Grev'e, Neden "Grev" (Burada İngilizcesi: "Strike" -çn) Diyoruz?
Dermot
Feenan (Londra Üniversitesi, Hukuk Fakültesi'nde araştırma görevlisi)
İngilizce'den
Almanca'ya: Johannes Liess
Almanca'dan
Türkçe'ye: Doğan Ağrı
MAR
notu: Bu yazı, "Jacobin" adlı hem İngilizce hem Almanca yayınlanan
dergide, 1 Mayıs 2020'de yayımlanmıştır.
Bu sorunun cevabı, ilk kez 250 yıl önce, Londra'da, kendi yarattığı yeni eylem türleriyle işçi sınıfının tarih sahnesine çıkışında yatıyor. O zamana kadar "yelken indirme" anlamında kullanılan "strike" sözcüğü, bundan sonra, "topluca iş bırakma" anlamına gelmek üzere, İngilizce kelime haznesine girmeye başlamıştı. Londralı kömür hamallarının ve deniz işçilerinin, gemilerin oldukları yerde hareketsiz kalması için kullandıkları "yelken indirme" ("Striking") tekniğine, o günün işçileri tarafından bu sefer "grev" anlamına gelecek şekilde ilk kez başvurulmuştu. İşte, o günlerden beri "Strike" sözcüğü, 1768'in Londra limanlarından, şimdi 2018'de Batı Virginia'nın başkentindeki eylemlere kadar, bütün işçi mücadelelerinin anlam yüklü en sembol sözcüklerinden biri haline geldi.
Ama,
bu eylem, işçilerin kollektif biçimde yaptığı ilk eylem değildi elbette.
Gerçekten de, 1768 Londra grevlerinden çok daha önce, daha 17. yüzyılın
ortalarından itibaren, kuzeydoğu İngiltere'de bulunan Tyne ve Wear
prensliklerindeki "Kielciler"in (kömürü kıyıdan gemilere taşıyan
omurgasız, yelkensiz teknelerde çalışan deniz işçileri -çn) başvurduğu toplu
yelken indirme eylemleri o kadar etkiliydi ki, John Stevenson'ın da (yanlış
tespit etmediysem, bir İngiliz sinema yapımcısı ve yönetmeni -çn) dikkat çektiği
gibi, Kielciler, "işçi sendikası örgütleyen ilk meslek gruplarından
biri" olarak tarih kayıtlarına geçeceklerdi. İngiltere'nin
kuzeybatısındaki liman şehri Liverpool'lu denizciler de ücret artışı talebiyle,
Aralık 1762'de, bir toplu iş bırakma eylemi yapmışlardı.
Yine,
1765 yılında, kadın ve erkek kömür madencileri de süreli bir iş bırakma eylemi
tecrübe etmişlerdi. Son olarak, 1 Nisan 1768'de Sunderland'daki denizciler,
gemi direklerini devirerek (böylece yelkenleri indirerek) gemilerin limandan
ayrılmasını engellemiş, bu eylemin sonucunda, gemi sahipleri ve gemi kaptanları,
denizcilerin ücret artışı taleplerini kabul etmek zorunda kalmışlardı. Aynı
yılın Mayıs ayında, bu kez Themse Nehiri boyunca (şehir içi ticari
taşımacılıkta -çn) çalışan gemi işçileri, aynı eylem biçimine başvuracaklardı.
Ülkenin Kuzey Atlantik kıyısına bakan kuzeydoğusunda başlayan bu türde
(yelkenleri indirerek -çn) iş bırakma eyleminin başarı haberi Londra'daki kömür
madencilerine kadar ulaştı. İşte, tüm bu işçi eylemleri boyunca, (toplumsal
tarihin içine -çn) yepyeni bir kavram doğmuş oldu.
-
Kömür Hamalları
(Buharlı
motorun endüstriyel üretimi başlatmasıyla birlikte -çn) Londra'nın 18. yüzyılda
hızlanan büyümesi, İngiltere'nin kuzeydoğusundaki kömür madenlerinden, sayıları
sürekli çoğalan buharlı gemilerle çok daha fazla kömürün de şehre taşınmasını
gerektirmişti. Gemilerle önce denizden, sonra nehir üzerinden şehir içlerine
taşınan kömür, Themse Nehri'nin kuzey kıyısında bulunan Wapping ve
Shadwell'daki nehir limanlarında çalışan kömür hamalları tarafından
boşaltılıyordu. Gemilerle yapılan mamul mal ve kömür taşımacılığı, kömür
hamallarını işe alıp onlara parça başı ücret ödeyen (ör: sırt sepeti veya fıçı
başına -çn) "undertaker" (aracı, komisyoncu, işçi taşeronu -çn)
tarafından kontrol edilen, ağır, sıkıcı ve pis bir işti.
