18 Aralık 2022 Pazar

İran'daki İsyanın Üç Ayı

Bella Beiraghi

18 Aralık 2022

Çeviren: Mahmut Boyuneğmez


İran başsavcısı Mohammad Jafar Montazeri, geçtiğimiz günlerde yerel medyada ülkenin ahlak polisinin “kapatıldığını” belirtti. Montazeri'nin yorumları, ülke çapında Eylül ayında 22 yaşındaki Kürt kadın Mahsa Amini'nin polis tarafından öldürülmesiyle başlayan protestolar üçüncü ayına girerken geldi.

İran yönetici sınıfı şu anda, Muhammed Rıza Pehlevi'yi deviren ve monarşiyi ortadan kaldıran 1979 “devrimi”nden bu yana en yaygın ve tartışmasız en derin mücadeleyle karşı karşıya. Ancak hükümetin ahlak polisini tasfiye etmeye niyeti olmadığı açık. Rejim, ülke çapındaki grevleri ve protestoları tüm gücüyle bastırdı. İnsan Hakları Aktivistleri Haber Ajansı'nın haberine göre, Eylül ortasından bu yana en az 448 protestocu öldürüldü ve 18.170'den fazla kişi tutuklandı.

Ülke çapında devam eden ve meydan okuyan isyan bağlamında, İran müesses nizamındaki bazı kişilerden, rejimin protestocuların bazı taleplerini kabul etmeye açık olabileceğine dair jestler geldi.

Eski askeri yetkili ve görevdeki Turizm Bakanı Ezzatollah Zarghami, Şerif Üniversitesi'nde reforma ihtiyaç olduğunu öneren bir konuşma yaptı. Radio Farda, Zarghami'nin şu sözlerini aktardı: “Bugün genç kızlarımız ve öğrencilerimiz sokakta başları açık geziyor. Ne olmuş? Başörtüsü takılmaması devrimi ve sistemi yıktı mı?” Meclis Başkanı Mohammad Baqer Qalibaf gibi başkaları tarafından da benzer açıklamalar yapıldı.

Ancak bu bireylerin uzlaştırıcı yorumları, günlük gerçeklikle taban tabana zıtlık içinde bulunuyor. Protestolar, geçen ay daha da artan şiddetli baskıyla karşılaşıyor. Rejim, protestocuları esasen göstermelik askeri mahkemelere çıkarıyor. Mohsen Shekari, “moharebeh” ("tanrıya savaş açmak") suçundan hüküm giydikten sonra bu ay idam edildi.

İran askeri yapılanmasından yükselen sesler, rejimin isyana karşı tavrının gerçekliğini ortaya koyuyor. Üst düzey Devrim Muhafızları komutanı Ali Fadavi, devlet medya kuruluşu Fars News tarafından yakın zamanda yayınlanan bir makalede protestocuları "CIA yardakçısı" olmakla suçladı. Diğer Devrim Muhafızları yetkilileri de bu çizgiyi yinelediler.

Binlerce tutuklama, yüzlerce ölüm ve sayısız işkence olayı, İslam Cumhuriyeti'nin protestocularla barışmakla veya hareketin ana taleplerini kabul etmekle ilgilenmediğini açıkça gösteriyor.

Protestolar, küçük, yerel, günlük eylemleri ülke çapında hareketliliklerin izlediği döngüsel bir modele yerleşti. Genellikle mahalle komiteleri, öğrenci grupları ve bazı işçi sendikaları tarafından çağrılan bu ulusal eylem günleri, çeşitli devam eden grevleri ve yerel protestoları birleştiriyor.

Kasım ayının ortasında, 2019 ayaklanmasının yıldönümünü ve "Kanlı Kasım" olarak bilinen olayda öldürülenleri anmak için en az 62 şehri kasıp kavuran üç günlük protestolar yaşandı. Tahran genelinde “şehitlerimizin intikamını alın!” ve “İslam Cumhuriyeti'ne ölüm!” sloganları eşliğinde alevli barikatlar kuruldu. İsfahan'da dört bin çelik işçisinin greve gitmesi, ülkenin güneyindeki petrol, çelik ve imalat sanayilerinde yeni bir sürekli grev dalgasını ateşledi.

Grevler ve protestolar, ülke çapında üç günlük başka bir büyük hareketliliğin başladığı 5 Aralık'a kadar daha küçük ölçekte devam etti. 1953'te üç üniversite öğrencisinin İran polisi tarafından öldürülmesinin anısına düzenlenen Öğrenci Günü'nde 80'den fazla şehirde protestolar düzenlendi. Başkent Tahran'da binlerce kişi “Devrim!” sloganları atarak Azadi (özgürlük) Meydanı'na yürürken, 100'den fazla üniversitede öğrenciler kampüs protestoları ve oturma eylemleri düzenledi. Öğretmenler Koordinasyon Komitesi, Petrol Sözleşmeli İşçileri Protestolarını Düzenleme Konseyi (COPOCW), Kamyoncular ve Şoförler Sendikası ve Haft Tappeh Sendikası grev çağrısı yapan açıklamalar yaptı.

