27 Şubat 2025 Perşembe

Yeni Dünya: Açlık nasıl yok edilebilir?

Mahmut Boyuneğmez

Besleyici gıdaların bulunabilirliği ve karşılanabilirliği gibi gıda güvenliğiyle; temiz su, sağlık, eğitim ve sosyal koruma gibi hizmetlerle ilgili birden fazla faktör ile gıda ve beslenme, bakım ve sağlıkla ilişkili pratikler, bireylerin sağlıklı diyetlere ve sağlıklı olma haline ulaşma yeteneklerini ve mekanizmalarını etkiler. Dünyadaki açlığın ve yetersiz beslenmenin temel nedenleri yüksek ve sürekli eşitsizlikler, savaş ve çatışmalar, iklim değişkenliği ve aşırılıkları, besleyici gıdalara erişim eksikliği ile bunların karşılanamaması ve sağlıksız gıda ortamlarıdır. Bu faktörler büyük oranda dünya kapitalist-emperyalist sisteminin yapısal niteliği olan sınıflar arası ve ülkeler arası sömürü ve eşitsizliğe ya da bu niteliğin sonuçlarına işaret etmektedir. Bu konudaki en temel ve kök neden sömürü ve eşitsizliktir.

2023'te küresel yetersiz beslenme yaygınlığı yüzde 9,1 düzeyindedir. Nüfus açısından bakıldığında, 2023 yılında 713 ila 757 milyon kişinin (sırasıyla küresel nüfusun yüzde 8,9 ve 9,4'ü) yetersiz beslendiği tahmin edilmektedir. 2023 yılında 2019 yılına kıyasla yaklaşık 152 milyon daha fazla insan aç durumdadır.

Afrika, açlıkla karşı karşıya olan nüfusun yüzde 20,4 ile en yüksek olduğu bölgedir. Bu oran Asya'da yüzde 8,1, Latin Amerika ve Karayipler'de yüzde 6,2 ve Okyanusya'da yüzde 7,3'tür. Asya 384,5 milyon açla, dünyada açlıkla karşı karşıya olanların yarısından fazlasına sahiptir. Latin Amerika ve Karayipler'de 41 milyon ve Okyanusya'da 3,3 milyon kişi açlık çekerken, Afrika'da 298,4 milyon kişi 2023 yılında açlıkla karşı karşıyadır.

2023 yılında, küresel nüfusun tahmini yüzde 28,9'u (2,33 milyar insan) orta veya ciddi derecede gıda güvensizliğine sahiptir, yani yeterli gıdaya düzenli olarak erişememektedir. Dünya nüfusunun yüzde 10,7'si (864 milyondan fazla insan) ciddi şekilde gıda güvensizliği içerisindedir. Bunun anlamı bu insanların yıl içinde zaman zaman yiyeceklerinin bittiği ve en kötü ihtimalle bir gün veya daha fazla bir şey yemeden geçirdikleri bir durumda bulunmalarıdır. Afrika'daki orta veya ciddi gıda güvensizliğinin yaygınlığı (yüzde 58) küresel ortalamanın neredeyse iki katı iken, Latin Amerika ve Karayipler, Asya ve Okyanusya'da sırasıyla yüzde 28,2, yüzde 24,8 ve yüzde 26,8 düzeyindedir.

Dünyadaki insanların tahmini yüzde 35,4'ü (2,83 milyar insan) 2022'de sağlıklı bir diyeti karşılayamamıştır, 2021'de ise bu oran yüzde 36,4'tür (2,88 milyar insan). Düşük gelirli ülkelerde sağlıklı bir diyet 2022'de 503,2 milyon kişi için ulaşılamaz durumda bulunmaktadır.

Yenidoğanlar arasında düşük doğum ağırlığı yaygınlık oranı 2012'de yüzde 15 ve 2020'de yüzde 14,7 olmuştur. 2030'da yenidoğanların yüzde 14,2'sinin düşük doğum ağırlığına sahip olacağı tahmin edilmektedir.

Beş yaş altı çocuklarda, küresel bodurluk yaygınlığı 2012'de yüzde 26,3 iken 2022'de yüzde 22,3 düzeyindedir. Beş yaş altı tüm çocukların yüzde 19,5'inin 2030'da bodur olacağı öngörülmektedir. Küresel olarak zayıflığın yaygınlığı 2012'de yüzde 7,5, 2022'de ise yüzde 6,8'tür. 2030'da beş yaş altı çocukların yüzde 6,2'sinin zayıf olacağı düşünülmektedir.

En az düzeyde gelişmiş ve emperyalist-kapitalist sistem içerisinde sömürülen bağımlı ülkelerde, beş yaş altı çocuklarda çok daha yüksek bodurluk seviyeleri ile 15-49 yaş arası kadınlarda anemi durumu, ayrıca yetişkin obezitesinde de endişe verici artış bulunmaktadır.

