16 Ocak 2014 Perşembe

İktisada Giriş (Notlar)

Hazırlayan: Mahmut Boyuneğmez

- Ekonomi politik (siyasal iktisat), toplum bilimleri alanında yer alan bir bilim dalıdır. Toplum yaşamının bir yönünü, toplumun iktisadi yaşamını, maddi üretim alanını inceler. Ekonomi politik, üretimin toplumsal yönünü, toplumsal yapısını inceler. Üretimin teknik yönünü incelemez.
- Oykonomia=yönetim bilimi. Politikos=devlet yönetimi anlamındadır (Yunanca).
- Üretim, toplumun varoluş koşuludur; toplumun var olma temelidir. Toplumsal yaşam üretime dayanır.
- Üretimin ya da çalışmanın (emek etkinliği) 3 temel öğesi vardır:
i. Emek harcanması=çalışma
ii. Emeğin konusu=nesnesi (hammadde)
iii. Emek aracı
Bu üç öğenin olmadığı durumlarda üretimden/çalışmadan bahsedilemez. Müzik dinlemek, satranç oynamak, kitap okumak, beslenmek vb. emek etkinliği değildir. Toplum içindeki insan için emek etkinliği, doğa üzerine müdahalede bulunmayı anlatır; doğal nesnelerin ihtiyaçların karşılanması için dönüştürülmesi, üretimdir. Üretim sürecinde, doğanın güçleri kontrol altına alınır, yönlendirilir; bu süreç araç kullanımı olmadan gerçekleşmez.
- Üretim, sadece maddi üretimi içermez; aynı zamanda bilim, sanat, yönetim ve eğitim gibi hizmetlerin üretimi de emek etkinliği kapsamındadır.
- Emek nesnesi=doğal kaynaklar + hammaddelerdir. Üzerinde emeğin uygulandığı nesnelerdir. Daha önceki bir evrede üretilmiş emek nesneleri, hammaddedir. Toprak, madenler, sular doğal kaynaklar olarak emek nesnesidir ve hammadde değildir. Hammaddeler, emek nesnesidir, fakat hammadde olmayan emek nesneleri vardır.
- Emek araçları=doğa üzerinde egemenliği geliştiren, emek nesnesini dönüştüren araçlardır. Toprak, yollar, fabrika binaları, sulama boruları vb. emek aracıdır.
- Üretim araçları= emek araçları + emek nesneleridir.
- Üretimde bir nesne ürün, hammadde veya emek aracı olabilir. Örneğin, kömür maden ocağında ürün, fakat termik santralde hammaddedir.
- Arı, karınca, termit, kunduz veya kuşların yuva yapması vb., insanların emeğiyle karşılaştırılamaz. Bunlar içgüdüsel etkinliklerdir ve bu hayvanların “üretimleri”=yaptıkları işler, kendi doğal etkinlikleri, onlardan ayrılamaz etkinliklerdir. Bir hayvan yaptığı bir yuva ile özdeşleşmiş durumdadır, örneğin. İnsan emeğinin=çalışmanın iki temel özelliği vardır: i) Bilinçli=önceden saptanmış bir amaca yönelik etkinlik, ii) Emek aletleri üretiminden ayrılamaz oluşu. Bu nedenle emek, sadece toplumsal-insana özgü bir özellik, etkinliktir. İnsanları hayvanlardan ayırt eden özellik, doğayı dönüştürebilmesidir. Bu emek etkinliğini anlatır. İnsanların ataları, emek araçları üreterek hayvanların sürü yaşamından, toplumsallaşmaya geçmiştir. İnsan eli, emek ürünüdür ve emek organıdır. Konuşmanın doğuşunda da belirleyici çalışma olmuştur.
- İnsanı insan yapan üretimdir. Tüm toplumsal-tarihsel etkinlikler, üretim zemini üzerinde var olur. İnsan, toplumsal insanlıktır.
- Emek zenginliğin babası, toprak ise anasıdır. Ürün üretiminde kullanılan üretim araçlarını üretmek için de emek harcanır.
- Emek üretkenliği=emek verimliliği. Ürün niceliği/Δt artınca, emek üretkenliği=verimi artar. Ürüne katılan canlı emek azalır, üretim araçlarıyla katılan birikmiş emek artar. Bu durumda tek bir üründe somutlanan genel emek miktarı düşer.
- İşbölümü; emek üretkenliğinin düşük olduğu ilkel toplulukta, yaş ve cinsiyete göre işbölümü vardı. Üretim geliştikçe, emek verimliliği arttıkça, toplumsal işbölümü ortaya çıktı. Sanayi ve tarım birbirinden ayrıldı.
- Üretici güçler=üretim araçlar + emek-gücü/emekçiler. Üretici güçler tarih boyunca gelişmiştir. Emek-güçlerinin yetenekleri ve kapasiteleri gelişmektedir.
- Üretim ilişkileri; üretim, topluma ait bir etkinliktir ve üretim sürecinde insanlar sınıflar biçiminde belirli ilişkilere sahiptir. Kapitalizmin temeli, burjuvazi ile proletarya arasındaki üretim ilişkileridir. Temel, ekonomi değildir. Her toplumda bir egemen üretim ilişkisi vardır ve bu o toplumun temelini oluşturur. Temel; hukuk, devlet, sanat, ideolojileri, kısacası üst-yapıyı koşullar.
- Ü. tarzı; 5 üretim tarzı mevcuttur: İlkel komünizm, köleci, feodal, Kapitalizm, sosyalist üretim biçimleri. Köleci, feodal ve kapitalist toplumlarda sömürü ilişkileri=üretim ilişkileridir; bu toplumlarda ü. ilişkileri, sömürücü sınıf ile sömürülen sınıfın üretimde konumlanışı ve üretimde yer alış biçimidir.
- Sömürü: Sömürülen sınıfın ürettiği artık-emeğin=artı-ürünün=artı-değerin sömürgen sınıf tarafından temellükü, mal edilmesidir. Sömürü, artı-ürün oluşturulduğunda var oldu; ilkel toplumda yoktu.
- İnsanın doğa üzerindeki egemenliği çok gelişmiş olduğu halde, üretici güçler bundan tam olarak yararlanamamaktadır. Bunun nedeni kapitalist üretim ilişkileri içerisinde bulunmaktır.
- Ekonomi-politik temeli, yani üretim ilişkilerini ve üretici güçleri inceler. Toplumun gelişimi, yeni bir üretici güç olan işçi sınıfının çıkarları doğrultusunda olması gerektiğinden, gerçeği incelemek, sınıfsal bir tavır alış anlamına gelmektedir. Ekonomi-politik bilimi, sınıfsal bir bağa sahiptir, çünkü toplumsal ilerleme, proletaryanın çıkarlarıyla örtüşmektedir.
* Burjuva iktisatçılar para, kar, sermaye gibi olguları nesneler arası ilişkiler olarak tanımlar ve kavrar. Marksizm bunları, sınıflara bölünmüş toplumsal yapıyı kuran insanlar arası ilişkiler olarak tanımlar. Bu olgular, üretim ilişkilerinin ortaya çıkardığı olgulardır. Ü.ilişkileri, üretimde sınıfların tabi olduğu konumlanış ve ilişki biçimidir.
* Ekonomi-politik, sadece kapitalizmin yapısını incelemez, fakat bu inceleme toplumsal gelişimde kapitalizmin frenleyici duruma geldiğini gösterir. Bu nedenle Marksist teori, bilimsel bir sosyalizm teorisidir. Bilimsel temellere yaslanarak kapitalizmin yerine sosyalizmin geleceğini ortaya koyar. Bu doğrudan ilerici bir tavırla ilişkilidir; işçi sınıfının çıkarlarının yanında olunması… Buradan politikaya açılan kapıyı görmek zor değildir.
* Ekonomi-politiğin kavramları (para, sermaye, meta vb), kendinden menkul bir anlama sahip değildir. Toplumda, üretim ilişkileri içerisinde bir anlama sahiptirler. Örneğin sermaye, kendi başına bir para miktarı değil, oluşumu ve hareketiyle var olan, sömürü ilişkilerinden doğan bir gerçekliktir. Kavramlar, gerçeklikteki üretim ilişkilerinin farklı yönlerinin soyutlamasıdır. Ekonomi-politiğin kavramları, somut tarihsel dönemleri için geçerli anlamlara sahiptir, çünkü belirli bir dönem için belirli üretim ilişkileri geçerlidir.
- Bilim, süreç ve olayların özünü inceler. Ekonomi-politik de, toplumsal yaşamı yöneten yasaları, ilişkileri inceler. Ekonomi-politiğin yasaları, tüm tarihte geçerli genel yasalar değildir. Her tarihsel dönemin=üretim tarzının kendi özgün yasaları bulunur. Her dönem geçerli, evrensel toplumsa yasaları yoktur.
- Toplumsal üretim süreci=üretim + değişim + bölüşüm + tüketim’i içerir.
.. Tüketimin iki biçimi vardır; üretim amacıyla tüketim ile doğrudan tüketim. İlkinde üretim aracı olan ürünler tüketilir, ikincisinde tüketim mallarının tüketimi söz konusudur.
.. Bölüşüm; ü.araçlarının bölüşümünün niteliği, ürünlerin bölüşümünü belirler. Ü.araçlarının sahibi burjuvazi, ürünlerin de sahibidir. İşçi sınıfı sadece emek-güçlerine sahiptir. Ü. araçlarının kamu mülkiyetinde olduğu sosyalizmde, ürünler tüm topluma=emekçilere sunulur. Bunu kamuculuk sağlar.
** Üretim, değişim, bölüşüm ve tüketim bir bütünlük oluşturur. Bu bütünün belirleyici öğesi üretimdir. Eğer üretim kapitalist değilse, üretimde kapitalist üretim ilişkileri yürürlükte değilse, ürünler kapitalist pazar yasalarına göre dolaşıma girmez. Ancak ve ancak bir toplumda kapitalist üretim ilişkileri egemense, köylülerin ürünleri kapitalist pazara girebilir. Kapitalist üretim ilişkilerinin izi yoksa, kapitalist bir pazar da olamaz. Değişim, bölüşüm ve tüketimin niteliğini belirleyen üretimin toplumsal yasalarıdır.
Soru: Bu durumda, “Türkiye yarı-feodal, yarı-kapitalist bir ülkedir” tespiti neyi göz ardı eder? Bunun siyasi sonuçları neler olmuştur?..
* Marksizm’in üretime belirleyicilik atfetmesi, ideolojik sonuçları açısından önemlidir. Burjuva iktisadı, iktisadın gelişimini değişime göre yapar ve doğal ekonomi, parasal ekonomi ile kredi ekonomisi şeklinde üç kısma ayırır. Burada üretimin belirleyiciliği görülmez ve üretim sürecindeki sömürü ilişkileri görmezden gelinir. Oysa sosyalizmde de para ve kredi vardır; ancak üretim ilişkileri kapitalizmden farklıdır ve ayırt edici olan da budur. Sosyalizmde sömürü yoktur. Burjuva iktisadın sınırlarını böyle bir ideolojik çerçeve çizmektedir.

