1845'te yazılan özgün notlar
|
Engels tarafından düzenlenerek 1888’de yayımlanan notlar
|
1
Feuerbach’ınki de dahil olmak üzere bugüne kadarki tüm materyalizmin
temel hatası, maddenin [Gegenstand], gerçekliğin ve duyusallığın,
yalnızca nesne ya da görüş [Anschauung] [1] biçiminde
kavranmasıdır; duyusal insan etkinliği, pratik olarak, öznel olarak
değil. Etkin taraf, işte bu nedenle, materyalizme aykırı bir şekilde,
soyut olarak, -bu türden gerçek, duyusal etkinliği tabii ki tanımayan-
idealizm tarafından geliştirildi. Feuerbach, düşünce nesnelerinden gerçekten
farklı duyusal nesneler ister: ama insan etkinliğinin kendisini nesnel
etkinlik olarak kavramaz. Bu nedenle, Hıristiyanlığın Özü’nde (Wesen
des Christenthums), pratik, yalnızca kirli-Yahudice görünümüyle kavranır
ve tanımlanırken, [Feuerbach,] yalnızca teorik tutumu gerçek insani tutum
olarak değerlendirir. Dolayısıyla, “devrimci” etkinliğin, “pratik-eleştirel”
etkinliğin önemini kavrayamaz.
|
1
Feuerbach’ınki de dahil olmak üzere bugüne kadarki tüm materyalizmin
temel hatası, maddenin [Gegenstand], gerçekliğin ve duyusallığın,
yalnızca nesne ya da görüş [Anschauung] [1] biçiminde
kavranmasıdır; duyusal insan etkinliği, pratik olarak, öznel olarak
değil. Etkin taraf, işte bu nedenle, materyalizme aykırı bir şekilde,
idealizm tarafından geliştirilmiş oldu - ama yalnızca soyut olarak, çünkü
idealizm, bu türden gerçek, duyusal etkinliği tabii ki tanımaz. Feuerbach,
düşünce nesnelerinden gerçekten farklı duyusal nesneler ister; ama insan
etkinliğinin kendisini nesnel etkinlik olarak kavramaz. Bu nedenle, Hıristiyanlığın
Özü’nde (Wesen des Christenthums), pratik, yalnızca kirli-Yahudice
görünümüyle kavranır ve tanımlanırken, [Feuerbach,] yalnızca teorik tutumu
gerçek insani tutum olarak değerlendirir. Dolayısıyla, “devrimci” etkinliğin,
“pratik-eleştirel” etkinliğin önemini kavrayamaz.
|
2
İnsan düşüncesine nesnel doğruluk [gegenständliche Wahrheit]
atfedilip atfedilemeyeceği sorunu, teorik bir sorun değil, pratik bir
sorundur. İnsan, düşüncesinin doğruluğunu, yani gerçekliğini [Wirklichkeit]
ve gücünü, bu dünyaya aitliğini [Diesseitigkeit] pratikte kanıtlamak
zorundadır. Pratikten yalıtılmış düşüncenin gerçekliği ya da gerçek olmayışı
hakkındaki tartışma, tümüyle skolastik bir sorundur.
|
2
İnsan düşüncesine nesnel doğruluk [gegenständliche Wahrheit]
atfedilip atfedilemeyeceği sorunu, teorik bir sorun değil, pratik bir
sorundur. İnsan, düşüncesinin doğruluğunu, yani gerçekliğini [Wirklichkeit]
ve gücünü, bu dünyaya aitliğini [Diesseitigkeit] pratikte kanıtlamak
zorundadır. Pratikten yalıtılmış bir düşüncenin gerçekliği ya da gerçek
olmayışı hakkındaki tartışma, tümüyle skolastik bir sorundur.
|
3
Koşulların ve eğitimin değiştirilmesi hakkındaki materyalist öğreti,
koşulların insanlar tarafından değiştirildiğini ve eğiticinin kendisinin
eğitilmek zorunda olduğunu unutur. Bu nedenle, toplumu, -biri toplumun
üzerinde olan- iki bölüme ayırmak zorundadır.
Koşulların değiş[tiril]mesi ile insan etkinliğinin ya da insanın
kendisini değiştirmesinin çakışması, yalnızca devrimci pratik olarak
kavranabilir ve akla uygun şekilde anlaşılabilir.
|
3
İnsanların, koşulların ve eğitimin ürünleri oldukları ve dolayısıyla
değişik insanların, başka koşulların ve değiştirilmiş eğitimin ürünleri
oldukları yönündeki materyalist öğreti, koşulların tam da insanlar tarafından
değiştirildiğini ve eğiticinin kendisinin eğitilmek zorunda olduğunu unutur.