Dünya gıda üretiminin ve tüketiminin durumu

  • Birincil bitkisel metaların küresel üretimi 2021 yılında 9,5 milyar tona ulaşarak 2000 yılından bu yana yüzde 54, 2020 yılından bu yana ise yüzde 2 artış göstermiştir.
  • Küresel tahıl üretimi, mısır üretimindeki yüzde 4,1'lik artışın etkisiyle 2020 ve 2021 yılları arasında 64 milyon ton (yüzde 2,1) artmıştır. Mısır, buğday ve pirinç 2021 yılında toplam tahıl üretiminin yüzde 90'ını oluşturmuştur.
  • Dünya şeker bitkileri üretimi 2020 ve 2021 yılları arasında marjinal bir artış göstermiştir. Şeker kamışı 2021 yılında 1,9 milyar ton ile ana şeker mahsulü olurken, şeker pancarı için bu sayı 2021 yılında 270 milyon tondur.
  • Kök ve yumru bitkilerin küresel üretimi, çoğunlukla manyok ve patates üretimindeki artış nedeniyle 2020 ve 2021 yılları arasında yüzde 1,9 oranında artmıştır.
  • 2021 yılında dünya meyve ve sebze üretimi sırasıyla 910 milyon tona (2020'ye göre yüzde 1,1 artış) ve 1,2 milyar tona (yüzde 1,4 artış) ulaşmıştır.
  • Bitkisel yağlara katkıda bulunan ana yağ bitkileri olan palmiye yağı, soya fasulyesi ve kolza tohumu üretimi 2021 yılında 2020 yılına göre yüzde 2 artarak 859 milyon tonluk bir hacme ulaşmıştır.
  • Tavuk, domuz ve sığır, 2021 yılında 316 milyon ton ile dünya çapında üretilen başlıca etler olmuştur.

Dünya gıda tüketimine ilişkin veriler ise aşağıdaki resimde bulunmaktadır.

Dünya gıda tüketimi (milyon metrik ton)

İnsanlığı gelecekte ne bekliyor olacak?

Günümüzde kapitalist dünyada tarım için dünyadaki bitki örtüsüne sahip arazilerin neredeyse yarısı kullanılmaktaysa da yüz milyonlarca insan aç kalmakta, üstelik tarım ve ilişkili arazilerin kullanımındaki değişiklikler yıllık sera gazı emisyonlarının dörtte birini oluşturmaktadır. 2010'da 7 milyar olan küresel nüfusun 2050'de 9,8 milyara ulaşacağı tahmin edilmekte, toplam gıda talebinin yüzde 50'den fazla, hayvansal gıdalara olan talebin ise yaklaşık yüzde 70 oranında artması beklenmektedir.

Dünya Kaynak Enstitüsü (DKE)’nin 2019 tarihli raporu, “iklimi dengelemeye, ekonomik kalkınmayı teşvik etmeye ve yoksulluğu azaltmaya yardımcı olacak şekilde”, dünyanın, artan gıda taleplerini karşılayarak, ormansızlaşmayı önleyerek, terk edilmiş ve verimsiz arazileri yeniden ormanlaştırarak veya restore ederek sürdürülebilir bir gıda geleceğine ulaşmasını sağlayabilecek bir seçenekler menüsü önermektedir. Bu hedeflere ulaşmak için 2050 yılına kadar üç büyük "açığın" kapatılması gerektiği belirtilmiştir:

▪ Gıda açığı: 2010 yılında üretilen gıda miktarı ile 2050 yılında muhtemel talebi karşılamak için gereken miktar arasındaki farktır. Bu açığın 2010 yılında üretilenden yüzde 56 daha fazla ürün kalorisi olduğu tahmin edilmiştir.

▪ Arazi açığı: 2010 yılındaki küresel tarım arazisi alanı ile 2050 yılında ihtiyaç duyulacak alan arasındaki farktır (ürün/mahsul ve mera verimleri geçmişte elde edilen oranlarda artmaya devam etse bile). Bu açığın 593 milyon hektar, yani Hindistan'ın neredeyse iki katı büyüklüğünde bir alan olduğu tahmin edilmiştir.

▪ Sera gazı azaltma açığı: 2050'de tarımdan ve arazi kullanımındaki değişiklikten kaynaklanan yıllık sera gazı emisyonlarının seviyesinin 15 gigaton (Gt) olacağı tahmin edilerek, küresel ısınmayı sanayi öncesi sıcaklıkların 2°C üzerinde tutmaya yönelik tarımın orantılı katkısını temsil eden 4 Gt'luk hedefle arasındaki fark (11 Gt/yıl), sera gazı azaltma açığı olarak bulunmuştur. Küresel ısınmayı 1,5°C'lik artışın altında tutmak ise, bu 4 Gt'luk hedefe ulaşmayı ve ayrıca yüz milyonlarca hektarın yeniden ormanlaştırılmasını gerektirecektir.

DKE’nin 2050 yılına kadar sürdürülebilir bir gıda geleceği yaratma hedefi

Aşağıdaki resimde DKE’nin tarımsal emisyonları yüzde 70’ten fazla bir oranda azaltacağını belirttiği politikalar ve önlemler görülmektedir.

2050 yılında tarımsal emisyonları yüzde 70’ten fazla oranda azaltacak çözümler

Şimdi DKE’nin önerilerini dikkate alıp, yorumlarımızı ekleyerek, 2050 yılına gelindiğinde yaklaşık 10 milyarlık dünya nüfusu, sürdürülebilir şekilde nasıl beslenebilir sorusuna yanıt arayalım.

Komünist dünya toplumunda 10 milyar insanı beslemek

A) Gıda ve diğer tarım ürünlerine olan talepteki artış azaltılmalıdır.

Talep artışını yavaşlatmak için gıda kaybını ve israfını azaltmak, biyoyakıt üretimini sınırlandırmak ve doğurganlık seviyelerindeki gönüllü düşüşleri hızlandırmak politika önerileri olarak gündeme alınabilir görünmektedir.