***

- Kapitalizm, basit meta üretiminden doğmuştur. Basit meta üretiminde, küçük üreticiler ü.araçlarının özel mülkiyetine sahiptir ve ürünleri kendi kişisel çalışmalarıyla üretip, değişime sokarlar. Kapitalizm, küçük üreticilerin özel mülkiyetleri ellerinden alınıp, ücretli duruma getirilmesiyle doğmuştur. Basit meta üretimindeki özel mülkiyet zorunlu olarak kapitalist üretim ilişkilerini doğurur.
- Kapitalizmin doğuşunda devlet aygıtı önemlidir.
- Kapitalizmin doğuşunda yağma, fetih ve bağımlılaştırma ile ilk sermaye birikimi sağlanmıştır. İlksel birikimle oluşan sermaye, sermaye sınıfını ve proletaryayı oluşturmuş, bu iki sınıfın üretimde bağlandıkları ü.ilişkileri kapitalist birikimi sağlamıştır.
- İlk birikimin temeli, köylülerin=serflerin mülksüzleşmesidir. Üretim araçlarından ve topraktan bağımsızlaşma süreciyle köylü nüfus fazlası, ücretli işçi olmuş, bir yandan da topraklar veya toprağın satılmasıyla alınan para yeni bir sınıfın elinde toplanmıştır.
- Kapitalist üretim biçiminin doğuşuna yol açan gelişmeler:
·         Feodalizmin küçük üreticisinin üretim araçları ve toprağından ayrılması=mülksüzleşmesi ve feodal bağımlılıktan özgürleşmesi,
·         Üretim araçları olacak olan paranın belirli ellerde toplanması,
·         15. ve 16. yy’larda coğrafi keşiflerle yeni karaların yer altı ve yerüstü zenginliklerinin yağmalanması, fetihler=sömürgecilik.
- İlksel birikimin temel bir kaynağı, sömürgecilikle gelen yağma temelli ticarettir. Avrupa ve İngiltere’de ilk birikim yağmaya dayanır. Devlet bu birikimin olmasını kolaylaştırır.
- Feodal üretim tarzında küçük köylü üretimi ve zanaatkârların üretimi vardır. İlkel köleci toplumdan kapitalizme kadar olan tarihsel dönemde, basit meta üretimi gözlenir. Basit meta üretimi için iki koşul bulunur: 1) İşbölümü, 2) Ü.araçlarının özel mülkiyeti. Bunlar olmadan değişim için üretim yapılamaz. Ancak feodal dönemde de, üretimin esas amacı değişim, ticaret değildir. Feodal sistemde köylü sömürüsü 3 biçimde olur: 1)Angarya=emek-rant, 2) Ürün-rant, 3) Para-rant. Zanaatkârlar yöresel değişim ile geçinir; loncaları kapalı bir sistem oluşturur.
- Kilise, feodal üretim ilişkileriyle var olmuştur. Merkezi feodal devletlerin kurulmasıyla, köylülerin üzerindeki sömürü artar; para basılır ve feodal krallar vergileri para olarak toplar. Aynı zamanda tefecilik doğar. Köylüler toprağa bağlanır, toprakta onlara; böylelikle serflik doğar. Almanya, Fransa, Rusya’da buna karşı köylü isyanları olur ve bunlar kanla bastırılırlar. Köylerden kaçan köylüler kentlerde “serseri” tabakayı oluşturur. Kentlerde “burgeouis” doğar; ticaret, gemi şirketleri ve bankacılıkla uğraşırlar. Coğrafi keşifleri (Amerika’nın keşfi, Afrika’nın Ümit Burnu’nu geçerek Hindistan’a ulaşma vb.) ve talanları bu sınıf yapar. Fransa’da 18.yy, İngiltere’de 17.yy, Almanya’da 19.yy, Japonya’da 19.yy sonunda burjuvazi iktidarı alır ve ulus-devletler oluşur. İngiltere’de aristokrasi burjuvalaşır; Fransa’da krallık-aristokrasi devrimle yok edilir; Almanya’da burjuvazi, işçi sınıfına karşı aristokrasiyle işbirliği yapar. Rusya’da burjuva devrimi, sosyalist devrim izler. Amerika’da feodalizm yaşanmaz.
- Basit meta üretimi: İlkel topluluk ile kapitalist toplum arasındaki dönemde var olmuştur. Bu dönemde henüz meta üretimi toplumun bütününü kaplamaz. Bu toplumlarda 2 tür ekonomik davranış vardır:
                1) M-P-M; Satın almak için satmak; köylüler ve zanaatçılar pazara gelir ve ürünlerini değişime sokarlar, ürünlerinin değerinde olan başka metalar alırlar.
                2) P-M-P’; satmak için satın almak; P’>P olmalıdır; yoksa eşdeğerde kalınsaydı, meta satın alınmazdı. P’=P + a (artı-değer)’dir. Sermaye sadece kapitalizmde oluşmamıştır; basit meta üretimi döneminde de vardı, ancak kapitalizmle birlikte üretime katılmıştır. Kapitalizmden önce sermaye büyük ölçüde tefeci sermayesi ve tüccar sermayesi olarak bulunur. Bu sermayenin giderek üretim araçlarını ele geçirmesi ile kapitalizm doğmuştur.
-->1) Üretim araçları köylülerin elinden alındı. Kapitalizmin Afrika’ya girişinde (19-20yy) de olduğu gibi toprak mülkiyeti ilişkileri değiştirilerek bu yapılmıştır. Baskı ve zor, bu süreçte kullanılmıştır.
2) Ü.araçları burjuva sınıfın elinde yoğunlaştı. Sanayinin gelişimi ü.araçları sahipliğini zorlaştırır ve tekelleştirir. Sermaye sahipleri ü.araçları geliştikçe bunları satın alabiliyor ve sermayelerini artırabiliyordu. Orta tabakalar bu süreçte mülksüzleşti.
3) Emek-gücü dışında hiçbir şeye sahip olmayan proletarya gelişti.
-Proletaryanın oluşumu:
                a) Toprağa bağlı olmayan, loncaya kayıtlı olmayan kesimler; ortaçağ kentlerinde 13. yy.’da bile “emek pazarları” bulunuyor.
                b) 13-18.yy. arasında aristokrasinin erimesiyle oluşanlar; hizmetçi, kâtipler, uşakların işlerine son verilmesiyle serseri, dilenci haline gelenler
                c) İngiltere’de tarlaların koyunlar için otlaklara dönüştürülmesi süreci (15-18.yy)’nde köylülerin topraklarından sürülmesi
                d) Orta ve doğu Avrupa, Asya, Latin Amerika, Kuzey Afrika’da modern sanayinin karşısında zanaatçılığın rekabet edememesiyle işçileşme süreci.
·         Kapitalist üretimin 3 aşaması yaşanmıştır:
1) Elbirliği (kooperasyon): Zanaatkârların kişisel atölyeleri ve lonca örgütlenmesi var. Burjuvazi, atölye kiralıyor ya da yaptırıyor. Emek araçları, nesneleri ve emek-gücü satın alınıyor. Elbirliği şunları sağlıyor:
                a) Ortalama ustalık düzeyinde birçok işçiyi bir araya getiriyor.
                b) Emek araçları tasarruflu kullanılıyor; bir kişi yerine birçok işçinin üzerinde emek harcadığı nesneler ve kullandığı araçlar var.
                c) Emek-güçlerinin sinerjik etkisi oluşur; tek tek işçilerin emek-güçlerinin aritmetik toplamının üstüne çıkan bir emek-gücü yaratılır (Mısır piramitlerinin yapımını da elbirliği sağlamıştır).
                d) Tek tek işçilerin yapamayacakları işler yapılabilir olur. Örneğin, 20 duvarcının 1 günde ördüğü duvar büyüklüğü > 1 duvarcının 20 günde ördüğü duvar büyüklüğü.
2) Manifaktür: İşbölümüyle elbirliği özel bir nitelik kazanır. Bazen birçok meslek tek bir atölyede bir mesleğe indirilir, bazense bir meslek birçok mesleğe bölünerek tek atölyede gerçekleşir. Emek-güçleri çeşitleri tek ve basit bir işlemde uzmanlaşır. Böylece: a) İşi öğrenmek kolaylaşır, alınması gereken eğitim süresi kısalır. b) Tek işçinin işlemler arsında kaybettiği zaman kalkar; gerekli emek miktarı düşer ve artık-değer artar. c) İşçi işyerinin bir parçası olur; emek-gücünü kapitaliste satmadıkça bir iş yapamaz durumdadır. d) Akıl yürütme ortadan kalkar; Düşünce süreci üretimden biraz daha ayrışır. İşçi parçacıdır ve kavrayışı yaptığı basit, parça iş ile birlikte körelir.
3) Fabrika-makine: -Makine, nispi a’yı artıran araçtır. Makineyle atölyeler, fabrika haline gelir.
- Makineler, değişmeyen sermayenin parçasıdır ve a’yı yaratmaz, ancak onu çoğaltır (makineleşme genelleşir ve geçim araçlarının değeri düşer; böylece emek-gücünün yeniden üretimi için gerekli emek zamanı düşer ve fazla emek artar).
- Makinelerin aşınmasıyla içerdiği değer metalara aktarılır=amortisman.
- Makineler çocuk ve kadın emeğinin kullanımını artırır; bireylerin kendilerine ayırdıkları zamanı çalar. Erkek işçinin emek-gücünün değerini düşürür, çünkü çocukları ve eşinin de emek-gücü olarak değeri verilir, ancak hep birlikte çalıştıklarında emek-gücünün yeniden üretimini sağlarlar. Emek-gücünün yeniden üretimi, çocukların ve tüm ailenin geçinmesini sağlamaktan geçer.
- Makinelerin kullanımı: a) emek üretkenliğini artırır, böylece sömürü oranı yükselir. b) Yeni emek-güçleri oluşturur (erkekler, kadın ve çocuk emek-güçlerini satmak zorunda kalır)
- Makineler ilk ortaya çıktıklarında vardiya sistemi uygulanır; sürekli çalışmayı sağlayan makinelerin yenileri çıkınca değişim değerlerinin düşmesi nedeniyle, tam kapasite kullanılmaları gerekir.
- Makinelerle emek yoğunluğu artar; 24 saat içinde 3-4 günlük üretim yapılabilir hale gelir. Makineler zaman engellerini ortadan kaldırır.
- Makine, işçiyi hünersiz, vasıfsız kılar; işçi makinenin parçası olur; emek aracı olarak makineyi kullanmaz, makine onu kullanır. Tek makine başında uzmanlaşan işçi, onun bağımlısı olur ve böylece çalışmanın ilginçliği yok olur. Üretimin zihinsel güçleri, el emeğinden tümüyle ayrılır.
·                     Kapitalizmde ürünlerin ağırlıklı çoğunluğu metadır. Kapitalizm, meta üretiminin üretimin çok büyük bir bölümünü oluşturduğu ilk üretim tarzıdır. Kapitalizmde basit kullanım değeri olarak kalan 2 tür ürün de vardır: a) köylülerin kendi tüketimleri için üretimleri; bu kesim ulusal gelir hesaplanırken güçlük yaratır. Tarım ne kadar geriyse, bu üretim bölümü o kadar büyüktür. b) Ev işlerinde yapılanlar; burada üretim sadece kullanım değeri yaratır, değişim-değeri üretilmez, yani meta üretilmez. Yemek pişirmek, ütü yapmak gibi…
* Meta üretiminin 2 koşulu vardır: 1) Toplumsal işbölümü olmalıdır; işbölümü yoksa ya da yeterince gelişmemişse, değişim olmaz. 2) Üretim araçlarının özel mülkiyeti olmalıdır.
