Hazırlayan: Mahmut Boyuneğmez
-
Ekonomi politik (siyasal iktisat), toplum bilimleri alanında yer alan bir bilim
dalıdır. Toplum yaşamının bir yönünü, toplumun iktisadi yaşamını, maddi üretim
alanını inceler. Ekonomi politik, üretimin toplumsal yönünü, toplumsal yapısını
inceler. Üretimin teknik yönünü incelemez.
-
Oykonomia=yönetim bilimi. Politikos=devlet yönetimi anlamındadır (Yunanca).
-
Üretim, toplumun varoluş koşuludur; toplumun var olma temelidir. Toplumsal
yaşam üretime dayanır.
-
Üretimin ya da çalışmanın (emek etkinliği) 3 temel öğesi vardır:
i.
Emek harcanması=çalışma
ii.
Emeğin konusu=nesnesi (hammadde)
iii.
Emek aracı
Bu üç
öğenin olmadığı durumlarda üretimden/çalışmadan bahsedilemez. Müzik dinlemek,
satranç oynamak, kitap okumak, beslenmek vb. emek etkinliği değildir. Toplum
içindeki insan için emek etkinliği, doğa üzerine müdahalede bulunmayı anlatır;
doğal nesnelerin ihtiyaçların karşılanması için dönüştürülmesi, üretimdir.
Üretim sürecinde, doğanın güçleri kontrol altına alınır, yönlendirilir; bu
süreç araç kullanımı olmadan gerçekleşmez.
-
Üretim, sadece maddi üretimi içermez; aynı zamanda bilim, sanat, yönetim ve
eğitim gibi hizmetlerin üretimi de emek etkinliği kapsamındadır.
-
Emek nesnesi=doğal kaynaklar + hammaddelerdir. Üzerinde emeğin uygulandığı
nesnelerdir. Daha önceki bir evrede üretilmiş emek nesneleri, hammaddedir.
Toprak, madenler, sular doğal kaynaklar olarak emek nesnesidir ve hammadde
değildir. Hammaddeler, emek nesnesidir, fakat hammadde olmayan emek nesneleri
vardır.
-
Emek araçları=doğa üzerinde egemenliği geliştiren, emek nesnesini dönüştüren
araçlardır. Toprak, yollar, fabrika binaları, sulama boruları vb. emek
aracıdır.
-
Üretim araçları= emek araçları + emek nesneleridir.
-
Üretimde bir nesne ürün, hammadde veya emek aracı olabilir. Örneğin, kömür
maden ocağında ürün, fakat termik santralde hammaddedir.
-
Arı, karınca, termit, kunduz veya kuşların yuva yapması vb., insanların
emeğiyle karşılaştırılamaz. Bunlar içgüdüsel etkinliklerdir ve bu hayvanların
“üretimleri”=yaptıkları işler, kendi doğal etkinlikleri, onlardan ayrılamaz
etkinliklerdir. Bir hayvan yaptığı bir yuva ile özdeşleşmiş durumdadır,
örneğin. İnsan emeğinin=çalışmanın iki temel özelliği vardır: i)
Bilinçli=önceden saptanmış bir amaca yönelik etkinlik, ii) Emek aletleri
üretiminden ayrılamaz oluşu. Bu nedenle emek, sadece toplumsal-insana özgü bir
özellik, etkinliktir. İnsanları hayvanlardan ayırt eden özellik, doğayı
dönüştürebilmesidir. Bu emek etkinliğini anlatır. İnsanların ataları, emek
araçları üreterek hayvanların sürü yaşamından, toplumsallaşmaya geçmiştir.
İnsan eli, emek ürünüdür ve emek organıdır. Konuşmanın doğuşunda da belirleyici
çalışma olmuştur.
- İnsanı
insan yapan üretimdir. Tüm toplumsal-tarihsel etkinlikler, üretim zemini
üzerinde var olur. İnsan, toplumsal insanlıktır.
-
Emek zenginliğin babası, toprak ise anasıdır. Ürün üretiminde kullanılan üretim
araçlarını üretmek için de emek harcanır.
-
Emek üretkenliği=emek verimliliği. Ürün niceliği/Δt artınca, emek
üretkenliği=verimi artar. Ürüne katılan canlı emek azalır, üretim araçlarıyla
katılan birikmiş emek artar. Bu durumda tek bir üründe somutlanan genel emek
miktarı düşer.
-
İşbölümü; emek üretkenliğinin düşük olduğu ilkel toplulukta, yaş ve cinsiyete
göre işbölümü vardı. Üretim geliştikçe, emek verimliliği arttıkça, toplumsal
işbölümü ortaya çıktı. Sanayi ve tarım birbirinden ayrıldı.
-
Üretici güçler=üretim araçlar + emek-gücü/emekçiler. Üretici güçler tarih
boyunca gelişmiştir. Emek-güçlerinin yetenekleri ve kapasiteleri gelişmektedir.
-
Üretim ilişkileri; üretim, topluma ait bir etkinliktir ve üretim sürecinde
insanlar sınıflar biçiminde belirli ilişkilere sahiptir. Kapitalizmin temeli,
burjuvazi ile proletarya arasındaki üretim ilişkileridir. Temel, ekonomi
değildir. Her toplumda bir egemen üretim ilişkisi vardır ve bu o toplumun
temelini oluşturur. Temel; hukuk, devlet, sanat, ideolojileri, kısacası
üst-yapıyı koşullar.
- Ü. tarzı;
5 üretim tarzı mevcuttur: İlkel komünizm, köleci, feodal, Kapitalizm, sosyalist
üretim biçimleri. Köleci, feodal ve kapitalist toplumlarda sömürü
ilişkileri=üretim ilişkileridir; bu toplumlarda ü. ilişkileri, sömürücü sınıf
ile sömürülen sınıfın üretimde konumlanışı ve üretimde yer alış biçimidir.
-
Sömürü: Sömürülen sınıfın ürettiği artık-emeğin=artı-ürünün=artı-değerin
sömürgen sınıf tarafından temellükü, mal edilmesidir. Sömürü, artı-ürün
oluşturulduğunda var oldu; ilkel toplumda yoktu.
-
İnsanın doğa üzerindeki egemenliği çok gelişmiş olduğu halde, üretici güçler
bundan tam olarak yararlanamamaktadır. Bunun nedeni kapitalist üretim
ilişkileri içerisinde bulunmaktır.
- Ekonomi-politik
temeli, yani üretim ilişkilerini ve üretici güçleri inceler. Toplumun gelişimi,
yeni bir üretici güç olan işçi sınıfının çıkarları doğrultusunda olması
gerektiğinden, gerçeği incelemek, sınıfsal bir tavır alış anlamına gelmektedir.
Ekonomi-politik bilimi, sınıfsal bir bağa sahiptir, çünkü toplumsal ilerleme,
proletaryanın çıkarlarıyla örtüşmektedir.
*
Burjuva iktisatçılar para, kar, sermaye gibi olguları nesneler arası ilişkiler
olarak tanımlar ve kavrar. Marksizm bunları, sınıflara bölünmüş toplumsal
yapıyı kuran insanlar arası ilişkiler olarak tanımlar. Bu olgular, üretim
ilişkilerinin ortaya çıkardığı olgulardır. Ü.ilişkileri, üretimde sınıfların
tabi olduğu konumlanış ve ilişki biçimidir.
*
Ekonomi-politik, sadece kapitalizmin yapısını incelemez, fakat bu inceleme
toplumsal gelişimde kapitalizmin frenleyici duruma geldiğini gösterir. Bu
nedenle Marksist teori, bilimsel bir sosyalizm teorisidir. Bilimsel temellere
yaslanarak kapitalizmin yerine sosyalizmin geleceğini ortaya koyar. Bu doğrudan
ilerici bir tavırla ilişkilidir; işçi sınıfının çıkarlarının yanında olunması…
Buradan politikaya açılan kapıyı görmek zor değildir.
*
Ekonomi-politiğin kavramları (para, sermaye, meta vb), kendinden menkul bir
anlama sahip değildir. Toplumda, üretim ilişkileri içerisinde bir anlama
sahiptirler. Örneğin sermaye, kendi başına bir para miktarı değil, oluşumu ve
hareketiyle var olan, sömürü ilişkilerinden doğan bir gerçekliktir. Kavramlar,
gerçeklikteki üretim ilişkilerinin farklı yönlerinin soyutlamasıdır.
Ekonomi-politiğin kavramları, somut tarihsel dönemleri için geçerli anlamlara
sahiptir, çünkü belirli bir dönem için belirli üretim ilişkileri geçerlidir.
-
Bilim, süreç ve olayların özünü inceler. Ekonomi-politik de, toplumsal yaşamı
yöneten yasaları, ilişkileri inceler. Ekonomi-politiğin yasaları, tüm tarihte
geçerli genel yasalar değildir. Her tarihsel dönemin=üretim tarzının kendi
özgün yasaları bulunur. Her dönem geçerli, evrensel toplumsa yasaları yoktur.
-
Toplumsal üretim süreci=üretim + değişim + bölüşüm + tüketim’i içerir.
..
Tüketimin iki biçimi vardır; üretim amacıyla tüketim ile doğrudan tüketim.
İlkinde üretim aracı olan ürünler tüketilir, ikincisinde tüketim mallarının
tüketimi söz konusudur.
..
Bölüşüm; ü.araçlarının bölüşümünün niteliği, ürünlerin bölüşümünü belirler.
Ü.araçlarının sahibi burjuvazi, ürünlerin de sahibidir. İşçi sınıfı sadece
emek-güçlerine sahiptir. Ü. araçlarının kamu mülkiyetinde olduğu sosyalizmde,
ürünler tüm topluma=emekçilere sunulur. Bunu kamuculuk sağlar.
**
Üretim, değişim, bölüşüm ve tüketim bir bütünlük oluşturur. Bu bütünün
belirleyici öğesi üretimdir. Eğer üretim kapitalist değilse, üretimde
kapitalist üretim ilişkileri yürürlükte değilse, ürünler kapitalist pazar
yasalarına göre dolaşıma girmez. Ancak ve ancak bir toplumda kapitalist üretim
ilişkileri egemense, köylülerin ürünleri kapitalist pazara girebilir. Kapitalist
üretim ilişkilerinin izi yoksa, kapitalist bir pazar da olamaz. Değişim,
bölüşüm ve tüketimin niteliğini belirleyen üretimin toplumsal
yasalarıdır.
