Marksist Araştırmalar [MAR] | Komünizm: Tarihin Çözülen Bilmecesi
komünist toplum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
komünist toplum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ağustos 2025 Pazar

Marksizm’e Sıra Dışı Bir Giriş | Bertell Ollman: Özet

Bertell Ollman'ın 1978 yılında geliştirdiği Sınıf Mücadelesi oyunu

I. Giriş: Bertell Ollman ve Marksizm

Bertell Ollman, New York Üniversitesi siyaset bilimi profesörü olup, diyalektik ve sosyalist teori üzerine dersler vermektedir. Yazarın başlıca eserleri arasında "Alienation: Marx's Conception of Man in Capitalist Society" (Yabancılaşma: Marx'ın Kapitalist Toplumdaki İnsan Anlayışı) ve "Dialectics for the New Century" (Yeni Yüzyılda Diyalektik) bulunmaktadır. Ollman'ın Marksizm yaklaşımı, Marx'ın kapitalizm analizini ve komünizm tahayyülünü merkeze alarak, diyalektik ve materyalist bir felsefe üzerine kuruludur.

Ollman, modern kapitalist toplumdaki karmaşayı ve eşitsizliği anlamlandırmada Marksizmin hala eşsiz bir araç olduğunu savunur: "Esasında akıl dışı olan kapitalist sistemin akılcı bir açıklamasını sunarak, sadece Marksizm günümüzdeki bu kaosu anlamlandırmaktadır. Hatta sadece anlamlandırmakla yetinmemekte; sınıf mücadelesiyle, bu kaostan çıkış yolunu da göstermektedir. Gerisiyse, bize kalmıştır."

II. Marksizmin Temel Kavramları ve Felsefesi

Marx'ın analizi, kapitalizmin nasıl işlediğini, kimin lehine kimin aleyhine çalıştığını, feodalizmden nasıl doğduğunu ve nereye doğru evrilebileceğini anlamaya çalışır. Temel odak noktası, insanların hayatlarını kazandıkları ekonomik ve toplumsal ilişkilere, özellikle de üretici kaynakların sahibi olan kapitalistler ile yaşamak için emeklerini satmak zorunda olan işçiler arasındaki mücadeleye dayanır.

1. Kökenler: Marksizmin temel düşünsel kökenleri Alman felsefesi (Hegel'in diyalektik mantığı), İngiliz ekonomi politiği (Adam Smith ve David Ricardo'nun emek değer kuramında ilk fikirleri) ve Fransız ütopyacı sosyalizminde (Saint-Simon'ın daha mutlu bir gelecek vizyonu) bulunur.

2. Diyalektik ve Materyalist Felsefe:

  • Diyalektik: Değişim ve etkileşimi mercek altına alır. Bütün tarihsel kurum ve süreçlerin zaruri parçaları olarak görülürler. Diyalektik yaklaşım, olayları geniş bağlamları (tarihsel geçmiş ve muhtemel gelecek) içinde inceler. Marx için diyalektik, toplumun olağan işleyişi içinde evrilen karşıt eğilimlerin veya çelişkilerin sonucu olarak tarihsel değişiklikleri görür.
  • Materyalist: Marx'ın diyalektiği, Hegel'inkinin aksine, materyalisttir. Marx, düşüncede tasarlanan değil, yaşanılan haliyle kapitalizmle ilgilenir. Fikirleri, yaşayan insanların zihinlerine yerleştirir ve insan etkinliğiyle, özellikle de üretici insan etkinliğiyle sürekli yeniden yapılanan bir dünyanın parçası olarak görür. Toplumsal koşullar ve yapıların insanların düşünceleri üzerindeki etkisi, düşüncelerin toplumsal koşullar üzerindeki etkisinden daha fazladır.

3. Yabancılaşma Kuramı: Yabancılaşma, kapitalist toplumda işçilerin kendi üretici etkinliklerinden, ürünlerinden, diğer insanlardan ve nihayetinde kendi insani özlerinden (ortak yaşamdan) koparılmasıdır.