COPOCW, hâlihazırda grevde olmayan işçileri harekete katılmaya çağırdı ve şöyle seslendi: “Bu, yoksulluk tarafından ezilen hepimiz için bir protesto (...) bizim için hayatlarımızı savunmak için birleşik mücadeleden başka yol yok. Hepimizin sloganı aynı: Kadın, yaşam, özgürlük”.

Mücadele daha çok gençler tarafından yürütülüyor ve üniversite kampüslerinde yoğunlaşıyor. İşçi dayanışma grevleri genellikle en militan ve örgütlü sektörlerle sınırlı. Ancak Kasım ayından bu yana mücadeleden iki önemli gelişme çıktı; mahalle komitelerinde cereyan eden siyasi ve stratejik tartışmalar ile grevdeki işçilerin dile getirdiği ekonomik ve siyasi taleplerin genişlemesi.

Sınıflar arası örgütlenme organları olarak mahalle komiteleri politik olarak heterojendir. Eylül ayı sonlarında ülke çapında ortaya çıkan bu komiteler, günlük protestoları organize ve koordine ediyor. Her komitenin siyaseti bir dizi yerel faktörden etkileniyor, ancak hepsi bir noktada hemfikir: İslam Cumhuriyeti gitmelidir.

Ancak bunun tam olarak nasıl başarılacağı konusunda tartışmalar var. Tahran Mahallelerinin Gençliği (YOTN), rejimin sokakta protesto eden İran halkının cesaretiyle yıkılacağını savunuyor. Temel mesajları, sınıflar arası birlik ve mücadelede sürekliliğin bunu başarabileceğidir. YOTN, hükümetin devrilmesinden sonra amaçlarının referandum düzenleyerek ülkeyi halkın iradesine teslim etmek olduğunu söylüyor. Anti-politik, liberal retoriğin yanı sıra işçi sınıfından herhangi bir şekilde bahsedilmemesi, diğer mahalle komiteleri tarafından öne sürülen argümanlarla taban tabana zıtlık oluşturuyor.

Kürdistan'da bulunan Sanandaj Mahallelerinin Devrimci Gençliği (RYSN), hareketin anti-kapitalist kanadında bir güç olarak öne çıktı. RYSN, İran'da kapitalist teokrasiyi devirme mücadelesinin, hareketin açık bir siyasi liderlik geliştirme becerisine ve işçi sınıfının öne çıkma gerekliliğine bağlı olduğunu savunuyor. Yakın tarihli bir bildiride, RYSN şunları söyledi:

“Güneyde, petrol ve petrokimya gibi kilit sektörlerde grevlere tanık oluyoruz (...) İşçi sınıfının diğer kesimlerinin (...) devrimci harekete katılacağını umuyoruz. İşçi hareketinin katılımı, ilerleme ve zafer vaat ediyor.”

Marivan'ın Devrimci Gençliği ve Beluc Kadınlarının Sesi gibi diğer komiteler de İslam Cumhuriyeti'ni devirme mücadelesinde işçi sınıfının merkezi konumu hakkında benzer argümanları dile getirdiler.

Bu mahalle komitelerindeki tartışmalar, İran'daki mücadelenin derinleşmesini yansıtıyor. Ancak RYSN'nin haklı olarak öne sürdüğü gibi, hareketin ciddi bir ilerlemesi, işçi sınıfının İslam Cumhuriyeti'ne karşı mücadeleye önderlik etmesine bağlı.

İşçilerin mücadelede daha ciddi bir müdahaleye doğru yavaşça ilerlemeye başladıklarına dair işaretler var. Kasım sonundan bu yana işçi kesimleri protestolarla dayanışma içinde greve devam etmekle kalmadı, ek siyasi ve ekonomik talepler de getirdi. Kamyoncular ve Şoförler Sendikası, hükümetin akaryakıt fiyat politikalarına son verilmesi çağrısında bulunarak 26 Kasım'dan bu yana şehirlerde grev yapıyor.

Huzistan/Mahshahr'daki sözleşmeli petrol işçileri, 4 Aralık sabahı ücretlerin artırılması ve sözleşmeli çalışmanın kaldırılması talebiyle greve gitti. Çelik, motor, imalat ve demir endüstrilerindeki diğer işçiler, ücret artışları, sağlık sigortası, daha kısa çalışma süreleri ve daha güvenli çalışma koşulları gibi bir dizi talep için grevde.

