Mahmut Boyuneğmez
- Enflasyonla ürün ve hizmetlerin fiyatı serbestçe artarken, işçiler geçinebilmeleri ve bu artışları yakalayabilmek için mücadelelerle ve patronlarla pazarlık yaparak ücretlerindeki reel erimeyi telafi etmeye çalışır. Fiyatlardaki artışın önemli bir nedeni patron sınıfın kârlarını artırmasıdır. Fiyatları artmış ürün ve hizmetlerin işçiler tarafından taleple tüketilebilmesi için, ücretlerinde artış olmalıdır. Sermaye sınıfı ve kapitalist devlet, fiyatların sürekli arttığı bir ülke ve ekonomide ücretlerde artış yaşanmadan üretim süreçlerinin devamlılığını sağlayamaz. İşçilerin ücretlerinde fiyat artışlarının gerisinde de olsa bir artış olmalıdır ki, ürün ve hizmetlere olan talepleri devam edebilsin ve satışlarda azalma olmasın. Sermaye sınıfının kârlarının garantilenmesinin yolu tüketimde düşüşün olmaması, ücret düzeylerinde fiyat artışlarına göre daha az da olsa bir artışın olmasıdır. Özetle fiyatlardaki artışın önemli bir nedeni kârlardaki artıştır ve bu da talepte kritik düzeyde bir azalma olmaması için ücretlerde geriden de gelse bir artışı koşullar.
- 2020 yılından bugüne var olan yüksek enflasyon döneminde İSO 500 büyük şirket araştırması verilerine göre, şirketlerin kârı enflasyona paralel ve hatta enflasyondan daha hızlı artmış olmasına rağmen, ücret-maaş gelirlerinde düşüş yaşanmıştır (bkz. Grafik). Yüksek enflasyon dönemleri, ücretlerin reel olarak düşürülüp (satın alma gücünün düşmesi), artık-değer oranının, eş deyişle sömürü derecesinin artırılmasına yaramaktadır.
- 22 yıllık AKP döneminde zaman zaman görece yüksek reel asgari ücret artışları söz konusu olmasına rağmen bunların enflasyonu tırmandırması söz konusu değildir. Tersine, asgari ücrette görece yüksek artışların olduğu bazı yıllarda, enflasyon düşmüştür. 2005-2015 yılları arasında asgari ücret artışları genellikle resmi enflasyondan yüksek seyretmiştir. Ancak bu durum enflasyonu tetiklememiştir. Örneğin 2012’de asgari ücrete yüzde net 11,8 oranında zam yapılmışsa da 2011 yılı enflasyonu yüzde 10,5 düzeyindeyken, 2012’de yüzde 6,2’ye gerilemiştir. 2015 yılı enflasyonu yüzde 8,8 iken 2016 yılı asgari ücreti net yüzde 33 oranında artmış, fakat bu reel artışa rağmen 2016 yılı enflasyonu yüzde 8,5’e gerilemiştir. 2018 enflasyonu yüzde 20,3 iken 2019 yılında asgari ücrete 26,1 oranında zam yapılmış, enflasyon artmak yerine yüzde 11,8’e düşmüştür. 2021 yılında ise asgari ücret reel olarak düşürülmüşken, enflasyon artmıştır. 2022 ve 2023 yıllarında da reel asgari ücret artışlarına rağmen asgari ücretle enflasyon arasında asgari ücretten kaynaklı bir ilişki veya nedensellik gözlenmemiştir.
- Asgari ücretteki görece yüksek artışlar, işsizliği artırmamaktadır (bkz. Grafik). Asgari ücretin artış dönemleri ile yıllık işsizlik ve istihdam oranları arasında doğrusal bir ilişki yoktur. Asgari ücretin diğer yıllara göre nispeten daha yüksek arttığı dönemlerde dahi işsizlikte belirgin bir artış ve istihdamda azalış olmadığı saptanmıştır. Bunun nedeni şudur: Firmalar verili teknolojik yatırım düzeyinde, beklenen sipariş miktarında artış ya da azalış olmadan, ücretlerin durumuna göre çalıştırdığı işçi sayısını değiştirmez, yani ücretler arttığında işçi çıkarmaz, ücretler düştüğündeyse yeni işçiler almazlar. Ülke genelindeyse ücretlerin artışı, bu ücretleri alan işçilerin oluşturduğu talepte artışa neden olduğundan, üretimi artırmaya yol açıp, istihdam edilen işçi sayısını artırmayı getirebilir.
- Bölgesel asgari ücret, MÜSİAD, ihracatçı patronlar ve Anadolu’daki sermayedarlar tarafından istenmektedir. Çünkü, mevcut asgari ücret düzeyinin bile altında ücretlerle işçileri sömürmek istemekteler. Bölgesel asgari ücret, saptanacak birçok bölgede mevcut asgari ücret düzeyinin çok altına inilmesine yol açar ve bölgeler arası işçilerin gelirlerinde eşitsizlikler oluşturur. Bu nedenlerle işçi sınıfı tarafından reddedilmelidir. Bölgelere, sektörlere, mesleklere ve işe göre ücret farklılaşmasını sağlaması gereken toplu pazarlıklardır ve asgari ücretleri, eş deyişle insanca yaşamaya yetecek en az ücret düzeylerini, işçiler toplu iş sözleşmeleriyle mücadeleleri içerisinde belirlemelidir. Daha sonra sendikasız işçilere toplu pazarlıkların kazanımları teşmil edilmelidir.
