Son Haftada En Çok Görüntülenenler

[Toplumbilim İçin Materyalist Kılavuz]

Mahmut Boyuneğmez Giriş Maddenin organizasyon düzeyleri ya da gelişim evreleri bulunmaktadır. Bunlara biz temel gerçeklik katmanları diyo...

23 Eylül 2024 Pazartesi

Politik Ekonominin Yöntemi | Karl Marx

Politik ekonominin bakış açısından belirli bir ülkeyi ele aldığımızda, önce o ülkenin nüfusuyla, sınıflara bölünüşüyle, şehirde, kırsal bölgede ve kıyılardaki konumuyla ve farklı üretim dallarındaki uğraşlarıyla yola koyuluruz; ardından o ülkenin ithalat ve ihracatını, yıllık üretim ve tüketimini, o ülkedeki meta fiyatlarını vb incelemeye geçeriz.

Gerçek ve somut olanla, fiili önkoşullarla, politik ekonomi açısından toplumun bütün üretici faaliyetinin temeli ve faili olan nüfusla yola çıkmak doğru yordammış gibi görünür. Ancak daha yakından bakıldığında bunun yanlış olduğu anlaşılır. Nüfus, onu meydana getiren sınıfları göz ardı edersek bir soyutlamadan ibarettir. Yine bu sınıfların, ücretli emek, sermaye vb gibi öğelerden hangileri üzerinde yükseldiklerini bilmediğimiz sürece onlar, boş sözcüklerden başka bir şey değildirler. Bu öğelere gelince, onlar mübadeleyi, işbölümünü, ücretleri vb ifade ederler. Mesela ücretli emek, değer, para, fiyat vb olmaksızın sermaye hiçbir şey ifade etmez. Dolayısıyla, nüfusla yola koyulursak, bütüne dair kaotik bir temsille (eine chaotische Vorstellung) yetinmek durumunda kalırız; daha isabetli çözümlemeler yoluyla kademeli olarak daha basit kavramlara (einf achere Begriffe) ulaşır, böylelikle en basit belirlenimlere ulaşana dek hayali bir somutluktansa, gitgide daha basit hale gelen soyutlamalarla yola koyulmaya başlarız. Bu noktaya ulaştıktan sonra ise, nüfus kavramına gelene dek dönüş yolculuğuna çıkarız; fakat bu kez tek bir bütünün (Ganzen) kaotik bir temsiline değil, çok sayıda belirlenim ve ilişkinin zengin bir bütünlüğüne (Totalität) ulaşmak üzere yola çıkarız. İlk yöntem, ekonominin geçmişte kendi başlangıcı olarak benimsediği yöntemdir. Mesela, 17. yüzyılın iktisatçıları daima nüfus, ulus, devlet ya da çeşitli devletler gibi yaşayan bir bütün (lebendigen Ganzen) ile yola çıkmışlardır; fakat sonunda analiz yoluyla aynı şekilde işbölümü, para, değer vb gibi belirli, soyut, genel ilişkileri bulup çıkarmışlardır. Bu tek tek momentler az çok sabitlendiğinde ve soyutlandığında emek, işbölümü, ihtiyaç ve mübadele değeri gibi basit kavramlardan yola çıkan ve devlet, uluslararası mübadele ve dünya pazarı gibi kavramlara ulaşan politik ekonominin sistemi ortaya çıktı. İkinci yöntemin bilimsel açıdan doğru yöntem olduğu apaçıktır. Somut olan, çok sayıda belirlenimin bir araya gelmesi/özeti (Zusammenfassung), eş deyişle çeşitliliğin birliği (Einheit des Mannigfaltigen) olduğu için somuttur. Bu yüzden, gerçek bir başlangıç noktası ve dolayısıyla görünün ve temsilin (Anschauung und Vorstellung) başlangıç noktası da olmasına rağmen, düşüncede bir başlangıç noktası olarak değil, bir araya gelme süreci (Prozeβ der Zusammenfassung) ve sonuç olarak görünür. İlk yöntemle birlikte tüm temsil, soyut belirlenimde buharlaşır (verflüchtigt); ikinci yöntemle ise soyut belirlenimler, düşünce yoluyla somutun yeniden üretilmesini sağlarlar. Bu sebeple Hegel, gerçeği, kendisini kendisinde [düzenleyip geliştirerek] bir araya getiren/yineleyen (zusammenfassenden), kendi içinde derinleşen ve kendi kendisini devindiren düşüncenin bir sonucu olarak kavrama yanılsamasına düşmüştür; oysa soyut olandan somuta doğru yükselme yöntemi, düşünce için yalnızca, somut olanı elde etmenin, onu tinsel bir somut (ein geistig Konkretes) olarak yeniden üretmenin bir yoludur. Ne var ki somutun kendisinin oluşum süreci hiçbir suretle bu değildir. Sözgelimi en basit ekonomik kategori, diyelim ki mübadele değeri, belirli koşullar altında üretim yapan bir nüfusu varsayar; ayrıca belirli türde bir ailenin -ya da topluluğun- ya da devletin varlığını vs varsayar. Hâlihazırda verili somut, yaşayan bir bütünün soyut, tek yanlı bir ilişkisi olarak var olmanın dışında başka hiçbir varoluşa sahip olamaz. Buna karşılık mübadele değeri, bir kategori olarak tufandan önceki devirlere ait bir varoluşa işaret eder. Bu yüzden, kavramsal düşünceyi gerçek insan, kavranan dünyayı ise böyle tek bir gerçeklik olarak düşünen bir bilinç -felsefi bilinç böyle belirlenir- için kategorilerin devinimi, sonucu dünya olan -ne yazık ki itkinin yalnızca dışarıdan geldiği- gerçek üretim edimi olacaktır; somut bütünlük (konkrete Totalität) düşünce-bütünlüğü (Gedanken-totalität), bir düşünce-somutu (Gedanken-konkretum) gerçekten de düşünmenin ve kavramsallaştırmanın bir ürünü olduğu kadarıyla -ki, yeniden bir totoloji olur ne yazık ki- doğrudur bu; fakat hiçbir suretle görünün (Anschauung) ve temsilin ( Vorstellung) dışında ya da üzerinde düşünen ve kendi kendini doğuran kavramın ürünü olarak değil, görünün ve temsilin kavramda işlenmesinin ürünü olarak. Kafada düşünce-bütünü (Gedanken-ganzes) olarak beliren bütün (Ganze); sanatsal, dinsel ya da pratik-tinsel yollardan farklı bir yoldan, ona mümkün tek bir yoldan dünyayı kendine mal eden düşünen bir kafanın ürünüdür. Gerçek (reale) özne, kafanın dışında kendi bağımsızlığında var olmayı daha önce olduğu gibi sürdürür; yani kafanın tutumu salt spekülatif, salt teorik kaldığı sürece. Dolayısıyla, teorik yöntemde de, öznenin, toplumun, ön-varsayım olarak akılda tutulması gerekir.

