14 Temmuz 2013 Pazar

[Plehanov’un Tarihte Bireyin Rolü Üzerine Makalesi - Mahmut Boyuneğmez]

Konu: Yazılama Yayınevi’nin Ağustos 2010’da bastığı Tarihte Bireyin Rolü Üzerine adlı kitabın tanıtımı.

Tarihte Bireyin Rolü Üzerine adlı makaleyi, Georgiy Valentinoviç Plehanov, 1898 yılında yazar. Plehanov’un bu ünlü makalesinde yer alan temel düşünceler şunlardır:

i. Tarihsel gelişimin bir mantığı bulunmaktadır. Tarihsel gelişimde bireylerin rolü, ne volantarist açıklamayla ne de yazgıcı/kaderci (fatalist) açıklamayla anlaşılabilir. Bu antinomi (çatışkı) aşılmalıdır. Çünkü çatışkının her bir kolu, gerçekliğin tek yanlı ve yetersiz kavranışını yansıtır.

ii. Bireyler, kişiliklerinin özellikleri sayesinde olaylara ve olaylar zincirine etkide bulunur. Bu etkinin ortaya çıkma olasılığı, ortaya çıktığı yer ve zaman ile etkinin boyutu toplumdaki güçlerin karşılıklı ilişkilerine, başka bir deyişle toplumun örgütlenme biçimine bağlıdır. Bireyin kişiliğinin tarihsel gelişimde bir “etken” olması, toplumsal örgütlenme tarafından belirlenir.

iii. Bireyin yeteneklerinin tarihsel gelişimdeki etkisi, yine toplumsal örgütlenme biçimi tarafından belirlenir. Verili bir dönemde yetenekli ya da yeteneksiz bireylerin payına düşen toplumsal rol ve dolayısıyla onların toplumsal önemi, toplumsal örgütlenmenin belirleyiciliği altındadır.

iv. Bireylerin toplumsal etkide bulunabilme olasılığı, tarihsel gelişimin genel seyri açısından “rastlantı”ları oluşturur.

v. Kişisel özellikleri sayesinde bireyler, toplumsal gereksinimlerin karşılanması veya bu gereksinimlerin engellenmesi doğrultusunda daha az ya da daha fazla becerikli olabilirler. Ancak tek bir bireyin toplumsal ilişkilerin karakterini değiştirmesi mümkün değildir. Bireyler olayların genel eğilimini değiştiremezler, ancak becerileri, karakter özellikleri sayesinde, olayların tekil özelliklerini ve bunların bazı tekil sonuçlarını değiştirebilirler.

vi. “Büyük adamlar”a atfedilen kişisel güç, bu adamları öne çıkaran ve destekleyen toplumsal güçler ihmal edildiği için ve ihmal edildiği ölçüde, abartılır. Bu illüzyon sayesinde, “büyük adam”ların iktidarını, gücünü, etkisini dayandırdığı toplumsal hareketler, gereksinimler, geçmiş bilgi birikimi ve teknik gelişim düzeyi gibi unsurlar, sanki büyük adamlar olmasaydı ortaya çıkamayacaktı, gelişmeyecekti/olmayacaktı şeklinde algılanır. Ünlü bir “büyük adam”ın erken ölümü ya da yaşamamış olması düşünülerek, tarihsel gelişimin “aksayacağını” sanmak yanılgıdır. Toplumların belirli gelişim evrelerinde, bu evreye denk düşen sorunlar, gereksinimler belirdiğinde, bunların çözümüne yoğunlaşan birçok birey bulunur. Bunlardan biri bazense birkaçının çözümde ya da gereksinimin karşılanması yolunda gerçekleştirdiği başarı, diğerleri tarafından öğrenildiğinde ve bu başarının somut sonuçları yaşanmaya başlandığında, dikkatler başka sorunlara ve gereksinimlere kayar. Bazı bireylerin çeşitli nedenlerle başarıya ulaşamadığı durumda, onun yerini alacak ve bu “başarıyı” insanlığın ortak gelişimine kazandıracak başka bireyler çıkar. Bireyin özel bir yeteneği sayesinde olayların seyrini etkiyebilmesi için, içinde bulunduğu tarihsel dönemin spesifik bir toplumsal ihtiyacını, başka herkesten çok karşılamaya uygun durumda bulunması ve ayrıca, toplumsal ilişkilerin, örgütlenmenin bu yetenekli bireyin kişisel gelişiminin önünü kapatmaması gerekir. Yetenekli kişiler, gelişimleri için elverişli toplumsal koşulların mevcut olduğu her yerde ortaya çıkmaktadır. Toplumsal ilişkilerin gelişiminin ürünü olan bu yetenekli bireyler, toplumsal genel eğilimlerin ürünü olarak, bu eğilimleri değiştiremez, ancak olayların tekil özelliklerini değiştirebilecek toplumsal güce kavuşabilirler.

