Mahmut Boyuneğmez
Bu
yazıda Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı-Giriş (HHFEKG)’i
baştan sona değerlendirip, ne anlattığı üzerinde durmayacağım. Marx’ın bu
metinde din konusundaki eleştirel tutumuna odaklanıp, Türkiye solunda bu
metindeki dine dair yazılanların anlaşılmasındaki yanlışlıklara ve
yetersizliklere işaret edeceğim. Umarım bu çabam, bu metnin din üzerine
değerlendirmelerinin doğru kavranmasına yarar ve Marx’ı bu konuda haksız yere
suçlamanın önünü alır. Başlamadan hemen belirteyim, yazdıklarımın daha iyi
anlaşılması için, https://marksistarastirmalar.blogspot.com/2021/12/hegelin-hukuk-felsefesinin-elestirisine.html adresinde
Auguste Cornu'nun, Marx'ın bu Giriş'teki din konulu pasajlarına dair
açıklamalarının okunması yararlı olacaktır.
Önce
yanlış anlamalara ve yetersiz kavrayışa örnekler vermek istiyorum. İlk
örneğimiz, Ceren Tuğlu Olpak’ın kolektif yazılan bir kitap olan Marx’ın
Düşüncesi’ndeki İlk Adımlar: Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi adlı
makalesinden. Olpak şunları yazıyor:
“Dinin
toplumların afyonu olduğuna dair meşhur tespitini ilk kez 1844 yılında kaleme
alınan ‘Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı-Giriş’te dile getirecek
ve tüm diğer genç-Hegelciler gibi Hegel’le Hegel’in zemininde kavga edecekti.
Marx bu metinde her ne kadar sonradan alacağı tutumun oldukça gerisinde dursa
da, dinin devletin ve toplumsal bilincin tersine çevrilmiş hali olduğunu
söyleyerek, halkın gerçek mutluluğu için öncelikle halka vaat edilen bu sahte
mutlulukla mücadele edilmesi gerektiğini belirtecekti. Eleştirisinde dinsel
anlayışa karşı giriştiği tutum hala dinsel öğelere Hegel düşüncesinde verilen
merkezi yeri temelinden sarsamıyor olsa da (…)” (Editör: Nevzat Evrim
Önal, Tarihsel Gelişimi İçerisinde Marx’ın Düşüncesi içinde, Ceren
Tuğlu Olpak, İlk Adımlar: Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi, Yazılama
Yayınevi, 2. Baskı, 2021, s. 13)
Birincisi: 1843
sonu ya da 1844 başında yazılan HHFEKG’te Marx, Hegel’le “kavga etmez”.
Hegel’le kavga ettiği çalışması, HHFEK’nın kendisidir. İkincisi: Marx’ın
HHFEKG’te din konusundaki tutumu, hayatı boyunca özünde değişmemiş,
fakat içeriğinde gelişmiştir. Başka bir deyişle, bu metindeki dine
karşı tutumu, sonradan aldığı varsayılan bir tutumun gerisinde değildir. Üçüncüsü: Bu
metinde Marx, dinin, “devletin ve toplumsal bilincin tersine çevrilmiş hali
olduğunu” söylemez. Şunu söyler: “Bu devlet, bu toplum, bir ters
çevrilmiş dünya-bilinci olan dini üretir (…)” Dördüncüsü: Marx
bu metinde ve başka hiçbir eserinde, “halkın gerçek mutluluğu için öncelikle
halka vaat edilen bu sahte mutlulukla mücadele edilmesi gerektiğini” belirtmez.
Marx’ın bu metin dâhil hiçbir eserinde, halkın gerçek mutluluğu için,
dinle mücadele edilmesi gerektiği şeklinde bir önerisi yoktur. Beşincisi: Marx
bu metindeki felsefi din eleştirisiyle, din konusuna dair materyalist tarih
anlayışının ilk nüvelerini oluşturur. “Hegel’in düşüncesinde (dine-MB) verilen
merkezi yeri temelinden sarsamıyor” demek, Marx’ın yazdıklarını kavramamanın
bir sonucu olabilir.
