17 Temmuz 2013 Çarşamba

İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu – Friedrich Engels

Hazırlayan: Mahmut Boyuneğmez

İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu...  Engels bu eseri 1844 Eylül ayında yazmaya başlar ve 6 aylık bir süre sonunda, elyazmasını Mart 1845’te bitirir. Eseri, aynı yıl kitap olarak basılır.

Eser, Almanya basınında yankılar oluşturur. Özellikle sosyalist eğilimdeki gazete ve dergilerde eser hakkında tartışmalar olur. Kitabın Almanca baskısı Rusya’ya kadar ulaşır. 1850-60’lı yıllarda Rusya’daki gazete ve dergilerde, İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu adlı kitap üzerine yazılmış bir çok yazı bulunur. Eserin, Avusturya, Polonya gibi birçok ülkede ilericiler arasında etkili olduğu bilinmektedir.

Engels’in İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu adlı eseri yazarken kullandığı kaynaklar arasında otantik kitaplar, meclis komisyonlarının ve fabrika müfettişlerinin raporları, istatistikler, gazete ve dergilerden toparladığı haber ve bilgiler, özellikle Çartist gazete Northern Star’ın haberleri yer alır. Fakat Engels’in kendi gözlemleri ve İngiliz işçilerin anlatımları, eserin oluşumunda önemli paya sahiptir.

Engels bu eserde belirgin biçimde komünist bir bilince ve konuma sahiptir. İşçi sınıfının yanında, burjuvaziye karşıt bir konumlanışı bulunmaktadır.

İngiltere’de sanayi devriminin sonuçlarını değerlendiren ilk komünist yazar Engels’tir. 18. Yüzyılın ikinci yarısında, sanayi üretim tekniğinde önemli değişimler olur. Bu yıllarda mekanik dokuma tezgahı, buhar makinesi ve diğer makineler geliştirilmiş ve sanayide kullanılmaya başlanmıştır. Fabrika üretimi yaygınlaşmış, emek üretkenliğinde ve sanayi üretimde muazzam artışlar gerçekleşmiştir. Sanayi devriminin sonucunda modern sanayi işçileri oluşmuştur. Engels eserinde, işte bu işçilerin içinde bulundukları somut koşulları ve durumları inceler. İplik eğirici ve dokumacıları, örgü ve dantel fabrikalarındaki işçiler, kadın terziler ve şapkacılar, cam ve metal işçileri, maden ve tarım proletaryası, bütün bu işçi kesimlerinin yaşam ve çalışma koşullarıyla, mücadelelerini anlatır. İngiliz işçilerinin içinde bulundukları sefalet koşullarını, ahlaksal bozulmaları betimleyen Engels, eserinde ayrıca işçilerin büyük kentlerdeki örgütlenişlerini, işçi birliklerinin, Çartizmin ve sosyalizmin buralarda ortaya çıkışını da değerlendirir.

İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu adlı eserdeki başlıca değerlendirmeler ve saptamalar şunlardır:

1) Toplumsal hareketleri anlamak için, işçi sınıfının içerisinde bulunduğu durumu bilmek gereklidir. Proletarya adına yapılan düşünsel fantezilerde olmayan, işte bu durumun somut incelemesidir.

2) İngiltere’de yaşanan sanayi devrimi, mülksüz sınıf olan proletaryanın oluşumunu hızlandırmıştır. Bu sınıfın karşısında mülk sahibi sınıf olan burjuvazi bulunmaktadır. Arada kalan sınıf ve tabakalar giderek yok olmaktadır. Bu süreçte tarımsal bölgelerden kentlere kitlesel göçler yaşanmış, geçmişte ev içinde yapılan çalışma, yerini makineli sanayi üretime bırakmıştır. Emekçilerin arasında rekabet belirmiş, işçilerin küçük dünyaları kentlere geldiklerinde parçalanmış, dingin dünyaları altüst olmuştur. Sanayi devrimiyle, bağımsız etkinlikleri yok olan işçiler, makinelerin parçası duruma gelmişlerdir.

