Mahmut Boyuneğmez
Besleyici
gıdaların bulunabilirliği ve karşılanabilirliği gibi gıda güvenliğiyle; temiz
su, sağlık, eğitim ve sosyal koruma gibi hizmetlerle ilgili birden fazla faktör
ile gıda ve beslenme, bakım ve sağlıkla ilişkili pratikler, bireylerin sağlıklı
diyetlere ve sağlıklı olma haline ulaşma yeteneklerini ve mekanizmalarını
etkiler. Dünyadaki açlığın ve yetersiz beslenmenin temel nedenleri yüksek ve
sürekli eşitsizlikler, savaş ve çatışmalar, iklim değişkenliği ve aşırılıkları,
besleyici gıdalara erişim eksikliği ile bunların karşılanamaması ve sağlıksız
gıda ortamlarıdır. Bu faktörler büyük oranda dünya kapitalist-emperyalist
sisteminin yapısal niteliği olan sınıflar arası ve ülkeler arası sömürü ve
eşitsizliğe ya da bu niteliğin sonuçlarına işaret etmektedir. Bu konudaki en
temel ve kök neden sömürü ve eşitsizliktir.
2023'te
küresel yetersiz beslenme yaygınlığı yüzde 9,1 düzeyindedir. Nüfus açısından
bakıldığında, 2023 yılında 713 ila 757 milyon kişinin (sırasıyla küresel
nüfusun yüzde 8,9 ve 9,4'ü) yetersiz beslendiği tahmin edilmektedir. 2023
yılında 2019 yılına kıyasla yaklaşık 152 milyon daha fazla insan aç durumdadır.
Afrika,
açlıkla karşı karşıya olan nüfusun yüzde 20,4 ile en yüksek olduğu bölgedir. Bu
oran Asya'da yüzde 8,1, Latin Amerika ve Karayipler'de yüzde 6,2 ve
Okyanusya'da yüzde 7,3'tür. Asya 384,5 milyon açla, dünyada açlıkla karşı
karşıya olanların yarısından fazlasına sahiptir. Latin Amerika ve Karayipler'de
41 milyon ve Okyanusya'da 3,3 milyon kişi açlık çekerken, Afrika'da 298,4
milyon kişi 2023 yılında açlıkla karşı karşıyadır.
2023
yılında, küresel nüfusun tahmini yüzde 28,9'u (2,33 milyar insan) orta veya
ciddi derecede gıda güvensizliğine sahiptir, yani yeterli gıdaya düzenli olarak
erişememektedir. Dünya nüfusunun
yüzde 10,7'si (864 milyondan fazla insan) ciddi şekilde gıda güvensizliği içerisindedir.
Bunun anlamı bu insanların yıl içinde zaman zaman yiyeceklerinin bittiği ve en
kötü ihtimalle bir gün veya daha fazla bir şey yemeden geçirdikleri bir durumda
bulunmalarıdır. Afrika'daki
orta veya ciddi gıda güvensizliğinin yaygınlığı (yüzde 58) küresel ortalamanın
neredeyse iki katı iken, Latin Amerika ve Karayipler, Asya ve Okyanusya'da
sırasıyla yüzde 28,2, yüzde 24,8 ve yüzde 26,8 düzeyindedir.
Dünyadaki
insanların tahmini yüzde 35,4'ü (2,83 milyar insan) 2022'de sağlıklı bir diyeti
karşılayamamıştır, 2021'de ise bu oran yüzde 36,4'tür (2,88 milyar insan). Düşük
gelirli ülkelerde sağlıklı bir diyet 2022'de 503,2 milyon kişi için ulaşılamaz
durumda bulunmaktadır.
Yenidoğanlar
arasında düşük doğum ağırlığı yaygınlık oranı 2012'de yüzde 15 ve 2020'de yüzde
14,7 olmuştur. 2030'da yenidoğanların yüzde 14,2'sinin düşük doğum ağırlığına
sahip olacağı tahmin edilmektedir.
Beş
yaş altı çocuklarda, küresel bodurluk yaygınlığı 2012'de yüzde 26,3 iken
2022'de yüzde 22,3 düzeyindedir. Beş yaş altı tüm çocukların yüzde 19,5'inin
2030'da bodur olacağı öngörülmektedir. Küresel olarak zayıflığın yaygınlığı
2012'de yüzde 7,5, 2022'de ise yüzde 6,8'tür. 2030'da beş yaş altı çocukların yüzde
6,2'sinin zayıf olacağı düşünülmektedir.
En
az düzeyde gelişmiş ve emperyalist-kapitalist sistem içerisinde sömürülen
bağımlı ülkelerde, beş yaş altı çocuklarda çok daha yüksek bodurluk seviyeleri
ile 15-49 yaş arası kadınlarda anemi durumu, ayrıca yetişkin obezitesinde de endişe
verici artış bulunmaktadır.
Dünya gıda üretiminin ve tüketiminin durumu
- Birincil bitkisel metaların küresel üretimi 2021 yılında 9,5 milyar tona ulaşarak 2000 yılından bu yana yüzde 54, 2020 yılından bu yana ise yüzde 2 artış göstermiştir.
- Küresel tahıl üretimi, mısır üretimindeki yüzde 4,1'lik artışın etkisiyle 2020 ve 2021 yılları arasında 64 milyon ton (yüzde 2,1) artmıştır. Mısır, buğday ve pirinç 2021 yılında toplam tahıl üretiminin yüzde 90'ını oluşturmuştur.