1. Günümüzde dünyada insan tüketimi için üretilen gıdanın yaklaşık dörtte biri tüketilmemektedir. 2050 yılına kadar gıda kaybını ve israfını yüzde 25 oranında azaltmak, gıda açığını yüzde 12, arazi açığını yüzde 27 ve sera gazı azaltma açığını yüzde 15 oranında kapatacaktır. Alınacak önlemler arasında gıda israfını ölçmek, azaltma hedefleri belirlemek, günümüzde “gelişmekte olan” olarak adlandırılan fakat gelecekte komünist dünya toplumunun bileşeni olacak ülkelerde gıda depolamasını iyileştirmek ve son kullanma tarihi etiketlerini basitleştirmek yer alabilir. Bunlara ek olarak komünist dünya toplumunda gıda üretimi, depolaması, işlenmesi, dağıtımı ve tüketimi sırasında meydana gelen kayıp ve israfları önlemek için üretim, depolama, işleme ve dağıtım tekniklerinin iyileştirilmesi, üreticiler ile tüketicilerin bilgi ve bilinçlilik düzeylerinin artırılması, israfların azaltılması yönünde kampanyalar düzenlenmesi de gündeme gelebilir. Taze gıdaları daha uzun süre koruyan organik spreyler ve bitki bazlı sığır eti ikameleri de çözümde kullanılabilecek unsurlardır.

Gıda tedarik zincirinde kayıp ve israf

2. Geviş getiren hayvan eti (sığır, kuzu ve keçi eti) tüketiminin 2010 ile 2050 arasında yüzde 88 oranında artması beklenmektedir. En çok tüketilen geviş getiren hayvan eti olan sığır eti, üretimi kaynak yoğun bir et olup fasulye, bezelye ve mercimek gibi yaygın bitkisel proteinlere kıyasla 20 kat daha fazla arazi gerektirir ve gram başına 20 kat daha fazla sera gazı yayar. 2050 yılına kadar dünya nüfusunun yüksek oranda geviş getiren hayvan eti tüketicisi olacak yüzde 20'sinin 2010 yılındaki tüketimlerine göre ortalama tüketimlerini yüzde 40 azaltmasının, gelecekte tarımsal arazilerin ihtiyaçları karşılamaya yeterli olması ve sera gazı azaltımının istenen düzeyde olabilmesi için gerekli olduğu belirtilmektedir. Geviş getiren hayvan eti tüketiminin 2050 yılına kadar kişi başına günde 52 kaloriye (haftada yaklaşık 1,5 hamburger köftesi) sınırlamanın sera gazı azaltma açığını yarı yarıya azaltacağı ve arazi açığını neredeyse kapatacağı düşünülmektedir. Kuzey Amerika'da bunun için mevcut sığır ve kuzu eti tüketiminin neredeyse yarı yarıya azaltılması gerekmektedir. Komünist dünya toplumunda atılacak diğer adımlar arasında bitki bazlı gıdaların dolaşımının iyileştirilmesi, et ikamelerinin iyileştirilmesi ve bitki bazlı gıdaların tüketimini destekleyen politikaların uygulanması yer alabilir.

 

Geviş getiren hayvan etinin üretimi bitkisel proteinlere kıyasla çok daha fazla arazi gerektirir ve çok daha fazla sera gazı salınımı yapar

3. 2000 yılındaki verilerle Dünya'da hasat edilen tüm biyokütleyi kullanmanın (mahsuller, mahsul artıkları, hayvanlar tarafından yenen otlar ve odun dahil) 2050'de küresel enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 20'sini karşılayacağı öngörülmektedir. Tarım arazilerinde mevcut biyoyakıt üretimi aşamalı olarak durdurulursa, gelecekteki gıda açığı yüzde 56'dan yüzde 49'a düşecektir. Komünist bir dünyada biyoyakıt üretimini sınırlamak gerekmektedir.

4. Gelecekteki öngörülen gıda açığı çoğunlukla nüfus artışından kaynaklanmaktadır ve nüfus artışının yarısının Afrika'da, üçte birinin ise Asya'da gerçekleşmesi beklenmektedir.

Sahra-altı Afrika’da doğurganlık hızı, kadınların eğitim düzeyi ve çocuk ölüm hızı

Komünist dünya toplumda atılacak adımlar arasında, doğurganlık oranlarının gönüllü olarak düşürülmesine yol açan üç tür toplumsal ilerlemenin başarılması yer alır: kız çocuklarına eğitim olanağı sağlamak, üreme sağlığı hizmetlerini herkese ulaştırmak ve ebeveynlerin istedikleri sayıda çocuk sahibi olmak için çok sayıda çocuk sahibi olmalarına gerek kalmayacak şekilde bebek ve çocuk ölüm oranlarını azaltmak.

B) Tarım alanını genişletmeden gıda üretimi artırılmalıdır.

Doğal kaynak kullanımında verimliliğin artırılması hem gıda üretimi hem de çevresel hedeflere ulaşma yolunda atılacak en önemli adım olarak görülmektedir. Bu, mera hektarı başına, hayvan başına (özellikle sığır başına) ve bir kilogram gübre başına mahsul ile süt ve et üretiminin, tarihsel oranların üzerinde önemli ölçüde artırılması gerektiği anlamına gelmektedir. Bugünkü üretim verimliliği seviyelerinin 2050 yılına kadar sabit kalması durumunda, gezegeni beslemek için Dünya’nın kalan ormanlarının çoğunun yok edilmesi, binlerce canlı türünün soyunun bitirilmesi ve Paris Anlaşması'nda yer alan 1,5°C ve 2°C sıcaklık artışı hedeflerini aşmaya yetecek kadar sera gazı emisyonu salınması gerekecektir (diğer tüm insan faaliyetlerinden kaynaklanan emisyonlar tamamen ortadan kaldırılsa bile).

