Hazırlayan: MAR
Bu
yazı, Kemal Okuyan’ın Sovyetler Birliği’nin Çözülüşü Üzerine Antitezler adlı
çalışmasının özetidir. Bu özetin eksikleri olduğu gibi, yazılanlar kavrandığı
oranda yansıtılabilmiştir. Okura Sovyetler Birliği’nin çözülüşü hakkında bir
perspektif sunulması amaçlanmıştır. Kitabın okunmasını önerdiğimiz ise açıktır.
2) SB’nde sosyalizmin
çözülüşünde Bolşevizm adındaki siyaset yapma tarzının gereğinden erken terk
edilmesi etkilidir. Bolşevizm olmasaydı, Rus devrimi kısa sürede karşı-devrimle
sonlanır, ülkeye emperyalist müdahale gerçekleşir ya da devrim kendiliğinden
sönüp giderdi. Bolşevizm uzunca bir süre sosyalist iktidarı korumuştur.
Bolşevik öncü devrimci siyaset tarzı ve toplumsal yaşama jakoben müdahalelerden
uzaklaşıldığında, sosyalizmin kuruluşunda ilerleme tıkanmıştır.
3) Rusya, sosyalist kuruluşa
izin vermeyecek ölçüde geri bir ülke değildir. Sovyet iktidarının,
endüstrileşmek, eğitim sorunlarını çözmek için büyük çabalar sarf ettiği
doğrudur. Fakat eşitsiz gelişme sadece siyasal iktidarın işçilere geçişi
döneminde değil, siyasal devrimi izleyen toplumsal devrim döneminde de
gözlenir. Sosyalist kuruluş için gerekli olan, kitlelerin yaratıcı enerjisi ve
bu enerjiyi komünizm hedefi doğrultusuna yönlendirecek öncü komünist partidir.
Bu ileri unsurlara sahip bir ülke, iktisadi gelişmişlik açısından göreli olarak
geri de olsa, sosyalist kuruluşta başarıyla ileri sıçramalar
gerçekleştirebilir.
4) Sovyet iktidarı, 1. Dünya
Savaşı ve sonrasında iç savaşla, toplamda 7 yıl savaşın yıkıcı yükünü
sırtlamış, 2. Dünya Savaşı’nda 20 milyonun üzeride yurttaşını kaybetmenin
ağırlığını taşımıştır. Fakat bunlarla baş edebilecek güce sahip olduğunu da
göstermiştir. SB’nin bu süreçlerin yükünü taşıyamadığından yıkıldığını
söylemenin hiçbir inandırıcılığı yoktur. Öte yandan kolektivizasyon
politikasıyla toprak sahibi zengin köylülerin tasfiyesi, toplumsal
gelişimi/devrimi frenlememiş, aksine bu gelişimin bir hamlesini oluşturmuştur.
5) SB’nde sosyalizmin
çözülüşü temel olarak ekonomik sorunlardan kaynaklanmamıştır.
Sosyalist kuruluş döneminde,
ekonominin farklı sektörlerinde farklı zamanlarda ve farklı hızlarda üretim
araçlarının kamulaştırılması gerçekleşir. Bunun için sosyalist iktidarın iradi
politikaları gereklidir. Bu öznel iradi politikalar ve uygulamalar, nesnel
süreçler içerisinde özel bir yere sahiptir. Komünizm hedefi/perspektifi,
“sosyalist üretim tarzını” bu hedefe bağlı ve geçici kılar. Sosyalizmin
sınırlandırılmış meta üretimi ve piyasası, kendi hallerine bırakıldığında
yayılır ve derinleşir, üstelik kamu mülkiyeti bunu önlemek için yeterli
değildir.
SB’nde somut olarak neler
olmuştur?.. 3 yıl süren “savaş komünizmi” döneminde, iç savaş sırasında ortaya
çıkan gıda gereksinimini karşılamak için otoriter bir ekonomi yönetimi
uygulanmıştı. İç savaşla birlikte 7 yıl süren savaş nedeniyle, altyapı tahrip
olmuş, iş disiplini kaybolmuş, işletmeler arası bağlantılar kaybolmuş, birçok
fabrika yönetsel bir karmaşanın içerisine girmiş, tarımda mülk sahibi
sınıfların direnişiyle kentlerde açlık baş göstermişti. Bunun üzerine geçici
bir soluklanma olarak NEP (Yeni Ekonomi Politika)’ya geçildi. Durma noktasına
gelen üretim canlandırıldı. Bu dönem sayesinde Sovyet ekonomisi toparlandı.
Fakat bazı sektörlerde yerli ve yabancı kapitalistler sahne almaya başladı,
mülk sahibi sınıflar palazlandı. 1929 yılında başlatılan kolektivizasyon
hamlesiyle, zengin çiftçileri denetleme politikasından, onları bir sınıf olarak
ortadan kaldırma politikasına geçildi. Sosyalizm, tarımda üretim ilişkilerini
dönüştürme ve komünizmin kır ile kent arasındaki farkı azaltarak sonunda
kaldırma hedefi doğrultusunda, tarımdaki özel mülkiyeti tasfiye etmek
zorundadır. SB’nde köylü nüfusunun % 5’ini oluşturan zengin toprak sahipleri,
kolektivizasyonla tasfiye edildiler.