  • Üretici Etkinlikten Yabancılaşma: İşçi, emeğiyle ne yapılacağına ve nasıl yapılacağına karar verme hakkına sahip değildir. Bu kararlar kapitalist tarafından verilir.
  • Üründen Yabancılaşma: İşçinin ürettiği ürün üzerinde hiçbir kontrolü yoktur; ürünle ne yapılacağını bilmez.
  • Diğer İnsanlardan Yabancılaşma: İş birliği yerini karşılıklı kayıtsızlık ve rekabete bırakır. Bu durum sadece işçi-kapitalist arasında değil, aynı sınıfa mensup bireyler arasında da görülür.
  • Ortak Yaşamdan Yabancılaşma: İşçi, insani vasıflarını geliştirme yeteneğini yitirir, çünkü emeği, ürünü ve diğer insanlarla ilişkileri onu bu temel insanlık niteliklerinden uzaklaştırır.
  • Marx'a göre, yabancılaşmış emek süreci sonucunda işçi fiziksel olarak güçsüz, aklı karışmış, yalnız ve neredeyse tükenmiş bir birey haline gelir. Ürünler ise piyasada "değer", "meta", "sermaye", "faiz", "rant" veya "ücret" gibi isimler alarak işçinin kontrolü dışında dolaşır ve ona yabancılaşmış bir dünya olarak geri döner.

4. Değer Kuramı: Marx, Smith ve Ricardo'nun emek değer kuramını kabul ederek bir metanın değerini üretiminde harcanan emek zaman miktarıyla açıklar. Ancak Marx'ın asıl ilgilendiği, neden malların bir fiyata sahip olduğu, yani kapitalizmde üretilen her şeyin piyasa ve fiyatlar aracılığıyla dağıtılmasıdır.

  • Değerin Oluşumu: Kapitalist toplumda işçiler, üretim araçlarından yoksun bırakıldıkları için yaşamak adına emek güçlerini satmak zorundadır. Emek güçlerini satarak ürün üzerindeki tüm taleplerinden vazgeçerler. Böylece ürünler, baştan itibaren piyasada değiş tokuş edilmek üzere üretilir ve bir fiyata sahip olur.
  • Artık Değer: İşçi tarafından üretilen mübadele ve kullanım değeri ile işçinin eline geçen ücret miktarı arasındaki farktır. Kapitalist, işçinin emek gücünü satın alır ve işçinin ürettiği zenginliğin bir kısmına el koyar. Artık değer, kapitalistin toplum ve işçiler üzerindeki hakimiyetinin temelidir.
  • Kriz Kuramı: Artık değerin miktarı, kapitalizmin en zayıf noktasıdır. İşçiler, ürettiklerinin sadece bir kısmını geri alabildikleri için, toplam üretimin büyük bir kısmını satın alamazlar. Bu durum, "aşırı üretim" krizlerine yol açar ve insanlar çok fazla ürettikleri için yoksulluğa sürüklenir.

5. Tarihsel Eğilimler ve Sınıf Mücadelesi: Marx'ın materyalist tarih anlayışı, feodalizmden kapitalizme geçişi, şehirlerin, nüfusun, teknolojinin ve ticaretin gelişmesiyle ortaya çıkan çelişkilerle açıklar. Feodal ilişkiler zamanla üretici güçlerin gelişimine engel olmuş ve yerini kapitalistler ile işçiler arasındaki sözleşmeye dayalı ilişkilere bırakmıştır.