Bu
aracı taşeronların çoğu, oradaki lokanta ve meyhanelerin de sahibiydi ve
hamallara ücretlerini, (ısınmak için verilen kömür doldurulmuş -çn) bir
"çuval" veya "fıçı" ile, kendilerine ait lokanta ve
barlarda işçilerin içip yediklerini de hesaba katarak ödüyorlardı. (Uzun
saatler boyunca -çn) durmadan kömür fıçılarını taşımak, susuzluk yaratan ağır
bir işti ve o dönemde suyun nasıl sterilize edileceği bilinmediği için, işçiler
genelde, (içindeki alkolün steril hale getirdiği -çn) bira içerlerdi. O
zamanlar (12 ila 16 saate varan uzun çalışma süreleri ve işyerlerinin şehre
uzaklığı nedeniyle -çn) yeme ve içmenin tek mümkün olduğu bu lokanta ve
meyhanelerin de sahipleri olan aracı taşeronlar, kömür işçilerinin ve
hamalların hayatlarını idame etmelerini her bakımdan kontrol edebiliyorlardı.
Kömür hamallarının çoğunluğunu ise, etnik bakımdan İrlandalı'lar oluşturuyordu.
Bunların da büyük bir kısmı, 1762-1763 yıllarında İrlanda'nın güneyinde yaşanan
ilk toprak isyanlarından sonra buralara göç eden topraksız köylülerden meydana
geliyordu.
Diğer
bir kısmı ise, (önceleri soylu kontlardan ekip biçmek için toprak kiralayabilen
-çn) köylülerin bu isyanları sırasında, onları savunmak amacıyla şiddete dayalı
gizli örgütler kuran İrlandalı "Whiteboys"lardan (beyaz maske
giydikleri için "Beyaz Delikanlılar"-çn) oluşuyordu. Bu açıdan, David
Featherstone'un da (kendi sözleriyle, küresel jeopolitikalar ile yerel
direnişler arasındaki ilişkiler üzerine temel çalışmaların yanında, alt
sınıfların ekolojik ulusötesi dayanışma ağlarının oluşumuyla ilgili
araştırmalar yapan Glasgow Üniversitesi'nde bir politik tarih profesörü -çn)
tespit ettiği üzere, artık Londra'da kömür işçiliği ve hamallık yapan bazı
İrlandalı göçmenlerin, daha önce "Whiteboys"ların başvurduğu
örgütlenme ve mücadele yöntemlerini şimdi örnek aldıkları söylenebilir. Zira,
örneğin, liman ve rıhtımlarda çalışan bu gemi işçileri ve kömür hamalları,
tıpkı "Whiteboys"lar gibi, 16 kişilik gruplar halinde çalışıyorlardı.
Yani, (tarihteki ilk grev eylemleri, hiç yoktan oluşmamış -çn), burada başlayan
toplu işçi eylemlerinin "kolektif örgütü", bir bakıma, önceden
mevcuttu.
1758
yılında, taşeronların, taşıma işleri için kullanılan omurgasız, yelkensiz
kürekli tekneler üzerindeki tekelini kırmak için hamallar, Parlamento'ya
başvurdular ve bunda başarılı da oldular. O güne kadar, bu kürekli teknelerin
üretimini taşeron şirketler kontrol ediyor ve bunları, işçilere fahiş
fiyatlarla kiralıyorlardı. Öte yandan, taşeron patronlar, 1758'de çıkarılmış
olan ücret tarifnamesi yasasını da çok çabuk laçkalaştırmış, onu pratikte
işlemez hale getirmişlerdi. Yasanın uygulanmasından sorumlu olan şehir meclisi
idare başkanı William Beckford'un bizzat kendisi, (Afrika'dan getirilen -çn)
kölelerin çalıştırıldığı Jamaika'da çok büyük şeker plantasyonlarının sahibiydi
ve aslında, işçilerin çıkarları lehine (yasal devlet düzenlemeleri -çn) istemeyen
yeni sınıf "laissez-faire" (fransızca'dan: bırakın yapsınlar -çn)
kapitalistlerini temsil ediyordu.