3) Kentlerde insanlar özel çıkarları için kendilerini diğer insanlardan soyutlar. İnsanlar kentlerde birbirlerine yararlanılacak nesneler gözüyle bakarlar. Diğer insanlara karşı kayıtsızlık egemendir. Kentlerde bencil bireysel ilişkilerin geliştiği gözlenir. Kentlerde güçsüz konumda bulunan işçiler yoksulluk içerisinde bulunmakta ve kapitalistler tarafından ezilmektedir. Fakat kentlerde nüfusun merkezileşmesi, fabrikalarda kolektif üretimin gerçekleşmesi, proletarya açısından olumludur. Çünkü bir sınıfı oluşturduklarını bu koşullarda anlarlar. “Büyük kentler, işçi hareketinin doğum yerleridir (…) Proletarya ile burjuvazi arasındaki karşıtlık ilkin kendini büyük kentlerde ortaya koymuştur.” (s. 183)

4) Herkesin herkesle savaşımı, rekabet olarak gözlenir. Sınıfların içerisinde ve sınıflar arasında rekabet ve savaşım vardır. Engels, “sınıf mücadelesi” kavramını daha sonraları iyiden iyiye netleştirecektir. Burjuvaların kendi aralarında olduğu gibi, işçiler arasında da rekabet bulunmaktadır. İşçiler arasındaki rekabet, insanca yaşama koşullarından mahrum olmalarına dayanır. Kapitalistler daha fazla kar elde etmek için, işçilere ihtiyaç duyar. İşçiler arasındaki rekabet, kapitalistlere yarar.

5) Rekabetin oluşmasında ve ücretlerin düşürülmesinde önemli olan faktör, yedek emek ordusudur. Ücretleri etkileyen bir faktör işçiye yönelik talebin az ya da çok oluşudur.* Makine kullanımının artışı, yeni makinelerin bulunuşu ve üretimde kullanımı ile işbölümü, işsizliğin artmasına yol açmaktadır. İngiltere sanayisinde gönenç dönemleri dışında her zaman yedek emek ordusu bulunur. Bunalım dönemlerinde bu ordu sayıca kalabalıklaşır, “artı-nüfus” artar.

6) Malthus dünyada çok fazla insan olduğunu belirterek, bu nüfusa yetecek geçim araçlarının olmadığını söyler. Yani Malthus’a göre dünyadaki sefaletin/yoksulluğun nedeni, dünyadaki nüfusun fazla oluşudur. Malthus, bu fazla nüfusu oluşturan yoksulların yaşama hakkının olmadığına kanaat getirir. Engels bunu eleştirir ve sefaletin nedeninin nüfus fazlalığı olmadığını bilmektedir.

7) Bunalımların artı-nüfusu artırdığına işaret eden Engels, bunalımların nedeni olarak kar için yapılan üretimi görür. Kapitalizmde üretim doğrudan gereksinimleri karşılamak için değil, kar için yapılmaktadır. Engels’in bunalımlara dair bilimsel açıdan yetkin bir kavrayışı henüz oluşturmadığı görülür. Fakat gözlemleri sonucunda bunalımların her 5 yılda bir yinelendiğini saptaması önemlidir. 1892 yılında yazdığı önsözde bir düzeltme yaparak bunalımların periyodunun 10 yıl olduğunu belirtecek olan Engels’in, 1843 yılı gibi erken bir tarihte, bunalımların nedenini üretim sisteminde/biçiminde görmesi ve devresel olduklarını belirtmesi önemlidir.

8) Göçmen İrlandalı işçilerin, daha düşük ücretle çalışmalarını değerlendiren Engels, İngiltere’de bunun işçi sınıfı içerisindeki rekabeti artırdığını ve ücretlerin düşmesine yaradığını belirtir.

9) İngiliz burjuvazisinin ahlaksız olduğunu belirten Engels, işçi sınıfının burjuvazi tarafından yaratılan kötü koşullarının, onu ahlak çöküntüsüne iteklediğini ve suç işlemeye hazır duruma getirdiğini gözler. Ahlaksal çöküşün panzehiri, burjuvaziye isyan olarak benimsenir. Burjuvazi işçileri içki içmeye ve alkolizme teşvik eder. Çalışma sürecinin tüketiciliği, bir dış uyaran olarak alkole gereksinim doğurmaktadır. Dertlerini kısa süreliğine unutmanın yolu, alkol tüketimidir. Hırsızlık ise, ilkel, güdüsel bir protestodur. İşsiz kalan, yoksullaşmış işçilerin, mülkiyete dönük bireysel ve ilkel bir saldırısıdır, hırsızlık. Bu bireysel saldırının, düzenin suç oluşturucu yapısını yok etmediği açıktır.

