Çevirenler: Kerem Cantekin, Mahmut Boyuneğmez
Yazı dizisinin III.sünü yayınlıyoruz. İlk iki yazının bağlantı adresleri şöyle:
https://marksistarastirmalar.blogspot.com/2022/10/sscbye-dair-yalanlar-ve-gercekler-i.html
https://marksistarastirmalar.blogspot.com/2022/10/sscbye-dair-yalanlar-ve-gercekler-ii.html
4. Şimdi sorulan dördüncü soruya dönelim. 1953'ten önce, özellikle 1937-38 tasfiyeleri sırasında kaç kişi idama mahkûm edildi?
Robert Conquest'in Bolşeviklerin 1930 ile 1953 yılları arasında çalışma kamplarında 12 milyon siyasi tutukluyu öldürdüğü iddiasını daha önce belirtmiştik. Bunlardan 1 milyonunun 1937 ile 1938 yılları arasında öldürüldüğünü iddia ediyordu. Soljenitsin'in çalışma kamplarında ölenler için verdiği sayılar on milyonları buluyor. Ona göre, sadece 1937-38'de çalışma kamplarında ölenler 3 milyondu. Sovyetler Birliği'ne karşı yürütülen kirli propaganda savaşı sırasında daha da yüksek sayılar aktarıldı. Örneğin, Rus Olga Shatunovskaya, 1937-38 tasfiyelerinde 7 milyon kişinin öldüğünden bahsediyor.
Ancak şimdi Sovyet arşivlerinden çıkan belgeler farklı bir hikâye anlatıyor. İdam cezasına çarptırılanların sayısının farklı arşivlerden toplanması gerektiğini ve araştırmacıların yaklaşık bir sayıya ulaşabilmek için bu çeşitli arşivlerden bir şekilde veri toplamak zorunda olduklarını burada baştan belirtmek gerekir. Bu da aynı kişinin iki farklı belgede yer alması sonucunda iki defa sayılması riskine ve dolayısıyla gerçeklikten daha yüksek tahminler üretme riskine yol açar. Yeltsin'in eski Sovyet arşivlerinin sorumluluğunu üstlenmesi için görevlendirdiği Dimitri Volkogonov'a göre, 1 Ekim 1936 ile 30 Eylül 1938 arasında askeri mahkemeler tarafından ölüme mahkûm edilen 30.514 kişi vardı. KGB'den bir bilgi daha geliyor: Şubat 1990'da basına açıklanan bu bilgiye göre, 1930-1953 arasındaki 23 yılda devrime karşı işlenen suçlardan ölüme mahkûm edilen 786.098 kişi vardı. KGB'ye göre bunların 681.692'si 1937-1938 yılları arasında mahkûm edildi. KGB'nin sayılarını teyit etmek mümkün değil ve bu son bilgi şüpheye açık. Sadece iki yıl içinde bu kadar çok insanın ölüme mahkûm edilmesi çok garip olurdu. Bugünkü kapitalizm yanlısı KGB'nin bize sosyalizm yanlısı KGB'nin bilgilerini doğru vermesi mümkün mü? Her ne olursa olsun, KGB bilgilerindeki istatistiklerin, söz konusu 23 yıl boyunca ölüme mahkûm edildiği söylenenler arasında kapitalizm yanlısı KGB'nin Şubat 1990 tarihli basın açıklamasında iddia ettiği gibi sadece karşı-devrimcileri değil, karşı-devrimciler kadar adi suçluları da içerip içermediğinin doğrulanması gerekiyor. Arşivler ayrıca adi suçluların sayısı ile ölüme mahkûm edilen karşı-devrimcilerin sayısının yaklaşık olarak eşit olduğu sonucuna varma eğilimindedir.
Buradan çıkarabileceğimiz sonuç, 1937-38'de ölüme mahkûm edilenlerin sayısının Batı propagandasının iddia ettiği gibi birkaç milyon değil, 100.000'e yakın olduğudur.
Sovyetler Birliği'nde ölüme mahkûm edilenlerin hepsinin aslında idam edilmediğini de akılda tutmak gerekir. Ölüm cezalarının büyük bir kısmı çalışma kamplarında geçirilen cezalara çevrildi. Adi suçlular ve karşı devrimciler arasında ayrım yapmak da önemlidir. Ölüm cezasına çarptırılanların çoğu, cinayet veya tecavüz gibi şiddet suçları işledi. 60 yıl önce bu tür suçlar çok sayıda ülkede ölümle cezalandırılıyordu.
