Marksist Araştırmalar [MAR] | Komünizm: Tarihin Çözülen Bilmecesi
demokrasi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
demokrasi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Nisan 2025 Cumartesi

Toplumsal iktidar ve hegemonya

Mahmut Boyuneğmez


İktidar, insanlar arasındaki ilişkilerde ve pratiklerde var olur. İktidar sınıflar arasında, erkek-kadın cinsiyetler arasında, patron ile işçi arasında, hiyerarşik askeri/polisiye organizasyon içerisinde bürokratlar ile kamu emekçileri arasında, kamu kurumlarında yöneticiler ile emekçiler arasında vardır. İktidar ilişkilerinin varlığı için gerek koşul ya da olmazsa olmaz koşul (conditio sine quanon, “ancak ve ancak” koşulu, varlık-yokluk koşulu), insanlar arası eşitsizliklerdir. Eşitsizlikler olmadığında, iktidar oluşmaz. Eş deyişle ancak ve ancak eşitsizliklerin varlığında insanlar arası iktidar ilişkileri var olur. İktidarın oluşumu için yeter koşul ise, şiddet/baskı/ceza uygulama tehdidinin ya da imasının bulunmasıdır. İnsanlar arasında eşitsizliklerin varlığında ve bir şekilde şiddet/zorlama/baskı/caydırma/cezalandırma/yıldırma eşlik ettiğinde, fiilen var olmasa bile şiddet/ceza/baskı uygulanacağı tehdidi ya da imasının söz konusu olduğu süreçlerde ve durumlarda, iktidar bir ilişki olarak vardır.

Siyaset teorisinin inceleme konusu olan iktidar, siyasi ve toplumsal iktidardır. Siyasi iktidar/devlet, toplumsal iktidarın bir bileşeni ya da öğesidir. Toplumsal ilişkileri, siyasi alan/devlet ile “sivil toplum” şeklinde ayırmak yanlışa götürmektedir. Devlet, siyasi, iktisadi, ideolojik, kültürel ve hukuksal boyutları bulunan bir toplumsal ilişkiler sistemidir. Kapitalist devlet salt siyasi iktidar organizasyonu olmayıp, sermaye sınıfının toplumsal iktidarının oluşumunda bu boyutlarıyla yer alan bir örgütlenmedir. Toplumsal iktidar, devletsel/siyasal, hukuksal, iktisadi, ideolojik, kültürel boyutlar barındıran çeşitli pratikler, insanlar arası ilişkiler ve organizasyonlar/yapılarla üretilmektedir ve her gün yeniden üretilerek bir sürekliliğe sahiptir.

Kapitalist devlet, toplumun üzerinde değil içerisinde yer alan bir toplumsal ilişkiler kümesi, salt baskı/zor/cezalandırma/yıldırma/tahakküm “aygıtı” değil, bunlarla birlikte rıza/onay/konsensüs oluşturma, insanlarda kültürel ve ideolojik formasyon geliştirme, bazı hakikatleri saklama/gizleme/gözlerden uzak tutma ve birçok bilimsel bilgi ve perspektife dair cahil bırakma, insanları yönlendirme, şartlandırma, koşullama, insanlar arasında tutulan çeşitli keyif verici, eğlenceli ya da heyecan oluşturan pratiklerle bağımlılığa zemin hazırlama, hayırseverlik etkinlikleriyle bağlılık üretme, dinsel inançların yeniden üretiminde doğrudan rol alma gibi işlevlere sahip bir hegemonya yapısı/organizasyonudur.