10) Kadınların ve çocukların emeği, burjuvazi tarafından ücretlerin düşürülmesinde kullanılır. Yine de Engels, ahlakçı bir bakışla kadınların fabrika çalışmasına katılmasını değerlendirir ve bu durumu olumsuzlar. İleride Engels, kadınların toplumsal üretime katılmasını savunacaktır.

11) Engels, serf ile işçinin farklı üretim biçimlerinde de olsa emekçi olarak konumlarını ve sömürülmelerini karşılaştırıp, değerlendirir. Proleterlerin birden çok efendisi olduğu için, “emeğini” satmada özgür göründüğünü belirtir. Fakat proleterin içinde bulunduğu kölelik gizli, kurnazca örtülü ve ikiyüzlü bir durumdur. İşçilerin fabrikalardaki çalışması, aç kalmama zorunluluğundandır ve işçiler çalışma sürecinde yabancılaşmıştır. Engels burada yabancılaşmayı, hayvanlaşma olarak değerlendirir. Bu hayvanlaşmaya karşı gelişen öfkenin, burjuvaziye karşı savaşıma dönüşmesi gerektiğini belirtir.

12) İşçilerin yaşamlarında burjuvaziye göre daha insancıl olduğunu belirten Engels, işçilerin paraya ihtiyaçları olduğu halde aç gözlü olmadıklarını, oysa burjuvaların paraya taptıklarını ve aç gözlü olduklarını yazar. İşçiler yoksul olduklarından, yoksulun halinden anlar ve yardımseverdir. Fakat burjuvazinin hayırseverliği gösteriş içindir ve ikiyüzlücedir. Yoksullaştırdıkları kitleleri kandırmaya dönük ikiyüzlü hayırseverlik pratikleri, burjuvaların kendilerini/vicdanlarını rahatlatmalarına da yarar. Sadaka vermenin olması, o toplumda eşitsizliğin bir kanıtıdır. Sadaka vermekle, yoksullar aşağılanmaktadır. Sadaka alan yoksul insanlar, bir aşağılanma duygusu hisseder (aslında bazıları için sadaka verenlere karşı bir öfke de oluşur), fakat asıl aşağılık olan sadaka verenlerdir. “Sadaka, alandan çok vereni aşağılar; ayaklar altında ezileni daha da toza toprağa bulayan sadaka; aşağılananın, paryanın, toplumun dışına atılanın, önce kendisine kalmış son şeyi, insanlığını da teslim etmesini isteyen sadaka; sizin merhametiniz bir zekât şeklinde onun alnına aşağılanmanın damgasını vurmadan önce onun merhamet dilemesini isteyen sadaka, alandan çok vereni aşağılar.” (s. 361)

13) Engels, işçilerin eğitimlerindeki yetersizlik nedeniyle, dinsel inanışlardan korunaklı kaldığını belirtir. İşçilerin daha az önyargılı olduğunu, pratikte bu dünya için yaşadığını, burjuvazi gibi bağnaz olmadığını yazar. Engels’in işçilerin dini inanışları için belirttikleri günümüzde tam olarak doğru değildir. Yine de “dinsel konular ayrı, yaşamsal pratikler ayrı” şeklinde özetlenebilecek bir anlayış işçiler arasında yaygın olduğundan, Engels’in yaklaşımının gerçeğin tek yönlü kavranışını yansıttığı söylenebilir.

14) Burjuvazi ile devlet arasındaki ilişkiye dair ilk saptamalar İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu’nda yer alır. Engels burada, burjuvazinin devlet gücü tarafından korunduğunu yazar. Devlet, burjuvazinin çıkarlarını savunmakta ve korumaktadır. Yasaların da, burjuvaların kendilerini ve çıkarlarını koruduğunu belirten Engels, bunların (genel olarak) emekçilerin çıkarlarına aykırı olduklarını yazar.

15) İşçiler arasındaki rekabeti yenmenin yolu örgütlenmedir. Sendikalar bu rekabeti yenmenin araçlarından biridir. Engels sendikaları, sisteme karşı savaşması gereken örgütler olarak görür. Grevleri, işçiler için verecekleri son kavganın eğitim alanları olarak gören Engels, grevlerin toplum düzenini değiştirme sorununu çözmeyeceğini belirtir.