Soru 5: Ortalama hapis cezası ne kadardı?
Hapis cezalarının uzunluğu, Batı propagandasının en iğrenç dedikodusunun konusu oldu. Olağan ima, Sovyetler Birliği'nde mahkûm olmanın sonsuz yıllar hapis yatma anlamına geldiği yönündeydi ve hapse girenler asla dışarı çıkmazdı. Bu doğru değil. Stalin döneminde hapse girenlerin büyük çoğunluğu en fazla 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
American Historical Review'de yayınlanan istatistikler gerçekleri gösteriyor. 1936'da Rusya Federasyonu'ndaki adi suçlular aşağıdaki cezaları aldı: 5 yıla kadar: % 82,4; 5-10 yıl arası: % 17,6. 1937'den önce mümkün olan en yüksek hapis cezası 10 yıldı. 1936'da Sovyetler Birliği'nin sivil mahkemelerinde hüküm giyen siyasi mahkûmlar aşağıdaki cezalara çarptırıldı: 5 yıla kadar: % 44,2; 5-10 yıl arası %50,7. Daha uzun cezaların çekildiği gulag çalışma kamplarında hüküm giyenlere gelince, 1940 istatistiklerine göre 5 yıla kadar cezası olanlar % 56,8, 5-10 yıl arasında olanlar ise % 42,2. Sadece % 1'i 10 yıldan fazla hapis cezasına çarptırıldı.
1939 için Sovyet mahkemeleri tarafından üretilen istatistiklere sahibiz. Bu yıl hapis cezalarının dağılımı şu şekildedir: 5 yıla kadar % 95,9; 5-10 yıl arası %4; 10 yıldan fazla %0,1.
Görüldüğü gibi, Sovyetler Birliği'nde hapis cezalarının sonsuz olduğu varsayımı, sosyalizme karşı mücadele için Batı'da yayılan bir başka efsanedir.
Sovyetler Birliği hakkındaki yalanlar: Araştırma raporlarına ilişkin kısa bir tartışma.
Rus tarihçilerin yaptığı araştırma, kapitalist dünyanın son 50 yılda okullarında ve üniversitelerinde öğretilenden tamamen farklı bir gerçeği gösteriyor. Bu 50 yıllık soğuk savaş sırasında, birkaç nesil Sovyetler Birliği hakkında sadece birçok insan üzerinde derin etki bırakan yalanları öğrendi. Bu gerçek, Fransız ve Amerikan araştırmalarından yapılan raporlarda da doğrulanmaktadır. Bu raporlarda hükümlülerin ve ölenlerin sıralandığı veriler, sayılar ve tablolar çoğaltılmakta ve bu sayılar yoğun tartışmalara konu olmaktadır. Ancak dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, hüküm giymiş kişilerin işledikleri suçların hiçbir zaman ilgi konusu olmadığıdır. Kapitalist siyasi propaganda, Sovyet mahkûmlarını her zaman masum kurbanlar olarak sunmuştur ve araştırmacılar bu varsayımı sorgulamadan benimsemişlerdir. Araştırmacılar istatistik sütunlarından olaylarla ilgili yorumlarına geçtiklerinde, burjuva ideolojileri öne çıkıyor - bazen ürkütücü sonuçlarla. Sovyet ceza sistemi altında mahkûm edilenlere masum kurbanlar muamelesi yapılıyor, ancak gerçek şu ki, bunların çoğu hırsız, katil, tecavüzcü vb. Bu suçlar Avrupa'da veya ABD'de işlenseydi, suçları işleyenler masum kurbanlar olarak değerlendirilmezdi. Ama suçlar Sovyetler Birliği'nde işlendiği için durum farklı. Bir katile veya birden fazla kişiye tecavüz etmiş birine masum kurban demek çok pis bir oyundur. Sovyet adaleti hakkında yorum yaparken, en azından şiddet suçlarından hüküm giymiş suçlularla ilgili olarak, cezanın doğasıyla ilgili olarak değerlendirilemezse bile, en azından mahkûmiyetin uygunluğu konusunda bir miktar sağduyu gösterilmelidir.