- Dünya şeker bitkileri üretimi 2020 ve 2021 yılları arasında marjinal bir artış göstermiştir. Şeker kamışı 2021 yılında 1,9 milyar ton ile ana şeker mahsulü olurken, şeker pancarı için bu sayı 2021 yılında 270 milyon tondur.
- Kök ve yumru bitkilerin küresel üretimi, çoğunlukla manyok ve patates üretimindeki artış nedeniyle 2020 ve 2021 yılları arasında yüzde 1,9 oranında artmıştır.
- 2021 yılında dünya meyve ve sebze üretimi sırasıyla 910 milyon tona (2020'ye göre yüzde 1,1 artış) ve 1,2 milyar tona (yüzde 1,4 artış) ulaşmıştır.
- Bitkisel yağlara katkıda bulunan ana yağ bitkileri olan palmiye yağı, soya fasulyesi ve kolza tohumu üretimi 2021 yılında 2020 yılına göre yüzde 2 artarak 859 milyon tonluk bir hacme ulaşmıştır.
- Tavuk, domuz ve sığır, 2021 yılında 316 milyon ton ile dünya çapında üretilen başlıca etler olmuştur.
Dünya
gıda tüketimine ilişkin veriler ise aşağıdaki resimde bulunmaktadır.
Dünya gıda tüketimi (milyon metrik ton)
İnsanlığı
gelecekte ne bekliyor olacak?
Günümüzde
kapitalist dünyada tarım için dünyadaki bitki örtüsüne sahip arazilerin
neredeyse yarısı kullanılmaktaysa da yüz milyonlarca insan aç kalmakta, üstelik
tarım ve ilişkili arazilerin kullanımındaki değişiklikler yıllık sera gazı
emisyonlarının dörtte birini oluşturmaktadır. 2010'da 7 milyar olan küresel
nüfusun 2050'de 9,8 milyara ulaşacağı tahmin edilmekte, toplam gıda talebinin
yüzde 50'den fazla, hayvansal gıdalara olan talebin ise yaklaşık yüzde 70
oranında artması beklenmektedir.
Dünya
Kaynak Enstitüsü (DKE)’nin 2019 tarihli raporu, “iklimi dengelemeye, ekonomik
kalkınmayı teşvik etmeye ve yoksulluğu azaltmaya yardımcı olacak şekilde”, dünyanın,
artan gıda taleplerini karşılayarak, ormansızlaşmayı önleyerek, terk edilmiş ve
verimsiz arazileri yeniden ormanlaştırarak veya restore ederek sürdürülebilir
bir gıda geleceğine ulaşmasını sağlayabilecek bir seçenekler menüsü önermektedir.
Bu hedeflere ulaşmak için 2050 yılına kadar üç büyük "açığın"
kapatılması gerektiği belirtilmiştir:
▪
Gıda açığı: 2010 yılında üretilen gıda miktarı ile 2050 yılında muhtemel talebi
karşılamak için gereken miktar arasındaki farktır. Bu açığın 2010 yılında
üretilenden yüzde 56 daha fazla ürün kalorisi olduğu tahmin edilmiştir.
▪
Arazi açığı: 2010 yılındaki küresel tarım arazisi alanı ile 2050 yılında
ihtiyaç duyulacak alan arasındaki farktır (ürün/mahsul ve mera verimleri
geçmişte elde edilen oranlarda artmaya devam etse bile). Bu açığın 593 milyon
hektar, yani Hindistan'ın neredeyse iki katı büyüklüğünde bir alan olduğu
tahmin edilmiştir.
▪
Sera gazı azaltma açığı: 2050'de tarımdan ve arazi kullanımındaki değişiklikten
kaynaklanan yıllık sera gazı emisyonlarının seviyesinin 15 gigaton (Gt) olacağı
tahmin edilerek, küresel ısınmayı sanayi öncesi sıcaklıkların 2°C üzerinde
tutmaya yönelik tarımın orantılı katkısını temsil eden 4 Gt'luk hedefle
arasındaki fark (11 Gt/yıl), sera gazı azaltma açığı olarak bulunmuştur. Küresel
ısınmayı 1,5°C'lik artışın altında tutmak ise, bu 4 Gt'luk hedefe ulaşmayı ve
ayrıca yüz milyonlarca hektarın yeniden ormanlaştırılmasını gerektirecektir.
DKE’nin 2050 yılına kadar sürdürülebilir bir gıda geleceği yaratma hedefi
Aşağıdaki
resimde DKE’nin tarımsal emisyonları yüzde 70’ten fazla bir oranda azaltacağını
belirttiği politikalar ve önlemler görülmektedir.
2050 yılında tarımsal emisyonları yüzde 70’ten fazla oranda azaltacak çözümler
Şimdi
DKE’nin önerilerini dikkate alıp, yorumlarımızı ekleyerek, 2050 yılına
gelindiğinde yaklaşık 10 milyarlık dünya nüfusu, sürdürülebilir şekilde nasıl beslenebilir
sorusuna yanıt arayalım.
Komünist
dünya toplumunda 10 milyar insanı beslemek
A)
Gıda ve diğer tarım ürünlerine olan talepteki artış azaltılmalıdır.
Talep
artışını yavaşlatmak için gıda kaybını ve israfını azaltmak, biyoyakıt
üretimini sınırlandırmak ve doğurganlık seviyelerindeki gönüllü düşüşleri
hızlandırmak politika önerileri olarak gündeme alınabilir görünmektedir.
1.