  • Sınıf Mücadelesi: Tarihin gerçek akışını belirleyen temel faktördür. Kapitalistlerin çıkarları iktidarlarını korumak ve kârlarını arttırmakken, işçilerin çıkarları daha yüksek ücretler, güvenli çalışma koşulları ve iktidarın yeniden dağılımıdır. Bu uzlaşmaz çıkarlar, tüm toplumu kapsayan bir mücadeleyi doğurur.
  • Devletin Rolü: Kapitalizmde devletin üç belirgin özelliği vardır:
  1. Kapitalistlerin muhalefeti bastırmak ve artık değeri büyütmek için kullandığı bir araçtır.
  2. Kapitalizmin ekonomik yapılarıyla iç içe geçmiş siyasi yapılar kümesidir; sermaye birikimini sağlamaya çalışır.
  3. Sınıf mücadelesinin arenasıdır, ancak bu arenada kapitalistler güçlü silahlara sahiptir.
  • İdeoloji: Kapitalizmde, mevcut durumu kabullenmeyi sağlayan veya daha iyi bir alternatifin mümkün olduğu konusunda zihinleri bulandıran bir ideoloji geliştirilir. Bu ideoloji, olayların ve kurumların görünür yönlerine odaklanarak tarihsel ve toplumsal bağlamı göz ardı eder, eksik, çarpıtılmış ve tek taraflı düşünceler yığını sunar.
  • Sınıf Bilinci ve Devrim: Kapitalizmin çelişkileri derinleştikçe, işçiler kendi çıkarlarının farkına varmaya başlarlar; bu durum "sınıf bilinci"ni oluşturur. Marx'a göre bu bilinçlenme, toplumları kapitalizmin yıkılışına ve devrime götürür. Devrimden sonra demokratik planlama yoluyla toplumsal ihtiyaçlara hizmet eden sosyalist toplum kurulacak, nihai hedef ise yabancılaşmanın ilgası olan "komünizm" olacaktır.

III. Marx'ın Komünizm Tahayyülü

Marx, komünist geleceği iki ana evreye ayırır: Birinci Evre (Proletarya Diktatörlüğü) ve İkinci Evre (Tam Komünizm).

1. Birinci Evre: Proletarya Diktatörlüğü Bu evre, kapitalist toplumdan doğan ve halâ eski toplumun "doğum lekelerini" taşıyan bir geçiş dönemidir. Kapitalizmin yıkılmasından sonra, toplumun bütüncül bir yeniden inşası başlar. Marx bu evre için Komünist Manifesto'da on önlem sıralar:

  1. Toprak mülkiyetinin kamulaştırılması: Toprak devletin mülkü olur, toprak rantı kamusal amaçlar için kullanılır. Köylülerin kendi rızalarıyla ortak mülkiyete geçmeleri hedeflenir.
  2. Ağır artan oranlı gelir vergisi: Gelir eşitsizliklerini azaltmayı amaçlar.
  3. Miras hakkının kaldırılması: Aile servetleri arasındaki eşitsizliği ortadan kaldırır, herkesin hayata eşit maddi olanaklarla başlamasını sağlar.
  4. Göçmenlerin ve isyancıların mülklerinin kamulaştırılması: Karşıdevrimci eylemleri engellemek ve kamusal mülkiyeti arttırmak için bir uyarı niteliğindedir.
  5. Kredilerin devlet elinde merkezileşmesi: Ulusal bir banka aracılığıyla sermaye sahiplerinin gücünü ellerinden alır, devletin ekonomiyi kontrol etmesini sağlar.
  6. İletişim ve ulaşımın devlet elinde merkezileşmesi: Ulusal ekonominin kontrolünü kapitalistlerden alır ve toplumsal ihtiyaçlar temelinde iletişim sistemleri geliştirilir.
  7. Üretim araçları ve fabrikaların genişletilmesi, boş arazilerin tarıma açılması, toprağın verimliliğinin ortak bir plan dahilinde arttırılması: Devletin ekonomiye doğrudan müdahalesini ve üretim potansiyelini arttırma çabasını gösterir.
  8. Herkesin çalışmaya eşit derecede yükümlü olması: Çalışmayan azınlığı besleyen parazitvari durumu sona erdirir, üretici emeğin sınıfsal niteliğini kaybetmesini sağlar.
  9. Tarımın imalat sanayiyle birleştirilmesi, köy ve kent arasındaki ayrımın aşama aşama kaldırılması: İnsan türünün "hapsolmuş kent hayvanı" ve "hapsolmuş köy hayvanı" arasındaki zararlı ayrışmayı ortadan kaldırır, nüfusun daha eşit dağılımını sağlar.
  10. Bütün çocukların kamuya ait okullarda parasız eğitimi, çocuk işçiliğin kaldırılması, eğitimin sanayi üretimiyle bağlantılandırılması: Çocukların tam gelişimini sağlayacak, üretici emekle eğitimi birleştiren bir sistem öngörür.

