Dr. Alişan Özdemir
Giriş
Konumuz iki kavramdan oluşan ve "ikili karşıtlıklar" da
denilen kategoriler. Kimileri "Başka konu bulamadın mı?" diyebilir.
Bu konu üzerinde niçin durmak gerekiyor? Çünkü insanlar, varlığını sürdürebilmek,
temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için dış dünyadaki varlıklarla ilişki
kurmak zorundadır. Yiyecek, giyecek ve barınak ihtiyaçlarını giderebilmek için
üretim yapmak insanın ana eylem biçimidir. İnsanın bu ana eyleminde
başarılı olması için felsefeninyardımcı olması gerekir. Bakıyorsunuz kimi filozoflar,
ikili kategorileri diyalektik düşünceye örnek olarak gösteriyor. Örneğin
"aydınlık-karanlık diyalektiği" ya da "içerik-biçim
diyalektiği" yahut "öz ile görünüş arasındaki çelişki"den söz
ediyorlar. Bu sözler gerçekliği mi yansıtıyor, hangi diyalektik anlayışın ürünü
bunlar? Bu soruların yanıtları, insanların yaşamlarında yararlı olacaktır.
Konuya girmeden önce, birtakım ön (apriori) bilgileri anımsayalım.
İç dünyada, varlıklar ve varlıkların her özelliği bir kavramla
karşılanır. Kavramların sınıflanması ve ilgi ya da benzerliklerine göre kümelenmesi
ile varlığın en genel ve temel özelliklerini, ilişkilerini yansıtan kategoriler
(temel kavramlar) oluşturulur. Bir ilke, yasa ya da pratiğe göre bağıntıları
olduğu saptanan farklı işlev ve yapıdaki kategorilerin bir araya getirilmesiylesistemlerortaya
çıkar.
Diyalektik adlı gösterge hem bir kavramı hem de bir düşünme
biçimini, hem bir mantığı hem de bir araştırma yöntemini kapsar. Yani dil
dünyasında bu dört gösterilen için de “diyalektik” göstereni/terimi kullanılır.
Dolayısıyla, diyalektik terimini herkes kullanıyor, ama hangi anlamda kullandığını
belirtmediğinde bir belirsizlik ya da karışıklık ortaya çıkabiliyor.
Başka bir durum, tarih içinde ortaya çıkan değişik
diyalektik anlayışların birbirine karışmasıdır. Çünkü diyalektiğin tarihi
İlkçağa, felsefenin başlangıcına değin gitmektedir. Gerek Doğuda gerek Batıda,
ilk filozoflar doğayı incelemeyi amaç edinmiş ve onun üzerine düşünmeye basit bir
diyalektik anlayışla (devinme ve oluş kavramlarıyla) başlamıştır. Diyalektik
düşünce Herakleitos'a bağlanır, ancak o bu terimi hiç kullanmamış. "Diyalektik"
terimini, Elealı Zenon'un türettiği kabul edilmektedir. O zamanlar
filozoflar arasında sık sık tartışmalar olurmuş. Zenon, bu tartışmalarda
başarılı olmak için kullandığı yönteme bu adı vermiş.Aristoteles de bu
anlamda kullanmış. Türkçede eytişim (söyleşim) sözcüğüyle karşılanıyor. Platon,
başlangıçta diyalektik terimini Sokrates gibi anlamlandırmış (karşılıklı
konuşma, sorma); yaşlılığında ise Herakleitos'a yaklaşmış, İdealara giden yol
olarak görmüş. Sonra birçok filozof bu terime değişik anlam vermiş. Ortaçağda
diyalektik düşünme Tanrının varlığını kanıtlamak için kullanılmış ve üç aşamalı
gelişme kuramı (olumlama, olumsuzlama, olumsuzlamanın olumsuzlanması) eklenmiş.