Fakat bu basit kategorilerin, daha somut olanları önceleyen bağımsız bir tarihsel ya da doğal varoluşu yok mudur? Ça dépend [Duruma göre değişir] . Örneğin Hegel, haklı olarak Hukuk Felsefesi'ni, öznenin en basit hukuki ilişkisi olarak sahiplik ile başlatır. Gelgelelim, sahiplik, çok daha somut ilişkiler olan aile ya da efendilik-uşaklık ilişkilerinden önce var olmaz. Bununla birlikte, yalnızca sahip olan fakat mülkiyeti olmayan ailelerin ya da kabile topluluklarının var olduğunu söylemek doğrudur. O halde, mülkiyetle ilişkide daha basit kategori, basit ailelerin ya da kabile topluluklarının ilişkisi olarak görünür. Daha yüksek toplumda ise, gelişmiş bir örgütlenmenin daha basit bir ilişkisi olarak belirir. Fakat sahipliğin ilişkisi olduğu somut dayanak (Substrat) daima varsayılır. Tek bir vahşinin bir şeylere sahip olduğu hayal edilebilir. Fakat o zaman da, sahiplik hukuki bir ilişki değildir. Sahipliğin tarihsel olarak aileye doğru geliştiği doğru değildir. Aksine, o daima bu "daha somut hukuki kategori"yi varsayar. Ancak şu da söylenebilir ki, basit kategoriler, daha azgelişmiş somutun, daha somut kategoriyle tinsel anlamda ifade edilen daha çok-yanlı bağıntıları ve ilişkileri [ortaya] koymaksızın (gesetz) kendini gerçekleştirmiş olabileceği ilişkilerin ifadesidir; daha gelişmiş somut ise, aynı kategoriyi tabi bir ilişki olarak muhafaza eder. Para, sermaye ortaya çıkmadan, bankalar ortaya çıkmadan, ücretli emek vb ortaya çıkmadan önce var olabilir ve tarihsel olarak var olmuştur da. Dolayısıyla, bu taraftan [bakıldığında], daha basit kategorinin daha azgelişmiş bir bütünün egemen (herrschenden) ilişkilerini ya da daha gelişmiş bir bütünün -ki bu bütün, daha somut bir kategoride ifade edilen istikamette gelişmezden önce, tarihsel bir varoluşu olan- tabi ilişkilerini ifade edeceği söylenebilir. Bu noktada, en basitten karmaşığa doğru yükselen soyut düşünmenin yolu, gerçek tarihsel sürece karşılık gelir.