Kolektivizasyon ile birlikte
tarımdaki mülkiyet biçimleri şunlar oldu: Devlet çiftliklerindeki kamu mülkiyeti,
kolektif çiftlikler (kolhozlar)’daki üye çiftçilerin sınırlandırılmış
mülkiyeti, çiftçi ailelerin kendi tasarruflarındaki topraklardaki mülkiyeti…
Kolhozlar ürünlerini devlete, başka ekonomik birimlere ve doğrudan pazara
sürüyorlardı. Toprağı alıp satma hakları yoktu, fakat meta üretimi
yapıyorlardı. SB’nde belirgin bir kırsal nüfus vardı ve Sovyet iktidarı,
işçilerle yoksul köylülerin ittifakına dayanıyordu. 1935 yılında 250 bine
ulaşan kolhoz bulunuyordu. Bu kolektif çiftliklerde melez bir mülkiyet biçimi,
melez bir toplumsal örgütlenme ve melez bir sınıfsal karakter bulunmaktaydı.
Kolektivizasyon hamlesi,
kırların dönüşümünü tamamlamamıştır. Bunun nedeni tarımın modernizasyonunun
zamana ihtiyaç duymasıdır. Fakat Sovyet köylüsü 2. Dünya Savaşı’nın bitimine
kadar, ideolojik ve siyasal mücadeleyle rejime kazanılmıştır. 1950’lerle
birlikte kolhoz sistemi ve sınırlandırılmış meta üretimi kanıksanmış, kırların
dönüşümü doğrultusunda yeni siyasal ve ideolojik hamleler geliştirilememiştir. Kolhozların
sovhozlara (devlet çiftlikleri) dönüşüm süreci örgütlenmemiştir. Kolhozlar,
planlama sistemine bütünüyle dâhil edilemiyordu, halkı birçok ürünü farklı
fiyatlardan almak durumunda bırakıyordu, Sovyet devletinin dış ticaret
tekeliyle uyum sorunları bulunuyordu. Kolhozlara sorun oluşturmuyormuşçasına ve
kalıcı bir mülkiyet biçimi olarak yaklaşılması yanlıştı.
Köylülerin kendi
gereksinimlerini karşılaması için kullandırılan ve geçici bir uygulama olarak
görülen “kişisel bahçeler”in, yüz ölçümlerine kıyasla tarımsal üretimdeki
paylarının çok artması, kolhoz üyesi çiftçilerin, kolhozların yanı başında yer
alan bu topraklardaki üretimi, asli iş alanı haline getirmesi, bu bahçelerde
yetiştirilen ürünlerin ve hayvanların, kişisel gereksinimlerin karşılanmasının
ötesine geçip, pazara sürülmesinin önüne geçilmemesi, hatta bazı örneklerde
teşvik edilmesi başka bir sorunu oluşturmaktaydı. “Komünizme doğru ilerlediği”
iddia edilen SB’nde 1977 Anayasası’nda bahçe ekonomisine yeni güvenceler bile
verilmişti. 1935-56 yılları arasında bahçe ekonomisinin
küçültülmesi/denetlenmesi yolunda girişimlerde bulunulmuşsa da, Sovyet
iktidarı, bu uygulamayı ortadan kaldırmadı.
SB’nde sınırlandırılmış meta
üretimi, bir egemen ya da yönetici sınıf doğurmamıştır. Garbaçovcu kapitalist
restorasyon, uyuşturucu, silah, kadın pazarlayıp, kamusal zenginlikleri
yağmayla oluşan bir sermaye birikimiyle/kapitalist sınıfla birlikte
gerçekleşmiştir. SB’inde kapitalizmin restorasyonu, “devlet kapitalizmi” olarak
adlandırılan bir zemin üzerinde olmadı. SB’nde çözülüş Stalin sonrası SBKP
önderliğinin ideolojik çizgisinin belirsizleşmesi, siyasal ve ideolojik
mücadele dinamizmini yitirmesiyle şekillenmiştir.
SB’nde planlama
mekanizmalarındaki aksaklıkların iki temel nedeni bulunmaktadır: Kolhozlar,
kişisel bahçeler gibi planlamayı dağıtıcı ekonomik unsurlar tasfiye
edilememiştir ve merkezi planlama, toplumu ileri hedeflere yönlendiren öncü
partinin ideolojik açıdan kurumasıyla teknik boyuta indirgenmiştir. Sosyalizmde
planlama, komünizme dönük toplumsal hedeflere doğru mevcut üretici güçleri
geliştirme işlevine sahiptir. Sosyalizmde merkezi planlama, ekonomiyi toplumun
yararına, rasyonel biçimde, sektörler arası uyum sağlayıp, tasarruflu şekilde
yönetmenin adıdır. Fakat sosyalist kuruluş sürecinde planlama, neyin ne kadar
üretileceği teknik boyutunun ötesinde komünizme dönük hedefler doğrultusunda
siyasal bir mücadele aracıdır da. Sosyalizmde ideal planlama, merkezidir, çünkü
mülkiyet ilişkilerinde, tamamıyla kamu mülkiyetine geçiş, sosyalist kuruluşun
temel izleğidir.
6) SB’nde kapitalist
sistemde görülen insanlar arası eşitsizliklere karşı büyük pratik başarılar
elde edilmiştir. Eğitim, sağlık, kültür, barınma, spor, ulaşım, tatil, ısınma
gibi başlıklarda paranın saltanatı kırılmış, bu alanlarda eşitlikçi bir
toplumsal yaşam oluşturulmuştur. Sovyet insanı, doğal bir şeymiş gibi gördüğü
eşitlikçi yaşamın, karşı-devrim sonrasında elinden kaçıp gitmesi karşısında
önce şaşa kalmıştı, iş işten geçtikten sonraysa öfkelenmişti… SB’nde henüz 1930’ların
ortalarına gelindiğinde bile toplumsal eşitsizlikler, neredeyse ücret
farklılıklarına kadar daraltılmıştır. Fakat 2. Dünya Savaşı’nın ardından Stalin
henüz hayattayken, daha ileri bir eşitlikçilik, siyasal-ideolojik mücadele
konusu olmaktan çıkmıştır. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra sosyalist kuruluşta yeni
bir hamle için gerekli olan ideolojik/siyasal silkiniş yaşanmamıştır. Bu konuda
ideolojik-siyasal hedefler konulmamıştır. Maddi özendiriciler ve ücret
farklılıklarının yerine ücret farklılıklarının minimum düzeye çekilmesi için
kitlelerin ideolojik anlayışında bir dönüşüm seferberliği, parti önderliği
tarafından yaşama geçirilmemiştir.