Diğer
örneğimiz, Nevzat Evrim Önal’ın Feuerbach’tan Günümüze Militan Ateizmin
Diyalektik Eleştirisi adlı makalesinde bulunuyor. Bakalım:
“(…)
dinin ilgasına yönelik mücadelenin, ezilenlerin içinde bulunduğu maddi
koşulların değiştirilmesi için verilen mücadelenin ilk adımları olduğunu
vurgulamaktadır. Ayrıca aynı yerde Marx, ezilenlerin sahip olduğu dinsel
yanılgıların, maddi koşulların acımasızlığı karşısında hem bir sığınak hem de
bu koşullara yönelik bir protesto olduğunu vurgular. Yani dinsel ideoloji,
egemen sınıf ile ezilen sınıf arasındaki diyalektik sömürü ilişkisinin düşünce
dünyasında bir yansımasıdır ve egemenler yönetmek için dine nasıl ihtiyaç
duyuyorlarsa, ezilenler de içinde bulundukları ağır yaşam koşullarının acısı
karşısında dinsel teselliye ihtiyaç duymaktadırlar. Afyonun ezilenler açısından
zararı (bir pozitivistin zannedeceğinin aksine) aklı bulandırıp “gerçeğin”
görülmesini engellemesi değil; acıyı hafifletip mevcut koşulları katlanılır
kılması ve ezilenleri o koşullardan kurtaracak yıkıcı eylemi geciktirmesidir.”
(Nevzat Evrim Önal, Feuerbach’tan Günümüze Militan Ateizmin Diyalektik
Eleştirisi, s. 301, http://bilimveaydinlanma.org/content/images/pdf/mdt/mdtc1s4/feuerbachtan-gunumuze-militan-ateizmin-diyalektik-elestirisi-3.pdf ,
Erişim tarihi: 08.03.2022)
“Yine
de Marx’ın bu aşamada halen, ezilenlerin maddi kurtuluşuna giden yolda dinsel
yanılgılardan kurtuluşu bir başlangıç olarak gördüğü, dinin eleştirisinin ve
ilgası yönünde yapılacak çağrının, maddi koşullardan kurtuluşu kolaylaştıracak
bir aydınlatıcılık taşıyacağını düşündüğü açıktır.” (a.g.e, s. 301)
“Marx’ın
“afyon” soyutlamasının bu sorunlu yönü, pek çok kaynakta, eksik alıntılamaya
bağlanır ve “öyle demek istemedi”ye getirilir. Bu, Marx’ın eserlerine yönelik
ahistorik bir okumadır ve onun düşüncesinin de bir gelişim sürecinden geçtiğini
göz ardı eder. Oysa Engels, 1845 öncesinde Marx’ın ve kendisinin “Foyerbahçı”
olduğunu ve birlikte kaleme aldıkları ilk eser olan Kutsal Aile’de bunun
izlerinin çok belirgin olduğunu söyleyecek kadar açık sözlüdür (Engels, 1992,
s.18). Nitekim Marx, Alman İdeolojisi’nin kaleme alınmasından sonra bir daha
din konusuna tekrar dönmemiş (Riazanov, 1997, s.43), Hegel’in Hukuk Felsefesinin
Eleştirisine Katkı’nın önsözündeki ölçüde genel nitelikte hiçbir tespitte
bulunmamıştır.” (a.g.e., s. 301, dipnot10)
Birincisi: Marx
HHFEKG’te, dinin ilgasına yönelik bir mücadele çağrısına sahip olmadığı gibi,
böyle bir mücadeleden dahi bahsetmez. İkincisi: Dolayısıyla Marx bu
metinde, “dinin ilgasına yönelik mücadelenin”, “ezilenlerin maddi koşullarının
değiştirilmesi için verilen mücadelenin ilk adımları olduğunu” ne yazmıştır, ne
de vurgulamıştır. Üçüncüsü: Dine ilişkin olarak “afyon” metaforunu
Marx, hem ezilenlerin dünyevi “acılarını hafifletip katlanılır kılması”nı
sağladığından, hem de yaşama bir “mana”/keyif kattığı için kullanır. Fakat
ezilenlerin yaşamına katılan bu anlam, gerçeğin algılanmasını olduğundan farklı
kılar. Marx, bu algılamaları, “yanılsamalı” (“illüzyonlu”) olarak
niteler. Dördüncüsü: Marx, ezilenlerin kurutuluşuna giden yolda,
dinsel illüzyonlardan kurtuluşu bir başlangıç olarak görmez. Dinin
felsefi/teorik eleştirisini ve dinin ilgası yönündeki (yapmadığı bir) çağrıyı,
ezilenlerin kurtuluşunu kolaylaştıracak bir aydınlatıcılığa sahip olarak
düşünmez. Beşincisi: Marx’ın eserleri tarihsel bağlamı içerisinde
okunmalıdır elbette, fakat önce okunanlar teorik bağlamı içinde kavranmalıdır.
