29 Mayıs 2022 Pazar

İnsanın Tarihsel Gelişim Aşamaları

Ercan Arslan

1. AŞAMA

Üç boyutlu görme, ellerin tutucu özelliği ve başparmağın evirilmesi, ormanların azalması sebebiyle dik yürümeye başlama, böylece ellerin boşta kalması, boyun kaslarının zayıflaması (beyne baskının azalması) gibi unsurların birleşmesiyle, insansıların, alet kullanmaya ve üretmeye başlaması, insanlaşma sürecinde ana unsurdur. Bu sayede ilk insanlar doğayı değiştirmiştir. Çok uzun süren çocuk bakımının olması,  sosyalleşmeyi, ana çocuk arasındaki bağın kuvvetli olmasını, dilin gelişimini, toplu halde bir arada bulunmayı gerektirmiştir. Diğer hayvanlar ana karnında gelişimlerini tamamlamakta, doğar doğmaz ayağa kalkabilmekte, 3-5 ay sonrasında yetişkinliğe çoğunlukla ulaşmaktadır. Bu da, hayvanlar arasındaki bağın güçlenmesine engel teşkil etmektedir.

Bu aşamada, insanların bilgi birikimi azdı. Doğa koşulları kalabalık olmayan insan gruplarının yaşamasına elverdiği ölçüde, uzun yıllar değişim ihtiyacı doğmamıştır. Burada herkes eşittir, sadece fiziki eşitsizlikler, yetişkin bireyler ile bakıma muhtaç çocuk ve yaşlılar arasında eşitsizlikler olabilir. Grup yaşamak için uyum içinde çalışmıştır. Nüfus az olduğundan bolluk vardır. Geçim yolu, avcılık-toplayıcılıktır. Zamanla bolluk sebebiyle nüfus artmaya başlar. İklim değişimlerinde, gruplar değişen koşullara göre artan nüfusa bakabilmek için aletleri çeşitlendirir. Bu sayede zor koşullarda ayakta kalırlar. Doğayı tanımaya başlarlar, bilgi birikimi artar ve bilgiler nesilden nesile aktarılır. Bu dönemde doğaya bağımlılık fazla olduğu için, bu bilgiler hayati önemdedir. Etkileşimde bulundukları diğer insanlar da, bu bilgileri öğrenir. Avcı-toplayıcı oldukları için hep bir yere bağlı değillerdir. İklimsel oynamalara göre sürekli yer değiştirmek zorunda olmalarından dolayı, diğer gruplarla daha çok etkileşimde bulunurlar. Elde edilen bir bilgi çok uzaklara kadar gidebilmektedir. Bu bilgiler, bu dönemde hayati önemde olduğundan unutulmaz. Küçük gruplar halinde yaşadıklarından ve her grubun belirli bir bölgede yaşaması sebebiyle grupların karşılaşmamaları imkânsızdır. Bir grup bir aleti bulduğunda ve kullandığında, diğer gruplarla yakın olmalarından dolayı, bu alet hayati önemdeyse ve grupların yaşamasını kolaylaştırıyorsa, diğer gruplar da, aleti üretip kullanmaya başlar. Bu durum, bir ağ gibi bütün gruplara yayılır. Afrika’da bulunan bir alet endüstrisi, Avrupa’ya, Asya’ya, hatta Amerika’ya bile gidebilir.

1. aşamada nüfus az ve topraklar geniştir. İlk insanlar alet üretmeyle doğaya hâkim olmaya başlar. Ürünü daha kolay elde ederler. Bunun neticesinde nüfus artar. Kendi bölgelerindeki av hayvanları önceden nüfusa yetmekteyken, giderek yetmemeye başlar. Bu nedenle, bölgelerini genişletir, başka bölgelere giderler.

Nüfus azlığı ve yaşam alanlarının genişliği, uzun bir süre grupların aynı taş endüstrisini kullanmayı beraberinde getirir. Oldowan taş endüstrisi ve ondan sonra gelişecek olan Aşölyen teknik, 2 milyon yıla yakın sürmüştür. 200-100 bin yıl öncesine geldiğimizde, alet üretim tekniklerinde değişim meydana gelir. Grupların nüfusu artmaya başlamıştır. İlk başlarda doğanın sundukları yeterli düzeydeyken, nüfus artmıştır ama doğadaki hayvanlar ve bitkiler kısıtlı olduğundan, artan nüfusa yetmemeye başlar. Hatta bazı türleri yok etme sınırına getirir. Hayvanlar giderek azalır. İklimdeki dengesizlik ve hayvanların azalması veya göç etmesi, daha ayrıntılı ince aletler yapılmasını beraberinde getirir.

