Mahmut Boyuneğmez
Charles Cunningham Boycott (ortada)
“Boykot”
kelimesi İngilizceye İrlanda “Toprak Savaşı” sırasında girmiştir ve İrlanda'nın
County Mayo bölgesinde yaşayan Lord Erne adlı bir toprak ağasının toprak
temsilcisi olan Yüzbaşı Charles Boycott'tan türemiştir. Yüzbaşı Boycott, 1880
yılında İrlanda Toprak Birliği tarafından organize edilen sosyal dışlanmanın
hedefi olmuştur. O yıl hasat kötü geçtiği için Lord Erne kiracılarına
kiralarında yüzde on indirim teklif etmiş, buna karşılık olarak kiracılar yüzde
yirmi beş indirim istemiş, fakat bu talep Lord tarafından kabul edilmemiştir.
Bunun üzerine Boycott on bir kiracıyı araziden tahliye etmeye çalışmıştır.
Yüzbaşı Boycott kısa süre içerisinde izole edilmiş, işçileri tarlalarda,
ahırlarda ve evinde çalışmayı bırakmış, yerel burjuvalar onunla ticareti
kesmiş, yerel postacı ona posta dağıtmayı reddetmiştir. “Boykot” terimi, 1880
yılında İrlanda’da Yüzbaşı Charles Boycott’a karşı gerçekleştirilen bu sosyal
izolasyon eyleminden doğmuştur. Bu toplu tepki, o günden sonra benzer protesto
biçimlerinin “boykot” olarak adlandırılmasına neden olmuştur.
Boykot, “uzak
durma” şeklinde bir protesto türüdür. Aktif eylemliliği değil, pasif
tutumu, gönüllü bireysel tavırların kolektifleştirilmesini barındırır. Bir
ürüne, şirkete, kişiye, kuruluşa ya da ülkeye karşı olabilir. Şiddet içermez.
Boykota gitmenin nedenleri arasında ahlaki, toplumsal, politik veya çevresel nedenler
bulunur.
Boykotun
bir protesto aracı olarak devrimci kullanımı ile “romantik” kullanımı
farklıdır. “Romantik boykotlar”da bireyler, öfkelerini, tepkilerini ve
itirazlarını diğer bireylerle buluşturup, bir organizasyon/örgütlenme
oluşturulması ve içerisine girilen bir eylemlilik süreciyle somut kazanımların
elde edilmesi yerine, duygusal rahatlama, biriken tepkiselliklerini dışa vurma
amacıyla hareket eder. Devrimci boykotlar ise, bir örgütlülük çerçevesinde,
aktif eylemlerle (basın açıklaması, gösteri, yürüyüş, miting vb.) desteklenecek
şekilde yapılır ve amacı yerel ve genel ölçekli toplumsal propaganda ile
örgütlülüğün güçlendirilmesidir.
Örneğin
devrimci bir üniversite boykotu nasıl olmalıdır?.. Üniversite öğrencilerinin ve
öğretim görevlilerinin ders boykotları, bir tür “öğrenci grevi” olarak, çeşitli
eylem türleri ve propaganda faaliyetleriyle birlikte yapılmalı, güç
biriktirmeye, gelenek oluşturmaya, miras bırakmaya, somut kazanımlar elde etmeye
yaramalıdır. Bunların varlığında “devrimci” bir boykotun varlığından bahsetmek
olanaklıdır. Sosyalistlerin üniversitelerdeki boykot geleneğinde bunlar vardır.
Peki
tüketim boykotları için ne söylenebilir?.. Ancak ve ancak siyasal içeriği net
ve sağlam/sağlıklı biçimde örülen, bu içeriğin topluma çeşitli araçlarla
propagandası yapılan, örgütlenmeye yarayan bir “tüketim boykotu”nun sosyalizm
mücadelesinde bir yeri olabilir. Tüketim boykotlarıyla bir bütün olarak sermaye
sınıfını “bayıltmak”, “sarsmak”, “yola getirmek” mümkün değildir. Bir kampanya
süresince sembolik bir hedef seçilerek, deşifrasyona, ideolojik mücadeleye ve
örgütlenmeye hizmet edecek bir boykot, bu sürede yapılacak eylemlerle,
etkinliklerle, propaganda çalışmalarıyla ve sonuçtaki örgütsel kazanımlarıyla
anlamlıdır. Devrimcilerin boykot anlayışı budur. Boykot kampanyalarının, bir
süre boyunca, kazanımlara yol açabilecek bir araç olarak kullanılması dışında,
başkaca önemsenebilir bir işlevi yoktur.
Birincisi;
ekonomik krizi bir kafe, bir AVM, bir bisküvi firması, bir-iki petrol/gaz
şirketi, bir mobilya şirketi, bir-iki bahis firması, bir-iki kitapçı-kırtasiye,
bir yayınevi, bir turizm şirketi vd.’nı boykot ederek, derinleştirmeyi düşünmek
saflık olur.
İkincisi;
bu şirketlerden alış-veriş yapılmamasıyla emekçiler açısından elde edilecek bir
kazanım yoktur.
Üçüncüsü;
yıllardır zaten toplumumuzun muhalif kesimleri tarafından takip edilmeyen
birkaç TV kanalını izlememeyi önermek, “havanda su dövmek” dışında bir anlama
sahip değildir.
Dördüncüsü;
devrimcilerin boykot anlayışıyla, Özgür Özel’in boykot teklifinin arasındaki
farkın doldurulamaz bir uçurum gibi olduğu görülmelidir.
Devrimci
politikalar geliştirmek için içerisinde bulunduğumuz süreçleri doğru okumak
gerekir. Bunu yapabilmek için de teori gereklidir. Son günlerde yaşanılan
süreçlerde Marksistler şunları görmektedir:
CHP,
kitlelerin mevcut siyasal rejime ilişkin düzen içi ya da düzen dışı alternatif
arayışını kendi arkasına almakta, kitlelerde biriken siyasi iktidara karşı
hoşnutsuzlukların ve iktisadi krizin getirdiği yoksullaşmayla ilişkili öfkenin
sosyalist harekete yönelmesinin önüne geçmekte, bunların düzen içinde kalınarak
soğurulması işlevini yerine getirmektedir.
Sokağın
açığa çıkan enerjisi, İmamoğlu adında bir bireyin CB adaylığını desteklemeye
daraltılmakta, sosyal demokratik liberalizmin son yıllarda yıldızı parlayan
partisi CHP’nin toplumsal onayını artırmaya dönük kullanılmakta, “tüketimden
gelen gücün(!) kullanılması” şeklinde hiçbir etkiye/sonuca ulaşmayacak protesto
türleri ile şimdiye dek Saraçhane önüne ve bundan sonra bazı miting alanlarına
sıkışmış/sıkışacak türkülü-şarkılı, bol keseden bıçkın laflar ederek duygusal
rahatlamanın sağlandığı mitinglerle heba edilmekte, yatıştırılmakta,
dizginlenmektedir.
Öyleyse
sosyalistler, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da CHP’ye oy verenler ve
sokak eylemlerine/mitinglere katılan emek yanlısı, yurtsever, Cumhuriyetçi,
seküler duyarlılıklara sahip emekçiler arasında propaganda yürütmeli,
mitinglere kendi renklerini çalmaya gayret ederken, CHP politikalarının
kuyruğuna takılmadan, bağımsız siyasal söylemini ve çizgisini kitlelere
ulaştırmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.