Diğer yandan, kooperatifçilik, gelişmiş işbölümü vb gibi en ileri ekonomik biçimleri içerisinde barındırmakla birlikte herhangi bir paranın bulunmadığı, örneğin Peru gibi, çok gelişmiş fakat tarihsel olarak olgunlaşmamış toplum biçimlerinin var olduğu ifade edilebilir. Slav komünlerinde (Gemeinwesen) de, para ve paranın varlığını borçlu olduğu mübadele komünün kendi içinde hiçbir biçimde görülmez ya da önemsizdir; yalnızca sınırlarda, başkalarıyla alışverişte bir rolü vardır. Mübadeleyi, komünal topluluğun orta yerine, asıl kurucu öğe olarak koymak genel anlamda yanlıştır. Daha ziyade mübadele, başlangıçta aynı topluluğun üyeleri arasındaki ilişkilere kıyasla farklı topluluklar arasındaki karşılıklı ilişkilerde görülür. Dahası, her ne kadar para en eski çağlardan beri her yerde boy göstermiş olsa da, antikçağda yalnızca tekyönlü olarak gelişmiş ülkelerde, sözgelimi sadece ticaret yapan ülkelerde baskın öğe olmuştur. Hatta modern burjuva toplumunun önkoşulunu meydana getiren paranın ileri gelişim düzeyine, Yunan ve Roma gibi antik dönemin en gelişmiş uygarlıklarında, sadece çöküş dönemlerinde ulaşılmıştır. O halde bu oldukça basit kategori, geçmişte kendi zirvesine ancak toplumun en gelişmiş aşamasında erişmiştir. Daha sonrasında bile bütün ekonomik ilişkilere nüfuz edememiştir. Mesela Romanın en ileri gelişim düzeyinde bile ayni vergi ve ayni ödemeler temelde durmaktadır. Gerçek şu ki, para sistemi orduda gelişim göstermiştir ve asla bütün emek sistemine hâkim olamamıştır. Bu sebeple, her ne kadar basit bir kategori daha somut olandan tarihsel olarak önce gelebilirse de, para kendi içsel ve dışsal gelişimine yalnızca karmaşık bir toplumsal biçim içerisinde kavuşabilir; oysa daha somut olan kategori gelişimini daha azgelişmiş bir toplum biçiminde tamamlamıştır.