- 2024 yılında asgari ücretli bir işçinin birikimli alım gücü kaybı 55 bin TL’ye yakın olmuştur. Başka bir ifadeyle enflasyon nedeniyle asgari ücretin yıllık tutarında 55 bin TL’ye yakın bir erime yaşanmıştır. Asgari ücretli işçilerin yılın başından bu yana aylık ücretiyle alım gücünde 7-8 bin TL düzeyinde bir kayıp bulunmakta olup, reel olarak ücretleri 9 bin TL civarındadır.
- DİSK/Birleşik Metal-İş Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM)’nin Ekim 2024 hesaplamasına göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarını ifade eden açlık sınırı 20.860 TL’dir. Açlık sınırı üzerinden hane halkı tüketim harcamaları esas alınarak yapılan hesaplamada yoksulluk sınırı ise 72.156 TL’dir. Kasım ve aralıkta aylık enflasyonun yüzde 2 olması varsayımıyla açlık sınırı hesaplandığında Kasım 2024’te bu sınır 21.277 TL’ye, Aralık 2024’te ise 21.703 TL’ye ulaşmaktadır. 2024 yılı için belirlenen asgari ücret net 17.002 TL olup, bu yılın 9 ayında açlık sınırının altında kalmıştır. Bunun anlamı, asgari ücret geliri olan bir ailede, her iki ebeveynin ve birçok durumda ise çocukların işçi olarak çalışmak mecburiyetinde olduğudur.
- 2002 ve 2024 yılları arasında ortalama memur emekli aylığı 36,7 kat, ortalama kamu işçisi ücreti 40,8 kat ve en düşük işçi emekli aylığı 48,6 kat, ortalama memur maaşında 77 kat, en düşük esnaf emekli aylığında 83,3 kat artış yaşanmıştır. Net asgari ücretteki artış bu dönemde 92,3 kat olarak gerçekleşmiştir. Bunun anlamı şudur: Asgari ücret dışındaki ücretler/maaşlardaki artışın asgari ücretteki artışlara göre daha az olması, asgari ücret ile diğer ücretlerin arasındaki makasın kapanmasına, bu ücretlerin asgari ücrete yakınsamasına ve asgari ücret civarı bir ücretle çalışanların oranının artmasına yol açmaktadır.
- 2002 yılında asgari ücretin altında çalışan işçiler ¼ oranındayken, 2023 yılında her 3 işçiden 1’i (1/3) asgari ücretin altında ücretle çalışmaktadır. 2002’de asgari ücretin yüzde 10 fazlası ve altında bir ücretle çalışanların oranı yüzde 30,7’yken, 2023’te bu oran yüzde 38,5’e yükselmiştir. Asgari ücret civarında ve altında çalışmanın kapsamı genişlemektedir.
- 2021 yılında asgari ücretin yüzde 10 fazlası ve altında çalışan işçilerin oranı sanayinin genelinde yüzde 50,4, tekstil, giyim, deri, mobilya imalatı ve gıda sektöründe yüzde 67-71 aralığında, imalat sanayinde yüzde 52, inşaatta yüzde 71,4, toptan ve perakendede yüzde 64,4 ve turizmde ise yüzde 73 seviyesindedir.
- Avusturya, Finlandiya, İtalya, İsveç, İsviçre, İzlanda ve Norveç’te yasalarla düzenlemiş bir asgari ücret sistemi olmayıp, asgari ücret sektörel veya ulusal ölçekli toplu iş sözleşmeleri (TİS) ile belirlenmektedir. Belçika’da ise asgari ücret Ulusal Çalışma Konseyi’nde sermaye örgütü ve sendikalar ile müzakere edilen toplu sözleşmeler ile belirlenmektedir. 2019 yılı verisine göre Türkiye’de TİS kapsamındaki işçilerin oranı yalnızca yüzde 7,4’tür. Asgari ücretin sendikalar tarafından patronlarla yürütülecek pazarlıklar yoluyla belirlenmesi talebi, işçilerin çıkarınadır. Uzlaşmazlık durumunda grev/sınıf mücadeleleri devreye girebilecektir. Üstelik, bu talebin işçiler tarafından benimsenmesi ve uygulamaya geçmesi durumunda, işçilerin çıkarıyla uyumlu ücret artışları, dolayısıyla sendikalaşmalarda da artış yaşanabilir. TİS’leriyle saptanacak asgari ücretlerin, sendikasız işçilere teşmil edilmesi de istenmelidir.
Yararlanılan kaynak: DİSKAR, Asgari Ücret Araştırması
2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.