Bu nedenle, kaçınılmaz olarak, toplumu, biri toplumun üzerinde olan iki
bölüme ayırma noktasına gelir. (Örneğin Robert Owen’da.)
Koşulların değiştirilmesi ile insan etkinliğinin ya da insanın kendisini
değiştirmesinin çakışması, yalnızca dönüştürücü pratik olarak
kavranabilir ve akla uygun şekilde anlaşılabilir.
|
4
Feuerbach, dinsel kendine yabancılaşma olgusundan, dünyanın dinsel bir
dünya ile dünyevi bir dünya olarak ikileşmesi olgusundan hareket eder. Onun
çalışması, dinsel dünyanın, dünyevi temeline indirgenmesinden ibarettir. Ne
var ki, dünyevi temelin kendisinden uzaklaşarak yukarıya çıkması ve
bulutların üzerinde kendisine bağımsız bir imparatorluk kurması, yalnızca, bu
dünyevi temelin kendi bölünmüşlüğüyle ve kendi kendisiyle çelişkide olmasıyla
açıklanabilir. Dolayısıyla, bu temelin kendisinin, kendi içinde, hem
çelişkileriyle anlaşılması hem de pratik olarak devrimcileştirilmesi gerekir.
Yani, örneğin kutsal ailenin sırrının dünyevi aile olduğu keşfedildikten
sonra, ikincisinin de teorik ve pratik olarak yok edilmesi zorunludur.
|
4
Feuerbach, dinsel kendine yabancılaşma olgusundan, dünyanın dinsel,
kurgulanmış bir dünya ile gerçek bir dünya olarak ikileşmesi olgusundan
hareket eder. Onun çalışması, dinsel dünyanın, dünyevi temeline
indirgenmesinden ibarettir. Bu iş tamamlandıktan sonra, yapılması gereken
asıl işin hâlâ yapılmayı beklediğini görmez. Gerçek şu ki, dünyevi temelin
kendisinden uzaklaşarak yukarıya çıkması ve bulutların üzerinde kendisine bağımsız
bir imparatorluk kurması, yalnızca, bu dünyevi temelin kendi bölünmüşlüğüyle
ve kendi kendisiyle çelişkide olmasıyla açıklanabilir. Dolayısıyla, bu
temelin kendisinin, önce çelişkisiyle anlaşılması, sonrasında da çelişkinin
ortadan kaldırılması yoluyla pratik olarak devrimcileştirilmesi gerekir.
Yani, örneğin kutsal ailenin sırrının dünyevi aile olduğu keşfedildikten
sonra, ikincisinin de teorik olarak eleştirilmesi ve pratik olarak yıkılması
zorunludur.
|
5
Soyut düşünceden tatmin olmayan Feuerbach, görüş ister;
ama duyusallığı, pratik insani-duyusal etkinlik olarak kavramaz.
|
5
Soyut düşünceden tatmin olmayan Feuerbach, duyusal
görüşe başvurur; ama duyusallığı, pratik insani-duyusal etkinlik
olarak kavramaz.
|
6
Feuerbach, dinsel özü, insanın özüne indirger. Ama insanın özü
[insan doğası], her bir bireye içkin bir soyutlama değildir. Bu öz, kendi
gerçekliği içinde, toplumsal ilişkilerin bütünüdür.
Bu gerçek özün eleştirisine girişmeyen Feuerbach, bu nedenle:
1. tarihsel akıştan uzaklaşıp dinsel duyguyu kendisiyle tanımlamak ve
soyut - yalıtılmış - bir insan bireyinin varlığını temel almak
zorundadır;
2. Dolayısıyla, öz, yalnızca “tür” olarak; içsel, dilsiz, çok sayıda
bireyi doğal şekilde birbirlerine bağlayan genellik olarak
kavranabilir.
|
6
Feuerbach, dinsel özü, insanın özüne indirger. Ama insanın özü
[insan doğası], her bir bireye içkin bir soyutlama değildir. Bu öz, kendi
gerçekliği içinde, toplumsal ilişkilerin bütünüdür.
Bu gerçek özün eleştirisine girişmeyen Feuerbach, bu nedenle:
1. tarihsel akıştan uzaklaşıp dinsel duyguyu kendisiyle tanımlamak ve
soyut - yalıtılmış - bir insan bireyinin varlığını temel almak
zorundadır;
2. dolayısıyla, insanın özü, onun tarafından yalnızca “tür”
olarak; içsel, dilsiz, çok sayıda bireyi sadece doğal şekilde
birbirlerine bağlayan genellik olarak kavranabilir.
|
7
Bu nedenle, Feuerbach, “dinsel duygu”nun kendisinin de bir toplumsal ürün
olduğunu ve çözümlediği soyut bireyin, gerçekte, belirli bir toplum biçimine
ait olduğunu görmez.