İktidar, sınıfsaldır. Kapitalist sistemde sermaye sınıfının iktidarı toplum ölçeğinde oluşur. Kapitalist devlet yapısı, sermaye sınıfının toplumsal iktidarının sadece bir bileşenidir. Kapitalist sistemde toplumsal iktidarın oluşumu çeşitli pratikler ve ilişkiler barındıran hegemonya yapıları üzerinden/dolayımıyla gerçekleşir. Toplumsal iktidarın hegemonya yapıları, devlet organizasyonunu, devletin baskı, eğitim, medya, kültür gibi alt örgütlenmelerini, adalet/hukuk organizasyonunu, sendikalar, siyasal partiler, STK’lar gibi örgütlenmeleri, kültür endüstrisinin bileşenlerini, özel/devlet üniversitelerini, spor kulüplerini, sermayenin kültürel organizasyonlarını vd. içermektedir.

Hegemonya, sadece rıza/kabul/onay üretimiyle ilişkili değildir. Hegemonya, şiddet, baskı, zor, yıldırma, cezalandırma, rıza, onay, konsensus, oyalama, meşgale oluşturma, hayatı anlamlandırma, keyif alma, kayıtsızlık ve pasifizasyon, cahil bırakma, sorunlarla boğuşmaktan ve aşırı çalışmaktan başını kaldıramama, kontrol/denetimle ve bunların çeşitli oranlarda bileşiminin bulunduğu pratiklerle ve insanlar arası ilişkilerle oluşur.

Kapitalist sınıfın işçi sınıfı ve ara tabakalar üzerindeki, siyasal iktidarı da içeren ve ancak ülke ölçeğinde kurulan toplumsal iktidarı, insanlar üzerinde ve arasında hegemonya sağlandığında sürekliliğini koruyabilir. İnsanlar arasında hegemonyanın oluşumunda toplumsal iktidarın hegemonya yapıları devrededir.

Buraya kadar yazılanlar siyasal rejim olarak kapitalist demokrasiyi ve devlet biçimi olarak olağan kapitalist devleti barındıran kapitalist toplumsal sisteme ilişkindir. Olağan dönemlerde kapitalist toplumsal sistemde iktidar, bir benzetme yapacak olursak, farklı dokulardan meydana gelen organlar gibi, farklı hegemonya yapıları ile çalışır/işler.

Faşizm ise bir olağanüstü devlet tipi olmasına ek olarak tüm toplumsal dokunun, pratiklerin, ilişkilerin ve yapıların (toplumsal organizasyonların), siyasi iktidarın ve devlet ideolojisinin (resmî ideoloji) belirlenimine ve kontrolüne girmesini, eş deyişle totalitarizmi anlatır. Olağan dönemlerde kapitalist demokrasilerde bulunan toplumsal iktidarın dağınık ışıkları, faşizmde odaklanarak bir noktada yoğunlaşır. Kapitalist demokrasideki toplumsal iktidarın hegemonya yapıları, faşizmde yönetim/yürütme gücü tekilliğinin, “kara deliği”nin çekim alanında bulunur. Kültür, sanat, spor, eğlence, aile hayatı, günlük yaşamsal etkinliklerin çeşitli yanları, siyaset, sendika, okul/eğitim vd. faşizmin rengi olan kahverengi ışığın aydınlatması altına girer. Toplumsal iktidarın çeşitli hegemonya yapıları, siyasi iktidarın mengenesinde sıkışarak dar ve tek bir kalıp alır. Özetle faşizm, sermayenin toplumsal iktidarının homojenleştiği ve tekilleştiği, toplumsal ilişkiler üzerinde maksimum kontrolün olduğu olağanüstü bir siyasal rejim ve kapitalist devlet tipidir.

23 Eylül 2023 Cumartesi

Demokrasi mücadelesi mi, sosyalizm mücadelesi mi?

