MAR notu: İnsan ne için yaşar?.. Ne için yaşamalıdır?..
Ara ara ve belki de yılbaşlarında insanın aklına gelebilse ve başkaları
tarafından sorulduğu gözlense de, bize göre bu soruların evrensel cevapları yoktur.
Bir hamal da yaşar, bir aydın da, öyle ya da böyle... Hayatın felsefesini
yapmak mümkün değildir. Herkese uyan genelleştirilmiş bir hayat felsefesi
yoktur. Her insan bir hayat felsefesiyle yaşar ancak. Örneğin bizim hayat
felsemizde iyilik, iyidir. Kanımızca merak, gerçekleri bilme tutkusu, gerçekçi
fikirlere bağlanma, deli gibi bir çalışkanlık, sevdiklerimiz için fedakarlık, hak
edene diğerkamlık (alturizm) önemli özellikler olmalıdır, hayatlarımızda. Bize
göre hiç ölmeyecekmiş gibi başkaları için yaşarken, aynı zamanda yarın
ölecekmiş gibi kendi için yaşamalıdır, insan. Yılbaşı, kendinizi tazelemenize
vesile olsun…
Gramsci: ‘Yılbaşı’ndan nefret ediyorum’
Her
sabah, göğün kasvetli örtüsünün altında uyandığımda, bunun benim için yılbaşı
günü olduğunu anlarım.
Muntazam
bakiyesi, ödenmemiş borçları ve yeni yönetim bütçesiyle hayatı ve insan ruhunu
ticari bir kaygıya dönüştüren sabit vadeli hesaplar gibi kapanan yılbaşlarından
nefret ediyorum. Hayatın ve ruhun sürekliliğini yitirmemize neden oluyorlar.
Kendinizi bu yıl ile sonraki arasında bir mola olduğunu veya yeni bir tarihin
başladığını düşünürken buluyorsunuz; kararlar alıyorsunuz ve kararsızlığınızdan
pişman oluyorsunuz, falan filan. Böyle günlerin derdi çoğunlukla budur.
Kronolojinin
tarihin belkemiği olduğunu söylerler. Tamam. Ama her iyi insanın aklına takılıp
kalan, tarihe kötü oyunlar oynamış dört veya beş önemli günün olduğunu da kabul
etmeliyiz. Bunlar da yıldönümleridir. Roma tarihinin, orta çağın veya modern
çağın yıldönümleri.
Bir
de öylesine istilacı ve taşlaştırıcı hale gelmişlerdir ki, bazen kendimizi
İtalya’da hayatın 752’de başladığını ve 1490 veya 1492’nin insanlığın üzerinden
atladığı, birdenbire kendini yeni bir dünyada bulduğu, yeni bir hayata
başladığı dağlar gibi olduğunu düşünürken buluruz. Sinemadayken filmin
koptuğu ve baş döndürücü bir ışığın belirdiği fasıladaki gibi, bu günler de
beklenmedik kesintiler olmaksızın tarihin aynı temel değişmez çizgi üzerinde
geliştiğini görmemizi önleyen bir engele, bir korkuluk duvarına dönüşür
Yılbaşından
bu yüzden nefret ediyorum. Her sabahın benim için yılbaşı olmasını istiyorum.
Ben her gün kendimle hesaplaşmak ve her gün kendimi yenilemek istiyorum. Hiçbir
gün dinlenmeye ayrılmaz. Hayatın yoğunluğundan sarhoş düştüğümde veya yeniden
zindelik kazanmak için hayvaniliğe dalıvermek istediğimde ne zaman duracağımı
kendim belirlerim.
Ruhani
bir fırsatçılık değil. Hayatımın her saatinin, geçmiştekilere bağlı olsalar da,
yeni olmasını istiyorum. Zoraki ortak ritimleriyle, hiçbir kutlamayı umurumda
olmayan yabancılarla paylaşmayacağım. Dedelerimizin dedesi filan kutladığı için
bizim de kutlamaya yanıp tutuşmamız gerekmiyor. Bu, mide bulandırıcı.
Sosyalizmi
bu nedenle bekliyorum. Çünkü ruhumuzda hiçbir karşılığı olmayan tüm bu
yıldönümlerini çöpe atacak, başkalarını uyduracaksa da hiç değilse ahmak
atalarımızdan kayıtsız şartsız aldığımız günlerin aksine bize ait günler
olacak.
*Bu
yazı, Cüneyt Bender tarafından Alberto Toscano’nun ViewPoint
Magazine için yaptığı çeviriden tercüme edilmiştir. İlk kez 1 Ocak
1916’da Antonio Gramsci’nin Avanti! gazetesinin Torino baskısındaki “Sotto la
Mole” adlı köşesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.