Not: Sosyalist üretim planlıdır ve ü.araçları kamu mülkiyetindedir, ancak meta üretimi sınırlanmış biçimde bulunabilir. Eğer sosyalist bir ülkede devrim öncesi tarımda merkezileşme yaşanmamışsa, kırsaldaki üretim, belirli bir oranda kolektif çiftlikler eliyle yürütülebilir. Bu kolektif çiftliklerin ürünleri meta özelliğine sahiptir.
* Metanın 2 temel özelliği vardır:
1) Kullanım değeri; faydalı olmalı, gereksinimi karşılamalı ki satılabilsin (worth--->work (iş)).
2) Değişim değeri; bir meta başka bir metayla belirli miktarlarda değişime girer. Değişim değeri, metaların niceliklerinin karşılaştırılabilir olduğunu gösterir. Metalarda ortak bir özellik olmalıdır ki karşılaştırma ve değişim yapılabilsin. Bu ortak özellik ölçülebilir, niceliğe vurulabilir de olmalıdır. Metaların kullanım değerleri, şekilleri, büyüklükleri vb. ortak değildir. Bütün metaların ortak özelliği emek ürünü olmalarıdır. Değeri yaratan emektir. Emek, metanın üretimi için harcanan zaman ile ölçülür. İçerdikleri emek miktarına göre metalar değişime tabi tutulur (value--->labour (emek)).
- Bir kişinin kendi gereksinimi için üretilen ürünler meta değildir. Kullanım değeri olmayan bir ürün, değişim değeri içermez, yani meta değildir. Toprak, su, hava kullanım değeri olan, meta olabilen, ancak işlendiğinde, şişelendiğinde meta olabilen, kendi halinde meta olmayan emek nesneleridir. Bunların değeri yoktur=emek içermezler, ancak fiyatları vardır ve örneğin toprağın fiyatı ranta bağlıdır.
- Basit=küçük meta üretimi dönemi boyunca, metaların değişimi gerçekleşmiştir. Bir eşdeğer üzerinde karar kılınmıştır. İş saati eşdeğeri sağlamıştır. Ortaçağda her bir metanın belli bir niceliğinin üretimi için gerekli iş saati, değişildiği metanın belli bir miktarının üretimi için gerekli iş saatiyle eşitti. Bu tarihsel süreç içerisinde oluşur. Meta üretimi yaygınlaşıp genelleştikçe bu durum yetkinleşir. Bir meta bu süreçte evrensel eşdeğer olur ki bu paradır. Paranın başlangıçta bir değeri vardır, ama zaman içinde bundan bağımsızlaşarak evrensel değişim aracı olur. Para, aynı zamanda birikim aracı da olacaktır.
- Kişilerin tembelliği ya da çalışkanlığı nedeniyle farklı metaların farklı niceliklerinin değerleri farklı olur tezi doğru değildir. Metaların değeri, toplumsal ortalama gerekli emek zamanıyla ölçülür. Bir toplumda bir metanın üretimi için bu ortalama zamanın üzerinde çalışılarak bir meta üretiliyorsa, bu fazla çalışma boşa gider.
- Değişim değeri yüzyıllar içerisinde oluşurken; eğer eşit iş saatleriyle değişim olmuyorsa, zarara uğrayan meta üreticisi, bu metayı üretmemeye ve başka bir metayı üretmeye başlar. Bu olanaklıdır, çünkü henüz işbölümü yeterince gelişmiş değildir ve iş değiştirmeye engel olunamaz.
- Değişim değeri=metanın üretildiği iş süresi=metayı üretmek için gerekli emek miktarı. Değişim değerini bireysel üreticinin meta üretirken harcadığı emek miktarı belirlemez. Bir metayı üretmek için toplumsal bakımdan gerekli emek miktarı, o metanın değişim değerini belirler. Toplumsal ortalama gerekli emek miktarı=belirli bir zamanda ve ülkede, emek verimliliğinin ortalama koşullarında metanın üretimi için gerekli emek miktarıdır.
* Nitelikli işçinin iş saati, vasıfsız işçinin iş saatinin belirli bir katıdır. Nitelikli işçinin eğitim sürecinde yitirdiği zamanın karşılığı olmalıdır; yoksa kimse nitelikli işçi olmazdı. Niteliklerin elde edilmesi için gerekli giderlerin miktarı, çarpma katsayısını belirler. Sosyalizmde ücretler arasında fark olacaktır, fakat bu makas zaman içerisinde azaltılacaktır.
- “Toplumsal gerekli emek” tanımı iyi anlaşılmalıdır:
1) Arz-talep nereden kaynaklanır: Bir endüstri dalında toplumsal gerekli emek miktarından daha fazla emek harcanarak metalar üretiliyorsa, ortalamanın üzerinde harcanan emek boşa harcanır ve metaların satış fiyatı üretim fiyatına doğru düşer, hatta üretim fiyatının altına iner. Bu endüstri dalında kar oranı düşüktür. Talep düşüktür, arz bunu aşar ve bunun sonucunda fiyat düşer. Tersi durumdaysa, ortalamanın altında emek harcanarak meta üretilir ve satış fiyatı yükselir. Bu durumda ortalamanın üzerinde yüksek bir kar elde edilir. Arz fazladır, talebi aşar ve fiyatlar yükselir.
2) Rekabetle her bir işletme emek verimliliğini artırır. Böylece toplumsal gerekli emekten daha azıyla üretim yapılır; ortalama karın üstünde bir kar elde edilir. Diğer işletmelerde de rekabetle verimlilik artırılarak, eğilim olarak kar oranı eşitlenir. Bu endüstri dalları arasında da böyledir; kar oranının yüksek olduğu dala sermaye akar ve toplumda ortalama bir kar oranı oluşur (bu genel bir eğilimdir ve dinamik dengedir). Bu noktada kapitalist üretimin anarşik=plansız yapısı fark edilmelidir. Sermaye sahipleri bireysel kar oranlarını artırmak için rekabet halindedir ve bu durum tüm sınıfın kar oranını ortalama bir düzeye getirir. Üstelik bu ortalama gelişim içinde sürekli düşer, yani eğilim ortalama karın sürekli düşmesi yönündedir.
·         Kapitalist üretim anarşiktir=plansızdır. Bunalımlarda açığa vurulan fazla üretimi, bu sağlar.
·         Arz ~ 1/talep. Fiyatlar değerlerin etrafında dalgalanır. Fazla üretilmiş bir meta varsa fiyatı düşer ve sermaye bu sanayi dalından başka dallara kaçar. Böylece metanın arzı düşer ve fiyatı değerine yaklaşır. Bunun tersi de olabilmektedir, çünkü metalar tüketim talebine göre üretilmez.
·                     Sermaye=artı-değer üreten değerdir. Ü.araçları ve para kendi başlarına sermaye değildir. Bunlar toplumdan soyutlanarak ele alınmamalıdır. Bu nesnelerin ü.ilişkileri içerisinde anlamı vardır. Emek araçlarına sahip olmak, sermaye sahibi olmak demek değildir. Bir maymun bir sopaya sahip olduğunda, sermayedar olmaz. Sömürü ilişkilerine katılan para veya değerler, sermaye olur. Sermaye ücretli emek sömürüsünden kaynaklanır.
·                     Kapitalizmde ayırt edici olan sermayenin ya da meta üretiminin var oluşu değildir (yine de sermaye asıl olarak kapitalizmle birlikte var olmuştur, para ve meta daha önce de vardı). Kapitalizmin varlık koşulu, üretim araçlarına sahip bir sınıfın ve bunlardan yoksun başka bir sınıfın olmasıdır. Bu sayede kapitalizmde emek-güçleri de birer metadır. İşçilerin sahip olduğu tek mülk emek-güçleridir. İşçilere emek-güçlerini satmayıp aç kalma “özgürlüğü” tanınmıştır.
·                     Emek-gücünün değeri, yaşamak için gerekli geçim metalarının, eğitim giderlerinin, çocuk ve eşin bakımının değeriyle bulunur. Bu metalardaki toplumsal gerekli emek miktarı, emek-gücünün değerini oluşturur. Tüm metalar emek-güçlerinin emek harcamasıyla oluşur. Emek-güçlerinin değerlerinin toplamıyla emek harcanması sonucu oluşan değer arasındaki fark, artı-değerdir ve patronlarca buna el konur.
·                     Artı-değer=iş gününün kapitalist tarafından karşılığı ödenmeyen kesiminde üretilen, artı-emekle üretilen değerdir. Emek-gücünün değerine eşit bir değeri üretense, gerekli emektir.
·                     Kapitalizmde sömürü:
- Köleci üretim tarzında köle=üretici, ü.araçları gibi sömürücünün mülküdür. Burada açık sömürü vardır.
- Feodal üretim tarzında; köylü bazı ü. araçlarına ve bir miktar toprağa sahiptir. Fakat toprak asıl olarak beyin mülküdür ve köylü kişisel olarak beye bağlıdır. Angarya, ürün-rant ve para-rant ile artı-emek gasp edilir. Burada da açık sömürü vardır.
- Kölecilikte ve feodalizmde sömürgenlerin gereksinimleri ve lüks tüketimleriyle sömürünün bir sınırı vardır X kapitalizmde artı-emek susuzluğu sınırsızdır. İşçi sınıfının durumu genel eğilim olarak sürekli kötüleşir. Kapitalizmde karı artırma çabası temeldir. Yüksek kar oranı için sermayenin işlemeyeceği suç yoktur. Ü.araçlarından yoksun ücretliler “özgürdür”. Burada gizlenmiş sömürü bulunur.
- İşçi sınıfının mücadelesiyle çalışma saatleri düşürülmüş, sosyal devlet uygulamaları kazanılmıştır (sermaye sınıfı açısından bunlar tavizdir). SSCB’nin varlığı, kapitalist ülkelerde sosyal devlet uygulamalarına geçişte önemli bir etkendir.
- İnsanlık artı-değer teorisini Marx’a borçludur. Kapitalizmde kişisel bağımlılık yerine iktisadi bağımlılıkla sömürü vardır. Doğanın güçleri üzerinde egemenlik arttıkça, işçi sınıfının gelişiminin frenlendiği görülür.
·                     Artı-değer=toplumsal artı-ürünün para biçimidir. Toplumsal artı-ürün sınıflı toplumların tümünde vardır. Artı-değer=işçinin ürettiği değer ile onun kendi emek-gücü değeri arasındaki farktır. Artı-değer üretimde oluşur, değişim/dolaşımda gerçekleşir.
·                     Artı-değerin 2 biçimi vardır:
1)    Mutlak a: İşgününün uzatılmasıyla artırılır. Buna karşı işçi sınıfı mücadeleleri yaşanmıştır. Bu mücadele içerisinde sendikalaşma gözlenir. Kapitalist devlet, işgününü sınırlandırmak zorunda kalmıştır.
2)    Nispi a: Gerekli emek zamanı + fazla emek zamanı = işgünü
-emek verimliliği artırılırsa, gerekli emek zamanı azalır, fazla emek zamanı artar.
-geçim metalarının üretildiği işkollarında emek verimliliği artınca, bunların değeri ve dolayısıyla emek-gücünün değeri düşer.
- Sömürü oranı=artı-değer oranı=a/d
- Kar oranı=a/ (d+s)
-Kar=artı-değerdir ve her tür kar, üretimdeki artı-değerin bir kısmıdır.
- d=değişen sermaye=emek-güçlerinin değeri, s=sabit sermaye=üretim araçları, hammaddeler vb.