Soru: Bu durumda, “Türkiye yarı-feodal,
yarı-kapitalist bir ülkedir” tespiti neyi göz ardı eder? Bunun siyasi sonuçları
neler olmuştur?..
*
Marksizm’in üretime belirleyicilik atfetmesi, ideolojik sonuçları açısından
önemlidir. Burjuva iktisadı, iktisadın gelişimini değişime göre yapar ve doğal
ekonomi, parasal ekonomi ile kredi ekonomisi şeklinde üç kısma ayırır. Burada
üretimin belirleyiciliği görülmez ve üretim sürecindeki sömürü ilişkileri
görmezden gelinir. Oysa sosyalizmde de para ve kredi vardır; ancak üretim
ilişkileri kapitalizmden farklıdır ve ayırt edici olan da budur. Sosyalizmde
sömürü yoktur. Burjuva iktisadın sınırlarını böyle bir ideolojik çerçeve
çizmektedir.
***
-
Kapitalizm, basit meta üretiminden doğmuştur. Basit meta üretiminde, küçük
üreticiler ü.araçlarının özel mülkiyetine sahiptir ve ürünleri kendi kişisel
çalışmalarıyla üretip, değişime sokarlar. Kapitalizm, küçük üreticilerin özel
mülkiyetleri ellerinden alınıp, ücretli duruma getirilmesiyle doğmuştur. Basit
meta üretimindeki özel mülkiyet zorunlu olarak kapitalist üretim ilişkilerini
doğurur.
-
Kapitalizmin doğuşunda devlet aygıtı önemlidir.
-
Kapitalizmin doğuşunda yağma, fetih ve bağımlılaştırma ile ilk sermaye birikimi
sağlanmıştır. İlksel birikimle oluşan sermaye, sermaye sınıfını ve proletaryayı
oluşturmuş, bu iki sınıfın üretimde bağlandıkları ü.ilişkileri kapitalist birikimi
sağlamıştır.
- İlk
birikimin temeli, köylülerin=serflerin mülksüzleşmesidir. Üretim araçlarından
ve topraktan bağımsızlaşma süreciyle köylü nüfus fazlası, ücretli işçi olmuş,
bir yandan da topraklar veya toprağın satılmasıyla alınan para yeni bir sınıfın
elinde toplanmıştır.
-
Kapitalist üretim biçiminin doğuşuna yol açan gelişmeler:
·
Feodalizmin küçük üreticisinin üretim
araçları ve toprağından ayrılması=mülksüzleşmesi ve feodal bağımlılıktan
özgürleşmesi,
·
Üretim araçları olacak olan paranın belirli ellerde
toplanması,
·
15. ve 16. yy’larda coğrafi keşiflerle yeni
karaların yer altı ve yerüstü zenginliklerinin yağmalanması,
fetihler=sömürgecilik.
-
İlksel birikimin temel bir kaynağı, sömürgecilikle gelen yağma temelli
ticarettir. Avrupa ve İngiltere’de ilk birikim yağmaya dayanır. Devlet bu
birikimin olmasını kolaylaştırır.
-
Feodal üretim tarzında küçük köylü üretimi ve zanaatkârların üretimi vardır.
İlkel köleci toplumdan kapitalizme kadar olan tarihsel dönemde, basit meta
üretimi gözlenir. Basit meta üretimi için iki koşul bulunur: 1) İşbölümü, 2)
Ü.araçlarının özel mülkiyeti. Bunlar olmadan değişim için üretim yapılamaz.
Ancak feodal dönemde de, üretimin esas amacı değişim, ticaret değildir. Feodal
sistemde köylü sömürüsü 3 biçimde olur: 1)Angarya=emek-rant, 2) Ürün-rant, 3)
Para-rant. Zanaatkârlar yöresel değişim ile geçinir; loncaları kapalı bir
sistem oluşturur.
-
Kilise, feodal üretim ilişkileriyle var olmuştur. Merkezi feodal devletlerin
kurulmasıyla, köylülerin üzerindeki sömürü artar; para basılır ve feodal
krallar vergileri para olarak toplar. Aynı zamanda tefecilik doğar. Köylüler
toprağa bağlanır, toprakta onlara; böylelikle serflik doğar. Almanya, Fransa,
Rusya’da buna karşı köylü isyanları olur ve bunlar kanla bastırılırlar.
Köylerden kaçan köylüler kentlerde “serseri” tabakayı oluşturur. Kentlerde “burgeouis”
doğar; ticaret, gemi şirketleri ve bankacılıkla uğraşırlar. Coğrafi keşifleri
(Amerika’nın keşfi, Afrika’nın Ümit Burnu’nu geçerek Hindistan’a ulaşma vb.) ve
talanları bu sınıf yapar. Fransa’da 18.yy, İngiltere’de 17.yy, Almanya’da
19.yy, Japonya’da 19.yy sonunda burjuvazi iktidarı alır ve ulus-devletler
oluşur. İngiltere’de aristokrasi burjuvalaşır; Fransa’da krallık-aristokrasi
devrimle yok edilir; Almanya’da burjuvazi, işçi sınıfına karşı aristokrasiyle
işbirliği yapar. Rusya’da burjuva devrimi, sosyalist devrim izler. Amerika’da
feodalizm yaşanmaz.
- Basit
meta üretimi: İlkel topluluk ile kapitalist toplum arasındaki dönemde var
olmuştur. Bu dönemde henüz meta üretimi toplumun bütününü kaplamaz. Bu
toplumlarda 2 tür ekonomik davranış vardır:
1) M-P-M; Satın almak için
satmak; köylüler ve zanaatçılar pazara gelir ve ürünlerini değişime sokarlar,
ürünlerinin değerinde olan başka metalar alırlar.
2) P-M-P’; satmak için satın
almak; P’>P olmalıdır; yoksa eşdeğerde kalınsaydı, meta satın alınmazdı.
P’=P + a (artı-değer)’dir. Sermaye sadece kapitalizmde oluşmamıştır; basit meta
üretimi döneminde de vardı, ancak kapitalizmle birlikte üretime katılmıştır.
Kapitalizmden önce sermaye büyük ölçüde tefeci sermayesi ve tüccar sermayesi
olarak bulunur. Bu sermayenin giderek üretim araçlarını ele geçirmesi ile
kapitalizm doğmuştur.
-->1)
Üretim araçları köylülerin elinden alındı. Kapitalizmin Afrika’ya girişinde
(19-20yy) de olduğu gibi toprak mülkiyeti ilişkileri değiştirilerek bu
yapılmıştır. Baskı ve zor, bu süreçte kullanılmıştır.
2)
Ü.araçları burjuva sınıfın elinde yoğunlaştı. Sanayinin gelişimi ü.araçları
sahipliğini zorlaştırır ve tekelleştirir. Sermaye sahipleri ü.araçları
geliştikçe bunları satın alabiliyor ve sermayelerini artırabiliyordu. Orta
tabakalar bu süreçte mülksüzleşti.
3)
Emek-gücü dışında hiçbir şeye sahip olmayan proletarya gelişti.
-Proletaryanın
oluşumu:
a) Toprağa bağlı olmayan,
loncaya kayıtlı olmayan kesimler; ortaçağ kentlerinde 13. yy.’da bile “emek
pazarları” bulunuyor.
b) 13-18.yy. arasında
aristokrasinin erimesiyle oluşanlar; hizmetçi, kâtipler, uşakların işlerine son
verilmesiyle serseri, dilenci haline gelenler
c) İngiltere’de tarlaların
koyunlar için otlaklara dönüştürülmesi süreci (15-18.yy)’nde köylülerin
topraklarından sürülmesi
d) Orta ve doğu Avrupa, Asya,
Latin Amerika, Kuzey Afrika’da modern sanayinin karşısında zanaatçılığın
rekabet edememesiyle işçileşme süreci.
·
Kapitalist üretimin 3 aşaması yaşanmıştır:
1)
Elbirliği (kooperasyon): Zanaatkârların kişisel atölyeleri ve lonca
örgütlenmesi var. Burjuvazi, atölye kiralıyor ya da yaptırıyor. Emek araçları,
nesneleri ve emek-gücü satın alınıyor. Elbirliği şunları sağlıyor:
a) Ortalama ustalık düzeyinde
birçok işçiyi bir araya getiriyor.
b) Emek araçları tasarruflu
kullanılıyor; bir kişi yerine birçok işçinin üzerinde emek harcadığı nesneler
ve kullandığı araçlar var.
c) Emek-güçlerinin sinerjik
etkisi oluşur; tek tek işçilerin emek-güçlerinin aritmetik toplamının üstüne
çıkan bir emek-gücü yaratılır (Mısır piramitlerinin yapımını da elbirliği
sağlamıştır).
d) Tek tek işçilerin
yapamayacakları işler yapılabilir olur. Örneğin, 20 duvarcının 1 günde ördüğü
duvar büyüklüğü > 1 duvarcının 20 günde ördüğü duvar büyüklüğü.
2)
Manifaktür: İşbölümüyle elbirliği özel bir nitelik kazanır. Bazen birçok meslek
tek bir atölyede bir mesleğe indirilir, bazense bir meslek birçok mesleğe
bölünerek tek atölyede gerçekleşir. Emek-güçleri çeşitleri tek ve basit bir
işlemde uzmanlaşır. Böylece: a) İşi öğrenmek kolaylaşır, alınması gereken
eğitim süresi kısalır. b) Tek işçinin işlemler arsında kaybettiği zaman kalkar;
gerekli emek miktarı düşer ve artık-değer artar. c) İşçi işyerinin bir parçası
olur; emek-gücünü kapitaliste satmadıkça bir iş yapamaz durumdadır. d) Akıl
yürütme ortadan kalkar; Düşünce süreci üretimden biraz daha ayrışır. İşçi
parçacıdır ve kavrayışı yaptığı basit, parça iş ile birlikte körelir.
3)
Fabrika-makine: -Makine, nispi a’yı artıran araçtır. Makineyle atölyeler,
fabrika haline gelir.