Londra'nın
Doğu Yakası'nda ticaretin ve hafif sanayinin hızlı gelişimi, benzer toplumsal
çelişki ve çatışmaların her yerde su yüzüne çıkmasını beraberinde getirmişti.
Tekstil ve dokuma sektörünün ekonomik bir kriz yaşadığı 1765'te başlayan
"Spitalfields İsyanları" sırasında dokumacı kadın ve erkek işçiler,
hayatta kalmaları için gerekli ücretin belirli bir asgarinin altında olmaması
istemiyle örgütlenmeye başladılar. Böylece bu işçiler, aslında, işçi sınıfı
mücadelesinin bu başlangıç dönemlerinde, yasadışı ve resmi olmayan yollarla
tarihin ilk sendikasını örgütlemeye girişmişlerdi. 1765 yılında, (işgüçlerinin
ucuzlamasının ve işlerini kaybetmelerinin nedenlerinden biri olan -çn) Fransız
ipeğinin ülkeye ithal edilmesine karşı protesto eylemleri düzenlediler. Bu
eylem ve isyanlar, 1767'ye kadar inişli çıkışlı devam etti.
1768'de
yiyecek darlığının baş gösterdiği Londra genelinde, bu sefer açlık isyanları
başladı. Aynı yılın Nisan ayında, gemilere çıkan kömür hamalları, bir dizi grev
kırıcısını döverek cezalandırdılar. Kömür madeni işçileri ve hamallar, daha iyi
ücret alabilmek için mücadelelerini hiç kesmeden sürdürdüler. Mayıs ayı
başlarında, ücret artışına ilişkin yazılı bir yasal güvence alana kadar
"işi askıya aldılar". Bütün bunları yaparken, kömürü, şehrin Doğu
Yakası'ndan, zengin Batı Yakası'na taşıdıkları atlarını bile hep yanlarına
alıyor, böylece, tüm endüstriyel tedarik zincirinin sürekli aksamasına dikkat
ediyorlardı. Bu sırada, kömür hamallarının süreklileştirdiği eylemler, diğer
gemi ve deniz işçilerini de içine alacak şekilde, daha da büyüdü.
-
Gemi ve Deniz İşçileri
1763'te
Yedi Yıl Savaşları'nın ("Yedi Yıl Savaşları", Viyana'daki Habsburg
hanedanlığından Kutsal Roma Germen imparatoriçesi Maria Theresia'nın,
Silezya'yı geri almak için, Rus Çarlığı ve Fransa Krallığı ile ittifak kurarak,
Prusya imparatoru II. Friedrich'e karşı başlattığı bir savaş. Bu savaş, daha
başlarken, özellikle Amerika ve Hind-Çini kıtasındaki koloniler uğruna
İngiltere ile halihazırda savaşmakta olan Fransa ve İspanya başta olmak üzere,
İsveç, Danimarka, Hollanda ve bazı Alman dukalıklarını da içine alarak, bir
bakıma, 1756'dan 1763'e kadar süren bir proto-dünya savaşına dönüşmüştü -çn)
sona ermesinden sonra, çoğu gemi ve deniz işçileri arasında işsizlik baş
göstermişti. Var olan işlerde ise ücretler, gemi sahibinden gemi sahibine
azalarak değişiyordu.
Mayıs
1768'de deniz işçileri, çeşitli gemi şirketlerince ödenen değişik ücretleri bir
araya getirerek, aralarındaki ücret farklarını birlikte tespit ettiler. Bununla
kalmayıp, birkaç hafta önce Sunderland'da ücret artışları mücadelesinde
başarılı olan meslektaşlarının, sadece "yelken indirme" değil, artık
alamayacakları kadar pahalanmış geçim ihtiyaçlarını satan fırın ve kasap
dükkanlarının önünde de gösteriler düzenlediğini hatırladılar. Şimdi, Londralı
denizcilerin elinde, artık bir kolektif eylem örneği de vardı. Geriye,
limandaki tüm gemilerin işgal edilmesi ve "yelkenlerin indirilmesi"
kalmıştı. (Topluca gemileri işgal ve yelken indirme eylemiyle gemi işçileri
-çn), ücret artışı yapılmadığı sürece, hiçbir geminin yükünün indirilmeyeceği
ve gemilerin tekrar sefere çıkamayacağı tehdidinde bulunmuş oluyorlardı.