1. Hayvancılık ve mera verimliliğini artırmak gerekmektedir. Hektar başına hayvan yetiştiriciliği ülkeden ülkeye önemli ölçüde değişmektedir ve tropik bölgelerde en düşük seviyededir. Hayvansal gıdalara olan talebin 2050 yılına kadar yüzde 70 oranında artması ve meraların tarımsal arazi kullanımının üçte ikisini oluşturması göz önüne alındığında, mera verimliliğini artırmak önemli bir çözümdür. 2010 ile 2050 yılları arasında hektar başına et ve süt üretiminde yüzde 25 daha hızlı bir artış, arazi açığını yüzde 20 ve sera gazı azaltma açığını yüzde 11 oranında kapatabilir. Kapitalist dünya sisteminin tam olarak yapamadığı fakat komünizmde gerçekleştirilebilir olan meraların gübrelenmesi, yem kalitesinin ve veteriner bakımının geliştirilmesi, gelişmiş hayvan cinsleri yetiştirilmesi, dönüşümlü otlatmanın uygulamasının yanı sıra bölgeler için verimlilik hedeflerinin belirlenmesi ve üreticilere teknik yardımda bulunulması yapılacaklar arasında yer almaktadır.

2. Gelecekteki verim artışı talebi karşılamak için olmazsa olmazdır. Geleneksel yetiştirme, eş deyişle genetik özelliklere dayalı en iyi performans gösteren mahsullerin seçimi, tarihsel mahsul verimi kazanımlarının yaklaşık yarısını oluşturmuştur. Moleküler biyolojideki/biyoteknolojideki gelişmeler, bitkilerin genetik kodlarını haritalamayı, istenen DNA özelliklerini test etmeyi, mahsul türlerini saflaştırmayı ve genleri açıp kapatmayı daha hızlı hale getirerek ek verim kazanımları için büyük bir olanak sunmuştur. Komünizmde bu olanaklar değerlendirilecektir. Ayrıca darı ve patates gibi mahsuller için kamusal yatırımların önemli ölçüde artırılması yararlı olacaktır.

Hasat edilen alanda bir artışın önlenmesi için gelecekte ihtiyaç duyulan yıllık mahsul verim artışları

3. Toprak ve su yönetiminde iyileştirmeler yapılmalıdır. Özellikle Afrika'dakiler olmak üzere kurak alanlardaki bozulmuş topraklar, dünyanın ekilebilir arazilerinin dörtte birini oluşturabilir. Çiftçiler, toprak ve su yönetimi uygulamalarını iyileştirerek bozulmuş topraklarda (özellikle kurak alanlar ve düşük karbonlu alanlar) ürün verimini artırabilir. Örneğin, tarım ormancılığı veya çiftliklere ve meralara ağaç dikmek bozulmuş arazilerin yenilenmesine ve verimin artırılmasına yardımcı olabilir. 2010 ile 2050 yılları arasında ürün veriminde yüzde 20 daha hızlı bir artış (ürün yetiştirme, toprak ve su yönetimindeki iyileştirmeler sonucunda) arazi açığını yüzde 16 ve sera gazı azaltma açığını yüzde 7 oranında kapatabilir. Komünist toplumda atılacak adımlar arasında yağmur suyu hasadı, tarım ormancılığı ve kamudaki ziraat mühendislerinden kamusal çiftliklerdeki çiftçilere eğitim desteğinin artırılması yer alır. Çiftçilerin toprak sağlığını yeniden inşa etmelerine yardımcı olan programlar da kamu eliyle uygulanmalıdır.

4. Mevcut ekili arazileri daha sık ekip biçerek, nadasa bırakılan arazileri azaltarak ya da "çift ekim"i (aynı yıl bir tarlaya iki ürün ekimi) artırarak, yeni araziye ihtiyaç duymadan gıda üretimi artırılabilir. Yıllık ekim yoğunluğunu 2050 baz alınarak belirlenen yüzde 87'nin yüzde 5 üzerine çıkarmak, arazi açığını yüzde 14 ve sera gazı azaltma açığını yüzde 6 oranında daraltacağı belirtilmiştir. Komünizmde kamudaki bilim insanları ve araştırmacılar, ekim yoğunluğu artışlarının en uygun olduğu yerleri belirlemek için su, emisyonlar ve diğer çevresel kısıtlamaları hesaba katarak mekânsal analizler yapmalıdır.

5. 2014 Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli raporu, uyum sağlanmazsa küresel ürün verimlerinin 2050'ye kadar en az yüzde 5, 2100'e kadar ise daha büyük düşüşler yaşayacağını öngörmüştür. Örneğin, Sahra-altı Afrika'nın büyük bölümünde yetiştirme sezonlarının 2100'e kadar yüzde 20'den fazla kısalacağı öngörülmektedir. Ürün verimlerinde yüzde 10'luk bir düşüş, arazi açığını yüzde 45 oranında artıracaktır. Komünist toplumda daha yüksek sıcaklıklarla başa çıkabilecek ürünler yetiştirilmesi, su koruma sistemlerinin kurulması ve büyük iklim değişikliklerinin belirli ürünlerin yetiştirilmesini imkânsız hale getireceği yerlerde üretim sistemlerinin değiştirilmesi gerekebilecektir.

C) Doğal ekosistemleri koruyup onarmalı ve tarımsal arazilerdeki genişleme sınırlanmalıdır.

