Kevin B. Anderson, Marx at the Margins: On Nationalism,
Ethnicity, and Non-Western Societies, The University of Chicago Press, Chicago
& London, 2010, pp. 196-236
Marx’ın Batılı Olmayan ve Pre-Kapitalist Toplumlar Üzerine Geç Dönem Yazıları
Kevin B.
Anderson
Çeviri: Fazıl Ahmet Kocaoğlu
Paris Komünü’nün 1871’deki
yenilgisinden sonra Marx, tekrardan Batı Avrupa ve Kuzey Amerika dışında
gerçekleşen sermayeye direniş biçimlerine odaklandı.[1]
Yazılarında görülen üç aşama, hayatının son on yılı olan 1872-83 yılları
sırasında batılı olmayan tarım toplumlarına olan bu yönelişini resmetmektedir.
Bu üç aşama, bir bütün olarak alındığında Marx’ın düşüncesinin 1850’lerin
sonlarında başlayan kademeli evriminin bir parçasıdır ve bu evrimin yeni bir
dönemini temsil etmektedir. Bu aşamaların ilki, önceki bölümde ele alındığı
gibi, kendisinin Kapital’in Fransızca
baskısında yaptığı değişikliklerde bulunabilir.
Bu bölümde ele alınacak
olan ikinci aşama ise, bir kısmı hâlâ herhangi bir dilde yayınlanmamış ve üç
yüz bin kelimeyi bulan, batılı olmayan ve prekapitalist toplumlar üzerine
1879-82 seçme yazılarında bulunabilir.[2] Çoğu
antropolog olan yazarların çalışmaları üzerine aldığı bu notlar, Hindistan
tarihi ve köy kültürü; Hollanda sömürgeciliği ve Endonezya’da köy ekonomisi;
Amerika yerlileri, antik Yunan, Roma ve İrlanda’da cinsiyet ve akrabalık
şekilleri; Cezayir ve Latin Amerika’da toplumsal ve özel mülkiyet gibi çok
çeşitli toplumları ve tarihsel dönemleri kapsamaktadır.[3]
1877’den 1882’ye kadar
Rusya üzerine yazdığı daha kısa ama daha çok bilinen bir grup metni ise Marx’ın
son dönem yazılarındaki üçüncü aşamayı oluşturmaktadır. 1869’da Rusça öğrenmeye
başlayan Marx’ın bu topluma olan ilgisi, Kapital’in birinci cildinin 1872 Rusça
çevirisini takip eden büyük tartışmayla daha da arttı. Rus sürgün Vera Zasuliç
ile mektuplaşmalarında ve başka yerlerde de Marx, bir tarım toplumu olan Rusya’nın
komünal köylerinin, ilksel sermaye birikiminin acımasız sürecini yaşamadan,
sosyalist dönüşümün başlangıç noktası olabileceğini ileri sürmeye başladı.
Bununla birlikte kendisinin devrimin mevkii olarak Rus kırsal komününe olan
ilgisi bir kırsal özerklik teorisi değildi. Başarılı bir devrim
gerçekleştirebilmek için Rusya’nın Batı teknolojisiyle bağlantıları ve en
önemlisi Batı’daki işçi hareketleriyle karşılıklı ilişkileri olması gerektiğini
düşünüyordu.
Marx 1883’teki ölümünden
önce, Komünist Manifesto’nun 1882
Rusça baskısına Engels’le birlikte yazdığı önsöz dışında, batılı olmayan ve
kapitalizm öncesi toplumlar üzerine olan bu yeni araştırmalarının hiçbirinin
neticelerini yayımlamadı.
Ölümünden sonra Engels’in düzenleyip
yayımlayacağı Kapital’in 2. ve 3.
ciltlerini tamamlamamasından da anlaşılacağı üzere Marx, hayatının son 10
yılında az sayıda metin yayımladı. Marx’ın bu döneme ait en ünlü çalışması,
yine ölümünden sonra yayımlanacak olan Gotha
Programı’nın Eleştirisi (1875) metnidir. Kendisinin hayatını ve
düşüncelerini konu alan birçok çalışmaya göre Marx, 1879 yılına gelindiğinde
ciddi bir entelektüel çalışma yapma yetisini kaybetmişti. 1920’lerde ilk MEGA’yı
[Marx-Engels Gesamtausgabe (Marx-Engels Bütün Eserleri)] başlatan büyük Marx
editörü David Riazanov’a göre yoğun bir entelektüel çalışma, yıpranmış sağlık
durumundan ötürü çalışmaktan bitkin düşmüş beynine yönelik bir tehditti: 1878’den
sonra [Marx’ın 60 yaşına girdiği yıl!] Kapital
üzerine tüm çalışmalarını bırakmak zorunda kaldı, ama hâlâ not tutabiliyordu
(Riazanov [1927] 1973, 205-6). Riazanov, başka şeylerin yanında, neredeyse kesin
olarak bu bölümde incelenecek olan not defterlerinden söz ediyordu. 1925’te ilk
MEGA’nın hazırlıkları üzerine bir raporunda Riazanov,
bu not defterlerini affedilemez bir bilgiçlik (1925,399) örneği olarak
niteliyor.[4] Marx’ın çeşitli
coğrafyalar, kültürler ve tarihsel dönemlerde cinsiyet ve sınıfları çok dilli
bir biçimde incelediği çalışmalarının entelektüel olarak ekonomi politik
eleştirisi kadar ciddi olmadığı önermesi, eğer cinsiyetçilik değilse de Avrupa merkezcilik
kokmaktadır. Marx’ın bugüne ulaşmış mektupları, bu geç dönem yazılarının
tamamlanmamış Kapital ile olan
ilişkisine dair bir açıklama sunmuyor; yine de Riazanov tarafından hesaba
katılmamış bir ihtimal, Marx’ın ekonomi politik eleştirisinin coğrafi kapsamını
genişletmeye niyetlenmiş olduğudur.
Marx’ın son yıllarının
entelektüel bir düşüşe sahne olduğu düşüncesi her ne kadar baskın düşünce olsa
da son zamanlardaki tartışmalarda buna karşı çıkıldığı da oldu.[5] Lawrence
Krader, 1972 yılında Karl Marx‟ın
Etnoloji Not Defterleri başlığıyla titiz bir transkripsiyon yayımladı.[6] Marx’ın
1880-82 arası notlarından birkaç yüz sayfa içeren bu çok dilli ve çığır açıcı
kitap, kendisinin Bütün Eserleri’nin İngilizce ve Almanca baskısında yer
almayan, batılı olmayan ve prekapitalist toplumlar üzerine not defterlerinin
boyutunu ve derinliğini açığa kavuşturdu. Krader bu kitapta, Lewis Henry Morgan’ın
Amerika yerlileri, Antik Yunan ve Roma; Henry Sumner Maine’in antik İrlanda’da
toplumsal ilişkiler; John Budd Phear’ın Hindistan köyleri ve John Lubbock’un
birkaç yazı öncesi toplum hakkındaki antropolojik çalışmaları üzerine Marx’ın
tuttuğu notları yayımladı.[7] Bununla
birlikte Krader’ın Etnolojik Not
Defterleri baskısı, Marx’ın 1879-82 notlarının ancak yarıya yakınını
içermektedir. Bazıları hâlâ herhangi bir dilde yayımlanmamış olan kalan kısmı
ise, Rus antropolog Maxim Kovalevsky’nin Amerika, Hindistan ve Cezayir’de
toplumsal mülkiyet hakkındaki çalışmaları; sömürge memuru Robert Sewell’in bir
kitabını temel alarak Hindistan tarihi; Alman sosyal tarihçiler Karl Bücher,
Ludwig Friedländer, Ludwig Lange, Rudolf Jhering ve Rudolf Sohm’un Roma ve Orta
Çağ Avrupası’nda sınıf, statü ve cinsiyet çalışmaları; İngiliz hukukçu J. W. B.
Money’nin Endonezya (Java) çalışmaları; fiziksel antropoloji ve paleontolojideki
yeni çalışmalar; Rusya taşrasındaki Rus dili çalışmaları ve son olarak
İngiltere’nin 1880’deki Mısır hamlesi üzerine Marx’ın notlarından oluşmaktadır.