Emek oldukça basit bir kategoridir. Bu anlamıyla genel olarak emek fikri, oldukça eski bir fikirdir. Yine de politik ekonomi tarafından sırf bu şekilde tanımlanan "emek”, bu basit soyutlamayı meydana getiren koşullar kadar modern bir kategoridir. Mesela parasal sistem, zenginliği kendisine dışsal bir şey olarak tamamen nesnel bir şekilde ve para biçiminde tanımlar. Bu bakış açısıyla kıyaslanınca, endüstriyel ya da ticari sistemin, zenginliğin kaynağını nesnede değil de kişilerin faaliyetinde, yani ticari ve endüstriyel emekte görmesi, ileri doğru atılmış muazzam bir adımdı. Ancak sözü edilen bu adım bile yalnızca para üretme faaliyeti içerisinde düşünülmüştü. Fizyokratların sistemi ise belirli bir emek biçimini, yani tarımı, zenginliğin kaynağı olarak ve zenginliğin kendisini para kisvesi altında değil, tersine genel anlamdaki bir ürün şeklinde, emeğin genel neticesi olarak gördükleri için daha ileri bir gelişime işaret eder. Fakat faaliyetin sınırlamalarıyla ilgili olarak bu ürün yine de doğal bir üründür. Tarım üretkendir, toprak tam anlamıyla üretimin kaynağıdır. Öte yandan Adam Smith’in attığı şahane adım, zenginlik üreten faaliyetleri belirlemeye ve zenginliği endüstriyel, ticari ya da zirai açıdan değil, genel anlamdaki emek olarak tanımlamaya dayanıyordu. Zenginlik üretme faaliyetinin evrensel karakterinin yanı sıra şimdi elimizde zenginlik olarak tanımlanan nesnenin, yani genel anlamdaki ürünün, genel anlamdaki emeğin, fakat geçip gitmiş olan ve nesnelleşmiş emeğin evrensel karakteri var. Bu geçişin ne kadar zor ve büyük bir geçiş olduğu, Adam Smith’in zaman zaman fizyokratların sistemine geri düşmesiyle de görülebilir. Şimdi, hangi toplum biçimi içerisinde olursa olsun, bu durum yalnızca, çok eskiden beri insanların karşılıklı üreticileri olduğu basit bir ilişkinin soyut ifadesini bulmak anlamına geliyormuş gibi görünebilir. Bu bir anlamda doğrudur, diğer anlamda ise değildir.

Emeğin özel türlerine yönelik kayıtsızlık, somut emeğin hiçbiri diğerine baskın gelmeyen farklı türlerinin yüksek düzeyde gelişmiş bir bütününün varoluşuna işaret eder. Dolayısıyla en genel soyutlamalar, yalnızca en ileri düzeyde somut gelişmenin olduğu, tek bir özelliğin diğerleri tarafından da paylaşıldığı ve hepsi için müşterek olduğu yerde yaygın bir şekilde vücut bulur. O halde bu özellik artık tek bir özel biçim içerisinde düşünülebilir değildir. Diğer taraftan emeğe ilişkin bu soyutlama, farklı emek türlerinin somut bir toplamının yalnızca bir sonucudur. Emeğin özel türlerine yönelik kayıtsızlık, bireylerin kendi paylarına düşme ihtimali bulunan özel iş türünü onlar için zorunlu kılmayan, bir iş türünden diğerine kolaylıkla geçmelerini sağlayan toplum biçimine karşılık gelir. Burada emek yalnızca kategorik açıdan değil, gerçekte de genel olarak zenginlik yaratmanın bir aracına dönüşmüş ve artık tek bir özel bireye ilişik olmaktan çıkmıştır. Bu durum en ileri düzeyini en modern burjuva toplumunda, Amerika Birleşik Devletleri'nde bulur. Modern ekonominin başlangıç noktası olan "emek”, "genel anlamda emek", "başlı başına emek" (sans phrase) gibi soyut kategoriler yalnızca burada pratik olarak gerçekleşir. O halde modern Politik Ekonominin kendi başlangıç noktası olarak belirlediği, antikçağa kadar uzanan ve bütün toplum biçimlerinde mevcut bir ilişkiyi ifade eden en basit soyutlama, yalnızca en modern toplumun bir kategorisi olan bu soyutlama içerisinde tamamen gerçekleşmiş olarak görünür. Denebilir ki, Amerika Birleşik Devletleri'nde tarihin bir ürünü olarak ortaya çıkan şey -yani emeğin özel türlerine yönelik kayıtsızlık-, örneğin Ruslar arasında kendiliğinden doğal bir eğilim olarak belirir. Barbarların, her şey gibi kendilerini de işe koşmalarını sağlayan doğal bir yatkınlığa sahip olup olmadıkları ya da uygar insanların kendilerini her şeye uyarlayıp uyarlayamayacağı gibi dünyadaki bütün farklılıkları yaratan şey budur. Üstelik Rusların işin türüne yönelik bu kayıtsızlıklarının yanı sıra, onlar gerçekten de dışsal etkiler tarafından engellenene dek oldukça sınırlı bir işin tekdüzeliğine saplanıp kalan kendi geleneksel pratikleriyle de uyum içindedirler.