Dünya ölçeğinde kaynak yoğun tarım ürünlerine yönelik talepte öngörülen büyümenin azaltılması, mahsul ve hayvancılık veriminin artırılabilmesi koşuluyla, sıcaklık artışını 1,5°C’nin altında tutmak için gerekli ölçekte (yani yüz milyonlarca hektar) yeniden ağaçlandırma potansiyel olarak başarılabilirdir.

1. Tarımsal arazi alanlarını genişletmeden ve bir bölgeden diğerine (örneğin ılıman bölgelerden tropik bölgelere) ve bölgeler içinde değiştirmeden, böylelikle sera gazı emisyonlarını ve biyolojik çeşitlilik kaybını artırmadan gıda üretiminin genişleme değil verim artışı (yoğunlaştırma) yoluyla yükseltilmesi sağlanmalıdır. Ormanların, savanaların ve turbalık alanların tarımsal arazilere dönüştürülmesi önlenmelidir. Örneğin Güney Amerika'daki ormansızlaşma büyük ölçüde tarımsal metalar tarafından yönlendirilmektedir. Bu duruma son verilmelidir.

2. Kaçınılmaz ekilebilir arazi genişlemeleri çevresel etkileri en düşük olacak arazilerle sınırlanmalıdır. Buna, sınırlı biyolojik çeşitliliğe veya karbon depolama potansiyeline sahip ancak yüksek gıda üretim potansiyeline sahip araziler dahildir. Komünizmde kamunun tarımsal verimi, biyolojik çeşitlilik ve iklim değişikliği üzerindeki etkileri tahmin etmek için araçlara/algoritmalara ve modellere ihtiyacı vardır ve bunları arazi kullanımlarını planlamak, düzenlemek ve yönetmek için kullanmalıdır.

3. Tarımsal verimi artırma potansiyeli düşük tarım arazileri yeniden ormanlaştırılmalıdır. Bazı durumlarda, arazinin en verimli kullanımı terk edilmiş veya verimsiz tarım arazilerini ormanlara veya diğer doğal yaşam alanlarına geri döndürmek olabilir. Bu, tarımın diğer alanlara kaçınılmaz genişlemesini telafi etmeye yardımcı olabilir.  Brezilya'nın Atlantik Ormanı'ndaki dik eğimli meraları gibi sınırlı iyileştirme potansiyeline sahip düşük verimli tarım arazilerinde bu politika uygulanmalıdır.

4. Turbalıklar korunmalı ve restore edilmelidir. Turbalıkların tarıma dönüştürülmesi, atmosfere büyük miktarda karbon salan drenaj gerektirir. Dünyanın 26 milyon hektarlık drenajlı turbalıkları, yıllık sera gazı emisyonlarının yüzde 2'sini oluşturur. Bunları sulak alanlara geri döndürmek yüksek bir öncelik olmalıdır ki bu sera gazı azaltma açığını yüzde 7'ye kadar kapatacaktır. Küresel tarım arazilerinin sadece yüzde 0,3'ünü kaplayan, hafif tarım yapılan, kurutulmuş turbalık alanların yeniden sulandırılması, bazı marjinal ve iyileştirilmesi zor otlak alanların yeniden ağaçlandırılması iklim değişikliğinin azaltılması için gereklidir. Atılacak adımlar arasında turbalık restorasyonu için kamusal fon ayırmak, turbalık haritalamasını iyileştirmek ve turbalıkların kurutulmasını önlemek yer almaktadır.

D)    Balık arzı artırılmalıdır.

1.     Doğal balıkçılık azaltılmalıdır. 2015 yılında deniz stoklarının üçte biri aşırı avlanırken, diğer yüzde 60'ı maksimum sürdürülebilir seviyelerde avlanmıştır. Doğal balıkçılığın 2010'daki balık avı seviyesini 2050'de koruyabilecek kadar toparlanmasına izin vermek için avlanmanın azaltılması gerekmektedir. Bu, balığa eşdeğer miktarda ürün sağlamak için 5 milyon hektarlık araziyi dönüştürme ihtiyacını ortadan kaldıracaktır.

Doğal balık stokları giderek artan şekilde aşırı avlanmaktadır

2.     Su ürünleri yetiştiriciliğinin verimliliği artırılmalı, çevresel etkileri iyileştirilmelidir. Doğal balık avlama azaldıkça, su ürünleri yetiştiriciliği üretiminin 2010 ile 2050 yılları arasında balık tüketiminde öngörülen yüzde 58'lik artışı karşılamak için iki katından fazla artması gerekmektedir. Bu iki katlık artış, su ürünleri yetiştiriciliği verimliliğinin artırılmasını ve sulak alanların dönüştürülmesi, yemlerde doğal yolla yakalanmış balıkların kullanımı, yüksek tatlı su talebi ve su kirliliği gibi balık çiftliklerinin mevcut çevresel zorluklarının ele alınmasını gerektirmektedir. Atılacak adımlar arasında balıkların büyüme hızlarını iyileştirmek için seçici üremeye başvurulması, yemlerin ve hastalık kontrolünün iyileştirilmesi, su sirkülasyonunun ve diğer kirlilik kontrollerinin benimsenmesi, yeni çiftlikler için daha iyi mekânsal planlama ve deniz tabanlı balık çiftliklerinin artırılması yer almaktadır.

E) Tarımsal üretimden kaynaklanan sera gazı emisyonları azaltılmalıdır.