Krader tarafından yayımlananlarla birlikte bu notlar, basılması halinde 800’den
fazla sayfayı bulacak uzunluktadır.[8]
Bu not defterlerini analiz
ederken Krader (1974, 1975), bunların Marx’ın Asyatik üretim biçimleri üzerine
önceki çalışmasıyla ilişkilerini ve antropolojik düşünceye katkılarını
vurguluyor. Marx’ın 1879’da Kovalevsky’nin komünal mülkiyet hakkındaki
çalışmaları üzerine tuttuğu notları yayımlamış olan Alman tarihçi Hans-Peter
Harstick, bu not defterlerini yeni bir ayrılış olarak değerlendiriyor: Marx
yönünü Avrupa sahnesinden… Asya, Latin Amerika ve Kuzey Afrika’ya çevirdi
(1977, 2). Dunayevskaya ([1982] 1991, 1985) bu notların cinsiyet konusuna odaklanmasının
ve Marx’ın Morgan üzerine notlarının, Engels’in bunlardan yola çıkarak ortaya
koyduğu Ailenin, Özel Mülkiyetin ve
Devletin Kökeni (1884) çalışmasıyla olan farklılıklarının altını çiziyor.[9] Feminist
şair Adrienne Rich’in ([1991]2001) dikkatini çeken
Dunayevskaya’nın çalışması, Etnolojik
Defterler’i ilk defa genel okuyucunun dikkatine sundu.
Düzenlenmemiş, bazen
İngilizce, Almanca ve başka dillerin dilbilgisi kurallarına uymadan karıştırılmasıyla
yazılan bu metinler taslak elyazmaları değil, Marx’ın çalıştığı kitaplardan
pasajları alıntıladığı ya da özetlediği çalışma defterleridir. Fakat aynı zamanda
diğer yazarların çalışmalarının özetleri olmaktan çok daha fazlasıdır. Dunayevskaya’nın
da belirttiği gibi bu not defterleri Marx’ın
düşüncelerini duymamıza izin veriyor (2002,294). Öncelikle Marx’ı bir okuyucu
olarak sergileyen bu defterler, sadece çalıştığı yazarların varsayımları ve
vardıkları sonuçları hakkındaki doğrudan ya da dolaylı eleştirilerini değil,
okuduğu metinlerdeki konu ve meseleleri ne şekilde birbirine bağladığı ya da
ayırdığını gösteriyor. İkincisi, hangi konu ve verileri batılı olmayan ve
prekapitalist toplumlar hakkındaki çalışmalar açısından oldukça önemli
bulduğunu ortaya koyuyor. Kısacası bu defterler, yeni alanlara yönelen Marx’ın düşüncesine
eşsiz bir pencere sunuyor.
İroqualar,
Homerik Yunanlılar ve Diğer Yazı Öncesi Toplumlarda Cinsiyet ve Toplumsal
Hiyerarşi
Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni’ni
Lewis Henry Morgan’ın Eski Toplum (1877)
kitabını temel alarak yazdığı için, Marx’ın batılı olmayan ve prekapitalist
toplumlar üzerine 1879-82 not defterleri içinde en bilineni, dolaylı olarak da olsa,
bu kitap üzerine olanlardır. Bu öncü kitabında Engels, cinsiyet eşitliğinin alışılmadık
şekilde güçlü bir savunusunu yapıyor ve sadece ana akım kamuoyunun değil, Proudhon
gibi kadın haklarına yönelik sınırsız düşmanlığını dışa vuran figürleri
barındıran sosyalist söylemin de sahip olduğu önyargılara karşı çıkıyor. Bunun
yanında Engels liberal feminizme bir alternatif sunuyor ve kadının
ezilmişliğini ekonomik alana bağladığı için, sınıf egemenliği var olduğu sürece
kadının kurtuluşunun tam anlamıyla başarılamayacağını öne sürüyor. Fakat aynı
zamanda, aşağıda tartışılacağı gibi, Engels’in kitabı, Marx’ın Morgan üzerine
notlarının incelikli yanına haksızlık edecek biçimde determinist bir yapıdaydı.
Ünlü kitabında Engels, Amerikalı
antropolog Morgan hakkında, Marx’ın 40 sene önce keşfettiği materyalist tarih görüşünü
Amerika’da kendi yöntemleriyle yeniden keşfetti ve bu durum onu belli başlı
noktalar üzerinde Marx’la aynı sonuca varmaya götürdü yazıyor ve onu Marksist
manada materyalist olarak görüyor[10] Üstelik
Engels, bununla ilgili herhangi bir belge sunmasa da Marx’ın, Morgan’ın araştırmalarının
sonuçlarını basılı bir biçimde tanıtmayı planladığını yazıyor (MECW 26,131).
Morgan’ın incelediği
birkaç yazı öncesi ve devletsiz toplumu –Iroqualar’dan eski Yunan, Roma ve Almanlara–
değerlendirdikten sonra Engels, devletin yeni ve geçici bir kurum olduğunu öne
sürüyor: Devlet ezelden beri var olan bir şey değildir. Onsuz varlığını devam
ettiren, devletin ve devlet hâkimiyetinin ne olduğunu bilmeyen toplumlar
olmuştur (MECW 26, 272). Morgan’ın birçok yazı öncesi toplumda karşılaştığı
devlet dışı örgütlenme biçimleri olan gens ya da kabile, bu toplumların yapı
birimidir. (Marx, Engels ve Morgan’ın üçü de günümüzde yaygın kullanım olan klan ya da kabile yerine Latince kökenli
gentes, gens ve gentile terimlerini kullanmışlardır.) Ufukta gördüğü devletsiz
ve sosyalist toplumun gelişini bekleyen Engels, kitabını Morgan’ın antik gensin
özgürlük, eşitlik ve kardeşliğinin yeniden, ama daha üstün bir biçimde, canlanışı
şeklindeki öngörüsünü alıntılayarak sonuçlandırıyor (MECW 26, 276, Morgan 1877,
552). Engels, antropolojinin sunduğu yeni bilgilerin, insanlığın var olduğu
süreç bir bütün olarak ele alındığında sınıf hiyerarşileri, mülkiyeti ve
cinsiyetiyle uygarlık adı verilen şeyin insan ilişkilerini düzenlemenin tipik
ve doğal olmayan bir yolu olduğunu kesin bir biçimde kanıtladığını neredeyse
Rousseaucu bir tarzda savunuyor. Ancak Rousseau’nun aksine Engels odak
noktasına cinsiyet eşitliğini koyuyor.
Engels’e göre bu ilkel
eşitlikçi toplumlar, düşük seviyeli ekonomik ve teknolojik gelişimlerinden
ötürü yok olmaya mahkûmdu (MECW 26, 203). Özel mülkiyet, toplumsal sınıflar,
devlet ve ataerkil aile gibi yeni kurumlar eninde sonunda bu toplumları
ezecekti. Cinsiyet üzerine Hegelci bir tarzda Engels bu yeni hiyerarşilerin
doğuşunun, kadınların siyasi karar alma sürecinden dışlanması, anasoyluluğun yok
olması ve dolayısıyla kadın cinsinin büyük tarihsel yenilgisi anlamına geldiği sonucuna
varıyor (165). Özel mülkiyet, devlet
ve ataerki bir bütünlük oluşturduğu için bunların ancak topyekûn bir sosyalist
dönüşümle üstesinden gelinebileceğini ileri sürüyor. Sonuç olarak Engels,
kapitalist ekonominin ve bununla birlikte sosyalizm doğrultusunda güçlü bir işçi hareketinin gelişmesiyle kadın cinsinin
büyük tarihsel yenilgisinin tersine çevrileceği şeklinde yarı otomatik ve
ekonomik determinist bir argüman sunuyor.
Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, cinsiyet ve aile üzerine klasik Marksist görüş olarak
biline gelmiştir. Ancak 20. yüzyıl ortalarında itibaren ise bazı feminist
düşünürler kitabın ekonomik determinizmini Marx’a da bağlayarak eleştirmeye başladı.
Örneğin varoluşçu feminist Simone de Beauvoir özel mülkiyetin kadının
köleleştirilmesi sürecine mutlaka dâhil olması gerekip gerekmediği belli
değildir der ([1949] 1989, 56). Dolayısıyla Engels’in yanlış olduğu nokta cinsiyet
antagonizmini sınıf çatışmasına indirgemeye çalışmasında saklıdır (56, 58).
Ancak bu Engels eleştirisi güçlülüğüyle birlikte bir zayıflık da barındırmaktadır.
Marksist ve yapısalcı eleştirilerinin bugüne kadar ortaya koyduğu gibi
varoluşçuluk, ekonomik ve toplumsal koşullara karşı bireylerin öznelliğine ve
seçimlerine fazla ağırlık vermektedir (Marcuse [1948] 1972, Dunayevskaya [1973]
1989, Bourdieu 1977).