Emeğe ilişkin bu örnek, bütün dönemler için geçerli olmalarına karşın en soyut kategorilerin bile -sırf soyut karakterlerinden ötürü- gerçek bir soyutlama olarak ortaya çıkmalarının tarihsel koşulların ürünü olduğunu ve tam anlamıyla geçerliliklerini yalnızca bu koşullar altında geçerliyken kazandıklarını çarpıcı bir biçimde gösterir.

Burjuva toplumu tarihsel açıdan en gelişmiş ve en çok farklılaşmış üretim örgütlenmesidir. Bu toplumun koşullarının ifade edilmesi ve bizzat onun örgütlenişinin kavranması, -vaktiyle sadece bir işaret olan şey şimdi tamamen ifade edilir olduğundan- yıkıntıları ve kurucu öğeleri burjuva toplumuna hayat veren ve hala bazı aşılmaz kalıntıları bu topluma sirayet eden geçmişteki bütün toplum biçimleri için geçerli üretim örgütlenmesinin ve üretim ilişkilerinin de derinlemesine kavranmasını sağlar. İnsan anatomisi, maymun anatomisi için kilit bir önem taşır. Ancak daha alt türlerde gelişmiş hayvanlara dair bulunan işaretler, şayet gelişmiş olan hayvan hâlihazırda biliniyorsa anlaşılabilir. Burjuva ekonomisi antikçağ ekonomisi vb için bir anahtar rolü oynar. Ne var ki bu durum, bütün tarihsel farklılıkları ortadan kaldıran ve bütün toplum biçimlerinde burjuva toplum biçimini gören iktisatçıların yöntemleriyle ilgili olarak hiçbir suretle doğru değildir. Haracın, ondalığın vb'nin doğası, toprak rantının doğası bilindikten sonra anlaşılabilir. Ancak bunların özdeş olduğu düşünülmemelidir.

Üstelik burjuva toplumu yalnızca birbiriyle çatışma içindeki öğelerin gelişiminden doğan bir biçim olduğu için, daha önceki toplum biçimlerine ait kimi ilişkiler, her ne kadar zayıflamış bir halde kamusal mülkiyet durumundaki gibi daha önceki özelliklerin parodisi niteliğinde olsa da, çoğunlukla bu toplum biçiminde bulunacaktır. Dolayısıyla, burjuva ekonomisine ait kategorilerin diğer bütün toplum biçimleri için geçerli şeyleri içinde barındırdığı söylenebilir olsa da, bu ifade şüpheyle karşılanmalıdır (cum grano salis). Bu kategoriler, söz konusu biçimleri gelişmiş, zayıflamış ya da karikatürize edilmiş biçimlerde içerebilir, ancak bu biçimler özünde daima farklıdırlar. Buna ilişkin son çözümlemeye göre, tarihsel ilerleme denen şey oldukça nadir görüldüğü ve yalnızca belirli koşullar altında kendi eleştirisini yapabildiği için, söz konusu ilerleme kendinden öncekileri tam da kendisine zemin hazırlayan öncüller olarak hesaba katan ve onları daima tek bir bakış açısından algılayan nihai biçimi ifade eder. Kuşkusuz burada kendilerini bir çürüme dönemi olarak gören tarihsel dönemlerden söz etmiyoruz. Hıristiyan dini, belirli bir noktaya dek, tabiri caizse potansiyel olarak (dynamei) kendi eleştirisini yapabilmek için hazır hale gelir gelmez, eski dönemlerin mitolojilerine dair nesnel bir bakışa erişmemiz için bize yardım edebilir hale gelmiştir. Aynı şekilde burjuva politik ekonomisi de, burjuva toplumunun özeleştirisini başlattığı anda feodal toplumları, antik toplumları ve doğu toplumlarını ilk kez anlamaya başlamıştır. Burjuva politik ekonomisi burjuva sistemini tamamen geçmişle özdeşleştirme mitine kapılmadığı oranda, burjuva sisteminin savaşmak zorunda kaldığı feodal sisteme yönelttiği eleştiri, Hıristiyanlığın paganizme ya da Protestanlığın Katolikliğe yönelttiği eleştirilere benzer.