-
Makineler, değişmeyen sermayenin parçasıdır ve a’yı yaratmaz, ancak onu
çoğaltır (makineleşme genelleşir ve geçim araçlarının değeri düşer; böylece
emek-gücünün yeniden üretimi için gerekli emek zamanı düşer ve fazla emek artar).
-
Makinelerin aşınmasıyla içerdiği değer metalara aktarılır=amortisman.
-
Makineler çocuk ve kadın emeğinin kullanımını artırır; bireylerin kendilerine
ayırdıkları zamanı çalar. Erkek işçinin emek-gücünün değerini düşürür, çünkü
çocukları ve eşinin de emek-gücü olarak değeri verilir, ancak hep birlikte
çalıştıklarında emek-gücünün yeniden üretimini sağlarlar. Emek-gücünün yeniden
üretimi, çocukların ve tüm ailenin geçinmesini sağlamaktan geçer.
-
Makinelerin kullanımı: a) emek üretkenliğini artırır, böylece sömürü oranı
yükselir. b) Yeni emek-güçleri oluşturur (erkekler, kadın ve çocuk
emek-güçlerini satmak zorunda kalır)
-
Makineler ilk ortaya çıktıklarında vardiya sistemi uygulanır; sürekli çalışmayı
sağlayan makinelerin yenileri çıkınca değişim değerlerinin düşmesi nedeniyle,
tam kapasite kullanılmaları gerekir.
-
Makinelerle emek yoğunluğu artar; 24 saat içinde 3-4 günlük üretim yapılabilir
hale gelir. Makineler zaman engellerini ortadan kaldırır.
-
Makine, işçiyi hünersiz, vasıfsız kılar; işçi makinenin parçası olur; emek
aracı olarak makineyi kullanmaz, makine onu kullanır. Tek makine başında
uzmanlaşan işçi, onun bağımlısı olur ve böylece çalışmanın ilginçliği yok olur.
Üretimin zihinsel güçleri, el emeğinden tümüyle ayrılır.
·
Kapitalizmde ürünlerin ağırlıklı çoğunluğu
metadır. Kapitalizm, meta üretiminin üretimin çok büyük bir bölümünü
oluşturduğu ilk üretim tarzıdır. Kapitalizmde basit kullanım değeri olarak
kalan 2 tür ürün de vardır: a) köylülerin kendi tüketimleri için üretimleri; bu
kesim ulusal gelir hesaplanırken güçlük yaratır. Tarım ne kadar geriyse, bu
üretim bölümü o kadar büyüktür. b) Ev işlerinde yapılanlar; burada üretim
sadece kullanım değeri yaratır, değişim-değeri üretilmez, yani meta üretilmez.
Yemek pişirmek, ütü yapmak gibi…
* Meta
üretiminin 2 koşulu vardır: 1) Toplumsal işbölümü olmalıdır; işbölümü yoksa ya
da yeterince gelişmemişse, değişim olmaz. 2) Üretim araçlarının özel mülkiyeti
olmalıdır.
Not:
Sosyalist üretim planlıdır ve ü.araçları kamu mülkiyetindedir, ancak meta üretimi sınırlanmış biçimde bulunabilir. Eğer sosyalist bir ülkede devrim öncesi tarımda merkezileşme yaşanmamışsa, kırsaldaki üretim, belirli bir oranda kolektif çiftlikler eliyle yürütülebilir. Bu kolektif çiftliklerin ürünleri meta özelliğine sahiptir.
*
Metanın 2 temel özelliği vardır:
1)
Kullanım değeri; faydalı olmalı, gereksinimi karşılamalı ki satılabilsin
(worth--->work (iş)).
2)
Değişim değeri; bir meta başka bir metayla belirli miktarlarda değişime girer.
Değişim değeri, metaların niceliklerinin karşılaştırılabilir olduğunu gösterir.
Metalarda ortak bir özellik olmalıdır ki karşılaştırma ve değişim yapılabilsin.
Bu ortak özellik ölçülebilir, niceliğe vurulabilir de olmalıdır. Metaların
kullanım değerleri, şekilleri, büyüklükleri vb. ortak değildir. Bütün metaların
ortak özelliği emek ürünü olmalarıdır. Değeri yaratan emektir. Emek, metanın
üretimi için harcanan zaman ile ölçülür. İçerdikleri emek miktarına göre
metalar değişime tabi tutulur (value--->labour (emek)).
- Bir
kişinin kendi gereksinimi için üretilen ürünler meta değildir. Kullanım değeri
olmayan bir ürün, değişim değeri içermez, yani meta değildir. Toprak, su, hava
kullanım değeri olan, meta olabilen, ancak işlendiğinde, şişelendiğinde meta
olabilen, kendi halinde meta olmayan emek nesneleridir. Bunların değeri
yoktur=emek içermezler, ancak fiyatları vardır ve örneğin toprağın fiyatı ranta
bağlıdır.
-
Basit=küçük meta üretimi dönemi boyunca, metaların değişimi gerçekleşmiştir.
Bir eşdeğer üzerinde karar kılınmıştır. İş saati eşdeğeri sağlamıştır.
Ortaçağda her bir metanın belli bir niceliğinin üretimi için gerekli iş saati,
değişildiği metanın belli bir miktarının üretimi için gerekli iş saatiyle
eşitti. Bu tarihsel süreç içerisinde oluşur. Meta üretimi yaygınlaşıp genelleştikçe
bu durum yetkinleşir. Bir meta bu süreçte evrensel eşdeğer olur ki bu paradır.
Paranın başlangıçta bir değeri vardır, ama zaman içinde bundan bağımsızlaşarak
evrensel değişim aracı olur. Para, aynı zamanda birikim aracı da olacaktır.
-
Kişilerin tembelliği ya da çalışkanlığı nedeniyle farklı metaların farklı
niceliklerinin değerleri farklı olur tezi doğru değildir. Metaların değeri,
toplumsal ortalama gerekli emek zamanıyla ölçülür. Bir toplumda bir metanın
üretimi için bu ortalama zamanın üzerinde çalışılarak bir meta üretiliyorsa, bu
fazla çalışma boşa gider.
- Değişim
değeri yüzyıllar içerisinde oluşurken; eğer eşit iş saatleriyle değişim
olmuyorsa, zarara uğrayan meta üreticisi, bu metayı üretmemeye ve başka bir
metayı üretmeye başlar. Bu olanaklıdır, çünkü henüz işbölümü yeterince gelişmiş
değildir ve iş değiştirmeye engel olunamaz.
-
Değişim değeri=metanın üretildiği iş süresi=metayı üretmek için gerekli emek
miktarı. Değişim değerini bireysel üreticinin meta üretirken harcadığı emek
miktarı belirlemez. Bir metayı üretmek için toplumsal bakımdan gerekli emek
miktarı, o metanın değişim değerini belirler. Toplumsal ortalama gerekli emek
miktarı=belirli bir zamanda ve ülkede, emek verimliliğinin ortalama
koşullarında metanın üretimi için gerekli emek miktarıdır.
*
Nitelikli işçinin iş saati, vasıfsız işçinin iş saatinin belirli bir katıdır.
Nitelikli işçinin eğitim sürecinde yitirdiği zamanın karşılığı olmalıdır; yoksa
kimse nitelikli işçi olmazdı. Niteliklerin elde edilmesi için gerekli giderlerin
miktarı, çarpma katsayısını belirler. Sosyalizmde ücretler arasında fark
olacaktır, fakat bu makas zaman içerisinde azaltılacaktır.
-
“Toplumsal gerekli emek” tanımı iyi anlaşılmalıdır:
1)
Arz-talep nereden kaynaklanır: Bir endüstri dalında toplumsal gerekli emek
miktarından daha fazla emek harcanarak metalar üretiliyorsa, ortalamanın
üzerinde harcanan emek boşa harcanır ve metaların satış fiyatı üretim fiyatına
doğru düşer, hatta üretim fiyatının altına iner. Bu endüstri dalında kar oranı
düşüktür. Talep düşüktür, arz bunu aşar ve bunun sonucunda fiyat düşer. Tersi
durumdaysa, ortalamanın altında emek harcanarak meta üretilir ve satış fiyatı
yükselir. Bu durumda ortalamanın üzerinde yüksek bir kar elde edilir. Arz
fazladır, talebi aşar ve fiyatlar yükselir.
2)
Rekabetle her bir işletme emek verimliliğini artırır. Böylece toplumsal gerekli
emekten daha azıyla üretim yapılır; ortalama karın üstünde bir kar elde edilir.
Diğer işletmelerde de rekabetle verimlilik artırılarak, eğilim olarak kar oranı
eşitlenir. Bu endüstri dalları arasında da böyledir; kar oranının yüksek olduğu
dala sermaye akar ve toplumda ortalama bir kar oranı oluşur (bu genel bir
eğilimdir ve dinamik dengedir). Bu noktada kapitalist üretimin anarşik=plansız
yapısı fark edilmelidir. Sermaye sahipleri bireysel kar oranlarını artırmak
için rekabet halindedir ve bu durum tüm sınıfın kar oranını ortalama bir düzeye
getirir. Üstelik bu ortalama gelişim içinde sürekli düşer, yani eğilim ortalama
karın sürekli düşmesi yönündedir.
·
Kapitalist
üretim anarşiktir=plansızdır. Bunalımlarda açığa vurulan fazla üretimi, bu
sağlar.
· Arz ~ 1/talep. Fiyatlar
değerlerin etrafında dalgalanır. Fazla üretilmiş bir meta varsa fiyatı düşer ve
sermaye bu sanayi dalından başka dallara kaçar. Böylece metanın arzı düşer ve
fiyatı değerine yaklaşır. Bunun tersi de olabilmektedir, çünkü metalar tüketim
talebine göre üretilmez.
·
Sermaye=artı-değer üreten değerdir.
Ü.araçları ve para kendi başlarına sermaye değildir. Bunlar toplumdan
soyutlanarak ele alınmamalıdır. Bu nesnelerin ü.ilişkileri içerisinde anlamı
vardır. Emek araçlarına sahip olmak, sermaye sahibi olmak demek değildir. Bir
maymun bir sopaya sahip olduğunda, sermayedar olmaz. Sömürü ilişkilerine
katılan para veya değerler, sermaye olur. Sermaye ücretli emek sömürüsünden
kaynaklanır.