1. dönemde gruplarda herkes eşitti. Çünkü burada hiç kimsenin kimseye ekonomik üstünlüğü yoktu. Bu yüzden, bu döneme ana-erkil diyemeyiz. Belki sadece doğurgan olduğu, grupların devamını sağladığı için kadınlara saygı duyulmasından bahsedilebilir. Bu dönemde gruplar, dişi ve erkeğin koşullara göre baskınlığı ile karakterize edilebilir. Örneğin şempanzelerde, eğer grupta erkek oranı fazlaysa ve dişiler azınlıktaysa, “alfa erkeği” öne çıkmaktadır. Eğer dişiler çoğunlukta erkekler azınlıktaysa, “alfa erkeği”nin baskınlığı azalmaktadır (Bonobo’larda “alfa” dişidir).

2. AŞAMA

Nüfus çoğalmış, av hayvanları nüfusa göre azalmış ve iklimsel koşulların değişmesi sebebiyle artık erkekler avdan eli boş dönmeye başlamışlardır. Erkekler avlanma faaliyetleri boyunca haftalardır grubun yerleşim yerine dönmemişken, kadınlar ise yerleşim yerinde kalmışlar, yaşlılara ve çocuklara bakmışlar, toplayıcılık yapmışlar ve grupların hayatta kalmasında belirleyici bir konuma gelmişlerdir. Kadınların ekonomik üstünlüğü oluşmuştur. Bu ekonomik üstünlük, üst yapı kurumunu da beraberinde getirmiştir. Ayrıca kadının doğurgan olması, kabileyi çoğaltması gibi nedenler, onun üstünlüğünü beraberinde getirmiştir. Bu döneme ana-erkil diyebiliriz. Bu dönemde üst yapı kurumları belirginleşmeye başlar. Öteki dünya inanışı belirir. Gens'in oturması/normlaşması gerçekleşir. Sanatın başlangıcı bu döneme tekabül etmiş olabilir. Bu dönem 120-40/30 bin yıllarını kapsamıştır. Bu aşamada, alet endüstrisi ise Levallois ve sonlara doğru Musterieen olarak adlandırılır.

Öteki dünya inanışı, dinin oluşmaya başlaması bu döneme rastlar. Bunun sebebi doğayla iç içeyken, mevcut bilgi birikiminin onu açıklamaya yetmemesidir. İnsanı en fazla etkileyen unsurlarda, bir yaratıcılık ve kutsallık aranır olmuştur. Av hayvanlarını çoğaltmak ve avın başarılı geçmesini sağlamak için, ritüellere yönelmişlerdir. Örneğin uzman avcılar hayvan kılığına girerek, gençlere av öncesi bir nevi prova mahiyetinde bilgi birikimi aktarımında bulunmuş olabilir. Toprak ananın/doğanın bereketli olmasını sağlamak için de, bu ritüellere yönelmiş olabilirler. Kadın, toprak anaya benzetilir ve doğurgan olması sebebiyle kutsallaştırılır. Bu dönemde şamanların erkek olması ihtimali yüksektir.  Çünkü fiziksel yönden güçlü olması sebebiyle, av hayvanlarının peşinden genelde erkekler gider; av hayvanları azalmaya başladığı için, onların dini ritüellerle çoğaltılmaya çalışılması ve avın bereketli olmasının sağlanması onların inisiyatifindedir, Şamanların erkek olmasına rağmen, ekonomik üstünlük kadınların elinde olduğundan, toprak ana ve onunla özdeşleşen ana tanrıça figürleri daha ön plandadır.