Bütün tarihsel ve sosyal bilimlerde olduğu gibi, ekonomik kategorilerin incelenmesinde de, öznenin, yani buradaki örneğimiz olan modern burjuva toplumunun gerçeklikte olduğu kadar zihnimizde de verili olduğunu ve bu yüzden kategorilerin yalnızca varlık biçimleri, varoluş ifadeleri ve çoğunlukla da bu belirli toplumun, yani öznenin tek-boyutlu görünüşleri olduğunu ve bilhassa da bu sebeple bir bilim olarak Politik Ekonominin kökeninin hiçbir şekilde kendisine atfedilen anda başlamadığını akılda tutmak gerekir. Bu, bilimin alt dallarına dair doğrudan ve önemli bir bağlantıya sahip olduğu için kesinlikle akılda tutulmalıdır.

Örneğin, tüm üretimin ve varoluşun kaynağı olan toprağa ve az ya da çok yerleşik bütün toplulukların ilk üretim biçimi olan tarıma derinlemesine bağlı olduğu için toprak rantıyla ya da toprak mülkiyetiyle yola çıkmaktan daha doğal bir şey yokmuş gibi görünür. Ancak bundan daha yanlış bir şey olamaz. Bütün toplum biçimlerinde, diğer üretim tarzlarına baskın çıkan ve bu yüzden sahip olduğu koşullar geri kalanların hepsinin kademesini ve nüfuzunu belirleyen bir üretim tarzı vardır.

İşte bu üretim tarzı, diğer bütün renklere bürünebilen evrensel ışıktır; renkler onun özgüllüğü aracılığıyla başkalaşırlar. Bu tarz, kendi içinde ortaya çıkan her şeyin özgül ağırlığını belirleyen özel etere benzer.

Hayvancılık yapan toplumları ele alalım (yalnızca avcılık ve balıkçılık yapan kabileler ise, şimdiye dek gerçekleşen hakiki gelişmenin başladığı noktada değildirler). Bu toplumlar, belirli bir tarım faaliyetiyle düzensiz bir şekilde ilgilenirler. Toprak mülkiyetinin doğası bu suretle belirlenir. Toprak ortak mülkiyettir ve söz konusu toplumlar kendi geleneklerini devam ettirdikleri ölçüde bu biçimi az çok muhafaza ederler; örneğin Slavlarda toprak mülkiyetinin durumu budur. Antik ve feodal toplumlardaki gibi tarımın hâkim üretim tarzı olduğu, hatta imalat tarzının ve ona ait örgütlenmelerin, kendilerine özgü mülkiyet biçiminin yanı sıra hâkim toprak mülkiyeti sisteminin ayırt edici özelliklerine de az çok sahip olduğu yerleşik nüfusla tarım yapan toplumlarda ise -ki bu yerleşik olma hali büyük bir ilerleme meydana getirir-, toplum ya antik Roma'daki gibi bütünüyle toprağa bağlıdır ya da ortaçağdaki gibi kırsalda hâkim olan biçim ve örgütlenmeleri kentsel ilişkiler içinde taklit eder. Hatta ortaçağda sırf paraya dayalı sermaye haricindeki sermaye, toprak mülkiyetinin niteliklerine geleneksel iş aletleri biçiminde sahiptir.