Kant, bilgi felsefesinin bir alt dalı olarak mantık sistemini
kurmuştur.Siteminde genel mantık ve transandantal mantık vardır, her birini
yine ikiye ayırır analitik ve diyalektik olarak. Yani Kant'ta hem genel diyalektik
mantık hem detransandantaldiyalektik mantık bulunur. Kant'ın diyalektik
mantıkları, her konuyu içermez, usun sapkınlıklarıyla ilgilenir.
Salt diyalektik
mantığın kurucusu Hegel'dir. Onun diyalektiği, Herakleitos-Platon kanalına
bağlıdır. Ondan da Marx kendi diyalektik düşünme ve mantığını
geliştirmiştir. Kant'ın mantığından farklı olarak,ikisinin de diyalektik
mantığı evreni kapsar, yani her konuyu içerir. Ancak, Hegel ile Marx'ın
diyalektiği arasında da önemli ayrımlar vardır. İkisi de tekçidir (monist), ama
Hegel'de "İde (ruh)" temeldir, madde onun görüngüsüdür. Marx ise maddeyi temel alır, düşünce onun görüngüsüdür.
Diyalektik mantık ve düşünmede "çelişki" ana kavramlardan biridir.
Hegel çelişkinin İdede olduğunu savlar, Marx’a göre ise çelişki maddededir.
Başka deyişle Hegel'in diyalektiği iç dünyaya ilişkindir, Marx'ın materyalist
ya da gerçekçi (realist) diyalektiği dış dünya ile ilişkilidir.
Dış dünyaya baktığımızda; her varlığın doğup, büyüyüp,
sönümlenip, yerini başka varlığa bırakarak sona erdiğini görüyoruz. Bu devinime
kısaca değişme diyelim. Gerçekçi diyalektik mantık, bu saptamayı, değişmeyi
evrenin temel yasası olarak ele alır ve her varlığı bir süreç[1]
olarak niteler. Ayrıca varlıklar arasında karşılıklı etki olduğunu görüyoruz,
buna da kısaca etkileşim diyelim. Değişmenin nedenleri, birincisi her sürecin
içinde bir ya da birkaç çelişki olması ve ikincisi etkileşimdir.
İkili Karşıtlık(lar) - Karşıt İkilik(ler)
Kategorilerin büyük bölümü tek terimlidir: Hareket, madde, ruh,
gerçek, etkileşim, nedensellik, çelişki, yadsıma, bg. Ancak iki terimli
kategoriler daha genel ve kapsayıcıdır: aydınlık ile karanlık, zorunluluk ile özgürlük,
tarihsel ile mantıksal, yer ile zaman, sonlu ile sonsuz, kaos ile düzen gibi.
İkili kategorilerdeki kavramlardan biri olmadan öbürü olmaz. Örneğin aşağı
olmadan yukarı olmaz. Ayrıca aralarında görelilik vardır, kimine göre aşağı olan
kiminee göre yukarıdır.
Sarp Erk Ulaş'ın Felsefe Sözlüğü'nde ikili karşıtlıklar, yani
ikili kategoriler şöyle tanımlanıyor: "Binaryopposition.
Birbirlerini bütünüyle dışlayan terimler ya da kavramlar arasında
bulunan, hiçbir koşulda ortadan kaldırılamayan karşıtlık durumu."
Demek ki, ikili karşıtlıklar ezeli ve ebediymiş. Oysa diyalektik düşünce
sistemine göre "her şey değişir", her şey yerini başka bir sürece
bırakır, sonsuz süreç, sonsuz çelişki yoktur. Devam edelim: "Batı
felsefesine ve pek çok değişik dil içine işlediği düşünülen, salt
karşıtlıklarıyla tanınan ikili terimler. Yapısalcı dilbilim çözümlemelerinde
kavram karşıtlığını anlatan ve sıkça başvurulan temel ilke.(Ulaş, 2002: 273)"
Yapısalcılığa göre dil, kimi birincil kimi ikincil önemde olan, sayısız ikili
karşıtlık barındırmaktadır: yin/yang, doğru/yanlış, ak/kara, aydınlık/karanlık,
eril/dişil, yukarı/aşağı, doğa/kültür, çiğ/pişmiş, yenebilir/yenemez,
kadın/erkek. Onlara göre, tüm anlatılar ikili karşıtlıklar üzerinden dillendirilmektedir.