1972’de Marx’ın Morgan üzerine
notlarının Krader’ın Etnoloji Defterleri kitabında yayınlanması eski tartışmaya
yeni bir zemin sağladı.[11]
Engels, kitabının giriş kısmında Marx’ın eleştirel notlarını kendi
kitabında yeniden üretmeye çalıştığını belirtmesinden de anlaşılacağı üzere
Marx’ın alıntılarından ve notlarından faydalanmıştı (MECW 26,131). Ancak çok az
kişi Etnoloji Defterleri ortaya
çıkana kadar Marx’ın, Engels’in kitabıyla aşağı yukarı aynı uzunlukta olan
Morgan üzerine notlarının ne derece kapsamlı olduğunun farkındaydı. Krader,
Morgan ve Hindistan başta olmak üzere batılı olmayan birtakım toplum üzerine
çalışmış diğer antropologların çalışmaları hakkında Marx’ın notlarını yayınlayarak
Engels’in kendi kitabında yer vermediği bir şeye dikkat çekmiştir: Marx’ın 1880-82 not defterlerinin aslında
toplumsal hiyerarşinin uzak geçmişteki kökenleriyle veya kapitalist küreselleşmenin
çağdaş toplumlardaki sosyal ilişkiler üzerindeki etkisiyle ilgilenmemiş olma
ihtimali.
Notlarından anlaşıldığı
kadarıyla Marx, Morgan’ın merkezine kabileyi alan yaklaşımını ve özellikle
kabilenin uzun süre aileden üstün olduğu düşüncesini benimsemiştir. Öte yandan
kabile sisteminin çökmesiyle ortaya çıkan ailenin, Roma’da olduğu gibi çok
çeşitli hâkimiyet biçimlerini içerdiğini de kabul eder. Marx bunu, Engels’in de
alıntıladığı şu kısa cümlesinde tarif eder: Modern
aile, en başından beri tarımsal hizmetlerle ilgili olduğu için, sadece köleliği
değil aynı zamanda serfliği de embriyo halinde ihtiva etmektedir. Kendi içinde,
daha sonra toplum ve devlet çapında ortaya çıkacak bütün antagonizmleri bir
minyatür halinde barındırır (Marx [1880-82] 1974,120; ayrıca bkz. Engels MECW 26,166).[12]
Marx bir ölçüde Morgan’ın
kabile merkezci yaklaşımıyla kendi materyalist yaklaşımı arasında bir ilişki
kurmuştur. Ek olarak Morgan’ın kabile toplumlarındaki göreli cinsiyet eşitliği
tezini de onaylar görünmektedir. Ne var ki Morgan ve Engels, kabile toplumunun
çöküşüne erkek egemenliğinin, sınıflı toplumun ve devletin kaynağı olması
nedeniyle odaklanırken Marx’ın not defterleri bu şemaya pek uymayan, daha
incelikli ve diyalektik bir yaklaşıma sahiptir. Elbette Marx, notlarına
kaydettiği şu pasajda görüleceği gibi Morgan’ın İroqua toplumunda kadının sahip
olduğu güç hakkındaki görüşünü paylaşmaktadır:
Seneca halkı içinde uzun
yıllar misyonerlik yapan Ped. Asher Wright, Morgan’a 1873’te onlar hakkında
şunları yazıyor: … Kadınlar diğer her
yerde olduğu gibi kabile içinde de en büyük güçtü. Gerektiğinde kabile reisinin,
teknik olarak söylendiği şekliyle, kafasındaki
boynuzu düşürerek‟ onu savaşçıların arasına geri yollamaktan çekinmezlerdi.
Reisin belirlenmesi de aslen her zaman onların
elindeydi. (Marx[1880-82]1974,116; vurgu orijinal metinde)[13]
Ama Marx burada
bırakmıyor. Dunayevskaya’nın da ileri sürdüğü gibi Marx, Engels’in aksine, bu
kabile toplumlarında kadınların sahip olduğu özgürlüğün sınırlara sahip
olduğunu gözlemliyor. Dunayevskaya, Marx’ın Morgan alıntıları içinde, yine
İroqualar hakkındaki, kadınların konuşmaya haklarının olduğunun ama karar alma
haklarının olmadığının görüldüğü şu pasajı diğerlerinden
ayırıyor: Kadınların kendi seçtikleri bir
sözcü aracılığıyla isteklerini
ve görüşlerini belirtmelerine izin verilmişti. Kararlar [erkek] Konsey tarafından alınırdı (Marx [1880-82] 1974,
162 [vurgu orijinal metinde]; ayrıca bkz. Morgan 1877, 117).
Marx, erken Greko-Romen
toplumunu Iroqua kabile toplumunun aynasında yeniden kavramsallaştırma
şeklindeki Morgan’ın temel anlayışını da benimsemiştir. Klasik Yunan’da erkek
egemenliği üzerine Morgan’dan alınan şu pasaja Marx, erkek egemenliğini
çelişkili bir olgu olarak ele aldığı, buna direnişin en azından belirtilerinin
bulunduğunu belirttiği bir parantez açıyor:
Yunan erkeklerinde her zaman var
olan ve kadının değerini düşüren kasıtlı bencillik ilkesi barbarlarda nadiren bulunuyordu. Yüzyıllar, Yunan kadınının zihnine
değersizlik hissinin damgasını vurdu. [[Ama Olympus‟taki
tanrıçalar kadının daha eski, daha özgür ve daha güçlü bir konumunun olduğunu
hatırlatıyor. Juno egemenlik için can atıyordu, zekâ tanrıçası, Zeus’un başının
üstünde ortaya çıktı vs.]][14] …
Yunanlar uygarlıklarının yüceliğine rağmen kadın cinsine davranışlarından ötürü
barbar kalmaya devam etti. Kadınlar yüzeysel
bir eğitim alıyordu, karşı cinsle cinsel ilişkiye girmekten mahrum
bırakılmışlardı, değersiz oldukları kendileri
tarafından bir gerçek olarak kabul edilene dek onlara telkin edilmişti.
Kadın kocasının eşiti olan yol arkadaşı değildi, onunla kız çocuğuymuş gibi ilişki kuruluyordu (Marx [1880-82] 1974,
121; vurgular orijinal metinde)[15]
Yunan’da erkek egemenliğinin Engels ve Morgan’daki tümüyle
sevimsiz tasvirinin aksine Marx’ın metne açtığı paragraf pasajı daha diyalektik
kılıyor ve Yunan’daki cinsiyet ideolojisinin derin bir fay hattıyla yarıldığını
ileri sürüyor. Hemen ardından Marx, Roma’da kadınların sahip olduğu görece özgür konum hakkında Morgan’ın
uzun bir pasajını notlarına dâhil ediyor:
Materfamilias ailenin
kadın reisiydi; kocasının kısıtlamaları olmadan özgürce sokaklarda dolaşır, erkeklerle
sık sık tiyatrolara ve şölenlere gider; evde belirli odalarda kalmak zorunda
değildir, erkeklerin masasından dışlanmamıştır. Sonuç olarak Roma kadınları
Yunan kadınlarına göre daha fazla itibar ve özgürlük sahibiydi; ama evlilik, kadını
kocasının iktidarı altına sokuyordu,
yani kocasının kadını yapıyordu. Zina söz konusu olduğunda cezalandırma,
yaşatma ve öldürme gücü (kadının ait olduğu gensin de görüşünü alan) kocasının
elindeydi. (Marx [1880-82] 1974, 121; vurgular orijinal metinde)[16]
Burada ve yukarıda Marx’ın
notları, Engels’in kabile toplumu yok olurken yerini sınıflı topluma ve devlet
biçimlerine bırakmasıyla yaşanan kadın cinsinin büyük tarihsel yenilgisi şeklindeki
formülasyonundan farklı bir doğrultuda ilerliyor gibi görünüyor. Yunan tanrıçaları
ataerkil düzen hakkında farklı bir bakış açısı sunuyor ve sert kısıtlamalar var
olmaya devam etse de geç Roma’da kadının durumunun iyileşmesi bu bakış açısına
katkı sağlıyor.[17]
Yine Morgan ve Engels’den
farklı olarak Marx erken kabile toplumlarında katmanlaşmanın ve hiyerarşinin
belirtilerine odaklanıyor. Morgan, efsanevi Atina kralı Theseus’un, çöküşünden
çok önce kabile sisteminin eşitlikçiliğini ortadan kaldırmaya çalıştığı
şeklindeki geleneksel anlatıyı yorumlarken onun bir sınıf sistemi oluşturmaya
çalıştığını, ancak dönemin kabile toplumunda bunun başarılı olmasını sağlayacak
toplumsal temel bulunmadığı için başarısız olduğunu ve dolayısıyla genslerin
gücünün azalmadığını ileri sürüyor (Morgan 1877, 260). Marx bu noktada Morgan’a
katılmıyor ve eski kabile yapısının kendisini toplumsal eşitsizliğin
büyümesinin kaynağı olarak görüyor:
Plutarkhos’un, düşkünler ve yoksullar Theseus’un çağrılarına
büyük bir istekle uyuyordu ve Aristoteles’ten alıntıladığı Theseus halka yönelmişti şeklindeki
ifadeleri, Morgan’ın aksine gens reislerinin,
servet ve diğer nedenlerle gens kitleleriyle
çoktan çıkar çatışması içine girdiğini gösteriyor. (Marx [1880-82] 1974,
210; vurgular asıl metinde)
Dunayevskaya, Theseus
dönemi hakkında Marx’ın, toplumun sınıfsal olmayan bir biçimde tabakalaşması ya
da kastlaşması ihtimalini ileri sürdüğünü düşünüyor:
Marx, ilkel komünün ortadan
kalkmasından çok önce eşitlikçi komün içinde bir mevki sorununun ortaya
çıktığını gösteriyor. Bu, zıtta dönüşümün başlangıcıydı gensin kasta dönüşümünün.