Proletarya Diktatörlüğünde Yönetim:

  • Marx, "proletarya diktatörlüğü" kavramını, çoğunluğun (işçi sınıfının) demokratik yönetimi anlamında kullanır. Eski Roma'daki kriz dönemlerinde seçilen diktatör gibi, belirli bir süre için görevde kalır.
  • Paris Komünü'nün örgütlenme biçimi, işçi devletinin genel hatlarını verir: Seçilen meclis üyeleri kısa süreli yükümlülükler alır ve değiştirilebilir. Polis ve ordu dağıtılır, yerini silahlandırılmış halka bırakır. Yargıçlar ve savcılar da seçimle göreve gelir, yükümlüdür ve geri çağrılabilir.
  • Marx, işçilerin kendi çıkarlarının farkına varabileceğine ve bu çıkarlar doğrultusunda hareket edebileceğine inanır. Yönetimde görev alanların, kendi sınıflarının çıkarlarıyla çatışan önemli çıkarları olmadığını düşünür.
  • Proletarya diktatörlüğü, kapitalizmden kalan tüm maddi ve insani görünümleri dönüştürmeyi hedefler ve "sürekli devrim" gibi işler. Eski düzenin artıklarıyla mücadele etmek ve yeni toplumu inşa etmek için zor araçları kullanabilir.
  • Marx, bu yönetimin kısa sürede dünyaya yayılmasını bekler, çünkü kapitalizm evrensel bir ilişki yaratır ve farklı ülkelerdeki aynı sınıflar özdeş çıkarlara sahiptir.

Proletarya Diktatörlüğünde Ekonomi ve Dağıtım:

  • Çalışma koşulları insani, makul ve keyifli hale getirilir. İş günü kısalır ve toplam toplumsal üründe azalma yaşanmaz, çünkü herkes çalışır ve üretici güçler tam kapasiteyle kullanılır.
  • Zenginliğin temeli maddi nesneler değil, boş zamandır.
  • Tüm komünist planlamanın ilk hedefi "toplumsal ihtiyaçların" karşılanmasıdır. Planlamacılar toplumsal ihtiyaçlar, emek-zaman ve üretim araçları arasında denge kurar.
  • Dağıtımda, toplumsal üründen genel yönetim maliyetleri, ortak ihtiyaçlar (okul, sağlık) ve çalışamayanlar için fonlar düşüldükten sonra, herkes "topluma ne verdiyse, toplumdan tam tamına onu geri alır." Bu, "eşit işe eşit ücret" ilkesinin bir ifadesidir.
  • Para kullanımı sınırlıdır, "emek makbuzları" kullanılır. Bu makbuzlar, harcanan emek-zamanın dengini fondan tüketim maddeleri biçiminde alma yetkisi verir ve dolaşıma girmezler.
  • "Eşit işe eşit ücret" ilkesi, bireylerin farklı yeteneklerinden kaynaklanan üretkenlik kapasitesindeki farklılıkları doğal ayrıcalıklar olarak kabul eder, ancak sınıf ayrımlarına yol açmaz.

2. İkinci Evre: Tam Komünizm Tam komünizm, kapitalizmle tanımlanmayan, yabancılaşmanın tamamen ortadan kalktığı ve toplumsal mülkiyetin her yere yayıldığı nihai aşamadır.