Mahmut Boyuneğmez

1917'de Lenin'in Rusya'ya dönüşü sonrası kitlelere yaptığı konuşmayı resimleyen bir tablo

Türkiye’de ve dünyada neoliberal sermaye birikim süreçleriyle uyumlu olarak siyasal rejimlerde otoriterleşme, emekçilerin haklarının geriletilmesi, baskıcı uygulamaların artışı, özgürlüklerin kısıtlanması, ırkçılık, milliyetçilik ve dincilik gibi gerici ideolojilerin güç kazanması ve bu ideolojilerin kitlelerin maniple edilmesinde kullanılmasının yoğunluğunda artış yaşanmaktadır. Kapitalist demokrasi, kapitalist sınıf ile işçi sınıfı arasındaki güç ilişkilerindeki dinamik denge durumuna göre şekillendiğinden, kapitalist sınıfın toplumsal iktidarı, işçi sınıfının örgütlenme ve bilinçliliğindeki gerilemeye koşut olarak sağlamlaşmaktadır.

Türkiye sosyalist hareketinin birçok bölmesinde her ne kadar demokrasi sınıfsal bağıyla birlikte değerlendirilse de, başlı başına uğruna mücadele verilmesi gereken bir yakın hedef olarak kavranmaktadır. Lenin’e referanslar verilerek sosyalistlerin “demokratik görevlerinin” olduğu, işçi sınıfının demokratik hakları geliştirme mücadelesi içerisinde eğitilerek, devamlılıkla sosyalizm doğrultusunda iktidarı almak için mücadeleye koyulacağı varsayılmaktadır. Demokrasi mücadelesi ile sosyalizm mücadelesi iç içe geçmiş şekilde ve süreklilik içerisinde düşünülmektedir. Peki nedir bu “demokratik görevler”, sosyalistlerin uğruna mücadele etmesi gerektiği söylenen demokrasi mücadelesinin bileşenleri?.. İlk akla gelenlere bakalım.

Sendikalaşma mücadelesi ve sendikal mücadeleler, sosyalistlerin dışarıdan destekleyeceği değil, mümkünse içerisinde bulunup geliştirmeleri gereken mücadelelerdir. Bu mümkün olmadığı durumlarda, aktif dayanışmayla, mücadele eden işçilerin politikleşmesi doğrultusunda müdahaleler yapılır. Bunlara “demokratik mücadeleler” denmesinin yanlışlığı, işçilerin sınıfsal çıkarları için yürüttükleri ekonomik ve aynı zamanda ister istemez politik mücadeleler/sınıf mücadeleleri olmalarından anlaşılmalıdır.

Peki inanç özgürlüğü ve laiklik için verilen mücadeleler, “demokratik” midir?.. Türkiye özelinde inanç özgürlüğünün sağlanması ve devletin laik olması artık kapitalist toplumun ve kapitalist devletin özellikleri değildir. Sosyalist işçi iktidarında gerçekleşecek bu talepler, sosyalizm mücadelesinin kapsamındadır. Örneğin Eğitim-Sen’in ve diğer mücadele örgütlerinin ÇEDES’e karşı başlattığı mücadele aktif biçimde iktidar karşıtı, gündeme müdahil olan, aydınlanmacı ve laiklik istemiyle yürütülen politik bir sınıf mücadelesidir. Demokrasi mücadelesinin bileşeni olarak görülemeyecek aydınlanma ve laiklik mücadelesi, sosyalizm mücadelesinin kapsamındadır.

Kürt halkının anadilde eğitim hakkı, iktidar organlarında yönetimde bulunma hakkı, eşitlik ve özgürlük içerisinde yaşama hakkı, emekçi halkların birlikte sosyalizm için verecekleri mücadelelerin sonucunda kazanılabilir. Kapitalist demokrasi içerisinde bu hakların elde edilemediği pratikte yaşanan deneyimden anlaşılmıştır. Emekçi halkların birlikte sosyalist perspektifle yürüteceği mücadelelerin oluşturabileceği ara demokratik kazanımlar olsa da, emekçilerin sosyalist iktidarı kurulmadan, ezilen bir halkın refah, eşitlik ve özgürlük içerisinde, mutlu yaşaması mümkün değildir. Kürt sorununun, “demokratik” bir tarzda çözümü yoktur.

