Mahmut Boyuneğmez
2023-24
eğitim-öğretim yılında, zorunlu eğitim çağında olan Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı çocukların yüzde 3,9’u, yani yaklaşık 612 bin 814 çocuk eğitim
dışında bulunuyor. Bu sayı bir önceki eğitim öğretim yılına göre yüzde 38,4
oranında artmış durumda. Geçici koruma altındaki Suriyeli ve yabancı çocuklar
da eklendiğinde bu sayının 855 bin 174’ü bulduğu belirtiliyor. Bu çocuklar ne
mi yapıyor?.. Eğitim dışında olan yüzbinlerce çocuk, ücretsiz aile işçisi ya da
doğrudan çocuk işçi durumunda bulunuyor. Çocuklar 17 yaşına geldiğinde, bu
çocuklar arasında eğitimine devam etmeyenlerin oranı yüzde 14,1 düzeyine
ulaşıyor. Aile gelirine ya da ailenin işlerine katkı sağlamak amacıyla bu
çocuklar, okumaları gerekirken, eğitimden mahrum kalıp, çalışmak zorunda
kalıyor.
Muş,
Siirt, Bitlis ve Ağrı’da 17 yaşındaki her üç kız çocuktan birinin okula
gitmediği, dolayısıyla ücretsiz aile işçisi olduğu ya da ev içi işlerde
çalıştığı görülüyor. Türkiye’nin kapitalist düzeni için, Doğu Anadolu ve
Güneydoğu Anadolu’da kız çocuklarının önemli bir bölümünün okula devam
etmeyişi, ilgilenilmesi ve çözülmesi gereken bir sorunu oluşturmuyor. Oysa
sosyalist bir cumhuriyette kızların okula gönderilmemesinin, böylelikle çocukluk
döneminde evlenmeye zorlanmasının önüne geçilir, kızlarını okula göndermeyen ailelerin
maddi yaşam tarzları ve ayrıca kültürel değerleri ile bilinçleri
dönüştürülürdü. Yine, çocuk yaşta evliliklere ve okula devamsızlıklara karşı ağır
yasal yaptırımlar da uygulanırdı.
2023’te
15-17 yaş grubundaki kız çocukların işgücüne katılım oranı yüzde 11,5’ken,
oğlanlarda aynı yaş grubundaki oran yüzde 32,2’dir. Sadece eğitim almaları
gerekirken, Türkiye’de 15-17 yaş arasındaki erkek çocukların 1/3’ü çocuk
işçilik yapıyor. Öte yandan, bu yaşlardaki kız çocukların “ev içi görünmeyen
emek” denilen bulaşık yıkamak, ev temizlemek, yemek pişirmek, çocuklara bakmak
ve çamaşır yıkamak gibi ev içinde gerçekleşen işlerle meşgul oldukları anlaşılıyor.
3-5
yaş arası erken çocukluk eğitimi, zorunlu ve parasız olmalıdır. Erken çocukluk
eğitimi, her çocuğun hakkıdır ve devletin ücretsiz bir şekilde ilkokul
öncesinde her çocuğa bu eğitimi sunması gerekir. Türkiye’nin kapitalist
düzeninde, bu yaştaki çocuklar için özel sektörün açtığı kreşlerde ne nitelikli
bir eğitim verilmektedir ne de aileler zorunlu kalmadıklarında bu işletmelere
para kaptırmaya gönüllüdür. Ekim 2023’te yapılan değişiklikle, devlete ait okulöncesi
eğitim kurumlarında katkı payı alınmasına izin verilmiştir. Bununla bağlantılı
olarak, 2023-24’te okulöncesi eğitimdeki öğrenci sayısı 2 milyon 55 bin 350’den
1 milyon 954 bin 202’e düşmüştür. Bu eğitim-öğretim yılında 3-5 yaşındaki
çocukların okullaşma oranı yüzde 51,9 oranındayken, 4-5 yaşındakilerin
okullaşma oranı yüzde 64’tür. 5 yaşından önce Türkiye’de çocukların neredeyse
yarısı bedensel ve zihinsel gelişimleri için gerekli olan erken çocukluk
eğitiminden mahrum kalmaktadır. Oysa kamu eliyle parasız şekilde verilmesi toplumumuzun
yararına olacak bu eğitim, temel eğitim gibi zorunlu olmalıdır.
Lise
son sınıftaki öğrencilerden YKS ile bir üniversiteye yerleşenlerin oranı, 3’te
1’dir. Başka bir deyişle, YKS 2023’te bir üniversiteye yerleştirilmeyen
öğrenciler, sınava giren öğrencilerin yüzde 67,7’sini oluşturuyor. Bu kişiler,
işsiz ordusunun genç neferlerini oluşturmaktadır. Meslek liseleri ve teknik
liselerden üniversiteye yerleşenlerin oranı ise sadece yüzde 21,3’tür. Başka deyişle,
bu öğrencilerin 5’inden 4’ünün kapitalist endüstrinin “ara eleman” ihtiyacını
karşılamak üzere iş hayatına atıldıkları ya da işsiz kaldıkları görülmektedir.