  • Maddi Bolluk ve Gelişmişlik: Önceki evrede çoğaltılan zenginlik sayesinde toplumda muazzam bir maddi ürün bolluğu vardır. Teknoloji çok gelişmiştir, şehirler yenilenmiş, kırsal alanlarda modern kentler kurulmuştur.
  • İş Bölümünün Sonu: Bireylerin hayat boyu tek bir işe olan bağımlılığı sona erer. İnsanlar çok çeşitli işlerde çalışır, kol ve kafa emeği arasındaki antitez ortadan kalkar. Herkes "bir avcı, balıkçı, hayvan yetiştiricisi ve eleştirmen" olabilir. Sanatsal ve bilimsel yetenekler tekil kişilerde yoğunlaşmak yerine herkes tarafından geliştirilir.
  • Yüksek Seviyede İş birliği ve Karşılıklı İlgi: İnsanlar, üretirken, tüketirken ve boş zamanlarda diğer insanlarla birlikte ve onlar için hareket etmeyi öncelikli arzular. Karşılıklı bağımlılık dünya çapına yayılmıştır ve birey, insanlığı kendisinin bir parçası olarak tanır. Diğerlerinin ihtiyaçlarını kendi ihtiyacı gibi görür.
  • Toplumsal Mülkiyetin Yaygınlaşması: Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti tüm doğayı kapsayacak şekilde genişler. Özel mülkiyetin bütün biçimleri feshedilir. Maddi kaynakların kıtlığı ortadan kalktığı için rekabet eden çıkarlar ve herhangi bir şey üzerinde hak iddia etme gereği kalmaz. "Herkese ihtiyacına göre" ilkesi geçerlidir.
  • Doğa Üzerinde Ustalıkla Kontrol: İnsanlar doğanın nesnesi olmaktan çıkar, doğanın güçleri ve nesneleri üzerinde ustaca kontrol sağlar. Bilgisizlikten kaynaklanan "doğa kanunları" ortadan kalkar. Doğa bilimleri ile toplum bilimleri birleşir. İnsan, kendi hedeflerine uyması için dünyayı değiştirir. Dil bile "tamamen bireylerin kontrolüne girer."
  • Dışsal Kanunlar ve Zorun Yokluğu: Üretim dışındaki faaliyetlerde dışsal bir düzenleme yoktur. Üretimde ise gönüllü bir orkestra şefi gibi işleyen bir koordinasyon vardır. Kısıtlayıcı kanunlar, zor ve ceza ortadan kalkar. Devlet "sönümlenir".
  • Ayrımcılıkların Ortadan Kalkması: Milliyet, ırk, din, coğrafi bölgeler (köylü-kentli), meslek, sınıf ve aile temelindeki ayrımlar yok olur. İnsanlar birbirlerini birey olarak görürler. Tek bir dil konuşulması muhtemeldir. Aile, burjuva biçiminden sıyrılarak birlikte yaşama, tek eşli cinsel ilişki ve çocukların ortak büyütülmesi esasına dayanır.

Komünist İnsan: Geleceğin yurttaşı, birçok farklı işe ilgi duyan ve bunları yapabilecek beceriye sahip, daimî olarak ve yüksek seviyelerde iş birliğine açık, bütün nesneleri "bizim" olarak değerlendiren, doğa güçleri üzerinde ustalıklı kontrolün parçası olan, dışarıdan dayatılan kurallara gerek duymadan kendi eylemlerini kendi düzenleyen biridir. Parlak zekalı, oldukça akılcı, toplumsallaşmış, insani ve başarılı bir yaratıcıdır.

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Gotha Programının Eleştirisi’ndeki Komünist Topluma İlişkin Bölüm - Karl Marx


[[Within the co-operative society based on common ownership of the means of production, the producers do not exchange their products; just as little does the labor employed on the products appear here as the value of these products, as a material quality possessed by them, since now, in contrast to capitalist society, individual labor no longer exists in an indirect fashion but directly as a component part of total labor. The phrase "proceeds of labor", objectionable also today on account of its ambiguity, thus loses all meaning.

What we have to deal with here is a communist society, not as it has developed on its own foundations, but, on the contrary, just as it emerges from capitalist society; which is thus in every respect, economically, morally, and intellectually, still stamped with the birthmarks of the old society from whose womb it emerges. Accordingly, the individual producer receives back from society -- after the deductions have been made -- exactly what he gives to it. What he has given to it is his individual quantum of labor. For example, the social working day consists of the sum of the individual hours of work; the individual labor time of the individual producer is the part of the social working day contributed by him, his share in it. He receives a certificate from society that he has furnished such-and-such an amount of labor (after deducting his labor for the common funds); and with this certificate, he draws from the social stock of means of consumption as much as the same amount of labor cost. The same amount of labor which he has given to society in one form, he receives back in another.

Here, obviously, the same principle prevails as that which regulates the exchange of commodities, as far as this is exchange of equal values. Content and form are changed, because under the altered circumstances no one can give anything except his labor, and because, on the other hand, nothing can pass to the ownership of individuals, except individual means of consumption. But as far as the distribution of the latter among the individual producers is concerned, the same principle prevails as in the exchange of commodity equivalents: a given amount of labor in one form is exchanged for an equal amount of labor in another form.