- P-M-P’---->Buradaki M olarak emek-güçleri ve ü.araçları satın alınır ve emek-gücü metası (d olarak yatırılan P) a’yı üretir. Ü.araçları, hammaddelerin değerleri olduğu gibi ürüne aktarılır. Dolaşımdaki satışla P’ elde edilir. Meta dolaşımı yasasına uyularak, emek-gücünün değeri tam olarak ödenir.
·                     Emek-değer teorisinin üç değişik tarzla ispatı:
1)     Meta=emek-gücünün değeri +makineler + hammadde + a’dır. Burada makineler=onu üreten emek-gücü+hammadde ve hammadde=onu üreten makineler+hammaddeler şeklindedir. Bu bileşenlerine ayırma işlemi sonuna kadar götürüldüğünde, metayı oluşturan tüm öğelerin %100’ünün emek ile oluşturulduğu bulunur.
2)     Metaları değişilebilir kılan nedir? Metalar karşılaştırılabilir olmalıdırlar ki değiştirilebilsinler. Karşılaştırılan her şey en az bir ortak özelliğe sahiptir. Metaların fiziksel özellikleri=kullanım değerleri olamaz bu. Metalar somut emek ürünleri olarak farklıdırlar. Hepsindeki ortak özellik soyut insan emeği içermeleridir ve işte bu toplumsal gerekli emektir.
3)     Olmayana ergi yöntemi: Bütün üretim otomasyonla yapılsa ve emek harcanmasa, üretilen ürünlerin değişim değerleri olamaz, çünkü satılamazlar. Öyleyse bir değerleri de yoktur. Çünkü emek değeri yaratır. Yani geliri olmayan kişilerden oluşan bir toplumda, metalar satılamaz ve alınamaz. Bu saçmalığın nedeni böyle bir durumun imkânsızlığıdır.
-Somut emek türü=iş=work ile ü.araçlarının kullanım değeri yeni ürünlere aktarılır ve muhafaza edilir. Soyut toplumsal ortalama emekle ise değer yaratılır; bu yeni yaratılan değerdir ve niceliği önemlidir.
- a’yı makine üretmez. Makinenin değerinin ister bir kısmı, ister tümü bir metaya aktarılsın, o metanın içerdiği a miktarı aynı kalır. Bu nedenle değişmeyen sermaye makineleri, hammaddeleri, yardımcı malzemeleri vb. kapsar ve ismi a’yı değiştirmemesinden gelir. a’yı, d üretir=emek-gücünün harcanması üretir. Bu nedenle adı değişen (artan) sermayedir. “Nil posse creari de nihilo”=yoktan hiçbir şey yaratılamaz; yani sabit sermaye üzerinde emek harcanarak a oluşturulur. a’nın tümü canlı emek harcamasından doğar. Değer yaratımı, emek-gücünün emek halindeki devinimidir.
·                     a=a’nın mutlak büyüklüğüdür.
·                     a% (artı-değer oranı)=d’deki değişime nispetle oluşan a’dır=a/d
·                     a/d=artı-emek miktarı/gerekli-emek miktarı. Örnek: 6saat/6saat ile 5saat/5 saat olan iki fabrikada, sömürü oranı aynıdır, fakat mutlak büyüklükler arasında %20’lik bir fark vardır (5 ile 6 saat arasında).
·                     Artı-ürün=ürünün artı-değeri temsil eden kısmıdır.
·                     Üretimde yaratılan yeni değer=d + a’dır ve buna “değer-ürün” denir. Bu ürünün değeri değildir.
* “Gerekli emek” kavramına 2 anlam verilir: 1) Emek-gücünün değerini üreten emek miktarı; belirli ve özel anlamlı bir kavramdır. 2) Toplumsal ortalama, soyut, bir biçimli ve gerekli emek; bir soyutlama olarak bir ürün oluşturabilmek için zorunlu olan emeği ifade eder.
·                     a’nın üretimi “son saat”te ya da son anda olmaz. Tüm işgünü içerisinde a üretilirken, d değer üretir, s’nin değeri aynen ürüne aktarılır; bütün bunların hepsi bir arada olur. Ürün son değerine en başından itibaren tümüyle gebedir; bir çocuk büyürken nasıl ki kol, bacak gibi uzuvlar ona eklenmiyor ve vücudun tüm bölümleri birlikte büyüyorsa, üründeki değer değer de öyle gelişmektedir (MB).
·                     İşgünü=gerekli emek zamanı + artı-emek zamanı.
-Alt sınır; var ama belirsizdir. Artı-emek zamanı=0 olamaz, kapitalist üretime aykırıdır. Alt sınır sınıf mücadelesinin konusudur.
- Üst sınır; emek-gücünün fiziksel ve moral sınırlarıyla belirlenir. Bunu da toplumsal ilerlemenin durumu belirler.
- İşgününün sınırlarını burjuvazi ile proletarya arasındaki sınıf mücadelesi belirler.
·                     Değeri ve a’yı, emek-gücü olarak yatırılan sermaye oluşturuyorsa, bu bir kapitalistin çok işçi çalıştırdığında, a’yı artırdığı anlamına gelir mi?.. Şimdiye kadar yazdıklarımız böyle olacağını belirtse de, görünüşte bu olmuyor. Çünkü emek-gücünün değeri düşürülerek, nispi a artırılabilir ve bir kapitalist az işçiyle, daha fazla işçiyi çalıştıran başka bir kapitalistin a kitlesinden daha çoğunu elde edebilir.
·                     Soru: Bir toplumda toplam sermayenin her gün harekete geçirdiği emek, tek ortak işgünü kabul edilsin. Örneğin işçi sayısı 1 milyon ve 1 işçinin ortalama işgünü süresi 10 saatse, toplumsal işgünü 10 milyon saat olur. İşgünü uzunluğu belliyse, artı-değer kitlesi nasıl artırılır?
- İşçi nüfusun artışıyla (Erdoğan’ın 3 çocuk yapın meselesi!)
- Nüfus sabitse, işgünü süresi uzatıldığında, artı-değer kitlesi artar. Burada nispi artı-değer dikkate alınmadı.
- Üretim süreci ve koşulları değişirse, yani kullanılan araç ve çalışma biçiminde bir değişim olursa, emek üretkenliği artar ve böylece a kitlesi artmış olur.
** Burada “gerekli emek”in 2 anlamı birleşiyor. Toplumsal gerekli emek zamanının kısalması, emek üretkenliğinin artıp toplumda genelleşmesiyle oluyor ve böylece emek-gücünün değerini oluşturan geçim maddelerinin değeri düşüyor; bunun sonucunda nispi artı-değer artıyor. Yani emek-gücü harcanarak oluşan “gerekli emek” ile her metanın toplumsal üretimi için ortalama “gerekli emek” bir ve aynı şey oluyor.
·                     Makinelerin kullanımı:
-       Makineler gerekli emek zamanını kısaltır, artı-emek zamanını artırır --->nispi a artar.
-       Makineler, kol emekçilerini işsizliğe iter. İşçiler bu durumu makineleri tahrip ederek karşıladılar. 19. yy. başında İngiltere’de Ludizm=makine kırıcılar hareketi gelişti ve bu öteki ülkelerde de gözlendi.
-       Makinelerin kendileri değil, fakat kapitalist kullanılış tarzı, işçi sınıfının çıkarlarına aykırıdır. Sosyalizmde makineler işgününü kısaltmak için kullanılacaklardır.
-       Makinelerle;
1)     İşgünü uzatılabilir, işsizlik artar
2)     Beceri, fizik güç azalır; kadın ve çocuklar düşük ücretlerde çalışır
3)     Ücretli emek bağımlılığı ve sömürüsü artar
4)     Emek yoğunluğu artar; işçi yıpranır, yeteneği ve ömrü azalır
5)     Patronların işçileri sömürme aracıdır
6)     Emek üretkenliği artar; zenginliğin ve sefaletin birikimi artar
7)     Bilimin teknolojiyle üretime katılımı artar, ama vasıfsız ve giderek birbirleriyle değişilebilir emek-güçleri oluşur
8)     Teknik ilerleme toplum yararına kullanılmaz; emekçi sınıf bu yararlardan yoksun kalır
·                     Kapitalizmde üretim anarşiktir: Her bir işletmede planlar yapılabilir, pazar gözetilebilir. Ancak bütününde, rekabet, her bir kapitalistin karını artırma dürtüsü, toplumsal üretimi anarşik kılar. Bu nedenle aşırı üretim kaçınılmazdır ve gereksinim olduğu halde satın alma olanaklarının üzerinde meta bulunur.
·                     Rekabet: Kapitalist topluma hareket veren olgudur. Rekabet yoksa, kapitalizmden bahsedilemez. Rekabetin 2 nedeni var:
1)     Sınırsız pazar; endüstri dalları içinde ve dışında tüm üretim için geçerli
2)     Yatırım ve üretim alanında karar merkezlerinin çeşitliliği
·                     Kapitalizmde sınırsız pazar için üretim vardır. Emek-gücünün üretkenliği arttıkça, sömürü arttıkça, kitlesel üretim artar, emek-gücünün değeri azalır ve yeni yeni birçok tüketim maddesi emek-gücünün değerini oluşturur. Bütün metaların değeri zaman içersinde azalır. Bu, ekonomik genişleme nedeniyle böyledir. Aynı zamanda demiryolu, deniz yolu, telgraf vb. ile coğrafi olarak pazar genişler. Pazar sınırsızdır. Böylelikle rekabet oluşur ve rekabet içinde kapitalistler ü.araçlarını sürekli geliştirmeye koşullanır.
·                     Sermayenin değişmeyen sermaye kesimi büyümektedir. s/ (d+s) oranına sermayenin organik bileşimi denir. Artı-değeri d yaratır, yani işçi sınıfı, fakat patronlar bunu sermaye=ücretler biçiminde avans verir. d’nin patronların tüketimi ve lüks tüketimi dışında kalan kısmı, ek s ve ek d olarak yatırılır. Toplumsal ortalama gerekli emek harcaması ile üretim yapanlar, bunu üstünde bir emek harcaması yapanlar, bunun altında emek harcaması yapanlar şeklinde işletmeler arasında farklar vardır. İşletmelerdeki bu farklılık, emek üretkenliğinin yüksek olduğu, zorunlu-gerekli emek harcamasının düşük olduğu işletmelerin, a’dan daha çok pay kaptıklarını anlatır. Organik bileşimi ya da s’si küçük işletmeler, büyük balıklar tarafından yutulur. İşte bunun adı “yoğunlaşma”dır. Rekabet yoğunlaşmaya ve tekellere neden olur.
* Bir endüstri dalında sermayenin organik bileşimi ne kadar yüksekse, yoğunlaşma da o kadar büyüktür. Çünkü o dalda yatırım yapmak için ilk sermaye miktarı yüksek olduğundan, o dala girmek zordur. Bu endüstri dalında tüm sermaye birkaç işletmede yoğunlaşmıştır. Örneğin, 20. yy. başında ABD ve İngiltere’de 100’e yakın otomobil firmasından bugüne 4-6 tane tekel kalmıştır.
- 19. yy’ın son çeyreğinde rekabetçi kapitalizm yerini tekelci kapitalizme bırakmıştır. Metaların fiyatlarındaki düşüşü tekeller aralarında anlaşarak önlemeye başladılar. Bu dönemde rekabet ortadan kalkmaz, pazarlar paylaşılır. Bu dönemde sermaye ihracı zorunludur ve 20. yy’ın ilk on yıllarında sömürgecilik bu nedenle gerçekleşmiştir.
·                     Örnek:
-      Bir endüstri kolunda aynı teknoloji düzeyine sahip 3 fabrika bulunsun, organik bileşimleri farklı 3 sermaye;