Kulaklar ve karşı-devrim
Karşı-devrimciler söz konusu olduğunda, suçlandıkları suçları da düşünmek gerekir. Bu sorunun önemini göstermek için iki örnek verelim: Birincisi 1930'ların başında mahkûm edilen Kulaklar, ikincisi ise 1936-38'de mahkûm edilen komplocular ve karşı-devrimciler.
Araştırma raporlarına göre, zengin köylüler olan kulaklardan, 381.000 aile, yani sürgüne gönderilen yaklaşık 1,8 milyon insan vardı. Bu insanların az bir kısmı, çalışma kamplarında veya kolonilerde hizmet etmeye mahkûm edildi. Ama bu cezalara neden olan neydi?
Zengin Rus köylüleri olan kulaklar, yoksul köylüleri yüzlerce yıldır sınırsız baskıya ve dizginsiz sömürüye maruz bırakmıştı. 1927'de 120 milyon köylü içindeki 10 milyon kulak lüks içinde yaşarken, geriye kalan 110 milyonu yoksulluk içinde yaşıyordu. Devrimden önce en sefil yoksulluk içinde yaşıyorlardı. Kulakların zenginliği, yoksul köylülerin düşük ücretli emeğine dayanıyordu. Yoksul köylüler kolektif çiftliklerde bir araya gelmeye başlayınca, kulak servetinin ana kaynağı yok oldu. Ama kulaklar pes etmediler. Kıtlığı kullanarak sömürüyü yeniden sağlamaya çalıştılar. Silahlı kulak grupları kolektif çiftliklere saldırdı, yoksul köylüleri ve partinin işçilerini öldürdü, tarlaları ateşe verdi ve çiftlik hayvanlarını öldürdü. Kulaklar, yoksul köylüler arasında açlığa neden olarak, yoksulluğun sürekliliğini ve kendi konumlarını güvence altına almaya çalışıyorlardı. Ardından gelen olaylar bu katillerin bekledikleri şeyler değildi. Bu kez devrimin desteğini alan yoksul köylüler, yenilen, hapsedilen, sürgüne gönderilen veya çalışma kamplarına mahkûm edilen kulaklardan daha güçlü olduklarını kanıtladılar.
10 milyon kulaktan 1,8 milyonu sürgüne gönderildi veya mahkûm edildi. Sovyet kırsalında 120 milyon insanın katıldığı bu büyük sınıf mücadelesi sırasında adaletsizlikler yaşanmış olabilir. Ama yaşamaya değer bir hayat için verdikleri mücadelede, çocuklarının okuma yazma öğrenemeden açlıktan ölmemesini sağlamak için verdikleri mücadelede, yeterince “medeni” olmadıkları veya mahkemelerinde yeterince “merhamet” göstermedikleri için yoksulları ve mazlumları suçlayabilir miyiz? Yüzlerce yıldır medeniyetin ilerlemelerine erişimi olmayan insanlara medeni olmadıkları söylenerek parmak gösterilebilir mi? Kulaklar, sonsuz sömürü yılları boyunca yoksul köylülerle olan ilişkilerinde ne zaman medeni veya merhametli oldu?