·
Kapitalizmde ayırt edici olan sermayenin ya
da meta üretiminin var oluşu değildir (yine de sermaye asıl olarak kapitalizmle
birlikte var olmuştur, para ve meta daha önce de vardı). Kapitalizmin varlık
koşulu, üretim araçlarına sahip bir sınıfın ve bunlardan yoksun başka bir
sınıfın olmasıdır. Bu sayede kapitalizmde emek-güçleri de birer metadır.
İşçilerin sahip olduğu tek mülk emek-güçleridir. İşçilere emek-güçlerini
satmayıp aç kalma “özgürlüğü” tanınmıştır.
·
Emek-gücünün değeri, yaşamak için gerekli
geçim metalarının, eğitim giderlerinin, çocuk ve eşin bakımının değeriyle
bulunur. Bu metalardaki toplumsal gerekli emek miktarı, emek-gücünün değerini
oluşturur. Tüm metalar emek-güçlerinin emek harcamasıyla oluşur.
Emek-güçlerinin değerlerinin toplamıyla emek harcanması sonucu oluşan değer
arasındaki fark, artı-değerdir ve patronlarca buna el konur.
·
Artı-değer=iş gününün kapitalist tarafından
karşılığı ödenmeyen kesiminde üretilen, artı-emekle üretilen değerdir.
Emek-gücünün değerine eşit bir değeri üretense, gerekli emektir.
·
Kapitalizmde sömürü:
-
Köleci üretim tarzında köle=üretici, ü.araçları gibi sömürücünün mülküdür.
Burada açık sömürü vardır.
-
Feodal üretim tarzında; köylü bazı ü. araçlarına ve bir miktar toprağa
sahiptir. Fakat toprak asıl olarak beyin mülküdür ve köylü kişisel olarak beye
bağlıdır. Angarya, ürün-rant ve para-rant ile artı-emek gasp edilir. Burada da
açık sömürü vardır.
-
Kölecilikte ve feodalizmde sömürgenlerin gereksinimleri ve lüks tüketimleriyle
sömürünün bir sınırı vardır X kapitalizmde artı-emek susuzluğu sınırsızdır.
İşçi sınıfının durumu genel eğilim olarak sürekli kötüleşir. Kapitalizmde karı
artırma çabası temeldir. Yüksek kar oranı için sermayenin işlemeyeceği suç
yoktur. Ü.araçlarından yoksun ücretliler “özgürdür”. Burada gizlenmiş sömürü
bulunur.
-
İşçi sınıfının mücadelesiyle çalışma saatleri düşürülmüş, sosyal devlet
uygulamaları kazanılmıştır (sermaye sınıfı açısından bunlar tavizdir). SSCB’nin
varlığı, kapitalist ülkelerde sosyal devlet uygulamalarına geçişte önemli bir
etkendir.
-
İnsanlık artı-değer teorisini Marx’a borçludur. Kapitalizmde kişisel bağımlılık
yerine iktisadi bağımlılıkla sömürü vardır. Doğanın güçleri üzerinde egemenlik
arttıkça, işçi sınıfının gelişiminin frenlendiği görülür.
·
Artı-değer=toplumsal artı-ürünün para
biçimidir. Toplumsal artı-ürün sınıflı toplumların tümünde vardır.
Artı-değer=işçinin ürettiği değer ile onun kendi emek-gücü değeri arasındaki
farktır. Artı-değer üretimde oluşur, değişim/dolaşımda gerçekleşir.
·
Artı-değerin 2 biçimi vardır:
1) Mutlak
a: İşgününün uzatılmasıyla artırılır. Buna karşı işçi sınıfı mücadeleleri
yaşanmıştır. Bu mücadele içerisinde sendikalaşma gözlenir. Kapitalist devlet,
işgününü sınırlandırmak zorunda kalmıştır.
2) Nispi
a: Gerekli emek zamanı + fazla emek zamanı = işgünü
-emek verimliliği
artırılırsa, gerekli emek zamanı azalır, fazla emek zamanı artar.
-geçim metalarının
üretildiği işkollarında emek verimliliği artınca, bunların değeri ve
dolayısıyla emek-gücünün değeri düşer.
- Sömürü oranı=artı-değer
oranı=a/d
- Kar oranı=a/ (d+s)
-Kar=artı-değerdir ve her
tür kar, üretimdeki artı-değerin bir kısmıdır.
- d=değişen
sermaye=emek-güçlerinin değeri, s=sabit sermaye=üretim araçları, hammaddeler
vb.
- P-M-P’---->Buradaki M
olarak emek-güçleri ve ü.araçları satın alınır ve emek-gücü metası (d olarak
yatırılan P) a’yı üretir. Ü.araçları, hammaddelerin değerleri olduğu gibi ürüne
aktarılır. Dolaşımdaki satışla P’ elde edilir. Meta dolaşımı yasasına uyularak,
emek-gücünün değeri tam olarak ödenir.
·
Emek-değer teorisinin üç değişik tarzla ispatı:
1)
Meta=emek-gücünün değeri +makineler +
hammadde + a’dır. Burada makineler=onu üreten emek-gücü+hammadde ve
hammadde=onu üreten makineler+hammaddeler şeklindedir. Bu bileşenlerine ayırma
işlemi sonuna kadar götürüldüğünde, metayı oluşturan tüm öğelerin %100’ünün
emek ile oluşturulduğu bulunur.
2)
Metaları değişilebilir kılan nedir? Metalar
karşılaştırılabilir olmalıdırlar ki değiştirilebilsinler. Karşılaştırılan her
şey en az bir ortak özelliğe sahiptir. Metaların fiziksel özellikleri=kullanım
değerleri olamaz bu. Metalar somut emek ürünleri olarak farklıdırlar.
Hepsindeki ortak özellik soyut insan emeği içermeleridir ve işte bu toplumsal
gerekli emektir.
3)
Olmayana ergi yöntemi: Bütün üretim
otomasyonla yapılsa ve emek harcanmasa, üretilen ürünlerin değişim değerleri
olamaz, çünkü satılamazlar. Öyleyse bir değerleri de yoktur. Çünkü emek değeri
yaratır. Yani geliri olmayan kişilerden oluşan bir toplumda, metalar satılamaz
ve alınamaz. Bu saçmalığın nedeni böyle bir durumun imkânsızlığıdır.
-Somut emek türü=iş=work ile
ü.araçlarının kullanım değeri yeni ürünlere aktarılır ve muhafaza edilir. Soyut
toplumsal ortalama emekle ise değer yaratılır; bu yeni yaratılan değerdir ve
niceliği önemlidir.
- a’yı makine üretmez. Makinenin
değerinin ister bir kısmı, ister tümü bir metaya aktarılsın, o metanın içerdiği
a miktarı aynı kalır. Bu nedenle değişmeyen sermaye makineleri, hammaddeleri,
yardımcı malzemeleri vb. kapsar ve ismi a’yı değiştirmemesinden gelir. a’yı, d
üretir=emek-gücünün harcanması üretir. Bu nedenle adı değişen (artan)
sermayedir. “Nil posse creari de nihilo”=yoktan hiçbir şey yaratılamaz; yani
sabit sermaye üzerinde emek harcanarak a oluşturulur. a’nın tümü canlı emek
harcamasından doğar. Değer yaratımı, emek-gücünün emek halindeki devinimidir.
·
a=a’nın mutlak büyüklüğüdür.
·
a% (artı-değer oranı)=d’deki değişime
nispetle oluşan a’dır=a/d
·
a/d=artı-emek miktarı/gerekli-emek miktarı.
Örnek: 6saat/6saat ile 5saat/5 saat olan iki fabrikada, sömürü oranı aynıdır,
fakat mutlak büyüklükler arasında %20’lik bir fark vardır (5 ile 6 saat
arasında).
·
Artı-ürün=ürünün artı-değeri temsil eden
kısmıdır.
·
Üretimde yaratılan yeni değer=d + a’dır ve
buna “değer-ürün” denir. Bu ürünün değeri değildir.
* “Gerekli emek” kavramına 2
anlam verilir: 1) Emek-gücünün değerini üreten emek miktarı; belirli ve özel
anlamlı bir kavramdır. 2) Toplumsal ortalama, soyut, bir biçimli ve gerekli
emek; bir soyutlama olarak bir ürün oluşturabilmek için zorunlu olan emeği
ifade eder.
·
a’nın üretimi “son saat”te ya da son anda
olmaz. Tüm işgünü içerisinde a üretilirken, d değer üretir, s’nin değeri aynen
ürüne aktarılır; bütün bunların hepsi bir arada olur. Ürün son değerine en
başından itibaren tümüyle gebedir; bir çocuk büyürken nasıl ki kol, bacak gibi uzuvlar
ona eklenmiyor ve vücudun tüm bölümleri birlikte büyüyorsa, üründeki değer
değer de öyle gelişmektedir (MB).
·
İşgünü=gerekli emek zamanı + artı-emek
zamanı.
-Alt sınır; var ama
belirsizdir. Artı-emek zamanı=0 olamaz, kapitalist üretime aykırıdır. Alt sınır
sınıf mücadelesinin konusudur.
- Üst sınır; emek-gücünün fiziksel ve
moral sınırlarıyla belirlenir. Bunu da toplumsal ilerlemenin durumu belirler.
-
İşgününün sınırlarını burjuvazi ile proletarya arasındaki sınıf mücadelesi
belirler.
·
Değeri ve a’yı, emek-gücü olarak yatırılan
sermaye oluşturuyorsa, bu bir kapitalistin çok işçi çalıştırdığında, a’yı
artırdığı anlamına gelir mi?.. Şimdiye kadar yazdıklarımız böyle olacağını
belirtse de, görünüşte bu olmuyor. Çünkü emek-gücünün değeri düşürülerek, nispi
a artırılabilir ve bir kapitalist az işçiyle, daha fazla işçiyi çalıştıran
başka bir kapitalistin a kitlesinden daha çoğunu elde edebilir.