7) SB’nde çalışma hayatında,
komünizm hedefiyle uyumlu bir çizgide çalışma saatlerinin azaltılması
perspektifi yitirilmiştir. Hruşçov’dan itibaren Sovyet yöneticileri, “komünizmi
kuruyoruz” diye dursun, 7-8 saatlik çalışma yürürlükteydi. Komünizmde
çalışmanın doğallaşması ve yaşamsal bir gereksinime dönüşmesi (insanların
yetenekleri ve güçlerinin gerçekleşmesi, yaratıcı bir faaliyet olarak çalışma) için,
sosyalizm dönemi bir geçiş toplumudur. Komünizm ise, dünya ölçeğinde olanaklı
bir toplumsal sistemdir.
8) SB’nin ekonomik sorunları
vardı; gerilik, verimsizlik, hantallık, köhnemişlik, kalitesizlik gibi. Fakat
bunlar merkezi planlamaya veya kamu mülkiyetine bağlanamaz. Ne yaptığını bilen
bir önderlikle bu ekonomik sorunlar aşılabilirdi. SB’nde üretici güçlerin
gelişiminde yaşanan durgunlaşma, ülke ekonomisinin yönünü yitirmesiyle
ilişkilidir. SB bilimsel-teknolojik ilerlemede nicel ve nitel birçok başarıya
imza atmıştır. Örneğin Sovyet uzay ve silah sanayisi hiç de geri durumda
değildir. Fakat Sovyet teknolojisinin göreli olarak geri olduğu alanlar vardı.
Bu geriliğin nedeni, sosyalizmin yeni bir toplumsal yaşam oluşturulmaya
başlandıktan sonra, bu yaşam tarzında ısrarını korumak, bilimsel-teknolojik
gelişmeleri yeni toplumsal yaşama aktarmanın yollarını aramak için gereksindiği
devrimci siyasal-ideolojik hedeflerin yokluğuydu. SB kendi referans
kriterlerini unutarak, verimlilik, büyüme, tüketim, demokrasi, insan hakları,
kültür gibi başlıklarda kapitalist referanslarla değerlendirme yapılmasına izin
vermiştir. Örneğin, Demokratik Alman Cumhuriyeti’nde “portakal yoktu,
tüketilmiyordu” türünde bir sefihçe fikrin altında ezilmek yerine, sosyalist
ülkelerde tüketim kültürsüzlüğüne meydan okuyacak bir ideolojik/etik duruş
sergilenmeliydi. Kapitalist referanslar yerine, sanat, spor, çalışma hayatı,
eğlenme kültürü gibi başlıklarda sosyalizmin kazanımları ve referansları ön
plana çıkarılmalıydı.
9) Sosyalist demokrasi,
başka bir deyişle proletarya diktatörlüğü, “doğrudan yönetim”, “özyönetim”
perspektifleriyle uyuşmaz. Bu perspektif Yugoslavya’da Tito tarafından
savunulmuş ve uygulanmıştır. Bu görüşe göre devletin sönümlendirilmesi
doğrultusunda merkezi devlet yapılanması dağıtılmalı, üretim süreçlerinin
örgütlenmesi ve yürütülmesi, işçi birliklerine/kolektiflerine devredilmeliydi.
Tito’nun söylemindeki bireysel inisiyatif, serbest pazar, sosyalist rekabet,
komünizmin alt evresi olan sosyalizmle bağdaşmayan olgu ve kavramlardır.
Sonuçta Yugoslavya’da devlet balon gibi sönmedi, fakat devlet eliyle işçilerin
küçük bir bölümü zenginleşip tekelci kapitalistlere dönüştürüldü. SB’nde ise
Lenin ve Stalin âdemi merkeziyetçi, özyönetimci politikalara her daim teorik ve
pratik olarak uzak durmuştur. Stalin, Lenin’in perspektifinden ayrı ve ona
aykırı bir yolda bulunmadan, sosyalizmin kuruluşuna önderlik etmiş bir tarihsel
kişiliktir.
10) Stalin, Sovyet tarihinin
en devrimci ve müdahaleyi en fazla gerektiren döneminde sorumluluk üstlenmiş devrimci
bir liderdir. Onun liderliğinde yapılan ileri hamleler, bu hamlelerde
kullanılan yöntem ve araçlar, alınan riskler ve ödenen bedeller, Bolşevik parti
kültürüne aittir. SB’nde sosyalizmin zayıflaması ve çözülüşe gidiş sürecinde
Stalin’in en büyük kabahati, Bolşevik siyaset tarzını ve kültürünü yeniden
üretecek mekanizmalar ve kaynaklar yaratmamış olmasıdır. Stalin, son Bolşevik
kadrodur. SB’nde kitlelerin Stalin’e duyduğu güven ise, “kişi putlaştırması”
olarak damgalanmaya çalışılmaktadır. Oysa siyasallaşan kitlelerin, birlikte
hareket edebilmek için lider bir kişiye gereksinim duyması doğaldır.