Bir de “neo-faşizm”, “yeni faşizm”, “sivil faşizm” şeklinde adlandırılan olguya karşı demokrasi mücadelesinin vakti gelmiş olmalı diye düşünülebilir. Baskıcı uygulamalara, “anti-demokratik” politikalara karşı yürütülecek mücadele olarak anti-faşist bir demokrasi mücadelesinden bahsedilebilmektedir. Üstelik bu mücadelenin faşizme karşı “direniş” mücadelesi olmasından, faşist saldırılara karşı “savunma hattı” kurulmasından dem vurulmaktadır. Bugün ülkemizde neoliberal otoriter kapitalist devlet biçimi ve başkanlık sistemini barındıran bir kapitalist demokrasi bulunmaktadır. Günümüzde Türkiye’de kapitalist devletin ve siyasal rejimin faşizan ve otoriter özellikler taşıdığı açıksa da, olağanüstü bir devlet biçimi olan, işçi sınıfı hareketini ve sosyalist hareketi tasfiye etmede işlevli, totaliter karakterde açık bir diktatörlük olarak faşizm var olmadığından, olmayan bir siyasal rejime karşı mücadeleden bahsetmek abestir.

Sosyalistlerin asgari ve azami mücadele stratejileri, hedefleri ve programları olmamalıdır. Demokratik devrim ile sosyalist devrim arasında ilkinden diğerine süreklilik bağı kurulmuş da olsa bir aşamacı devrim kavrayışı nasıl terk edilmesi gereken bir siyasal stratejiyse, sınıf mücadelesinin birbiriyle bağlantılandırılsa dahi “demokratik görevler için mücadele” ile “sosyalizm mücadelesi” şeklinde iki kompartmana ayrılması da sağlıklı olmayan bir anlayıştır. İşin aslı şudur; Türkiye sosyalist hareketinde aşamacı devrim stratejisinin bir kalıntısı olarak aşamacı mücadele anlayışları halen var olmaya devam etmektedir.

Oysa aktüel konularda sosyalist politikalar geliştirip bunun kitlelerdeki itirazlarla birleştirilmesi, emekçilerin düzen/iktidar politikalarına dair sağlıklı karşı-duruşları ve düşünceleri/duygularına bir bütünlük verilmeye uğraşılması, demokrasi mücadelesi olarak görülemez. Emekçilerin yakın vadeli çıkarları açısından ya da aktüel başlıklarda da elbette sınıf mücadelesi verilmelidir. Fakat bu mücadelelerin talepleri devrimci tarzda, sosyalizm hedefiyle ilişkilendirilerek formüle edilmeli ve savunulmalıdır. Sosyalist iktidarla/devrimle bağlantılandırılmayan mücadele talepleri, reformisttir. İster “bıçkın/keskin” görünümlerde olsun, ister uysal/parlamenterist… Sosyalist iktidarı hedefleyen politik taleplerle yürütülen mücadelelerin yakın vadede demokratik kazanımlarının olması ise arzulanır ve beklenen gelişmelerdir.

Bu yaklaşımın, “her sorunun çözümünü sosyalizme ötelemek” gibi bir anlayışla ortak yanı yoktur. Kapitalist demokrasi her zaman eksikli, yarım, gerici ve “anti-demokratik” yanlar taşır. Bunları tamamlamak, geliştirmek, demokratikleştirmek, başlı başına bir görev olarak tanımlandığında, sosyalist iktidar hedefi güme gitmektedir. Sosyalist iktidar perspektifi güncel mücadelelerde unutulur ya da yitirilirse ki “demokrasi mücadelesi” verilirken bu sık karşılaşılan bir durumdur, sosyalizm “kaf dağı”nın ardına ötelenmektedir.

[MAR] YOUTUBE KANALI

LİDER

Karl Marx - Kapital

Kısa Sovyet Film ve Belgeseller [Türkçe]