Mahmut Boyuneğmez
Tamam, toplumun yarısında
Erdoğan’ın gitmesi yönünde bir özlem bulunmaktadır. Fakat yerini alması için
desteklenen aday Kılıçdoroğlu’dur. Bir düzen siyasetçisi, hem de DEVA, Gelecek
Partisi, Saadet Partisi gibi partilere bol keseden vekillik koltukları dağıtan,
meclisin sağcı partiler tarafından istilasının önünü açan, ırkçı sığınmacı
karşıtı görüşleri benimseyip, toplumun genelinde de alıcı bulması yönünde
çalışan bir politik figür…
Türkiye solundan bazıları,
“demokrat bir aday olursa”, 6’lı masanın adayını destekleyelim, 1. turda bu işi
bitirelim demiştir. Hem de öyle bir gaza gelmişlerdir ki, % 60’la zaferimizi
ilan edeceğiz yönünde bir algıya sahip olmuşlar ve topluma da bu algıyı
yaymışlardır. Ne demek “demokrat bir aday”?.. Kılıçdaroğlu’nun Alevi olması,
sosyal demokrat olması, sosyalistlerin topluma bu adayı desteklediklerini
bildirmeleri için yeterli sayılabilir miydi?.. Oysa CHP ve Kılıçdaroğlu, sosyal
demokratik liberal perspektife sahiptir ve düzen içi muhalefetin önemli öznelerindendir.
Düzen içi muhalefetin bir politik figürünün desteklenmesi ve bağımsız sosyalist
bir adayın, CB seçiminde aday olarak çıkarılamamış olması, Türkiye sosyalist
solunun ilkesiz bir politik taktik izlediğini göstermektedir. Oysa ilkeler,
sosyalist partileri hedeflerine bağlar, hedeflerine ulaştıracak yolda yürürken
sapmalarını önler. Kılıçdaroğlu’nun CB adayı olarak desteklenmesi, siyasal
açıdan düzen içi muhalefete yedeklenmekti. Kendi bağımsız adayını topluma
sunmamak, bu aday üzerinden gündeme müdahale etmemek, propaganda yapmamak, örneğin
ırkçı yaklaşımlara almaşık sunma olanağını kaçırmak, politik bir hatanın
yapıldığını göstermektedir.
1. turda Erdoğan’ın %50’yi
geçme ihtimali vardı, YSP-sosyalist partiler birlikte ya da sosyalist partiler
birleşerek ortak bir CB adayı çıkarsalardı, bu olasılık gerçekleştiğinde,
suçlanırlardı denmektedir. Erdoğan’ın kazanma ihtimali olduğu kadar,
gerçekleşen durumda olduğu gibi %50’nin altında kalma ihtimali de olduğu neden
görülmüyordu?.. Yani bir ihtimal var diye, sosyalistler politika yapma, CB adayı
gösterme haklarından imtina etsinler denmiş oluyordu. Oysa Erdoğan’ın 2. turda
değil de 1. turda kazanması durumu neyi değiştirirdi?.. Sosyalist partiler,
ortak bir CB adayı çıkarmalarını, ilkesel olarak düşünmeliydi, politika
yapmanın bir olanağı olarak görmeliydi. “Ama suçlarlar bizi” diyerek davranmak,
bir hataydı.
Evet, gaza gelindi.
Kılıçdaroğlu’nu desteklersek, 1. turda bu işi hallederiz denildi. Bu içi boş
özgüvenin kaynağı neydi, biz bilmiyoruz ve bunu anlayamıyoruz. Erdoğan ve
AKP’nin iktidarı havada asılı duruyor değil ki, geniş bir toplum kesimi
tarafından (toplumun yarısı tarafından) destekleniyor. Sormak gerekiyor;
Kılıçdaroğlu aday olursa, oy oranında lehte bir yüzdeyi elde etmeyi neye
güvenerek, hayal ettiniz?..
Elimizdeki olanaklar dâhilinde “faşizme karşı
birleşik cephe oluşturalım”, “Kılıçdaroğlu demokrat, onu destekleyelim” türündeki
sağlıksız yaklaşımları, seçimler öncesinde eleştirmiştik. Türkiye sosyalist
solunun, CB adaylığı konusunda bu kadar kör ve sağlıksız karar almasını üzüntüyle
ve hayretle izliyorduk.