·
Soru: Bir toplumda toplam sermayenin her gün
harekete geçirdiği emek, tek ortak işgünü kabul edilsin. Örneğin işçi sayısı 1
milyon ve 1 işçinin ortalama işgünü süresi 10 saatse, toplumsal işgünü 10
milyon saat olur. İşgünü uzunluğu belliyse, artı-değer kitlesi nasıl artırılır?
- İşçi nüfusun artışıyla
(Erdoğan’ın 3 çocuk yapın meselesi!)
- Nüfus sabitse, işgünü
süresi uzatıldığında, artı-değer kitlesi artar. Burada nispi artı-değer dikkate
alınmadı.
- Üretim süreci ve koşulları değişirse,
yani kullanılan araç ve çalışma biçiminde bir değişim olursa, emek üretkenliği
artar ve böylece a kitlesi artmış olur.
**
Burada “gerekli emek”in 2 anlamı birleşiyor. Toplumsal gerekli emek zamanının
kısalması, emek üretkenliğinin artıp toplumda genelleşmesiyle oluyor ve böylece
emek-gücünün değerini oluşturan geçim maddelerinin değeri düşüyor; bunun
sonucunda nispi artı-değer artıyor. Yani emek-gücü harcanarak oluşan “gerekli
emek” ile her metanın toplumsal üretimi için ortalama “gerekli emek” bir ve
aynı şey oluyor.
·
Makinelerin kullanımı:
-
Makineler gerekli emek zamanını kısaltır,
artı-emek zamanını artırır --->nispi a artar.
-
Makineler, kol emekçilerini işsizliğe iter.
İşçiler bu durumu makineleri tahrip ederek karşıladılar. 19. yy. başında
İngiltere’de Ludizm=makine kırıcılar hareketi gelişti ve bu öteki ülkelerde de
gözlendi.
-
Makinelerin kendileri değil, fakat kapitalist
kullanılış tarzı, işçi sınıfının çıkarlarına aykırıdır. Sosyalizmde makineler
işgününü kısaltmak için kullanılacaklardır.
-
Makinelerle;
1) İşgünü
uzatılabilir, işsizlik artar
2) Beceri,
fizik güç azalır; kadın ve çocuklar düşük ücretlerde çalışır
3) Ücretli
emek bağımlılığı ve sömürüsü artar
4) Emek
yoğunluğu artar; işçi yıpranır, yeteneği ve ömrü azalır
5) Patronların
işçileri sömürme aracıdır
6) Emek
üretkenliği artar; zenginliğin ve sefaletin birikimi artar
7) Bilimin
teknolojiyle üretime katılımı artar, ama vasıfsız ve giderek birbirleriyle
değişilebilir emek-güçleri oluşur
8) Teknik
ilerleme toplum yararına kullanılmaz; emekçi sınıf bu yararlardan yoksun kalır
·
Kapitalizmde üretim anarşiktir: Her bir
işletmede planlar yapılabilir, pazar gözetilebilir. Ancak bütününde, rekabet,
her bir kapitalistin karını artırma dürtüsü, toplumsal üretimi anarşik kılar.
Bu nedenle aşırı üretim kaçınılmazdır ve gereksinim olduğu halde satın alma
olanaklarının üzerinde meta bulunur.
·
Rekabet: Kapitalist topluma hareket veren olgudur.
Rekabet yoksa, kapitalizmden bahsedilemez. Rekabetin 2 nedeni var:
1) Sınırsız
pazar; endüstri dalları içinde ve dışında tüm üretim için geçerli
2) Yatırım
ve üretim alanında karar merkezlerinin çeşitliliği
·
Kapitalizmde sınırsız pazar için üretim
vardır. Emek-gücünün üretkenliği arttıkça, sömürü arttıkça, kitlesel üretim
artar, emek-gücünün değeri azalır ve yeni yeni birçok tüketim maddesi
emek-gücünün değerini oluşturur. Bütün metaların değeri zaman içersinde azalır.
Bu, ekonomik genişleme nedeniyle böyledir. Aynı zamanda demiryolu, deniz yolu,
telgraf vb. ile coğrafi olarak pazar genişler. Pazar sınırsızdır. Böylelikle
rekabet oluşur ve rekabet içinde kapitalistler ü.araçlarını sürekli
geliştirmeye koşullanır.
·
Sermayenin değişmeyen sermaye kesimi büyümektedir.
s/ (d+s) oranına sermayenin organik bileşimi denir. Artı-değeri d yaratır, yani
işçi sınıfı, fakat patronlar bunu sermaye=ücretler biçiminde avans verir. d’nin
patronların tüketimi ve lüks tüketimi dışında kalan kısmı, ek s ve ek d olarak
yatırılır. Toplumsal ortalama gerekli emek harcaması ile üretim yapanlar, bunu
üstünde bir emek harcaması yapanlar, bunun altında emek harcaması yapanlar
şeklinde işletmeler arasında farklar vardır. İşletmelerdeki bu farklılık, emek
üretkenliğinin yüksek olduğu, zorunlu-gerekli emek harcamasının düşük olduğu
işletmelerin, a’dan daha çok pay kaptıklarını anlatır. Organik bileşimi ya da
s’si küçük işletmeler, büyük balıklar tarafından yutulur. İşte bunun adı
“yoğunlaşma”dır. Rekabet yoğunlaşmaya ve tekellere neden olur.
* Bir endüstri dalında
sermayenin organik bileşimi ne kadar yüksekse, yoğunlaşma da o kadar büyüktür.
Çünkü o dalda yatırım yapmak için ilk sermaye miktarı yüksek olduğundan, o dala
girmek zordur. Bu endüstri dalında tüm sermaye birkaç işletmede yoğunlaşmıştır.
Örneğin, 20. yy. başında ABD ve İngiltere’de 100’e yakın otomobil firmasından
bugüne 4-6 tane tekel kalmıştır.
- 19. yy’ın son çeyreğinde
rekabetçi kapitalizm yerini tekelci kapitalizme bırakmıştır. Metaların
fiyatlarındaki düşüşü tekeller aralarında anlaşarak önlemeye başladılar. Bu
dönemde rekabet ortadan kalkmaz, pazarlar paylaşılır. Bu dönemde sermaye ihracı
zorunludur ve 20. yy’ın ilk on yıllarında sömürgecilik bu nedenle
gerçekleşmiştir.
·
Örnek:
- Bir endüstri kolunda aynı
teknoloji düzeyine sahip 3 fabrika bulunsun, organik bileşimleri farklı 3
sermaye;
A sermayesi: s=60, d=40,
a/d=%100 ----> 140 olması gereken meta değeri
B sermayesi: s=70, d=30,
a/d=%100 ----> 130 olması gereken meta değeri
C sermayesi: s=80, d=20,
a/d=%100 ----> 120 olması gereken meta değeri
Not: Fabrikalarda üretilen
tüm metaları tek bir meta olarak kabul edelim.
- Burada toplumsal olarak o
metayı üretmek için gerekli emek tamı tamına B fabrikasında harcanıyorsa, A’da
üretilen a’nın bir bölümünü C alır. O metanın satış fiyatı 130’dan gerçekleşir.
Pazarı en yaygın biçimde C fabrikası tutar.
A fabrikasındaki 40a’nın
30’u gerçekleşir.
C fabrikasındaki 20a’nın
tamamı gerçekleşir + 10 ek-a sağlar.
- Çünkü: Bir metanın üretim
fiyatı = metanın üretim maliyeti + ortalama kardır (fiyat-değer arasındaki
farktan etkilenmez).
(Teknik gelişince, üretilen
meta sayısı artar ve her bir metanın sahip olduğu potansiyel değer düşer. )
- Üretim fiyatı düştüğü
halde, meta satış fiyatı üzerinden pazarda satılır. Böylece ek bir a ya da ek
bir kar sağlanır.
- Örneğimizde ortalama
kar=30’dur.
- A fabrikasında
60+40+40a=140’lık potansiyel değer yaratılır, fakat 40a’nın tümü dolaşımda
gerçekleşmez. 60+40 üretim maliyetidir ve ortalama kar 30 da eklenerek 130’dan
satış olur. 10a’yı C fabrikasının patronu olacaktır. Piyasadaki gerçekleşen
değer/değişim değeri 140 değil, 130’dur. Bu fabrikada toplumsal olarak gerekli
ortalamanın üstünde bir emek harcanmasıyla meta üretilmektedir ve metaya
aktarılan artık emek zamanının bir kısmı boşa gider.
- C fabrikasında
80+20+20a=120’lik potansiyel bir değer oluşur, fakat 80+20+ortalama kar olan 30
ile 130’dan satış olur. 20a’nın üzerinde ek bir 10 birim artı-a ya da artı-kar
alır. Yine piyasada gerçekleşen değer/değişim değeri 120 değil, 130’dur. Bu
fabrikada toplumsal olarak gerekli ortalamanın altında bir emek harcanarak meta
üretilmektedir. Metalara aktarılan artık emek miktarı 20a’ya karşılık gelirken,
dolaşımda bu 30a şeklinde gerçekleşir.
- Ayrıca, A ve B bir meta
üretiyor ve teknik gelişimle aynı sürede C’de iki meta üretiliyorsa, a/d oranı
%200 olur her bir metaya 20a+20a aktarılır; üretilen toplam 140’lik potansiyel
değeri 70+70 iki meta paylaşır ve her biri (80/2=40)+(20/2=10) üretim
maliyetine sahiptir. Her bir metanın üretim fiyatı 40+10+ ortalama kar 30=80
olur. Her bir meta 130’dan satıldığında 20a+20a gerçekleşir+30+30'luk ek karlar
elde edilir. Ortalama fiyat olan 130’un altında bile satılsalar, C patronu yine
ek-kar elde edecektir.
- Her kapitalist için durum
budur ve rekabet kaçınılmazdır. Toplum ölçeğindeyse bu süreç ortalama kar
oranını düşürür. Toplumsal ortalama gerekli emek zamanında ya da emek-gücünün
değerini ifade eden malların değerindeki düşüş, a’yı ya da karı yaratan
kaynağın değerinde bir azalma anlamına gelir. Sermayenin organik bileşimi (s/
(d+s)) büyüdükçe, d oransal azalır, s oransal artar ve s’nin artış hızı, toplam
sermayenin artış hızından daha fazla olur. a’yı, d ürettiğinden, tıpkı d’nin
d+s içindeki payının küçülmesi gibi, a’nın da d+s’e oranı (a/ (d+s)) düşer.
