Konu:
5.2.2010 tarihinde yazılmış olan bu yazıda, TEKEL Direnişi’nden dersler
çıkarılmaktadır. Yazıda bahsedilen sendikalar ve toplu iş sözleşmesi kanunu
(6356 sayılı kanun), 18.10.2012 tarihinde yasalaşmıştır.
TEKEL işçilerinin direnişi,
4 Şubat’taki iş bırakma eyleminin ardından açlık greviyle devam ediyor. Bu
mücadele süreci, sınıf kavgasının farklı boyutlarını bir arada görmemize yol açıyor.
Bir sosyalist için uygulamalı ders niteliğinde olan bu sürecin analiz edilmesi
ve önemli özelliklerinin soyutlanması gerekiyor. Biz de burada, yaşanan süreç
üzerinden bazı tespitlerde bulunarak, kendi katkımızı ortaya koyabiliriz.
Öyleyse başlayalım…
1. TEKEL işçilerinin mücadelesi, kendiliğinden
bir hareket olarak başlamıştır. Sol yapıların, sürece eklemlenmesi mücadele
sürecinin ilk günlerinden itibaren gerçekleşse de, TEKEL işçilerinin, bir-iki
yıl öncesine kadar götürülebilecek bir mücadelesinin olduğu bilinmektedir.
Türkiye solunun bu mücadelede işçilerin yanında olması, onları desteklemesi,
mücadelenin ülke sathına duyurulması derslerinde alnının akıyla geçerli not
aldığı ve “sınıfı” geçtiği aşikârdır.
2. TEKEL direnişi, işçilerin bilinçlendiği, politize
olduğu bir süreçtir. İşçilerin hakları için verdikleri mücadele, başından
itibaren siyasal bir mücadeledir. “Ekmek kavgası”nın, politik mücadele
sayılmaması bir yanılgı veya ideolojik çarpıtmadır. Sınıfın çıkarları adına
hareketlenmesi, ekonomik taleplerle mücadeleye girişmesi, beraberinde devletin
baskı aygıtlarının, medyanın, hükümetin, burjuva muhalefet partilerinin,
sosyalistlerin bu mücadeleyle ilişkilenmeleri, aldıkları konumlanış ve tavırla
birlikte, ortaya politik bir mücadele süreci çıkarır. TEKEL direnişi, işçi
sınıfının hareketlendiği süreçlerin, siyasi aktörlerin müdahil olmadığı,
“steril” bir biçimde yaşanan süreçler olamayacağını bir kez daha
göstermektedir.
3.
İşçi sınıfının mücadele ve eylem içerisinde
bilincinde kırılmalar oluştuğu doğrulanmıştır. İşçilerin sahip olduğu gerici,
dinci, sağ ideolojik motiflerin, muhafazakâr görüşlerin, mücadele sürecinde
tümüyle yok olmasa da, başkalaştığı, ilerici ve sol değerlere, bilinçlilik
durumlarına alan açtığı gerçeği görülmüştür. AKP’ye, devlete, yasalara ve
yönetmeliklere, polis aygıtına, medyaya ve sendikalara karşı sahip oldukları
bakış açısında değişimlerin olması, yaşadıkları somut sürecin ürünüdür.
Toplumsal hareketlenmelerin olmadığı dönemlerde, egemen ideolojinin yeniden
üretimi ve emekçiler üzerindeki hâkimiyetinin parçalanması mümkün değil ya da
çok zordur.
4.
İşçi sınıfının nesnel konumundan kaynaklanan
reel bir gücü olduğu, örgütlü ve doğru bir politik hatta harekete geçtiğinde,
devrimci bir özne olma kapasitesine sahip olduğu açıktır. 12 bin TEKEL
işçisinin oluşturduğu siyasal atmosfer, Türkiye işçi sınıfının önemli
bölmelerinin hareketlendiğinde neyi başarabileceğine işaret etmektedir.
5. Cumhuriyet gazetesi yazarları dahi,
“proletaryanın geri dönüşünden” bahsediyorsa, Taraf gazetesindeki liberal kalemşorlar
eylemler karşısında suskun kalabiliyorsa, bu işçilerin mücadelesinin
haklılığının, meşruiyetinin toplumda yaygın biçimde kabul edildiğini
göstermektedir. Toplumun ideolojik manipülasyonlarla ve baskılarla paralize
edilmesine karşı panzehirin, gerçek temelleri olan eylemlilik süreçleri ve
yaratacakları politizasyon olduğu görülmektedir. Manipülatif olmayan, sahte
söylemler üzerinde inşa edilmemiş, reel olan politika budur. Politikanın, “it
dalaşı” haline geldiği, söylemin kapalı alanı dışına çıkmadığı, laf dalaşması
ve tribünlere oynama, sataşma ve psikolojik savaş yöntemlerinin kullanıldığı,
kitleleri maniple etmeye dönük bir uğraşı olduğu bir konjonktürde, TEKEL
işçilerinin mücadelesi çok anlamlı bir politika dersi olmuştur. Elbette sermaye
sınıfı adına hareket eden aktörler, manipülatif çabalarını, çirkin siyaset
tarzlarını direniş sürecinde de bırakmamıştır. Fakat bu yöntemlerin gerçek temelleri
olan bir mücadele karşısında etkisinin sınırlı olduğu gözlenmiştir.
