5.
Haziran Direnişi örgütlenmesi
i. Haziran Direniş’i yatay
ve kesişen ağlar şeklinde örgütlüdür. Kitlelerin koordinasyonu, doğrudan
ilişkilerle ve “sosyal medya” üzerinden gerçekleştirilen iletişimlerle
oluşmaktadır. Bu örgütlenme biçimi ve çalışma tarzında önemli olan, esneklik,
samimiyet, amatör ruh, doğallık ve denetlenemezliktir.
ii. Geçişkenliği olmayan
kompartımanlara bölünmüşlük (kesişimsizlik), aşırı uzmanlaşma ve amatörlüğün
yitirilmesi, işbölümünün yabancılaşmaya vardırılması, yapay ve samimiyetten
uzak ilişkilerle örgütlerin yapılandırılması, bireysel kimi yeteneklerin aşırı
derecede övülmesi ve bazı kişilere özel değer verilmesi, çalışmaların örgütsel
işleyişle yerine getirilmeyip liberal bireyciliğe bırakılması, haklılığın ve
meşruiyetin korunmasının yolunun vitrincilikte ve şov tarzı etkinliklerde
görülmesi, nitelikli olmanın örnek olsun caz müziği dinlemek, Nietzsche ya da
Foucault’nun kitaplarını okumuş olmak olarak algılanması vb, vb... Böylesi bir
örgütlülük, Haziran Direnişi’ne öncülük edebilir mi?.. Direniş’in içinde
bulunup, elbette örgütlenir. Fakat öncülük edemez, edememiştir.
Bir siyasal hat,
örgütleriyle politika üretir ve eylemde bulunur. Öncülük, kendini lider olarak
lanse edenlerin değil, parti birimlerinin çalışmalarının işlevidir. Türkiye solunda, "örgütsüz parti"lerin sayısı çoktur.
iii. Forumların, mahalle
meclislerinin kalıcı mevziler olması için politika üretmesi gerekir. Bunun için
de, disiplin. Kendiliğindenlik, örgütlenme disiplinine ters değildir. Aklı ve
cesareti ortaklaştırmak, disiplinle kalıcılaşır. Kolektif öncülük, politika
üretimi, disiplin, örgütsel varoluş yoksa kalıcılık olmaz.
iv. Forumların doğrudan
demokrasi örnekleri olduğunu vurgulayanların aymazlığına ne demeli?.. Bu
örgütlenmeler, alternatif iktidar nüveleri olmaktan uzaktır. Tartışmayı,
konuşmayı, doğrudan demokrasi olarak mı görelim?.. Yok, ama “ikili iktidar
oluştu” tespitini bile yapmıştı birileri.
v. Türkiye sosyalist
hareketinin kadroları olmadan, forumlar varlığını devam ettiremez. Öyleyse,
partiler/örgütler forumlarda egemenlik kurmasın diyenlerin tavrı safçadır.
vi. Forumlardan bir “parti”
çıksın diyenler var. Bu mümkün değil. Velev ki oldu. Şekilsiz, programsız,
örgütsüz bir parti, kalıcılaşamaz. İnsanların eline “beyaz bayrak” tutuşturup,
“oldunuz bir parti” mi diyeceksiniz?..
vii. AVM’lerden alış-veriş
yapılmaması, mahalle bakkalına dönüş, yandaş basın-yayının okunmaması
önerileri, harekete katılan bireylerin ortalama bilinç düzeyini göstermektedir.
Sembolik hedef saptanmadan, siyasal bir kampanya örülmeden yapılacak bireysel
“boykotların”, hiçbir kazanımı olmaz. “Fare dağa küsmüş” olur, o kadar.
6.
Direnişe dair notlar ve direniş hakkındaki “lafların” eleştirisi
- Korkut Boratav’ın Haziran
Hareketi’nin sınıfsal bileşimine dair yaptığı değerlendirme sağlıklı yanlar
içermektedir. Örneğin Haziran ayaklanmasının, sınıfsal olduğunu, başlangıcında
ortak varlıkların burjuva mülkiyetine dönüşmesine karşı çıkıldığını
vurgulaması; harekete katılan lise ve üniversite öğrencilerinin, emekçi
ailelerin çocukları olduğunu ve geleceğin emekçileri olacaklarını belirtmesi; hareketin
sonunda devrimci-durum oluşmadan söneceğini başından öngörmesi gibi. Fakat
köylüleri, zanaatkârları ve bağımsız profesyonel katmanları, en bloc küçük-burjuva
sayması yanlıştır. Bunun nedenini daha önce açıkladım. Boratav’ın Haziran hareketine dair anlamlı olan başka saptamaları
var mıdır, bilmiyorum. Okuduğum bunlar.