1937 Tasfiyeleri
İkinci örneğimiz, 1936-38 duruşmalarında mahkûm edilen karşı-devrimcilere ilişkin ki bu, parti, ordu ve devlet aygıtından tasfiyeleri izledi; kökleri ise Rusya'daki devrimci hareketin tarihinde yatmaktadır. Milyonlarca insan Çar'a ve Rus burjuvazisine karşı muzaffer mücadeleye ve bunların çoğu Rus Komünist Partisi'ne katıldı. Bütün bu insanlar arasında, ne yazık ki, proletarya ve sosyalizm için savaşmaktan başka nedenlerle partiye girenler de vardı. Ancak sınıf mücadelesi öyle yoğundu ki, çoğu zaman yeni parti militanlarını test etmek için ne zaman ne de fırsat vardı. Kendilerini sosyalist olarak adlandıran ve Bolşevik partisine karşı savaşan diğer partilerden militanlar bile Komünist Partiye kabul edildi. Bu yeni aktivistlerin bir kısmına, sınıf mücadelesine katkı koyma yeteneklerine bağlı olarak Bolşevik Parti, devlet ve silahlı kuvvetlerde önemli pozisyonlar verildi. Bunlar genç Sovyet devleti için çok zor zamanlardı ve kadroların -hatta okuyabilen insanların bile- büyük eksikliği, partiyi yeni eylemcilerin ve kadroların kalitesi konusunda çok az talepte bulunmaya zorladı. Bu sorunlar nedeniyle zaman içinde partiyi iki kampa bölen bir çelişki ortaya çıktı - bir yanda sosyalist bir toplum inşa etme mücadelesinde ilerlemek isteyenler, diğer yanda koşulların henüz sosyalizmi inşa etmek için olgunlaşmamış olduğunu düşünen ve sosyal demokrasiyi destekleyenler. Bu fikirlerin kökeni, Temmuz 1917'de partiye katılan Troçki'de yatmaktadır. Troçki zaman içinde tanınan Bolşeviklerden bazılarının desteğini almayı başardı. Orijinal Bolşevik planına karşı birleşen bu muhalefet, 27 Aralık 1927'de bu iki yoldan hangisinin seçileceğine ilişkin bir oylama yaptırdı. Kullanılan 725.000 oydan muhalefet 6.000 oy aldı - yani parti aktivistlerinin %1'inden azı birleşik muhalefeti destekledi.
Muhalefet, partininkine karşıt bir politika için çalışmaya başlayınca, Komünist Parti Merkez Komitesi birleşik muhalefetin başlıca liderlerini partiden ihraç etmeye karar verdi. Merkez muhalefet figürü Troçki, Sovyetler Birliği'nden atıldı. Ancak bu muhalefetin hikâyesi burada bitmedi. Pyatakov, Radek, Preobrazhinsky ve Smirnov gibi önde gelen Troçkistlerin yaptığı gibi Zinoviev, Kamenev ve Zvdokine daha sonra özeleştirilerde bulundular. Hepsi bir kez daha aktivist olarak partiye kabul edilerek parti ve devlet görevlerini yeniden üstlendiler. Sovyetler Birliği'nde sınıf mücadelesi her keskinleştiğinde muhalif liderler karşı devrimin yanında birleştiğinden, muhalefetin özeleştirilerinin gerçek olmadığı zamanla anlaşıldı. Muhaliflerin çoğu, 1937-38'de durum tamamen netleşmeden önce birkaç kez daha ihraç edildi ve yeniden kabul edildi.
1937 Moskova Duruşmalarından bir kare |
Aralık 1934'te Leningrad parti örgütünün başkanı ve Merkez Komite'nin en önemli isimlerinden biri olan Kirov'un öldürülmesi, parti ve ülke yönetimini şiddet yoluyla ele geçirmek için bir komplo hazırlamakla meşgul olan gizli bir örgütün ortaya çıkarılmasına yol açacak soruşturmayı ateşledi. 1927'de siyasi mücadeleyi kaybeden muhalefet, şimdi devlete karşı örgütlü şiddet yoluyla kazanmayı umuyordu. Başlıca silahları endüstriyel sabotaj, terörizm ve yolsuzluktu. Muhalefetin ana ilham kaynağı olan Troçki, faaliyetlerini yurt dışından yönetti. Endüstriyel sabotaj Sovyet devletinde büyük maliyetlerle korkunç kayıplara neden oldu, örneğin çok büyük maliyetlerle üretilen önemli makineler onarılamayacak kadar hasar gördü, madenlerde ve fabrikalarda üretimde büyük bir düşüş yaşandı.
1934'te sorunu tanımlayan kişilerden biri, Sovyetler Birliği'nde çalışmak üzere sözleşmeli yabancı uzmanlardan biri olan Amerikalı mühendis John Littlepage'di. Littlepage, 1927-37 yılları arasında, özellikle altın madenlerinde olmak üzere, Sovyet madencilik endüstrisinde 10 yıl çalıştı. Sovyet Altınının Peşinde adlı kitabında şöyle yazıyor: “Onlardan kaçınabildiğim sürece Rusya'daki siyasi manevraların incelikleriyle hiç ilgilenmedim; ama işimi yapabilmek için Sovyet endüstrisinde neler olduğunu incelemek zorundaydım. Ve Stalin ve arkadaşlarının, hoşnutsuz devrimci komünistlerin onların en büyük düşmanları olduğunu keşfetmelerinin uzun zaman aldığına sıkı sıkıya ikna oldum.”
