Konu:
Yazılama Yayınevi’nin Ağustos 2010’da bastığı Tarihte Bireyin Rolü Üzerine adlı kitabın tanıtımı.
Tarihte
Bireyin Rolü Üzerine adlı makaleyi, Georgiy Valentinoviç
Plehanov, 1898 yılında yazar. Plehanov’un bu ünlü makalesinde yer alan temel
düşünceler şunlardır:
i. Tarihsel gelişimin bir
mantığı bulunmaktadır. Tarihsel gelişimde bireylerin rolü, ne volantarist
açıklamayla ne de yazgıcı/kaderci (fatalist) açıklamayla anlaşılabilir. Bu
antinomi (çatışkı) aşılmalıdır. Çünkü çatışkının her bir kolu, gerçekliğin tek
yanlı ve yetersiz kavranışını yansıtır.
ii. Bireyler, kişiliklerinin
özellikleri sayesinde olaylara ve olaylar zincirine etkide bulunur. Bu etkinin
ortaya çıkma olasılığı, ortaya çıktığı yer ve zaman ile etkinin boyutu
toplumdaki güçlerin karşılıklı ilişkilerine, başka bir deyişle toplumun
örgütlenme biçimine bağlıdır. Bireyin kişiliğinin tarihsel gelişimde bir
“etken” olması, toplumsal örgütlenme tarafından belirlenir.
iii. Bireyin yeteneklerinin
tarihsel gelişimdeki etkisi, yine toplumsal örgütlenme biçimi tarafından
belirlenir. Verili bir dönemde yetenekli ya da yeteneksiz bireylerin payına
düşen toplumsal rol ve dolayısıyla onların toplumsal önemi, toplumsal
örgütlenmenin belirleyiciliği altındadır.
iv. Bireylerin toplumsal
etkide bulunabilme olasılığı, tarihsel gelişimin genel seyri açısından
“rastlantı”ları oluşturur.
v. Kişisel özellikleri
sayesinde bireyler, toplumsal gereksinimlerin karşılanması veya bu
gereksinimlerin engellenmesi doğrultusunda daha az ya da daha fazla becerikli
olabilirler. Ancak tek bir bireyin toplumsal ilişkilerin karakterini
değiştirmesi mümkün değildir. Bireyler olayların genel eğilimini
değiştiremezler, ancak becerileri, karakter özellikleri sayesinde, olayların
tekil özelliklerini ve bunların bazı tekil sonuçlarını değiştirebilirler.
vi. “Büyük adamlar”a
atfedilen kişisel güç, bu adamları öne çıkaran ve destekleyen toplumsal güçler
ihmal edildiği için ve ihmal edildiği ölçüde, abartılır. Bu illüzyon sayesinde,
“büyük adam”ların iktidarını, gücünü, etkisini dayandırdığı toplumsal hareketler,
gereksinimler, geçmiş bilgi birikimi ve teknik gelişim düzeyi gibi unsurlar,
sanki büyük adamlar olmasaydı ortaya çıkamayacaktı, gelişmeyecekti/olmayacaktı
şeklinde algılanır. Ünlü bir “büyük adam”ın erken ölümü ya da yaşamamış olması
düşünülerek, tarihsel gelişimin “aksayacağını” sanmak yanılgıdır. Toplumların
belirli gelişim evrelerinde, bu evreye denk düşen sorunlar, gereksinimler
belirdiğinde, bunların çözümüne yoğunlaşan birçok birey bulunur. Bunlardan biri
bazense birkaçının çözümde ya da gereksinimin karşılanması yolunda
gerçekleştirdiği başarı, diğerleri tarafından öğrenildiğinde ve bu başarının
somut sonuçları yaşanmaya başlandığında, dikkatler başka sorunlara ve
gereksinimlere kayar. Bazı bireylerin çeşitli nedenlerle başarıya ulaşamadığı
durumda, onun yerini alacak ve bu “başarıyı” insanlığın ortak gelişimine
kazandıracak başka bireyler çıkar. Bireyin özel bir yeteneği sayesinde
olayların seyrini etkiyebilmesi için, içinde bulunduğu tarihsel dönemin
spesifik bir toplumsal ihtiyacını, başka herkesten çok karşılamaya uygun
durumda bulunması ve ayrıca, toplumsal ilişkilerin, örgütlenmenin bu yetenekli
bireyin kişisel gelişiminin önünü kapatmaması gerekir. Yetenekli kişiler,
gelişimleri için elverişli toplumsal koşulların mevcut olduğu her yerde ortaya
çıkmaktadır. Toplumsal ilişkilerin gelişiminin ürünü olan bu yetenekli
bireyler, toplumsal genel eğilimlerin ürünü olarak, bu eğilimleri değiştiremez,
ancak olayların tekil özelliklerini değiştirebilecek toplumsal güce
kavuşabilirler.