A sermayesi: s=60, d=40, a/d=%100 ----> 140 olması gereken meta değeri

B sermayesi: s=70, d=30, a/d=%100 ----> 130 olması gereken meta değeri

C sermayesi: s=80, d=20, a/d=%100 ----> 120 olması gereken meta değeri

Not: Fabrikalarda üretilen tüm metaları tek bir meta olarak kabul edelim.

- Burada toplumsal olarak o metayı üretmek için gerekli emek tamı tamına B fabrikasında harcanıyorsa, A’da üretilen a’nın bir bölümünü C alır. O metanın satış fiyatı 130’dan gerçekleşir. Pazarı en yaygın biçimde C fabrikası tutar.

A fabrikasındaki 40a’nın 30’u gerçekleşir.

C fabrikasındaki 20a’nın tamamı gerçekleşir + 10 ek-a sağlar.

- Çünkü: Bir metanın üretim fiyatı = metanın üretim maliyeti + ortalama kardır (fiyat-değer arasındaki farktan etkilenmez).

(Teknik gelişince, üretilen meta sayısı artar ve her bir metanın sahip olduğu potansiyel değer düşer. )

- Üretim fiyatı düştüğü halde, meta satış fiyatı üzerinden pazarda satılır. Böylece ek bir a ya da ek bir kar sağlanır.

- Örneğimizde ortalama kar=30’dur.

- A fabrikasında 60+40+40a=140’lık potansiyel değer yaratılır, fakat 40a’nın tümü dolaşımda gerçekleşmez. 60+40 üretim maliyetidir ve ortalama kar 30 da eklenerek 130’dan satış olur. 10a’yı C fabrikasının patronu olacaktır. Piyasadaki gerçekleşen değer/değişim değeri 140 değil, 130’dur. Bu fabrikada toplumsal olarak gerekli ortalamanın üstünde bir emek harcanmasıyla meta üretilmektedir ve metaya aktarılan artık emek zamanının bir kısmı boşa gider.

- C fabrikasında 80+20+20a=120’lik potansiyel bir değer oluşur, fakat 80+20+ortalama kar olan 30 ile 130’dan satış olur. 20a’nın üzerinde ek bir 10 birim artı-a ya da artı-kar alır. Yine piyasada gerçekleşen değer/değişim değeri 120 değil, 130’dur. Bu fabrikada toplumsal olarak gerekli ortalamanın altında bir emek harcanarak meta üretilmektedir. Metalara aktarılan artık emek miktarı 20a’ya karşılık gelirken, dolaşımda bu 30a şeklinde gerçekleşir.

- Ayrıca, A ve B bir meta üretiyor ve teknik gelişimle aynı sürede C’de iki meta üretiliyorsa, a/d oranı %200 olur her bir metaya 20a+20a aktarılır; üretilen toplam 140’lik potansiyel değeri 70+70 iki meta paylaşır ve her biri (80/2=40)+(20/2=10) üretim maliyetine sahiptir. Her bir metanın üretim fiyatı 40+10+ ortalama kar 30=80 olur. Her bir meta 130’dan satıldığında 20a+20a gerçekleşir+30+30'luk ek karlar elde edilir. Ortalama fiyat olan 130’un altında bile satılsalar, C patronu yine ek-kar elde edecektir.

- Her kapitalist için durum budur ve rekabet kaçınılmazdır. Toplum ölçeğindeyse bu süreç ortalama kar oranını düşürür. Toplumsal ortalama gerekli emek zamanında ya da emek-gücünün değerini ifade eden malların değerindeki düşüş, a’yı ya da karı yaratan kaynağın değerinde bir azalma anlamına gelir. Sermayenin organik bileşimi (s/ (d+s)) büyüdükçe, d oransal azalır, s oransal artar ve s’nin artış hızı, toplam sermayenin artış hızından daha fazla olur. a’yı, d ürettiğinden, tıpkı d’nin d+s içindeki payının küçülmesi gibi, a’nın da d+s’e oranı (a/ (d+s)) düşer. Yani kar oranı düşer.