Günümüzde dünyada insan tüketimi için üretilen gıdanın yaklaşık dörtte biri
tüketilmemektedir. 2050 yılına kadar gıda kaybını ve israfını yüzde 25 oranında
azaltmak, gıda açığını yüzde 12, arazi açığını yüzde 27 ve sera gazı azaltma
açığını yüzde 15 oranında kapatacaktır. Alınacak önlemler arasında gıda
israfını ölçmek, azaltma hedefleri belirlemek, günümüzde “gelişmekte olan”
olarak adlandırılan fakat gelecekte komünist dünya toplumunun bileşeni olacak
ülkelerde gıda depolamasını iyileştirmek ve son kullanma tarihi etiketlerini
basitleştirmek yer alabilir. Bunlara ek olarak komünist dünya toplumunda gıda
üretimi, depolaması, işlenmesi, dağıtımı ve tüketimi sırasında meydana gelen
kayıp ve israfları önlemek için üretim, depolama, işleme ve dağıtım
tekniklerinin iyileştirilmesi, üreticiler ile tüketicilerin bilgi ve
bilinçlilik düzeylerinin artırılması, israfların azaltılması yönünde kampanyalar
düzenlenmesi de gündeme gelebilir. Taze gıdaları daha uzun süre koruyan organik
spreyler ve bitki bazlı sığır eti ikameleri de çözümde kullanılabilecek
unsurlardır.
Gıda tedarik zincirinde kayıp ve israf
2.
Geviş getiren hayvan eti (sığır, kuzu ve keçi eti) tüketiminin 2010 ile 2050
arasında yüzde 88 oranında artması beklenmektedir. En çok tüketilen geviş
getiren hayvan eti olan sığır eti, üretimi kaynak yoğun bir et olup fasulye,
bezelye ve mercimek gibi yaygın bitkisel proteinlere kıyasla 20 kat daha fazla
arazi gerektirir ve gram başına 20 kat daha fazla sera gazı yayar. 2050 yılına
kadar dünya nüfusunun yüksek oranda geviş getiren hayvan eti tüketicisi olacak
yüzde 20'sinin 2010 yılındaki tüketimlerine göre ortalama tüketimlerini yüzde
40 azaltmasının, gelecekte tarımsal arazilerin ihtiyaçları karşılamaya yeterli
olması ve sera gazı azaltımının istenen düzeyde olabilmesi için gerekli olduğu
belirtilmektedir. Geviş getiren hayvan eti tüketiminin 2050 yılına kadar kişi
başına günde 52 kaloriye (haftada yaklaşık 1,5 hamburger köftesi) sınırlamanın
sera gazı azaltma açığını yarı yarıya azaltacağı ve arazi açığını neredeyse
kapatacağı düşünülmektedir. Kuzey Amerika'da bunun için mevcut sığır ve kuzu
eti tüketiminin neredeyse yarı yarıya azaltılması gerekmektedir. Komünist dünya
toplumunda atılacak diğer adımlar arasında bitki bazlı gıdaların dolaşımının
iyileştirilmesi, et ikamelerinin iyileştirilmesi ve bitki bazlı gıdaların
tüketimini destekleyen politikaların uygulanması yer alabilir.
Geviş getiren hayvan etinin üretimi bitkisel proteinlere kıyasla çok daha fazla arazi gerektirir ve çok daha fazla sera gazı salınımı yapar
3.
2000 yılındaki verilerle Dünya'da hasat edilen tüm biyokütleyi kullanmanın
(mahsuller, mahsul artıkları, hayvanlar tarafından yenen otlar ve odun dahil)
2050'de küresel enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 20'sini karşılayacağı
öngörülmektedir. Tarım arazilerinde mevcut biyoyakıt üretimi aşamalı olarak
durdurulursa, gelecekteki gıda açığı yüzde 56'dan yüzde 49'a düşecektir.
Komünist bir dünyada biyoyakıt üretimini sınırlamak gerekmektedir.
4.
Gelecekteki öngörülen gıda açığı çoğunlukla nüfus artışından kaynaklanmaktadır
ve nüfus artışının yarısının Afrika'da, üçte birinin ise Asya'da gerçekleşmesi
beklenmektedir.
Sahra-altı Afrika’da doğurganlık hızı, kadınların eğitim düzeyi ve çocuk ölüm hızı
Komünist
dünya toplumda atılacak adımlar arasında, doğurganlık oranlarının gönüllü
olarak düşürülmesine yol açan üç tür toplumsal ilerlemenin başarılması yer
alır: kız çocuklarına eğitim olanağı sağlamak, üreme sağlığı hizmetlerini herkese
ulaştırmak ve ebeveynlerin istedikleri sayıda çocuk sahibi olmak için çok
sayıda çocuk sahibi olmalarına gerek kalmayacak şekilde bebek ve çocuk ölüm
oranlarını azaltmak.
B)
Tarım alanını genişletmeden gıda üretimi artırılmalıdır.
Doğal
kaynak kullanımında verimliliğin artırılması hem gıda üretimi hem de çevresel
hedeflere ulaşma yolunda atılacak en önemli adım olarak görülmektedir. Bu, mera
hektarı başına, hayvan başına (özellikle sığır başına) ve bir kilogram gübre
başına mahsul ile süt ve et üretiminin, tarihsel oranların üzerinde önemli
ölçüde artırılması gerektiği anlamına gelmektedir. Bugünkü üretim verimliliği
seviyelerinin 2050 yılına kadar sabit kalması durumunda, gezegeni beslemek için
Dünya’nın kalan ormanlarının çoğunun yok edilmesi, binlerce canlı türünün soyunun
bitirilmesi ve Paris Anlaşması'nda yer alan 1,5°C ve 2°C sıcaklık artışı
hedeflerini aşmaya yetecek kadar sera gazı emisyonu salınması gerekecektir
(diğer tüm insan faaliyetlerinden kaynaklanan emisyonlar tamamen ortadan
kaldırılsa bile).