Littlepage ayrıca, kişisel deneyiminin, hükümeti düşürmeye zorlama planlarının bir parçası olarak büyük endüstriyel sabotajların kullanıldığı, yurtdışından yönlendirilen büyük bir komplonun var olduğu yönündeki resmi açıklamayı doğruladığını da yazdı. 1931'de Littlepage, Urallar ve Kazakistan'ın bakır ve bronz madenlerinde çalışırken bunu dikkate almak zorunda olduğunu hissetmişti. Madenler, halkın ağır sanayi komiseri yardımcısı Pyatakov'un genel yönetimi altındaki büyük bir bakır/bronz kompleksinin parçasıydı. Madenler, üretim ve işçilerinin sağlığı söz konusu olduğunda felaket bir durumdaydı. Littlepage, bakır/bronz kompleksinin üst yönetiminden gelen organize bir sabotaj olduğu sonucuna vardı.
Littlepage'in kitabı ayrıca bize Troçkist muhalefetin bu karşı-devrimci faaliyet için gerekli parayı nereden elde ettiğini de anlatıyor. Gizli muhalefetin birçok üyesi, yurtdışındaki belirli fabrikalardan makine satın alınmasını onaylamak için konumlarını kullandı. Onaylanan ürünler, Sovyet hükümetinin gerçekte parasını ödediği ürünlerden çok daha düşük kalitedeydi. Yabancı üreticiler Troçki'nin örgütüne bu tür işlemlerden elde edilen gelirin bir kısmını verdiler, bunun sonucunda Troçki ve Sovyetler Birliği'ndeki onunla ortak komplocular, bu üreticilerden sipariş vermeye devam ettiler.
Hırsızlık ve yolsuzluk
Bu prosedür, Littlepage tarafından 1931 baharında Berlin'de madenler için endüstriyel asansörler satın alırken gözlemlendi. Sovyet heyetine Pyatakov başkanlık ediyordu ve Littlepage asansörlerin kalitesini doğrulamaktan ve satın almayı onaylamaktan sorumlu uzmandı. Littlepage, Sovyet amaçları için faydasız, düşük kaliteli asansörlerin yer aldığı bir dolandırıcılığı keşfetti, ancak Pyatakov'a ve Sovyet heyetinin diğer üyelerine bu gerçeği bildirdiğinde, sanki bu gerçekleri gözden kaçırmak istiyorlarmış gibi soğuk karşılandı ve asansörlerin satın alınmasını onaylaması gerektiği konusunda ısrar ettiler. Littlepage bunu yapmazdı. O sırada, olanların kişisel yolsuzluk olduğunu ve delegasyon üyelerine asansör üreticileri tarafından rüşvet verildiğini düşündü. Ancak 1937 davasında Pyatakov, Troçkist muhalefetle bağlantılarını itiraf ettikten sonra Littlepage, Berlin'de tanık olduğu şeyin kişisel düzeyde yolsuzluktan çok daha fazlası olduğu sonucuna vardı. Söz konusu para, Sovyetler Birliği'ndeki gizli muhalefetin sabotaj, terörizm, rüşvet ve propagandayı içeren faaliyetlerini karşılamaya yönelikti.
Batı burjuva basınının çok sevdiği Zinovyev, Kamenev, Pyatakov, Radek, Tomsky, Buharin ve diğerleri, Sovyet halkı ve partisinin kendilerine emanet ettiği konumları, devletten para çalmak için, böylelikle sosyalizm düşmanlarının bu parayı sabotaj amacıyla ve Sovyetler Birliği’ndeki sosyalist topluma karşı savaşta kullanmalarını sağlamak için kullandılar.