1845 öncesinde Marx ve Engels, Feuerbachçı değil, fakat ondan etkilenmiş iki
beyindir. HHFEKG’te, din konusuna yaklaşımda materyalist tarih anlayışının nüve
halindeki fikirlerini geliştirmiş olan Marx, Feuerbach’ın “doğalcı”
materyalizminin ötesinde konumlanmakta ve yeni bir dünya görüşünü geliştirme
yolundadır. Altıncısı: Marx ve Engels Alman İdeolojisi’nin
yazılmasından sonra da, örneğin Anti-Dühring ve Kapital’de din
konusundaki fikirlerini daha da geliştirirler. Bu eserlerinde Marx ve Engels,
din konusunda “genel nitelikte hiçbir” değil, birçok tespitte bulunmuşlardır.
Şimdi,
HHFEKG’teki ilgili cümleleri/pasajları İngilizcesinden (The Introduction
to Contribution To The Critique Of Hegel's Philosophy Of Right, https://www.marxists.org/archive/marx/works/1843/critique-hpr/intro.htm ) çevirerek
aktarmak ve peşi sıra bazı saptamalar yapmak istiyorum:
“Almanya
için, dinin eleştirisi esasen tamamlanmış bulunuyor ve dinin
eleştirisi diğer tüm eleştirilerin ön koşuludur.”
(…)
“Dinin
karşısında konumlanan eleştirinin temeli şudur: İnsan dini yaratır, din
insanı yaratmaz. Din aslında, henüz kendini bulamamış ya da çoktan kendini
yeniden yitirmiş insanın, kendisi hakkındaki bilinci ve kendisine verdiği
saygınlık/değerdir. Fakat insan dünyanın dışına kamp kurmuş soyut
yaratık/var oluş değildir. İnsan, insanın dünyası, devlet, toplumdur. Bu
devlet, bu toplum, bir ters çevrilmiş dünya-bilinci olan dini üretir,
çünkü bunlar birer ters duran dünyalardır. Din bu ters duran dünyanın
genel teorisi, onun ansiklopedik öğretici özeti, onun popüler formdaki mantığı,
onun ruhsal point d’honneur’ü (onur sorunu), onun kuvvetli arzuları, onun
moral yaptırımları, onun ağırbaşlı tamamlayıcısı, bu dünyadaki mazur
gösterme/haklı çıkarma ve tesellinin evrensel temelidir. Din, insanın
özünün fantastik realizasyonudur, çünkü insanın özü hakiki
hiçbir realite kazanmamaktadır. Dine karşı savaşım, bu nedenle, dinin spiritüel
(ruhsal) aroması olduğu bu dünyaya karşı dolaylı/indirekt bir kavgadır.
“Dinsel çile,
aynı zamanda hem gerçek ıstırabın dışavurumudur, hem de gerçek acılara
karşı protestodur. Din ezilen yaratığın iç çekişi/yakarması, kalpsiz bir
dünyanın kalbidir, sefil/ruhsuz durumların keyfi/ruhudur. O, halkın afyonudur.
“Halkın yanılsamalı mutluluğu
olan dini ortadan kaldırmak, onların gerçek mutluluğunu talep
etmektir. Onlara içinde bulundukları koşullara dair yanılsamalarını terk
etmeleri için çağrı yapmak, yanılsamaları gerektiren bir durumu terk etmeleri
için çağrı yapmaktır. Dinin eleştirisi, bu yüzden, embriyo halinde, dinde
kutsallaştırılan dünyevi acıların eleştirisidir.