vii. İnsan doğası ya da bu
doğanın genel özellikleri olarak kabul edilen öğeler, tarihsel ilerlemenin en
genel nedeni değildir. Tarihsel ilerlemenin en genel nedeni, toplumsal
ilişkiler içerisinde sahip olduğu dinamizmle üretici güçlerdir, bu güçlerdeki
gelişimdir. Dünya-tarihsel ortam ve ülkeler arasındaki etkileşimler, tikel
(kısmi) nedenler arasındadır (tarihte eşitsiz gelişimin olduğu unutulmamalı).
Kişilerin özellikleri, rastlantısal olaylar gibi tekil nedenler, genel ve tikel
(kısmi) nedenlerin çizdiği sınırlarda ve oluşturduğu eğilimler içerisinde
etkilere sahiptir.
viii. “Büyük adam, kişisel nitelikleri sayesinde büyük tarihsel olaylara
kazandırdıkları tekil özellikler nedeniyle değil, ona döneminin büyük toplumsal
gereksinimlerine, genel ve tikel nedenlerden doğan gereksinimlere en fazla
hizmet etme becerisini kazandıran niteliklere sahip olduğu için büyüktür.”
(s. 58). Tarihte “kahramanlar” olarak görülen kişiler, gerçekte “çaylak”tır.
Tarihsel gelişimin önüne koyduğu sorunlara büyük bir tutkuyla çözüm aramakta,
yeni beliren eğilimleri, bilgileri ve deney(im) sonuçlarını sentezleyerek
soyutlamaya çalışmaktadır. Onun, eskimiş ve gelişmeler karşısında yetersiz
kalan paradigmalara berkitilmiş bir bağlılığı yoktur.
ix. Tarihi yapan toplumsal
insanlardır. Tarih insanların eylemiyle oluşur. İnsanlar eylemiyle kendi var
oluş ortamını, toplumu yaratır ve yarattığı koşulların belirleniminde yaşarlar.
Sahip olduğu üretici kapasite, araçlar ve organizasyon düzeyiyle, buna uygun
düşen üretim ilişkilerini kuran, insanlardır. Tüm toplumsal ilişkiler, üretim
ilişkileri temeli üzerinde kuruludur. Üretimdeki güçlere uygun olmayan
toplumsal ilişkiler erkenden ya da uzun süre geciktirilerek zorla ya da
iradeyle topluma aşılanamaz/kabul ettirilemez. Tarihsel gelişimdeki mantığı
kavrayan insanlığın “tarih yapması”, eğilimleri ve zorunlulukları kavrayıp
bilinçli biçimde ifade etmesi, sürecin içerisinde bu bilinçle yer alması ve
eylemde bulunması mümkündür. Yasaların, zorunlulukların, belirleyicilerin,
ayrıca rastlantıların var olduğunun bilinçle kavranışı ve bu kavrayışın eylemlere
dönüşmesi, insanlığın “özgürlüşmesinde” göreli ilerlemeleri oluşturur.