Seçimler öncesi şunları
yazmıştık:
“’Ölümü gösterip sıtmaya razı olun’
diyorlar!.. Komünist partilerin öncülük işlevinin ete kemiğe bürünebileceği
toplumsal koşullar oluşuyorken, kitleler komünist partilere doğru dönüp söylem
ve politikalarını dinlemeye, onlara doğru yüzlerini dönmeye başlamışken,
“faşizme karşı birleşik cephe” önerenler var. "Ehven-i şer" olarak
gördükleri sosyal demokratik liberalizmin kuyruğuna takılmayı çare olarak
sunuyorlar. Başka birileri ise Kılıçdaroğlu gibi “demokrat” bir aday olursa,
“gerçekçi olalım” onu destekleyelim diyor. Komünist birikimi likide etmeye, sol
mücadele kültürünü tasfiyeye davetiyedir bu çağrılar… Oysa faşizm, kapitalist
demokrasilere içerilmiş durumdadır ve gericilik ile faşizm her zaman ağırlığı
değişen oranlarda bu demokrasilerde bulunur. Şimdi, komünist partilerin
bağımsız ve sınıfın çıkarına olan politikalarını kitlelere ulaştırmak ve
mümkünse kendi tek-ortak adayını çıkarmak dışında başkaca yakıcı bir görev var
mıdır?..”
Peki, faşizm nedir? Kimileri
“açık faşizm” diyor, kimileri “İslamo-faşizm” diyor… Türkiye solunda olur olmaz
kullanılan bu kavram ve olgu neyi anlatıyor. Faşizm, bir totaliterizmdir:
“Totalitarizm elbette en
başta siyasal çoğulculuğun ve her türlü muhalefetin kaldırılması, parlamenter
hükümet biçimine ve güçler ayrılığına son verilmesi, tek lider ve tek parti
(“Führer ilkesi”) etrafında birleşmiş hiyerarşik devlet yapılanması, merkezi
ekonomik yönetim, kısacası devletin toplumu tam kontrol altına alması demektir.
Buna resmî ideoloji ve medya üzerindeki devlet tekeliyle birlikte temel hak ve
özgürlüklerin kaldırılması ve terörün başat yönetim tekniği olarak kullanılması
da eklenmelidir.”[1]
Bugün Türkiye’de bulunan
devlet biçimi faşizm olarak nitelenemez. Benzerlikler bulunmaktaysa da, biz var
olanın faşizan özelliklere sahip otoriter neoliberal kapitalist
devlet/demokrasi olduğuna inanıyoruz.
Emperyalist hiyerarşide alt
basamaklarda yer alan bağımlı ülkelerdeki askeri/sivil diktatörlükleri ya da
otoriter yönetim biçimlerini, faşizm olarak nitelemek doğru değildir. Faşizm
ile bu siyasal rejimler arasında milliyetçilik, ırkçılık, lider fetişizmi,
baskının ön planda devrede oluşu, hak ve özgürlüklerin kısıtlanması, kitlelerin
edilgenleştirilmesi/sürüleştirilmesi gibi benzerlikler vardır. Bu
yönetimlere/devlet biçimlerine ancak “faşizan” denebilir. Bize göre, iki dünya
savaşı arasındaki klasik faşizm örneklerinin mirası, artık kapitalist
demokrasiler tarafından genel ve yaygın olarak içselleştirilmiştir. Kapitalist
demokrasilerde toplumsal iktidar ilişkileri, biçimsel demokratik nitelikler
yanı sıra faşizan nitelikler de kazanmıştır. Bu durum neo-liberalizmin otoriter
yönetim ihtiyacı ve eğiliminin olduğu 1980’lerin başından günümüze ulaşan
tarihsel kesitte, billurlaşmıştır.
Türkiye’de “faşizm” olarak
adlandırılan devlet biçimi, aslında faşizan özellikler taşıyan neoliberal
otoriter devlettir.
“Faşizme karşı birleşik
cephe” önerisine ne demeli?.. Sosyalistlerin, sosyal demokratik liberalizmle ve
hatta diğer düzen partileriyle birlikte kuracağı bir cephe, politik bir intihar
olur. Bağımsız sosyalist/komünist siyasal çizgi terk edilerek, liberalizmin
sosyal demokratik versiyonuna yedeklenmekle sonuçlanır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.