1.
Hayvancılık ve mera verimliliğini artırmak gerekmektedir. Hektar başına hayvan
yetiştiriciliği ülkeden ülkeye önemli ölçüde değişmektedir ve tropik bölgelerde
en düşük seviyededir. Hayvansal gıdalara olan talebin 2050 yılına kadar yüzde 70
oranında artması ve meraların tarımsal arazi kullanımının üçte ikisini
oluşturması göz önüne alındığında, mera verimliliğini artırmak önemli bir
çözümdür. 2010 ile 2050 yılları arasında hektar başına et ve süt üretiminde yüzde
25 daha hızlı bir artış, arazi açığını yüzde 20 ve sera gazı azaltma açığını yüzde
11 oranında kapatabilir. Kapitalist dünya sisteminin tam olarak yapamadığı
fakat komünizmde gerçekleştirilebilir olan meraların gübrelenmesi, yem
kalitesinin ve veteriner bakımının geliştirilmesi, gelişmiş hayvan cinsleri
yetiştirilmesi, dönüşümlü otlatmanın uygulamasının yanı sıra bölgeler için verimlilik
hedeflerinin belirlenmesi ve üreticilere teknik yardımda bulunulması
yapılacaklar arasında yer almaktadır.
2. Gelecekteki
verim artışı talebi karşılamak için olmazsa olmazdır. Geleneksel yetiştirme, eş
deyişle genetik özelliklere dayalı en iyi performans gösteren mahsullerin
seçimi, tarihsel mahsul verimi kazanımlarının yaklaşık yarısını oluşturmuştur. Moleküler
biyolojideki/biyoteknolojideki gelişmeler, bitkilerin genetik kodlarını
haritalamayı, istenen DNA özelliklerini test etmeyi, mahsul türlerini saflaştırmayı
ve genleri açıp kapatmayı daha hızlı hale getirerek ek verim kazanımları için
büyük bir olanak sunmuştur. Komünizmde bu olanaklar değerlendirilecektir. Ayrıca
darı ve patates gibi mahsuller için kamusal yatırımların önemli ölçüde
artırılması yararlı olacaktır.
Hasat edilen alanda bir artışın önlenmesi için gelecekte ihtiyaç duyulan yıllık mahsul verim artışları
3.
Toprak ve su yönetiminde iyileştirmeler yapılmalıdır. Özellikle Afrika'dakiler
olmak üzere kurak alanlardaki bozulmuş topraklar, dünyanın ekilebilir
arazilerinin dörtte birini oluşturabilir. Çiftçiler, toprak ve su yönetimi
uygulamalarını iyileştirerek bozulmuş topraklarda (özellikle kurak alanlar ve
düşük karbonlu alanlar) ürün verimini artırabilir. Örneğin, tarım ormancılığı
veya çiftliklere ve meralara ağaç dikmek bozulmuş arazilerin yenilenmesine ve
verimin artırılmasına yardımcı olabilir. 2010 ile 2050 yılları arasında ürün
veriminde yüzde 20 daha hızlı bir artış (ürün yetiştirme, toprak ve su
yönetimindeki iyileştirmeler sonucunda) arazi açığını yüzde 16 ve sera gazı
azaltma açığını yüzde 7 oranında kapatabilir. Komünist toplumda atılacak
adımlar arasında yağmur suyu hasadı, tarım ormancılığı ve kamudaki ziraat
mühendislerinden kamusal çiftliklerdeki çiftçilere eğitim desteğinin
artırılması yer alır. Çiftçilerin toprak sağlığını yeniden inşa etmelerine
yardımcı olan programlar da kamu eliyle uygulanmalıdır.
4.
Mevcut ekili arazileri daha sık ekip biçerek, nadasa bırakılan arazileri
azaltarak ya da "çift ekim"i (aynı yıl bir tarlaya iki ürün ekimi)
artırarak, yeni araziye ihtiyaç duymadan gıda üretimi artırılabilir. Yıllık
ekim yoğunluğunu 2050 baz alınarak belirlenen yüzde 87'nin yüzde 5 üzerine
çıkarmak, arazi açığını yüzde 14 ve sera gazı azaltma açığını yüzde 6 oranında
daraltacağı belirtilmiştir. Komünizmde kamudaki bilim insanları ve araştırmacılar,
ekim yoğunluğu artışlarının en uygun olduğu yerleri belirlemek için su,
emisyonlar ve diğer çevresel kısıtlamaları hesaba katarak mekânsal analizler yapmalıdır.
5.
2014 Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli raporu, uyum sağlanmazsa küresel
ürün verimlerinin 2050'ye kadar en az yüzde 5, 2100'e kadar ise daha büyük
düşüşler yaşayacağını öngörmüştür. Örneğin, Sahra-altı Afrika'nın büyük
bölümünde yetiştirme sezonlarının 2100'e kadar yüzde 20'den fazla kısalacağı
öngörülmektedir. Ürün verimlerinde yüzde 10'luk bir düşüş, arazi açığını yüzde 45
oranında artıracaktır. Komünist toplumda daha yüksek sıcaklıklarla başa çıkabilecek
ürünler yetiştirilmesi, su koruma sistemlerinin kurulması ve büyük iklim
değişikliklerinin belirli ürünlerin yetiştirilmesini imkânsız hale getireceği yerlerde
üretim sistemlerinin değiştirilmesi gerekebilecektir.