Şimdi okurun karşılaştırması
ve üzerinde düşünmesi için iki alıntı yapalım. İlk alıntı, Plehanov’un yukarıda
özetlediğimiz makalesinden, ikincisiyse Alex Callinicos’un Tarih Yapmak: Toplum Kuramında Etkinlik Yapı ve Değişim (Doruk
Yayınları, 2009) adlı kitabından:..
I. A olayının belirli
koşulların toplamı sonucunda, yani S koşullarında zorunlu olarak
gerçekleşeceğini varsayalım. Bu koşullar toplamının belirli bir kısmı
hâlihazırda mevcut ve diğer kısmın ise belirli bir T anında ortaya çıkacağı
biliniyor olsun. A olayının gerçekleşmesi için zorunlu olan koşulların toplamı,
diyelim ki a’ya eşit olan benim eylemlerimi de içeriyor. Eğer ben A olayının
gerçekleşmesi için eylemde bulunmazsam, T anında söz konusu A olayı için
elverişli koşulların toplamı S değil, S-a olacaktır. Benim yerimi bir başkası
aldığında, a gücünün yerini b gücü almış olacak, eğer a=b ise, A olayı için
elverişli koşulların toplamı yine S’ye eşit olacaktır. Bu durumda A olayı T
anında gerçekleşmiş olur. Benim yerime geçip, aynı yetenekleri, aynı güçle
sergileyecek birisi olmadığında, S toplamı elde edilemeyecektir. Bu durumda
şunlar olanaklıdır: A olayı varsayılandan daha geç bir zamanda gerçekleşecek veya tam olarak gerçekleşmeyecek ya da* hiç gerçekleşmeyecektir. A
olayının gerçekleşeceği yönünde koşulların olduğunu görmek, bu yönde kuvvetli
bir eğilim olduğunu saptamak ya da bu olayın zorunlulukla olacağına inanmak,
azmi, çabayı artıracak, olayı gerçekleştirme idealinize tutkuyla bağlı
kalmanıza yol açacaktır (büyük adamlar, çaylaklar). Fakat yetiştirilme tarzınız
yüzünden tembelseniz (olayın kaçınılmaz olduğu fikrine sahip olmak,
tembelliğinizin nedeni değildir) ya da A olayının gerçekleşeceğine
inanmıyor/yeterince inanmıyorsanız, A olayının gerçekleşmesine çaba sarf etmez
ya da yeterince efor harcamazsınız. A olayının gerçekleşmesine karşı direnç gösteren
kişiler de olacaktır. Eğer olayın gerçekleşmesi için elverişli koşullar çok
sayıda ve güçlüyse, olayın gerçekleşmesine karşı direnç gösteren bazı kişilerin
çabalarında gevşeme oluşabilir. Çünkü bunların bilinçlerinde olayın kaçınılmaz
olduğu algısı/fikri gelişecektir. Fakat bu algının/fikrin bazıları üzerindeki
etkisiyse, direnme gücünün daha da artmasına ve belki de çaresizliğin gücüne
dönüşecektir. (s. 25-27)
Plehanov’un bu çözümlemesini
okur büyük niceliklerin dâhil olduğu somut örnekler için de düşünebilir.
Örneğin, bir işyerinde çalışan işçilerin geriletilen haklarına karşı
sendikalaştıkları bir süreci düşünün. Öncü işçilerin, patronun adamı gibi
davrananlara karşı örgütlülüğü sağlamaları, işten çıkarılmadan %50’den fazla
örgütlenmeyi sağlamaları, iş arkadaşlarını ikna etmeleri, gerici ideolojik
fikirlere sahip işçilerin örgütlenmeye olumsuz ve önyargılı bakışlarını bir
şekilde etkisiz kılmaları, örgütlendiklerinde haklarını alacaklarına dair
inançlarını korumaları ve karşılaştıkları baskılara, manipülasyonlara göğüs
germeleri gibi birçok koşulu iş arkadaşlarıyla birlikte sağlamaları gerekir.
