29 Temmuz 2013 Pazartesi

Haziran'da Sınıf Mücadeleleri -II - Mahmut Boyuneğmez

5. Haziran Direnişi örgütlenmesi

i. Haziran Direniş’i yatay ve kesişen ağlar şeklinde örgütlüdür. Kitlelerin koordinasyonu, doğrudan ilişkilerle ve “sosyal medya” üzerinden gerçekleştirilen iletişimlerle oluşmaktadır. Bu örgütlenme biçimi ve çalışma tarzında önemli olan, esneklik, samimiyet, amatör ruh, doğallık ve denetlenemezliktir.

ii. Geçişkenliği olmayan kompartımanlara bölünmüşlük (kesişimsizlik), aşırı uzmanlaşma ve amatörlüğün yitirilmesi, işbölümünün yabancılaşmaya vardırılması, yapay ve samimiyetten uzak ilişkilerle örgütlerin yapılandırılması, bireysel kimi yeteneklerin aşırı derecede övülmesi ve bazı kişilere özel değer verilmesi, çalışmaların örgütsel işleyişle yerine getirilmeyip liberal bireyciliğe bırakılması, haklılığın ve meşruiyetin korunmasının yolunun vitrincilikte ve şov tarzı etkinliklerde görülmesi, nitelikli olmanın örnek olsun caz müziği dinlemek, Nietzsche ya da Foucault’nun kitaplarını okumuş olmak olarak algılanması vb, vb... Böylesi bir örgütlülük, Haziran Direnişi’ne öncülük edebilir mi?.. Direniş’in içinde bulunup, elbette örgütlenir. Fakat öncülük edemez, edememiştir.

Bir siyasal hat, örgütleriyle politika üretir ve eylemde bulunur. Öncülük, kendini lider olarak lanse edenlerin değil, parti birimlerinin çalışmalarının işlevidir. Türkiye solunda, "örgütsüz parti"lerin sayısı çoktur.

iii. Forumların, mahalle meclislerinin kalıcı mevziler olması için politika üretmesi gerekir. Bunun için de, disiplin. Kendiliğindenlik, örgütlenme disiplinine ters değildir. Aklı ve cesareti ortaklaştırmak, disiplinle kalıcılaşır. Kolektif öncülük, politika üretimi, disiplin, örgütsel varoluş yoksa kalıcılık olmaz.

iv. Forumların doğrudan demokrasi örnekleri olduğunu vurgulayanların aymazlığına ne demeli?.. Bu örgütlenmeler, alternatif iktidar nüveleri olmaktan uzaktır. Tartışmayı, konuşmayı, doğrudan demokrasi olarak mı görelim?.. Yok, ama “ikili iktidar oluştu” tespitini bile yapmıştı birileri.

v. Türkiye sosyalist hareketinin kadroları olmadan, forumlar varlığını devam ettiremez. Öyleyse, partiler/örgütler forumlarda egemenlik kurmasın diyenlerin tavrı safçadır.

vi. Forumlardan bir “parti” çıksın diyenler var. Bu mümkün değil. Velev ki oldu. Şekilsiz, programsız, örgütsüz bir parti, kalıcılaşamaz. İnsanların eline “beyaz bayrak” tutuşturup, “oldunuz bir parti” mi diyeceksiniz?.. 

vii. AVM’lerden alış-veriş yapılmaması, mahalle bakkalına dönüş, yandaş basın-yayının okunmaması önerileri, harekete katılan bireylerin ortalama bilinç düzeyini göstermektedir. Sembolik hedef saptanmadan, siyasal bir kampanya örülmeden yapılacak bireysel “boykotların”, hiçbir kazanımı olmaz. “Fare dağa küsmüş” olur, o kadar.

6. Direnişe dair notlar ve direniş hakkındaki “lafların” eleştirisi

- Korkut Boratav’ın Haziran Hareketi’nin sınıfsal bileşimine dair yaptığı değerlendirme sağlıklı yanlar içermektedir. Örneğin Haziran ayaklanmasının, sınıfsal olduğunu, başlangıcında ortak varlıkların burjuva mülkiyetine dönüşmesine karşı çıkıldığını vurgulaması; harekete katılan lise ve üniversite öğrencilerinin, emekçi ailelerin çocukları olduğunu ve geleceğin emekçileri olacaklarını belirtmesi; hareketin sonunda devrimci-durum oluşmadan söneceğini başından öngörmesi gibi. Fakat köylüleri, zanaatkârları ve bağımsız profesyonel katmanları, en bloc küçük-burjuva sayması yanlıştır. Bunun nedenini daha önce açıkladım. Boratav’ın Haziran hareketine dair anlamlı olan başka saptamaları var mıdır, bilmiyorum. Okuduğum bunlar.