6. 1989 Bahar eylemlerinden bu yana yaşanan en
büyük hareketlenme olan TEKEL mücadelesi, sola özgüven kazandırmalı, yorgun
düşen bireylerin kendini yenilemesine vesile olmalıdır. Teorik bakışın önemini
yeterince kavrayamayan solcu, bu tür eylemlerle umudunu ve inancını
tazelemelidir. Ancak bu mücadelenin sonucunda 4-C’nin geri çekilmesinin
sağlanamadığı bir durumda, en ufak bir başarısızlık hissi dahi oluşmamalıdır.
Bizim kendimize güvenimiz, doğruları savunmamızdan, haklılığımıza inanmamızdan,
teorik bakışımızın sağlamlığından gelir. Olayların ardında yatan mantığı
soyutlamamız, süreç analizi yapmamız, olgulara dayanarak öngörülerde
bulunmamız, teorik kavrayışımızın bileşenidir.
7.
İşçi sınıfının hareketlenmesi gelişkin bir
bilince sahip olmanın ürünü değildir. İşçilerin mücadeleye katılması, ülke ve
dünya sorunları hakkında detaylı bir analizden kalkarak da gerçekleşmez. İşçi
sınıfı, çıkarları için, haklarını korumak ve kaybetmemek için hareketlenir.
Yaşanan hareketlilikler, sınıf bilincinin oluşmasına, sınıf içerisindeki
dayanışmanın güçlenmesine, siyasal bilincin gelişmesine ve örgütlülüğe yol
açar. Sınıfın devrimci bir özne olma potansiyeli, üretim sürecindeki
belirleyici ve yaşamsal işlevinden gelir. Ona bunun dışında bir yetenek ya da
güç atfetmek, sınıfın kendiliğinden gelişkin siyasal bir akla sahip olduğunu
ileri sürmek yanlıştır. İşçi sınıfının aklı olabilecek tek özne, öncülük
vasfını pratikte somutlaştırabilen sosyalist/komünist partidir. Komünistlerin,
devrimcilerin sınıfın harekete geçtiği dönemlerde onun yanı başında olması ve
işçilerle etkileşim içerisinde bulunup, sürece bir doğrultu kazandırması
eşyanın doğası gereğidir.
8.
Türkiye işçi sınıfının %6’sı sendikalarda
örgütlü görünmektedir. Bu nispeten küçük örgütlülük bile birçok parçaya
dağılmıştır. Sendikal alanda sarı sendikacılığın, sendika bürokrasisinin
hakimiyeti sürmektedir. Fakat bu durumda dahi, TEKEL işçilerinin mücadelesinin
gösterdiği gibi, gelişen bir işçi hareketlenmesinin kontrol edilmesi mümkün
olmamaktadır. 2821 ve 2822 sayılı sendikalar kanunu ve toplu iş sözleşmesi
kanununda yapılması düşünülen değişikliklerle, sendikal alana yeni bir biçim
verilmeye çalışıldığı unutulmamalıdır. Grevin fiilen yasaklandığı, iş
sözleşmesinde yetki sisteminin korunduğu yasa tasarılarında, işyeri ve meslek
sendikacılığına geçişe ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. İşçi sınıfının
sendikal alanda örgütlü kesimini daha fazla parçalayacak bu düzenlemenin
yasalaştırılması yönündeki hazırlıklar sürmektedir. TEKEL işçilerinin
mücadelesinden AKP’nin çıkaracağı bir ders, bu yasanın çıkarılmasını
hızlandırmak ve bu konuda kararlı olmaları olacaktır. Henüz Türkiye solunun bu
tasarılar üzerine yeterince yoğunlaştığı söylenemez. Bu konuda da uyanık olmak
bir zorunluluktur.
Son olarak, somut duruma
değinelim. Önümüzdeki 1 ay boyunca işçileri ve solu çetin bir süreç
beklemektedir. Bu sürenin sonunda işçilere 4-C statüsünde çalışmayı kabul
etmezseniz, işsiz kalacaksınız denmektedir. Sürenin sonunda kolluk kuvvetiyle
şiddet uygulayacağız da denmiştir. Soğuk hava, yiyecek tedarikinde yaşanan
sıkıntılar dikkate alındığında, işçilerin moral açıdan bu uzun süre boyunca
dirençlerini yitirmemeleri için destek olunmalıdır. Manipülasyonlara, yalanlara
karşı uyanık olmak ve işçiler arasında doğru bilgileri yaymak gerekmektedir.
Direnişin fire vermemesine çalışılmalıdır. Yeni ve yaratıcı mücadele
yöntemlerinin bulunması ve uygulanması için çaba harcanmalıdır. Asıl şimdi TEKEL
işçilerin yanında olma zamanıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.