Bütün
bunlarla birlikte gemi ve hamal işçileri, ücretlerinin arttırılması için
Parlamento'ya ve belediye başkanlığına da yöneldiler. 11 Mayıs'ta 14.000 işçi,
parlamentonun bulunduğu Westminster semtine doğru yürüyüşe geçti. Walter
Shelton'ın (1894-1959. Sanayileşme, açlık vb. konularda araştırmalarıyla
bilinen ABD'li bir sosyal tarihçi -çn) bildirdiğine göre, "feribotçular,
mavnacılar, yük getiren, yük indiren, yük bindiren hamallar, kömürcüler dahil
tüm gemi ve liman işçilerini, işlerini askıya almaya ve ücret konusu
kararlaştırana kadar işe gitmemeye ikna ettiler." Mayıs ayının ikinci
haftasına girildiğinde, bu kez, kömür hamallarını ve denizcileri taşıyan birkaç
omurgalı yelkenli tekne, nehrin kenarında bulunan Parlamento binasının önünden
geçerek, meclis binasının batısında demir attı ve eylemciler, rıhtımdaki diğer
işçileri de oraya çağırdılar.
Bunun
üzerine, birkaç kilometrelik yürüyüşün ardından, diğer işçiler de onlara
katılmış oldu ve Wapping'in kuzeyinde açık bir arazi olan Stepney Fields'a
ulaştılar. Yol boyunca daha birçok kömür işçisi ve denizci, yürüyüş koluna
katıldı. Feribot işçileri ve yük taşıtı sürücüleri gibi başka işkollarındaki
işçiler de ya onlara katıldı ya da onlar da greve çıkmakla tehdit ettiler.
Böylece, sadece birkaç hafta içinde, İmparatorluk için hayati önemdeki
denizaşırı ticaretin ana arteri ve ülke içi tüm ticaretin de neredeyse üçte
birlik bir hacmini oluşturan Themse Nehri üzerindeki tüm mal ve mamul akışı
tamamen durmuş oldu.
-
Tüccara ve Kral'a Karşı
Ancak
taşeron firmalar, grevci işçiler karşısında (hemen "yelkenleri
indirmediler"-çn). Kömür madencileri, hamallar ve diğer deniz ve liman
işçileri arasında eylemle kurulan birliği bozmak amacıyla, Tyneside'dan
Londra'ya, grev kırıcıları getirmeye devam ettiler. Tüccarlar ve taşeronlar,
daha Mayıs ayı başında denizcilerin ücret artışı talebini reddetmişlerdi. Bu
arada hükümet, gemi donanmasından grev yapılan limanlara, savaş gemileri
gönderdi. Çatışma, bundan sonra çığırından çıkmaya başladı. Grev kırıcıların
gemileri boşalttığı bir esnada çıkan şiddetli çatışmalarda, grev kırıcı bir
gemi işçisi hayatını kaybetti. (Devletin buna karşılık-çn) cevabı, çok sert
oldu.
Bir
gemi işçisinin ölümüyle ilgili olarak dokuz kömür hamalı yargılandı. Bunlardan
ikisi, geleneksel infaz yeri olan şehir ortasındaki Tyburn'de hemen asılarak
idam edildi. Diğer altı işçi ise, kömür işçilerinin yaşadığı ve çalıştığı
yerlerden çok da uzak olmayan Sun Tavern Fields'da asıldı. 50 bin kişinin
izlemeye geldiği bu infaz gösterisi için, yüzlerce polis ve asker
görevlendirilmişti. Asker ve polis birlikleri, Mayıs ayından Eylül ayına kadar,
hiç kesmeden bölgede konuşlu kaldı. İdamlar, gemi ve kömür işçilerinin
kararlılığını kırmıştı, ama tüccara ve krala karşı gösterdikleri mücadele ve
direniş, hiç unutulmadı ve gelecekte sonraki mücadeleler için hep bir esin
kaynağı olmaya devam etti.