- Haziran Hareketi 79 kente yayılan, 10 milyonun üzerindeki bir niceliğin hareketlenmesidir. Hareketin, katılanların bilincini değiştirdiği doğrudur. Harekete katılan ve örgütsüz olan bireylerin, sosyalist siyasete/ideolojiye daha açık hale geldikleri de… Bunu birçok kişi yazıp, söylemiştir. Mizah ve “orantısız zekâ”, eyleme geçmiş kitlenin cesaretini artırmada, eylemlerin sürekliliğini sağlamada bir işleve sahiptir. Fakat hareketlenen örgütsüz yurttaşlar nezdinde “egemen ideolojinin çözülmesini” sağladığı abartıdır. Küfürler ve mizahi eleştiriyi anlamlı ve değerli kılan, hareketin içerdiği farklı eylem biçimleriyle birlikte üretilmeleridir. Tek başlarına olduklarında bunların, bir güçsüzlük ve örgütsüzlük göstergesi oldukları görülmelidir.

- Haziran Hareketi’nin dinci-faşizan yönetime karşı oluşu, onun temsili “demokrasiye” karşı olduğu anlamına gelmez.

- AKP’nin “ikiye bölünmüş Türkiye’yi” yönetmesi zorlaşacak diyen de olmuştur. Oysa izledikleri strateji budur.

- Ergin Yıldızoğlu, “bugünün siyasi ve ekonomik örgütlenmelerinin uygun biçimlerinin ancak bu sınıfın özelliklerinden türetilebileceğini düşünüyorum” diyor. Kastettiği sınıf şu meşhur “orta sınıf”. Birkaç profesyonelin şov biçimindeki etkinliklerini siyaset olarak sunmalarına mesafeli olmaksa, evet… Çalışmaların merkezileştirilmesi, ortaklaştırılması, deneyimlerin aktarımıysa, evet… Amatörlük ve yapılanmanın her biriminin çok yönlü işlevselliği (eyleme katılan aynı zamanda yazı yazmalı, tartışmalı, organize etmeli), çalışmalar içerisinde doğal önderliğin gelişmesi, bir gazetenin okurlarının örgütlülüğü türünde yapay organizasyonlar yerine, yaşamın tüm yönlerinde işlevleri olan insanların bir arada hareket etmesiyse, yine evet… Vurgulanması gereken, örgütsel varoluştur. Disiplin ve hiyerarşi, bu varoluş için yapısaldır. İnsan yönetme sanatı, manipülasyon, tabana seslenme, vitrincilik, cilalı bir meşruiyet anlayışı, liberal bireycilik, bizden uzak olsun.

- Alevilerin, Haziran Hareketine katılımları olmuştur. Aleviler üzerinde geçmişten günümüze kadar gelen baskılar, toplumsal yaşam normlarının dincileştirilmesine itirazları, Harekete katılmalarının nedenidir. Fakat bunlar, Harekete katılmalarındaki genel siyasi nedenlerin bileşeni olarak görülmelidir. Haziran ayaklanması sürerken, 27 Haziran’da basın-yayından “Alevi açılımının” yeniden canlandırılacağı duyurulmuştur. “Havuç-sopa” ikilisi yürürlüktedir.

- Haziran Direniş’inin ilk günlerinde Selahattin Demirtaş’ın sözleri, 30 Haziran 2013’te Sırrı Sakık’ın sözleri halklara ihanet seviyesinde laflardır. Sakık şöyle demiştir: “Bazı kesimler sandıkta yenişemedikleri iktidar partisini acaba farklı alanlarda nasıl devirebiliriz ne yapabiliriz anlayışı içinde oldular. Biz AKP ile çatışırız kavga ederiz ama bunun yolu yöntemi sandıkta hesap görülür.” Sakık, Haziran Hareketi’ni ulusalcı-milliyetçi olarak damgalamak, “sokak tetikleyicileri” olarak yaftalamak niyetinde: “Özellikle ‘Mustafa Kemal’in Askerleriyiz’ diyerek sokakları tetikleyenlerin ulusalcı milliyetçi kesimlerin aslında niyetlerinin iyi olmadığını biz de biliyoruz.” Bu adamın neyi iyi bildiği (AKP’ye yaranma), gayet açık ve okur bunu görmektedir.