11) 1956’da 20. Kongre
konuşmasında Stalin hakkında gerçeklerle yalanları kurnazlıkla birleştiren
Hruşçov, Sovyet toplumunun kendine güvenini büyük ölçüde sarsmıştır. Hruşçov
bir devrimci lider değil, reformisttir. Hruşçov, SBKP’nin genel sekreteri
olarak sosyalizmi ilerletme yolunda devrimci bir hamle örgütlemeye yetecek bir
çapa sahip değildi. Stalin ve parti önderliği, gelecek için etkili bir
kadrolaşma politikası geliştirmediğinden, meydan Hruşçov gibi ikinci sınıf bir
politikacıya kalmıştır. Hruşçov, ülkesini ve uluslar arası hareketi “barış
içinde bir arada yaşama” formülüne hapsetmiş, SB’nin devrimci bir inisiyatif
almayacağını, emperyalist ülkelere hissettirmiştir.
12) 1985 yılına gelindiğinde
Sovyet toplumu apolitikleşmiş, uyanıklığını yitirmişti. Garbaçov kliği, SB’ne
karşı bir komplonun içerisindeydi. Fakat asıl sorun bu komploya karşı direniş
gösterilememiş olmasıdır. Garbaçov, karşı-devrimin kolay sonuç almasında
önemlidir. SB’nde ve tüm ülkelerde birçok komünist, Gorbaçova umut bağlamakla
ve çok değerli bir süre tanımakla hata yapmıştır. Sovyet halkı ve dünya
komünist hareketi, SBKP’ye dönük güven nedeniyle, Garbaçovcu kliğin
eleştirdikleri bazı sorunlar karşısında “devrimci” rolü yapmasına aldanmıştır.
Oysa Garbaçov genel sekreter olmadan önce Sovyet düzeninin bertaraf edilmesi
yolunda Edvard Şvardnadze ve Aleksandr Yakovlev ile görüşmeler yapmaktaydı.
Karşı-devrimci kliğin merkezini oluşturan bu üç isim, partinin “liberal”
görüşlerdeki diğer yöneticileriyle de temasa geçip, 1985’ten sonra birbirlerini
kollayıp, kritik noktaları tutmuşlardır. Yeltsin, Roy Medvedev, Sobçak, Popov,
Frolov gibi kişiler, karşı-devrimci ekipte yer almıştır. Karşıdevrimci süreç
ilerledikçe bu ekibe bir kısım parti yöneticisinden ve Moskova entelijansiyasından
destek gelmiştir. Sivil-asker bürokratlardan, Katolik ve Rus Ortodoks
kilisesinden de… Özetle, Garbaçov, karşı-devrimci bir koalisyonu örgütlemiştir.
Lenin’in arkasına saklanarak, “iyi komünist” kılığına girerek, “daha fazla
sosyalizm” diyerek, sosyalizme karşı açık bir mücadeleye girişmeden,
kendilerini gizleyip iş gördüler. SBKP’ye ve Sovyet halklarına SB’nin önemli
sorunları bulunduğu ve yeni bir devrimci atılımın gerekli olduğu mesajını verdiler.
SB’nde nüfusun önemli bir bölümü de daha çok sosyalizm istiyordu. İşte bunu
istismar ettiler. Aslında 1987’ye gelindiğinde Garbaçov’un yaptığı
konuşmalarda, uluslar arası politikada teslimiyetçilik ve ekonomide piyasacı
yönelimler sırıtıyordu. Fakat bu tarihe kadarki 2 yılı karşı-devrim kazanmıştı.
Yeltsin’e kitlelerin verdiği
destekse, halkın mücadeleci olmayan, siyasetten soğumuş idarecilerin
ellerindeki olanaklardan bunalmış olmasından ve Yuriy Andropov’un başlattığı
fakat erken ölümüyle yarım kalan “ahlaki yenilenme” döneminin yeniden açılacağını
sanmalarındandı.
13) Garbaçov’un ne yapmakta
olduğunun toplumsal bilince çıktığı 1988 yılından kapitalist egemenliğin tesis
edildiği 1993 Ekim’ine kadarki sürede, emekçiler ayağa kalkabilirdi, gidişatı
durdurabilirdi. Bunun olmamasının nedeni, SBKP’nin dağınıklığı ve öndersizliği,
Rusya Komünist Partisi’nin tereddütleridir. 1988 Haziranında toplanan 19. SBKP
Konferansı’nda ve 1990 Temmuz’unda toplanan SBKP 28. Kongresi’nde komünistler,
karşı-devrimcilerin önünü kesmediler.
19 Ağustos 1991’de Rusya’da “darbe”
yapanlar ise, ne yaptıklarını bilmiyorlardı ve bu işi ellerine gözlerine
bulaştırdılar. Garbaçov, bu darbeci ekiple işbirliğine de istifaya da
yanaşmadı. Sonuçta darbe iki günde çözüldü, SBKP yasaklandı, SB’nin dağılma
süreci hızlandı. SB halkları ne olduğunu anlamadan, ülkesini kaybetmişti. 1993
yılında henüz yerli yerine oturmayan kapitalist devlette yaşanan ve “parlamento
olayları” olarak bilinen kriz sırasında silaha başvurulsa da, artık çok geçti
ve Yeltsin’in parlamentoyu topa tutturmasıyla binlerce komünist öldürüldü.
Özetle, 1985-1991 arasında
karşı-devrimcilerin faaliyetlerine karşı yürütülen mücadelede yenik düşüldü.
SB’nin çözülüşü bu şekilde gerçekleşti.
14) Sınıflar bütünüyle
ortadan kaldırılmadığı müddetçe, komünizme giden kendiliğinden bir yol yoktur.
Sosyalist kuruluşun sürekliliği iktisadi olarak güvenceye alınamaz. Bunun için
siyaset gerekir. Öncü parti ve sosyalist devlet, işçi sınıfının örgütlü
birliğini sağlar. Çok partililik, işçi sınıfının birliğini parçalar ve devrimci
dönüşümleri gerçekleştirmeyi engeller. Fakat elbette sosyalist demokraside,
kararlar çok boyutlu değerlendirmelerle, yaratıcı tartışmalarla alınır.