Hence, equal right here is still in principle -- bourgeois right, although principle and practice are no longer at loggerheads, while the exchange of equivalents in commodity exchange exists only on the average and not in the individual case.

In spite of this advance, this equal right is still constantly stigmatized by a bourgeois limitation. The right of the producers is proportional to the labor they supply; the equality consists in the fact that measurement is made with an equal standard, labor.

But one man is superior to another physically, or mentally, and supplies more labor in the same time, or can labor for a longer time; and labor, to serve as a measure, must be defined by its duration or intensity, otherwise it ceases to be a standard of measurement. This equal right is an unequal right for unequal labor. It recognizes no class differences, because everyone is only a worker like everyone else; but it tacitly recognizes unequal individual endowment, and thus productive capacity, as a natural privilege. It is, therefore, a right of inequality, in its content, like every right. Right, by its very nature, can consist only in the application of an equal standard; but unequal individuals (and they would not be different individuals if they were not unequal) are measurable only by an equal standard insofar as they are brought under an equal point of view, are taken from one definite side only -- for instance, in the present case, are regarded only as workers and nothing more is seen in them, everything else being ignored. Further, one worker is married, another is not; one has more children than another, and so on and so forth. Thus, with an equal performance of labor, and hence an equal in the social consumption fund, one will in fact receive more than another, one will be richer than another, and so on. To avoid all these defects, right, instead of being equal, would have to be unequal.

But these defects are inevitable in the first phase of communist society as it is when it has just emerged after prolonged birth pangs from capitalist society. Right can never be higher than the economic structure of society and its cultural development conditioned thereby.

In a higher phase of communist society, after the enslaving subordination of the individual to the division of labor, and therewith also the antithesis between mental and physical labor, has vanished; after labor has become not only a means of life but life's prime want; after the productive forces have also increased with the all-around development of the individual, and all the springs of co-operative wealth flow more abundantly -- only then then can the narrow horizon of bourgeois right be crossed in its entirety and society inscribe on its banners: From each according to his ability, to each according to his needs! ]]

[[Kaynak: Karl Marx, Critique of the Gotha Programme, Part I, http://www.marxists.org/archive/marx/works/1875/gotha/ch01.htm]]

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Çeviren: Mahmut Boyuneğmez

Üretim araçlarının ortak mülkiyeti üzerine kurulu kooperatif toplumda, üreticiler ürünlerini değiştirmezler; ürünlere harcanan emek, ürünlerin içerdiği maddi bir nitelik olarak, onların değeri olarak belirmez, çünkü kapitalist toplumdakinin tersine, bireysel emek artık dolaylı biçimde değil de, doğrudan toplumsal emeğin parçasıdır (…)

Burada söz konusu edilen kendi temelleri üzerinde gelişmiş komünist toplum değil, tersine, kapitalist toplumdan henüz çıkıp yeni beliren komünist toplumdur; dolayısıyla her bakımdan, ekonomik, moral ve entelektüel açıdan, rahminden çıktığı eski toplumun doğum izleriyle hala damgalıdır. Buna uygun olarak, bireysel üretici, topluma ne verirse – çıkarmalar yapıldıktan sonra – onu tam olarak geri alır. Onun topluma verdiği, bireysel emeğinin miktarıdır. Örneğin, toplumsal iş günü bireysel iş saatlerinin toplamından oluşur; bireysel üreticinin emek zamanı, toplumsal iş gününün, yaptığı katkı kadar, oradaki payı kadar bir parçasını oluşturur. Bireysel üretici toplumdan sağladığı emek miktarına karşılık olarak (ortak fonlar için harcadığı emek düşülerek) bir sertifika alır; bu sertifikayla toplumun tüketim maddeleri stokundan harcadığı emeğinin karşılığı olan miktarı alır. Topluma bir formda vermiş olduğu emek miktarı, başka bir formda ona geriye döner.

