Mahmut
Boyuneğmez
Marksizm’in Hegel’den,
Feuerbach’tan, siyasal iktisatçılardan ve ütopik sosyalistlerin anlayışlarından
ayrı bir kulvarda yeni bir dünya görüşü
olarak doğuşu ve gelişimini koşullayan temel etken, 19. yüzyıl Avrupa’sının
içerisinde bulunduğu tarihsel koşullar ile sınıf mücadeleleridir. Marx ve
Engels’in teorik üretimleri, siyasallaşma süreçlerinin, siyaset yapma
yollarının içerisinde yer alır. Siyaset dar bir pratikçilik değil, perspektif
ve vizyonla, teorik bakış açısıyla yapılan genel bir hayat uğraşısıdır. Marksizm’in
oluşumunda, Büyük Fransız Devrimi, 1848 Avrupa burjuva devrimleri ile 1871
Paris Komünü’nün siyaset teorisi kapsamında analizinin yanı sıra, kapitalist
üretim tarzının bilimsel ve dolayısıyla eleştirel incelenişinin, doğa bilimleri
alanındaki gelişmelerin felsefi açıdan soyutlanmasının da bir yeri vardır.
Leninizm ise, Marksizm’e
siyaset teorisi, öncülük/örgüt teorisi, devrim teorisinde ve emperyalizm
çözümlemesiyle katkılar sunup, geliştirmiştir.
“Batı Marksizmi”, 20. yüzyılda
Batı Avrupalı aydınların, siyasetten koparak teorisizm hastalığına yakalanmaları olgusunu anlatır. Bu aydınların
üretimini sahiplenirken, mutlaka ama mutlaka eleştirel süzgeçlerden geçirmek
gerekir. Öte yandan gündeme getirdikleri tüm kavramlaştırmaların sağlıksız
olduğu söylenemez.
Günümüze değin Marksizm,
faşizm çözümlemeleriyle, kapitalist devletin teorik irdelemeleriyle, sosyalist
devletin güçlenirken toplumsal örgütlenmelerle kaynaşması üzerine yaşanmış
deneyimlerden yapılan soyutlamalarla, ideolojiler üzerine incelemelerle,
diyalektik teoriye yapılan katkılarla, sosyalist toplumda değer yasasının
sınırlanması üzerine geliştirilen anlayışla, kültür endüstrisinin
incelenmesiyle vd. zenginleşmiştir ve bundan sonra da zenginleşecektir.
“Derin tefekkürle Marksizmi
geliştirelim, ona yeni katkılar yapalım” şeklinde bir amaç, hiçbir sosyalistte
bulunmaz. Tarihsel gelişmelerin getirdikleri üzerine düşünme ve bunları
anlayıp, politik ve felsefi doğrultu belirleme, yapılacak katkıların
güdüleyicisidir. Mevcut Marksist birikim, tarihsel bir ürün olduğundan,
toplumsal ilişkilerde özsel değişimler yaşanmadığı sürece, teorik zeminimiz hiç
de iğreti değildir. Fakat tam da bu nedenle, toplumsal ilişkilerde ve bilgi
birikimlerinde yaşanan gelişmelerin, yeni fenomenlerin değerlendirilip, teorik
kavrayış oluşturulması gerekmektedir. Özcesi yaşanan, Marksizm’in içerik olarak
zenginleşmesidir.
Tarihsel ve bilgisel
gelişmelerin üzerinden yapılması gereken soyutlama görevinde iki uç konumlanış
bulunur. Bunlardan biri, “papağan Marksizmi” ya da “ortodoks” Marksizm’dir.
Marx, Engels ve Lenin ne yazmışsa, bunları alıntılayıp durmakla meşgul bu
konumlanışta, gelişmelerin hakkıyla analizinin yapılamaması, bu analizlerden
soyutlanacak kavramlar, ilkeler ve perspektiflere ulaşılamaması söz konusudur.
Diğer uçtaysa, sağlam teorik zemin terk edilerek, çoğu durumda sağlıksız kavram
ve soyutlamalarla, bir derinlik yakalandığı sanısı vardır. Buna “bulaşık
Marksizm” denebilir. Örneğin post-marksist, post-yapısalcı düşünürlerden
yararlanan “sol liberalizm”in “teorik” faaliyeti böyledir… Bu uç konumlardan
uzak durulmalı ve sadece Marksist olunmalıdır. Ya da ne “papağan” ne de
“bulaşık” olunmadan da Marksist olunabilir…
Emeğine sağlık. Sizin gibi teori analizi birikimi olan yoldaşların çoğalması, toplanması ve bayrak sallaması zorunlu....
YanıtlaSilyorum yazdık ama çıkmadı!
YanıtlaSil