Eleştiri
zincirlerin üzerindeki imajiner çiçekleri koparır, insan fantezisiz veya
tesellisiz bir şekilde bu zincirleri taşımaya devam etsin diye değil,
zincirleri fırlatıp atsın ve gerçek çiçekleri toplasın diye. Dinin eleştirisi
insanı yanılsamalarından arındırır, yanılsamalarından kurtulmuş ve duyularını
yeniden kazanmış bir insan olarak, kendi realitesi hakkında düşünsün, eylesin
ve davransın diye, kendisinin gerçek güneşi olarak kendi etrafında dönsün diye.
Din, insan kendisini eksen alarak kendi etrafında dönmediği sürece, insanın
etrafında dönen aldatıcı güneştir sadece.
Bu
yüzden, tarihin görevi, gerçekliğin öteki dünyası yitirildiğinde, bu
dünyanın hakikatini saptamaktır. Tarihin hizmetinde olan felsefenin
acil görevi, bir kere insanın öz-yabancılaşmasının kutsal formlarının
maskesi düşürüldüğünde, kutsal olmayan formlarındaki öz-yabancılaşmayı
ortaya çıkarmaktır. Böylelikle gökyüzünün eleştirisi yeryüzünün
eleştirisine, dinin eleştirisi hukukun eleştirisine ve teolojinin
eleştirisi siyasetin eleştirisine dönüşür.
İzleyen
serimleme (HHFE’nin ana metnini kastediyor –MB) –bu taahhüde bir katkı-,
doğrudan orijinaliyle değil, bir kopyayla, Alman devlet ve hukuk felsefesiyle
ilgileniyor. Bunun tek nedeni, Almanya ile ilgilenilmesidir.”
Saptamalarımızı
sıralayalım:
1.
Feuerbach’ın felsefesiyle birlikte Almanya için, dinin teorik/felsefi
eleştirisi büyük oranda tamamlanmıştır. Bu eleştirinin, düşünsel düzlemde, yani
felsefi olarak yapıldığının altı çizilmelidir. Marx da din hakkında
teorik/felsefi bir değerlendirme yapmaktadır. Fakat Marx’ın HHFEKG’teki felsefi
din analizi, Feuerbach’ın dine dair değerlendirmelerinden farklı bir kulvarda,
yeni bir felsefenin (tarihsel materyalizm) ilk nüvelerinin oluştuğunu gösterir.
Feuerbach, dini yaratanın antropolojik düzlemdeki insan olduğunu saptamanın
ötesine geçmez. Marx ise insanı, bu dünya ve toplum içerisinde
değerlendirir ve dini düşüncelerle duyguların işlevini bu temelde açıklar.
Marx’a göre dini üreten, ki o dünyanın tersine dönmüş bilincidir, insanın
içerisinde yaşadığı toplum/dünyadır.
2.
Marx’ın ve Feuerbach’ın dini teorik/felsefi düzlemde eleştirmesi, hukukun,
siyasetin ve toplumun, kısacası dini üreten bu dünyanın eleştirilmesine giden
yolda Marx için bir uğraktır. Yabancılaşmanın kutsal formu olan dinin felsefi
eleştirisi tamamlandığından, şimdi sırada yabancılaşmanın kutsal olmayan
formlarının incelenmesi ve eleştirisi bulunmaktadır.
3.
Dinin felsefi eleştirisi, teorik olarak bir demistifkasyon sağlayıp,
yanılsamalardan (illüzyonlardan) kurtulmanın tarihsel olanağını verir.
İnsanların zincirlerinden kurtulmasını sağlamaz, fakat buna tarihsel açıdan
bakıldığında olanak yaratır. Çünkü bu eleştiri Marx’ın gözünde
toplumsal ilişkilerin devrilmesi gerekliliği sonucuna ulaşır ve bu işin öznesi
proletarya olarak açıkça belirtilir. Öte yandan Marx, HHFEKG’teki felsefi din
eleştirisine, bazı cümlelerinde “yanılsamalardan arındırıcı” bir işlev tanır.
Fakat sadece bir-iki cümlesinden çıkarsanabilen (“Eleştiri zincirlerin
üzerindeki imajiner çiçekleri koparır (…)” cümlesi ve ardından gelen cümle) bu
bakış açısı nedeniyle Marx’ı eleştirmek, haksızlıktır. HHFEKG’teki bu cümlelere
takılıp kalınacağına, onun dini, hukuku, devleti oluşturan yabancılaşma
biçimlerinin incelenmesi ve eleştirilmesi gerekir şeklindeki önermesini ön
plana çıkarmak uygundur.