Tarımsal üretimden kaynaklanan sera gazı emisyonları hayvancılık, azotlu gübre uygulaması, pirinç yetiştiriciliği ve enerji kullanımından kaynaklanır. Bunların 2050 yılına kadar yılda 7-9 gigaton veya daha fazlasına çıkması öngörülmektedir. Arazi kullanım değişikliğinden kaynaklanan yılda 6 gigaton veya daha fazlası da buna eklenmelidir. Tarımsal üretim kaynaklarından, özellikle de geviş getiren hayvanların enterik fermantasyonundan, gübre, azotlu gübre ve enerji kullanımından kaynaklanan sera gazı emisyonlarını önemli ölçüde azaltacak tedbirler mevcuttur.

1. Yeni teknolojilerle enterik fermantasyon azaltılmalıdır. Geviş getiren çiftlik hayvanları (sığır, koyun ve keçi) küresel tarım arazilerinin üçte ikisini kullanmakta olup, 2010 yılı için tüm tarımsal üretim emisyonlarının yaklaşık yarısından sorumludur. Bu emisyonların en büyük kaynağı "enterik metan" veya inek geğirmesidir. Geviş getiren hayvanların üretkenliğini artırmak, esas olarak kilogram yem başına daha fazla süt ve et üretildiği için metan emisyonlarını da azaltır. Ayrıca, yeni teknolojiler enterik fermantasyonu azaltabilir. Örneğin, mikrobiyal metanı engelleyen bir kimyasal katkı maddesi olan 3-nitrooksipropan (3-NOP), Yeni Zelanda'da test edilmiş olup, metan emisyonlarını yüzde 30 oranında azaltmıştır. Bu tür bileşiklere yönelik kamu araştırmaları genişletilmeli ve işlevsel olanları benimsenerek uygulamaya konulmalıdır.

Daha verimli süt üretimi sera gazı emisyonlarını önemli ölçüde azaltır

2. Geliştirilmiş gübre yönetimiyle emisyonlar azaltılmalıdır. Sınırlı ortamlarda yetiştirilen hayvanlardan gelen gübreden kaynaklanan emisyonlar, 2010 yılında tarımsal üretim emisyonlarının yaklaşık yüzde 9'unu oluşturmuştur. Sıvıları katılardan daha iyi ayırarak, metanı yakalayarak ve diğer stratejilerle gübre yönetimini iyileştirmek emisyonları büyük ölçüde azaltabilir. Kamunun alabileceği önlemler arasında çiftlikleri düzenlemek ve teknolojiyi geliştirmek yer alır.

3. Merada bırakılan gübreden kaynaklanan emisyonlar azaltılmalıdır. Tarlalara bırakılan hayvan dışkıları ve idrarları, güçlü bir sera gazı olan azot oksite dönüşür. Bu yönetilmeyen gübre, 2010 yılında tarımsal üretim emisyonlarının yüzde 12'sini oluşturmuştur. Emisyon azaltımı için azotun azot oksite dönüşmesini önleyen kimyasallar uygulanabilir ve bu süreci doğal olarak önleyen otların yetiştirilmesi gerçekleştirilebilir. Kamu, bu tür kimyasal ve biyolojik nitrifikasyon inhibitörlerine yönelik araştırmaları desteklemeli ve çiftçiler tarafından kullanılmasını sağlamalıdır.

4. Azot kullanım verimliliğini artırarak gübrelerden kaynaklanan emisyonlar azaltılmalıdır. Gübrelerden kaynaklanan emisyonlar, 2010 yılında tarımsal üretim emisyonlarının yaklaşık yüzde 19'unu oluşturmuştur. Küresel olarak, mahsuller gübre olarak uygulanan azotun yarısından azını emmektedir, geri kalanı atmosfere salınmakta veya akıntı olarak kaybolmaktadır. Uygulanan azotun mahsuller tarafından emilen yüzdesini, eş deyişle azot kullanım verimliliğini artırmak, gübreleri ve bunların yönetimini geliştirerek veya gübrelerin bileşimini iyileştirerek azot alım oranını artırmayı ve böylece ihtiyaç duyulan gübre miktarını azaltmayı içerir. Kamu, gübreleri geliştirmeli ve azot kullanım verimliliğini artıran projeler oluşturmalıdır.

5. Emisyon azaltıcı pirinç yönetimi uygulanmalı ve emisyon azaltıcı pirinç çeşitleri yetiştirilmelidir. Pirinç tarlaları, 2010 yılında esas olarak metan formunda olmak üzere tarımsal üretim emisyonlarının en az yüzde 10'una katkıda bulunmuştur. Ancak daha az emisyon ve kaynak yoğun pirinç üretim yöntemleri de vardır. Örneğin, tarla taşkınlarının süresini kısaltmak, metan üreten bakterilerin büyümesini azaltmak için su seviyelerini düşürebilir. Bu uygulama, bazı çiftliklerde su tasarrufu yaparken ve pirinç verimini artırırken emisyonları yüzde 90'a kadar azaltabilir. Bazı pirinç çeşitleri ayrıca daha az metan üretir. Atılacak adımlar arasında, su seviyelerini düşürmek için olanakları belirlemek amacıyla mühendislik analizleri yürütmek, suyu verimli kullanan çiftçiliği yaygınlaştırmak, daha düşük metan üreten pirinç çeşitlerine geçiş yapan yetiştirme programları uygulamak ve pirinç verimini artırmak yer almaktadır.