Darbe planları
Hırsızlık, sabotaj ve yolsuzluk kendi içlerinde ciddi suçlardır, ancak muhalefetin faaliyetleri çok daha ileri gitti. Komünist Parti Merkez Komitesinin en önemli üyelerinin öldürülmesiyle başlayarak tüm Sovyet liderliğinin ortadan kaldırılacağı bir darbe yoluyla devlet iktidarını ele geçirmek amacıyla karşı-devrimci bir komplo hazırlanıyordu. Darbenin askeri tarafı, Mareşal Tukhaçevski başkanlığındaki bir grup general tarafından yürütülecekti.
Kendisi de bir Troçkist olan ve Stalin ve Sovyetler Birliği'ne karşı birkaç kitap yazan Isaac Deutscher'e göre, darbe Kremlin'e ve Moskova ve Leningrad gibi büyük şehirlerdeki en önemli birliklere karşı askeri bir operasyonla başlatılacaktı. Deutscher'e göre komplo, Tukhaçevski ile birlikte ordu siyasi komiserliği başkanı Gamarnik, Leningrad Komutanı General Yakir, Moskova askeri akademisi komutanı General Uborevich ve bir süvari komutanı General Primakov tarafından yönetiliyordu.
Mareşal Tukhaçevski eski Çarlık ordusunda bir subaydı ve devrimden sonra Kızıl Ordu'ya geçti. 1930'da subayların yaklaşık %10'u (4500'e yakın) eski Çarlık subaylarıydı. Birçoğu burjuva bakış açısını asla terk etmedi ve bu bakış açısı adına savaşmak için bir fırsat bekliyordu. Bu fırsat, muhalefet darbeye hazırlanırken ortaya çıktı.
Bolşevikler güçlüydü, ancak sivil ve askeri komplocular güçlü arkadaşlar edinmeye çalıştılar. Buharin'in 1938'de halka açık duruşmasında yaptığı itirafa göre, Troçkist muhalefet ile Nazi Almanyası arasında, Sovyetler Birliği'ndeki karşı-devrimci darbenin ardından Ukrayna da dâhil olmak üzere geniş toprakların Nazi Almanya'sına bırakılacağı bir anlaşmaya varıldı. Bu, Nazi Almanyası'nın karşı-devrimcilere destek vaadi için talep ettiği bedeldi. Buharin, bu anlaşma hakkında Troçki'den konuyla ilgili bir emir alan Radek tarafından bilgilendirilmişti. Sosyalist topluma öncülük etmek, onu yönetmek ve savunmak için yüksek konumlara seçilen tüm bu komplocular, gerçekte sosyalizmi yıkmak için çalışıyorlardı. Her şeyden önce tüm bunların, Nazi tehlikesinin sürekli arttığı, Nazi ordularının Avrupa'yı ateşe verdiği ve Sovyetler Birliği'ni işgal etmeye hazırlandığı 1930'larda yaşandığını hatırlamak gerekir.
Komplocular, halka açık bir yargılamanın ardından hain olarak ölüme mahkûm edildi. Sabotaj, terör, yolsuzluk, cinayete teşebbüsten suçlu bulunan ve ülkenin bir kısmını Nazilere teslim etmek isteyenler için farklı bir karar alınması mümkün değildi. Onlara masum kurbanlar demek tamamen yanlıştır.
Daha çok sayıda yalancı
Robert Conquest aracılığıyla Batı propagandasının Kızıl Ordu'daki tasfiyeler hakkında nasıl yalan söylediğini görmek ilginç. Conquest, Büyük Terör (The Great Terror) adlı kitabında, 1937'de Kızıl Ordu'da 70.000 subay ve siyasi komiser olduğunu ve bunların %50'sinin (yani 15.000 subay ve 20.000 komiser) siyasi polis tarafından tutuklandığını, ya idam edildiğini ya da çalışma kamplarında ömür boyu hapsedildiğini söylüyor. Conquest'in bu iddiasında da tek bir doğru söz yoktur. Tarihçi Roger Reese, Kızıl Ordu ve Büyük Tasfiyeler adlı eserinde, 1937-38 tasfiyelerinin ordu için gerçek boyutunu gösteren sayıları verir. Kızıl Ordu ve hava kuvvetlerinin komutasındaki kişilerin, yani subay ve siyasi komiserlerin sayısı 1937'de 144.300 iken 1939'da 282.300'e yükseldi. 1937-38 tasfiyelerinde 34.300 subay ve siyasi komiser siyasi nedenlerle ihraç edildi. Bununla birlikte, Mayıs 1940'a kadar, 11.596 kişi zaten rehabilite edilmiş ve görevlerine iade edilmişti. Bu, 1937-38 tasfiyeleri sırasında, 22.705 subay ve siyasi komiserin (13.000'e yakın ordu subayı, 4.700 hava kuvvetleri subayı ve 5.000 siyasi komiserin) görevden alındığı anlamına geliyordu; bu, tüm subay ve komiserlerin % 7,7’sine tekabül ediyor – Conquest’in iddia ettiği gibi %50’sine değil. Görevden alınan % 7,7'lik oran içerisinde bazıları hain olarak mahkûm edildi, ancak bunların büyük çoğunluğu, mevcut tarihi materyallerden anlaşılabileceği gibi, sivil hayata geri döndü.