16) İngiltere’de proletaryayı iki akımın temsil ettiğini belirten Engels, bu iki akımın eksiklerini değerlendirir. Bunlar reformist sosyalistler ve Çartist harekettir. Teorik olarak geri olan Çartistler, işçilere dayanmakta ve burjuvaziyle radikal biçimde hesaplaşmaktadır. Reformist sosyalistlerse, işçi sınıfının öfkesini ve sınıf nefretini değersiz buluyor, insan severliği öğütlüyorlar. İşçi sınıfıyla bütünleşmeyi başaramayan reformist sosyalistler, Çartistlerin bakışına ve konumuna gelmelidir. Engels bu iki akımın sahip oldukları eğilimlerin birleşmesini önermektedir.

17) Engels sınıf mücadelelerinin yoğunlaştığını gözler ve eserinde, devrimin yakın zamanda patlayacağını düşünür. Bu beklentisi tarih tarafından karşılanmamıştır. Ayrıca Engels, burjuvazinin çok az sayıda da olsa bazı öğelerinin komünizme yandaş olabileceğini, devrim sürecine katılabileceğini yazar ki, bu da yanlış bir düşüncedir. Zaten Engels 1892 yılında eserine yazdığı önsözde, bu yanlış düşünceyi düzeltir.

18) Engels ücretlerin nasıl belirlendiğini bilimsel açıdan bu eserde ortaya koymaz. Ücreti yaşam için gerekli fiziksel ihtiyaçlarla sınırlar. Ücretin toplumsal ve moral bileşenini dikkate almaz.

19) Engels’in bu eserde ahlak konusuna yaklaşımı daha sonraları aşılacaktır. Genel bir ahlaktan bahsedişi, ileriki yıllarda ahlakın sınıflar üstü olamayacağını benimsemesiyle değişecektir.

20) Engels 1892 tarihli önsözde, eserinin genel teorik yaklaşımının, o günkü yaklaşımıyla çakışmadığını belirtir. 1844 yılındaki düşüncelerinin, komünizmin gelişim aşamalarından birine işaret ettiğini yazar. Fakat İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu adlı kitapta, işçilerin durumu ayrıntılı biçimde yansıtılır ve onlardan yana tutkulu biçimde tavır alınır. Çeşitli sorunlara bilimsel açıdan yetersiz biçimde, fakat cesaretle değinilir. Bunlara, burjuva siyasal iktisadın ideolojik çerçevesinin ötesinde ve karşısında yer alan bir konumlanışla yaklaşılır.

*Ücretlerin belirlenmesinde çeşitli faktörler etkilidir. Emek üretkenliğindeki artış, nispi artı değerin artmasını sağlar. Fakat ücretlerin zaman içinde yükselmesi için, artan ücretlerin eşdeğerinin gittikçe daha az bir süre içerisinde üretilmesi, yani emek üretkenliğindeki artışın, ücretlerdeki artışa göre daha hızlı olması gerekir. Emek üretkenliğinin artışı, gerçek ücretlerin artması imkânını yaratır. Bu potansiyel artışın olması için, yedek sanayi ordusunu sınırlandıran eğilimlerin, bu ordunun sayıca artışını sağlayan eğilimlere baskın olması ve ayrıca işçilerin, aralarındaki rekabeti önleyecek sendikal örgütlenmede birleşmeleri gereklidir. Fakat sendikalar ücretlerin belirlenmesinde bağımsız bir değişken değildir. İşçiler arasındaki rekabeti önleme imkanı, ancak yedek sanayi ordusu sürekli bir şekilde artmadığı taktirde mevcuttur. Ayrıca, bir ülkede toplam ücret hacmi, net milli hâsıladan daha az olduğu sürece, gerçek ücretlerde bir artışın olması mümkündür. Emek üretkenliğindeki artış geçim araçlarının değerini azaltıp, işgücünün değerini azaltma eğilimi gösterir, fakat birçok “lüks” metanın değerini ve fiyatını azalttığı ölçüde, bunların asgari geçime dâhil olmasıyla, işgücünün değerini artırma eğilimi de gösterir. (Bu konuda bkz; Ernest Mandel, Marksist Ekonomi El Kitabı, Özgür Üniversite Kitaplığı, Üçüncü baskı, 2008, s. 136-141)

Yararlanılan kaynaklar:

1) Friedrich Engels Biyografi, Sorun Yayınları, Birinci Baskı, 1997

2) Marksizmin Doğuşu, Mehmet İnanç Turan, Kalkedon yayınları, 2010

3) İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu, F. Engels, Sol Yayınları, 1997

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.