Murat Işık, bakın ne inciler yumurtlamış: “Ulusalcı, milliyetçi çevreler, eylemleri gerçek mecrasından kopararak barış sürecini akamete uğratacak bir tutum sergiliyorlar. Dolayısıyla eylemlerin Ergenekoncularca geriye çekilmesinin önüne geçilmesi gerekmekte, kitlelerin yükselen itirazı AKP faşizminin teşhirine ve Türkiye’nin demokratikleştirilmesine yönlendirilmelidir.” (1 Temmuz 2013, sendika.org). Baştan sona zırvalık! Yalan söylemekten kim ölmüş, değil mi?..

Oysa Haziran Direnişi’ne katılmaması, Kürt hareketinin tarihsel bir hatasıdır. Öcalan’ın “selam”la yaptığı ayar, hatanın giderilmesi olmamıştır. Kürt Hareketi’nin forumlara katılması elbette değerli olurdu, fakat bu katılım çağrıyla olacak bir şey değildir.

- Üç büyük takımın taraftar gruplarının Haziran Direnişi’ne katılımındaki nedenler, harekete katılanların geneli için geçerli olan nedenler yanı sıra, cemaatin FB’e dönük operasyonu, statlarda gençlerin kendilerini ifade etmelerinin kulüp yönetimleri ve polis tarafından engellenmesi ile polis şiddetine maruz kalmalarıdır. Taraftar grupları, ne cemaat operasyonunu, ne 25 Haziran’da açıklanan UEFA’nın Kara Kartal ile Sarı Kanarya’ya kestiği Avrupa kupalarından men cezalarını, ne de gözaltılar da dâhil yaşadıkları eylem deneyimlerini unutmayacaktır.

- Haziran Direnişi’nin kendini örgütlemesi başlangıç dönemindedir. Sosyalistlerin görevi, Hareket’in içerisinde yönlendiren olmaktır. Forumlar ve mahalle meclisleri, sol parti/örgütlerin örgütlenmesini ve işleyişini geliştirme olanağına zemin sunmaktadır. Fakat bu yapılanmalar, alternatif iktidar nüveleri olmaktan uzaktır. Dolayısıyla, Oğuzhan Kayserilioğlu’nun “ikili iktidar” durumunun, “günümüze özgü ve eskisinden farklı yeni bir biçimine girdiğimiz” saptaması, yanlıştır, gerçeği yansıtmamaktadır. “Devrimci durum oluştu” diyen ve gündüz vakti rüya görense olmamış olsun.

- Sendikaların ve meslek örgütlerinin hali pür melali ortadayken, sendika.org’un “emek ve meslek örgütlerinin yönetimleri, üyelerinden demokratları, sosyalistleri etkileyen propaganda faaliyetinin yanında üyelerinin tamamını AKP karşıtı bir eksende birleştirmenin programını hayata geçirmelidir” şeklindeki temennisi havada kalmaktadır. Direniş’teki yurttaşların mücadeledeki dayanışmasına, bir de “kitle örgütleri”ndeki birbirine “çelme takan” grupçu sola bakın!..

- Kadınların hareketlenmesinde kürtaj yasağı girişimine itirazları, genel siyasal tepkilerinin bileşenidir. Yaşam tarzlarını ve kimliklerini, cinsel eğilimlerini eksen alarak belirleyenler (LGBT’ler), maruz kaldıkları baskı ve aşağılanmaya isyan ettiklerinden, Harekete katılmıştır denebilir. Fakat bu durumu öne çıkarıp, onların genel siyasal tepkisini görmemek doğru olmayacaktır. 1980 ve 1990’larda doğan “apolitik” gençler, örgütlü gençlerle mücadele içerisinde ortaklaşmıştır. Türkiye sosyalist hareketi bu gençlerin bir kısmını rahatlıkla kapsamıştır/kapsayacaktır. Omuz omuza durma ve birlikte çalışma, duygudaşlık, örgütlenmenin altın kuralıdır.

- Haziran Hareketi’ne Genç Türk, HEPAR gibi grupların katılmış olması ve bir süreliğine MHP tabanından katılımların olması, Direniş’in siyasal rengini değiştirmez. Haziran Hareketi, sol değerlerin ve ilkelerin egemen olduğu bir halk hareketidir.