Burada aşikârdır ki, eşit değerlerin değişimi dikkate alındığında, metaların değişimini düzenleyen ilkenin aynısı egemendir. İçerik ve form değişmiştir, çünkü üretimin yeni koşullarında hiç kimse emeğinden başka bir şey sunamaz ve ayrıca bireysel tüketim maddelerinden başka hiçbir şey bireylerin mülkiyetine geçemez. Fakat tüketim maddelerinin bireysel üreticiler arasındaki bölüşümü dikkate alındığında, eşdeğer metaların değişimindeki ilkenin aynısı yürürlüktedir: Bir formdaki belirli bir miktar emek, başka bir formdaki eşit miktarda emekle değişilir.

Bu yüzden bu toplumda hala, eşit hak prensipte/ilke olarak burjuva haktır, her ne kadar ilke ile pratik artık çelişmemekteyse de. Metaların değişimindeyse eşdeğerlilerin değişimi tekil durumlarda gerçekleşmez, yalnızca ortalama olarak vardır.

Bu ilerlemeye karşın, bu eşit hak hala, bir burjuva kısıtlamayla damgalanmıştır/karakterizedir. Üreticilerin hakkı, sağladıkları emekle orantılıdır; eşitlik, ölçümün eşit bir standartla/ölçütle, yani emekle, yapılmasından ibarettir.

Fakat bir insan başka birinden fiziksel veya zihinsel bakımdan üstündür ve aynı süre içinde daha fazla emek harcar ya da daha uzun süre çalışabilir; emeğin bir ölçü olması için süresi ve yoğunluğu tanımlanmış olmalıdır, yoksa bir ölçüm standardı olmaktan çıkar. Bu eşit hak, eşit olmayan emekler için eşit olmayan bir haktır. Sınıf farkı tanımaz, çünkü herkes diğer herkes gibi sadece bir işçidir; fakat eşit olmayan bireysel katkıları ve dolayısıyla eşit olmayan üretici kapasiteleri doğal özellikler olarak örtük biçimde gözetir. Eşit hak, bu nedenle, her hak gibi, özünde bir eşitsizlik hakkıdır. Hak, doğası gereği, sadece eşit bir ölçüt uygulandığında vardır; fakat eşit olmayan bireyler (eşit olsalardı farklı bireyler olamazlardı), ancak eşit bir ölçüt kullanılarak aynı açıdan değerlendirildiklerinde, belirli bir yönden dikkate alındıklarında, örneğin bu durumda, bütün diğer yönler göz ardı edilip sadece işçiler olarak dikkate alındıklarında, ölçülebilirdirler. Üstelik bir işçi evliyken diğeri değildir; birinin diğerinden daha çok çocuğu vardır vesaire, vesaire. Böylece, eşit emek sarf ettikleri halde ve dolayısıyla toplumsal tüketim fonundan eşit ölçüde yararlandıkları halde, biri reel olarak ötekinden daha çok almış olacak, biri ötekinden daha zengin olacaktır. Bütün bu kusurlardan kaçınmak için, hakta eşitlik olacağına, eşitsizlik olmalıydı.

Fakat bu kusurlar, uzamış doğum sancılarıyla kapitalist toplumdan henüz çıkıp geldikten sonra, komünist toplumun ilk fazında kaçınılmazdır. Hak, toplumun ekonomik yapısından ve onun koşulladığı kültürel gelişimden asla yüksek olamaz.

Komünist toplumun daha yüksek bir fazında, bireylerin iş bölümünün egemenliği altında kölece var olmaları ve bununla birlikte kafa ve kol emeği arasındaki antitez kaybolduğunda; emek yalnızca bir geçim aracı değil, yaşamın temel gereksinimi olmaya başladıktan sonra; bireylerin üretken güçleri, çok yönlü gelişmeleriyle birlikte arttığında ve kooperatif zenginliğin ürünleri daha bol aktığında, ancak o zaman burjuva hakkın dar ufku bütünüyle aşılabilir ve toplum sancağına şunu yazar: Herkesten yeteneğine göre, herkese gereksinimi kadar!

[MAR] YOUTUBE KANALI

LİDER

Karl Marx - Kapital

Kısa Sovyet Film ve Belgeseller [Türkçe]