6. Tarımsal enerji verimliliği artırılmalı ve fosil olmayan enerji kaynaklarına geçilmelidir. Tarımda fosil enerji kullanımından kaynaklanan emisyonlar, 2010 yılında tarımsal üretim emisyonlarının yüzde 24'ünü oluşturmuştur. Tarımda enerji verimliliğini artırmak, güneş ve rüzgâr enerjisine geçmek gerekmektedir. Kullanılan enerji birimi başına emisyonları yüzde 75 oranında azaltmak, sera gazı azaltma açığını yüzde 8 oranında azaltacaktır. Atılacak adımlar arasında düşük karbonlu enerji kaynaklarını ve verimlilik programlarını tarım programlarına entegre etmek ve azotlu gübre üretiminde yenilenebilir enerji kullanmak yer almaktadır.

7. Topraklardaki karbonu hapsetmek için gerçekçi seçenekler uygulanmalıdır. Bu konuda önemli stratejiler arasında ormanların dönüşümünü durdurarak topraklardan daha fazla karbon kaybını önlemek, otlakların ve ekili alanların verimliliğini artırarak toprak karbonunu korumak veya artırmak, tarımsal ormancılığı artırmak ve toprak verimliliğinin gıda güvenliği için kritik olduğu yerlerde karbon oluşturmak için yenilikçi stratejiler geliştirmek yer almaktadır.

F) Moleküler biyolojinin/biyoteknolojinin, ürün ıslahında ve verimi artırmada kullanılması gereklidir.

Tarımsal biyoteknoloji, genetik mühendisliği, moleküler belirteçler, moleküler teşhis, aşılar ve doku kültürü gibi bilimsel araç ve tekniklerin canlı organizmaları (bitkiler, hayvanlar ve mikroorganizmalar) değiştirmek için kullanılmasını içeren bir tarım bilimi alanıdır. İstenilen özelliklerin belirli bir bitki türünden tamamen farklı bir türe aktarıldığı transgen bitkiler, lezzet, çiçek rengi, büyüme hızı, hasat edilen ürünlerin boyutu ve hastalıklara ve zararlılara karşı direnç açısından istenen özelliklere sahiptir.

Tarımsal biyoteknoloji, çeşitli ürünlerin besin içeriğini iyileştirmek, zararlılara karşı bitkisel direnci artırmak, daha yüksek verim elde etmek, herbisit toleransı geliştirmek, bitkisel hastalıklara dayanıklılık oluşturmak, sıcak ve soğuk koşullara dayanıklılık ile su kullanım verimliliği, azot kullanım verimliliği elde etmek ve tuz toleransı geliştirilmek, toksinleri ve alerjenleri ortadan kaldırmak için kullanılmıştır/kullanılabilirdir. Günümüzde kapitalist tekellerin elinde sermaye birikimi sağlamada ve birçok ülkede çiftçileri bağımlılık altında tutmada işlevli bu teknoloji, komünist dünya toplumunda bu özellikleri nedeniyle yaygın biçimde insanlık yararına kullanılacaktır.

Sonuç

Dünya Kaynak Enstitüsü (DKE)’nin, BM ve Dünya Bankası ile birlikte yürüttüğü çalışmada, çiftçilerin artan Dünya nüfusunun ihtiyaçlarını karşılamak için 2050 yılına kadar 2010 yılına kıyasla yüzde 56 daha fazla gıda kalorisi (7.400 trilyon kalori) üretmesi gerekeceği tahmin edilmiştir. Yine 2010 yılındaki küresel tarımsal arazi alanı ile mahsul ve mera verimi geçmişteki oranlarda artmaya devam etse bile 2050 yılında gerekli olan tarım alanının, 593 milyon hektar (Hindistan'ın neredeyse iki katı büyüklüğünde bir alan) daha fazla olacağı öngörülmüştür. 2050 yılında tarım ve arazi kullanımı değişikliğinden kaynaklanması muhtemel yıllık sera gazı emisyonları miktarı 15 gigaton karbondioksit eşdeğeri (Gt CO2e) olarak tahmin edilmiş, küresel ısınmayı 1,5°C'lik artışın altında tutmak için bu emisyonda 4 Gt hedefine ulaşılması ve yüz milyonlarca hektarlık terk edilmiş tarım alanının yeniden ağaçlandırılması gerektiği belirtilmiştir.

Peki bu gereklilikler ve ihtiyaçlar karşılanabilir, aşılması geren engeller üstesinden gelinebilir midir?.. DKE, sorunun çözümü için kapitalist dünya koşullarında reformist politikalar önermektedir. Bize göre bu çözüm önerileri ancak ve ancak komünist dünya toplumunda hızlıca uygulanacak politikalardır. Kapitalist dünya sisteminde insanların ihtiyaçlarının karşılanması yan-üründür ve bilim/teknolojideki gelişmeler, sermaye birikiminin ihtiyaçları doğrultusunda kullanıldığından gelişim alanları ve hızları sınırlanmakta, insanlık yararına uygulanmaları ve yaygınlaştırılmaları gecikmektedir.

Bilimsel buluşların önemli bir güdüleyicisi insanların merak ve tutkularıdır. Bu tüm tarihte ve gelecekte de yok edilemez temel ve özsel insan niteliğidir. Kapitalist sistemde bilimsel araştırma ve buluşlar için başka bir güdüleyici, sermayenin emek üretkenliğini artırma, teknolojik gelişimi paraya çevirme ve kârını realize etme çabasıdır. Kapitalizmde teknolojik yenilenme ve gelişme işte tüm bu koşullayıcılar yüzünden yaşanmaktadır. Paraya ve kâra çevrilemeyen potansiyel durumdaki ilerlemeler ilgi alanına girmemekte ya da geç girmekte, yaygın şekilde uygulamaya geçişi ise aksamaktadır. Bu sırada çevre tahribatı, iklim değişikliği, açlık, eşitsizlikler, insanların kitlesel katliamı, sermayenin gereksinimleri için kaçınılması gereken olgular olmaktan uzaktır.