- AKP iktidarı, Gezi Parkı’nın yok edilmesinde, Taksim yayalaştırma projesinde, plebisit yapma fikrinde geri adım atmıştır. Bunlar halkın demokratik kazanımlarıdır. Harekete katılan kitleler, yaşadıkları deneyimi unutmayacaktır. Belli bir misyonu olan AKP’yse, durmayacak “yola devam” etmek isteyecektir. Fakat bundan sonra kitlelerin hareketlenmesinin yeni kabarışlarının da önüne zor geçilir. AKP iktidarı gündem belirlerken ve atacağı adımlarda kitlesel tepkiyle karşılaşacağı kaygısını yaşayacaktır.

- Mısır’da halkın Müslüman Kardeşlerin devlet aygıtındaki kadrolaşma faaliyetine, toplumsal yaşamı biçimlendirmesine, Türkiye’dekiyle karşılaştırıldığında, daha hızlı yanıt verdiği gözlenmektedir. Türkiye’de Haziran Ayaklanması’nın mayalanma ya da kuluçka süresi görece uzun sürmüş, Haziran halk isyanı, görece geç gelmiştir. Mısır’daki iktidarın yapılanışı, kitlelerin Mübarek’i devirirken yaşadığı ayaklanma deneyimi gibi Mısır toplumunun özelliklerinden kaynaklanan nedenleri bir yana bırakacak olursak, Türkiye ile Mısır’da neredeyse eş zamanlı olarak gerçekleşen halk hareketlerinin mayalanma süreleri arasındaki “göreli farkın” (yaklaşık 10 yıl) Türkiye toplumundan ileri gelen nedenleri önemlidir. 1) Türkiye’de iktidarın toplum içerisindeki kuruluşu, kendini yeniden üretim ve toplumsal denetim mekanizmaları daha güçlüdür. 2) Düzen muhalefetinin (CHP ve MHP), iktidar ilişkilerine payandalık yapma ve hoşnutsuzlukları gidermede sübap olma işlevleri, tamamen etkisiz değildir. 3) Alevilerin ve Kürt hareketinin iktidarın toplum üzerinde kurduğu genel hegemonyayı dağıtacak durumda (örgütlenme, siyasal perspektif) olmaması. 4) Toplumu sarsan derinleşmiş bir ekonomik krizin olmayışı. 5) Sosyalist hareketin güçsüzlüğü.

- Mısır’da emperyalizm destekli İslamcılık modeli çökmüştür. Fakat Türkiye’de uyumlu İslamcılığın henüz “yara aldığını” söylemek gerekir.

- Mayıs ayıyla birlikte Türkiye’ye sermaye girişinde düşüş gözlenmiştir. Türkiye’den kaçan para, ABD, AB ülkeleri ve Japonya’ya gitmektedir. Fakat Haziran hareketi, ekonomik (veya siyasi) bir kriz üzerinde yükselmemiştir. Önümüzdeki aylarda hem ekonomik, hem de siyasi kriz oluşma ihtimalinin yükseldiğiyse aşikâr. Türkiye ve geniş çevresindeki coğrafyada, zamanın akışı hızlanmaktadır. Örneğin polisin üniversitelere yerleştirilmesi girişimi, sonbaharda üniversitelerde hareketlenmelerin olacağını göstermektedir. Seçim gündemi, Suriye’deki “vekil savaşı”, Kürt hareketiyle yaşanacak bozuşmalar, siyasal tansiyonun yükselmesine, toplumsal mücadelelerin gelişmesine yol açacaktır.

- İktidarın hegemonya araçları “cebir ve hile” yöntemleriyle etkindir. Öyleyse, toplumsal muhalefetin, “hilelere” karşı, seslenme araçlarını çeşitlendirmesi ve güçlendirmesinin, fakat bunu “cebre” karşı örgütlü ve eylemli “güç”le birleştirmesinin önemi ortadadır. Televizyonda vali yardımcılığı görevini yapan penguen belgeselci/Burak Törün’lü basın-yayının, şirazesinden çıkan, ağaçla röportaj yapıp, TOMA ile görüşen Mevlüt Yüksel’li yandaş basın-yayının ve TOMA’lı cebrin, panzehiri siyasal/ideolojik seslenmeyi, eylemli güçle tamamlamaktan geçmektedir. “Hilelere” karşı daha çok eylemli güç, “cebre” karşı daha çok ideolojik/psikolojik mücadele… Bu iki yöntemin “zayıf karınları”/“Aşil topuğu” dikkate alınmalıdır.

