23 Eylül 2023 Cumartesi

Demokrasi mücadelesi mi, sosyalizm mücadelesi mi?

Mahmut Boyuneğmez

1917'de Lenin'in Rusya'ya dönüşü sonrası kitlelere yaptığı konuşmayı resimleyen bir tablo

Türkiye’de ve dünyada neoliberal sermaye birikim süreçleriyle uyumlu olarak siyasal rejimlerde otoriterleşme, emekçilerin haklarının geriletilmesi, baskıcı uygulamaların artışı, özgürlüklerin kısıtlanması, ırkçılık, milliyetçilik ve dincilik gibi gerici ideolojilerin güç kazanması ve bu ideolojilerin kitlelerin maniple edilmesinde kullanılmasının yoğunluğunda artış yaşanmaktadır. Kapitalist demokrasi, kapitalist sınıf ile işçi sınıfı arasındaki güç ilişkilerindeki dinamik denge durumuna göre şekillendiğinden, kapitalist sınıfın toplumsal iktidarı, işçi sınıfının örgütlenme ve bilinçliliğindeki gerilemeye koşut olarak sağlamlaşmaktadır.

Türkiye sosyalist hareketinin birçok bölmesinde her ne kadar demokrasi sınıfsal bağıyla birlikte değerlendirilse de, başlı başına uğruna mücadele verilmesi gereken bir yakın hedef olarak kavranmaktadır. Lenin’e referanslar verilerek sosyalistlerin “demokratik görevlerinin” olduğu, işçi sınıfının demokratik hakları geliştirme mücadelesi içerisinde eğitilerek, devamlılıkla sosyalizm doğrultusunda iktidarı almak için mücadeleye koyulacağı varsayılmaktadır. Demokrasi mücadelesi ile sosyalizm mücadelesi iç içe geçmiş şekilde ve süreklilik içerisinde düşünülmektedir. Peki nedir bu “demokratik görevler”, sosyalistlerin uğruna mücadele etmesi gerektiği söylenen demokrasi mücadelesinin bileşenleri?.. İlk akla gelenlere bakalım.

Sendikalaşma mücadelesi ve sendikal mücadeleler, sosyalistlerin dışarıdan destekleyeceği değil, mümkünse içerisinde bulunup geliştirmeleri gereken mücadelelerdir. Bu mümkün olmadığı durumlarda, aktif dayanışmayla, mücadele eden işçilerin politikleşmesi doğrultusunda müdahaleler yapılır. Bunlara “demokratik mücadeleler” denmesinin yanlışlığı, işçilerin sınıfsal çıkarları için yürüttükleri ekonomik ve aynı zamanda ister istemez politik mücadeleler/sınıf mücadeleleri olmalarından anlaşılmalıdır.

Peki inanç özgürlüğü ve laiklik için verilen mücadeleler, “demokratik” midir?.. Türkiye özelinde inanç özgürlüğünün sağlanması ve devletin laik olması artık kapitalist toplumun ve kapitalist devletin özellikleri değildir. Sosyalist işçi iktidarında gerçekleşecek bu talepler, sosyalizm mücadelesinin kapsamındadır. Örneğin Eğitim-Sen’in ve diğer mücadele örgütlerinin ÇEDES’e karşı başlattığı mücadele aktif biçimde iktidar karşıtı, gündeme müdahil olan, aydınlanmacı ve laiklik istemiyle yürütülen politik bir sınıf mücadelesidir. Demokrasi mücadelesinin bileşeni olarak görülemeyecek aydınlanma ve laiklik mücadelesi, sosyalizm mücadelesinin kapsamındadır.

Kürt halkının anadilde eğitim hakkı, iktidar organlarında yönetimde bulunma hakkı, eşitlik ve özgürlük içerisinde yaşama hakkı, emekçi halkların birlikte sosyalizm için verecekleri mücadelelerin sonucunda kazanılabilir. Kapitalist demokrasi içerisinde bu hakların elde edilemediği pratikte yaşanan deneyimden anlaşılmıştır. Emekçi halkların birlikte sosyalist perspektifle yürüteceği mücadelelerin oluşturabileceği ara demokratik kazanımlar olsa da, emekçilerin sosyalist iktidarı kurulmadan, ezilen bir halkın refah, eşitlik ve özgürlük içerisinde, mutlu yaşaması mümkün değildir. Kürt sorununun, “demokratik” bir tarzda çözümü yoktur.