Felsefenin gelişme aşamasıyla, dinin gelişme aşaması birbirine çok benzemektedir. İkisi de nesnel, maddesel doğada yaratıcılıkla başlamıştır. Din de, felsefe de, aslında nesnel doğanın ters yüz edilmiş bir yansımasıdır. Yunanlı ilkçağ filozoflarından maddeci açıklamalar yapan Thales, her şey sudan geliyor, Anaksimenes, evrenin temel maddesi havadır, Heraklitos ateştir, bir diğeri topraktır demekteydi. Animizm ise (canlıcılık) bir dindir; doğadaki canlı cansız, bütün varlıklarda yaratıcılık aramadır. Bilgi birikiminin kısıtlı olması sebebiyle ilk dönemlerde insanlar, nesnel doğada bir yaratıcılık aramışlardır. Ne zaman ki bilgi birikimi artmış, bazı doğa olaylarını çözümlemiş, ondan sonra yeryüzü dini inanışları gökyüzüne çıkmaya başlamıştır. Bazı akademik çevreler, bu dönemin inançlarını, din olarak kabul etmemektedir. Burada sınıfsal ilişkiler henüz oturmamıştır, lakin gruplarda statü farkları oluşmaya başlamıştır. Yönetici/yol gösterici, bazı işlerde uzmanlaşmış kişiler saygı görmeye başlamış, yönetmenin verdiği statü farkıyla gelişen bir özgüven belirli kişilerde oluşmaya başlamıştır. Sınıfsal ilişkilerin olmaması, toplulukların statik olmasını gerektirmez. İçten içe değişimler devam etmektedir. Bilgi birikimini elinde tutanlar ve topluluklara önderlik edenler mevcuttur. Artık ürün yeterli düzeyde oluşmadığından ve mevcut ürünler, topluluklara ancak yettiğinden eşitlikçi bir yapı sürmektedir. Mecburiyetten dolayı sistemlerini sürdürürler. Çünkü bazı ürünler yöneticilerin elinde yoğunlaşırsa, topluluktaki bazı kişiler açlıktan ölecek, yönetici konumundakiler üretim faaliyetlerini kendileri yapacak ve gruplar zayıflayacaktır. Bu dönemde gruplar bir arada durdukları ölçüde ilerleme kaydedebilirler.

Bazı çevrelerin bu dönemin inanışlarını, din olarak kabul etmemesinin sebebi kanımca, dinin oluşma sürecini gözlerden gizleme isteği olabilir. Nasıl Marx eseri Kapital’de, kapitalizmi, meta ilişkilerine ve artık değer üretimi üzerine temellendirmişse (kapitalist iktisatçılar genelde pazar ilişkilerine göre değerlendirmektedir), biz de burada, dinin gerçek kökenini, bu dönemi bilimsel olarak inceleyerek yakalayabiliriz. Kimi çevreler ise, Göbeklitepe’den hareketle, dinin uygarlığa geçişte bir basamak olduğunu, tarım ve hayvancılığa, yerleşikliğe geçişte dinin temel bir unsur olduğunu teorize etmekteler. Bu düşünce, dinin oluşma sürecini gözlerden gizlemeye yaramaktadır. Üstelik Göbeklitepe’deki yeni bulgular da, aceleyle ortaya atışmış bu görüşü desteklememektedir.

3. AŞAMA

Aletlerin daha da çeşitlenmesi, bilgi birikiminin artması, yeni aletlerin üretimi, özellikle okun bulunması, erkeklerin tekrar ekonomide belirleyici olmasını sağlamış; daha fazla av hayvanı avlayabilmeleri ve ürün bollaşması, erkeği kadınla eşit düzeye getirmiş, ekonomide geçici bir eşitlik sağlamıştır. Bu sürece ruhban sınıflarının ve yöneticilerin olduğu geçici komünal dönem diyebiliriz. Bu da, 30 bin-8/7 bin yılları arasını kapsamış olabilir. Tarım ve hayvancılığın arkaik nüveleri bu dönemde, 15-13 bin yıllarında başlamış olabilir.

4. AŞAMA

Erkeğin ekonomide, tarımda ve hayvancılıkta, kadından daha belirleyici olmasıyla (sabanın bulunması tarımda erkek gücünü arttırmıştır, ayrıca bazı hayvan türleri sabana koşulmuş olabilir), ata-erkil dönemin başlaması, MÖ 7 binler ve sonrasında gerçekleşir.

Tarım ve hayvancılığa geçiş niye Yakındoğu da olmuştur?.. Bugünkü bilgilerimize göre, insanlığın ilk çıkış yeri Afrika’dır. İlk önceleri nüfus azdır ve alet üretip, topraklar geniş olduğundan hayvanlar nereye gidiyorsa oraya giderler. Ürettiği alet teknolojisi kendine yettiği müddetçe göç eder, önünde hiçbir sınır yoktur. Alet üretimi sayesinde kendine güveni artar. Yakın Doğu üzerinden dünyanın bütün bölgelerine yayılır. Avrupa, Asya, Avustralya ve Amerika’ya kadar gider. Kendi alanı genişlediği, nüfusu arttığı halde, doğadaki fauna ve flora kısıtlı kalır, kısıtlı kaldığı için de arayışlara girer. Hayat zorlaştıkça yeni araçlar edinmeye çalışır.

