16 Ekim 2023 Pazartesi

Milliyetçiliğin panzehiri yurtseverlik ve halkçılık

Mahmut Boyuneğmez

Burjuva milliyetçiliği, ulus-devletlerin oluşumuyla birlikte tarih sahnesinde belirmiştir. Ulus/millet, oluşumları sırasında kapitalist devletlere bağlılık gösteren coğrafi olarak belirli bir ülkeyle sınırlanan halklar topluluğunu anlatmaktadır.

Bize göre uluslar, ulus-devletlerden ayrı olarak incelenemez. Ulus, özünde bir ülke ölçeğinde siyasal iktidara bağlı insan topluluğudur. Ülkeler ölçeğinde insanların siyasal iktidara bağlılıkları ve bağlanmaları, egemen ideoloji[1] kapsamındaki “milli” olarak adlandırılan kültürel değerlere, fikirlere ve duygulara sahip olmaları üzerinden sağlanır. “Ulusal” ya da “milli” değerlerin, duygulanımların, davranış kalıplarının ve fikirlerin işlevi, kapitalist sınıfın toplumsal iktidarının yeniden üretimine katılmak, bu iktidarın sürdürülmesini sağlamaktır. Kapitalist sınıfın siyasal ve toplumsal iktidarının yeniden üretilmesinde, milliyetçi ideoloji bir hegemonya oluşturucu unsurdur.

Uluslar, belirli ulusal bilinç biçimleri ile “milli” kimliklere sahip insan topluluklarıdır. Oluşumları ve her gün yeniden üretilmeleri için belirli ideolojik düşünce, duygu ve davranış kalıplarına gereksinim vardır. Bir ülkedeki siyasal iktidara bağlanmayı sağlayan başlıca ideolojik kümelenme, ulus bilincidir. Ulus günümüzde, kapitalist devletin siyasal egemenliği altında yaşayan insan topluluğudur. Gelecekte ise, sosyalist devlete bağlanan üreticilerden oluşacak toplumu anlatır.

“Milli kimliğin”, dinsel inanç ve “ırk” birliği (toplumsal gerçeklikte “ırklar” yoktur, “ırk ideolojik bir kodlamadır), abartma ve uydurmanın işlevsel olduğu ortak bir tarih anlayışı gibi unsurlarla zihinlerde oluşturulduğu görülmelidir. Geçmiş zaferlerin, kurtuluş günlerinin, “milli” liderlerin askeri başarılarının hatırlatıldığı belirli özel günlerin saptanması ve bu günlerde törenlerin düzenlenmesi, okullardaki eğitim süreci, vatanseverlik duygusuyla yüklü edebi eserlerin okunmasının teşviki de yine “milli kimliğin” oluşumuna katılır.

Milliyetçi ideolojinin söylemlerinde kapitalist sınıfın çıkarları, toplumun çıkarınaymış gibi sunulur. Bir örnek verelim. “Türkiye’de üretilmiştir” demek yerine “Türk malı” olarak lanse edilen TOGG adlı araba, “milli ve yerli” olmakla gurur kaynağı olarak algılanır ve toplumun öyle algılaması sağlanmaya çalışılır. Oysa bir malın, Türklüğü ya da ecnebiliğinden bahsetmek, bu malın emekçi halkların kullanımı açısından kolayca ulaşılabilir olmamasının, ancak para vererek sahip olunabilecek bir özel mülk olmasının, patronların Türkiyeli emekçilerin/mühendislerin ürettiği bu malın yurtiçi ve dışı satışıyla karlarına kar katacaklarının üzerini örtmektedir. TOGG’un üretimi ve dağıtımı kamulaştırıldığında, emekçi halklarımızın malı olacaktır. “Milli ve yerli” söylemi emekçiler tarafından sahiplenildiğinde, gerçekte olan-biten görülmemektedir.

Milliyetçiliğin panzehiri halkçılık ve yurtseverliktir.

İslamcı ya da seküler Türkçülüğe karşı, yaşadığımız topraklarda, yurdumuzda, Anadolu’da emekçi halkların kaynaşmış ve birlikte iç içe yaşadığı bilinmekte, sağlıklı birçok kültürel ve ideolojik değere sahip olduğu görülmektedir. Sosyalist halkçılık, halkın arasında var olan ideolojik ve kültürel sağlıklı motifleri, değerleri sahiplenmek ve işleyip geliştirmektir. Halklarımız arasında gözlenen hak arama, haksızlığa karşı çıkma, mücadelecilik, ezilenin yanında olma, başkaldırı, ortaklaşma, adalet gibi sola açık kavramların dağarcığımızda yeri vardır.

