15 Temmuz 2013 Pazartesi

[TEKEL İşçilerinin Direnişinden Dersler - Mahmut Boyuneğmez]

Konu: 5.2.2010 tarihinde yazılmış olan bu yazıda, TEKEL Direnişi’nden dersler çıkarılmaktadır. Yazıda bahsedilen sendikalar ve toplu iş sözleşmesi kanunu (6356 sayılı kanun), 18.10.2012 tarihinde yasalaşmıştır.

TEKEL işçilerinin direnişi, 4 Şubat’taki iş bırakma eyleminin ardından açlık greviyle devam ediyor. Bu mücadele süreci, sınıf kavgasının farklı boyutlarını bir arada görmemize yol açıyor. Bir sosyalist için uygulamalı ders niteliğinde olan bu sürecin analiz edilmesi ve önemli özelliklerinin soyutlanması gerekiyor. Biz de burada, yaşanan süreç üzerinden bazı tespitlerde bulunarak, kendi katkımızı ortaya koyabiliriz. Öyleyse başlayalım…

1.   TEKEL işçilerinin mücadelesi, kendiliğinden bir hareket olarak başlamıştır. Sol yapıların, sürece eklemlenmesi mücadele sürecinin ilk günlerinden itibaren gerçekleşse de, TEKEL işçilerinin, bir-iki yıl öncesine kadar götürülebilecek bir mücadelesinin olduğu bilinmektedir. Türkiye solunun bu mücadelede işçilerin yanında olması, onları desteklemesi, mücadelenin ülke sathına duyurulması derslerinde alnının akıyla geçerli not aldığı ve “sınıfı” geçtiği aşikârdır.

2.   TEKEL direnişi, işçilerin bilinçlendiği, politize olduğu bir süreçtir. İşçilerin hakları için verdikleri mücadele, başından itibaren siyasal bir mücadeledir. “Ekmek kavgası”nın, politik mücadele sayılmaması bir yanılgı veya ideolojik çarpıtmadır. Sınıfın çıkarları adına hareketlenmesi, ekonomik taleplerle mücadeleye girişmesi, beraberinde devletin baskı aygıtlarının, medyanın, hükümetin, burjuva muhalefet partilerinin, sosyalistlerin bu mücadeleyle ilişkilenmeleri, aldıkları konumlanış ve tavırla birlikte, ortaya politik bir mücadele süreci çıkarır. TEKEL direnişi, işçi sınıfının hareketlendiği süreçlerin, siyasi aktörlerin müdahil olmadığı, “steril” bir biçimde yaşanan süreçler olamayacağını bir kez daha göstermektedir.

3.     İşçi sınıfının mücadele ve eylem içerisinde bilincinde kırılmalar oluştuğu doğrulanmıştır. İşçilerin sahip olduğu gerici, dinci, sağ ideolojik motiflerin, muhafazakâr görüşlerin, mücadele sürecinde tümüyle yok olmasa da, başkalaştığı, ilerici ve sol değerlere, bilinçlilik durumlarına alan açtığı gerçeği görülmüştür. AKP’ye, devlete, yasalara ve yönetmeliklere, polis aygıtına, medyaya ve sendikalara karşı sahip oldukları bakış açısında değişimlerin olması, yaşadıkları somut sürecin ürünüdür. Toplumsal hareketlenmelerin olmadığı dönemlerde, egemen ideolojinin yeniden üretimi ve emekçiler üzerindeki hâkimiyetinin parçalanması mümkün değil ya da çok zordur.

4.     İşçi sınıfının nesnel konumundan kaynaklanan reel bir gücü olduğu, örgütlü ve doğru bir politik hatta harekete geçtiğinde, devrimci bir özne olma kapasitesine sahip olduğu açıktır. 12 bin TEKEL işçisinin oluşturduğu siyasal atmosfer, Türkiye işçi sınıfının önemli bölmelerinin hareketlendiğinde neyi başarabileceğine işaret etmektedir.

5.  Cumhuriyet gazetesi yazarları dahi, “proletaryanın geri dönüşünden” bahsediyorsa, Taraf gazetesindeki liberal kalemşorlar eylemler karşısında suskun kalabiliyorsa, bu işçilerin mücadelesinin haklılığının, meşruiyetinin toplumda yaygın biçimde kabul edildiğini göstermektedir. Toplumun ideolojik manipülasyonlarla ve baskılarla paralize edilmesine karşı panzehirin, gerçek temelleri olan eylemlilik süreçleri ve yaratacakları politizasyon olduğu görülmektedir. Manipülatif olmayan, sahte söylemler üzerinde inşa edilmemiş, reel olan politika budur. Politikanın, “it dalaşı” haline geldiği, söylemin kapalı alanı dışına çıkmadığı, laf dalaşması ve tribünlere oynama, sataşma ve psikolojik savaş yöntemlerinin kullanıldığı, kitleleri maniple etmeye dönük bir uğraşı olduğu bir konjonktürde, TEKEL işçilerinin mücadelesi çok anlamlı bir politika dersi olmuştur. Elbette sermaye sınıfı adına hareket eden aktörler, manipülatif çabalarını, çirkin siyaset tarzlarını direniş sürecinde de bırakmamıştır. Fakat bu yöntemlerin gerçek temelleri olan bir mücadele karşısında etkisinin sınırlı olduğu gözlenmiştir.