4.
Marx’a göre, dine karşı teorik düzlemde/felsefi olarak yapılacak bir mücadele,
dolaylı olarak da olsa, dini üreten topluma/dünyaya karşı bir savaşımdır.
Marx’a göre insanların yanılsamalı mutluluğu olan dini ortadan kaldırmak şuna
tekabül eder: insanların gerçek koşullarını değiştirerek, gerçek mutluluklarını
sağlamak. Başka bir deyişle Marx bu metinde, dinin ortadan kalkmasının, gerçek
toplumsal koşullardaki dönüşümle olacağını bilmektedir. Yine Marx bu metinde,
insanların koşullarına dair yanılsamalarını terk etmeleri için çağrıda
bulunmanın, ancak yanılsamaları üreten durumlarını değiştirmeleri yönündeki bir
çağrıya tekabül ettiğini anlatır. Dinin felsefi eleştirisi, toplumun (devletin,
hukukun vb.) detaylı eleştirisiyle geliştirilmediği müddetçe, dünyevi
koşulların ve bu koşulların ürünü olan acıların henüz embriyo durumundaki
eleştirisidir.
5.
“Afyon” metaforu hakkındaysa şunlar söylenebilir: Afyon (opium), haşhaştan elde
edilen bir alkaloittir. Ağrı kesici, yatıştırıcı, sedasyon sağlayıcı etkileri
yanı sıra keyif verici etkisi de vardır. Adı “afyon ruhu” olan, bir afyon
tentürü bile bulunmaktadır. Marx, “dini halkın afyonu” olarak görürken, dünyevi
koşullardan kaynaklanan acıları dindirmesini ve “ruhsuz/sefil koşulların ruhu”
olarak hayata “mana” katmasını/keyif vermesini kast eder.
6.
Yazdıklarımı pekiştirmek ve vurgulamak için metnin ileriki bir kısmından bir
alıntı daha yapmak istiyorum:
“Alman
teorisinin radikalizminin, dolayısıyla pratik enerjisinin açık kanıtı, dinin
gözüpek ve olumlu şekilde ortadan kaldırılmasından yola çıkmasıdır.
Dinin eleştirisi, insan için en yüce öz insandırı öğretmekle
sonlanır, dolayısıyla insanı alçaltılmış, köleleştirilmiş, terk edilmiş,
aşağılık bir öz haline getiren bütün ilişkilerin devrilmesi kategorik
buyruğuyla sonlanır, bu ilişkiler, bir Fransız’ın, köpekler hakkında bir
vergi getirilmesi planlandığı zamanki feryadından daha iyi tarif edilemez:
Zavallı köpekler! Sizlere insanlar gibi davranmak istiyorlar!”
Burada
dinin “olumlu” şekilde ortadan kaldırılmasıyla Marx, toplumsal ilişkilerin
dönüştürülmesini (“radikal devrim”, “genel insan kurtuluşu”) kast eder. Marx,
insanları yabancılaştıran tüm ilişkilerin devrilmesi fikrine, dinin felsefi
eleştirisinin sonucunda ulaşır. Marx bu metinde, ne halkın gerçek mutluluğu
için, dinle mücadele edilmesi gerektiğini söyler, ne de ezilenlerin kurtuluşuna
giden yolda dinsel yanılsamalardan kurtuluşu bir başlangıç olarak görür.
****
Okurdan
af dileyerek, bu noktada Marx’ın Düşüncesi adlı kitaptaki gözüme
çarpan iki sorunu da yazmak istiyorum. Bunlardan birincisi, kitaba katkı koyan
birçok yazarın ağız birliği etmişçesine, “kopuş” safsatasını tekrarlayıp
durmasıdır. Örnekler verelim:
“Marx
her iki anlayıştan (‘Hegel’in diyalektik anlayışı’ ve ‘Feuerbach’ın materyalizm
görüşü’ kastediliyor –MB) da kopuşu öngören bir zeminde, kendi devlet ve hukuk
yaklaşımını toplumsal insan ve gerçek toplumsal ilişkiler üzerine inşa etmeye başlıyordu.”