- Demir Küçükaydın, “Türkiye’deki devrimci kabarışı 27 Mayıs gibi veya Mısır’dakinin benzeri bir akıbet beklemektedir.” demiştir. Diğer seçenekse hayal ettiği “devrim”miş. Oysa Haziran Direnişi’ne referansla askeri bir darbenin olabilirliğinden bahsetmek “deli saçması”dır. “Devrimci durum”, “ikili iktidar” saptamaları da öyle… Haziran Direnişi’nin Taksim’deki var oluşuyla, Paris Komünü arasında ortaklıklar bulmaya çalışanlar da olmuştur. Oysa Paris Komünü bir iktidar biçimidir. Çadırlardaki yaşamı, “on tane Paris Komünü kitabı değerinde” saymak (Serdar Türkmen), çadırlardaki dayanışmanın, komün yaşamının olabilirliğini gösterdiği yönünde bir algı, çocuksudur.

- Haziran Hareketi yeni eylem biçimleri oluşturmuştur. Gece yapılan, yolların kapatıldığı ya da trafiğe kontrollü geçiş izninin verildiği sokak eylemleri (yürüyüşler, yol kesmeler, barikat savaşları vb.), çadırlar kurarak alan hâkimiyeti sağlanması, “duran adam” eylemleri, tencere-tava-korna çalma eylemleri, forumlar/meclisler, iftar sofraları, yeni eylem biçimleridir. Açık hava tiyatro oyunları ve müzik resitalleri, parkta düğün töreni gibi yeni denemeler ve diğerleri, büyün bunlar, eylemlerin ve siyasetin, toplumsal yaşamın izole edilmiş mekânlarına ve kısıtlı zamanlara hapsedilmediği olumlu örneklerdir. Sözüm ona nitelikli, aslında zorlama ve yapay olan, cilalanmış ve şov biçimindeki sol etkinliklerden, basın açıklaması türünde geçiştirmelik sendikal “eylem”lerden farklılıkları kavranmalıdır. Siyaset yapmak ve eylemde bulunmak, toplumsal yaşamın tüm sathına yayıldığında, toplumsal yaşamın dokusunda doğallıkla ve kolektif olarak üretildiğinde, meşruiyeti, onaylamayı ve katılımı, etkililiği ve iz bırakmayı, örnek oluşturup yaygınlaşmayı sağlamaktadır. Türkiye solunda çekinilen, imkânsız sayılan ya da aşırı yüceltilen duvar yazılamaları, barikat savaşları, park işgalleri gibi eylemler, Hareket’in akışı içerisinde, kendilerinden beklenmesi gereken işlevleri göstererek, doğallıkla organize edilen işlerdir.

- Haziran Hareketi’nin bir “devrimci durum”u oluşturabilmesi için asgari düzeyde gerekli olan üniversite işgalleri, grevler ve iş yerlerinde mücadele deneyimleri yaşanmamıştır. İsyan’ın önemli bir eksiği budur.

- Serdar Türkmen’in sendika.org’da “mekan yaratmak” biçimindeki değerlendirmesi sağlıklıdır. Semtlerde, mahallelerde alanların çevrelenmesi, dayanışma ilişkilerinin kurulması, kültür-sanat etkinlikleri/söyleşiler/sosyal yaşamın örgütlenmesi üzerinden kalıcılaşmak gerektiğini belirtmiştir. Bunu son yıllarda hep söyleye geldik. Bu bakışın, kent merkezlerini ihmal etme anlamına gelmediği de açık olmalıdır. Başka yazarların ve forumlara katılanların “AKP tabanına ulaşmak için mücadele içerisinde bu insanlarla diyalog kurulmalı ve bizlere güven duymaları sağlanmalı” şeklindeki yaklaşımı da sağlıklıdır. Bunun bir gündemi olarak kentsel dönüşüme karşı mücadele önerisinde bulunanlar olmuştur. Tek başına bu başlığa odaklanılırsa, bunun mücadeleyi daraltıcı olacağıysa görülmelidir.

- Sendika.org’taki yazısında Yaşar Ayaşlı, Brezilya ve Bulgaristan’daki eylemleri Haziran Direnişi’nin tetiklediğini yazmıştır. Bu konuda olsa olsa motivasyon sağlamıştır denebilir. Tetiklemeden bahsedilemez.

- Bitirirken; siyaset literatürüne “hakları için savaşmak” anlamına gelen “chapulling” (ing.), “”schapulieren” (alm.), “el chapulo” (isp.) kelimesini kazandıran, bu memleketin yiğit, çalışkan, zekâsını doğru işlere yönelten, kendine güvenen, onurlu ve alabildiğine doğal yurttaşlarına, çapulculara duyduğum aşkla yazıyorum, bu yazıyı... Çapulculara bin selam olsun!..

Yazılma tarihi: 27-28 Temmuz 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.