vii. İnsan doğası ya da bu doğanın genel özellikleri olarak kabul edilen öğeler, tarihsel ilerlemenin en genel nedeni değildir. Tarihsel ilerlemenin en genel nedeni, toplumsal ilişkiler içerisinde sahip olduğu dinamizmle üretici güçlerdir, bu güçlerdeki gelişimdir. Dünya-tarihsel ortam ve ülkeler arasındaki etkileşimler, tikel (kısmi) nedenler arasındadır (tarihte eşitsiz gelişimin olduğu unutulmamalı). Kişilerin özellikleri, rastlantısal olaylar gibi tekil nedenler, genel ve tikel (kısmi) nedenlerin çizdiği sınırlarda ve oluşturduğu eğilimler içerisinde etkilere sahiptir.

viii. “Büyük adam, kişisel nitelikleri sayesinde büyük tarihsel olaylara kazandırdıkları tekil özellikler nedeniyle değil, ona döneminin büyük toplumsal gereksinimlerine, genel ve tikel nedenlerden doğan gereksinimlere en fazla hizmet etme becerisini kazandıran niteliklere sahip olduğu için büyüktür.” (s. 58). Tarihte “kahramanlar” olarak görülen kişiler, gerçekte “çaylak”tır. Tarihsel gelişimin önüne koyduğu sorunlara büyük bir tutkuyla çözüm aramakta, yeni beliren eğilimleri, bilgileri ve deney(im) sonuçlarını sentezleyerek soyutlamaya çalışmaktadır. Onun, eskimiş ve gelişmeler karşısında yetersiz kalan paradigmalara berkitilmiş bir bağlılığı yoktur.

ix. Tarihi yapan toplumsal insanlardır. Tarih insanların eylemiyle oluşur. İnsanlar eylemiyle kendi var oluş ortamını, toplumu yaratır ve yarattığı koşulların belirleniminde yaşarlar. Sahip olduğu üretici kapasite, araçlar ve organizasyon düzeyiyle, buna uygun düşen üretim ilişkilerini kuran, insanlardır. Tüm toplumsal ilişkiler, üretim ilişkileri temeli üzerinde kuruludur. Üretimdeki güçlere uygun olmayan toplumsal ilişkiler erkenden ya da uzun süre geciktirilerek zorla ya da iradeyle topluma aşılanamaz/kabul ettirilemez. Tarihsel gelişimdeki mantığı kavrayan insanlığın “tarih yapması”, eğilimleri ve zorunlulukları kavrayıp bilinçli biçimde ifade etmesi, sürecin içerisinde bu bilinçle yer alması ve eylemde bulunması mümkündür. Yasaların, zorunlulukların, belirleyicilerin, ayrıca rastlantıların var olduğunun bilinçle kavranışı ve bu kavrayışın eylemlere dönüşmesi, insanlığın “özgürlüşmesinde” göreli ilerlemeleri oluşturur.

Şimdi okurun karşılaştırması ve üzerinde düşünmesi için iki alıntı yapalım. İlk alıntı, Plehanov’un yukarıda özetlediğimiz makalesinden, ikincisiyse Alex Callinicos’un Tarih Yapmak: Toplum Kuramında Etkinlik Yapı ve Değişim (Doruk Yayınları, 2009) adlı kitabından:..

I. A olayının belirli koşulların toplamı sonucunda, yani S koşullarında zorunlu olarak gerçekleşeceğini varsayalım. Bu koşullar toplamının belirli bir kısmı hâlihazırda mevcut ve diğer kısmın ise belirli bir T anında ortaya çıkacağı biliniyor olsun. A olayının gerçekleşmesi için zorunlu olan koşulların toplamı, diyelim ki a’ya eşit olan benim eylemlerimi de içeriyor. Eğer ben A olayının gerçekleşmesi için eylemde bulunmazsam, T anında söz konusu A olayı için elverişli koşulların toplamı S değil, S-a olacaktır. Benim yerimi bir başkası aldığında, a gücünün yerini b gücü almış olacak, eğer a=b ise, A olayı için elverişli koşulların toplamı yine S’ye eşit olacaktır. Bu durumda A olayı T anında gerçekleşmiş olur. Benim yerime geçip, aynı yetenekleri, aynı güçle sergileyecek birisi olmadığında, S toplamı elde edilemeyecektir. Bu durumda şunlar olanaklıdır: A olayı varsayılandan daha geç bir zamanda gerçekleşecek veya tam olarak gerçekleşmeyecek ya da* hiç gerçekleşmeyecektir. A olayının gerçekleşeceği yönünde koşulların olduğunu görmek, bu yönde kuvvetli bir eğilim olduğunu saptamak ya da bu olayın zorunlulukla olacağına inanmak, azmi, çabayı artıracak, olayı gerçekleştirme idealinize tutkuyla bağlı kalmanıza yol açacaktır (büyük adamlar, çaylaklar). Fakat yetiştirilme tarzınız yüzünden tembelseniz (olayın kaçınılmaz olduğu fikrine sahip olmak, tembelliğinizin nedeni değildir) ya da A olayının gerçekleşeceğine inanmıyor/yeterince inanmıyorsanız, A olayının gerçekleşmesine çaba sarf etmez ya da yeterince efor harcamazsınız. A olayının gerçekleşmesine karşı direnç gösteren kişiler de olacaktır. Eğer olayın gerçekleşmesi için elverişli koşullar çok sayıda ve güçlüyse, olayın gerçekleşmesine karşı direnç gösteren bazı kişilerin çabalarında gevşeme oluşabilir. Çünkü bunların bilinçlerinde olayın kaçınılmaz olduğu algısı/fikri gelişecektir. Fakat bu algının/fikrin bazıları üzerindeki etkisiyse, direnme gücünün daha da artmasına ve belki de çaresizliğin gücüne dönüşecektir. (s. 25-27)

