Mahmut Boyuneğmez
i.
Türkiye’de siyasi rejim otoriter özellikler taşıyan kapitalist demokrasidir.
Devletin tipi ise başkanlık sistemiyle karakterize kapitalist devlettir. Siyasal
rejim otoriter ve faşizan özellikler taşısa da “faşist” nitelikte totaliter bir
rejim değildir. 18-19 Mart’ta İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi ve
gözaltına alınması, siyasal rejimin otoriter özelliğinin göstergeleri olan
yargının zor ve baskı uygulayıcı karakterine ve ekonomik krizin getirdiği
yoksullaşmaya karşı toplumda biriken itirazların, tepkilerin ve öfkenin dışa
vurulmasına yol açmış, toplumda derinleşen ve yaygınlaşan hoşnutsuzların bu tetiklemeyle
sokağa taşmasına götürmüş, toplumsal rahatsızlıkların bir kıvılcımla
patlamasına neden olmuştur.
ii.
Oluşan toplumsal hareketliliğin tetikleyicisi İmamoğlu’na yapılan operasyonlar
olsa da bu isim etrafında şekillenen olaylar toplumsal hareketlenmenin asıl ya
da kök nedeni değildir.
iii.
Mart eylemleri, büyük oranda kendiliğinden gelişen bir toplumsal harekete
aittir. Eylemlilik süreçlerine sosyalist solun katılımı ve CHP’nin kitleselliği
kendi arkasına alma çabası olmuşsa da bu eylemlerdeki toplumsal hareketlenme
“kendiliğinden” karakterdedir. Bunun anlamı, bir sosyalist öncü parti ya da
örgütlenme tarafından süreçlere yön verilmesi durumunun söz konusu olmamasıdır.
iv.
Eylemlere katılan protestocular, büyük oranda gençlerden ve genç erişkinlerden
oluşmaktadır. Bunun nedenleri arasında demografik özellikleri nedeniyle bu
toplumsal kesimin cesaretinin, dinamizminin ve zamanının göreli olarak daha çok
oluşu, görece daha hesapsız biçimde bilinçle ve duygularla harekete geçmeye
yatkınlığı, geleceksizlik ve kaybedecekleri bir şeyin olmaması hissinin
ağırlığı sayılabilir. Hareketlenen gençler-genç yetişkinler arasında sınıfsal
konumu itibarıyla proleter olanlar yanı sıra, geleceğin işçileri olan
öğrenciler ve katılanların yüzde 40’ı oranında öğrenci-işçilerin de olduğu
dikkate alındığında, Mart eylemlerinin sınıfsal karakterde olduğu
söylenebilmektedir. Oluşan toplumsal hareket işçilerin dar ekonomik mücadele
başlıklarına sıkışmadığından bir “sınıf hareketi” değilse de “sınıfsal
karakterde bir hareket”tir. Toplumsal hareketlenmenin “hak, hukuk adalet”,
“hükümet istifa” gibi politik talepleri de emekçilerin çıkarlarıyla uyumlu
sınıfsal taleplerdir.
v.
Toplumsal hareketin talepleri ve yaygınlığı CHP’nin kapsama alanının dışına
çıkmışsa da bu parti hareketi kendi arkasına almaya gayret etmiş, kitlelerin
biriken itirazlarını, tepkilerini, öfkesini, taleplerini ve özlemlerini
İmamoğlu’nun CB adaylığının desteklenmesine yönlendirmeye, kendisinin oy
oranlarını artırma yönünde kanalize etmeye çalışmış, açığa çıkan kitlesel
enerjiyi soğurup, düzenin sınırları içerisinde yatıştırmaya uğraşmıştır. CHP
varlığı gereği bu politik çabalarıyla sosyalist solun mücadele alanını
daraltmış, onun kitlelerle yaygın temas yüzeyleri bulmasını azaltmıştır. Bu
partinin kontrolü altında tutabileceği mitinglere yönelmesi düzen içi karakteri
ve böylesi bir ihtiyacın ürünüdür.
vi.
İmamoğlu’nun gözaltına alınıp sonrasında tutuklanması ile CHP ve İBB’ye kayyum
atanması yönündeki girişimlerin, “darbe” olarak tanımlanması, mevcut siyasal
iktidarın “cunta” olarak nitelenmesi, siyaset bilimi açısından geçersiz, fakat
CHP’nin kendisine dönük toplumsal algıda meşruiyetini artırmaya yarayan popüler
politik söylemlerdir.
vii.
Mart eylemlerindeki toplumsal hareket “kendiliğinden” bir karakter taşıdığından
ve süreçlerin genel akış yönüne bir ölçüde CHP rengini verdiğinden, sosyalist
solun hareket içerisinde bulunup, örgütlenme olanaklarını değerlendirerek,
maksimum kazanımlarla çıkması, ayrıca sosyalistlerin toplumsal onayının artması
arzulanacak yegâne ara sonuçtur. Mart eylemlerinin kendiliğinden karakteri
belirli bir süre sonra sönümlenmesini getirecektir.
viii.
