Mahmut Boyuneğmez
Burjuva milliyetçiliği,
ulus-devletlerin oluşumuyla birlikte tarih sahnesinde belirmiştir. Ulus/millet,
oluşumları sırasında kapitalist devletlere bağlılık gösteren coğrafi olarak
belirli bir ülkeyle sınırlanan halklar topluluğunu anlatmaktadır.
Bize göre uluslar,
ulus-devletlerden ayrı olarak incelenemez. Ulus, özünde bir ülke ölçeğinde
siyasal iktidara bağlı insan topluluğudur. Ülkeler ölçeğinde insanların siyasal
iktidara bağlılıkları ve bağlanmaları, egemen ideoloji[1]
kapsamındaki “milli” olarak adlandırılan kültürel değerlere, fikirlere ve
duygulara sahip olmaları üzerinden sağlanır. “Ulusal” ya da “milli” değerlerin,
duygulanımların, davranış kalıplarının ve fikirlerin işlevi, kapitalist sınıfın
toplumsal iktidarının yeniden üretimine katılmak, bu iktidarın sürdürülmesini
sağlamaktır. Kapitalist sınıfın siyasal ve toplumsal iktidarının yeniden
üretilmesinde, milliyetçi ideoloji bir hegemonya oluşturucu unsurdur.
Uluslar, belirli ulusal bilinç
biçimleri ile “milli” kimliklere sahip insan topluluklarıdır. Oluşumları ve her
gün yeniden üretilmeleri için belirli ideolojik düşünce, duygu ve davranış
kalıplarına gereksinim vardır. Bir ülkedeki siyasal iktidara bağlanmayı
sağlayan başlıca ideolojik kümelenme, ulus bilincidir. Ulus günümüzde,
kapitalist devletin siyasal egemenliği altında yaşayan insan topluluğudur.
Gelecekte ise, sosyalist devlete bağlanan üreticilerden oluşacak toplumu
anlatır.
“Milli kimliğin”, dinsel
inanç ve “ırk” birliği (toplumsal gerçeklikte “ırklar” yoktur, “ırk ideolojik
bir kodlamadır), abartma ve uydurmanın işlevsel olduğu ortak bir tarih anlayışı
gibi unsurlarla zihinlerde oluşturulduğu görülmelidir. Geçmiş zaferlerin,
kurtuluş günlerinin, “milli” liderlerin askeri başarılarının hatırlatıldığı
belirli özel günlerin saptanması ve bu günlerde törenlerin düzenlenmesi,
okullardaki eğitim süreci, vatanseverlik duygusuyla yüklü edebi eserlerin
okunmasının teşviki de yine “milli kimliğin” oluşumuna katılır.
Milliyetçi ideolojinin
söylemlerinde kapitalist sınıfın çıkarları, toplumun çıkarınaymış gibi sunulur.
Bir örnek verelim. “Türkiye’de üretilmiştir” demek yerine “Türk malı” olarak
lanse edilen TOGG adlı araba, “milli ve yerli” olmakla gurur kaynağı olarak
algılanır ve toplumun öyle algılaması sağlanmaya çalışılır. Oysa bir malın,
Türklüğü ya da ecnebiliğinden bahsetmek, bu malın emekçi halkların kullanımı
açısından kolayca ulaşılabilir olmamasının, ancak para vererek sahip
olunabilecek bir özel mülk olmasının, patronların Türkiyeli emekçilerin/mühendislerin
ürettiği bu malın yurtiçi ve dışı satışıyla karlarına kar katacaklarının
üzerini örtmektedir. TOGG’un üretimi ve dağıtımı kamulaştırıldığında, emekçi
halklarımızın malı olacaktır. “Milli ve yerli” söylemi emekçiler tarafından
sahiplenildiğinde, gerçekte olan-biten görülmemektedir.
Milliyetçiliğin panzehiri
halkçılık ve yurtseverliktir.
İslamcı ya da seküler
Türkçülüğe karşı, yaşadığımız topraklarda, yurdumuzda, Anadolu’da emekçi
halkların kaynaşmış ve birlikte iç içe yaşadığı bilinmekte, sağlıklı birçok
kültürel ve ideolojik değere sahip olduğu görülmektedir. Sosyalist halkçılık,
halkın arasında var olan ideolojik ve kültürel sağlıklı motifleri, değerleri sahiplenmek
ve işleyip geliştirmektir. Halklarımız arasında gözlenen hak arama, haksızlığa
karşı çıkma, mücadelecilik, ezilenin yanında olma, başkaldırı, ortaklaşma,
adalet gibi sola açık kavramların dağarcığımızda yeri vardır.