(Ceren Tuğlu Olpak, s. 36)
“Ama
bu Kutsal Aile ile bir kopuş yaşandığı gerçeğini değiştirmiyor.” (Erhan
Nalçacı, s. 57)
“Daha
açık ifade etmek gerekirse, diyalektik materyalizmin bu iki düşünceyle (Hegel
ve Feuerbach kastediliyor –MB) de ilişkisi, bir süreklilik değil ayrı ayrı
birer kopuş ilişkisiydi.” (Nevzat Evrim Önal, s. 70)
“Marx’ta
ve Engels’te bir kopuş olduğu kuşkusuz doğrudur ama bu kopuş, Alman
İdeolojisi’nden önce yaşanmış, bu iki büyük devrimci, ayrı ayrı, proletaryanın
devrimci sınıf niteliğinin (yani bir maddi gerçeğin) farkına vardıklarında (ya
da en azından bunu sezdiklerinde) gerçekleşmiştir. Bu, Marx açısından 1844
Elyazmaları, Engels açısından İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu’dur. Bu
kopuş, felsefi ya da epistemolojik değil, siyasidir; felsefi, ideolojik, teorik
başka ne kopuş varsa, bu kopuşun türevidir.” (Nevzat Evrim Önal, s. 77)
Görüldüğü
gibi, Marx ve Engels’in düşünsel gelişiminde ne kadar çok ve ne kadar çeşitli
“kopuş” varmış(!).. Bu “kopuş safsatası” Althusser’in mirasıdır. Elbette,
alıntıladığım yazılarda Althusserci bir kopuştan bahsedilmiyor. Fakat gençlik
dönemi eserlerinin birçoğunda bir türlü “kopamayan” ya da sürekli
"kopan" 😂 Marx ve Engels tasviri sorunludur. Oysa 1842-1848
yılları arasında Marx ve Engels, yeni bir dünya görüşünü oluştururlar
(genezis). Bu dönemin kabaca ilk yarısında Hegel’den ve Feuerbach’tan
etkilenmişlerse de, ne kelimenin gerçek anlamıyla Hegelci, ne de
Feuerbachçıdırlar. Bu tarihsel dönemde, bu iki düşünürün görüşlerinden ayrı bir
kulvarda yeni bir dünya görüşü oluşturmaya başlarlar ve bu dünya görüşünü
geliştirerek, Hegel’in ve Feuerbach’ın felsefelerini tarihsel olarak
aşarlar. Bu gelişimin temel koşullayıcısıysa, siyasettir; Marx ve Engels’in
nezdinde komünizm-tarihsel materyalizm bütünleşik bir gelişim yaşar.
İkinci
sorun, üç tane yanlış aslında: i. “’Giriş’ (HHFEKG kastediliyor –MB), Marx’ın
oluşmaya başlayan yeni teorisinde işçi sınıfının, adı zikredilmeden arandığı
bir metin olur.” (Anıl Çınar, s. 132). Marx bu metinde, proletaryadan açıkça
bahseder ve onu Almanya “radikal devrim”inin öznesi olarak görür. ii. Marx ve
Engels’in Alman İdeolojisi’nde tarihteki çağlarda egemen sınıflar ile
egemen düşünceler arasındaki ilişkiyi işledikleri pasajı aktaran Önal,
sonrasında bu düşüncelerin ilhamının nereden kaynaklandığını şöyle yazıyor: “Bu
düşüncelerin ilhamının, Hegelciliğin dönemin düşünsel ortamındaki egemenliği ve
bu düşünsel egemenliğin hem sınıfsal hem de ‘devletli’ niteliği olduğu
açıktır.” (Nevzat Evrim Önal, s. 75). Kanımca bu önerme, Önal’ın öznel bir
sanısı (doxa) olarak görülmelidir. Bir ilhamdan bahsetmek uygun olur mu,
bilemedim doğrusu; varsa bir “ilham”, kaynağının saptanabilir ve “açık”
olduğunu düşünmek iddialı… iii. “(…) Ren Gazetesi’nde 1842’de çalışmaya
başlar. Bu, Marx’ın halen burjuva demokrasisine inandığı liberal dönemidir (…)”
(Erhan Nalçacı, s. 48). Kanımca Marx, bu gazetede çalıştığı sırada radikal bir
demokrattır, bir liberal değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.