Plehanov’un bu çözümlemesini okur büyük niceliklerin dâhil olduğu somut örnekler için de düşünebilir. Örneğin, bir işyerinde çalışan işçilerin geriletilen haklarına karşı sendikalaştıkları bir süreci düşünün. Öncü işçilerin, patronun adamı gibi davrananlara karşı örgütlülüğü sağlamaları, işten çıkarılmadan %50’den fazla örgütlenmeyi sağlamaları, iş arkadaşlarını ikna etmeleri, gerici ideolojik fikirlere sahip işçilerin örgütlenmeye olumsuz ve önyargılı bakışlarını bir şekilde etkisiz kılmaları, örgütlendiklerinde haklarını alacaklarına dair inançlarını korumaları ve karşılaştıkları baskılara, manipülasyonlara göğüs germeleri gibi birçok koşulu iş arkadaşlarıyla birlikte sağlamaları gerekir. Öncü işçileri “komünist” olarak belleyip, onlara karşı direnç oluşturan gerici işçiler de, o işyerinde bulunabilecektir.

II. Plehanov’un çözümlemesinde “elverişli koşullar”dan, yani S’den bahsedilmekte, fakat bunların ne olduğuna bu örnek çözümlemede girilmemektedir. Aslında Plehanov, sistemleştirmese de, bireylerin eylemlerinin, toplumsal örgütlenme ve toplumsal ilişkiler tarafından belirlendiğini, toplumsal koşullar tarafından etkilendiğini, makalesinin başka yerlerinde belirtmektedir. Callinicos’un çözümlemesiyse, eylemler üzerinde “toplumsal yapıları”ın etkisini yetkinlikle özetlemektedir:

(1) A p’yi arzular

(2) A q’ya, yani x’i yapmanın p’yi getireceğine inanır

(3) O halde A x’i yapar.

Fakat bu çıkarsama bazı durumlarda iptal olur. Birincisi: Aristo’nun akrasia ya da nefsine hâkim olamama dediği durumda, A p’yi arzular ve q’ya inanır, ama zayıflığından ötürü x yerine y’yi yapar. A’nın daha güçlü ya da eşit güçte çelişen arzuları olabilir. İkincisi: A x’i yapamayabilir, çünkü yapması engellenir ya da bunu yapmak gücünün ötesindedir. Öyleyse (3) yerine şu çıkarsama yapılmalıdır:

(3’) A x’i yapmaya çalışır.

Callinicos’un verdiği örnek şöyle: M.Ö. 1. yüzyılda, Capua’da, bir lanista (gladyatör yetiştiricisi)’nin sahip olduğu bir Trakyalı köle olan Spartaküs, Trakya’ya dönme arzusundadır ve bu arzuyu gerçekleştirmek için öncelikle lanista’dan kaçması/ayrılması gerektiğine inanmaktadır. Fakat arzusunu yerine getirme gücünden yoksundur. Çünkü Roma devleti, köle sahiplerinin haklarını güçlendirmiş olup, lanista’lardaki iktidar da, Spartaküs’ün kaçış eylemine engel oluşturur. Spartaküs, gladyatörleri lanista iktidarına karşı ayaklandırır, sonrasında daha genel bir köle ayaklanmasının örgütlenmesine öncülük eder. Köleci üretim ilişkilerine karşı gelişen bu tehdit, Roma’nın askeri gücü tarafından bastırılır. Bu örnekte görülmesi gereken şudur: Roma toplumunun sınıfsal ilişkileri, yani toplumsal yapılar, Spartaküs gibi bir “büyük adam”ın ve diğer kölelerin inanç ve arzuları kadar açıklamaya dâhil edilmelidir.

Görüldüğü üzere yukarıdaki  (1), (2)’den sonra (3)’ü çıkarsamak için, (2+) olarak şu eklenmelidir: A’nın x’i yapmaya gücü vardır ve bunu yapmaktan alıkonmamıştır.

Callinicos tezini şöyle özetlemektedir: “Eylemler güçlerin uygulanmasından ibarettir ve faillerin sahip olduğu güçler toplumsal yapılara bağlıdır ve kısmen onlar tarafından belirlenir.” (s.66)


* “Ve”, “veya” ile “ya da” bağlaçlarının mantıktaki anlamı, günlük hayatta korunmalıdır. “A ve B” derken, hem A, hem de B’den birlikte; “A veya B” derken, ya tek başına A, ya tek başına B ya da hem A-hem de B’den birlikte; “A ya da B” derkense, sadece A ya da sadece B’den bahsederiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.