- Haziran Hareketi 79 kente
yayılan, 10 milyonun üzerindeki bir niceliğin hareketlenmesidir. Hareketin,
katılanların bilincini değiştirdiği doğrudur. Harekete katılan ve örgütsüz olan
bireylerin, sosyalist siyasete/ideolojiye daha açık hale geldikleri de… Bunu
birçok kişi yazıp, söylemiştir. Mizah ve “orantısız zekâ”, eyleme geçmiş
kitlenin cesaretini artırmada, eylemlerin sürekliliğini sağlamada bir işleve
sahiptir. Fakat hareketlenen örgütsüz yurttaşlar nezdinde “egemen ideolojinin
çözülmesini” sağladığı abartıdır. Küfürler ve mizahi eleştiriyi anlamlı ve
değerli kılan, hareketin içerdiği farklı eylem biçimleriyle birlikte
üretilmeleridir. Tek başlarına olduklarında bunların, bir güçsüzlük ve
örgütsüzlük göstergesi oldukları görülmelidir.
- Haziran Hareketi’nin
dinci-faşizan yönetime karşı oluşu, onun temsili “demokrasiye” karşı olduğu
anlamına gelmez.
- AKP’nin “ikiye bölünmüş
Türkiye’yi” yönetmesi zorlaşacak diyen de olmuştur. Oysa izledikleri strateji
budur.
- Ergin Yıldızoğlu, “bugünün
siyasi ve ekonomik örgütlenmelerinin uygun biçimlerinin ancak bu sınıfın
özelliklerinden türetilebileceğini düşünüyorum” diyor. Kastettiği sınıf şu
meşhur “orta sınıf”. Birkaç profesyonelin şov biçimindeki etkinliklerini
siyaset olarak sunmalarına mesafeli olmaksa, evet… Çalışmaların
merkezileştirilmesi, ortaklaştırılması, deneyimlerin aktarımıysa, evet… Amatörlük
ve yapılanmanın her biriminin çok yönlü işlevselliği (eyleme katılan aynı
zamanda yazı yazmalı, tartışmalı, organize etmeli), çalışmalar içerisinde doğal
önderliğin gelişmesi, bir gazetenin okurlarının örgütlülüğü türünde yapay
organizasyonlar yerine, yaşamın tüm yönlerinde işlevleri olan insanların bir
arada hareket etmesiyse, yine evet… Vurgulanması gereken, örgütsel varoluştur.
Disiplin ve hiyerarşi, bu varoluş için yapısaldır. İnsan yönetme sanatı,
manipülasyon, tabana seslenme, vitrincilik, cilalı bir meşruiyet anlayışı,
liberal bireycilik, bizden uzak olsun.
- Alevilerin, Haziran
Hareketine katılımları olmuştur. Aleviler üzerinde geçmişten günümüze kadar
gelen baskılar, toplumsal yaşam normlarının dincileştirilmesine itirazları,
Harekete katılmalarının nedenidir. Fakat bunlar, Harekete katılmalarındaki genel
siyasi nedenlerin bileşeni olarak görülmelidir. Haziran ayaklanması sürerken,
27 Haziran’da basın-yayından “Alevi açılımının” yeniden canlandırılacağı
duyurulmuştur. “Havuç-sopa” ikilisi yürürlüktedir.
- Haziran Direniş’inin ilk
günlerinde Selahattin Demirtaş’ın sözleri, 30 Haziran 2013’te Sırrı Sakık’ın sözleri
halklara ihanet seviyesinde laflardır. Sakık şöyle demiştir: “Bazı kesimler
sandıkta yenişemedikleri iktidar partisini acaba farklı alanlarda nasıl
devirebiliriz ne yapabiliriz anlayışı içinde oldular. Biz AKP ile çatışırız
kavga ederiz ama bunun yolu yöntemi sandıkta hesap görülür.” Sakık, Haziran
Hareketi’ni ulusalcı-milliyetçi olarak damgalamak, “sokak tetikleyicileri”
olarak yaftalamak niyetinde: “Özellikle ‘Mustafa Kemal’in Askerleriyiz’ diyerek
sokakları tetikleyenlerin ulusalcı milliyetçi kesimlerin aslında niyetlerinin
iyi olmadığını biz de biliyoruz.” Bu adamın neyi iyi bildiği (AKP’ye yaranma),
gayet açık ve okur bunu görmektedir.