İran kapitalizminin çeşitli bileşik krizleri hakkında muazzam bir hoşnutsuzluk ve savaşma kararlılığı var. Ancak İran'daki işçilerin büyük bölmeleri örgütsüz durumda bulunuyor. Her sektörde bağımsız sendikalar kurmak, işçi hareketi için kilit bir görev olmaya devam ediyor. En gelişmiş işçiler - öğretim, petrol, çelik ve şeker endüstrilerindekiler - örgütlenme hakkı için onlarca yıllık mücadele yoluyla sınıf bilinci ve güven geliştirdiler.

Haft Tappeh Sendikasının şeker kamışı işçileri, ilerlemenin işçilerin örgütlenme becerilerine bağlı olduğunu savunuyor. Yakın tarihli “İlerlememiz Örgütlenmeye Bağlıdır” başlıklı bildiride, şu açıklamayı yaptılar:

“Örgütlenmeden işçiler, sınıf düşmanlarımızın saldırısına karşı koyamazlar. İşçilerin talepleri, halkın çoğunluğunun talepleridir... Ancak örgütlenirsek kazanabiliriz!”

Ülke çapındaki isyan, dünyanın dört bir yanındaki hükümetlerde yankısını buldu. Kasım ayı ortalarında Avrupa Birliği İran'a ek yaptırımlar getirdi. Üst düzey güvenlik güçleri ve ülke çapındaki protestolara yönelik baskıları yöneten yetkililer de dâhil olmak üzere 29 kişi ve üç kuruluşa seyahat yasağı getirildi ve varlıkları donduruldu. ABD de aynı şeyi yaptı ve yakın zamanda üç güvenlik görevlisine yaptırımlar açıkladı.

Lüksemburg Dışişleri Bakanı Jean Asselborn Al Jazeera'ye yaptırımları savunurken şu sözleri aktardı: “Rejim son 40 yılda çalışmış olabilir ama şimdi çalışmıyor. İşte bu yüzden Avrupa Birliği bu ilk adımı atmak zorunda”. Liberal düzen, aynı şekilde yaptırımları İslam Cumhuriyeti üzerinde baskı kurma aracı olarak övüyor.

Ancak yeni yaptırımların rejimin isyana karşı kanlı karşı saldırısını durdurmak için herhangi bir şey yapması pek olası değil. Şimdiye kadar yaptırımlar, düzenin değil, ülkedeki emekçilerin hayatını daha da çekilmez hale getirdi. Jean Asselborn bile, son 40 yılda sayısız yaptırıma rağmen devletin yönetmeye devam ettiğini kabul edecektir.

2018'de ABD ülkeye yeniden ekonomik yaptırımlar uyguladı, ancak rejim askeri aygıtını ve emperyalist müdahalelerini Ortadoğu genelinde genişletmeye devam etti. Forbes dergisinin 2020 tarihli bir raporuna göre, İran işçi sınıfı bu ezici yaptırımların yükünü taşımak zorunda kalırken, ülkenin seçkinleri bir "milyoner patlaması" yaşadı.

Batılı devletler, aşağıdan gelen kahramanca mücadele örneklerini, sözde özgür ve demokratik Batı'yı yüceltmek için sıklıkla bir fırsat olarak kullanırlar. ABD Başkanı Joe Biden geçtiğimiz günlerde “dünyanın her yerinde kadınlara zulmedildiğini” ilan etti ve İran'dan “temel haklarını tanıyıp, kendi vatandaşlarına yönelik şiddete son vermesini” talep etti. Oysa yakın ABD tarihinde kadın haklarına yönelik en büyük saldırı, yalnızca altı ay önce, Yüksek Mahkeme'nin Roe vs. Wade davasını bozmasıyla meydana geldi.

Batı'daki yönetici sınıfların ikiyüzlülüğüne işaret etmek, İran işçi sınıfının en büyük tehdidi ve düşmanı olmaya devam eden İran rejiminin suçlarını azaltmak veya saptırmak anlamına gelmez. Ancak harekete yardım etmeleri için Batılı hükümetlere başvurmak çıkmaz bir stratejidir.

İran'daki hareketin umudu, yalnızca İran işçi sınıfının İslam Cumhuriyeti'ni yıkma mücadelesine öncülük etmesindedir. Haft Tappeh'in şeker kamışı işçilerinin yakın zamanda Telegram'da yaptıkları bir açıklamada yazdığı gibi: "Toplumun çoğunluğunu oluşturan işçilerin talepleri ve çıkarları, işçilerden başka hiçbir güç, hiçbir kahraman tarafından sağlanamaz."

Kaynak: https://redflag.org.au/article/three-months-rebellion-iran

Yazı dizisinin önceki bölümlerini okumak için:

i) https://marksistarastirmalar.blogspot.com/2022/10/iranda-sinif-mucadeleleri-i.html

ii) https://marksistarastirmalar.blogspot.com/2022/10/iranda-sinif-mucadeleleri-ii.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.