Mahmut Boyuneğmez
İtaat, saygı ve sevgi, güven, minnettarlık duyulmasıyla, bilgisi, düşünceleri, davranışları ve kılavuzluğu/yol göstericiliğiyle etki oluşturmasıyla bir otoritenin dediklerini yapma, emirlerini yerine getirme; sorunlarla boğuşmaktan ve aşırı çalışmaktan başını kaldıramama; keyif veren ve meşgale oluşturan davranışlarda bulunma ve bu tür etkinliklere katılma gibi durumlarla ortaya çıkan uyumlu olma, biat etme, kabul ve bağlılıktır.
İtaat,
otoritenin veya iktidarın insanlar arası ilişkilerde ve pratiklerdeki bir
görünümüdür. İktidarı, otoriteden ayıran özellik (diferentia spesifica) “itaat”
yanı sıra “boyun eğme” içermesidir.
Boyun
eğ(dir)mek, korkutma, baskı uygulama, baskı/şiddet ve cezalandırılma iması ya
da tehdidi sonucu geri basma, yıldırmadır. Boyun eğdirme sayesinde almaşık
davranış ve eylemlere yeltenilmez, yasaklara uyulur ve alternatif örgütlenmeler/siyasal
pratikler ve ilişkiler geliştirilmez, direnç gösterilmez, direnişte bulunulmaz.
Boyun eğmek, itiraz etmemek, tepki vermemek, eleştirmemek/sorgulamamak, rahatsızlıkları
dışa vurmamaktır. Boyun eğmek/ram olmak, koşullara ve hükümlere karşı koymamak,
teslim olmaktır. Bunların “boyun eğme” olması için baskı, zorlama,
cezalandırma, yıpratma, yıldırma gibi süreçlerin yaşanması ya da potansiyel bir
tehdit halinde bulunması gerekir.
Kapitalist
sistemde sermaye sınıfının toplumsal iktidarı itaat + boyun eğdirme
mekanizmaları ve pratikleriyle sağlanır. Bunlara toplumsal iktidarın hegemonya
mekanizmaları ve pratikleri denir.
Devrimci
durumda iktisadi ve siyasal/yönetim krizinin yanı sıra var olan hegemonya
krizinde, sermaye sınıfının toplumsal iktidarını oluşturan ve sürekliliğini
sağlayan hegemonya mekanizmalarında ve pratiklerinde etkisizleşme söz konusudur.
Bu mekanizmaların ve pratiklerin içerisinde gerçekleştiği toplumsal iktidarın
hegemonya yapıları/organizasyonlarında işlev yitimleri ve aksamalar
gelişmiştir. Toplumun harekete geçen aktif bölmelerinde (emekçiler ve ara
tabakalar arasında çeşitli toplum kesimleri) itaatsizlik ve boyun eğmeme durumu
ortaya çıkmıştır. Ayrıca bir hegemonya krizi, eş deyişle devrimci durum
varlığında karşı-hegemonya organizasyonları (sosyalist medya, kültür kurumları,
öncü sosyalist parti ve örgütlenmeler, devrimci/kızıl sendikalar, dernekler,
meslek birlikleri ve diğer mücadele örgütleri, konsey/meclis/şura türünden
alternatif iktidar nüveleri vd.) oluşmuş ve faal durumdadır.
Devrimci
durumlarda toplumsal hareketlenmelerde itaatsizlik + boyun eğmeme (direnç ve
direniş) + aktif örgütlü mücadele birlikteliğinde devrimci güçlerin ve
süreçlerin, statükocu, karşı-devrimci ve düzeni koruyan güçlere ve süreçlere
galebe çalması olanaklıdır. Bu olanağın adı sosyalist devrimdir. Ancak devrimci
durum devrime ulaşmadığında, karşı-devrimin yaşanması (örneğin 1979 İran
karşı-devrimi), gerici güçlerin “devrimi çalması” (örneğin öncü örgütlenmelerin
zayıf olduğu 2010 yılındaki Arap Baharı), askeri darbe (örneğin 12 Eylül 1980
askeri darbesi) ya da paramiliter faşist örgütlenmelerin uyguladıkları terör
eylemleriyle devrimci vektörlerin oyalanması, yıpratılması, iktidar hedefinden
saptırılması ile birlikte sosyal demokratik liberalizmin sistemin emniyet supabı
işlevini yerine getirmesi de (örneğin 1970’lerin Türkiye’si) mümkündür.
Mücadele,
aktif karşıtlık içermesi bakımından pasif ve savunmacı özellikteki direnişten
ve direnç göstermekten farklıdır. Mücadele boyun eğmemeyi/direnişi içermesine
ek olarak rakip ve düşmanlara karşı girişilen savaşımı, taarruzu, saldırı ve
hamleleri barındırır. Sosyalizm mücadelesi kolektif/örgütlü eylemleri ve süreçleri,
toplumsal ölçekte itaatsizlik örneklerini, boyun eğmeyen direnişleri, işçi sınıfının
organik aydınlarının bireysel ve organize çalışma ve etkinliklerini, siyasal/ideolojik/kültürel
mücadeleleri ve karşı-hegemonya oluşturma faaliyetlerini kapsar.
Öyleyse
slogan şu olmalıdır: “Boyun eğme, mücadele et!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.