-       Özetle; a/(d+s)=toplumsal ortalama kar oranı= bir ülkede bir yıl içinde üretilen a kütlesi / yatırılan toplam sermaye. Bu orana bütün kapitalistler uyar. Kar oranı artmış olan endüstri kollarına sermaye akar, düşük kar oranı olan dallardan sermaye kaçar. Böylelikle bütün sektörler için ortalama bir kar oranı oluşur.
·                     Örnek: A, B, C 100 birim sermayeli 3 endüstri kolu olsun. Organik bileşimleri farklı bu dallardaki tüm sermayeleri tek yapı olarak ele alalım. Sektörlerde a% aynı ise;
A=organik bileşimi düşük; s=60, d=40 ---a%=%100--> a=40, meta değeri=140--->Kar%=%40>ort. kar%=%30…Sermaye akar
B=organik bileşimi orta; s=70, d=30 ---a%=%100--> a=30, meta değeri=130--->Kar%=%30=ort. kar%=%30… Sermaye yatırımı yok
C=organik bileşimi yüksek; s=80, d=20 ---a%=%100--> a=20, meta değeri=120-->Kar%=%20<ort. kar%=%30… Sermaye kaçar
------> Ortalama Kar Oranı oluşur.
* Soru: Sermayenin organik bileşimi artınca, ort.kar oranı düşer. Sömürü oranı artınca, ort.kar oranı artar. Bu iki eğilim birbirini dengelemiyor mu?.. Bu eğilimlerin aralarındaki ilişkide neden denge olmadığını ispatlayınız.
Yanıt: s/ (d+s) artınca ------> a/ (d+s) düşer; burada s’nin büyümesinde sınır yoktur.
a/d artınca ------------> a/ (d+s) artar; burada d’yi sıfırlamak mümkün değildir; d’nin azalmasında bir sınır vardır.
Bu durumda; yasa= ortalama kar oranı zaman içinde düşme eğilimi gösterir.
·                     Artı-değer; meta fiyatı ile değeri arasındaki fark değildir. Artı-değer, meta değerinin bir parçasıdır. Patron emeği değil, emek-gücünü satın alır, fakat bütün emeği satın almış gibi görünür. İşte bu durum sömürünün gizlenmesidir. a’yı, d üretir.
·                     Her bir kapitalistin düşen ortalama kar oranına verdiği refleks sömürü oranını artırmaktır. Ancak bu toplumsal ortalama kar oranının düşüş eğilimini daha çok artırır.
·                     Örnek: Bir ülkede 100 milyarlık toplam sermaye ----20 yıl sonra--->200 milyar olsun.
       d=30, s=70, a=30, kar=30 ---------------------->d=40, s=160, a=40, kar=40
                         kar oranı=%30 -----------------------> kar oranı=%20
-   Mutlak kar miktarı arttığı halde, kar oranı düşer. Burada şu görülmelidir:
-   s=70 ------>s=160; artış oranı >%100
-  Toplam sermaye=d+s, 100--->200; artış oranı %100. Yani s’nin artış hızı > d+s’nin artış hızı. Organik bileşim=s / (d+s) formülünde pay, paydadan daha hızlı artar.
-   Bu örnekte sömürü oranı %100 varsayıldı. Diyelim ki sömürü oranı 20 yıl sonra %125 olsun. Bu durumda;
-   d=30 -------> d=40
    a=30 -------> a=50 (a/d=50/40=%125)
  kar%=30/100=%30---->kar%=50/200=%25. d sıfırlanamaz, bu nedenle kar oranı düşerken, bunu dengeleyecek bir a%=sömürü oranı oluşmaz. d’yi, yani gerekli emek zamanını bir yere kadar düşürmek mümkündür.

***
·                     Banka sermayesi; faiz
Ticari sermaye; ticari kar
Toprak sahibi; toprak rantı --------------> Üretimde yaratılan a’nın paylarıdır. Hepsinin kökeninde işçilerin sömürülmesi var.
Sanayi sermaye; sanayi karı
Devlet; vergi geliri
·                     Ticari Kar:
- Tüccar sermayesi; 1) Meta-sermayeyi para-sermayeye çevirir
2) Sanayi burjuvazisinin metalarını ek sermayeye gerek duymasına yol açmadan dolaşıma sokar
3) Birçok sanayi ürününü alır ve tek bir elden satar
- Örnek: 40 milyarlık sanayi sermayesi 1 yıl boyunca meta üretimine koyulsun, 1 yıl boyunca da bunları satsın. 2. yıl sonunda ort.kar oranı %20 ise, 8 milyar karını 40 milyar sermayesine ekler. Fakat 2.yıl boyunca üretim yapamaz. Aynı anda üretmek ve dolaşıma sokmak istiyorsa, 40 + 40=80 milyarlık bir sermayeye gereksinim duyar. Tüccar işte bu 2.yılın sermayesine sahiptir ve sanayi burjuvanın yardımına koşar. Daha düşük bir sermayeyle birçok sanayi ürününü satın alır ve dolaşıma sokar.
              40 milyar sanayi sermayesi + 10 milyar tüccar sermayesi
              Sanayici üretim fiyatına metaları tüccara satar: 40 milyar +ort.kar olan 8milyar/50milyar=46.4 milyar, %16’lık karı alır.
              Tüccar 46.4 milyara aldığı malı, 48 milyara satar. 8 milyar – 6.4 milyar=1.6 milyarlık yani %4 karını alır.
·                     Kredi ve Faiz:
- Sanayi ve ticaret burjuvazisi ödünç para alır, bunu kullanır ve oluşan kardan bir kısmını faiz olarak geri verir. Bu faiz oranı, ortalama kar oranını aşamaz.
- Sermayedarların a’dan gelen birikmiş paraları, bankaya yatar. Banka bu paralara faiz verir. Kredi verdiğinde geriye aldığı faiz oranı, kendisine verilen paraya verdiği faiz oranından yüksektir. Bu nedenle, banka karı, ortalama kar oranına eşit olabilir, hatta çoğu zaman daha yüksektir. Bu sırada sanayide yaratılan a’nın bir bölümünü banka elde eder.
·                     Toprak Rantı:
- 1. diferansiyel rant, 2.diferansiyel rant ve mutlak toprak rantı vardır.
- Rantı tarla verimliliği yaratmaz, toprakla uğraşan işçi yaratır. Rant artı-değerin bir biçimidir.
- Tarımda fiyatı en kötü verimliliğe sahip tarla belirler. Fakat tarla verimine göre emek-güçlerinin verimliliği farklı olduğundan, fiyatı belirleyen en verimsiz emektir.
- Toprağın değeri yoktur, fiyatı vardır. Toprak fiyatı ranta bağlıdır. Bir toprağın fiyatı, ondan elde edilen rantın, aynı miktarda bir faiz gelirinin elde edilebilmesi için gerekli kapitalin eşdeğeridir.
- Toprak fiyatları artar, çünkü kapitalizm geliştikçe toprak rantı artar ve ayrıca ortalama kar oranı düşer; yani faiz oranı da düşer, böylece rantla aynı miktarda faiz gelirini sağlayacak anapara miktarı artar.
- Sanayi karı, girişimcilikten ya da üretim araçlarından kaynaklanmaz. Ticari kar, metaların dolaşımından kaynaklanmaz. Banka faizi, paranın kendini çoğaltması değildir. Toprak rantı, topraktan kaynaklanmaz. Hepsini proletarya üretimde yaratır.
·                     Üretim Sürecine Bütüncül Bakış:
- Toplumsal üretim özerk işletmelere dağılmış bir şekilde gerçekleşir. Her işletmedeki yeniden-üretim, diğer işletmelerdeki y-üretime bağlıdır. Dolayısıyla bir işletmedeki y-üretim, toplumsal y-üretime bağlıdır.
- Sosyal kapital=kişisel sermayelerin toplamıdır.
- Yeniden üretimin koşulları şunlardır:
                1) Tüm metaların satılmaları için alıcı olması gereklidir.
                2) Basit y-üretimin olması için değeri ve kullanım-değeri bakımından bütün üretim belirli bir miktarda ve belirli bir şekilde olmalıdır
* Sosyal üretimin 2 bölümü vardır:
                - Sosyal üretimin değeri=d+s+a. Tüm metalar iki grupta toplanabilir; 1) Değişmeyen kapital olarak tüketilenler=makineler, aletler, hammaddeler, yardımcı malzemeler, yakıt, enerji vb. 2) İşçiler ve kapitalistler tarafından tüketilenler=ihtiyaç ve lüks metaları.
                - Yıllık toplumsal üretim: I) 4000s + 1000d + 1000a = 6000 -->üretim araçlarının değeri
   II) 2000s500d  +  500a = 3000 --->tüketim metaları, lüks maddelerin değeri
+ ----------------------------------