C) Doğal ekosistemleri koruyup onarmalı
ve tarımsal arazilerdeki genişleme sınırlanmalıdır.
Dünya
ölçeğinde kaynak yoğun tarım ürünlerine yönelik talepte öngörülen büyümenin
azaltılması, mahsul ve hayvancılık veriminin artırılabilmesi koşuluyla, sıcaklık
artışını 1,5°C’nin altında tutmak için gerekli ölçekte (yani yüz milyonlarca
hektar) yeniden ağaçlandırma potansiyel olarak başarılabilirdir.
1.
Tarımsal arazi alanlarını genişletmeden ve bir bölgeden diğerine (örneğin
ılıman bölgelerden tropik bölgelere) ve bölgeler içinde değiştirmeden,
böylelikle sera gazı emisyonlarını ve biyolojik çeşitlilik kaybını artırmadan gıda
üretiminin genişleme değil verim artışı (yoğunlaştırma) yoluyla yükseltilmesi sağlanmalıdır.
Ormanların, savanaların ve turbalık alanların tarımsal arazilere dönüştürülmesi
önlenmelidir. Örneğin Güney Amerika'daki ormansızlaşma büyük ölçüde tarımsal metalar
tarafından yönlendirilmektedir. Bu duruma son verilmelidir.
2.
Kaçınılmaz ekilebilir arazi genişlemeleri çevresel etkileri en düşük olacak arazilerle
sınırlanmalıdır. Buna, sınırlı biyolojik çeşitliliğe veya karbon depolama
potansiyeline sahip ancak yüksek gıda üretim potansiyeline sahip araziler
dahildir. Komünizmde kamunun tarımsal verimi, biyolojik çeşitlilik ve iklim
değişikliği üzerindeki etkileri tahmin etmek için araçlara/algoritmalara ve
modellere ihtiyacı vardır ve bunları arazi kullanımlarını planlamak, düzenlemek
ve yönetmek için kullanmalıdır.
3.
Tarımsal verimi artırma potansiyeli düşük tarım arazileri yeniden ormanlaştırılmalıdır.
Bazı durumlarda, arazinin en verimli kullanımı terk edilmiş veya verimsiz tarım
arazilerini ormanlara veya diğer doğal yaşam alanlarına geri döndürmek
olabilir. Bu, tarımın diğer alanlara kaçınılmaz genişlemesini telafi etmeye
yardımcı olabilir. Brezilya'nın Atlantik
Ormanı'ndaki dik eğimli meraları gibi sınırlı iyileştirme potansiyeline sahip
düşük verimli tarım arazilerinde bu politika uygulanmalıdır.
4.
Turbalıklar korunmalı ve restore edilmelidir. Turbalıkların tarıma
dönüştürülmesi, atmosfere büyük miktarda karbon salan drenaj gerektirir.
Dünyanın 26 milyon hektarlık drenajlı turbalıkları, yıllık sera gazı
emisyonlarının yüzde 2'sini oluşturur. Bunları sulak alanlara geri döndürmek
yüksek bir öncelik olmalıdır ki bu sera gazı azaltma açığını yüzde 7'ye kadar
kapatacaktır. Küresel tarım arazilerinin sadece yüzde 0,3'ünü kaplayan, hafif
tarım yapılan, kurutulmuş turbalık alanların yeniden sulandırılması, bazı
marjinal ve iyileştirilmesi zor otlak alanların yeniden ağaçlandırılması iklim
değişikliğinin azaltılması için gereklidir. Atılacak adımlar arasında turbalık
restorasyonu için kamusal fon ayırmak, turbalık haritalamasını iyileştirmek ve
turbalıkların kurutulmasını önlemek yer almaktadır.
D)
Balık
arzı artırılmalıdır.
1.
Doğal
balıkçılık azaltılmalıdır. 2015 yılında deniz stoklarının üçte biri aşırı
avlanırken, diğer yüzde 60'ı maksimum sürdürülebilir seviyelerde avlanmıştır. Doğal
balıkçılığın 2010'daki balık avı seviyesini 2050'de koruyabilecek kadar
toparlanmasına izin vermek için avlanmanın azaltılması gerekmektedir. Bu, balığa
eşdeğer miktarda ürün sağlamak için 5 milyon hektarlık araziyi dönüştürme
ihtiyacını ortadan kaldıracaktır.
Doğal balık stokları giderek artan şekilde aşırı avlanmaktadır
2.
Su
ürünleri yetiştiriciliğinin verimliliği artırılmalı, çevresel etkileri iyileştirilmelidir.
Doğal balık avlama azaldıkça, su ürünleri yetiştiriciliği üretiminin 2010 ile
2050 yılları arasında balık tüketiminde öngörülen yüzde 58'lik artışı
karşılamak için iki katından fazla artması gerekmektedir. Bu iki katlık artış,
su ürünleri yetiştiriciliği verimliliğinin artırılmasını ve sulak alanların
dönüştürülmesi, yemlerde doğal yolla yakalanmış balıkların kullanımı, yüksek
tatlı su talebi ve su kirliliği gibi balık çiftliklerinin mevcut çevresel
zorluklarının ele alınmasını gerektirmektedir. Atılacak adımlar arasında
balıkların büyüme hızlarını iyileştirmek için seçici üremeye başvurulması,
yemlerin ve hastalık kontrolünün iyileştirilmesi, su sirkülasyonunun ve diğer
kirlilik kontrollerinin benimsenmesi, yeni çiftlikler için daha iyi mekânsal
planlama ve deniz tabanlı balık çiftliklerinin artırılması yer almaktadır.