Yani kar oranı düşer.
-
Özetle; a/(d+s)=toplumsal ortalama kar oranı=
bir ülkede bir yıl içinde üretilen a kütlesi / yatırılan toplam sermaye. Bu
orana bütün kapitalistler uyar. Kar oranı artmış olan endüstri kollarına
sermaye akar, düşük kar oranı olan dallardan sermaye kaçar. Böylelikle bütün
sektörler için ortalama bir kar oranı oluşur.
·
Örnek: A, B, C 100 birim sermayeli 3 endüstri
kolu olsun. Organik bileşimleri farklı bu dallardaki tüm sermayeleri tek yapı
olarak ele alalım. Sektörlerde a% aynı ise;
A=organik
bileşimi düşük; s=60, d=40 ---a%=%100--> a=40, meta
değeri=140--->Kar%=%40>ort. kar%=%30…Sermaye akar
B=organik
bileşimi orta; s=70, d=30 ---a%=%100--> a=30, meta değeri=130--->Kar%=%30=ort.
kar%=%30… Sermaye yatırımı yok
C=organik
bileşimi yüksek; s=80, d=20 ---a%=%100--> a=20, meta
değeri=120-->Kar%=%20<ort. kar%=%30… Sermaye kaçar
------>
Ortalama Kar Oranı oluşur.
* Soru: Sermayenin organik
bileşimi artınca, ort.kar oranı düşer. Sömürü oranı artınca, ort.kar oranı
artar. Bu iki eğilim birbirini dengelemiyor mu?.. Bu eğilimlerin aralarındaki
ilişkide neden denge olmadığını ispatlayınız.
Yanıt: s/ (d+s) artınca
------> a/ (d+s) düşer; burada s’nin büyümesinde sınır yoktur.
a/d
artınca ------------> a/ (d+s) artar; burada d’yi sıfırlamak mümkün
değildir; d’nin azalmasında bir sınır vardır.
Bu
durumda; yasa= ortalama kar oranı zaman içinde düşme eğilimi gösterir.
·
Artı-değer; meta fiyatı ile değeri arasındaki
fark değildir. Artı-değer, meta değerinin bir parçasıdır. Patron emeği değil,
emek-gücünü satın alır, fakat bütün emeği satın almış gibi görünür. İşte bu
durum sömürünün gizlenmesidir. a’yı, d üretir.
·
Her bir kapitalistin düşen ortalama kar
oranına verdiği refleks sömürü oranını artırmaktır. Ancak bu toplumsal ortalama
kar oranının düşüş eğilimini daha çok artırır.
·
Örnek: Bir ülkede 100 milyarlık toplam
sermaye ----20 yıl sonra--->200 milyar olsun.
d=30, s=70, a=30, kar=30
---------------------->d=40, s=160, a=40, kar=40
kar
oranı=%30 -----------------------> kar oranı=%20
- Mutlak kar miktarı arttığı halde, kar oranı
düşer. Burada şu görülmelidir:
- s=70 ------>s=160; artış oranı >%100
- Toplam
sermaye=d+s, 100--->200; artış oranı %100. Yani s’nin artış hızı >
d+s’nin artış hızı. Organik bileşim=s / (d+s) formülünde pay, paydadan daha
hızlı artar.
- Bu örnekte sömürü oranı %100 varsayıldı.
Diyelim ki sömürü oranı 20 yıl sonra %125 olsun. Bu durumda;
- d=30 -------> d=40
a=30 -------> a=50 (a/d=50/40=%125)
kar%=30/100=%30---->kar%=50/200=%25. d sıfırlanamaz, bu nedenle kar
oranı düşerken, bunu dengeleyecek bir a%=sömürü oranı oluşmaz. d’yi, yani
gerekli emek zamanını bir yere kadar düşürmek mümkündür.
***
·
Banka sermayesi; faiz
Ticari sermaye; ticari kar
Toprak sahibi; toprak rantı
--------------> Üretimde yaratılan a’nın paylarıdır. Hepsinin kökeninde
işçilerin sömürülmesi var.
Sanayi sermaye; sanayi karı
Devlet; vergi geliri
·
Ticari Kar:
-
Tüccar sermayesi; 1) Meta-sermayeyi para-sermayeye çevirir
2)
Sanayi burjuvazisinin metalarını ek sermayeye gerek duymasına yol açmadan
dolaşıma sokar
3)
Birçok sanayi ürününü alır ve tek bir elden satar
- Örnek: 40 milyarlık sanayi
sermayesi 1 yıl boyunca meta üretimine koyulsun, 1 yıl boyunca da bunları
satsın. 2. yıl sonunda ort.kar oranı %20 ise, 8 milyar karını 40 milyar
sermayesine ekler. Fakat 2.yıl boyunca üretim yapamaz. Aynı anda üretmek ve
dolaşıma sokmak istiyorsa, 40 + 40=80 milyarlık bir sermayeye gereksinim duyar.
Tüccar işte bu 2.yılın sermayesine sahiptir ve sanayi burjuvanın yardımına
koşar. Daha düşük bir sermayeyle birçok sanayi ürününü satın alır ve dolaşıma
sokar.
40 milyar sanayi sermayesi + 10 milyar tüccar sermayesi
Sanayici üretim fiyatına metaları tüccara satar: 40
milyar +ort.kar olan 8milyar/50milyar=46.4 milyar, %16’lık karı alır.
Tüccar 46.4 milyara aldığı malı, 48 milyara satar. 8
milyar – 6.4 milyar=1.6 milyarlık yani %4 karını alır.
·
Kredi ve Faiz:
- Sanayi ve ticaret burjuvazisi ödünç
para alır, bunu kullanır ve oluşan kardan bir kısmını faiz olarak geri verir.
Bu faiz oranı, ortalama kar oranını aşamaz.
- Sermayedarların a’dan gelen birikmiş
paraları, bankaya yatar. Banka bu paralara faiz verir. Kredi verdiğinde geriye
aldığı faiz oranı, kendisine verilen paraya verdiği faiz oranından yüksektir.
Bu nedenle, banka karı, ortalama kar oranına eşit olabilir, hatta çoğu zaman daha
yüksektir. Bu sırada sanayide yaratılan a’nın bir bölümünü banka elde eder.
·
Toprak Rantı:
- 1. diferansiyel rant,
2.diferansiyel rant ve mutlak toprak rantı vardır.
- Rantı tarla verimliliği
yaratmaz, toprakla uğraşan işçi yaratır. Rant artı-değerin bir biçimidir.
- Tarımda fiyatı en kötü
verimliliğe sahip tarla belirler. Fakat tarla verimine göre emek-güçlerinin
verimliliği farklı olduğundan, fiyatı belirleyen en verimsiz emektir.
- Toprağın değeri yoktur,
fiyatı vardır. Toprak fiyatı ranta bağlıdır. Bir toprağın fiyatı, ondan elde
edilen rantın, aynı miktarda bir faiz gelirinin elde edilebilmesi için gerekli
kapitalin eşdeğeridir.
- Toprak fiyatları artar,
çünkü kapitalizm geliştikçe toprak rantı artar ve ayrıca ortalama kar oranı
düşer; yani faiz oranı da düşer, böylece rantla aynı miktarda faiz gelirini
sağlayacak anapara miktarı artar.
- Sanayi karı,
girişimcilikten ya da üretim araçlarından kaynaklanmaz. Ticari kar, metaların
dolaşımından kaynaklanmaz. Banka faizi, paranın kendini çoğaltması değildir.
Toprak rantı, topraktan kaynaklanmaz. Hepsini proletarya üretimde yaratır.
·
Üretim Sürecine Bütüncül Bakış:
- Toplumsal üretim özerk işletmelere
dağılmış bir şekilde gerçekleşir. Her işletmedeki yeniden-üretim, diğer
işletmelerdeki y-üretime bağlıdır. Dolayısıyla bir işletmedeki y-üretim,
toplumsal y-üretime bağlıdır.
- Sosyal kapital=kişisel sermayelerin
toplamıdır.
- Yeniden üretimin koşulları şunlardır:
1)
Tüm metaların satılmaları için alıcı olması gereklidir.
2)
Basit y-üretimin olması için değeri ve kullanım-değeri bakımından bütün üretim
belirli bir miktarda ve belirli bir şekilde olmalıdır
* Sosyal üretimin 2 bölümü vardır:
-
Sosyal üretimin değeri=d+s+a. Tüm metalar iki grupta toplanabilir; 1)
Değişmeyen kapital olarak tüketilenler=makineler, aletler, hammaddeler,
yardımcı malzemeler, yakıt, enerji vb. 2) İşçiler ve kapitalistler tarafından
tüketilenler=ihtiyaç ve lüks metaları.
-
Yıllık toplumsal üretim: I) 4000s + 1000d + 1000a = 6000 -->üretim araçlarının
değeri
II) 2000s
+ 500d + 500a = 3000 --->tüketim metaları,
lüks maddelerin değeri
+ ----------------------------------
Tüm
toplumsal ürünün değeri= 6000s + 1500d + 1500a = 9000
- Toplumdaki
tüm ü.araçları=değişmeyen sermaye=üretim araçları üretimindeki toplam değer.
- Toplumdaki
tüm değişen sermaye+artıdeğer=tüketim malları üretiminde oluşan toplam değer.
-
Basit y-üretim için;
- I).
Kesimdeki ü. araçları belirli bir biçimde olmalıdır. Bunların bir kısmı yeni
ü.araçları üretiminde, bir kısmı ise tüketim ve lüks metaların üretiminde
kullanılacak ü.araçları olmalıdır.
- II).
Kesimdeki tüketim ve lüks metaları, hem kesim I) hem de kesim II)’deki işçiler
ve patronların ihtiyaç ve lüks tüketimleri için üretilmiş metalar olmalıdır.
===>
Bait y-üretimde, toplumsal ürünler artık vermeden dolaşımda bulunur. Bu denge
halidir.