Halk, emekçi insanlardan oluşur ve nesnel bir gerçekliktir. Millet/ulus ise, insanların zihinlerinde inşa edilen bir hayali topluluktur. Milliyetçilik, farklı halkların var olduğunun özerini örtmekle kalmaz, patronlar ile emekçileri “aynı gemide” algılatmaya çalışır, emekçilerin çıkarlarının kapitalistlerin çıkarlarına karşıt olduğunu inkâr eder.

Öte yandan bugünden emekçilerin ulusal çıkarları olduğunu öne sürmek, bu çıkarların savunusunu yapmak gerekmektedir. Gelecekte sosyalist devlete siyasal bağlanma gösterecek olan ulusumuzun üreticileri/emekçileri, şimdiden, kapitalist rejimde çıkarlarının, ulusumuzun çıkarları olduğunu söylemelidir. Bir örnek verelim. Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili kıyılarından biz emekçiler yararlanamıyoruz. Özel mülkiyet altındaki otellerin patronları, sahil beldelerimizde tatil yapma olanağımızı engelliyor. Emekçilerin ulusal çıkarı, kendi iktidarlarında bu otellerin kamulaştırılmasıdır. Aslında bizim olanı istiyoruz. Bu ülke/memleket bizim ve üzerindeki zenginlikler biz emekçilerin olmalıdır. Zenginlikleri üreten biz emekçilersek, sahipleri ve kullananları da biz olmalıyız.

Yurtseverlik (patriotizm) ise, ülkemizi üzerinde yaşayan emekçi halklarla birlikte sevmektir. Ülkemiz halklarının çıkarlarını savunmaktır. Ülkemizin emperyalist bağımlılık ilişkileri içerisinde tutulmasına itiraz etmektir. Ülkemizin bağımsızlığını savunmaktır, eş deyişle bağımsızlıkçılıktır. Kapitalizm yıkılmadan, emperyalist ilişkilerden bağımsızlaşmak ise mümkün değildir.

Aktüel bir-iki örnek vererek bu yazıyı noktalayalım. Örneğin Türkiye kadın voleybol takımının başarısı, bizi (emekçileri, emekçi halkları) gururlandırır ve sevindirir. Bu takım “milli”  olduğu için, böyle kodlandığı için değil, ülkemiz emekçilerini, emekçi halklarını ve dolayısıyla ülkemizi temsil ettiği için böyledir. Örneğin Atatürk’ü sevmek ve yaptıklarını anlamlandırmak, milliyetçilerde ve sosyalist devrimcilerde farklıdır. Sosyalist halkçılar ve yurtseverler, Atatürk’ü bir devrimci olduğu için ve ülkemiz halklarının kurtuluşuna liderlik yaptığı için, Cumhuriyet’in kuruluşunda ve sonrasında ilerici reformların yaşama geçirilmesinde öncü bir tarihsel kişilik olduğu için severler. Fakat elbette kapitalist Cumhuriyet, uluslaşma sürecinde Kürt halkının kapsanmasındaki başarısızlığıyla, liberalizmi benimsemesiyle, toplumsal aydınlanmayı yeterince sağlayamamasıyla, komünizm karşıtlığıyla birlikte değerlendirilmelidir.

Günümüzde Türkiye solunun ideolojik/siyasal mücadelesinde, dincileşmeye ve milliyetçiliğe karşı sosyalist halkçılık ve yurtseverlik ile sekülerizm/laiklik savunusu yaşamsal önemdedir.

Not: Sosyalist halkçılık hakkında daha derin bir kavrayış için Halkçılık Üzerine Tezler adlı makalenin okunması yararlı olacaktır.


[1] Egemen ideoloji, toplumda yaygın olan ve toplumsal ilişkilerin yeniden üretimini sağlayan, kapitalist sınıf ile proletarya arasındaki iktidar ilişkilerinde ideolojik egemenlik/iktidar oluşumuna katılan ideolojik öğeler birliğidir. Egemen ideolojinin kapsamında realist ideolojik motifler, sağduyu öğeleri de dinci ve milliyetçi, liberal ideolojik motif ve temalarla birlikte parçalı, karşıtlıklar içerecek şekilde, muğlâk anlamlarıyla bulunur. Resmî ideoloji ise, kapitalist devlet personelinin birliğini ve sürekliliğini sağlayan, toplumdaki egemen ideolojinin bazı öğelerinin devlet içerisinde aldığı formdur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.