Murat Işık, bakın ne inciler
yumurtlamış: “Ulusalcı, milliyetçi çevreler, eylemleri gerçek mecrasından kopararak
barış sürecini akamete uğratacak bir tutum sergiliyorlar. Dolayısıyla
eylemlerin Ergenekoncularca geriye çekilmesinin önüne geçilmesi gerekmekte,
kitlelerin yükselen itirazı AKP faşizminin teşhirine ve Türkiye’nin
demokratikleştirilmesine yönlendirilmelidir.” (1 Temmuz 2013, sendika.org). Baştan
sona zırvalık! Yalan söylemekten kim ölmüş, değil mi?..
Oysa Haziran Direnişi’ne
katılmaması, Kürt hareketinin tarihsel bir hatasıdır. Öcalan’ın “selam”la
yaptığı ayar, hatanın giderilmesi olmamıştır. Kürt Hareketi’nin forumlara
katılması elbette değerli olurdu, fakat bu katılım çağrıyla olacak bir şey
değildir.
- Üç büyük takımın taraftar
gruplarının Haziran Direnişi’ne katılımındaki nedenler, harekete katılanların
geneli için geçerli olan nedenler yanı sıra, cemaatin FB’e dönük operasyonu,
statlarda gençlerin kendilerini ifade etmelerinin kulüp yönetimleri ve polis
tarafından engellenmesi ile polis şiddetine maruz kalmalarıdır. Taraftar
grupları, ne cemaat operasyonunu, ne 25 Haziran’da açıklanan UEFA’nın Kara
Kartal ile Sarı Kanarya’ya kestiği Avrupa kupalarından men cezalarını, ne de
gözaltılar da dâhil yaşadıkları eylem deneyimlerini unutmayacaktır.
- Haziran Direnişi’nin
kendini örgütlemesi başlangıç dönemindedir. Sosyalistlerin görevi, Hareket’in
içerisinde yönlendiren olmaktır. Forumlar ve mahalle meclisleri, sol
parti/örgütlerin örgütlenmesini ve işleyişini geliştirme olanağına zemin
sunmaktadır. Fakat bu yapılanmalar, alternatif iktidar nüveleri olmaktan
uzaktır. Dolayısıyla, Oğuzhan Kayserilioğlu’nun “ikili iktidar” durumunun,
“günümüze özgü ve eskisinden farklı yeni bir biçimine girdiğimiz” saptaması,
yanlıştır, gerçeği yansıtmamaktadır. “Devrimci durum oluştu” diyen ve gündüz
vakti rüya görense olmamış olsun.
- Sendikaların ve meslek
örgütlerinin hali pür melali ortadayken, sendika.org’un “emek ve meslek
örgütlerinin yönetimleri, üyelerinden demokratları, sosyalistleri etkileyen
propaganda faaliyetinin yanında üyelerinin tamamını AKP karşıtı bir eksende
birleştirmenin programını hayata geçirmelidir” şeklindeki temennisi havada
kalmaktadır. Direniş’teki yurttaşların mücadeledeki dayanışmasına, bir de
“kitle örgütleri”ndeki birbirine “çelme takan” grupçu sola bakın!..
- Kadınların
hareketlenmesinde kürtaj yasağı girişimine itirazları, genel siyasal
tepkilerinin bileşenidir. Yaşam tarzlarını ve kimliklerini, cinsel eğilimlerini
eksen alarak belirleyenler (LGBT’ler), maruz kaldıkları baskı ve aşağılanmaya
isyan ettiklerinden, Harekete katılmıştır denebilir. Fakat bu durumu öne
çıkarıp, onların genel siyasal tepkisini görmemek doğru olmayacaktır. 1980 ve
1990’larda doğan “apolitik” gençler, örgütlü gençlerle mücadele içerisinde ortaklaşmıştır.
Türkiye sosyalist hareketi bu gençlerin bir kısmını rahatlıkla kapsamıştır/kapsayacaktır.
Omuz omuza durma ve birlikte çalışma, duygudaşlık, örgütlenmenin altın
kuralıdır.
- Haziran Hareketi’ne Genç
Türk, HEPAR gibi grupların katılmış olması ve bir süreliğine MHP tabanından
katılımların olması, Direniş’in siyasal rengini değiştirmez. Haziran Hareketi,
sol değerlerin ve ilkelerin egemen olduğu bir halk hareketidir.
- AKP iktidarı, Gezi
Parkı’nın yok edilmesinde, Taksim yayalaştırma projesinde, plebisit yapma
fikrinde geri adım atmıştır. Bunlar halkın demokratik kazanımlarıdır. Harekete
katılan kitleler, yaşadıkları deneyimi unutmayacaktır. Belli bir misyonu olan
AKP’yse, durmayacak “yola devam” etmek isteyecektir. Fakat bundan sonra
kitlelerin hareketlenmesinin yeni kabarışlarının da önüne zor geçilir. AKP
iktidarı gündem belirlerken ve atacağı adımlarda kitlesel tepkiyle
karşılaşacağı kaygısını yaşayacaktır.