15) SB’nde öncü partinin
ideolojik mücadelede geriye çekilişi ve komünizm perspektifiyle hareket
etmeyişi, bir sonuç olarak bürokratlaşmayı da doğurmuştur. Bürokratlaşma
bunların nedeni değildir. Sosyalist kuruluşta siyaset, tüm toplumsal süreçleri
kapsar ve bu süreçlere yön veren güçtür. Sosyalizmde siyasal yapılanma,
toplumsal örgütlenmelerle iç içedir. SBKP ile Sovyetler, sendikalar, gençlik
örgütü, Kızıl Ordu kulüpleri, kadın örgütleri arasındaki ilişkiler hatırlansın.
Sosyalizmde devlet ve parti, birbirlerinden ayrılmazlar. Öncü parti, sosyalist
devlet örgütlenmesi içerisinde kadrolarıyla yer alır. Sosyalizmde parti-devlet
iç içeliği, kapitalist diktatörlüklerdeki, eş deyişle kapitalist
demokrasilerdeki “kuvvetler ayrılığı”nın reddiyesidir. Komünist parti, yasama
ile yürütme birliğini sağlar. Öncü parti, devletin içerisinde yer aldığı için,
onu mücadeleci bir örgütlenme olarak yapılandırabilir, onu dinamik kılacak
müdahalelerde bulunabilir. SBKP, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra toplumsal süreçlere
olduğu kadar, sosyalist devlete dönük müdahale yeteneğini de yitirmiştir. Bu
nedenle SB’nde devlet, öncü partiyi hantallaştırmıştır.
16) Her dönemde SB’ndeki
bürokrat sayısı, gelişmiş kapitalist ülkelerdekinden daha azdı. Fakat
zihinlerde SB’nin çözülüşünü, bürokratlaşmaya bağlayanların sayısı o kadar
çoktu ki… Oysa mademki iktidarda bir bürokrasi vardı, bu bürokrasi 1991 yılında
neden hiçbir direniş göstermeden alaşağı edilebildi; komik… Gerçekte SB’nde
bürokrasi, ayrıcalıklı bir sınıfa hiçbir zaman dönüşmedi. SB’nde çözülüşü de,
asıl olarak bürokrasi sağlamadı. Çözülüşle birlikte büyük çoğunluğu yoksullaşan
bürokratların ancak küçük bir kısmı kapitalist restorasyon sırasında sermaye
birikim sürecinde köşeyi dönmüştür.
SB’nde yöneticilerin
yolsuzluk yaptıkları olmuştur, toplumda siyasal süreçlere dönük ilgisizlik
vardı, kadro standartlarında gerileme bulunuyordu, ekonomide tıkanıklıklar da
vardı; fakat bunların nedeni olarak bürokrasi ve bürokratlaşma gösterilemez.
SBKP’nin örgütsel
mekanizmalarında bürokratlara/idareci-yöneticilere sahip olması gayet doğaldı.
Bu bürokratlarla kolektivizasyon, endüstrileşme, faşizme karşı savaş gibi dönemeçler
alındı. Sovyet tarihinde bürokratlaşmaya ilişkin birçok kez önlemler alınmaya
çalışılmış, uyarılar da yapılmıştır. Fakat SBKP’nin bürokratlaşması, partinin
mücadele etmekten vazgeçtiği andan (1950’lerin başından) itibaren bir sonuç
olarak gerçeklik haline geldi. Partinin yeniden devrimci hedefleri gündemine
alamaması nedeniyle, bürokratlaşma sorunu kronikleşti. Bu durumun “taban
inisiyatifi/dinamizmi” ile düzeltilmesi ise mümkün değildir.
17) SB’nin Ekim 1977’de
kabul edilen son anayasasında “proletarya diktatörlüğünün tüm halkın devletine
dönüştüğü” ilan edilmiştir. Bu ilan, SB’nde sınıflar var olmaya devam ettiği
halde, artık aralarında uzlaşmaz çelişkiler bulunmamasına dayandırılmıştır.
Yani Sovyet iktidarının temelinin genişlediği ve siyasi iktidarın, tüm toplum
üzerinde yükseldiği belirtilmiştir. Bu, Stalin sonrasında teorik bir derinlik
kazandırılabilen tek siyasal hamledir ve sorunlu değildir. Fakat bu anayasa,
1936 Anayasası’ndaki mülkiyet ilişkilerini daha ileriye taşımak için hiçbir
madde içermiyordu. Tıpkı Hruşçov döneminde “komünist aşamaya geçilmekte olduğu”
tezi gibi, Brejniyev dönemindeki “halkın devletine geçiş” de, Sovyet toplumuna
doğrultu kazandıracak bir hedef oluşturmuyordu. 1970’lerden itibaren SB’nde
sağlık, eğitim, kültür emekçileri ile uzmanlaşmış teknik personel “işçi
sınıfından ayrı durma” gayreti içerisine girmişti. “Halkın devletine geçiş”, bu
kesimlerin sosyalizmle sorunlarını azaltmaya dönük bir yan da taşıyordu. Fakat
SBKP, bu tavır ve düşünceyle ideolojik mücadele görevini, yerine getirmedi.
“Halkın devleti” için bir toplumsal seferberlik başlatılmadı. İyi eğitimli
kentli kesimler, daha sonra çözülüş sürecinde karşı-devrimin motor gücü
olacaklardı.