Post-yapısalcılar ve yapısökümcülere göre, Batı felsefesi, tarih
boyunca "iyi/kötü, ruh/madde, konuşma/yazı" gibi kilit konumdaki
karşıtlıklar üstüne yapılanmıştır. Bunlardan bir an önce kurtulunması gerekir.
Çünkü bu karşıtlıklarda, ikinci kavramlar birincisinin bozulmuş biçimi olarak
tasarlanmıştır, karşıtlar eşit değildir. Ayrıca, ikili karşıtlıklarla düşünme,
iki değerli bir mantığı uygulamak demektir, her şeyin ak ya da kara olduğu ve
grinin tonlarının görülmediği bir düşünmedir.
İdealist diyalektikçiler (ya da Hegel etkisinde olanlar) ikili
kategorilere çok önem verir ve "İki kavram arasında 'diyalektik ilişki var'"
der. Örneğin Emin Özdemir, J.P. Sartre'dan bir alıntı yapmış; "Ama yazma eyleminin
karşısında diyalektik bir bağlaşık terim, yani okuma işlemi vardır ve birbirine
bağlı bu iki edim, iki ayrı edimci gerektirir.(Özdemir, 2017: 208)"
Kendisi de bu görüşe katılmış; "Yazma edimiyle okuma edimi arasında
'diyalektik ilişki' vardır. (Özdemir, 2017: 209)" İlişkiyi anladık da,
diyalektik ilişki nedir? Diyalektiğin alanına giren ilişki, girmeyen ilişki
ayırımı mı var?
Marksist düşünürler de ikili kategorilere önem veriyor ve birkaçını
diyalektiğin temel kategorileri olarak inceliyor: madde ile bilinç, genel ile
özel, içerik ile biçim, öz ile olay ya da öz ile görüngü, neden ile sonuç,
zorunluluk ile olağanlık ya da zorunluluk ile rastlantı, olanak ile gerçeklik,
nicelik ile nitelik, evrim ile devrim. (Afanasiev,
1988: 202-245; Şeptulin,
2013: 143-378; Çubukçu, 2011: 109-237)
Afanasiev; "Felsefi kategoriler; genel ilişki ve çizgileri,
gerçeğin çeşitli yön ve özelliklerini yansıtan kavramlardır." tanımını
yapmaktadır. Sonra, ikili kategoriler konusunda, "Bu kategorilerin incelenmesi
maddi dünyadaki evrim ve ilişkiler konusunda, Marksist diyalektiğin temel
yasaları üzerine görüşlerimizi tamamlayacaktır. ... Kategorilerin bilinmemesi yasaların
anlaşılmasını engeller. Ayrıca, yasaları bilirsek, diyalektiğin
kategorilerinin özünü anlayabiliriz. (Afanasiev, 1988:
202-203)" demektedir. Yani Afanasiev,
diyalektik mantığın yasaları ile kimi kavramlar ve ikili kategoriler arasında
sıkı bağ olduğunu ileri sürmektedir. Kitabında ikili kategorilerin nesnel
karakterde olduğunu yazıyor: "Kategorilerin kökeni, insanın dışında var
olan nesne ve olayların en genel en esaslı çizgileridir. (Afanasiev, 1988:
205)" Kategorinin bu tanımı doğrudur.
Kimi idealistlerin kavramlarla gerçek varlıklar arasında ilişki olmadığı
biçimindeki görüşlerini eleştirmede yazar haklıdır. Ama kategorilerin bire bir
karşılıkları dış dünyada yoktur. Afanasiev'in kategorileri gerçek varlık gibi
ele alması, usun ürünleri olduğunu göz önünde tutmaması yanlıştır.
