Mahmut Boyuneğmez
Emekçiler ve hane halkları borçlandırılmaktadır. 2003-2012 yılları arasında hane halkı borcunun harcanabilir gelirlere oranı yaklaşık 7 kat artarak yüzde 50’lere yaklaşmıştır. Bu borçlanmaya kaynaklık eden tüketici kredilerinin ulusal gelire oranı 2002-2013 yılları arasında yüzde 1,8’den 21,2’ye yükselmiştir. Hane halkı borçluluğunun harcanabilir gelire oranı 2017’de yüzde 60’lar seviyesine yaklaştıktan sonra, 2020’de %55-60 bandında stabilize olmuş, 2023-25 yıllarında yüzde 50-55 düzeyinde kalmıştır (TCMB, BDDK ve TÜİK verilerinden hesaplanmıştır).
Eskiden
insanlar tasarruf yapar, yaptığı bu tasarrufu gelecek için bankada saklar ve
ihtiyaç olduğunda kullanırdı. Bireylerin finansal kurumlarla ilişkisi bu
kadardı. Bankalar, bireylerin mevduat hesaplarında biriken paraları
kapitalistlere kredi olarak verir, enflasyonist dönemlerde bu mevduatların
sahiplerine ödenen faiz oranları enflasyon oranının altında kaldığından, reel
olarak negatif mevduat faizleriyle bu paralar eritilirdi. Bu durum halen
geçerli olmasına geçerli, fakat bu mekanizmaya eklenenler var. Günümüzde,
veresiye yazan bakkalın yerini kredi kartları, evini satan ev sahibinin ve borç
para veren tefecinin yerini konut kredisi/diğer kredileri veren finans
kuruluşları, bankalar aldı.
Günümüzde
tüketim, verilen borçlarla finanse ediliyor. Böylelikle bir süreliğine de olsa üretilen
metaların elde kalmaması ve satışı sağlanıyor. Sonuçta kapitalizmin aşırı
üretimden doğan krizleri erteleniyor. Borçlandırmanın diğer işlevi ise,
emekçileri düzene bağlamak. Ödenememesi durumunda borçla edinilmiş
metalar/yaşam olanakları yitirileceğinden, emekçilerin patronlarına karşı
mücadeleci tavırlara yönelmesi zorlaşıyor. “Borç yükü işçileri daha uzun süre
çalışmak, düşük ücretli ve güvencesiz işleri kabul etmek ve zor çalışma
şartlarına boyun eğmek zorunda bırakıyor.” (Elif Karaçimen, Türkiye’de Finansallaşma:
Borç Kıskacında Emek, Sav Yayınları, 2015, s. 322).
Peki
dünyada durum nasıl?.. 1980li yıllara gelindiğinde finansal sistemin adım adım
refah devletinin/sosyal devletin güvencelerinin yerini aldığı söylenebilir.
Sağlık sigortaları, üniversitelerde okumak isteyenler için eğitim kredileri ve
ev kredisi sistemi bu sistemin parçalarını oluşturuyor. Bu sistem, örneğin
eğitim görecek bir gencin, 18 yaşında bankadan borç alıp bazen 20-30 yıl
boyunca borcu geri ödemesi üzerine kurulu. Eğer borç eğitim değil de ev için
alındıysa, borcun tamamı ödenene kadar evde oturmak mümkün ama banka evin
sahibi olarak kalıyor ve son taksit ödemesi bile yapılmazsa, eve el
koyabiliyor. Normal şartlarda ulaşılamayan eğitim, sağlık ve barınma
olanaklarına bu yolla ulaşmak insanların hoşuna gidebiliyor. Çünkü neo-liberal
dönemde kapitalist toplumlarda emekçiler, bu ihtiyaçlarının ödedikleri
vergilerle finanse edilip kamu eliyle karşılanmasının hakları olmadığına inandırılmış
bulunuyor. Örneğin kamu eliyle yapılacak toplu konutların mülkiyetinin devlette
olduğu ve cüzi bir kira bedelinin devlete ödemesi karşılığında insanların
sağlıklı konutlarda barınmasının en temel haklardan biri olarak kabul edildiği
toplum düzeni, yaşanmış sosyalizm deneyimlerinde gözlenmişken, kapitalist
toplumlarda emekçilerin bunu talep edecek bir bilinçlilik ve örgütlenme
düzeyinin oluşmasının önüne geçiliyor.
Öte
yandan kredi sistemi, eğitim ve barınma maliyetlerini artırıyor. Özel
ilköğretim okullarının yıllık ücreti 200-300 bin TL, vakıf üniversitelerinin
yıllık ücreti 500 bin-1 milyon düzeylerindeyken, konut fiyatları astronomik
düzeylerde bulunuyor. Bu temel ihtiyaç ve haklar için bankalardan kredi çekmek
giderek yaygınlaşıyor. Alınmış borçların faizleriyle birlikte geri ödenmesi,
emekçiler için zorlayıcı maliyetler anlamına geliyor. Temel ihtiyaçların karşılanmasının
ücretli olması ve kredi sistemine bağlı olması günümüzde ciddi bir sorunu
oluşturuyor. Eğitim, sağlık ve barınma birer haktır ve bu hakların emekçilere
ücretlerinden yapılacak küçük kesintilerle (vergilerle/cüzi kira bedelleriyle)
devlet eliyle nitelikli bir şekilde sağlanıp, gereken hizmetlerin sunulmasının
önünde kapitalist kar elde etme mekanizması, engel olarak yükseliyor.
Kapitalist toplumsal ilişkiler, bu konuda da insanlığın ilerlemesine ayak bağı
oluyor. Bu engelin/frenleyicinin yıkılması gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.