E) Tarımsal üretimden kaynaklanan sera
gazı emisyonları azaltılmalıdır.
Tarımsal
üretimden kaynaklanan sera gazı emisyonları hayvancılık, azotlu gübre
uygulaması, pirinç yetiştiriciliği ve enerji kullanımından kaynaklanır.
Bunların 2050 yılına kadar yılda 7-9 gigaton veya daha fazlasına çıkması
öngörülmektedir. Arazi kullanım değişikliğinden kaynaklanan yılda 6 gigaton
veya daha fazlası da buna eklenmelidir. Tarımsal üretim kaynaklarından,
özellikle de geviş getiren hayvanların enterik fermantasyonundan, gübre, azotlu
gübre ve enerji kullanımından kaynaklanan sera gazı emisyonlarını önemli ölçüde
azaltacak tedbirler mevcuttur.
1.
Yeni teknolojilerle enterik fermantasyon azaltılmalıdır. Geviş getiren çiftlik
hayvanları (sığır, koyun ve keçi) küresel tarım arazilerinin üçte ikisini
kullanmakta olup, 2010 yılı için tüm tarımsal üretim emisyonlarının yaklaşık
yarısından sorumludur. Bu emisyonların en büyük kaynağı "enterik
metan" veya inek geğirmesidir. Geviş getiren hayvanların üretkenliğini
artırmak, esas olarak kilogram yem başına daha fazla süt ve et üretildiği için
metan emisyonlarını da azaltır. Ayrıca, yeni teknolojiler enterik fermantasyonu
azaltabilir. Örneğin, mikrobiyal metanı engelleyen bir kimyasal katkı maddesi
olan 3-nitrooksipropan (3-NOP), Yeni Zelanda'da test edilmiş olup, metan
emisyonlarını yüzde 30 oranında azaltmıştır. Bu tür bileşiklere yönelik kamu
araştırmaları genişletilmeli ve işlevsel olanları benimsenerek uygulamaya
konulmalıdır.
Daha verimli süt üretimi sera gazı emisyonlarını önemli ölçüde azaltır
2.
Geliştirilmiş gübre yönetimiyle emisyonlar azaltılmalıdır. Sınırlı ortamlarda
yetiştirilen hayvanlardan gelen gübreden kaynaklanan emisyonlar, 2010 yılında
tarımsal üretim emisyonlarının yaklaşık yüzde 9'unu oluşturmuştur. Sıvıları
katılardan daha iyi ayırarak, metanı yakalayarak ve diğer stratejilerle gübre
yönetimini iyileştirmek emisyonları büyük ölçüde azaltabilir. Kamunun
alabileceği önlemler arasında çiftlikleri düzenlemek ve teknolojiyi geliştirmek
yer alır.
3.
Merada bırakılan gübreden kaynaklanan emisyonlar azaltılmalıdır. Tarlalara
bırakılan hayvan dışkıları ve idrarları, güçlü bir sera gazı olan azot oksite
dönüşür. Bu yönetilmeyen gübre, 2010 yılında tarımsal üretim emisyonlarının yüzde
12'sini oluşturmuştur. Emisyon azaltımı için azotun azot oksite dönüşmesini
önleyen kimyasallar uygulanabilir ve bu süreci doğal olarak önleyen otların
yetiştirilmesi gerçekleştirilebilir. Kamu, bu tür kimyasal ve biyolojik
nitrifikasyon inhibitörlerine yönelik araştırmaları desteklemeli ve çiftçiler
tarafından kullanılmasını sağlamalıdır.
4.
Azot kullanım verimliliğini artırarak gübrelerden kaynaklanan emisyonlar azaltılmalıdır.
Gübrelerden kaynaklanan emisyonlar, 2010 yılında tarımsal üretim emisyonlarının
yaklaşık yüzde 19'unu oluşturmuştur. Küresel olarak, mahsuller gübre olarak
uygulanan azotun yarısından azını emmektedir, geri kalanı atmosfere salınmakta
veya akıntı olarak kaybolmaktadır. Uygulanan azotun mahsuller tarafından emilen
yüzdesini, eş deyişle azot kullanım verimliliğini artırmak, gübreleri ve
bunların yönetimini geliştirerek veya gübrelerin bileşimini iyileştirerek azot
alım oranını artırmayı ve böylece ihtiyaç duyulan gübre miktarını azaltmayı
içerir. Kamu, gübreleri geliştirmeli ve azot kullanım verimliliğini artıran
projeler oluşturmalıdır.
5.
Emisyon azaltıcı pirinç yönetimi uygulanmalı ve emisyon azaltıcı pirinç çeşitleri
yetiştirilmelidir. Pirinç tarlaları, 2010 yılında esas olarak metan formunda
olmak üzere tarımsal üretim emisyonlarının en az yüzde 10'una katkıda bulunmuştur.
Ancak daha az emisyon ve kaynak yoğun pirinç üretim yöntemleri de vardır.
Örneğin, tarla taşkınlarının süresini kısaltmak, metan üreten bakterilerin
büyümesini azaltmak için su seviyelerini düşürebilir. Bu uygulama, bazı
çiftliklerde su tasarrufu yaparken ve pirinç verimini artırırken emisyonları yüzde
90'a kadar azaltabilir. Bazı pirinç çeşitleri ayrıca daha az metan üretir.