Tüm toplumsal ürünün değeri= 6000s + 1500d + 1500a = 9000
- Toplumdaki tüm ü.araçları=değişmeyen sermaye=üretim araçları üretimindeki toplam değer.
- Toplumdaki tüm değişen sermaye+artıdeğer=tüketim malları üretiminde oluşan toplam değer.
- Basit y-üretim için;
- I). Kesimdeki ü. araçları belirli bir biçimde olmalıdır. Bunların bir kısmı yeni ü.araçları üretiminde, bir kısmı ise tüketim ve lüks metaların üretiminde kullanılacak ü.araçları olmalıdır.
- II). Kesimdeki tüketim ve lüks metaları, hem kesim I) hem de kesim II)’deki işçiler ve patronların ihtiyaç ve lüks tüketimleri için üretilmiş metalar olmalıdır.
===> Bait y-üretimde, toplumsal ürünler artık vermeden dolaşımda bulunur. Bu denge halidir.
*** Genişletilmiş yeniden-üretim:
- a’nın tümü kapitalistlerin tüketimleri için kullanılmaz; bir kısmı kullanılır, bir kısmı kapitale eklenir.
- Kesim II)’de patronların tüketimi için üretilen lüks maddeler azalır, yani bu kesimin değeri daha az gerçekleşir.
- Öyleyse, kesim I)’de 1000a’nın %50 patron tüketimine gittiğini, %50 kapitale eklendiğini varsayalım;
4000s + 1000d’ye 500a eklenir. Teknoloji sabitse, a’nın aynı oranlarda s ve d’ye eklenmesi gerekir;
4000s+400s’+1000d+100d’ olur. Bu 2.yıl şu haldedir: 4400s+1100d+1100a (2.yıl oluşan ve gerçekleşen a)=6600
* Kapitalist (genişletilmiş) yeniden-üretimin yasaları:
1) Üretim araçlarının üretimi, tüketim-lüks metaların üretiminden daha hızlı artar.
2) Sermayenin organik bileşimi s/(d+s) artar. s’deki artış hızı toplam sermayedeki artış hızından daha büyüktür.
3) Üretim artışı tüketimi artırsa da, tüketim artışı üretim artışının gerisinde kalır. Tüketim olanakları azalırken, üretim fazlası oluşur ===>Krizler.
·                     “Saf” bir kapitalist üretim biçimi yoktur. Kapitalizm egemen üretim tarzı olarak vardır.
·                     Dünyada ve ülkelerde kapitalizm eşitsiz gelişir.
·                     Kapitalizmde üretimin artan toplumsallaşması ile üretime temel olan ve itici güç olan özel mülkiyet arasında çelişki vardır. Bunalımlarda keskin biçimde açığa çıkan budur.
·                     Krizler:
-       Kapitalizm öncesinde bunalımlar kıtlık sonucudur. Örneğin Fransız devrimi öncesinde tarımsal hasatın kötü olması krize yol açar. Kapitalizmdeyse bunalımlarda aşırı-üretim görülür.
-       Üretim araçları üreten sanayi dallarında aşırı-üretim gözlenir ve tüketim metalarının yığılmasıyla belirginleşir.Kredi ve ticaretteki düzensizlikler, kriz nedeni değildir. Krizlerde ticaret durur ve krediler batar, faizler yükselir, borsa çöker.
-       Krizde sermaye değer kaybeder ve bu sayede bunalımdan çıkılır. s düşünce, organik bileşim düşünce, ort.kar oranı yükselir ve çıkış yolu bulunur. Ücretlerde de, yani d’de de düşüş olur.
-       Örnek: Toplumsal üretim; 4000s+2000d+2000a=8000 –--genişleme, a/d son sınırında---->5000s+1000d+1000a=7000
Kar oranı=2000/8000=%33 ----------------------------->Kar oranı=1000/6000=%16.66
=Krizde değersizleşme ile 2000s+1000d+1000a=4000 olur ve kar oranı=1000/3000=%33, eski durumuna yükselir.
-       Krizlerin politik yönü: Sınıf hareketi canlanma olanağına sahiptir X burjuvazi ise sınıfa dönük baskıyı artırır.
Örnekler: -1913 krizi; I savaş, Ekim devrimi, Almanya ve Macaristan’da karşı-devrim.
- 1919-20 krizi; İtalya’da sınıf iktidara yaklaşır, bunu faşizm bastırır.
- 1929-33 krizi; Almanya’da faşizmin yükselişi.
- 1937-38 krizi; Krizden çıkış yolu olarak II. savaşa girilir.
- 1943-46’da ekonomik genişleme; Truman doktrini ve soğuk savaş şekillenir.
- 1948-49 krizi; Kore savaşı
- 1966-67 durgunluğu; Vietnam savaşı arasında ilişki

***

·                     Emperyalizm:
- 1870’lerden ya da 19.yy’ın son çeyreğinden beri tekeller gözlenmektedir. Tekeller rekabetle yoğunlaşma sonucu oluşur. Pazara hâkim olurlar; ortak fiyat ve üretim politikası geliştirirler.
- Tekelci birliklerin şekilleri; karteller, konsorsiyumlar, tröstler, holdingler, konzern’ler olabilmektedir.
- Patentlerle yapılan icatlarda da tekel oluşturulmuştur. Fiyatları yükseltip, karları artırırlar. Üretim maliyetini düşürürler.
- Çok ülkeli şirketler (ÇÜŞ’ler) de tekeldir ve bağımlı ülkelerin devlet politikalarını etkilemektedirler. Tekeller, üretimin dünya ölçeğinde artmış toplumsallaşmasını da ifade eder.
- Tekel=monopol veya oligopol; rekabeti yok etmez, şeklini değiştirir. Rekabet tekellerle tekel dışı şirketler arasında ve tekeller arasında sürmektedir. Geçici fiyat düşüşleriyle rakiplerini iflasa zorlarlar.
- Mali sermaye (mali oligarşi de denir; Yunanca oligarkhia takım erkliği); bankalar önceleri ticari ve sanayi burjuvaziye kapital sağlamada aracı olurdu. 20.yy’la birlikte bu alanda da tekelleşme yaşandı. Bankalar küçük mal sahiplerinin mevduatlarını da toplayarak, sanayiye yatırım yaparlar ya da kendi belirlenimlerinde yatırımlar için kredi vererek, sanayi sermayesi ile entegre oldular. Bankalar, şirketlerin hisselerini alıp, onlara ortak olmaktadır. Örnek: 1. Dünya savaşı öncesi Deutsche bank 87 şirkete hâkimdi ve onlar aracılığıyla sanayi işletmeleri kontrol ediyordu.
- Sosyal yaşam alanları, medya, eğitim, sanat finans kapitalin egemenliğine girer. Bir avuç kapitalist, devlet bürokratlarına, vekillere arpalıklar sunar, emekliliklerinde yönetimlerine yerleştirir.
- Kapitalizmin ilk dönemlerinde meta ihracı vardı. Emperyalizm döneminde sermaye ihracı başlar ve meta ihracı onu izler. Sermaye ihracı iki şekilde olur; kredi ve yatırım sermayesi. Kredi verildiğinde, işçi sınıfının ürettiği artı-değeri gasp eden ülke burjuvazisi, bunun bir kısmıyla faizi öder ve egemen olan ülkenin sermaye sınıfına artı-değeri aktarır. Yatırım yapıldığında, ucuz işgücü kullanılarak oluşan artı-değer alınıp götürülür. Bu iki şekildeki sermaye ihracı, emperyalizm öncesinde de vardı, fakat o dönemde meta ihracı ön plandaydı. Emperyalizmle birlikte sermaye ihracı, meta ihracını aşar ve ülkeler arası ilişkilerde belirleyici bir faktör olur.
- Düşen kar oranı, sermaye ihracını doğurur. Tekellerin fiyatları yükseltmesiyle elde edeceği kar, sermaye fazlalığının üretime girmesiyle düşecektir. Bu nedenle hayali sermaye birikimi ve sermaye ihracı gelişmiştir. Tekeller başka ülke pazarlarını ele geçirmek için fiyatları düşürebilir; buna “damping” denir.
- Emperyalizm döneminde ülkelerdeki sektörler eşitsiz gelişir; tarım özellikle geri kalır. Ülkeler arasında da eşitsiz gelişim vardır. Geri kalmış ülkelerde hammadde bol ve ucuz, işgücü ucuz olup, emek yoğun sektörler ağırlıktadır. Başka bir deyişle bu ülkelerde sermayenin oranik bileşimi düşüktür ve bu nedenle ort.kar oranı yüksektir. Bu durum sermaye ihracını koşullar.
- Sermaye ihraç eden ülkeler ve kapitalistler arasında rekabet vardır. Bunlar arasındaki paylaşımı, yeniden paylaşım savaşları bozar. Bazen aralarında barışçıl anlaşmalar olur, ancak rekabet ve eşitsiz gelişim varlığını hissettirir. ÇÜŞ’lerin varlığı, ultra-emperyalizmi doğurmamıştır; siyasetin ve ekonominin işleyişi hala ülke ölçeğinde gerçekleşmektedir. 1914’te İngiltere, Rusya, Fransa, Almanya, ABD, Japonya, Hollanda ve Belçika dünyanın 2/3’ünü paylaşmış durumdaydı ve 1910 yılında dünyada 100 uluslar arası kartel bulunuyordu.
- Sömürgecilik, emperyalizmden önce vardı. İngiltere 18.yy’dan, Fransa 19yy. ortasından beri sömürgelere sahipti. Bu ülkelerin burjuvaları, kendi ülkelerinin kat be kat üzerindeki nüfuslar üzerinde egemendi. Emperyalizmle birlikte sömürgelerin paylaşımı yapılmış olduğundan ve eşitsiz gelişim nedeniyle, yeniden paylaşım gündeme gelmiştir (1914). Hammadde kaynakları büyük önem kazanmıştır. Meta ihracı ve pazar yerine sermaye ihracı ön plana geçmiştir. Bir yandan da emperyalist ülkelerde “işçi aristokrasisi” ortaya çıkmıştır. Ayrıca işgücü transferiyle sömürgelerde ayrıcalıklı bir işçi kesimi de oluşmuştur.
- Emperyalizm, tekelci kapitalizmdir. Teknoloji geliştikçe kar oranı düşer. Bunalımdan çıkmak için köklü üretim organizasyonu değişikliğine ihtiyaç duyulur. Silah sanayi büyümüştür ve asalaktır.

***
Bazı ekler: - Kapitalizmin gelişimiyle toprağın fiyatı, tarımsal ranta göre oluşmaz. Artık, toprak fiyatı konut kiralarına göre saptanır ve kentler büyüdükçe, toprak-arsa fiyatları artar.
- Hizmet sektöründe çalışan emekçiler, işçi sınıfının kapsamında mıdır?.. Evet, kapsamındadır. Ulaşım, depolama gibi işlerde çalışan işçiler ise, artı-değer yaratmazlar, fakat toplumsal artı-değerin gerçekleşmesinde işlevleri vardır. Üretken olmayan emek-güçleri de, işçi sınıfının parçasıdırlar. Devlet memurları olan kamu emekçileri, aslında işçidir.
- Küçük üretim yapan köylüler ve kişisel tüketim için yapılan üretim, kapitalist üretim kapsamında değildir. Bunlar için doğal ekonomi geçerlidir.