Şeptulin şunları yazıyor: "... gerçeklikteki bütün görüngüler,
evrensel bir bağlılaşıklık ve karşılıklı etkileşim durumunda bulunurlar. Ama bu
durumda, insanın çevresindeki gerçekliği bilincine yansıtmasının aracı olan
kavramlar da birbiriyle karşılıklı olarak bağımlı, birbirine bağlı, devingen
olmak ve kimi koşullar altında da karşıtlarına dönüşmek durumundadırlar; zira
yalnızca bu yolla şeylerin gerçek durumunu yansıtabilirler." Şeptulin, bu
savını Lenin'den yaptığı bir alıntıyla destekliyor: "İnsana özgü kavramlar
devinimsiz değildir, tersine sürekli bir biçimde devinir durumdadırlar;
birbirlerine geçerler, birbirleri içinde seyrederler, bu olmaksızın canlı
yaşamı yansıtamazlar. (Şeptulin, 2013: 28)"İç dünyasında bizzat insanın oluşturduğu
kavramların, maddi varlıklar gibi sürekli devingen olduğunu, dahası
karşıtlarına dönüşebileceğini ileri sürmek,iç dünyadaki gerçekliğe aykırıdır.
Kavram, bir kez oluşturulduktan sonra, kendi başına ve bir destek almadan var
olabilir. Ama canlı bir şeymiş gibi devingen ve değişken olduğunu söylemek, ancak
idealist diyalektik anlayışla olabilir.
Şeptulin ve Lenin, bu görüşü ileri sürerken Engels'in şu tanımına
dayanıyorlar: "diyalektik doğadaki, toplumdaki ve düşüncedeki
hareketin ve değişimin genel yasalarının bilimidir." (Şeptulin, 2013: 191)
Görüldüğü gibi, Engels'ten Lenin'e, Afanasiev'denÇubukçu'ya çoğu Marxist'te
Hegel etkisi sürmektedir.
İkili kategoriler
Çoğu düşünür iki kavram arasında "diyalektik ilişki"
olduğunu, kimisi ise "çelişki" olduğunu ileri sürmektedir. Oysa
aralarında öyle "gizemli" bir ilişki olmadığı gibi, çelişki de
yoktur. Gerçekçi diyalektikçiler, diyalektiğin alanına giren ilişki, girmeyen
ilişki ayırımı yapmaz. Aslında gerçek süreçlerin kendilerinde kategoriler
yoktur. Kategorileri iç dünyada biz oluşturuyoruz, onlar iç dünyaya ait varlıklardır.
Aralarında çelişki varsa yanlışlık bizdedir, düşünceler sisteminde çelişmezlik
ilkesi geçerlidir. Şimdi karşıt ikilikleri tek tek ele alarak inceleyelim.
Aydınlık ile karanlık:
Dünya kendi çevresinde dönerken, Güneş'in karşısına gelen Dünya bölümü ışıkları
alır ve aydınlık olur. Dünya'nın Güneş'in karşısında olmayan bölümü ise ışık
almadığı için karanlıktır. Dünya dönedururken ışık alan bölgeleri değişir. Bu durumdan
özel ilişki ya da çelişki çıkarmak gerçekliği zorlamak değilse fantazyadır.
İyilik ile kötülük
arasında ilişkiden söz edilebilir, ama "bu ilişki diyalektiktir"
dendiğinde ne kastediliyor, "aralarında çelişki var" demek mi isteniyor?
İyi kişiler ile kötü insanlar arasında gerçeklikte savaşım var. Ancak bu eylemi
"iyilik ile kötülük arasındaki çelişki"nin dışavurumu olarak göstermek,
konunun ideler dünyasında ele alındığını gösterir. Dolayısıyla gizemcilik yapmış ya da bayağı
deyimle "edebiyat yapmış" olunur. Din kitaplarında ve din filozoflarında
(örneğin Hallacı Mansur) bu ikili karşıtlık çok kullanılır; "kötülük olmasaydı
iyiliği bilemezdik" diye. Oysa yalnızca iyilik olsaydı, kötülüğü
bilmeseydik dünya daha güzel olmaz mıydı? Solunum yaparken havayı kullanıyoruz,
onu özellikle bilmemiz gerekmiyor. Hele havayı bilmek için önce havasızlığı
bilmemize gerek yoktur.