Atılacak adımlar arasında, su seviyelerini düşürmek için olanakları belirlemek
amacıyla mühendislik analizleri yürütmek, suyu verimli kullanan çiftçiliği
yaygınlaştırmak, daha düşük metan üreten pirinç çeşitlerine geçiş yapan
yetiştirme programları uygulamak ve pirinç verimini artırmak yer almaktadır.
6.
Tarımsal enerji verimliliği artırılmalı ve fosil olmayan enerji kaynaklarına
geçilmelidir. Tarımda fosil enerji kullanımından kaynaklanan emisyonlar, 2010
yılında tarımsal üretim emisyonlarının yüzde 24'ünü oluşturmuştur. Tarımda enerji
verimliliğini artırmak, güneş ve rüzgâr enerjisine geçmek gerekmektedir. Kullanılan
enerji birimi başına emisyonları yüzde 75 oranında azaltmak, sera gazı azaltma
açığını yüzde 8 oranında azaltacaktır. Atılacak adımlar arasında düşük karbonlu
enerji kaynaklarını ve verimlilik programlarını tarım programlarına entegre
etmek ve azotlu gübre üretiminde yenilenebilir enerji kullanmak yer almaktadır.
7.
Topraklardaki karbonu hapsetmek için gerçekçi seçenekler uygulanmalıdır. Bu
konuda önemli stratejiler arasında ormanların dönüşümünü durdurarak
topraklardan daha fazla karbon kaybını önlemek, otlakların ve ekili alanların
verimliliğini artırarak toprak karbonunu korumak veya artırmak, tarımsal
ormancılığı artırmak ve toprak verimliliğinin gıda güvenliği için kritik olduğu
yerlerde karbon oluşturmak için yenilikçi stratejiler geliştirmek yer
almaktadır.
F)
Moleküler biyolojinin/biyoteknolojinin, ürün ıslahında ve verimi artırmada kullanılması
gereklidir.
Tarımsal
biyoteknoloji, genetik mühendisliği, moleküler belirteçler, moleküler teşhis,
aşılar ve doku kültürü gibi bilimsel araç ve tekniklerin canlı organizmaları
(bitkiler, hayvanlar ve mikroorganizmalar) değiştirmek için kullanılmasını
içeren bir tarım bilimi alanıdır. İstenilen özelliklerin belirli bir bitki
türünden tamamen farklı bir türe aktarıldığı transgen bitkiler, lezzet, çiçek
rengi, büyüme hızı, hasat edilen ürünlerin boyutu ve hastalıklara ve
zararlılara karşı direnç açısından istenen özelliklere sahiptir.
Tarımsal
biyoteknoloji, çeşitli ürünlerin besin içeriğini iyileştirmek, zararlılara
karşı bitkisel direnci artırmak, daha yüksek verim elde etmek, herbisit
toleransı geliştirmek, bitkisel hastalıklara dayanıklılık oluşturmak, sıcak ve
soğuk koşullara dayanıklılık ile su kullanım verimliliği, azot kullanım
verimliliği elde etmek ve tuz toleransı geliştirilmek, toksinleri ve
alerjenleri ortadan kaldırmak için kullanılmıştır/kullanılabilirdir. Günümüzde
kapitalist tekellerin elinde sermaye birikimi sağlamada ve birçok ülkede
çiftçileri bağımlılık altında tutmada işlevli bu teknoloji, komünist dünya
toplumunda bu özellikleri nedeniyle yaygın biçimde insanlık yararına
kullanılacaktır.
Sonuç
Dünya
Kaynak Enstitüsü (DKE)’nin, BM ve Dünya Bankası ile birlikte yürüttüğü
çalışmada, çiftçilerin artan Dünya nüfusunun ihtiyaçlarını karşılamak için 2050
yılına kadar 2010 yılına kıyasla yüzde 56 daha fazla gıda kalorisi (7.400
trilyon kalori) üretmesi gerekeceği tahmin edilmiştir. Yine 2010 yılındaki
küresel tarımsal arazi alanı ile mahsul ve mera verimi geçmişteki oranlarda
artmaya devam etse bile 2050 yılında gerekli olan tarım alanının, 593 milyon
hektar (Hindistan'ın neredeyse iki katı büyüklüğünde bir alan) daha fazla
olacağı öngörülmüştür. 2050 yılında tarım ve arazi kullanımı değişikliğinden
kaynaklanması muhtemel yıllık sera gazı emisyonları miktarı 15 gigaton
karbondioksit eşdeğeri (Gt CO2e) olarak tahmin edilmiş, küresel ısınmayı
1,5°C'lik artışın altında tutmak için bu emisyonda 4 Gt hedefine ulaşılması ve
yüz milyonlarca hektarlık terk edilmiş tarım alanının yeniden ağaçlandırılması
gerektiği belirtilmiştir.
Peki
bu gereklilikler ve ihtiyaçlar karşılanabilir, aşılması geren engeller
üstesinden gelinebilir midir?.. DKE, sorunun çözümü için kapitalist dünya
koşullarında reformist politikalar önermektedir. Bize göre bu çözüm önerileri
ancak ve ancak komünist dünya toplumunda hızlıca uygulanacak politikalardır.
Kapitalist dünya sisteminde insanların ihtiyaçlarının karşılanması yan-üründür
ve bilim/teknolojideki gelişmeler, sermaye birikiminin ihtiyaçları
doğrultusunda kullanıldığından gelişim alanları ve hızları sınırlanmakta,
insanlık yararına uygulanmaları ve yaygınlaştırılmaları gecikmektedir.