Türkiye’de
18-24 yaş arasında “ne eğitimde ne istihdamda” (NEET) olan kadınların oranı yüzde
58,7’dir. Kadınların NEET oranlarının yüksekliği, aslında kadınlar arasında bu
yaşlarda bir tür gizlenmiş işsizlik durumunun olduğunu anlatmaktadır. 2023
yılında nüfusun 18-24 yaş arasında olan kadın ve erkek tüm bireylerinden yüzde 37,8
oranındaki bir kesimi, eğitim ve istihdamın dışında, gizlenmiş işsiz
konumundadır. Bu kişilerden bir kısmı çalışacak iş ararken, bir kısmı
ebeveynlerinin himayesinde yaşamaktadır.
Eğitim
harcamalarının tümü devlet tarafından üstlenilmesi gerekirken, Türkiye’de hane halkı
eğitim harcamalarının tüm eğitim harcamalarına oranı yüzde 15 düzeyindedir.
Ailelerin görece varsıl olanları, özellikle özel okullara giden bu harcamaları
yapmaktadır. Gelirleri açısından en altta yer alan ailelerin, eş deyişle vasıfsız
işçilerin ve yoksul köylülerin, bu harcamaların ancak yüzde 1,5’unu yaptıkları,
patronların ise yüzde 63,1’ini oluşturduğunu söylemek mümkündür.
Türkiye’de
eğitim seviyesinin kuşaklar arası aktarımı yüksektir. Bu ne mi demek?.. Bir
çocuğun annesi yüksek öğretim mezunuysa kendisi de yüksek bir oranla üniversite
mezunu olmakta, tersine bir çocuğun annesi ortaöğretim altı mezuniyet
derecesine sahipse, kendisi de çoğunlukla bu mezuniyet derecesine sahip
olmaktadır. Başka bir deyişle, yoksul köylülerin ve vasıfsız işçilerin
çocukları çoğunlukla “işçisin sen işçi kal” sözüne uymakta, vasıflı emekçilerin
çocukları vasıflı olma geleneğini sürdürmeye devam etmektedir. Birçok durumda
kolejlere ve özel/vakıf üniversitelerine çocuklarını gönderme yoluyla da olsa…
2002-2015
yılları arasında üniversite mezunlarının ortalama maaşı asgari ücretin iki
buçuk katıyla üç buçuk katı arasındaydı. 2016 yılıyla birlikte bu maaşlarda
düşüşler yaşanmaya başlandı ve 2022’de üniversite mezunlarının ortalama geliri
asgari ücretin bir buçuk katına kadar gerilemiş durumda. Üniversite eğitiminin
önemli bir bölümünün vakıf üniversiteleri eliyle paralı oluşunun, mezuniyet
sonrası işsizlik oranlarının az olmamasının ve görece düşük ücretlerin,
üniversite eğitiminden ayrılan öğrenci sayılarını artırdığı düşünülmektedir.
Peki
ya öğretmenler?.. MEB’in açıklamasına göre 2024’te norm fazlası öğretmen
sayısının 104 binden fazla, öğretmen açığının ise 60 bin olduğu belirtiliyor. Öğretmen
açığını gidermenin temel yolu olarak ücretli öğretmenlik mekanizması
kullanılıyor. 2023-24’te 71 ilde toplam 66 bin 780 ücretli öğretmen olduğu
belirtiliyor. Bunun anlamı şudur: Bazı okullarda bazı branşlarda öğretmen
fazlası varken, aynı zamanda bazı branşlarda öğretmen açığı olabiliyor. Özcesi,
öğretmenlerin dağılımında problem bulunuyor. Aslında öğretmen istihdamı
rasyonel biçimde planlanırsa, bu durum bir sorun olmaktan kolaylıkla çıkar.
Fakat Türkiye’nin kapitalist düzeninde bu planlama yapılamamaktadır… Ücretli
öğretmenler için uygulanan girilen ders başına ücretlendirmenin, emekçilerin
hakları açısından bir gerileme olduğuysa ortada.
Yararlanılan
kaynak: Kesbiç, K.,
Korlu, Ö., Gencer, E. G., Terzi, G. N. ve Arık, B. M. (2024). Eğitim izleme
raporu 2024. Eğitim Reformu Girişimi.
https://www.egitimreformugirisimi.org/egitim-izleme-raporu-2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.