Son bir soru. 1937-38 duruşmaları sanıklar için adil miydi? Örneğin, gizli muhalefet için çalışan en yüksek parti görevlisi Buharin'in davasını inceleyelim. O zaman Moskova'daki Amerikan büyükelçisi olan ve tüm duruşmaya katılan Joseph Davies adlı tanınmış bir avukata göre, Buharin'in duruşma boyunca serbestçe konuşmasına ve herhangi bir engel olmaksızın kendisini savunmasına izin verildi. Joseph Davies, Washington'a, duruşma sırasında sanıkların kendilerine isnat edilen suçlardan suçlu olduğunun kanıtlandığını ve duruşmaya katılan diplomatlar arasındaki genel görüşün, çok ciddi bir komplonun varlığının doğrulandığı yönünde olduğunu yazdı.
Tarihten ders alalım
Hakkında binlerce yalan makale ve kitabın yazıldığı, yanlış izlenimler taşıyan yüzlerce filmin çekildiği Stalin dönemindeki Sovyet ceza sisteminin tartışılması önemli dersler doğurmaktadır. Gerçekler, burjuva basınında sosyalizmle ilgili yayınlanan haberlerin çoğunlukla yanlış olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Sağcılar, hâkim olduğu basın, radyo ve TV aracılığıyla kafa karışıklığına neden olabilir, gerçekleri çarpıtabilir ve birçok kişinin yalanın gerçek olduğuna inanmasına neden olabilir. Bu, özellikle tarihsel sorular söz konusu olduğunda geçerlidir. Gerçek şu ki, sağcılar, Rus araştırma raporlarını bile bile, son 50 yıldır öğretilen yalanları, şimdi tamamen açığa çıkmış olsalar da, yeniden üretmeye devam ediyor. Sağ, tarihsel mirasını sürdürüyor: Bir yalan defalarca tekrarlandığında doğru olarak kabul ediliyor. Batı'da Rus araştırma raporlarının yayınlanmasından sonra, yalnızca Rus araştırmalarını sorgulamayı ve eski yalanların yeni gerçekler olarak kamuoyunun dikkatine sunulmasını amaçlayan bir dizi kitap farklı ülkelerde yayınlanmaya başladı. Bunlar, tıpkı daha öncekiler gibi baştan sona komünizm ve sosyalizm hakkında yalanlarla dolu, yalnızca sunumu iyi yapılmış kitaplar.
Sağcı yalanlar günümüzün komünistleriyle savaşmak için tekrarlanıyor. İşçiler kapitalizme ve neo-liberalizme alternatif bulamasınlar diye tekrarlanıyorlar. Bunlar gelecek için alternatif (sosyalist toplum) sunan komünistlere karşı yürütülen kirli savaşın bir parçası. Eski yalanları içeren tüm bu yeni kitapların ortaya çıkmasının nedeni budur.
Bütün bunlar, tarihe sosyalist dünya görüşüyle bakan herkese bir yükümlülük getiriyor. Burjuva yalanlarıyla mücadele etmek için komünist gazeteleri işçi sınıfının gazetelerine dönüştürme yönünde çalışmanın sorumluluğunu üstlenmeliyiz! Bu, kuşkusuz, yakın gelecekte yenilenmiş bir güçle yeniden yükselecek olan günümüz sınıf mücadelesinde üstlenilmesi gereken önemli görevlerden birisidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.