Hep somut analizler yapma
derdinde olan Marx, III. Napolyon'un kurduğu ve egemen sınıfı temsil etmezmiş
gibi görünen atipik rejimin toplumsal temellerini ilk sorgulayanlardan oldu. O
sırada "devlet tamamıyla bağımsızlaşmış gibi görünüyordu" (yine de,
"devlet erki havada asılı durmaz") (18 Brumaire, 1963, 104; Toplu
Yapıtlar 8, 197-198).
Aslında, "tüm dünyada
toplumun kurtarıcısı olarak alkışlanan" Bonaparte yönetimi
"burjuvazinin yönetemediği ve işçi sınıfının ulusu yönetme gelişkinliğine
ulaşamadığı bir dönemde" (Fr. İç
Savaş, 40) olası tek iktidar formülüydü. Bu yönetim, üretim tarzlarının
sonucu olarak birbirlerinden yalıtılmış bulunan, çıkarlarını savunacak tutarlı
ve bilinçli bir sınıf oluşturma yetisinden yoksun oldukları için "temsil
edilme ihtiyacı" (MEW 8, 198)
duyan ve Fransız taşrasında Napolyon'un anılarının canlılığından dolayı tarihsel
geleneğin değerli kıldığı kişiyi benimseyen küçük toprak sahibi muhafazakâr
köylülerin büyük bir bölümü tarafından da destekleniyordu. Bir diğer destek
"kesesini kurtarmak için tacını kaybetmesi gereken" (age, 154) ve iktidarı maddi çıkarlarını
koruyacağına inandığı 2 Aralık serüvencisine emanet eden burjuvaziden
geliyordu.
Bonapartizmi çatışma
halindeki iki temel sınıf arasında kurulan tarihsel bir denge durumu olarak
değerlendiren Marx, devleti, egemen sınıfa/sınıflara onlardan kaynaklandığını
belli etmeden hizmet ettiği ve ezilen sınıfların bir bölümünden destek aldığı
göreli özerk bir konuma yerleştiriyordu.
Kerenski hükümetini Bonapartizmin başlangıcı olarak
çözümleyen Lenin de aynı yorumu paylaşmaktaydı: "Askeri katmandan destek
alan (...) devlet gücü, az çok denge halinde bulunan iki düşman sınıf ve
toplumsal güç arasında yalpalıyor". Köylüler "ancak tüm sınıflara hiç
utanmadan hiçbirini tutamayacağı sözler veren Bonapartist bir hükümet
tarafından" kontrol edilebilir (T. Y., 25, 241; ayrıca 15, 288-289; 18,
348).
Bu olguyla ilgili
terminolojiyi ve düşünceyi geliştiren Gramsci, felaketin habercisi olan bir
güçler dengesinin damgasını vurduğu tarihsel-politik bir dönemde "hakemlik
görevinin" önemli bir şahsiyete emanet edilmesi demek olan Sezarcılık (Marx 1869'da, 18 Brumaire ile birlikte Sezarcılık
sözcüğünü kullanmaktan vazgeçtiğini belirtiyordu. MEW 16, 359) ifadesine geri dönüyordu (Gr., s. 517).
Gramsci buradan yola
çıkarak, Sezarcılığı ilerici (Sezar, I. Napolyon) ve gerici (III. Napolyon,
Bismarck) olarak ikiye ayırıyor, ayrıca dar bir değerlendirmeye karşı önlemini
alarak: "askeri olmaktan çok siyasi olan modern Sezarcılık",
"Sezar olmadan bile Sezarcı bir çözüm olabilir" diye ekliyordu.
Sezarcılık ve Bonapartizm, derin bir tarihsel ve
siyasi çözümleme gereğini ortadan kaldırmasalar da, genel bir hipotez ve
kullanışlı bir sosyolojik şema sunarlar.
Kaynak: Marksizm Sözlüğü, Yordam
Kitap, 2016, 1. Basım, s. 144
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.