Bilim ve teknoloji tüm tarih boyunca insanlığın kolektif olarak yarattığı ortak bir mirastır. Bu ortak mirasın sermayenin hizmetinde olması, günümüzdeki üretiminin sermaye tarafından kontrol edilmesi ve insanlığın çıkarları için kullanımının olanaklı olanın gerisinde bir düzeyde oluşu kabul edilemez. Teknolojinin insanlar tarafından kullanımında eşitsizliklerin oluşu ve toplumun hizmetine olması gerekene göre gecikmeli girişi, kapitalist toplumsal ilişkilerin bir sonucudur.

Tüm insanlar için sürdürülebilir gıda gereksinimlerini karşılamak, açlığı ve yetersiz beslenmeyi gidermek, dünya gıda üretiminin verimliliği artırıp, ihtiyaçları ölçüsünde insanlara dağıtmak ve tarımla ilişkili iklim değişikliğini önlemek amacıyla bugünden geliştirilen bilimsel çözüm önerilerinin ve politikaların uygulanabilirliği, toplumsal ilişkilerin ve toplumla doğa arasındaki ilişkilerin rasyonel şekilde planlanarak düzenlendiği bir toplumda vardır. Kapitalist toplumsal ilişkiler insanlar için ve onların gereksinimlerinin karşılanması açısından, ayrıca insanların doğayla olan uyumunda rasyonel değildir. Bilimsel politikaların dünya çapında planlar dahilinde oluşturulup uygulanması için insanlar arasında eşitliğin olduğu, insanların doğayla ve toplumsal süreçlerle olan ilişkilerinde denetimlerinin maksimum düzeylere çıktığı, eş deyişle yabancılaşmayı yenerek özgürleştiği ve toplumun doğayla olan uyumunun korunduğu yeni bir dünyaya geçiş gereklidir. Bu yeni dünyanın adı komünizmdir.

Not: Makalede “kamu” kavramını, toplum ve devlet olmak üzere her iki anlamıyla kullanmaktayız. Bunun nedeni kısaca şu şekilde açıklanabilir: Toplumsal ilişkilerin sınıfsal belirlenimi komünizmde ortadan kalkacağından, tarihin bu döneminde insanlar arasında gözlenen siyasal egemenlik ve yönetim ilişkileri ortadan kalkar. Bu, siyasal egemenlik, tahakküm ve baskı aracı olarak devletin ortadan kalkması anlamına gelir. Sosyalizm döneminde devlet, bu eski işlevini giderek terk edecektir. Siyasal organizasyon olarak devlet, ancak tüm toplumsal yaşamın örgütlenme biçimi olduğunda sönümlenir ve toplum içerisinde erir. Devlet/devletler, giderek tüm dünya üzerinde yaşayan insanların kolektif bir biçimde, örgütlenerek denetimlerine aldıkları nesnel toplumsal işleri yapar duruma gelecektir. Planlamaların yapılması, üretim süreçlerinin gerçekleşmesi, gereksinimlerin giderilmesi, genç kuşakların eğitimi, yaşlıların ve engellilerin bakımı, çevrenin kendini yenilemesine destek olunması gibi toplum mühendisliği kapsamındaki işler, herkesi kapsayan bir örgütlenmeyle yerine getirilecektir. Kısacası tahakküm örgütlenmesi ve siyasal iktidar yapısı olan devlet/devletler söner ve toplum içerisinde erirken, giderek tüm insanlığı kapsayan bir örgütsel yapılanma yaratılacaktır. Devlet/devletler birliği, tüm insanlığı kapsayan toplum örgütlenmesi olacaktır. Devlet, örgütlü toplumla özdeşleşecektir. Komünizmde devlet, toplumsallaşacaktır, eş deyişle kamusallaşacaktır. Devletin tarihsel olarak aşılması, ancak dönüşümü ve gelişimiyle olanaklıdır. Komünizm “devletsiz” ya da devletin yok edildiği bir toplum değil, devletin aşıldığı bir toplumsal sistemdir.

Yararlanılan kaynaklar:

1. https://research.wri.org/sites/default/files/2019-07/WRR_Food_Full_Report_0.pdf

2. https://openknowledge.fao.org/server/api/core/bitstreams/39dbc6d1-58eb-4aac-bd8a-47a8a2c07c67/content/state-food-security-and-nutrition-2024/executive-summary.html#gsc.tab=0

3. https://research.wri.org/wrr-food/executive-summary-synthesis

4.https://www.wri.org/insights/how-sustainably-feed-10-billion-people-2050-21-charts#:~:text=Thereyüzde 20isyüzde 20ayüzde 20bigyüzde 20shortfall,thanyüzde 20thereyüzde 20wereyüzde 20inyüzde 202010.

5. https://www.statista.com/forecasts/1298375/volume-food-consumption-worldwide

6. https://en.wikipedia.org/wiki/Agricultural_biotechnology

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.

[Toplumbilim İçin Materyalist Kılavuz]

Mahmut Boyuneğmez Giriş Maddenin organizasyon düzeyleri ya da gelişim evreleri bulunmaktadır. Bunlara biz temel gerçeklik katmanları diyo...