Bir başka deyişle eşitlikçi komünal yapının içinde zıttının, yani kastın,
aristokrasinin, farklı maddi çıkarların unsurları baş gösterdi. (1985, 214)
Bu, Marx’ın Morgan üzerine notlarındaki bir başka noktada
kastın üzerinde durmasıyla uyumluluk içinde:
Fetihçiliğin gens ilkelerine eklenmesi
durumunda gensler yavaş yavaş kast oluşumuna fırsat vermiş olabilir mi? … Soydaşlık bağına sahip gensler arasında rütbe farkları var olur olmaz gens ilkeleriyle çatışan bu durum gensleri, zıttı olan kast şeklinde katılaştırabilir. (Marx [1880-82]1974,183;
vurgular orijinal metinde)
Özel mülkiyetin ortaya çıkışı üzerinde duran Engels, özel mülkiyeti en aza indirgeyen kolektivist baskı biçimlerinin de katı
toplumsal hiyerarşiler oluşturabileceğini gözden kaçırmıştır. Eğer Engels
Morgan’ın Aztekler hakkındaki bölümlerini Marx’ın tüm ayrıntısıyla ele aldığı
gibi ele almış olsaydı,[18] bu
ayrımlar onun için de netleşirdi ve Amerika yerlileri hakkında kendinden emin
bir biçimde bir kural olarak diğer kabileleri hükümleri altına almazlardıyazmazdı
(MECW26, 203). Morgan’ın askeri
demokrasi şeklinde tanımladığı kolektivist bir kabile toplumu olan Aztek
konfederasyonu her şeye karşın birçok kabileyi hükmü altına almıştı (1877,
188).
Marx, Darwinist John
Lubbock’un The Origin of Civilization and
the Primitive Condition of Man (1870) kitabı üzerine notlarında anasoylu
toplumları incelemeye devam ediyor. 1882’nin sonlarında tuttuğu bu kısa
notlarda Lubbock’u aşağıladığı görülen Marx, Afrika hakkındaki şu pasaja
serpiştirdiği parantezlerde olduğu gibi birkaç noktada Lubbock’un ataerkil
önyargılarıyla dalga geçiyor:
Aşağı ırkların çoğunda ilişkilerin kadınlar üzerinden gerçekleşmesi
yaygın gelenektir, dolayısıyla tuhaf (!) bir biçimde bir erkeğin mirası [[bunlar o halde erkeğin mirası değildi, bu medeni
ahmaklar zihinlerini kendi geleneklerinden kurtaramıyorlar]] kendisine değil kız kardeşinin çocuklarına aitti. (105)[19]
Eğer Gineli zengin bir adam ölürse silahı dışındaki malvarlığı kız kardeşinin oğluna geçer. (Marx
[1880-82] 1974, 340; vurgular Marx’a ait)
Bir başka noktada Marx, Lubbock’un onaylayarak alıntıladığı
etnosentrik bir antropoloğun aksine bir Avustralya yerlisinden parantez içinde akıllı
siyah şeklinde söz ediyor:
Evrensel, bağımsız ve sonsuz bir ruha olan inanç (hayaletle aynı değil) insanlığın en yüce (?)
ırklarına mahsus bir durumdur. Rahip
Lang, The Aborigines of Australia isimli
eserinde bir arkadaşından söz eder. Bu arkadaşı uzun uzun ve sabırla çok akıllı
bir Avusturalyalı’ya kendisinin bedeni
dışındaki varlığını anlamasını sağlamaya çalıştı (inandırmaya çalıştı demek
daha doğru olurdu) ama siyah hiç oralı olmadı … (akıllı siyah) uzun süre bu beyefendinin
(rahip Lang’ın aptal arkadaşı) ciddi olduğuna
inanmadı, (bu beyefendinin en samimisinden bir salak olduğunu) anladığındaysa
öğretmen ne kadar ciddi olursa mesele o kadar komik görünüyordu. (245, 246) (Lubbock
farkında olmadan kendisini komik duruma düşürüyor.) (Marx [1880-82] 1974, 349;
vurgular Marx’a ait)
Bununla birlikte bu eleştirilerini sığ Lubbock ile sınırlamamıştır.
Seçkin hukukçu Henry
Sumner Maine’nin Early History of
Institutions (1875) kitabı üzerine olan daha ayrıntılı notlarında da aynı
hissiyatı veren Marx, İngiliz bilgini ataerkil, sömürgeci ve etnosentrik varsayımlarından
ötürü ayıplıyor. Amerikalı toplumsal kuramcı David Norman Smith’inde (daha sonra)
belirttiği gibi: Marx’ın etnolojik konular
üzerine yazdıkları arasında bunlar eleştirel
manada en zenginleriydi. Maine’nin kitabının büyük kısmı, yakın dönemde
yayımlanmış olan, özellikle Senchus Mor ve
Book of Aicill olmak üzere Brehon yasalarına
dayanarak yazdığı, antik İrlanda’da
komünal toplumsal yapılar ve örfi hukuk hakkındadır. Maine sık sık İrlanda örfi
hukukunu, 1860’larda yüksek rütbeli sömürge memuru olarak görev yaptığı Hindistan’ın
benzer yasal kurumlarıyla karşılaştırıyor.
İlk bölümde Maine, bir
zamanlar Batı Avrupa’da oldukça yaygın olan toprağın ortak mülkiyetinin,
dünyanın diğer birçok yerinde hâlâ büyük bir unsur olduğunu belirtiyor (1875,
1). Bir önseziyle, özellikle Doğu Avrupa’nın Slav halkından ve Hindistan’dan
bahsediyor: Batı dünyasının bir gün mutlaka hesaba katmak zorunda kalacağı bir
gerçek şudur ki, insan türünün büyük bir kısmının siyasi ideolojisi ve mülkiyet
konusundaki fikri ayrılmaz bir biçimde aile içi bağlılıkla, ortak mülkiyetle ve
ataerkil güce olan doğal itaatle ilişki içindedir (2-3). Maine batılı olmayan
toplumların geri kalmışlığını bu formların varlığını devam ettirmelerine dayandırır.
Krader, Maine’in İngilizlerin, İrlanda ve Hindistan’a mülkiyetin gelişmiş
biçimini aktarabileceğine inandığını düşünür ve bu yüzden tarihsel hukuk
bilgisini imparatorluğun hizmetine sunmuştur (Krader 1975, 263). Marx, ataerkil
aileyi en eski ve en temel toplumsal örgütlenme biçimi addettiği için Maine’i
yerse de[20]
iki yazar şu esas noktada mutabıktırlar: Rusya ve Asya’daki komünal toplumsal
biçimler, burjuva mülkiyet ilişkilerinin gelişimi önünde büyük bir engel teşkil
etmekteydi.
Maine’in tarihsel olarak
ilk önce ataerkil ailenin geldiği şeklindeki varsayımını ele alırken Marx şöyle
yazıyor: Mankafalı bir İngiliz olan Bay Maine gensle değil daha sonra kabile
reisi vs. olacak aile reisiyle başlıyor. Salaklığın doruk noktası (Marx
[1880-82] 1974, 292). Marx bununla alakalı olarak, eski İrlanda’da kadınların
sahip olduğu hatırı sayılır gücü Hıristiyanlık gibi daha sonraki etkilere
bağlayan görüşe saldırıyor: Maine bunu kilise etkisi olarak görüyor ama
yabanıllığın yüksek seviyesindeki her yerde bu ortaya çıkıyor, örneğin
Kızılderililerde (288). Marx, Morgan’ın ataerkil olmayan erken formlar
hakkındaki güçlü anlayışından da bahsediyor.