*** Genişletilmiş
yeniden-üretim:
-
a’nın tümü kapitalistlerin tüketimleri için kullanılmaz; bir kısmı kullanılır,
bir kısmı kapitale eklenir.
-
Kesim II)’de patronların tüketimi için üretilen lüks maddeler azalır, yani bu
kesimin değeri daha az gerçekleşir.
- Öyleyse,
kesim I)’de 1000a’nın %50 patron tüketimine gittiğini, %50 kapitale eklendiğini
varsayalım;
4000s
+ 1000d’ye 500a eklenir. Teknoloji sabitse, a’nın aynı oranlarda s ve d’ye
eklenmesi gerekir;
4000s+400s’+1000d+100d’
olur. Bu 2.yıl şu haldedir: 4400s+1100d+1100a (2.yıl oluşan ve gerçekleşen
a)=6600
*
Kapitalist (genişletilmiş) yeniden-üretimin yasaları:
1)
Üretim araçlarının üretimi, tüketim-lüks metaların üretiminden daha hızlı
artar.
2)
Sermayenin organik bileşimi s/(d+s) artar. s’deki artış hızı toplam sermayedeki
artış hızından daha büyüktür.
3)
Üretim artışı tüketimi artırsa da, tüketim artışı üretim artışının gerisinde
kalır. Tüketim olanakları azalırken, üretim fazlası oluşur ===>Krizler.
·
“Saf” bir kapitalist üretim biçimi yoktur.
Kapitalizm egemen üretim tarzı olarak vardır.
·
Dünyada ve ülkelerde kapitalizm eşitsiz
gelişir.
·
Kapitalizmde üretimin artan toplumsallaşması
ile üretime temel olan ve itici güç olan özel mülkiyet arasında çelişki vardır.
Bunalımlarda keskin biçimde açığa çıkan budur.
·
Krizler:
-
Kapitalizm öncesinde bunalımlar kıtlık
sonucudur. Örneğin Fransız devrimi öncesinde tarımsal hasatın kötü olması krize
yol açar. Kapitalizmdeyse bunalımlarda aşırı-üretim görülür.
-
Üretim araçları üreten sanayi dallarında
aşırı-üretim gözlenir ve tüketim metalarının yığılmasıyla belirginleşir.Kredi
ve ticaretteki düzensizlikler, kriz nedeni değildir. Krizlerde ticaret durur ve
krediler batar, faizler yükselir, borsa çöker.
-
Krizde sermaye değer kaybeder ve bu sayede
bunalımdan çıkılır. s düşünce, organik bileşim düşünce, ort.kar oranı yükselir
ve çıkış yolu bulunur. Ücretlerde de, yani d’de de düşüş olur.
-
Örnek: Toplumsal üretim;
4000s+2000d+2000a=8000 –--genişleme, a/d son
sınırında---->5000s+1000d+1000a=7000
Kar
oranı=2000/8000=%33 ----------------------------->Kar oranı=1000/6000=%16.66
=Krizde
değersizleşme ile 2000s+1000d+1000a=4000 olur ve kar oranı=1000/3000=%33, eski
durumuna yükselir.
-
Krizlerin politik yönü: Sınıf hareketi
canlanma olanağına sahiptir X burjuvazi ise sınıfa dönük baskıyı artırır.
Örnekler:
-1913 krizi; I savaş, Ekim devrimi, Almanya ve Macaristan’da karşı-devrim.
-
1919-20 krizi; İtalya’da sınıf iktidara yaklaşır, bunu faşizm bastırır.
-
1929-33 krizi; Almanya’da faşizmin yükselişi.
-
1937-38 krizi; Krizden çıkış yolu olarak II. savaşa girilir.
-
1943-46’da ekonomik genişleme; Truman doktrini ve soğuk savaş şekillenir.
-
1948-49 krizi; Kore savaşı
-
1966-67 durgunluğu; Vietnam savaşı arasında ilişki
***
·
Emperyalizm:
-
1870’lerden ya da 19.yy’ın son çeyreğinden beri tekeller gözlenmektedir.
Tekeller rekabetle yoğunlaşma sonucu oluşur. Pazara hâkim olurlar; ortak fiyat
ve üretim politikası geliştirirler.
-
Tekelci birliklerin şekilleri; karteller, konsorsiyumlar, tröstler, holdingler,
konzern’ler olabilmektedir.
-
Patentlerle yapılan icatlarda da tekel oluşturulmuştur. Fiyatları yükseltip,
karları artırırlar. Üretim maliyetini düşürürler.
- Çok
ülkeli şirketler (ÇÜŞ’ler) de tekeldir ve bağımlı ülkelerin devlet
politikalarını etkilemektedirler. Tekeller, üretimin dünya ölçeğinde artmış
toplumsallaşmasını da ifade eder.
-
Tekel=monopol veya oligopol; rekabeti yok etmez, şeklini değiştirir. Rekabet
tekellerle tekel dışı şirketler arasında ve tekeller arasında sürmektedir. Geçici
fiyat düşüşleriyle rakiplerini iflasa zorlarlar.
-
Mali sermaye (mali oligarşi de denir; Yunanca oligarkhia takım erkliği);
bankalar önceleri ticari ve sanayi burjuvaziye kapital sağlamada aracı olurdu.
20.yy’la birlikte bu alanda da tekelleşme yaşandı. Bankalar küçük mal
sahiplerinin mevduatlarını da toplayarak, sanayiye yatırım yaparlar ya da kendi
belirlenimlerinde yatırımlar için kredi vererek, sanayi sermayesi ile entegre
oldular. Bankalar, şirketlerin hisselerini alıp, onlara ortak olmaktadır.
Örnek: 1. Dünya savaşı öncesi Deutsche bank 87 şirkete hâkimdi ve onlar
aracılığıyla sanayi işletmeleri kontrol ediyordu.
-
Sosyal yaşam alanları, medya, eğitim, sanat finans kapitalin egemenliğine
girer. Bir avuç kapitalist, devlet bürokratlarına, vekillere arpalıklar sunar,
emekliliklerinde yönetimlerine yerleştirir.
-
Kapitalizmin ilk dönemlerinde meta ihracı vardı. Emperyalizm döneminde sermaye
ihracı başlar ve meta ihracı onu izler. Sermaye ihracı iki şekilde olur; kredi
ve yatırım sermayesi. Kredi verildiğinde, işçi sınıfının ürettiği artı-değeri
gasp eden ülke burjuvazisi, bunun bir kısmıyla faizi öder ve egemen olan
ülkenin sermaye sınıfına artı-değeri aktarır. Yatırım yapıldığında, ucuz işgücü
kullanılarak oluşan artı-değer alınıp götürülür. Bu iki şekildeki sermaye
ihracı, emperyalizm öncesinde de vardı, fakat o dönemde meta ihracı ön
plandaydı. Emperyalizmle birlikte sermaye ihracı, meta ihracını aşar ve ülkeler
arası ilişkilerde belirleyici bir faktör olur.
-
Düşen kar oranı, sermaye ihracını doğurur. Tekellerin fiyatları yükseltmesiyle
elde edeceği kar, sermaye fazlalığının üretime girmesiyle düşecektir. Bu
nedenle hayali sermaye birikimi ve sermaye ihracı gelişmiştir. Tekeller başka
ülke pazarlarını ele geçirmek için fiyatları düşürebilir; buna “damping” denir.
- Emperyalizm
döneminde ülkelerdeki sektörler eşitsiz gelişir; tarım özellikle geri kalır.
Ülkeler arasında da eşitsiz gelişim vardır. Geri kalmış ülkelerde hammadde bol
ve ucuz, işgücü ucuz olup, emek yoğun sektörler ağırlıktadır. Başka bir deyişle
bu ülkelerde sermayenin oranik bileşimi düşüktür ve bu nedenle ort.kar oranı
yüksektir. Bu durum sermaye ihracını koşullar.
-
Sermaye ihraç eden ülkeler ve kapitalistler arasında rekabet vardır. Bunlar
arasındaki paylaşımı, yeniden paylaşım savaşları bozar. Bazen aralarında
barışçıl anlaşmalar olur, ancak rekabet ve eşitsiz gelişim varlığını
hissettirir. ÇÜŞ’lerin varlığı, ultra-emperyalizmi doğurmamıştır; siyasetin ve
ekonominin işleyişi hala ülke ölçeğinde gerçekleşmektedir. 1914’te İngiltere,
Rusya, Fransa, Almanya, ABD, Japonya, Hollanda ve Belçika dünyanın 2/3’ünü
paylaşmış durumdaydı ve 1910 yılında dünyada 100 uluslar arası kartel
bulunuyordu.
-
Sömürgecilik, emperyalizmden önce vardı. İngiltere 18.yy’dan, Fransa 19yy.
ortasından beri sömürgelere sahipti. Bu ülkelerin burjuvaları, kendi ülkelerinin
kat be kat üzerindeki nüfuslar üzerinde egemendi. Emperyalizmle birlikte
sömürgelerin paylaşımı yapılmış olduğundan ve eşitsiz gelişim nedeniyle,
yeniden paylaşım gündeme gelmiştir (1914). Hammadde kaynakları büyük önem
kazanmıştır. Meta ihracı ve pazar yerine sermaye ihracı ön plana geçmiştir. Bir
yandan da emperyalist ülkelerde “işçi aristokrasisi” ortaya çıkmıştır. Ayrıca
işgücü transferiyle sömürgelerde ayrıcalıklı bir işçi kesimi de oluşmuştur.
-
Emperyalizm, tekelci kapitalizmdir. Teknoloji geliştikçe kar oranı düşer.
Bunalımdan çıkmak için köklü üretim organizasyonu değişikliğine ihtiyaç
duyulur. Silah sanayi büyümüştür ve asalaktır.
***
Bazı
ekler: - Kapitalizmin gelişimiyle toprağın fiyatı, tarımsal ranta göre oluşmaz.
Artık, toprak fiyatı konut kiralarına göre saptanır ve kentler büyüdükçe,
toprak-arsa fiyatları artar.