İçerik ile biçim (öz ile
görünüş): Gerçek bir varlık için "biçimini ayıralım da içeriği görelim"
diye bir şey söyleyemezsiniz. İkisi bir bütündür, biz bu ayırmayı yalnızca usumuzda
yaparız. Bir nesnenin önce dışını görürüz, iç yapısını, özünü ya da bütün
yapısını algılayamayız. Bu güçlüğü anlatmak için iç dünyamızda bu iki kavramı
kullanırız. Bizim yarattığımız bu kavramlara gizemli anlamlar yükleyip,
canlıymışlar gibi, aralarında ilişki ya da çelişki var demek idealist
diyalektikte olabilir.
Zorunluluk ile rastlantı:
Evrende oluşlar ve olaylar neden ile sonuç bağlamında zorunlulukla olur.
Ancak, bazı olayları neden-sonuç kategorisiyle açıklayamadığımızda, "Rastlantısal!"deyip
geçeriz. İncelememiz sonucunda onun etkenini bulabiliriz. Ama bu durumlardan
iki kavram arasında ilişki ya da çelişki bulunduğu sonucunu çıkarmak gerçekliğe
uymaz.Aslında zorunluluk ile özgürlük, zorunluluk ile olağanlık gibi
"zorunluluktan" türetilen başka kategoriler de var. Bu durum,
kategori yaratmanın keyfi olduğunu, "aralarında ilişki var, aralarında
çelişki var" demelerin birer yakıştırma olduğunu göstermektedir.
Madde ile bilinç:
Gerçekten madde ile bilinç arasında ilişki, daha doğrusu etkileşim vardır.
Ancak bunu cansız maddeyi kapsayacak oranda genişletir, bütün evrene mal ederseniz,
Hegel'in Ruh-İde anlayışına uygun davranmış olursunuz. Çünkü bilinç canlılarla,
açıkçası yalnızca insan denen varlıkla ilişkilidir ve insan ile bilinç arasında
çelişki yoktur, etkileşim vardır.
Tüm ikili kategori - ikili karşıtlıkları incelemeyegerek yok. Genel
ile özel, olanak ile gerçeklik, nicelik ile nitelik, evrim ile devrim, yer ile
zaman, sonlu ile sonsuz, vb. kategoriler için de benzer şeyler söylenir.
Sonuç
Tüm kategorileri,iç dünyamızda bizoluştururuz ve oluşturacağız.
Dış dünyada olan bitenleri açıklamak için kullanacağız. Doğru edim, bunlara
gerçekliğin kendisi gibi bakmamak, aralarında gizemli (diyalektik) bağ ya da
çelişki olduğu gibi asılsız savlar ileri sürmemektir. İkili kategorilerin -
karşıt ikiliklerin gerçekçi diyalektik mantıkla hiçbir ilişkisi yoktur. Usumuzdaonların
aralarında ilişki kurabiliriz, ama çelişki olduğunu ileri sürmek idealizm olur.
Kaynakça
Aleksandr Şeptulin
(2013). Diyalektiğin Kategorileri ve Yasaları, İstanbul: Yordam Kitap.
Alişan Özdemir
(2016). Yeni Diyalektik Mantık, İstanbul: Yaba Yayınları.
Alişan Özdemir
(2022).Gerçekçi Felsefenin İlkeleri, Ankara: Platanus Publishing
Aydın Çubukçu
(2011). Mantık ve Diyalektik, İstanbul: Evrensel Basım Yayın
Emin Özdemir
(2017). O iyi kitaplar olmasaydı, Ankara: Bilgi Yayınevi.
Sarp Erk Ulaş
(2002). Felsefe Sözlüğü, Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.
V. Afanasiev
(1988). Felsefenin İlkeleri, İstanbul: Yar Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.