Halk, emekçi insanlardan
oluşur ve nesnel bir gerçekliktir. Millet/ulus ise, insanların zihinlerinde
inşa edilen bir hayali topluluktur. Milliyetçilik, farklı halkların var
olduğunun özerini örtmekle kalmaz, patronlar ile emekçileri “aynı gemide”
algılatmaya çalışır, emekçilerin çıkarlarının kapitalistlerin çıkarlarına
karşıt olduğunu inkâr eder.
Öte yandan bugünden emekçilerin
ulusal çıkarları olduğunu öne sürmek, bu çıkarların savunusunu yapmak
gerekmektedir. Gelecekte sosyalist devlete siyasal bağlanma gösterecek olan
ulusumuzun üreticileri/emekçileri, şimdiden, kapitalist rejimde çıkarlarının,
ulusumuzun çıkarları olduğunu söylemelidir. Bir örnek verelim. Ülkemizin üç
tarafı denizlerle çevrili kıyılarından biz emekçiler yararlanamıyoruz. Özel
mülkiyet altındaki otellerin patronları, sahil beldelerimizde tatil yapma
olanağımızı engelliyor. Emekçilerin ulusal çıkarı, kendi iktidarlarında bu
otellerin kamulaştırılmasıdır. Aslında bizim olanı istiyoruz. Bu ülke/memleket
bizim ve üzerindeki zenginlikler biz emekçilerin olmalıdır. Zenginlikleri
üreten biz emekçilersek, sahipleri ve kullananları da biz olmalıyız.
Yurtseverlik (patriotizm)
ise, ülkemizi üzerinde yaşayan emekçi halklarla birlikte sevmektir. Ülkemiz
halklarının çıkarlarını savunmaktır. Ülkemizin emperyalist bağımlılık
ilişkileri içerisinde tutulmasına itiraz etmektir. Ülkemizin bağımsızlığını savunmaktır,
eş deyişle bağımsızlıkçılıktır. Kapitalizm yıkılmadan, emperyalist ilişkilerden
bağımsızlaşmak ise mümkün değildir.
Aktüel bir-iki örnek vererek
bu yazıyı noktalayalım. Örneğin Türkiye kadın voleybol takımının başarısı, bizi
(emekçileri, emekçi halkları) gururlandırır ve sevindirir. Bu takım
“milli” olduğu için, böyle kodlandığı
için değil, ülkemiz emekçilerini, emekçi halklarını ve dolayısıyla ülkemizi
temsil ettiği için böyledir. Örneğin Atatürk’ü sevmek ve yaptıklarını anlamlandırmak,
milliyetçilerde ve sosyalist devrimcilerde farklıdır. Sosyalist halkçılar ve
yurtseverler, Atatürk’ü bir devrimci olduğu için ve ülkemiz halklarının
kurtuluşuna liderlik yaptığı için, Cumhuriyet’in kuruluşunda ve sonrasında
ilerici reformların yaşama geçirilmesinde öncü bir tarihsel kişilik olduğu için
severler. Fakat elbette kapitalist Cumhuriyet, uluslaşma sürecinde Kürt
halkının kapsanmasındaki başarısızlığıyla, liberalizmi benimsemesiyle,
toplumsal aydınlanmayı yeterince sağlayamamasıyla, komünizm karşıtlığıyla
birlikte değerlendirilmelidir.
Günümüzde Türkiye solunun
ideolojik/siyasal mücadelesinde, dincileşmeye ve milliyetçiliğe karşı sosyalist
halkçılık ve yurtseverlik ile sekülerizm/laiklik savunusu yaşamsal önemdedir.
[1]
Egemen ideoloji, toplumda yaygın olan ve toplumsal ilişkilerin yeniden
üretimini sağlayan, kapitalist sınıf ile proletarya arasındaki iktidar
ilişkilerinde ideolojik egemenlik/iktidar oluşumuna katılan ideolojik öğeler
birliğidir. Egemen ideolojinin kapsamında realist ideolojik motifler, sağduyu
öğeleri de dinci ve milliyetçi, liberal ideolojik motif ve temalarla birlikte
parçalı, karşıtlıklar içerecek şekilde, muğlâk anlamlarıyla bulunur. Resmî
ideoloji ise, kapitalist devlet personelinin birliğini ve sürekliliğini
sağlayan, toplumdaki egemen ideolojinin bazı öğelerinin devlet içerisinde
aldığı formdur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.