- Mısır’da halkın Müslüman Kardeşlerin
devlet aygıtındaki kadrolaşma faaliyetine, toplumsal yaşamı biçimlendirmesine,
Türkiye’dekiyle karşılaştırıldığında, daha hızlı yanıt verdiği gözlenmektedir.
Türkiye’de Haziran Ayaklanması’nın mayalanma ya da kuluçka süresi görece uzun
sürmüş, Haziran halk isyanı, görece geç gelmiştir. Mısır’daki iktidarın
yapılanışı, kitlelerin Mübarek’i devirirken yaşadığı ayaklanma deneyimi gibi
Mısır toplumunun özelliklerinden kaynaklanan nedenleri bir yana bırakacak
olursak, Türkiye ile Mısır’da neredeyse eş zamanlı olarak gerçekleşen halk hareketlerinin
mayalanma süreleri arasındaki “göreli farkın” (yaklaşık 10 yıl) Türkiye
toplumundan ileri gelen nedenleri önemlidir. 1) Türkiye’de iktidarın toplum
içerisindeki kuruluşu, kendini yeniden üretim ve toplumsal denetim mekanizmaları
daha güçlüdür. 2) Düzen muhalefetinin (CHP ve MHP), iktidar ilişkilerine
payandalık yapma ve hoşnutsuzlukları gidermede sübap olma işlevleri, tamamen
etkisiz değildir. 3) Alevilerin ve Kürt hareketinin iktidarın toplum üzerinde
kurduğu genel hegemonyayı dağıtacak durumda (örgütlenme, siyasal perspektif)
olmaması. 4) Toplumu sarsan derinleşmiş bir ekonomik krizin olmayışı. 5)
Sosyalist hareketin güçsüzlüğü.
- Mısır’da emperyalizm
destekli İslamcılık modeli çökmüştür. Fakat Türkiye’de uyumlu İslamcılığın henüz
“yara aldığını” söylemek gerekir.
- Mayıs ayıyla birlikte
Türkiye’ye sermaye girişinde düşüş gözlenmiştir. Türkiye’den kaçan para, ABD,
AB ülkeleri ve Japonya’ya gitmektedir. Fakat Haziran hareketi, ekonomik (veya
siyasi) bir kriz üzerinde yükselmemiştir. Önümüzdeki aylarda hem ekonomik, hem
de siyasi kriz oluşma ihtimalinin yükseldiğiyse aşikâr. Türkiye ve geniş
çevresindeki coğrafyada, zamanın akışı hızlanmaktadır. Örneğin polisin
üniversitelere yerleştirilmesi girişimi, sonbaharda üniversitelerde
hareketlenmelerin olacağını göstermektedir. Seçim gündemi, Suriye’deki “vekil
savaşı”, Kürt hareketiyle yaşanacak bozuşmalar, siyasal tansiyonun
yükselmesine, toplumsal mücadelelerin gelişmesine yol açacaktır.
- İktidarın hegemonya araçları
“cebir ve hile” yöntemleriyle etkindir. Öyleyse, toplumsal muhalefetin,
“hilelere” karşı, seslenme araçlarını çeşitlendirmesi ve güçlendirmesinin,
fakat bunu “cebre” karşı örgütlü ve eylemli “güç”le birleştirmesinin önemi
ortadadır. Televizyonda vali yardımcılığı görevini yapan penguen
belgeselci/Burak Törün’lü basın-yayının, şirazesinden çıkan, ağaçla röportaj
yapıp, TOMA ile görüşen Mevlüt Yüksel’li yandaş basın-yayının ve TOMA’lı
cebrin, panzehiri siyasal/ideolojik seslenmeyi, eylemli güçle tamamlamaktan
geçmektedir. “Hilelere” karşı daha çok eylemli güç, “cebre” karşı daha çok
ideolojik/psikolojik mücadele… Bu iki yöntemin “zayıf karınları”/“Aşil topuğu”
dikkate alınmalıdır.