Cinsiyetle ilgili ikinci bir tartışma unsuru, sati ve Hindistan’da kadınların miras hakkı üzerine. Marx yeniden Maine’in ataerkil aileyi asıl form olarak görmesini ve evliliğe ait malların kadının elinde bulunmasını icat olarak görmesini eleştiriyor. O bunu kabile içinde soyun kadın tarafından aktarılması şeklindeki eski anasoylu toplumsal düzenin kalıntıları olarak görüyor (Marx [1880-82] 1974, 325). Brahminler’i ve onların hukukla ilgili çalışmalarını değişimin nedeni olarak görüyor.
Sati ve kadın verasetiyle ilgili Marx,
notlarına Maine’den daha aydınlatıcı bulduğu Thomas Strange’in Elements of Hindu Law (1835) kitabından
parçalar alıyor:
Brahminlerin kötülüğü “Suttee” [sati] ya da dul yakmayla doruk noktasına ulaşıyor.
Strange, bunu yasa değil bir malus usus[21]
olarak değerlendiriyor zira ne Manu’da ne de diğer yüksek otoritelerde bunun
bahsi geçiyor. … Mesele açık: suttee açıkça,
kısmen ölmüş koca için dini tören verasetini (ruhani) Brahminlerin ele
geçirmesini sağladığı için, kısmen de Brahmin yasaları vasıtasıyla dulun
mirasını kocanın kabile içinde en yakın olduğu aileye aktardığı için dini bir cinayettir. … Suttee her ne kadar Brahminler
tarafından sunulmuş bir yenilik olsa da bu yenilik
Brahminlerin zihninde (erkeği kendi mallarıyla gömen) eski barbarlığın
kalıntıları olarak algılanıyordu! Bırakalım öyle olmaya devam etsin. (Marx
[1880-82] 1974, 325-27; vurgular orijinal metinde)
Bunun yanında Marx, bütün
bunları Hindistan’ın farklılıkları olarak değil Batı toplumlarıyla bağlantısı
içinde değerlendirdi; örneğin Brahminlerden farklı bir biçimde olsa da Orta
çağda Katolik kilisesinin mülkiyete el koymasını incelemesi gibi. Sahtekâr
Kilisenin, kadınların diğer haklarını kısıtlarken mülkiyet haklarını güvence
altına almasında kesinlikle bir çıkarı vardı (Brahminlerin çıkarının tam
tersi!) der. Çünkü kilise kadınların mallarını bağışlamasını istiyordu (327).
Maine gibi Marx da antik
İrlanda kabile yapısının yeni bir sınıflı toplum yapısına ne şekilde dönüşmeye
başladığıyla ilgilendi ve bu konuda ara sıra Maine’e yakınlık duyduğunu
belirtti. Maine’in İrlanda’da kabileleri analiz ettiği birçok tartışmayı kendi
notlarına dâhil etti. Marx burada da Hıristiyanlık öncesi ruhban sınıfa bu
dönüşümdeki rolü bakımından odaklandı. Bunun yanında Maine’in, sınıf
farklılıkların oluşumunda sığır başta olmak üzere besi hayvanlarının
birikiminin önemine dair tartışmasını yakından takip etti.
Antik kabile yapısının
sınıf sistemine dönüşümünün nihayetinde devletin oluşumuna yol açtığı konusu
Marx’ın Maine’i eleştirdiği bir başka noktadır. Thomas Hobbes, Jeremy Bentham
ve John Austin’i referansla Maine, devletin uygulanmak zorunda olmayan ama
uygulama kudretine sahip olunan dayanılmaz güce dayandığını yazar (Marx
[1880-82] 1974, 328; Maine 1875, 350). Marx bu tepeden inmeci tasviri eleştirir
ve Devletlerin olduğu yerde (ilkel topluluklardan sonra vs.), yani siyasi olarak
örgütlenmiş bir toplumda devlet kesinlikle hükümdar değildir, sadece öyle
görünür yazar (329). Bunun yerine Marx devletin doğuşu hakkında ekonomik tabana
işaret eder. Bu, not defterlerindeki en uzun yorumlarından biridir. Marx’a göre
sorunlardan biri Maine’in, ekonomik tabandan ayrı bir şey olarak ele aldığı ahlak düşüncesidir: Bu ahlak, Maine’in meseleyi ne
kadar az anladığını gösteriyor. Bu (her şeyden önce ekonomik) etkilerin varlığının bir ahlaki biçimi vardır ve bu biçim her zaman ikincildir, türemiş biçimdir,
asla birincil değildir (329; vurgular Marx’a ait). Marx’a göre ikinci bir
problem İngiliz hukukçunun tarihi soyutlamaya çalışan analitik devlet gücü
kurgusuydu. Örneğin, Marx’ın notlarına dâhil etmediği bir pasajda Maine, kendisinin
egemenlik teorisinin İran Kralı’nın, Atina Demos’unun, Roma İmparatorları’nın,
Rus Çarı’nın ve İngiliz Kraliyeti ve Parlamentosunun zora dayanan otoritesini
birlikte sınıflandırmayı mümkün kıldığını yazar (Maine1875,360).[22] Marx’a göre
bu gibi düşünceler tarih dışı ve soyuttur, farklı üretim biçimlerinde var olan
kurumları eleştirel olmayan bir biçimde bir araya getirmenin sonucudur.
Fakat Marx’a göre en büyük problem Maine’in Austin’den türettiği
tepeden inmeci teorisiyle ilgidir. Bu pasajı, Marx’ın devlet teorisinin son
dönemlerindeki antropolojik çalışmaları doğrultusunda nasıl geliştiğini ortaya
koyduğu için uzunca alıntılıyorum:
Maine daha derin bir şeyi göz
ardı ediyor: devletin görünüşteki
yüce ve bağımsız varlığı sadece bir yanılsamadır,
çünkü her türlü biçimiyle devlet toplumun bir fazlalığıdır. Devlet, toplumsal
gelişmenin belirli bir aşamasında ortaya
çıktığı gibi, toplum şu ana kadar erişmemiş olduğu bir aşamaya vardığında da
yok olacaktır. Önce bireyliğin grup zincirlerinden ayrılması bu bireyliğin tek yönlü gelişmesi anlamına gelir.
Bu zincirler ilk başta (mankafalı Maine’in
anladığı şekliyle) despotik değildir,
gruptaki ya da ilkel topluluktaki toplumsal bağlardan oluşur. Fakat grubun
gerçek doğası ancak içeriğini analiz ettiğimizde anlaşılabilir son tahlilde çıkarlar.
Sonra anlarız ki bu çıkarlar belirli toplumsal gruplara mahsustur. Bunlar sınıfsal çıkarlardır, son tahlilde ekonomik ilişkilere dayanırlar. Devlet bunlar
üzerine bina edilir ve devletin varlığı
sınıf çıkarlarının varlığını göstergesidir …
temel hata … kendine has şekli ve unsurlarının toplamı ne olursa olsun politik üstünlüğün toplumun üstünde
duran, sadece kendine dayalı bir şey olarak algılanmasıdır. … Örneğin daha
gelişkin bir askeri güç doğrudan üretim
araçlarındaki gelişmelere bağlıdır bunlar avlanma ve balıkçılıkta yıkım ya da savaş araçlarının
kullanılması örneğinde doğrudan çakışır. … Yarı deli IV. Ivan güzel bir örnek.[23]
Boyarlara ve Moskova’daki güruha kızgınken kendini köylü çıkarlarının temsilcisi olarak göstermeye çalıştı, çalışmak
zorundaydı. (Marx [1880-82]1974, 329-30; vurgular orijinal metinde)
Şimdiye kadarki kısımda
yeni en önemli şey muhtemelen Marx’ın, kökenleri hâlâ ekonomik çıkar
düşüncesinde bulunan devlet teorisini Morgan ve Maine’den aldığı kabile toplumu
hakkındaki materyallerle güncellemesi.