- Hizmet sektöründe çalışan
emekçiler, işçi sınıfının kapsamında mıdır?.. Evet, kapsamındadır. Ulaşım, depolama gibi işlerde çalışan işçiler ise, artı-değer yaratmazlar, fakat
toplumsal artı-değerin gerçekleşmesinde işlevleri vardır. Üretken olmayan
emek-güçleri de, işçi sınıfının parçasıdırlar. Devlet memurları olan kamu emekçileri, aslında işçidir.
- Küçük üretim yapan
köylüler ve kişisel tüketim için yapılan üretim, kapitalist üretim kapsamında
değildir. Bunlar için doğal ekonomi geçerlidir.
Soru: Sanat eserlerinin
yüksek fiyatları nasıl açıklanır? Bunlar için emek-değer teorisi geçerli
midir?.. Cevap: Van
Gogh gibi ressamların tablolarının fiyatı çok yüksek, çünkü sadece bir tane
özgün eser-meta var ve bunu almak isteyen milyarder/sermayedar sayısı fazla.
Yani talep çok. Arz ise bir tane özgün eser-meta. Bu yüzden fiyatlar yüksek.
Üstelik müzelerde beklediklerinden bu eserler, alıcılar ele geçirmeye
çalışıyorlar ve talipler, fakat müzedeyken alamıyorlar ve alıcılar müzayedede
yarıştıkça, fiyat artıyor. "Sıradan" bir ressamın tablolarını başka
ressamlar da üretebilir, bir orijinalliği/özgünlüğü yoktur bunların. Fakat Van
Gogh gibi ressamlar zamanında ekol başlatmışlardır ya da özgün/biricik (unique)
eserler üretmişlerdir. Günümüzde "sıradan" ressamların ürettikleri
eserlerin fiyatı, talebin az olması nedeniyle, çok artmamaktadır ve
değerlerinin etrafında seyreder. Van Gogh zamanında ucuz diye sarı renkli
boyayı tablolarında çok kullanıyordu ve ürettiği tablolar değerlerine yakın bir
fiyatla satılıyordu. Sanırım çok az tablosu (belki 1 tane) sağlığında
satılmıştı. Onun tabloları, tıpkı antik eserler, heykeller, kitaplar, gereçler
vb. gibi döneminde sahip oldukları (eğer satılıyorlarsa) değerlerle
kıyaslanmayacak fiyatlara günümüzde satılıyor.
***
·
Neo-Kapitalizm:
-
1929-32 bunalımı Avrupa’da burjuvazinin faşizmle kapitalizmi sağlamlaştırması
sonucunu doğurdu. ABD’de ise 1932-40 arasında neo-kapitalist toplumsal yapıya
yönelindi.
- 5,
7, 10 yılda bir devresel bunalımlar olur. 25-30 yıl süren uzun süreli dalgalar
yaşanır. Bu uzun süreli dönemleri ilk olarak Rus iktisatçı Kondratiyef ortaya
koydu.
-
1913-40 arası, bir uzun süreli dalgaydı. 1913, 1920, 1929 ve 1938 krizleri, bu
dönemde yaşandı. Bu dönemde durgunluk=düşük büyüme oranı genel eğilimdi.
-
1940-70 arası, genişlemeyle karakterize bir uzun dalgadır. Bu dönemde patronlar
ve devlet, işçi sınıfına tavizler verebilir. Sınıflar arasında pazarlıklar ve
görüşmeler yaygındır. İşçilerin yaşam düzeyi yükselmiştir. Neo-kapitalizm,
sosyal devlet politikalarını anlatır.
-
1929-32 bunalım dönemi, burjuvazinin kapitalizmin kendi halinde iktisadi
işleyişine güven duymaması gerektiğini öğretmiştir. Devletin ekonomiye müdahale
etmesi gerektiği fikri doğmuştur.
-
1940-70 arasındaki neo-kapitalist dönemde, devlet ekonomiye müdahale etti.
Çünkü burjuvazi kapitalizmin kendiliğinden işleyişine güvenmiyordu ve soğuk
savaşa girilmişti. Bu döneme emperyalizmin 2. evresi de denir:
-
Soğuk savaş askeri teknolojinin sürekli ilerlemesini sağladı ve bu ilerleme
üretim tekniklerine de aktarıldı. Böylece değişmeyen sermayenin aktarılma
süreleri kısaldı. Devresel krizlerin süresi 7-10 yıldan 4-5 yıla indi.
-
Sosyalist bloğun genişlemesi ve varlığı, pazar-hammadde kaybıdır.
-
Sömürgelerin bağımsızlıklarına kavuşmalarıyla birlikte kapitalizmle yeni
ilişkilere girmeleri gözlenir. Sermaye ihracı için yeni coğrafyalar, yeni
pazarlar ve hammadde kaynakları doğmuştur. Bunlar genişleme dönemini
uyarıcıdır.
-
Devlet, soğuk savaş koşullarında ulusal gelirin büyükçe bir bölümünü silahlanma
harcamalarıyla denetlemektedir. Silah tekelleri devlet siparişleriyle muazzam
ölçüde karlar elde etmiştir.
-
Ulusal gelirin ve devlet bütçesinin önemli bir bölümü de dolaylı ve dolaysız
sosyal sigorta harcamalarına, toplumsal harcamalara gitmiştir. Böylelikle; 1)
işçi sınıfının talepleri hafifletilmiş, yönlendirilmiştir, 2) devlete bu
sandıklardan kısa süreli borçlar verilebilmiştir. Patronların ya da devletin
ödediği primler, aslında işçilerin “el konulan” ya da “dolaylı” ücretidir.
Emek-güçlerinin tüm karşılığı içinde ücret yanı sıra bu sosyal ücret de vardır.
Aslında patronların ve devletin sigorta sistemlerine katkısı yoktur. Sigorta
sistemleri, işçi sınıfının dayanışmasıdır. Bireysel riski ve geri almayı
içermez. Risklerin matematik ortalaması alınır. Bu sistemler, lümpen
proletaryanın oluşmasını engeller. Ki lümpenleşme proletaryanın sınıf
çıkarlarına aykırıdır (ücretleri düşürür, “beterin beteri var” dedirterek
mücadele gücünü azaltır, işçiler arasındaki rekabeti artırır). Sosyalizmde de
toplumsal dayanışma olacaktır; tüm yurttaşlardan alınan vergilerle finanse
edilecek toplumsal hizmetler olacaktır (sağlık, eğitim, çocuk ve yaşlı bakımı
vb.).
- Sosyal
sigorta sistemi, burjuvazi açısından bunalımda ulusal gelirin ansızın ve hızlı
düşüşünü frenler. Talebin düşüşünü frenler. Örneğin, işsizlik sigortasının
varlığı… Reel işsizlerin ücretleri kadar bir talep düşmesi olduğundan, bunlar
arasında sigortalı olanlar arttıkça bu talep (ve gelir) düşüşü azaltılmış
olmaktadır. Özetle işsizlik sigortası, bunalımı hafifletir. Hafiflemiş
bunalıma, resesyon denir.
-
Silahlanma ve sigorta sistemi, bunalımların resesyonlara dönüşümünü sağlar
(örneğin 1953, 57 resesyonları). Uzun süreli büyüme dalgası içinde bunalımlar,
sürekli enflasyon pahasına devlet harcamaları, özellikle askeri harcamaların
artmasıyla, üretim araçlarına olan talebi artırarak, sigorta sistemi de tüketim
mallarına olan talebi artırarak, hafifletilir=resesyon olurlar.
-
Enflasyonist eğilim: Tekellerin varlığında fiyatlar esnek olmaz. Pazara hâkim
olan tekeller rekabeti azaltır. Aşırı üretim olsa da, iflaslarla pazar payının
artması sağlanır ve fiyat düşüşleri için rekabetin olması engellenir. Arzdan fazla
talep olduğunda fiyatlar artar. Tersi durumda fiyatlar değişmez ya da çok
önemsiz ölçüde düşer. Buna silahlanma eklenir. Silahlanma yeni emek-güçleriyle
birlikte talebi artırır, fakat bu talep oranında bir meta piyasaya sürülmez. Bu
durumda enflasyon kaçınılmazdır.
-
Ekonomik programlama olgusu:
-
Değişmeyen sermaye yatırımı kısa süreli devrelerden korunmalı, tümüyle metalara
aktarılması garanti edilmelidir. Bunun güvencesi ekonomik programlama
yapmaktır. Tröstlerin, tekellerin ülke ölçeğinde eş güdümü sağlanmak istenir X
Sosyalist merkezi planlama’da üretim hedefi vardır. Ekonomik programlamada
sermayenin yatırım hedefleri eş güdümlenir; burjuvazinin genel çıkarlarına
uygun hedefler belirlenir ve uygulanır ki böylece sonuçta zorunlu bir eş güdüm
oluşması sağlanır. Planlama Teşkilatları, sermaye gruplarının yatırım
planlarını, Pazar beklentilerini öğrenirler ve bu plan ve beklentileri
birbirleriyle uyumlu kılacak adımları saptarlar. Her bir kapitalist işletme
için zorlukla yapılan pazar sondajı, ülke ölçeğinde devlet tarafından
böylelikle yapılmış olmaktadır. Devlet tekellerin, tröstlerin arasında hakem
görevi üstlenip, onların arasındaki çatışmaları düzenler. Ekonomik
programlamada, planlanmış olanı gerçekleştirmek için araç yoktur. Bu türdeki
planlamanın tutması belirsizlikler içerir. Bu nedenle öngörüler
tutmayabilmektedir.
-
Kar, devlet tarafından garanti edilir. Teşvikler, vergi indirimleri,
sübvansiyonlar ve silahlanma ile resesyonlarda karın düşmesi frenlenir.
Genişleme=booming dönemlerinde, ücret ve maaşlardaki artış, talebi artırır. Bu
kar oranının yükselişine yarar. Bu nedenle, bu dönemde sendikalar, burjuvazinin
ve devlet politikalarının yedeğine yönlendirilir.
Yararlanılan kaynaklar: 1) Lev Leontiev,
Marksist Ekonomi Politiğin İlkeleri, Sol Yayınları
2)
Rasih Nuri İleri, Kapital’den Emperyalizme, Scala Yayınevi
3)
Ernest Mandel, Marksist Ekonomi Kuramına Giriş, Ünlü Yayıncılık
4) Karl Marx, Kapital 1. Cilt, Sol Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.