Soru: Sanat eserlerinin yüksek fiyatları nasıl açıklanır? Bunlar için emek-değer teorisi geçerli midir?.. Cevap: Van Gogh gibi ressamların tablolarının fiyatı çok yüksek, çünkü sadece bir tane özgün eser-meta var ve bunu almak isteyen milyarder/sermayedar sayısı fazla. Yani talep çok. Arz ise bir tane özgün eser-meta. Bu yüzden fiyatlar yüksek. Üstelik müzelerde beklediklerinden bu eserler, alıcılar ele geçirmeye çalışıyorlar ve talipler, fakat müzedeyken alamıyorlar ve alıcılar müzayedede yarıştıkça, fiyat artıyor. "Sıradan" bir ressamın tablolarını başka ressamlar da üretebilir, bir orijinalliği/özgünlüğü yoktur bunların. Fakat Van Gogh gibi ressamlar zamanında ekol başlatmışlardır ya da özgün/biricik (unique) eserler üretmişlerdir. Günümüzde "sıradan" ressamların ürettikleri eserlerin fiyatı, talebin az olması nedeniyle, çok artmamaktadır ve değerlerinin etrafında seyreder. Van Gogh zamanında ucuz diye sarı renkli boyayı tablolarında çok kullanıyordu ve ürettiği tablolar değerlerine yakın bir fiyatla satılıyordu. Sanırım çok az tablosu (belki 1 tane) sağlığında satılmıştı. Onun tabloları, tıpkı antik eserler, heykeller, kitaplar, gereçler vb. gibi döneminde sahip oldukları (eğer satılıyorlarsa) değerlerle kıyaslanmayacak fiyatlara günümüzde satılıyor.

***

·                     Neo-Kapitalizm:
- 1929-32 bunalımı Avrupa’da burjuvazinin faşizmle kapitalizmi sağlamlaştırması sonucunu doğurdu. ABD’de ise 1932-40 arasında neo-kapitalist toplumsal yapıya yönelindi.
- 5, 7, 10 yılda bir devresel bunalımlar olur. 25-30 yıl süren uzun süreli dalgalar yaşanır. Bu uzun süreli dönemleri ilk olarak Rus iktisatçı Kondratiyef ortaya koydu.
- 1913-40 arası, bir uzun süreli dalgaydı. 1913, 1920, 1929 ve 1938 krizleri, bu dönemde yaşandı. Bu dönemde durgunluk=düşük büyüme oranı genel eğilimdi.
- 1940-70 arası, genişlemeyle karakterize bir uzun dalgadır. Bu dönemde patronlar ve devlet, işçi sınıfına tavizler verebilir. Sınıflar arasında pazarlıklar ve görüşmeler yaygındır. İşçilerin yaşam düzeyi yükselmiştir. Neo-kapitalizm, sosyal devlet politikalarını anlatır.
- 1929-32 bunalım dönemi, burjuvazinin kapitalizmin kendi halinde iktisadi işleyişine güven duymaması gerektiğini öğretmiştir. Devletin ekonomiye müdahale etmesi gerektiği fikri doğmuştur.
- 1940-70 arasındaki neo-kapitalist dönemde, devlet ekonomiye müdahale etti. Çünkü burjuvazi kapitalizmin kendiliğinden işleyişine güvenmiyordu ve soğuk savaşa girilmişti. Bu döneme emperyalizmin 2. evresi de denir:
- Soğuk savaş askeri teknolojinin sürekli ilerlemesini sağladı ve bu ilerleme üretim tekniklerine de aktarıldı. Böylece değişmeyen sermayenin aktarılma süreleri kısaldı. Devresel krizlerin süresi 7-10 yıldan 4-5 yıla indi.
- Sosyalist bloğun genişlemesi ve varlığı, pazar-hammadde kaybıdır.
- Sömürgelerin bağımsızlıklarına kavuşmalarıyla birlikte kapitalizmle yeni ilişkilere girmeleri gözlenir. Sermaye ihracı için yeni coğrafyalar, yeni pazarlar ve hammadde kaynakları doğmuştur. Bunlar genişleme dönemini uyarıcıdır.
- Devlet, soğuk savaş koşullarında ulusal gelirin büyükçe bir bölümünü silahlanma harcamalarıyla denetlemektedir. Silah tekelleri devlet siparişleriyle muazzam ölçüde karlar elde etmiştir.
- Ulusal gelirin ve devlet bütçesinin önemli bir bölümü de dolaylı ve dolaysız sosyal sigorta harcamalarına, toplumsal harcamalara gitmiştir. Böylelikle; 1) işçi sınıfının talepleri hafifletilmiş, yönlendirilmiştir, 2) devlete bu sandıklardan kısa süreli borçlar verilebilmiştir. Patronların ya da devletin ödediği primler, aslında işçilerin “el konulan” ya da “dolaylı” ücretidir. Emek-güçlerinin tüm karşılığı içinde ücret yanı sıra bu sosyal ücret de vardır. Aslında patronların ve devletin sigorta sistemlerine katkısı yoktur. Sigorta sistemleri, işçi sınıfının dayanışmasıdır. Bireysel riski ve geri almayı içermez. Risklerin matematik ortalaması alınır. Bu sistemler, lümpen proletaryanın oluşmasını engeller. Ki lümpenleşme proletaryanın sınıf çıkarlarına aykırıdır (ücretleri düşürür, “beterin beteri var” dedirterek mücadele gücünü azaltır, işçiler arasındaki rekabeti artırır). Sosyalizmde de toplumsal dayanışma olacaktır; tüm yurttaşlardan alınan vergilerle finanse edilecek toplumsal hizmetler olacaktır (sağlık, eğitim, çocuk ve yaşlı bakımı vb.).
- Sosyal sigorta sistemi, burjuvazi açısından bunalımda ulusal gelirin ansızın ve hızlı düşüşünü frenler. Talebin düşüşünü frenler. Örneğin, işsizlik sigortasının varlığı… Reel işsizlerin ücretleri kadar bir talep düşmesi olduğundan, bunlar arasında sigortalı olanlar arttıkça bu talep (ve gelir) düşüşü azaltılmış olmaktadır. Özetle işsizlik sigortası, bunalımı hafifletir. Hafiflemiş bunalıma, resesyon denir.
- Silahlanma ve sigorta sistemi, bunalımların resesyonlara dönüşümünü sağlar (örneğin 1953, 57 resesyonları). Uzun süreli büyüme dalgası içinde bunalımlar, sürekli enflasyon pahasına devlet harcamaları, özellikle askeri harcamaların artmasıyla, üretim araçlarına olan talebi artırarak, sigorta sistemi de tüketim mallarına olan talebi artırarak, hafifletilir=resesyon olurlar.
- Enflasyonist eğilim: Tekellerin varlığında fiyatlar esnek olmaz. Pazara hâkim olan tekeller rekabeti azaltır. Aşırı üretim olsa da, iflaslarla pazar payının artması sağlanır ve fiyat düşüşleri için rekabetin olması engellenir. Arzdan fazla talep olduğunda fiyatlar artar. Tersi durumda fiyatlar değişmez ya da çok önemsiz ölçüde düşer. Buna silahlanma eklenir. Silahlanma yeni emek-güçleriyle birlikte talebi artırır, fakat bu talep oranında bir meta piyasaya sürülmez. Bu durumda enflasyon kaçınılmazdır.
- Ekonomik programlama olgusu:
- Değişmeyen sermaye yatırımı kısa süreli devrelerden korunmalı, tümüyle metalara aktarılması garanti edilmelidir. Bunun güvencesi ekonomik programlama yapmaktır. Tröstlerin, tekellerin ülke ölçeğinde eş güdümü sağlanmak istenir X Sosyalist merkezi planlama’da üretim hedefi vardır. Ekonomik programlamada sermayenin yatırım hedefleri eş güdümlenir; burjuvazinin genel çıkarlarına uygun hedefler belirlenir ve uygulanır ki böylece sonuçta zorunlu bir eş güdüm oluşması sağlanır. Planlama Teşkilatları, sermaye gruplarının yatırım planlarını, Pazar beklentilerini öğrenirler ve bu plan ve beklentileri birbirleriyle uyumlu kılacak adımları saptarlar. Her bir kapitalist işletme için zorlukla yapılan pazar sondajı, ülke ölçeğinde devlet tarafından böylelikle yapılmış olmaktadır. Devlet tekellerin, tröstlerin arasında hakem görevi üstlenip, onların arasındaki çatışmaları düzenler. Ekonomik programlamada, planlanmış olanı gerçekleştirmek için araç yoktur. Bu türdeki planlamanın tutması belirsizlikler içerir. Bu nedenle öngörüler tutmayabilmektedir.
- Kar, devlet tarafından garanti edilir. Teşvikler, vergi indirimleri, sübvansiyonlar ve silahlanma ile resesyonlarda karın düşmesi frenlenir. Genişleme=booming dönemlerinde, ücret ve maaşlardaki artış, talebi artırır. Bu kar oranının yükselişine yarar. Bu nedenle, bu dönemde sendikalar, burjuvazinin ve devlet politikalarının yedeğine yönlendirilir.

Yararlanılan kaynaklar:  1) Lev Leontiev, Marksist Ekonomi Politiğin İlkeleri, Sol Yayınları
2) Rasih Nuri İleri, Kapital’den Emperyalizme, Scala Yayınevi
3) Ernest Mandel, Marksist Ekonomi Kuramına Giriş, Ünlü Yayıncılık
4) Karl Marx, Kapital 1. Cilt, Sol Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.

[Toplumbilim İçin Materyalist Kılavuz]

Mahmut Boyuneğmez Giriş Maddenin organizasyon düzeyleri ya da gelişim evreleri bulunmaktadır. Bunlara biz temel gerçeklik katmanları diyo...