Gördüğümüz gibi Marx’ın
Maine’e olan sık saldırıları, İngiliz hukukçunun verilerini ve argümanlarını
eleştirel biçimde olsa da benimsediği noktaları gizliyor. Bu noktalar özellikle
(1) İrlanda kabileleri içinde sınıf farklılıklarının doğuşu ve (2) premodern
tarım toplumları için genel bir kategori olarak feodalizm teriminin reddi ile
alakalı. Yine de genellikle Maine’i gerçek bir bilginden ziyade sermayeyi ve
imparatorluğu savunan bir ideolog olarak betimliyor.
Müslüman ve Avrupalı Fetihlerin
Etkisi Altında Hindistan’ın Komünal Toplumsal Biçimleri
Maine üzerine olan notları
Hindistan hakkında az sayıda tartışma içerse de Marx, 1879-82 not defterlerinde
tamamen bu topluma odaklanmıştır. Bu durum, genç antropolog Maxim Kovalevsky’nin
1879’da Rusça yayınlanmış, büyük oranda Hindistan’a odaklanan Communal Landownership: The Causes, Course,
and Consequences of Its Decline eseri üzerine ayrıntılı notlarında
görülebilir. Ayrıca genç tarihçi Robert Sewell’in Analytical History of India (1870) ve etnolog John Budd Pear’ın The Aryan Village in India and Ceylon (1880)
eserleri üzerine eşit uzunluktaki notlarında da görülebilir durumda. Marx’ın bu
dönemdeki Hint alt kıtası üzerine olan notları yaklaşık doksan bin kelimeden
oluşuyor. Fakat Marx bu Hindistan notlarında, Morgan, Lubbock ve Maine üzerine
notlarına kıyasla çok daha az yorum yapıyor.
Rusça yazdığı bazı pasajlar
dışında çoğunlukla Almanca yazan
Marx, Kovalevsky’nin komünal mülkiyet hakkındaki kitabını 1879 sonbaharında
notlarına geçirmiş gibi görünüyor; yani Morgan, Maine ve Lubbock üzerine notlarından
bir ya da iki sene önce. Kapital’in Rusça çevirmenlerinden olan Nikolai Danielson’a
19 Eylül 1879 tarihli bir mektubunda Marx, genç Kovalevksy’den bilimsel arkadaşlarımdan
biri şeklinde söz ediyor (MECW45, 409). Bu dönemde Marx’la Londra’da sık sık
görüşen ve Morgan’ın Eski Toplum kitabının
bir kopyasını ona veren de Kovalevsky olmuştu (Krader 1974, White 1996).[24]
Kovalevsky’nin Hindistan’ı
ele aldığı kısımlarla ilgili notlarında Marx, (1) Müslüman fetihlerinin
öncesini, (2) Müslüman hâkimiyetini ve (3) Britanya sömürgeciliği dönemini
kapsayacak bir biçimde bütün Hindistan tarihinde özellikle komünal mülkiyet
açısından toplumsal ilişkileri inceledi. Bu notların en başında Marx Kovalevsky’den,
Hindistan dışındahiçbir ülkenin bu kadar çeşitli toprak ilişkileri tecrübe
etmediği alıntısına yer veriyor (Marx [1879] 1975, 346).[25]
Birinci bölümde Marx, Kovalevsky’nin Hindistan taşrasında
komünal biçimlerin (1) toprağa ortak bir biçimde sahip olan ve onu birlikte
süren kabile temelli topluluklar; (2) bütün köyün akrabalık temelinde bir arada
olmadığı ama toprağın bir ölçüde akrabalık temelinde bölüşüldüğü köy toplulukları;
(3) Hindistan’da toprak mülkiyeti biçimleri tarihinde görece yeni bir biçim
olan, akrabalık temelinde örgütlenmeyen ve ortak toprağı belirli aralıklarla
eşit bir biçimde tekrar bölüşen köy toplulukları şeklindeki tarihsel
tipolojisini yakından izliyor (Marx [1879] 1975, 351). Daha sonra Marx, komünal
köy içinde toprağın bireysel olarak bölüşülmesi özel mülkiyet değildir! diyor
(362).
Hindistan’ın komünal
biçimlerindeki büyük değişimlere odaklandıktan sonra artık Marx için Hindu
Hindistan, 1853’te olduğu gibi değişmeyen ve gerçek tarihi olmayan bir toplum
değildir (MECW12,217). Kovalevsky’den bir alıntısına (benim italikleştirdiğim)
bir yorum ekleyerek erken dönem Hindistan köylerindeki toplumsal antagonizm hakkında
akrabalık derecesiyle belirlenen paylaşım sistemini tehdit eden tehlike, uzak
torunlar ve yeni gelen yerleşimcilerden kaynaklanıyordu. Dolayısıyla bu antagonizm ortak toprağın eşit bir
şekilde ve belirli aralıklarla tekrar bölüşülmesi sistemine yol açtı yazıyor (Marx [1879] 1975, 357). Yani eski
kabile ve akrabalık sistemi ve daha geniş tabanlı komünal köylerin eşitlikçi
sistemi arasındaki çelişki, Kovalevsky’den çok Marx için erken Hint
köylerindeki toplumsal değişimin arkasındaki başlıca güçtü.
Bir başka düzeyde Marx,
eski Manu yasalarından itibaren Hindu hukukunun evriminin de komünal mülkiyetin
çözülmesini kolaylaştırdığı sonucuna varmış görünüyor. Kovalevsky’den
alıntıladığı ve kendi eklediği kısımların yine italikleştirildiği aşağıdaki
pasajda da görüldüğü gibi bunun dini yapılara yapılan bağışlar ve hediyeler
yoluyla gerçekleştiğini vurguluyor:
Yani din adamlarının istifleri, aile mülkünün bireyselleşmesi
sürecinde merkezi bir rol oynadı.
(113) Parçalanmamış aile mülkünün başlıca özelliği satılamaz oluşuydu.
Brahminlerin etkisi altında gelişen yasama süreci, bu mülkiyeti ele geçirmek
için bu kurala daha fazla saldırmak
zorundaydı. … [[Mülkiyetin her yerde
hediye yoluyla din adamlarının takıntılarına devredilmesi!]] … Diğer halklarda olduğu gibi, örneğin
Germen-Romen dünyada da (bkz. Merovenjler, Karolenjler) aynı derece sırası
bulunmaktaydı —din adamlarına verilen hediyeler, taşınmaz malların
devredilmesinin diğer tüm yollarından önce gelir. (Marx [1879] 1975,
366-67)
Yukarıdaki son cümlede
Marx, Hindistan’ın farklılığı düşüncelerine karşı tekrardan Hindistan tarihinin
diğer kültürlerle, burada Orta Çağ Avrupa’sıyla, olan benzerliklerini
vurguluyor.
Marx, Kovalevsky’nin
Hindistan’da komünal mülkiyet hakkındaki argümanlarının çoğuna katılıyor
görünüyorsa da genç antropoloğun varsayımlarına itiraz ettiği de oluyor.
Örneğin Kovalevsky’nin, toprağın komünal mülkiyetinin ortaya çıkışının, kabile mensuplarının topraktan
ortak bir biçimde faydalanmasına kaynak teşkil ettiği yönündeki ifadesine cevaben
Marx işbirliğinin avcılığın koşullarınca gerekli hale geldiğini, göçebe ve
hatta yabanıl insanlar arasında yerleşik tarımdan bile önce ortaya çıktığını
yazıyor (Marx [1879] 1975, 356-57). Marksist hümanist filozof Peter Hudis’in de
belirttiği gibi Marx, Kovalevsky’nin komünal toplumsal ilişkilerle komünal
mülkiyet biçimlerini özdeşleştirmesini reddeder (2004, 63). Grundrisse’de
olduğu gibi burada da Marx komünal üretim biçimlerini, komünal mülkiyetten
tarihsel olarak daha önce ve daha asli olarak görüyor.
Marx, Kovalevsky’nin
Hindistan yazıları üzerine notlarının İslam egemenliğinin bu eski toplumsal ilişkiler
üzerine etkisini ele alan ikinci bölümünde, sömürge öncesi Hindistan’ın feodal
olduğu fikrine karşı en açık saldırılarını gerçekleştiriyor. Müslüman
fetihçiler, ordudaki hizmetleri karşılığında askeri liderlerin toprak ya da
toprağın gelirini kazandığı bir tımar sistemi olan ikta’yı uygulamaya koydular. Batı feodalizmindeki fiefin (yurtluk)
aksine ikta miras yoluyla geçmiyordu.
İkta’yla ne kadar toprağın devredileceğinin
de katı sınırları vardı ve çoğu durumda Hindu tebaa toprağını elinde tutuyordu.