18) SB, kapitalizmin
eşitsizlikçiliği doğallaştırmasına alternatif olarak eşitliğin hava kadar, su
kadar doğal olduğunu Sovyet insanına kavratmıştı. Bu durum SB’nin insan
faktörünü ne kadar önemsediğinin açık kanıtıdır. Ayrıca geri toplumsal
ilişkiler içindeki insanları, okulla, hastaneyle, makinelerle tanıştıran SB’ne,
insan faktörünü küçümsediler demek haksızlıktır. Sosyalist kuruluşa milyonlarca
insanın emeği, heyecanı, coşkusu katılarak, ilerlendi. SB’nde insanlar mücadele
içerisindeydi, kısacası… Fakat 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, mücadele etmeyen bir
parti, mücadele etmeyen bir halk yarattı. Stalin ve parti yöneticileri, savaş
sonrası SB’nin güvende olduğunu düşünmekle, Sovyet halkları ise eşitliğin
ellerinden alınamayacağını düşünmekle hata ettiler.
19) SB’nde 1950’lere kadar aydın
damarı canlı tutulmuştur. Kültür ve sanat alanında bu tarihe kadarki yaratım
eşsizdir. Bu dönemde SBKP tarafından aydınları harekete geçirici,
özgürleştirici, yön gösterici müdahaleler yapılmıştır. Ancak müdahaleler zaman
zaman düzeysizleşmiş ve kısıtlayıcı, kalıplaştırıcı da olabilmiştir.
1950’lerden sonraysa, aydın damarı kurumaya başlamış, Sovyet aydını düzenle
olan mesafesini açmaya başlamıştır. SBKP bu dönemde aydınlara müdahale edip,
onları karşıt konumlanışlara itmemiş, tersine aydınları kendi haline bıraktığı
için deforme olmalarının önüne geçmemiştir. Böylelikle ideolojik mücadele
hafife alınmıştır. Çünkü aydın ideolojik mücadelede tarihin ileriye gidişinden
yana düşünsel şiddet kullanandır. Sovyet aydınları burjuva ideolojisinin etki
alanına girmiş oldular. 1980’lere gelindiğinde Sovyet aydınlarının çoğunda
“özgürlük ve demokrasi” hayranlığı gelişmişti. Özetle SBKP, aydınlara yön ve
hedef sunmaktan vazgeçti ve kendisini de aydınsızlaştırdı. 20 milyon üyeye
ulaşan SBKP ile bu partiye üye olan yüz binlerce aydın arasındaki bağ,
ideolojik bir perspektifle şekillenmiyordu.
SBKP’nde troçkizmin
yenilgiye uğradığı 1927 yılından sonra parti yönetiminin düşünsel derinliği
belli ölçülerde kaybolmaya başladı. Boşluğu Stalin dolduruyordu. SBKP, 2. Dünya
Savaşı sonrasında soğuk savaşın en önemli cephesinin ideolojik mücadele
olduğunu kavrayamadı. Mücadeleciliği bırakan öncü parti, düşünsel olarak da
geriliğe mahkûmdu. Çünkü ileri düşünceler, ilerletici mücadelelerden çıkar.
Stalin sonrası parti genel sekreterleri teorik üretimi bıraktılar. Teoriyle
uğraşmak Bilimler Akademisi’ne ya da Marksizm-Leninizm Enstitüsü’ne bırakıldı.
Parti, ileri düşünceden böylelikle uzaklaştı.
20) Tek ülkede sosyalizm
kurulabilir, fakat ulaşabileceği sınırları vardır. Bu sınırların nerede
yerleştiğini kestirmek mümkün değildir. Sosyalist kuruluş ekonomik ve ayrıca
siyasal açıdan komünizme doğru “ilerlenemediğinde geriye düşülen” bir dönemdir.
Komünizm ise, ancak dünya ölçeğinde gerçeklik kazanabilir.
SB önderliğinin tek ülkede
sosyalizmin kuruluşunu gerçekleştirme dışında bir tercih şansı yoktu. 3.
Enternasyonal, yükselen Avrupa devrimine öznel faktörü yetiştirme gayretinin
bir sonucuydu. Fakat bu çaba kısmi sonuçlar verebildi. Sonuçta Avrupa’da 1920’lerin
ilk yarısında devrimin geriye çekilişi yaşandığından ve artık yeni bir devrimci
yükselişin gecikeceği anlaşıldığından, tek ülkede sosyalizmin kuruluşunda
ilerlemeye devam edildi. 1924-39 arasında Sovyet işçi sınıfı ilgisini ve
enerjisini, sosyalist kuruluşa odakladı. Bu enternasyonalizme ve dünya
devrimine ihanet değildir. SB, dünya sosyalist devrimine sırt çevirmemiştir.
Örneğin, 1926-7 yılında İngiltere’de yükselen işçi sınıfı hareketini
destekleyen Sovyet yönetimi, 1932 yılında bu kez KPD’ye yardım etmekteydi.
Moğolistan, Çin Halk Cumhuriyeti, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Laos,
Vietnam, Kamboçya, Bulgaristan, Arnavutluk, Romanya, Macaristan, Çekoslavakya,
Polonya, Demokratik Almanya Cumhuriyeti, Küba, Demokratik Yemen, Angola,
Mozambik, Etiyopya, Afganistan… Tüm bu ülkelerin devrimci iktidarla
tanışmasında ve iktidarı korumasında SB’nin özel katkısı bulunuyordu. SB’nin
dünya devrimine ihanet ettiği ve bu yüzden çözüldüğü önermesi doğru değildir.
21) Hruşçov’un “barış içinde
bir arada yaşama” politikasında yanlış olan barış istemek değildi.
Emperyalistlerle barış yapılsa da, asla barışılmaz, mücadele edilir.
Emperyalizmin militarist politikalarına karşı yanıtlar vermek varken, ideolojik
açıdan ülkeyi savunmasız kılan bu politika, “emperyalizm ve sosyalist devrimler
çağı” tanımlamasının yerine geçirildi. Emperyalist ülkelerle mücadele
gevşetildi.
