4 Nisan 2025 Cuma

Mart eylemleri: Tespitler

Mahmut Boyuneğmez

i. Türkiye’de siyasi rejim otoriter özellikler taşıyan kapitalist demokrasidir. Devletin tipi ise başkanlık sistemiyle karakterize kapitalist devlettir. Siyasal rejim otoriter ve faşizan özellikler taşısa da “faşist” nitelikte totaliter bir rejim değildir. 18-19 Mart’ta İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi ve gözaltına alınması, siyasal rejimin otoriter özelliğinin göstergeleri olan yargının zor ve baskı uygulayıcı karakterine ve ekonomik krizin getirdiği yoksullaşmaya karşı toplumda biriken itirazların, tepkilerin ve öfkenin dışa vurulmasına yol açmış, toplumda derinleşen ve yaygınlaşan hoşnutsuzların bu tetiklemeyle sokağa taşmasına götürmüş, toplumsal rahatsızlıkların bir kıvılcımla patlamasına neden olmuştur.

ii. Oluşan toplumsal hareketliliğin tetikleyicisi İmamoğlu’na yapılan operasyonlar olsa da bu isim etrafında şekillenen olaylar toplumsal hareketlenmenin asıl ya da kök nedeni değildir.

iii. Mart eylemleri, büyük oranda kendiliğinden gelişen bir toplumsal harekete aittir. Eylemlilik süreçlerine sosyalist solun katılımı ve CHP’nin kitleselliği kendi arkasına alma çabası olmuşsa da bu eylemlerdeki toplumsal hareketlenme “kendiliğinden” karakterdedir. Bunun anlamı, bir sosyalist öncü parti ya da örgütlenme tarafından süreçlere yön verilmesi durumunun söz konusu olmamasıdır.

iv. Eylemlere katılan protestocular, büyük oranda gençlerden ve genç erişkinlerden oluşmaktadır. Bunun nedenleri arasında demografik özellikleri nedeniyle bu toplumsal kesimin cesaretinin, dinamizminin ve zamanının göreli olarak daha çok oluşu, görece daha hesapsız biçimde bilinçle ve duygularla harekete geçmeye yatkınlığı, geleceksizlik ve kaybedecekleri bir şeyin olmaması hissinin ağırlığı sayılabilir. Hareketlenen gençler-genç yetişkinler arasında sınıfsal konumu itibarıyla proleter olanlar yanı sıra, geleceğin işçileri olan öğrenciler ve katılanların yüzde 40’ı oranında öğrenci-işçilerin de olduğu dikkate alındığında, Mart eylemlerinin sınıfsal karakterde olduğu söylenebilmektedir. Oluşan toplumsal hareket işçilerin dar ekonomik mücadele başlıklarına sıkışmadığından bir “sınıf hareketi” değilse de “sınıfsal karakterde bir hareket”tir. Toplumsal hareketlenmenin “hak, hukuk adalet”, “hükümet istifa” gibi politik talepleri de emekçilerin çıkarlarıyla uyumlu sınıfsal taleplerdir.

v. Toplumsal hareketin talepleri ve yaygınlığı CHP’nin kapsama alanının dışına çıkmışsa da bu parti hareketi kendi arkasına almaya gayret etmiş, kitlelerin biriken itirazlarını, tepkilerini, öfkesini, taleplerini ve özlemlerini İmamoğlu’nun CB adaylığının desteklenmesine yönlendirmeye, kendisinin oy oranlarını artırma yönünde kanalize etmeye çalışmış, açığa çıkan kitlesel enerjiyi soğurup, düzenin sınırları içerisinde yatıştırmaya uğraşmıştır. CHP varlığı gereği bu politik çabalarıyla sosyalist solun mücadele alanını daraltmış, onun kitlelerle yaygın temas yüzeyleri bulmasını azaltmıştır. Bu partinin kontrolü altında tutabileceği mitinglere yönelmesi düzen içi karakteri ve böylesi bir ihtiyacın ürünüdür.

vi. İmamoğlu’nun gözaltına alınıp sonrasında tutuklanması ile CHP ve İBB’ye kayyum atanması yönündeki girişimlerin, “darbe” olarak tanımlanması, mevcut siyasal iktidarın “cunta” olarak nitelenmesi, siyaset bilimi açısından geçersiz, fakat CHP’nin kendisine dönük toplumsal algıda meşruiyetini artırmaya yarayan popüler politik söylemlerdir.

vii. Mart eylemlerindeki toplumsal hareket “kendiliğinden” bir karakter taşıdığından ve süreçlerin genel akış yönüne bir ölçüde CHP rengini verdiğinden, sosyalist solun hareket içerisinde bulunup, örgütlenme olanaklarını değerlendirerek, maksimum kazanımlarla çıkması, ayrıca sosyalistlerin toplumsal onayının artması arzulanacak yegâne ara sonuçtur. Mart eylemlerinin kendiliğinden karakteri belirli bir süre sonra sönümlenmesini getirecektir.