Uzun bir yorumunda Marx, arkadaşı Kovalevsky’nin bu ilişkileri feodal olarak
yorumlamasına olan kızgınlığını dile getiriyor:
Tımarlar, devlet görevi karşılığında tarım [[fakat
bu Roma’nın ispatladığı gibi o kadar da feodal
değil]] ve onurlandırma[26] Hindistan’da
bulunduğu için, Kovalevsky burada Batı Avrupa feodalizmi görüyor. Ama Kovalevsky, diğer birçok şey gibi, temel
bir özellik olan serfliğin Hindistan’da
bulunmadığını unutuyor. [[Sadece
özgür olmayan köylünün değil, özgür köylünün de (muhafız görevi üstlenen) feodal lord tarafından korunmasının tekil rolüne bakalım (Palgrave ile kıyaslayın). Bu rol
Hindistan’da, wakuf[27] dışında
çok sınırlıydı]] [[Romen-Germen feodalizminin sahip olduğu toprak sahipliği
(bkz. Maurer) Roma’da olduğu gibi Hindistan’da da çok az görülüyordu. Toprak
Hindistan’ın hiçbir yerinde yüce değildi, dolayısıyla halk tabakasına
devredilmek zorunda değildi!]] (Marx [1879]1975,383; vurgular orijinal metinde)
Bu pasaj, prekapitalist toplumların
bir bütün olarak feodal olduğuna dair, bazen Marksist ortodoksinin bir örneği
olarak gösterilen görüşe karşı Marx’ın sert karşıtlığını ortaya koyuyor. Yirmi
yıl önce Grundrisse’de yaptığı gibi bu tip düşüncelerden uzak durmakla kalmıyor,
feodal yorumunu yapmaya devam edenlere açık bir biçimde saldırıyor. Bu pasajla
ilgili Harstick’in yazdığı gibi, Marx, Asya ve Avrupa tarihi için farklı birer araştırma
yöntemi taraftarı ve kendi argümanı … her şeyden önce Batı Avrupa modelindeki
toplumsal yapı kavramlarını Hindistan ve Asya’daki toplumsal ilişkilere
nakletmeye karşı (1977, 13).
Farklılıklarına rağmen Marx’ın
arkadaşı Kovalevsky de Lubbock, Maine ve Sewell’in aksine fakat Morgan gibi komünal
mülkiyete ve kabile toplumlarına hayranlık duyuyordu. Bununla beraber genç Rus
etnolog, bu konuda sessiz kalan Morgan’ın aksine, Marx’ın sömürgeciliğe olan
düşmanlığını da paylaşıyordu.[28] Bu
durum, Marx’ın, Kovalevsky’nin Hindistan yazıları üzerine notlarının, 1857-58
Sepoy ayaklanmasına kadarki Britanya sömürgeciliği dönemini ele aldığı üçüncü
bölümünde belirginleşiyor. Marx, Cornwallis’in, önceden Babür İmparatorluğu
için soydan geçecek şekilde vergi toplayıcılığı yapan zemindarları toprak beyi yapan 1793 tarihli kalıcı yerleşmesinin
ayrıntılı bir incelemesini yaparak başlıyor. Zemindarlar bu sayede önceden
sadece vergilendirdikleri yerlerde kapitalist tarzı sınırsız mülkiyet elde
etmişlerdi. Buna, artık kiracıları olan ryotları
topraklarından tahliye etme ve elde ettikleri bu yeni toprakları mirasçılarına
bırakma hakkı da dâhildi. Kovalevsky üzerine notlarına yukarıda sözü geçen
Sewell’in Analytical History of India kitabından
parçalar dâhil eden Marx, Cornwallis’i alçak herif şeklinde tarif eden ifadeler
kullanıyor (Marx [1879] 1975, 385; Sewell 1870, 153). Sewell’e göre Cornwallis’in
karşıtlarından biri Hindistan kültürünün toptan tahrip edilmesine karşı [Doğu
Hindistan Şirketi] Konseyinde hararetli bir konuşma yapmıştı, Marx da bu beyanı
notlarına dâhil etmiştir (Marx [1879] 1975, 385; Sewell 1870, 153). Ama Sewell’in,
bu değişimleri pasif bir biçimde kabullenen aşağılanmış ve ruhsuz Hintliler
şeklindeki küçümseyici ifadesini notlarına dâhil etmiyor (Sewell 1870, 153).
Britanyalı sömürgecilerden köpekler,
pislikler, öküzler, ahmaklar ve benzeri şekilde bahseden Marx, İngiliz hükümetine
karşı genel nefretini ifade ediyor ([1879] 1975, 390-92, çeşitli yerlerde).
1853’te yaptığı gibi ryotların durumunu
İrlanda köylüsünün durumuyla ilişkilendiriyor: İngiltere ve İrlanda bir arada.
Güzel! (Marx [1879] 1975, 390).
Kovalevsky, yeni
kapitalist yapının altındaki köylerde komünal biçimlerin devamlılık
gösterdiğini fark etmişti. Marx bu konuda şu pasajı, toplumsal zerrelerle ilgili
italikleştirilmiş cümleyi ekleyerek kaydediyor:
Bu sistemde hükümet, belirli bir
köydeki komünal mülkiyet sahiplerinin bütünüyle değil, hakları vergilerin
zamanında ödenmemesiyle son bulacak olan bireysel parsellerin soydan geçen sahipleriyle ilgileniyordu. Bu zerreler arasında belirli bağlantılar
hâlâ bulunuyor, bu da eski, toprağa ortak sahip olan köy gruplarını
anımsatıyor (Marx [1879] 1975, 388; vurgular orijinal metinde).
Bu çok önemli pasaj, Marx’ın
Hindistan notlarıyla 1877-82 Rusya notları arasında aşağıda tartışılacak olan
bir ilişkiyi akla getiriyor. Eğer bu komünal bağlantılar Hindistan’da var olmaya
devam ettiyse, Rusya’da olduğu gibi sermayeye direniş noktaları olarak işlev
görmüş olamazlar mı?
Britanya sömürgeciliğinin komünal köyler üzerindeki etkisi
tartışmasının sonlarına doğru Marx, Maine’e saldırıyor ve onu önyargılılıkla
suçluyor:
Hindistan’da, Bay H.
Maine vs. gibi İngiliz memurlar ve onları destekleyen gazeteciler, Pencap’ta
ortak mülkiyetin zayıflamasını İngilizlerin arkaik biçime olan sevgi dolu
yaklaşımlarına rağmen ekonomik
ilerlemenin mutlak sonucu olarak tanımladı, oysa onlar aynı şeyin, kendi
zararlarına, başlıca ve etkin bir taşıyıcısıdır. (Marx [1879] 1975, 394;
vurgular orijinal metinde)
Bu çok ilginç pasajda
Marx, açık bir şekilde sömürgeciliğe ve kapitalizme olan düşmanlığını
gösteriyor ve bir bakıma komünal toplumsal biçimlere olan sempatisini dile getiriyor.
Ama kendi zararlarına tabiriyle, bu biçimlerin ekonomik ilerleme adına sert bir
şekilde bozulmalarına karşı korunmalarının Britanya egemenliğine tehlike
yaratabilecek yeni toplumsal güçleri açığa çıkaracak şey olmadığını da
belirtiyor. Eski komünal biçimler özünde devrimci olmayabilirler ama kapitalist
moderniteyle çarpıştıklarında toplumsal düzene bir tehlike olmaya başlayabilirler.
Marx, Phear’ın The Aryan Village in India and Ceylon kitabı
üzerine notlarını muhtemelen 1881’de, yani kitabın yayımlanmasından sonraki
sene yazdı.[29]
Phear 1860’lar ve 1870’lerde Hindistan ve Seylan’da (şimdi Sri Lanka) sömürge
hâkimi olarak görev yaptı ve kitabı da Bengal ve Seylan köy yaşantısının ayrıntılı
bir tasviriydi. Marx genel olarak Phear’ın verilerini notlarına geçirmiş olsa
da ara sıra yazdığı yorumlar aydınlatıcı. Yoksullaşan Hindistan köylülerinin durumuna
olan sempatisini dile getiren Phear, elbette Marx’ın, bunun yerel hâkim
sınıfların ve Britanyalı sömürgecilerin köylüler pahasına zenginleştiği
şiddetli ekonomik kutuplaşmaların bir parçası olduğu şeklindeki görüşünü
paylaşmıyor. Bu durum Phear’ın bir cümlesine Marx’ın açtığı parantezde
görülebilir: Açık ara en büyük bölgenin aşırı fakirliği, yani (Hindistan’ın en
zengin bölgesi olan!) Bengal’in nüfus yığını (Marx [1880-82] 1974, 249).