-
Etkisi Çok Derin Bir Miras
"Strike"
(burada "grev" anlamında -çn) sözcüğünün ilk yazılı örneğine, Themse
Nehri üzerindeki bütün gemilerin deniz işçilerince engellendiği bu eylemlerden
sadece birkaç gün sonra, başka bir meslekten işçilerin (şapkacılar) ücret artışı
için (bizzat o kelimeyi kullanarak -çn) "strike" yaptığına dair, o
günkü basının yaptığı haberlerde karşılaşıyoruz ("St. James’s
Chronicle" ve "The British Evening-Post" gazetelerinin, 7-10
Mayıs 1768 günkü baskılarında). Anlaşılan, aslında denizcilerin mesleki bir
teknik terim olarak çoktandır kullandığı yelkenleri "striken" etme
fiil sözcüğü, bu sırada Tyneside deniz işçilerinin ücretlerinde artış amacıyla
başvurdukları ve sonucunda başarılı da oldukları bir eylemin ismine dönüşerek,
grev yapılan kıyı limanlarından, o sırada pahalılaşan gıda fiyatlarından mustarip
olan Londra'nın çalışan diğer insanları arasına doğru hızla yayılmıştı. Bu
açıdan "strike" kelimesi, işçilerin kolektif olarak yaptığı iş
bırakma eylemlerinin adı haline, ilk defa, 1768 baharından sonra gelmeye
başladı, diyebiliriz.
Deniz
işçilerinin başlattığı "strike"lar, çok geçmeden, Atlantik'in her iki
yakasında da yaygınlaşacak ve başka işkolundaki işçilere de ilham kaynağı
olacaktı. 1775 yılında, o dönem Büyük Britanya'nın en büyük tersanesi olan
Portsmouth'daki gemi yapım işçileri strike yapmıştı, yani greve girmişti.
ABD'de, Philadelphia'daki "Federal Society of Journeymen Cordwainers"
(Federal Ayakkabı Kalfaları Derneği), ayakkabı işçilerinin ücret seviyelerini
korumak amacıyla, istikrarlı ve uzun vadeli biçimde, "Turn Out"lar
("fabrika dışına toplu çıkma" anlamına gelen "dışarıya
sürgün") (Türkçe: işi ortasında bırakıp, erken "toplu paydos"
yapmak -çn) örgütledi. ABD'de "striken" (burada, yelken indirmek
değil, işi durdurmak anlamında "grev yapmak") fiil kelimesinin, ilk
kez, 19. yüzyıl başlarında, federasyon çapında örgütlenen bir gösteriyle kendi
doruğuna çıkan, işte bu ayakkabıcı eylemleri sırasında kullanıldığı sanılıyor.
Bunlardan
önce Londra'da düzenlenen ilk "strike"lar, kömür hamalları ile grev
kırıcı gemi işçileri arasındaki ölümcül şiddete varan çatışmalara rağmen, tüm
işkollarından işçiler arasında "benzeri görülmemiş düzeyde bir
dayanışmanın" oluşabildiğini göstermişti. Grev, birbirinin iyiliğiyle
dolmuş işçilerin mücadele potansiyelinin gelişmesinde önemli bir eşiğin
geçildiğini ortaya koymuştu ama, gemi işçilerinin, yapılan ücret zammına razı
olup iş başına dönmeleriyle bu potansiyel bir süreliğine geri çekildi. Zira,
gemi ve diğer liman işçileri, onlardan sonra mücadeleye halâ devam eden kömür
hamallarını yarı yolda bırakmışlardı.
Öte
yandan, bu toplu işçi eylemleri ve açlık isyanları, Hannover İngiltere’si için
("Hannover İngiltere’si" ile, Stuart Hanedanlığını takiben evlilik
yoluyla kurulan siyasi birlik içinde 1714-1901 yılları arasında sık sık Büyük
Britanya krallık tacını giyen Alman Hannover Düklüğü kastediliyor -çn) hiç de
yeni bir olgu değildi. Zira, bu tür eylem ve mücadeleler, nüfusun çoğunluğunun
sorunlarını ve ihtiyaçlarını göz ardı eden eski aristokrasi, yeni toprak
sahipleri ve yeni ortaya çıkan sınıf olan tüccar burjuvaların, temsilen
Parlamento'ya tam egemen olduğu ve yürüttüğü idari politikalarla halka karşı
giderek saldırganlaşan III. George döneminde bile (1760'tan 1820'de ölümüne
kadar Büyük Britanya Kralı -çn) kitlesel bir yaygınlık kazanmaya başlamışlardı.
