MAR
İki:
Emekçiler, bu savaş karşısında iki devletin tarafında yer almazlar. Saldırıyı
başlatanın emperyalist devletler olduğunu topluma hatırlatır, İran devletinin
yanında olmadıklarını da belirtirler.
Üç:
Biz Türkiye’li emekçiler olarak, İsrail ve İran’daki işçilerin ve emekçi
halkların durumunu gözetir ve çıkarlarını savunuruz. İsrail devleti ile İran
devleti arasındaki savaşın, her iki ülkedeki emekçilere kan ve gözyaşı
getirdiği için karşısında yer alırız. Bu sırada iki sermaye devletine de taraf
olmayız. Birinin sözüm ona “çağdaş” Yahudi din devleti, diğerinin sözüm ona şeriat
devleti olmasını öncelikli olarak dikkate alıp, buna göre değerlendirme
yapmayız.
Dört:
ABD ve İsrail emperyalist devletlerinin İran devletine saldırısını kınamanın,
bu devletlere barış çağrıları yapmanın, sosyalist bireylerin ya da komünist
partilerin sorumluluğu ya da görevi olarak görülmesi, “politisizm” adlı
sapmanın bir örneğidir. Hiçbir etkiye sahip olamayacak ve emekçi halklar
arasında hiçbir alıgılamaya konu olmayan bu diplomatik söylemler bizden uzak
durmalıdır. Bugün işçi iktidarına sahip güçlü bir sosyalist devlet olsaydı, o
zaman, bu kınama yapılmakla kalınmaz, aynı zamanda fiili olarak emperyalist
saldırganlığı durduracak adımlar da atılırdı. Fakat sosyalist bireyler veya
partilerin İran emekçi halkının yanında olduğunu eylemli şekilde göstermeden,
kınamayla yetinmesi bir anomalidir.
Beş:
Emperyalist devletlerin saldırganlığı karşısında İran devletinin yanında olmak,
bunu üstü kapalı bir şekilde bu topraklardaki emekçilere benimsetmeye çalışmak
oportünist bir tutumdur. İran’lı emekçilere sesinizin ulaşması mümkün değilse de
yine de “direngen bir İran yaratmak için çalışmak” demek, İran’lı emekçilere
İran sermaye sınıfının devleti olan İran devletinin bu savaşta yanında olun
demektir. Hiç kimseyi etkileyemeyecek bu çağrıyı yapmak, zamanında 2.
Enternasyonel’deki oportunistlerin ülkelerindeki işçilere I. paylaşım savaşına
“kendi” (aslında kendilerinin değil elbette) devletlerini savunmak için
katılmaları yönündeki çağrıya benzerdir. 2. Enternasyonal’in 1914 Savaşındaki
sosyal şovenizmi, bir oportünizm örneğidir. Almanya’da sosyalistler,
Almanya’nın savaşa girmesi lehinde tutum almış, işçi sınıfının uluslararası
dayanışması ve her ülkenin işçi sınıfının kendi egemen sınıfını devirmesi
yerine, farklı ülkelerdeki işçilerin ulusal üniformalarla savaş meydanlarında
birbirini boğazlamasını savunmuştur. Rosa Luxemburg ve Lenin ise savaşa karşı
çıkmış, savaşa katılan her ülkedeki işçilerin, egemenlik altında bulundukları
devletin yenilgisini savunması gerektiğini belirtmiştir.
Altı:
Sosyalistlerin ülkelerini ve emekçi halkını sevmesi anlamına gelen ve
emperyalizme karşıt bir tutum olan yurtseverlik, milliyetçilik değildir.
İran’lı yurtsever ve bilinçli işçiler ve ezilen halklar, emperyalist
saldırganlığa karşı çıkarken, şeriat biçimini almış kapitalist İran devletine
arka çıkmamalı, onu savunmamalıdır. İşçi sınıfının İran’da siyasal rejimi
dönüştürmek için mücadele eden kesimleri milliyetçi değil, yurtsever bir tutum
göstermelidir.
Yedi:
İki alıntı yapalım. 1) “ABD emperyalizmine ve siyonist İsrail’e direnmeyen,
emperyalizmin saldırısı altındaki ülkesini canı pahasına savunmak yerine iç
savaş çağrısı yaparak emperyalizme yardım eden fırsat düşkünleri komünist
değil, işbirlikçi birer ahlaksızdır!” 2) “Sonu işgal edilmiş bir ülke ve
işbirlikçi bir hükümetin çanak yalayıcılığı ile sonlanacak bu alçakça
çağrıları, kendi ülkelerinde yıllardır en büyük acıları çeken komünistler
elinin tersiyle itmişler; İran'ın iki komünist partisi TUDEH ve Hekmatist
(Resmi Hat) tüm dünyadaki işçileri, savaş karşıtı örgüt ve kurumları savaşa,
İsrail'e ve destekçilerine karşı protesto eylemlerine çağırmıştır.” Bunları
yazanlar haklı mıdır?..
