan ülkelerde bağımlı ülkelerden aktarılan artık-değer transferleriyle “işçi aristokrasisi” oluşmuş, bu ülkelerde işçi sınıfı üzerindeki sermaye sınıfının toplumsal iktidarı pekişmiştir. Ancak 1980’lerle başlayan neoliberal dönemde ve reel sosyalizmin çözülüşü sonrasında, azalan kar oranlarını dengelemek için uygulamaya konulan politikalar, işçi sınıfının kazanımlarının gelişkin kapitalist ülkelerde de geriletilmesini getirmiştir. Bu merkezlerde sınıf mücadelelerinin yeniden yükselişi potansiyel bir olanaktır. Kapitalist devletin emperyalist ülkelerde otoriter neoliberal devlete dönüşümü, işçi sınıfı hareketlerinin gerilemesini ve güçsüzleşmesini yansıttığı kadar, son yıllarda karşıt yöndeki yeniden gelişme potansiyeli de aşırı sağ partiler tarafından soğurulma tehlikesini barındırmaktadır.

Emperyalist-kapitalist dünya sisteminde günümüzde üretim dünya çapında toplumsallaşmış, meta dolaşımı ve sermaye uluslararasılaşmıştır. Emperyalist kapitalizmde üretim süreçleri bağımlı ülkelere doğru kaydırılmıştır ve bu ülkelerdeki ucuz işgüçleri aşırı sömürülmektedir. Bağımlı ülkelerde işçiler emek güçlerinin değerinin altındaki ücretlerle çalıştırılmakta, işçi ailelerde hane halkının birden fazla üyesi bu ücretlerle çalışıp hanenin gelirini artırma yoluna gitmektedir. Bu ülkelerde sigortasız çalışma ve çocuk işçiliği yaygın durumdadır. Bir yandan da emperyalist ülkelerde göçmen olan vasıflı işçilerin (doktorlar, mühendisler vd.) istihdam edilmesi söz konusudur ve bağımlı ülkelerden emperyalist merkezlere “beyin göçü” yaşanmaktadır.

Emperyalizm, hiyerarşik dünya kapitalist sisteminin adıdır. Emperyalizm, gelişkin kapitalist ülkelerin dış politikalarını biçimlendiren ve askeri boyutu öne çıkan bir yönteme indirgenemez. Emperyalizmi, gelişkin kapitalist ülkelerin devletlerinin uluslar arası güç siyaseti olarak yorumlamak, indirgemeciliktir.

Emperyalizm, sermayenin ve üretimin uluslararasılaşması (sermaye birikim sürecinin uluslararasılaşması), dünya pazarının ve hammadde kaynaklarının paylaşılmış olması ve yeniden paylaşıma açık oluşu, ülkeler arası ekonomik gelişim açısından eşitsizlik ve birbirleri arasında egemenlik-bağımlılık ilişkileri, üretimin uluslararası tekellerde yoğunlaşmış olması, “bileşik sermaye”nin varlığı ve sermaye ihracıyla karakterizedir.

Finans sermayesi, banka ve sanayi sermayesinin iç içe geçmesinden, sentezinden oluşur (=mali sermaye). Ekonominin ticaret, sanayi, bankacılık gibi her alanına nüfuz etmiş Koç ve Sabancı holdingleri, finans kapitalin Türkiye’deki iki örneğidir. Günümüzde ticaretten lojistiğe, tarımdan hizmet sektörüne, bilişimden kültür ve eğlence sektörüne, turizmden spora kadar her sektör ve alanda sermaye tekelleşmiş ve büyük oranda kaynaşmıştır. Artık finans kapital/mali sermaye, sadece bankacılık ve sanayi alanlarında değil, birçok sektör ve alanda faal olan kaynaşmış tekelleri anlatmaktadır. Günümüz emperyalizminde başat sermaye biçimi, “holding sermayesi” ya da “bileşik sermaye”dir. Emperyalist-kapitalist dünya sisteminde, üretim süreçleri uluslararası ölçekte gerçekleşmekte, dünya ölçeğinde toplumsallaşmış durumda bulunmaktadır.

Sermaye ihracı, gelişkin kapitalist ülkeler arasında ve bu ülkelerle az gelişmiş kapitalist ülkeler arasında doğrudan sermaye yatırımlarını ve bu yolla daha yüksek kâr oranlarından yararlanmayı, ulus ötesinde oluşmuş artık-değerin bir bölümünün transferiyle emperyalist sömürüyü anlatır. Sermaye ihracı bunun yanı sıra, başka ülkelerin kapitalistlerine ve devletlerine borç verme üzerinden faiz geliri elde etmekle, başka ülkelerde oluşan artık-değerden pay almayı da içerir.

Emperyalizm, dünya ekonomik sistemine entegre olan/eklemlenen kapitalist ülkelerin oluşturduğu hiyerarşik bir bütünlüktür. Bu entegrasyon temelde sermaye ihracı, üretimin uluslararasılaşması ve sermayenin küreselleşmesi ile sağlanır. Bu nedenle sermaye birikim süreçlerindeki tıkanıklık ve krizler, tüm dünyaya yayılmaktadır.

Emperyalizm, kapitalist ülkeler arasındaki ekonomik, siyasal, askeri, ideolojik ve kültürel egemenlik-bağımlılık ilişkilerini anlatır. Bu egemenlik ilişkileri bağımlı kapitalist ülkelerin iç toplumsal ilişkilerinin düzenlenmesine katılır ve onları etkiler.

Emperyalizm sadece ekonomik yönden bağımlılık ilişkilerini değil, geriden gelen kapitalist ülkelerin siyasal iktidar mekanizmalarına AB, DB, IMF gibi organizasyonlar üzerinden müdahil olunarak, ülkeler arası bir egemenlik-bağımlılık hiyerarşisini içerir.

Emperyalist-kapitalist dünya sisteminde kaynakların ve pazarların paylaşımı ve yeniden paylaşımı için savaşlar, işgal ve ilhak girişimleri görülür. Fakat emperyalizm tek başına gelişkin kapitalist ülkelerin askeri dış politika manevraları olarak görülmemelidir.

Günümüzde emperyalist dünya sisteminin hegemonik gücü ABD’dir. ABD, diğer gelişkin kapitalist ülkeler arasında açık bir askeri üstünlüğe sahiptir. Fakat ABD’nin diğer gelişkin kapitalist ülkeler üzerinde kurduğu hegemonyanın, ekonomik, siyasi, ideolojik ve kültürel boyutları da bulunmaktadır. Son yıllarda ABD’nin hegemonyasını Çin, Rusya ve BRİCS ülkeleri aşındırmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.

[Toplumbilim İçin Materyalist Kılavuz]

Mahmut Boyuneğmez Giriş Maddenin organizasyon düzeyleri ya da gelişim evreleri bulunmaktadır. Bunlara biz temel gerçeklik katmanları diyo...