Egemen
sınıfların bu toplu eylem ve ayaklanmalara tek yanıtı, sansasyonel idamlar,
baskıcı yasalarla isyancıların acımasızca kovuşturulması ve özellikle,
(durmadan Londra'ya göçmekte olan kırın -çn) yoksul sınıflarını, (henüz boy
veren modern -çn) sanayinin itaatkâr işçilerine dönüştürmeyi amaçlayan yoğun
bir askeri baskı oldu. Bu baskı ve şiddet yöntemleri, 1980'lerde İngiltere'de
atlı polislerin, grevdeki maden işçilerine coplarla vahşice saldırdığı
"Orgreave Hesaplaşması"nda görüleceği üzere, neredeyse günümüze kadar
hiçbir zaman tamamen ortadan kalkmadı (1979'da İngiltere başbakanı olan
Margareth Theacher'ın, pek çok başka sektörde olduğu gibi, devlet mülkiyetinde
olan kömür madenlerini kapatma ve özelleştirme politikalarına karşı başlayan
uzun süreli maden ve demiryolu işçilerinin eylemleri kastediliyor -çn).
(Yukarıdan
bakıldığında -çn), 1768'de ilk defa Londra'nın limanlarında başlayan işçi
strike ve grevleri, pek çok açıdan, günümüzün iş ve işçi mücadeleleriyle
benzerlikler gösterir. Yine de o zamanki grevleri ilk ve öncü yapan yönler de
gözden kaçırılmamalıdır. Bunlara, özellikle gemi ve kömür hamallarının bu
mücadelelerde oynadığı oldukça önemli rol ve belirleyici özgün katkıları da
dahildir. Yoksulluğa sürüklenmiş İrlanda adasından göç etmiş bu hamal işçiler,
(o güne kadar İngiltere anakarasında bilinmeyen -çn) kolektif mücadele ve örgüt
biçimlerini, yine İrlandalı "Whiteboys"lardan ilham alarak, tüm
İngiltere'nin hayat damarlarına akıttılar. İşte, tam da bu direniş ve örgütlenme
biçimleri, daha büyük işçi kitleleriyle sentezleştiği anda, Saray'da köklü
varoluşsal korkulara yol açacaktı.
Artık
(bazı Avrupa devletlerinin -çn) dünya çapına yayılan ticari çıkarları, 19.
yüzyılın ilk yarısında kıta Avrupası çapında yaşanan Jakoben toplumsal
mücadeleler ve o sıralar halâ İngiliz kolonisi olan "Yeni Dünya"
Amerika'da yükselen bağımsız cumhuriyetçi hareket, kömür hamalları ve liman
işçilerinin mücadelelerini, zamanın tüm egemen sınıfları açısından daha da
tehdit edici hale getirmişti. Tüm bu tarihsel gerçeklerin gözlerini kararttığı
İngiltere'deki aristokratik saltanat, ülkede yeni yeni boy veren her türlü
fikir ve akımları zorla bastırmaya ve sürekli hareket halinde kaldıkça her
geçen gün daha çok büyüyen mücadelelerinde krala itaatkârlığını kaybeden
işçileri, sadece şiddetle tekrar aristokrasinin disiplini altına almaya karar
vermişti.
Zira,
Londra liman işçilerinin yaptığı ilk grevin başarısı, yeni devrimci sınıf
işçilere, özellikle de vasıfsız işçilere, ülke çapında örgütlenme ve kolektif
eylem yapma konusunda bambaşka bir özgüven kazandırmıştı. Bu anlamda, yıllar
sonra 1889'da yapılan bir diğer grevin (söz konusu yıl, Almanya'nın Hamburg
limanında gerçekleşen uzun süreli büyük grev kastediliyor -çn), işçi hareketi
açısından oynadığı belirleyici rolü, bizatihi belirtmek gerekir. Bu grevde de
1768'deki kömür hamalları ve gemi işçilerinin gerçekleştirdiği ilk grevin öncü
örneği, çok önemli bir rol oynamıştı. Günümüzde "grev" kelimesi,
henüz sendikaların mücadele haykırışı olmadan ve E. P. Thompson'ın söylediği
üzere (Edward Palmer Thompson, 1924-1993, İngiliz Marksist tarihçi. Christopher
Hill ve Eric Hobsbawm'la birlikte aşağıdan tarihin öncülerinden -çn), sınıf
dayanışması, işçilerin karakteristik bir özelliğine dönüşmeden çok önce, 18.
yüzyılın işte o ilk grevci işçileri, bugünkü işçilerin de mücadelelerine unutulmaz
izlerini böyle bırakmış oldular.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.