“Fırsat
düşkünleri”, “işbirlikçi ahlaksızlar”, “çanak yalayıcılığı”, “alçakça
çağrılar”… Ne “etkili” laflar/küfürler ama… Oysa bir komünist partisi emekçi
kitleleri, öğrencileri ve ezilen kesimleri emperyalist devletlerin
saldırganlığına karşı olduğu kadar aynı anda sermayenin mevcut siyasi
iktidarına karşı da sokağa çağırabilir, değil mi? Böylesi bir çağrı, milliyetçi
olmayan komünist bir partinin “işi”dir. Yoksa “iktidara talip olmak da neyin
nesi” mi deniyor?.. Emekçi halkın İran devletinin politikaları arkasında yer
almasına yardımcı olunmadan, emperyalist saldırganlığa ve siyasal rejime aynı
anda karşı çıkmak, halkın siyasi kulvarını oluşturmak üzere bir “üçüncü cephe
açmak” neden tercih edilmesin?.. Yani size “ne fırsatı, ne düşkünlüğü, ne
alçaklığı, ne çanağı” derler; sosyalistler için “milliyetçisiniz” demek kadar
kötü bir küfür var mıdır?..
İsrail’li
ve İran’lı emekçiler, bu savaşa karşı çıkmalıdır. Emekçi halklar bu savaşta
kurban edilmektedir. Bu savaş iki “ulusun” savaşı değil, iki sermaye
iktidarının savaşıdır.
Savaşlarda
ölenler emekçi çocuklarıdır. Kapitalist devletlerin arasındaki savaşlar,
sermaye sınıfının işine yarar, emekçilerin çıkarına karşıttır.
İran
devleti için “haklı savaş” yürütüyor, “savunma savaşı yapıyor” denmemelidir.
Olan İsrail emekçi halkına olduğu kadar İran emekçi halkına olmaktadır.
Ölenler, yaralananlar onlardır. Savaş sürerken iki ülkedeki sermaye sınıfının
siyasi iktidarları ise kendi halkları üzerindeki hegemonyalarını
sağlamlaştırmaya, alternatif sesleri boğmaya çalışmaktadır.
Emperyalist
saldırganlığa ve savaşa karşı çıkarken ve bunları protesto ederken, İran’lı ve
İsrail’li işçilerin ülkelerindeki siyasi iktidarlara karşı eylemler yapması
beklenir. “Savaşa hayır” sesleri her iki ülkedeki emekçiler tarafından
yükseltilmeli, egemenlikleri altında yaşadıkları sermayenin siyasi iktidarının
savaş politikaları karşı devletin savaş politikasıyla birlikte protesto
edilmelidir.
İran’lı
emekçiler soyut bir savaş karşıtı söylemi benimsemek ya da “vatan-devlet
savunması yapılmalıdır” naraları atmak yerine, sermaye sınıfının şeriatçı bir
biçimi olan siyasi iktidara karşı mücadeleyi güçlendirecek, bu savaşın
“kendilerinin savaşı” olmadığını söyleyecek ve aynı zamanda emperyalizme karşı
örgütlenmeyi başarabilecek akla ve yeteneğe sahiptir. Ülkelerine doğrudan bir
işgal harekatı olursa, iktidarı altında yaşadıkları devletlerini değil
yurtlarını/vatanlarını savunmalıdırlar.
Evet,
ABD-İsrail emperyalist devletlerinin İran devletine ve halkına saldırısını dünya
emekçileri kınamalıdır. İsrail’li ve İran’lı emekçiler de öyle. Fakat İran’lı
emekçiler için bu kınama, “İsrail’li emekçilere düşman değiliz”, orta doğuyu
şekillendirmeye çalışan emperyalist devletlere ve onların saldırgan politikalarına
karşıyız mesajı işlenerek, İran devletinin ise “İsrail’deki halkın yerleşim
yerlerini füzelerle bombalaması kabul edilemez”, “bu savaştan her iki halk
zarar görmektedir” anlayışıyla protesto edilmesi gerekmektedir. "Halklar savaş
istemiyor, barış istiyor" denmelidir.
Dünyanın
hiçbir ülkesindeki emekçiler ABD-İsrail ve İran devleti için “yesinler
birbirlerini” demiyor, demez de. ABD-İsrail ve İran devleti arasındaki bu savaş
ilgili ülkelerdeki halklar için yıkımdır. Fakat İran’lı emekçiler, orta
doğudaki ülkelere dağılmış diğer emekçiler ya da bölgeye çok uzak konumlanışta
bir yerlerde bulunan işçiler, “İran devletinin yanındayız” dememelidir. İran’lı
emekçilerin ve ezilen halkların bölgedeki ve dünyadaki diğer emekçilerle
dayanışma içerisinde molla rejimini dönüştürmek ve bir işçi iktidarını
oluşturmak için mevcut örgütlülüklerini geliştirmeye, ülke içerisinde
emperyalizm ve rejim karşıtı protestolar organize etmeye hakkı vardır.
Emperyalist saldırganlığa karşı İran şeriatçı kapitalist devletini ve molla
rejimini savunmak ya da onun yanında yer almak akla dahi getirilmemesi gereken
bir oportünizm örneğidir. Çünkü bu tavır, emekçilerin çıkarına ve mücadeleyle
kazanacakları özgür yarınlara aykırı bir tutumdur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.