Bilimsel
buluşların önemli bir güdüleyicisi insanların merak ve tutkularıdır. Bu tüm
tarihte ve gelecekte de yok edilemez temel ve özsel insan niteliğidir.
Kapitalist sistemde bilimsel araştırma ve buluşlar için başka bir güdüleyici,
sermayenin emek üretkenliğini artırma, teknolojik gelişimi paraya çevirme ve kârını
realize etme çabasıdır. Kapitalizmde teknolojik yenilenme ve gelişme işte tüm bu
koşullayıcılar yüzünden yaşanmaktadır. Paraya ve kâra çevrilemeyen potansiyel
durumdaki ilerlemeler ilgi alanına girmemekte ya da geç girmekte, yaygın
şekilde uygulamaya geçişi ise aksamaktadır. Bu sırada çevre tahribatı, iklim
değişikliği, açlık, eşitsizlikler, insanların kitlesel katliamı, sermayenin
gereksinimleri için kaçınılması gereken olgular olmaktan uzaktır.
Bilim
ve teknoloji tüm tarih boyunca insanlığın kolektif olarak yarattığı ortak bir
mirastır. Bu ortak mirasın sermayenin hizmetinde olması, günümüzdeki üretiminin
sermaye tarafından kontrol edilmesi ve insanlığın çıkarları için kullanımının
olanaklı olanın gerisinde bir düzeyde oluşu kabul edilemez. Teknolojinin
insanlar tarafından kullanımında eşitsizliklerin oluşu ve toplumun hizmetine
olması gerekene göre gecikmeli girişi, kapitalist toplumsal ilişkilerin bir sonucudur.
Tüm
insanlar için sürdürülebilir gıda gereksinimlerini karşılamak, açlığı ve
yetersiz beslenmeyi gidermek, dünya gıda üretiminin verimliliği artırıp,
ihtiyaçları ölçüsünde insanlara dağıtmak ve tarımla ilişkili iklim
değişikliğini önlemek amacıyla bugünden geliştirilen bilimsel çözüm
önerilerinin ve politikaların uygulanabilirliği, toplumsal ilişkilerin ve
toplumla doğa arasındaki ilişkilerin rasyonel şekilde planlanarak düzenlendiği
bir toplumda vardır. Kapitalist toplumsal ilişkiler insanlar için ve onların
gereksinimlerinin karşılanması açısından, ayrıca insanların doğayla olan
uyumunda rasyonel değildir. Bilimsel politikaların dünya çapında planlar
dahilinde oluşturulup uygulanması için insanlar arasında eşitliğin olduğu, insanların
doğayla ve toplumsal süreçlerle olan ilişkilerinde denetimlerinin maksimum
düzeylere çıktığı, eş deyişle yabancılaşmayı yenerek özgürleştiği ve toplumun
doğayla olan uyumunun korunduğu yeni bir dünyaya geçiş gereklidir. Bu yeni
dünyanın adı komünizmdir.
Not:
Makalede “kamu” kavramını, toplum ve devlet olmak üzere her iki anlamıyla
kullanmaktayız. Bunun nedeni kısaca şu şekilde açıklanabilir: Toplumsal
ilişkilerin sınıfsal belirlenimi komünizmde ortadan kalkacağından, tarihin bu
döneminde insanlar arasında gözlenen siyasal egemenlik ve yönetim ilişkileri
ortadan kalkar. Bu, siyasal egemenlik, tahakküm ve baskı aracı olarak devletin
ortadan kalkması anlamına gelir. Sosyalizm döneminde devlet, bu eski işlevini
giderek terk edecektir. Siyasal organizasyon olarak devlet, ancak tüm toplumsal
yaşamın örgütlenme biçimi olduğunda sönümlenir ve
toplum içerisinde erir.
Devlet/devletler, giderek tüm dünya üzerinde yaşayan insanların kolektif bir
biçimde, örgütlenerek denetimlerine aldıkları nesnel toplumsal işleri yapar
duruma gelecektir. Planlamaların yapılması, üretim süreçlerinin gerçekleşmesi,
gereksinimlerin giderilmesi, genç kuşakların eğitimi, yaşlıların ve
engellilerin bakımı, çevrenin kendini yenilemesine destek olunması gibi toplum mühendisliği kapsamındaki işler,
herkesi kapsayan bir örgütlenmeyle yerine getirilecektir. Kısacası tahakküm
örgütlenmesi ve siyasal iktidar yapısı olan devlet/devletler söner ve toplum
içerisinde erirken, giderek tüm insanlığı kapsayan bir örgütsel yapılanma
yaratılacaktır. Devlet/devletler birliği, tüm insanlığı kapsayan toplum
örgütlenmesi olacaktır. Devlet,
örgütlü toplumla özdeşleşecektir. Komünizmde devlet, toplumsallaşacaktır, eş
deyişle kamusallaşacaktır. Devletin tarihsel olarak aşılması, ancak dönüşümü ve gelişimiyle olanaklıdır. Komünizm
“devletsiz” ya da devletin yok edildiği bir toplum değil, devletin aşıldığı bir toplumsal sistemdir.
Yararlanılan
kaynaklar:
1. https://research.wri.org/sites/default/files/2019-07/WRR_Food_Full_Report_0.pdf
3. https://research.wri.org/wrr-food/executive-summary-synthesis
5. https://www.statista.com/forecasts/1298375/volume-food-consumption-worldwide
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.