|
7
Bu nedenle, Feuerbach, “dinsel duygu”nun kendisinin de bir toplumsal
ürün olduğunu ve çözümlediği soyut bireyin, gerçekte, belirli bir
toplum biçimine ait olduğunu görmez.
|
8
Tüm toplumsal yaşam özünde pratiktir. Teoriyi gizemciliğe götüren
tüm gizemler, akla uygun çözümlerini, insan pratiğinde ve bu pratiğin
kavranmasında bulur.
|
8
Toplumsal yaşam özünde pratiktir. Teoriyi gizemciliğe götüren tüm
gizemler, akla uygun çözümlerini, insan pratiğinde ve bu pratiğin
kavranmasında bulur.
|
9
Tefekkürcü [2] materyalizmin, yani duyusallığı pratik etkinlik olarak
kavramayan materyalizmin ulaşabildiği en ileri nokta, tek tek bireyler ve
burjuva toplumu [3] görüşüdür.
|
9
Tefekkürcü [2] materyalizmin, yani duyusallığı
pratik etkinlik olarak kavramayan materyalizmin ulaşabildiği en ileri nokta,
“burjuva toplumu” [3] içindeki tek tek bireyler görüşüdür.
|
10
Eski materyalizmin bakış noktası, burjuva toplumudur [3]; yenisinin bakış
noktası, insan toplumu ya da toplumsal insanlıktır.
|
10
Eski materyalizmin bakış noktası, “burjuva” toplumudur [3];
yenisinin bakış noktası, insan toplumu ya da toplumsallaşmış
insanlıktır.
|
11
Filozoflar dünyayı yalnızca farklı şekillerde yorumladılar; önemli
olan, onu değiştirmektir.
|
11
Filozoflar dünyayı yalnızca farklı şekillerde yorumladılar; ama
önemli olan, onu değiştirmektir.
|
Marksist Araştırmalar'da teorik incelemeler, pedagojik metinler ve eleştiri yazıları yer alır.
MAR SEÇKİ 1
MAR SEÇKİ 2
MAR SEÇKİ 3
MAR SEÇKİ 4
MAR SEÇKİ 5
MAR SEÇKİ 6
MAR SEÇKİ 7
MAR SEÇKİ 8
MAR SEÇKİ 9
MAR SEÇKİ10
MAR SEÇKİ 11
MAR SEÇKİ 12
MAR SEÇKİ 13
MAR SEÇKİ 14
MAR SEÇKİ 15
MAR SEÇKİ 16
18 Ocak 2014 Cumartesi
Feuerbach Üzerine Tezler-Karl Marx
14 Temmuz 2013 Pazar
Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi-Giriş’ten Din Konulu Pasaj
Karl Marx
“Almanya için, dinin eleştirisi esasen tamamlanmış bulunuyor ve dinin eleştirisi diğer tüm eleştirilerin ön koşuludur.”
(…)
“Dinin karşısında konumlanan eleştirinin temeli şudur: İnsan dini yaratır, din insanı yaratmaz. Din aslında, henüz kendini bulamamış ya da çoktan kendini yeniden yitirmiş insanın, kendisi hakkındaki bilinci ve kendisine verdiği saygınlık/değerdir. Fakat insan dünyanın dışına kamp kurmuş soyut yaratık/var oluş değildir. İnsan, insanın dünyası, devlet, toplumdur. Bu devlet, bu toplum, bir ters çevrilmiş dünya-bilinci olan dini üretir, çünkü bunlar birer ters duran dünyalardır. Din bu ters duran dünyanın genel teorisi, onun ansiklopedik öğretici özeti, onun popüler formdaki mantığı, onun ruhsal point d’honneur’ü (onur sorunu), onun kuvvetli arzuları, onun moral yaptırımları, onun ağırbaşlı tamamlayıcısı, bu dünyadaki mazur gösterme/haklı çıkarma ve tesellinin evrensel temelidir. Din, insanın özünün fantastik realizasyonudur, çünkü insanın özü hakiki hiçbir realite kazanmamaktadır. Dine karşı savaşım, bu nedenle, dinin spiritüel (ruhsal) aroması olduğu bu dünyaya karşı dolaylı/indirekt bir kavgadır.
“Dinsel çile, aynı zamanda hem gerçek ıstırabın dışavurumudur, hem de gerçek acılara karşı protestodur. Din ezilen yaratığın iç çekişi/yakarması, kalpsiz bir dünyanın kalbidir, sefil/ruhsuz durumların keyfi/ruhudur. O, halkın afyonudur.
“Halkın yanılsamalı mutluluğu olan dini ortadan kaldırmak, onların gerçek mutluluğunu talep etmektir. Onlara içinde bulundukları koşullara dair yanılsamalarını terk etmeleri için çağrı yapmak, yanılsamaları gerektiren bir durumu terk etmeleri için çağrı yapmaktır. Dinin eleştirisi, bu yüzden, embriyo halinde, dinde kutsallaştırılan dünyevi acıların eleştirisidir.