22) SB’nin ve dünya işçi
sınıfı hareketinin yenildiği coğrafya Avrupa’dır. SB Avrupa’yı bir mücadele
alanı olarak terk etmiş, Avrupa’da bir mücadele stratejisi geliştirememiştir.
Stalin, gelişmiş kapitalist ülkelerde yeni bir devrimci dönem açılıncaya kadar,
emperyalizmle barışı korumak üzerine strateji geliştirmiştir. Stalin’in
ölümünden sonra buna bir de, geri kalmış coğrafyalarda emperyalizmi kemirme
unsuru eklendi. SB Asya, Afrika ve Latin Amerika’da sömürgeciliğe karşı
mücadeleye anti-emperyalist ve sosyalizan bir karakter veren hareketlere açık
destekler verdi. SB güvenliğini Avrupa’da kurmuştu, fakat emperyalistlerin halk
demokrasileri olan ülkelere ve Baltık Cumhuriyetleri’ne baskısına karşı etkili
mücadele geliştirmedi. Emperyalizm, Yugoslavya’yı işin başında kendisine bağlamıştı,
Polonya ve Macaristan’ın ekonomisine ve siyasal yaşamına sürekli müdahale
ediyordu, Romanya’yı diplomatik etki altına almışlardı, Çekoslovakya ve
DAC’inde karşı-devrimci unsurları her zaman diri tuttu. ABD, Avrupa’da, SB’ne
dönük “insan hakları ve demokrasi” başlığında bir saldırı başlatmıştı. SSCB
tartışma masasına yatırılmıştı…
2. Dünya Savaşı sonrasında
SBKP, diğer ülkelerdeki devrimci ve komünist partilere yardım etmiştir, fakat
bu partilerin iç işlerine de karışmış ve bazı komünist partileri geriye
çekmiştir. SB, hangi ülkede hangi partinin “resmi” parti olduğunu belirler hale
gelmiştir. Bunlar yanlıştı. Öte yandan, SBKP “Maoizm, troçkizm ve goşizm”le
uğraşayım derken, anti-leninist ve anti-sovyetik Avro-komünizmle ideolojik
mücadeleye girişmemiştir. Oysa SB’nin kuşatılmasında Avro-komünizm de yer
almaktaydı. Son olarak Çin’in sosyalist kamptan kopması, SB’ni çözülüşe götüren diğer nedenlerden biriydi…
SOVYETLER BİRLİĞİNİN ÇÖZÜLÜŞÜ 1
YanıtlaSilKemal Okuyan’ın Sovyetler Birliği’nin Çözülüşü Üzerine Antitezler çalışmasını okumadım. Bu çalışmayı Mahmut Boyuneğmez’in doğru ve yeterli biçimde özetlediği kanısındayım. Boyuneğmez’in yazısına dayanarak Okuyan’ın savlarını eleştireceğim.
KATILMADIĞIM YANLAR
Okuyan’a göre SB’nin yıkılışının başta gelen nedeni, Bolşevizm’in erken terk edilmesidir. Yani, “toplumsal yaşama jakoben müdahalelerden uzaklaşıldığı” için SB çözülmüştür. Jakoben terimi şu anlamda kullanılır: “Halk adına, halka rağmen” hareket edebilecek kadar köktenci seçkin azınlık devrimciliği. Demek ki, Okuyan Bolşeviklerin Rusya’da küçük azınlık olduğunu biliyor ve kabul ediyor. Bolşevizm kitlesel (halkın çoğunluğunu temsil eden) bir hareket değildir. Çarlığın devrildiği, egemen sınıflarla halk arasında dengenin oluştuğu koşulda, askeri müdahale ile iktidarı ele geçirmiştir. 5-6 yıl süren iç savaş, çözülmenin nedenlerinden biri olmasa bile, çok sayıda devrimcinin ölümüne yol açmıştır. Jakoben müdahale, büyük Rusya toplumunda uzun süre etkili olamazdı, bir noktada bırakılmak zorundaydı.
Okuyan, çözülüşün “temel olarak ekonomik sorunlardan kaynaklandığını” ileri sürüyor. Ekonominin toparlandığı NEP’ten sonra 1929’da Stalin kollektifleştirme hareketini başlatarak kırsalda toprak ağalığını ortadan kaldırdı. 50’lere gelindiğinde (20 yıl sonra) ortada sovhozlar (devlet çiftlikleri), kolhozlar (kooperatif çiftlikleri) ve küçük köylülerin mülkiyetindeki topraklar biçiminde çeşitli durumlar vardı. SB’nin yıkıldığı zamana dek de kırların dönüşümü sağlanamamış, merkezi planlama doğru dürüst yapılamamıştır. Okuyan’a göre temel ekonomik sorun budur, çözülmenin başta gelen nedenlerinden biridir.
Kentlerde, sanayi alanında sorunlar yok muydu? Okuyan bu konuya değinmediğine göre sorun görmüyor, kırlardaki başarısızlığı temel sorun olarak görüyor. “SB’nde belirgin bir kırsal nüfus vardı” dedikten sonra, sanayinin az gelişmişliğini, işçi sınıfının azınlıkta olmasını önemsiz görmesi büyük yanlıştır. “Sovyet iktidarı, işçilerle yoksul köylülerin ittifakına dayanıyordu.” savı gerçeği yansıtıyor mu? Hayır. Şolohov, Ve Durgun Akardı Don romanında köylülerin topraklarının kolektifleştirilmesine karşı neler yaptığını anlatır. Stalin döneminde 35 milyon insanın kollektifleştirme, jakoben müdahale sonucu öldüğü/öldürüldüğü yazılıyor. Bu nasıl ittifak?