Bir de “neo-faşizm”, “yeni faşizm”, “sivil faşizm” şeklinde adlandırılan olguya karşı demokrasi mücadelesinin vakti gelmiş olmalı diye düşünülebilir. Baskıcı uygulamalara, “anti-demokratik” politikalara karşı yürütülecek mücadele olarak anti-faşist bir demokrasi mücadelesinden bahsedilebilmektedir. Üstelik bu mücadelenin faşizme karşı “direniş” mücadelesi olmasından, faşist saldırılara karşı “savunma hattı” kurulmasından dem vurulmaktadır. Bugün ülkemizde neoliberal otoriter kapitalist devlet biçimi ve başkanlık sistemini barındıran bir kapitalist demokrasi bulunmaktadır. Günümüzde Türkiye’de kapitalist devletin ve siyasal rejimin faşizan ve otoriter özellikler taşıdığı açıksa da, olağanüstü bir devlet biçimi olan, işçi sınıfı hareketini ve sosyalist hareketi tasfiye etmede işlevli, totaliter karakterde açık bir diktatörlük olarak faşizm var olmadığından, olmayan bir siyasal rejime karşı mücadeleden bahsetmek abestir.

Sosyalistlerin asgari ve azami mücadele stratejileri, hedefleri ve programları olmamalıdır. Demokratik devrim ile sosyalist devrim arasında ilkinden diğerine süreklilik bağı kurulmuş da olsa bir aşamacı devrim kavrayışı nasıl terk edilmesi gereken bir siyasal stratejiyse, sınıf mücadelesinin birbiriyle bağlantılandırılsa dahi “demokratik görevler için mücadele” ile “sosyalizm mücadelesi” şeklinde iki kompartmana ayrılması da sağlıklı olmayan bir anlayıştır. İşin aslı şudur; Türkiye sosyalist hareketinde aşamacı devrim stratejisinin bir kalıntısı olarak aşamacı mücadele anlayışları halen var olmaya devam etmektedir.

Oysa aktüel konularda sosyalist politikalar geliştirip bunun kitlelerdeki itirazlarla birleştirilmesi, emekçilerin düzen/iktidar politikalarına dair sağlıklı karşı-duruşları ve düşünceleri/duygularına bir bütünlük verilmeye uğraşılması, demokrasi mücadelesi olarak görülemez. Emekçilerin yakın vadeli çıkarları açısından ya da aktüel başlıklarda da elbette sınıf mücadelesi verilmelidir. Fakat bu mücadelelerin talepleri devrimci tarzda, sosyalizm hedefiyle ilişkilendirilerek formüle edilmeli ve savunulmalıdır. Sosyalist iktidarla/devrimle bağlantılandırılmayan mücadele talepleri, reformisttir. İster “bıçkın/keskin” görünümlerde olsun, ister uysal/parlamenterist… Sosyalist iktidarı hedefleyen politik taleplerle yürütülen mücadelelerin yakın vadede demokratik kazanımlarının olması ise arzulanır ve beklenen gelişmelerdir.

Bu yaklaşımın, “her sorunun çözümünü sosyalizme ötelemek” gibi bir anlayışla ortak yanı yoktur. Kapitalist demokrasi her zaman eksikli, yarım, gerici ve “anti-demokratik” yanlar taşır. Bunları tamamlamak, geliştirmek, demokratikleştirmek, başlı başına bir görev olarak tanımlandığında, sosyalist iktidar hedefi güme gitmektedir. Sosyalist iktidar perspektifi güncel mücadelelerde unutulur ya da yitirilirse ki “demokrasi mücadelesi” verilirken bu sık karşılaşılan bir durumdur, sosyalizm “kaf dağı”nın ardına ötelenmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.