Eleştiri zincirlerin üzerindeki imajiner çiçekleri koparır, insan fantezisiz veya tesellisiz bir şekilde bu zincirleri taşımaya devam etsin diye değil, zincirleri fırlatıp atsın ve gerçek çiçekleri toplasın diye. Dinin eleştirisi insanı yanılsamalarından arındırır, yanılsamalarından kurtulmuş ve duyularını yeniden kazanmış bir insan olarak, kendi realitesi hakkında düşünsün, eylesin ve davransın diye, kendisinin gerçek güneşi olarak kendi etrafında dönsün diye. Din, insan kendisini eksen alarak kendi etrafında dönmediği sürece, insanın etrafında dönen aldatıcı güneştir sadece.
Bu yüzden, tarihin görevi, gerçekliğin öteki dünyası yitirildiğinde, bu dünyanın hakikatini saptamaktır. Tarihin hizmetinde olan felsefenin acil görevi, bir kere insanın öz-yabancılaşmasının kutsal formlarının maskesi düşürüldüğünde, kutsal olmayan formlarındaki öz-yabancılaşmayı ortaya çıkarmaktır. Böylelikle gökyüzünün eleştirisi yeryüzünün eleştirisine, dinin eleştirisi hukukun eleştirisine ve teolojinin eleştirisi siyasetin eleştirisine dönüşür.
İzleyen serimleme (HHFE’nin ana metnini kastediyor –MB) –bu taahhüde bir katkı-, doğrudan orijinaliyle değil, bir kopyayla, Alman devlet ve hukuk felsefesiyle ilgileniyor. Bunun tek nedeni, Almanya ile ilgilenilmesidir.”
(...)
“Alman
teorisinin radikalizminin, dolayısıyla pratik enerjisinin açık kanıtı, dinin
gözüpek ve olumlu şekilde ortadan kaldırılmasından yola çıkmasıdır.
Dinin eleştirisi, insan için en yüce öz insandırı öğretmekle
sonlanır, dolayısıyla insanı alçaltılmış, köleleştirilmiş, terk edilmiş,
aşağılık bir öz haline getiren bütün ilişkilerin devrilmesi kategorik
buyruğuyla sonlanır, bu ilişkiler, bir Fransız’ın, köpekler hakkında bir
vergi getirilmesi planlandığı zamanki feryadından daha iyi tarif edilemez:
Zavallı köpekler! Sizlere insanlar gibi davranmak istiyorlar!”
Kaynak: https://www.marxists.org/archive/marx/works/1843/critique-hpr/intro.htm
Karl Marx (1818-1883) - Sean Sayers
Marx 1818 yılında Prusya’nın Ren eyaletindeki Trier’de dünyaya geldi. Anne ve babası Yahudi’ydi. Liberal görüşlere sahip başarılı bir avukat olan babası, mesleği Yahudilik karşıtı yasalar nedeniyle tehlikeye girince, vaftiz olarak Hıristiyan oldu. Marx, Bonn ve Berlin Üniversitelerinde felsefe, tarih ve hukuk okudu, doktorasını Jena Üniversitesi’nde yaptı. Radikal fikirleri yüzünden akademik kariyer hedeflerini gerçekleştiremeyen Marx, gazeteciliğe yöneldi. Rheinische Zeitung’un (Ren Gazetesi) editörlüğünü yaptı. Prusya devletinin uyguladığı sansür nedeniyle çalışmalarını sürdüremeyince 1843’te Paris’e taşındı. Paris yılları Friedrich Engels ile hayat boyu sürecek dostluk ve iş birliğinin başlangıcı oldu. Bu şehirde Arnold Ruge ile başka bir radikal gazete çıkarmaya başladı. Ancak bu gazete de uzun süre varlığını sürdüremedi. 1845 yılında Marx, Fransa’dan sürülerek Brüksel’e yerleşti. 1847 yılında Marx ve Engels’in katkıları ile Komünistler Birliği (Comunist Legue) kuruldu. (1847 sonu-1848 başında) Marx ve Engels bu birlik adına Komünist Manifesto’yu yazdılar. 1848 yılı, Avrupa’da büyük devrimci hareketlerin oluştuğu bir yıldı. Avrupa bu devrim sürecini yaşarken Marx, Köln şehrine gelerek burada yeniden radikal bir gazetenin editörlüğūnü yaptı. 1848 devrimi başarısız olunca gazete kapatıldı, Marx Almanya’dan sınır dışı edildi ve Londra’ya yerleşti. Hayatının geri kalanı boyunca Londra’da yaşadı.