Türkiye tarihinde ilk kez ve üstelik yaygın ve etkili bir tüketim boykotu
gerçekleşmiş, bu boykot Mart toplumsal hareketinin moral/motivasyon kaynağı
olup, sosyalistlerin organize ettiği eşlik eden etkinliklerle birlikte bireysel
pasif bir direniş biçimi olmanın ötesine geçerek mücadelenin anlamlı bir
kazanımı olmuştur. Üniversitelerdeki akademik boykotlar da aynı şekilde aktif
etkinlik ve eylemliliklerle birlikte, örgütlülüğü artıracak şekilde organize
edildiğinden, sosyalizm yolunda uzun ve çetin yürüyüşün ufak bir mevzi
mücadelesi olarak anılmayı hak etmiştir.
ix.
19 Mart’tan sonra şekillenen süreçler için bir “hegemonya krizi”nden bahsetmek
yanlıştır. Aksine baskı ve zor, sansür ve yıldırma araçları ve yöntemleri ile
özellikle yandaş medya üzerinden oluşturulan toplumsal meşruiyet ve onay
mekanizmaları son sınırına kadar kullanılmakta ve işletilmektedir. Ülke çapında
yaşanan bir devrimci durum kesitinde, emekçi kitleler üzerindeki hegemonya
dağıldığında ve yeniden üretilemez duruma geldiğinde “hegemonya krizi” oluşur. İçinde
bulunduğumuz tarihsel kesitte böylesi bir kriz yoktur. Hegemonyayı,
salt rıza/onay üzerinden düşünmemek gerekir. Hegemonya, hem onay/rıza
üreten mekanizmalar ve yapılar, hem de tahakküm/baskı/zor/yıldırma
mekanizmaları üzerinden birlikte kurulur. Bu birlikteliğin ortak ürünü olarak
hegemonya oluşur ve yeniden-üretilir. Siyasal iktidara alternatif olabilecek
karşı-hegemonya oluşturan organizasyonlar/örgütlenmelerin zayıf durumda oluşu
da bir hegemonya krizinin oluşmasını önlemektedir. Üstelik, siyasi iktidarın
son aylarda bir “yönetememe krizi” içerisinde olduğu da doğru değildir. "Yönetememe
krizi" devlete ve yürütme gücüne ait bir yetersizliği ifade etmektedir. Bu
krizin görünümleri paralize olma durumu, birbirini baltalayan karşıt hamleler olabilir.
Bugün siyasal iktidarın hamlelerinde bu semptomlar yoktur. Toplumsal desteği
uzun bir süredir zayıflayan siyasi iktidar, kendisine rakip olarak beliren
İmamoğlu ve CHP üzerine gitmiş, bunları geriletip etkisizleştirmeye
çalışmıştır. Fakat sokağa çıkan kitlelerin harekete geçen gücü, siyasi
iktidarın hamlelerini frenlemiş ve belki de geleceğe doğru ertelemiştir.
x.
Sokaktaki toplumsal hareket, öğrenci gençlik hareketi, sosyalist partiler ve
örgütler, CHP ve muhalif medya kanallarının oluşturduğu siyasi-toplumsal
vektöre karşıtlık oluşturan, tüm organlarıyla siyasi iktidar ve yandaş medyadan
mürekkep vektör arasında şimdilik geçici bir denge oluşmuştur. Bu siyasi güçler
arasında geçici bir “pat durumu” mevcuttur. Yaşanan süreçlerle birlikte siyasi
iktidarın meşruiyetinde/toplumsal onayında erozyon olduğu söylenebilirse de
siyasi iktidarın yakın vadede düşmesi mümkün görünmemektedir. Toplumsal
hareketlenmeye katılan yurttaşların bir kısmı sosyalist sol tarafından kapsansa
da bir süre sonra sokaklardan ve miting alanlarından çekilerek evlerine dönmeleri
kuvvetle muhtemeldir.
xi. Türkiye’deki siyasal rejimi yapılmaması gerektiği halde "faşizm" olarak tanımlayan geniş bir sol çevre bulunmaktadır. Bu çevrelerden faşizme karşı birleşik cephe önerenler olacaktır ve sosyal demokratik liberalizmin/CHP’nin şemsiyesi altında toplanalım diyebilecekler çıkacaktır. Bundan uzak durulması, sosyalist sol ile yasal Kürt hareketinin en geniş birlikteliğinin sağlanıp, gündemlere ilişkin ortak politikalar geliştirilmeye çalışılması, ortak bir CB adayı çıkarılması gerekmektedir. 04.04.2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.