Öncü işçileri “komünist” olarak belleyip, onlara karşı direnç oluşturan gerici
işçiler de, o işyerinde bulunabilecektir.
II. Plehanov’un çözümlemesinde
“elverişli koşullar”dan, yani S’den bahsedilmekte, fakat bunların ne olduğuna bu
örnek çözümlemede girilmemektedir. Aslında Plehanov, sistemleştirmese de,
bireylerin eylemlerinin, toplumsal örgütlenme ve toplumsal ilişkiler tarafından
belirlendiğini, toplumsal koşullar tarafından etkilendiğini, makalesinin başka
yerlerinde belirtmektedir. Callinicos’un çözümlemesiyse, eylemler üzerinde “toplumsal
yapıları”ın etkisini yetkinlikle özetlemektedir:
(1) A p’yi arzular
(2) A q’ya, yani x’i
yapmanın p’yi getireceğine inanır
(3) O halde A x’i yapar.
Fakat bu çıkarsama bazı
durumlarda iptal olur. Birincisi: Aristo’nun akrasia ya da nefsine hâkim
olamama dediği durumda, A p’yi arzular ve q’ya inanır, ama zayıflığından ötürü
x yerine y’yi yapar. A’nın daha güçlü ya da eşit güçte çelişen arzuları
olabilir. İkincisi: A x’i yapamayabilir, çünkü yapması engellenir ya da bunu
yapmak gücünün ötesindedir. Öyleyse (3) yerine şu çıkarsama yapılmalıdır:
(3’) A x’i yapmaya çalışır.
Callinicos’un verdiği örnek
şöyle: M.Ö. 1. yüzyılda, Capua’da, bir lanista (gladyatör yetiştiricisi)’nin
sahip olduğu bir Trakyalı köle olan Spartaküs, Trakya’ya dönme arzusundadır ve bu
arzuyu gerçekleştirmek için öncelikle lanista’dan kaçması/ayrılması gerektiğine
inanmaktadır. Fakat arzusunu yerine getirme gücünden yoksundur. Çünkü Roma
devleti, köle sahiplerinin haklarını güçlendirmiş olup, lanista’lardaki iktidar
da, Spartaküs’ün kaçış eylemine engel oluşturur. Spartaküs, gladyatörleri
lanista iktidarına karşı ayaklandırır, sonrasında daha genel bir köle
ayaklanmasının örgütlenmesine öncülük eder. Köleci üretim ilişkilerine karşı
gelişen bu tehdit, Roma’nın askeri gücü tarafından bastırılır. Bu örnekte
görülmesi gereken şudur: Roma toplumunun sınıfsal ilişkileri, yani toplumsal yapılar, Spartaküs gibi bir
“büyük adam”ın ve diğer kölelerin inanç
ve arzuları kadar açıklamaya dâhil edilmelidir.
Görüldüğü üzere yukarıdaki (1), (2)’den sonra (3)’ü çıkarsamak için, (2+)
olarak şu eklenmelidir: A’nın x’i yapmaya gücü vardır ve bunu yapmaktan
alıkonmamıştır.
Callinicos tezini şöyle
özetlemektedir: “Eylemler güçlerin
uygulanmasından ibarettir ve faillerin sahip olduğu güçler toplumsal yapılara
bağlıdır ve kısmen onlar tarafından belirlenir.” (s.66)
----------------------
* “Ve”, “veya” ile “ya
da” bağlaçlarının mantıktaki anlamı, günlük hayatta korunmalıdır. “A ve B”
derken, hem A, hem de B’den birlikte; “A veya B” derken, ya tek başına A, ya
tek başına B ya da hem A-hem de B’den birlikte; “A ya da B” derkense, sadece A
ya da sadece B’den bahsederiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.