6.   1989 Bahar eylemlerinden bu yana yaşanan en büyük hareketlenme olan TEKEL mücadelesi, sola özgüven kazandırmalı, yorgun düşen bireylerin kendini yenilemesine vesile olmalıdır. Teorik bakışın önemini yeterince kavrayamayan solcu, bu tür eylemlerle umudunu ve inancını tazelemelidir. Ancak bu mücadelenin sonucunda 4-C’nin geri çekilmesinin sağlanamadığı bir durumda, en ufak bir başarısızlık hissi dahi oluşmamalıdır. Bizim kendimize güvenimiz, doğruları savunmamızdan, haklılığımıza inanmamızdan, teorik bakışımızın sağlamlığından gelir. Olayların ardında yatan mantığı soyutlamamız, süreç analizi yapmamız, olgulara dayanarak öngörülerde bulunmamız, teorik kavrayışımızın bileşenidir.

7.     İşçi sınıfının hareketlenmesi gelişkin bir bilince sahip olmanın ürünü değildir. İşçilerin mücadeleye katılması, ülke ve dünya sorunları hakkında detaylı bir analizden kalkarak da gerçekleşmez. İşçi sınıfı, çıkarları için, haklarını korumak ve kaybetmemek için hareketlenir. Yaşanan hareketlilikler, sınıf bilincinin oluşmasına, sınıf içerisindeki dayanışmanın güçlenmesine, siyasal bilincin gelişmesine ve örgütlülüğe yol açar. Sınıfın devrimci bir özne olma potansiyeli, üretim sürecindeki belirleyici ve yaşamsal işlevinden gelir. Ona bunun dışında bir yetenek ya da güç atfetmek, sınıfın kendiliğinden gelişkin siyasal bir akla sahip olduğunu ileri sürmek yanlıştır. İşçi sınıfının aklı olabilecek tek özne, öncülük vasfını pratikte somutlaştırabilen sosyalist/komünist partidir. Komünistlerin, devrimcilerin sınıfın harekete geçtiği dönemlerde onun yanı başında olması ve işçilerle etkileşim içerisinde bulunup, sürece bir doğrultu kazandırması eşyanın doğası gereğidir.

8.     Türkiye işçi sınıfının %6’sı sendikalarda örgütlü görünmektedir. Bu nispeten küçük örgütlülük bile birçok parçaya dağılmıştır. Sendikal alanda sarı sendikacılığın, sendika bürokrasisinin hakimiyeti sürmektedir. Fakat bu durumda dahi, TEKEL işçilerinin mücadelesinin gösterdiği gibi, gelişen bir işçi hareketlenmesinin kontrol edilmesi mümkün olmamaktadır. 2821 ve 2822 sayılı sendikalar kanunu ve toplu iş sözleşmesi kanununda yapılması düşünülen değişikliklerle, sendikal alana yeni bir biçim verilmeye çalışıldığı unutulmamalıdır. Grevin fiilen yasaklandığı, iş sözleşmesinde yetki sisteminin korunduğu yasa tasarılarında, işyeri ve meslek sendikacılığına geçişe ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. İşçi sınıfının sendikal alanda örgütlü kesimini daha fazla parçalayacak bu düzenlemenin yasalaştırılması yönündeki hazırlıklar sürmektedir. TEKEL işçilerinin mücadelesinden AKP’nin çıkaracağı bir ders, bu yasanın çıkarılmasını hızlandırmak ve bu konuda kararlı olmaları olacaktır. Henüz Türkiye solunun bu tasarılar üzerine yeterince yoğunlaştığı söylenemez. Bu konuda da uyanık olmak bir zorunluluktur.

Son olarak, somut duruma değinelim. Önümüzdeki 1 ay boyunca işçileri ve solu çetin bir süreç beklemektedir. Bu sürenin sonunda işçilere 4-C statüsünde çalışmayı kabul etmezseniz, işsiz kalacaksınız denmektedir. Sürenin sonunda kolluk kuvvetiyle şiddet uygulayacağız da denmiştir. Soğuk hava, yiyecek tedarikinde yaşanan sıkıntılar dikkate alındığında, işçilerin moral açıdan bu uzun süre boyunca dirençlerini yitirmemeleri için destek olunmalıdır. Manipülasyonlara, yalanlara karşı uyanık olmak ve işçiler arasında doğru bilgileri yaymak gerekmektedir. Direnişin fire vermemesine çalışılmalıdır. Yeni ve yaratıcı mücadele yöntemlerinin bulunması ve uygulanması için çaba harcanmalıdır. Asıl şimdi TEKEL işçilerin yanında olma zamanıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.