Okuyan en çok SBKP’nin ideolojik mücadele vermemesinden yakınıyor. Bir yerde şöyle demiş: “SBKP’nde Troçkizm’in yenilgiye uğradığı 1927 yılından sonra parti yönetiminin düşünsel derinliği belli ölçülerde kaybolmaya başladı.” Sonra 2. Dünya Savaşı’nı önemli etken olarak koymuş: “SBKP, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra toplumsal süreçlere olduğu kadar, sosyalist devlete dönük müdahale yeteneğini de yitirmiştir.” Yahut “Fakat 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, mücadele etmeyen bir parti, mücadele etmeyen bir halk yarattı.” Bir yerde de şöyle demiş: “SB’nde çözülüş Stalin sonrası SBKP önderliğinin ideolojik çizgisinin belirsizleşmesi, siyasal ve ideolojik mücadele dinamizmini yitirmesiyle şekillenmiştir.” İdeolojik derinlik Troçki’den sonra mı kayboldu, 2 Dünya Savaşı’ndan sonra mı? Okuyan, 1917 Devrimini yapan merkez kadronun yavaş yavaş ihanetle suçlanıp hapse atıldığına, sonra öldürüldüğüne değinmiyor. Bu devrimci önderler bunu hak ediyor muydu? Şu cümle de Okuyan’a ait: “Stalin’in en büyük kabahati, Bolşevik siyaset tarzını ve kültürünü yeniden üretecek mekanizmalar ve kaynaklar yaratmamış olmasıdır.” Bu sava katılıyorum, Stalin biraz sivrilenleri, eleştirenleri hemen tırpanlamıştır. 2. adama izin vermemiştir. Dahası halka da güvenmediği için, açık ve gizli polis örgütünü, ihbarcılığı geliştirmiştir. Savaş 1945’te bitti, Stalin 1953’te öldü. Bu 7-8 yılda Stalin ne yaptı ya da neler yapmadı? Okuyan, “2. Dünya Savaşı’ndan sonra” sözünü neden kullanıyor? Şu saptamalara da katılıyorum: “Bu nedenle SB’nde devlet, öncü partiyi hantallaştırmıştır. 20 milyon üyeye ulaşan SBKP ile bu partiye üye olan yüz binlerce aydın arasındaki bağ, ideolojik bir perspektifle şekillenmiyordu.”
SOVYETLER BİRLİĞİNİN ÇÖZÜLÜŞÜ 2
YanıtlaSilOkuyan, SB’de endüstriyel, bilimsel, teknolojik başarılar olduğunu ileri sürerek örnek veriyor: “Sovyet uzay ve silah sanayisi hiç de geri durumda değildir.” Doğru, ama halka yararı neydi, kapitalist devlerle yarışma dışında? Spor etkinlikleri de başarılıydı uluslararası yarışmalarda, ülke içinde yaşayan halka ne nesnel yararı oldu? Büyük ordu besledi, kapitalist devletlere karşı. Ancak, halk refah içinde değildi, ne doğru dürüst taşıt, ne ev içi araçlar teknolojisinde ilerleme vardı. Temel gereksemeler karşılanıyordu, doğru, ama kapitalist toplum yaşamıyla yarışmada önemli olanlar temel gereksemeler değildir, insanlar daha çok olanak ister.
Okuyan, “Kültür ve sanat alanında bu tarihe [1950] kadarki yaratım eşsizdir.” demiş. Katılmıyorum. Örnek verebilir mi, yaşlı Gorki dışında? Yok. Parti her türlü sanatsal üretimi denetledi, önlerine kalıplar koydu. Oysa sanatsal üretim özgürlük ister. Sanattan korkanlar sıkı denetim altına alır. Özgür ürünler verenler cezalandırıldı, susturuldu SB’de. Okuyan’ın yazdığı gibi, SBKP, başka ülkelerdeki “partilerin [bile] iç işlerine de karışmış ve bazı komünist partileri geriye çekmiştir.” “Moğolistan, Çin Halk Cumhuriyeti, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Laos, Vietnam, Kamboçya, Bulgaristan, Arnavutluk, Romanya, Macaristan, Çekoslovakya, Polonya, Demokratik Almanya Cumhuriyeti, Küba, Demokratik Yemen, Angola, Mozambik, Etiyopya, Afganistan…” şimdi ne alemdeler?
KATILDIĞIM YANLAR
Okuyan’ın Marx’a dayanan şu sözlerini dikkatten uzak tutmamak gerekir: “Sosyalizm dönemi bir geçiş toplumudur. Komünizm ise, dünya ölçeğinde olanaklı bir toplumsal sistemdir.” Ve “Komünizm ise, ancak dünya ölçeğinde gerçeklik kazanabilir.” Marx niçin gençlik yıllarından başlayarak Tüm Ülkelerin İşçileri Birleşin sloganını savundu. İlkel komünal topluluklardan farklı olarak, komünizmin tek ülkede olmayacağı görüşündeydi çünkü.
Komünizme geçiş nerede başlayacaktı? Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’da yazdığı gibi, Üretici güçlerin en çok geliştiği kapitalist ülkelerde başlayıp öteki ülkelere yayılacak ve Dünya komünist toplum oluşacaktı. Ne Rusya ne Çin bu koşula uyuyordu. O yüzden, devrim yapan (devrimcilerin iktidarı ele geçirdiği) ülkelerde, ağırlık üretici güçleri geliştirmeye verildi. “Kapitalist Olmayan Yol” ya da “sosyalizm” geçiş toplumu / dönemiyle bu amacı gerçekleştirmeye çalışıldı. Ancak, hâlâ gerçekleşmedi ve amaçtan uzaklar bu ülkeler. Çoğu kapitalizme geri dönmek zorunda kaldı. Gerçekte SB’nin çözülüşünün nedeni budur, Çin direniyor hâlâ.