Buzul dönemlerinde insanlar Amerika’ya, Avustralya’ya gitmişlerdir. Buzulların geri çekilmesiyle o bölgelerde hapsolmuşlardır. Bu bölgelerin kültürleri ana kıtalardan yayılmıştır. Kültürleri yukarıda açıkladığımız 2, ve 3. aşamaya tekabül edebilir; o kıtalarda izole kalmışlar, nüfusları az ve topraklar geniş olduğundan ve kara köprüleri de olmadığından, diğer insan grupları oralara gelemediğinden, kültürleri aynı düzeyde kalmış olabilir. Oysa Asya, Avrupa, Yakındoğu gibi yerlerde, nüfusun fazla, toprakların kısıtlı olması ve hayvanların azalmaya başlaması sebebiyle, yeni arayışlara gitmek zorunda kalınmıştır. Bu yüzden de hayvanları evcilleştirme ve tarım yapma yoluna gidilmiştir. Bu açıdan değerlendirirsek Morgan’ın “gens”ini (kandaş aile) bu döneme uygulamamız doğru olmayabilir.  Gens, bir üst yapı kurumudur ve kadının ekonomide üstünlüğünü öngörür. Ekonomi yeterliyse ve nüfusa göre topraklar genişse, gens katı yapısını sürdürür ve kandaş aile yapısı kadınlara özgüdür. İnsan grupları ekonomik faaliyetlerine göre üst yapı kurumları oluştururlar. Kandaşlık, bir üst yapı kurumudur. Ekonomide kadın üstün olduğundan ve kadın, kabileyi çoğalttığından kutsallaştırılır. Burada eşitlik yoktur ve genslerde durağanlık hâkimdir. Oysaki yakın doğuda bu değişmiştir; gensler bir araya gelmek zorunda kalmışlar, katı yapılarını değiştirmeye başlamışlardır; erkek ve kadın birlikte tarım ve hayvancılığa, yerleşikliğe geçerek 4-5 bin sene ekonomik faaliyette eşitlenmiştir. Sadece analık hukukuna dayalı gens zayıflamış, babalık hukukuna dayalı gens güçlenmeye başlamış ve genslerde eşitlik sağlanmıştır. Bu yüzden kanımca, Göbeklitepe’deki ortadaki büyük heykeller erkek ve kadını temsil etmektedir. Ortadakilerden biraz daha küçük ve kenarda olanlar ise, diğer gens önderlerini veya tarımda önemli olduğu için ayları temsil ediyor olabilir. Kabilenin bir bütün olarak, toprağa yani ana karnına gömülmesini ve öteki dünyaya gönderilmesini de temsil ediyor olabilir. Mısır’daki firavun nasıl ölümsüzse, yeni firavun yeniden doğuyorsa, burada da kabile gömülerek yeniden doğmaktadır, Göbeklitepe’de bunun gibi birçok mabedin olduğu sanılmaktadır. Onlar da, birleştikleri diğer gensleri temsil ediyor olabilir. Yine bunlar ruhban sınıfını temsil ediyor da olabilir. Burada sadece erkek ve kadın arasında cins eşitliği sağlanmıştır, yöneten ve yönetilen arasındaysa, sınıfsal eşitsizlikler oluşmaya başlamıştır. Gens zamanla özelliğini kaybetmektedir.

Bu dördüncü aşamayla birlikte sınıfsal sömürü ilişkileri netlik kazanır ve devlet sistemi ortaya çıkar. Bu aşama Köleci, Feodal, Kapitalist ve Sosyalist sistem olarak devam eder. Sosyalist sistemi bu aşamaya dâhil etmemizin sebebi, küçük üretimin her saniye kapitalist ilişkileri yeniden yaratması, artık-ürün/hizmet üretiminin hala devam etmesi, sosyalist devletin, devlet kapitalizmine dönüşebilme ihtimalinin olmasıdır.


5. AŞAMA

Sınıfsal ilişkilerin ortadan kalktığı, sömürünün olmadığı, herkesin olanaklara ulaşmada eşit olduğu, devletin sönümlendiği bu aşama, komünizmdir. Devlet, bir sınıfın, diğer bir sınıfa karşı baskı aracı olmasından dolayı sınıflı toplumlarda zorunluyken, bu aşamada sınıflar ortadan kalktığı için gerekliliğini kaybeder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.