viii. Türkiye tarihinde ilk kez ve üstelik yaygın ve etkili bir tüketim boykotu gerçekleşmiş, bu boykot Mart toplumsal hareketinin moral/motivasyon kaynağı olup, sosyalistlerin organize ettiği eşlik eden etkinliklerle birlikte bireysel pasif bir direniş biçimi olmanın ötesine geçerek mücadelenin anlamlı bir kazanımı olmuştur. Üniversitelerdeki akademik boykotlar da aynı şekilde aktif etkinlik ve eylemliliklerle birlikte, örgütlülüğü artıracak şekilde organize edildiğinden, sosyalizm yolunda uzun ve çetin yürüyüşün ufak bir mevzi mücadelesi olarak anılmayı hak etmiştir.

ix. 19 Mart’tan sonra şekillenen süreçler için bir “hegemonya krizi”nden bahsetmek yanlıştır. Aksine baskı ve zor, sansür ve yıldırma araçları ve yöntemleri ile özellikle yandaş medya üzerinden oluşturulan toplumsal meşruiyet ve onay mekanizmaları son sınırına kadar kullanılmakta ve işletilmektedir. Ülke çapında yaşanan bir devrimci durum kesitinde, emekçi kitleler üzerindeki hegemonya dağıldığında ve yeniden üretilemez duruma geldiğinde “hegemonya krizi” oluşur. İçinde bulunduğumuz tarihsel kesitte böylesi bir kriz yoktur. Hegemonyayı, salt rıza/onay üzerinden düşünmemek gerekir. Hegemonya, hem onay/rıza üreten mekanizmalar ve yapılar, hem de tahakküm/baskı/zor/yıldırma mekanizmaları üzerinden birlikte kurulur. Bu birlikteliğin ortak ürünü olarak hegemonya oluşur ve yeniden-üretilir. Siyasal iktidara alternatif olabilecek karşı-hegemonya oluşturan organizasyonlar/örgütlenmelerin zayıf durumda oluşu da bir hegemonya krizinin oluşmasını önlemektedir. Üstelik, siyasi iktidarın son aylarda bir “yönetememe krizi” içerisinde olduğu da doğru değildir. "Yönetememe krizi" devlete ve yürütme gücüne ait bir yetersizliği ifade etmektedir. Bu krizin görünümleri paralize olma durumu, birbirini baltalayan karşıt hamleler olabilir. Bugün siyasal iktidarın hamlelerinde bu semptomlar yoktur. Toplumsal desteği uzun bir süredir zayıflayan siyasi iktidar, kendisine rakip olarak beliren İmamoğlu ve CHP üzerine gitmiş, bunları geriletip etkisizleştirmeye çalışmıştır. Fakat sokağa çıkan kitlelerin harekete geçen gücü, siyasi iktidarın hamlelerini frenlemiş ve belki de geleceğe doğru ertelemiştir.

x. Sokaktaki toplumsal hareket, öğrenci gençlik hareketi, sosyalist partiler ve örgütler, CHP ve muhalif medya kanallarının oluşturduğu siyasi-toplumsal vektöre karşıtlık oluşturan, tüm organlarıyla siyasi iktidar ve yandaş medyadan mürekkep vektör arasında şimdilik geçici bir denge oluşmuştur. Bu siyasi güçler arasında geçici bir “pat durumu” mevcuttur. Yaşanan süreçlerle birlikte siyasi iktidarın meşruiyetinde/toplumsal onayında erozyon olduğu söylenebilirse de siyasi iktidarın yakın vadede düşmesi mümkün görünmemektedir. Toplumsal hareketlenmeye katılan yurttaşların bir kısmı sosyalist sol tarafından kapsansa da bir süre sonra sokaklardan ve miting alanlarından çekilerek evlerine dönmeleri kuvvetle muhtemeldir.

xi. Türkiye’deki siyasal rejimi yapılmaması gerektiği halde "faşizm" olarak tanımlayan geniş bir sol çevre bulunmaktadır. Bu çevrelerden faşizme karşı birleşik cephe önerenler olacaktır ve sosyal demokratik liberalizmin/CHP’nin şemsiyesi altında toplanalım diyebilecekler çıkacaktır. Bundan uzak durulması, sosyalist sol ile yasal Kürt hareketinin en geniş birlikteliğinin sağlanıp, gündemlere ilişkin ortak politikalar geliştirilmeye çalışılması, ortak bir CB adayı çıkarılması gerekmektedir. 04.04.2025

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.

[Toplumbilim İçin Materyalist Kılavuz]

Mahmut Boyuneğmez Giriş Maddenin organizasyon düzeyleri ya da gelişim evreleri bulunmaktadır. Bunlara biz temel gerçeklik katmanları diyo...