Burjuva toplumunda ise tam tersi doğrudur. Tarım giderek sanayinin bir koluna dönüşür ve tamamen sermayenin hâkimiyeti altına girer. Aynı şey toprak rantı için de geçerlidir. Toprak mülkiyetinin hâkim biçim olduğu bütün toplum biçimlerinde, doğal öğelerin etkisi en baskın etkidir. Sermayenin hâkim olduğu toplum biçimlerinde ise, baskın öğe, toplum tarafından tarihsel olarak yaratılmış olan öğedir. Toprak rantı sermayesiz anlaşılamaz, oysa sermaye toprak rantı olmadan da anlaşılabilir. Burjuva toplumunda her şeye hâkim olan ekonomik güç sermayedir. O halde, varış noktasının yanı sıra başlangıç noktasını da oluşturması ve toprak mülkiyetinden önce açıklanması gerekir. Birbirlerinden bağımsız olarak ele alındıktan sonra, aralarındaki karşılıklı ilişki çözümlenmelidir.

O halde, ekonomik kategorileri tarihin seyrindeki belirleyici etkenler şeklinde birbiri ardına dizmek saçma ve yanlıştır. Onların sıra düzeni daha çok, modern burjuva toplumunda birbirleriyle kurdukları ilişkiler tarafından belirlenir ve bu düzen, onların doğal düzeni ya da tarihsel gelişimlerinin düzeni gibi görünen şeyin tam tersidir. Burada ele aldığımız şey, farklı toplum biçimlerinin tarihsel dizisinde, ekonomik ilişkilerin işgal etiği yer değildir. Öte yandan, tarihsel sürecin yalnızca müphem bir kavramı olan "idedeki" (Proudhon) sıra düzenleriyle de hiç mi hiç ilgilenmiyoruz. Ele aldığımız şey, ekonomik ilişkilerin modern burjuva toplumu içerisindeki organik bağlantılarıdır.

Fenikeliler ve Kartacalılar gibi antikçağın ticaret yapan uluslarını ayırt edici kılan belirleyici sınır çizgisi (soyut kesinlik), gerçek hâkimiyetin tarıma bağlı olmasından kaynaklanır. Bu soyutlamaya göre sermaye, ticari sermaye ya da paraya dayalı sermaye olarak, toplumun hâkim öğesini meydana getirmediği yerde ortaya çıkar. Lombardiyalılar ve Yahudiler de ortaçağın tarım toplumlarıyla aynı konumda yer alırlar.

Aynı kategorinin toplumun farklı aşamalarında farklı roller oynadığına ilişkin bir başka örnek olarak şunu gösterebiliriz: Burjuva toplumunun en son biçimlerinden birisi olan anonim şirketler, başlangıçta büyük imtiyazlara sahip tekelci ticaret şirketleri biçiminde ortaya çıkarlar.

17. yüzyıl iktisatçılarının zihninde belli belirsiz bir şekilde meydan gelen ve 18. yüzyıl iktisatçılarını kısmen avutmaya devam eden ulusal zenginlik kavramına göre zenginlik, yalnızca devlet için üretilir ve devletin gücü bu zenginlikle orantılıdır. Bu kavram, zenginliğin kendisini ve üretimini modern devletlerin amacı ve modern devletleri de yalnızca zenginlik üretmenin araçları olarak ilan etmenin bilinçdışı ve samimiyetten uzak bir yoluydu.

İncelemenin düzeni açıkça şu şekilde olmalıdır: İlkin, yalnızca yukarıda ifade edilen anlamda bütün toplum biçimlerine az çok uygulanabilir olan genel ve soyut tanımlar; ikinci olarak, burjuva toplumunun iç örgütlenmesini meydana getiren ve başlıca sınıfların zeminlerini oluşturan kategoriler: Sermaye, ücretli-emek, toprak mülkiyeti, bunlar arasındaki karşılıklı ilişkiler, şehir ve kır, üç büyük toplumsal sınıf, onlar arasındaki mübadele, dolaşım, (özel) kredi; üçüncüsü, kendisiyle ilişki içinde düşünüldüğünde burjuva toplumunun devlet biçimindeki örgütlenmesi, "üretici olmayan" sınıflar, vergiler, kamu borçları, kamu kredileri, nüfus, sömürgeler, göç; dördüncü olarak, uluslararası üretimin örgütlenmesi, uluslararası işbölümü, uluslararası mübadele, ithalat ve ihracat, döviz kuru; beşinci olarak da dünya piyasası ve kriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.