- Demir
Küçükaydın, “Türkiye’deki devrimci kabarışı 27 Mayıs gibi veya Mısır’dakinin
benzeri bir akıbet beklemektedir.” demiştir. Diğer seçenekse hayal ettiği
“devrim”miş. Oysa Haziran Direnişi’ne referansla askeri bir darbenin
olabilirliğinden bahsetmek “deli saçması”dır. “Devrimci durum”, “ikili iktidar”
saptamaları da öyle… Haziran Direnişi’nin Taksim’deki var oluşuyla, Paris
Komünü arasında ortaklıklar bulmaya çalışanlar da olmuştur. Oysa Paris Komünü
bir iktidar biçimidir. Çadırlardaki yaşamı, “on tane Paris Komünü kitabı
değerinde” saymak (Serdar Türkmen), çadırlardaki dayanışmanın, komün yaşamının
olabilirliğini gösterdiği yönünde bir algı, çocuksudur.
- Haziran Hareketi yeni
eylem biçimleri oluşturmuştur. Gece yapılan, yolların kapatıldığı ya da trafiğe
kontrollü geçiş izninin verildiği sokak eylemleri (yürüyüşler, yol kesmeler,
barikat savaşları vb.), çadırlar kurarak alan hâkimiyeti sağlanması, “duran
adam” eylemleri, tencere-tava-korna çalma eylemleri, forumlar/meclisler, iftar
sofraları, yeni eylem biçimleridir. Açık hava tiyatro oyunları ve müzik
resitalleri, parkta düğün töreni gibi yeni denemeler ve diğerleri, büyün
bunlar, eylemlerin ve siyasetin, toplumsal yaşamın izole edilmiş mekânlarına ve
kısıtlı zamanlara hapsedilmediği olumlu örneklerdir. Sözüm ona nitelikli, aslında
zorlama ve yapay olan, cilalanmış ve şov biçimindeki sol etkinliklerden, basın
açıklaması türünde geçiştirmelik sendikal “eylem”lerden farklılıkları
kavranmalıdır. Siyaset yapmak ve eylemde bulunmak, toplumsal yaşamın tüm
sathına yayıldığında, toplumsal yaşamın dokusunda doğallıkla ve kolektif olarak
üretildiğinde, meşruiyeti, onaylamayı ve katılımı, etkililiği ve iz bırakmayı,
örnek oluşturup yaygınlaşmayı sağlamaktadır. Türkiye solunda çekinilen,
imkânsız sayılan ya da aşırı yüceltilen duvar yazılamaları, barikat savaşları,
park işgalleri gibi eylemler, Hareket’in akışı içerisinde, kendilerinden
beklenmesi gereken işlevleri göstererek, doğallıkla organize edilen işlerdir.
- Haziran Hareketi’nin bir
“devrimci durum”u oluşturabilmesi için asgari düzeyde gerekli olan üniversite
işgalleri, grevler ve iş yerlerinde mücadele deneyimleri yaşanmamıştır. İsyan’ın
önemli bir eksiği budur.
- Serdar Türkmen’in
sendika.org’da “mekan yaratmak” biçimindeki değerlendirmesi sağlıklıdır.
Semtlerde, mahallelerde alanların çevrelenmesi, dayanışma ilişkilerinin
kurulması, kültür-sanat etkinlikleri/söyleşiler/sosyal yaşamın örgütlenmesi
üzerinden kalıcılaşmak gerektiğini belirtmiştir. Bunu son yıllarda hep söyleye geldik.
Bu bakışın, kent merkezlerini ihmal etme anlamına gelmediği de açık olmalıdır. Başka
yazarların ve forumlara katılanların “AKP tabanına ulaşmak için mücadele
içerisinde bu insanlarla diyalog kurulmalı ve bizlere güven duymaları
sağlanmalı” şeklindeki yaklaşımı da sağlıklıdır. Bunun bir gündemi olarak
kentsel dönüşüme karşı mücadele önerisinde bulunanlar olmuştur. Tek başına bu
başlığa odaklanılırsa, bunun mücadeleyi daraltıcı olacağıysa görülmelidir.
- Sendika.org’taki yazısında
Yaşar Ayaşlı, Brezilya ve Bulgaristan’daki eylemleri Haziran Direnişi’nin
tetiklediğini yazmıştır. Bu konuda olsa olsa motivasyon sağlamıştır denebilir.
Tetiklemeden bahsedilemez.
- Bitirirken; siyaset literatürüne “hakları için
savaşmak” anlamına gelen “chapulling” (ing.), “”schapulieren” (alm.), “el
chapulo” (isp.) kelimesini kazandıran, bu memleketin yiğit, çalışkan, zekâsını
doğru işlere yönelten, kendine güvenen, onurlu ve alabildiğine doğal
yurttaşlarına, çapulculara duyduğum aşkla yazıyorum, bu yazıyı... Çapulculara bin selam olsun!..
Yazılma tarihi: 27-28 Temmuz
2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.