Bir yerde Marx, Phear’dan ryot
ve zemindarlar arasındaki çatışma
üzerine, köyün seçilmiş başı mandaldan da
söz eden bir pasaj alıntılıyor:
Zemindar’ın tebaasının (köyün başı) Mandal
ile olan kavgası… Yeni Zemindar
ryotlarının kiralarını artırmak gibi önlemler aldı; birkaç ryottan yüksek
kira … toplamada başarılı oldu ama nüfuza sahip mandal inatla direnmeye devam etti ve muhalefetin başını çekti.
Zemindarlar uşaklarını onu yakalayıp hakkından gelmeleri için gönderdi. (s.
118, 119) Birkaç insanın ölümüyle sonuçlansa da mandal kazandı. (s. 119 120)
Ryotların, belirli konularda zemindarın tarafını tuttuğu için mandala karşı geldiği bir başka vaka; daha
sonra komite tarafından cezalandırılması ve
uyarılması kararı veriliyor, birkaç kişi onu dövmek için görevlendiriliyor.
(ve böylece ölüyor) (Marx [1880-82] 1974, 261; vurgular asıl metinde)
Üstteki pasaj, ryotlarda
belirli bir dereceye kadar sınıf dayanışması ve direnişin varlığını ortaya
koyuyor. Marx’ın notları için seçtiği bölümler bu konuya oransal olarak Phear’ın
orijinal metninde verdiğinden çok daha fazla önem vermekte.
Marx, Sewell’in Analytical History of India kitabı
üzerine 1879’da tuttuğu, Kovalevsky’nin Hindistan yazıları üzerine notlarıyla
aynı defterde olan notlarına, bu antropolojik çalışmaları tamamlayıcı olacak
şekilde Hindistan’ın siyasi ve askeri tarihinin kronolojisini de ekliyor. Bir
sömürge memuru olan ve Analytical History
of India’yı henüz yirmili yaşlarının ortalarında yazan Robert Sewell,
Hindistan’ın güneyi üzerine bazı önemli tarihsel ve arkeolojik çalışmalar
yayımlamaya devam etti. Marx’ın, bazı kısımları İngilizce olmakla birlikte
genel olarak Almanca yazdığı Sewell üzerine notları kırk iki bin kelimeyi
buluyor. Esasen Sewell üzerine notlarıyla Kovalevsky üzerine daha antropolojik
olan notları, elle yazılmış defterinde birbirine geçmiş durumda. Eğer
Kovalevsky notları Marx’ın, Hindistan toplumunun bir tarihi olduğuna inandığını
gösteriyorsa, Sewell üzerine olanlar, kendisinin 1853 Hindistan yazılarındaki
sorunlu ikinci bir özelliğini de bir kenara atıyor gibi görünüyor: Hindistan’ın
dışarıdan gelen fetihçilere her zaman pasif bir biçimde karşılık verdiği
düşüncesi. Çünkü Marx’ın notları, 1853’teki yazılarında olduğu gibi büyük
tarihsel güçlerin kaçınılmaz ilerleyişinden ziyade, Müslüman ve İngiliz
fetihlerinin koşullu karakterine vurgu yapıyor.
Marx, Sewell notlarına
kendi cümleleriyle bazı önemli yorumlar yazmış olsa da bunu çok sık yapmıyor.
Yine de notlarının Sewell’in metniyle olan ilişkisi yakından incelendiğinde
Hindistan’a bakış açısındaki değişimin belirtileri görülebiliyor. Birçok yerde Marx,
Sewell’in metninde ikinci derece önemde olan pasajların üzerinde duruyor.
Dolayısıyla notlarının asıl meselesi, çoğu zaman alındığı kitabın
yazarınınkinden farklıydı.
Örneğin Sewell, Müslüman fetihlerinden
önceki döneme çok az önem verirken Marx notlarında bu konu üzerinde duruyor.
Sewell’den alınan şu kırpılmış pasajın ilk cümlesi kendisine ait iki kelime içeriyor,
“en ilginç”:
Magadha Krallığı en ilginçlerinden biri. Budist
krallar geniş yetkilere sahipti; uzun yıllarca Kshatriya kastında bulunuyorlardı, ta ki Sudra kastından —Manu’nun dört kastı içinde dördüncü ve en alt
seviyedeki kast— Chandragupta isimli
birinin — Yunanlar Sandracottus der— Kralı öldürmesine ve egemenliği eline
geçirene kadar; kendisi Büyük İskender zamanında
yaşadı. Daha sonra üç tane daha Sudra
hanedanı karşımıza çıkıyor ve M.S.
436‟da Andrha’dakiyle son buluyor. (Marx [1879-80] 1960, 54: vurgular Marx’ın)[30]
Marx’ın en ilginç tabiri,
kastın görece boşluklu yapısına olan hayretini ifade ediyor olabilir. Eğer
öyleyse bu pasaj, kastın yabancı istilası durumunda toplumsal uyumu baltalayan
aşılmaz bir engel olduğu şeklindeki 1853 yılındaki görüşünü değiştirdiğine
işaret ediyor.
Benzer şekilde Marx,
Sewell’in,1853’te büyük ihtimal katılacağı bir ifadesini notlarına dahil
etmiyor: Hindistan’ın gerçek tarihi … Arapların istilasıyla başlar (Sewell
1870, 10). Dahası, Sewell Hindistan’ı Müslüman fetihçilerle özdeşleştirirken ve
şüphesiz Britanya’nın da onların adımlarını takip ettiğini düşünürken Marx,
Sewell’in bu erken fetihçileri övdüğü pasajları çoğunlukla atlıyor.
Ek olarak Marx, Sewell’in
Hint direnişinden bahsettiği pasajların üzerinde duruyor ama Hint savaşçılarını
ya da yöneticilerini negatif bir biçimde ele aldığı yerleri çıkarıyor. Örneğin,
Sewell’den, Hindu Maratha güçlerinin Babür imparatoru Evrengzib’i egemenliğinin
sonlarına doğru savunma konumuna düşürdüğünü vurgulayan şunun gibi pasajlar
alıyor:
1704. … Hayatının son dört
yılında bütün hükümet altüst olmuştu; Marathalar kalelerini tamir etmiş ve güç
toplamıştı; korkunç bir kıtlık askeri birlikler üzerindeki hâkimiyeti bitirmiş
ve hazineyi boşaltmıştı; askerler ücretler için isyan çıkarıyorlardı.
Marathalar tarafından yoğun şekilde baskılanan Evrengzib, büyük bir şaşkınlıkla
Ahmadnagar’a çekildi ve hasta düştü. (Marx [1879-80] 1960)[31]
Bir başka noktada Marx,
Maratha liderliğini tarif eden bir kısmı
kaydederken Sewell’in ―hükümdar kelimesini ―kabile atası [Stammvater]
ile değiştiriyor (Marx [1879-80] 1960, 80; Sewell 1970, 122).[32] Bu
durum, Sewell üzerine olan bu notlarıyla daha antropolojik olan notları
arasında kavramsal bir bağlantı olduğuna işaret ediyor ve Babür İmparatorluğu’na
ve Britanyalılar’a karşı Hint direnişinin en önemli merkezi olan Marathalılar’ın
kabile esaslı örgütlendiği fikrinin altını çiziyor.
Marx on dördüncü yüzyılın
sonlarında, Timur’un Delhi’yi istilası ve yağmasından hemen önce, Delhi
sultanlarının güçlü direnişlerle karşılaşmaya başladıkları gerçeğine de oldukça
ilgi gösteriyor. Aşağıda, Marx’ın Sewell’in pasajına yerleştirdiği kısımları italikleştirdim:
1351: Muhammed bin Tuğluk’un
Delhi Sultanlığı’nın sona ermesiyle birkaç farklı devlet ortaya çıktı. 1398
gibi (Timur istilası zamanında) Delhi’nin
çevresindeki birkaç kilometre dışında Hindistan’ın hiçbir yerinde Müslüman egemenliği kalmamıştı. (Marx
[1879-80] 1960, 25)[33]
Hak iddiasında bulunan
altı krallık örneğinin ismini vererek devam ediyor ve defterinin sol kısmına tekrar
tekrar Hint kelimesini yazıyor.[34]
Sewell’in elli sene sonraki olaylar hakkındaki bir pasajını
notlarına geçirirken parantez içinde yine buna benzer bir şey yapıyor:
1452’de Jaunpur’un Rajah’ı
(kralı) Delhi’yi kuşattı, 26 yıl süren bir savaş başladı (bu önemli; yerli Hint
hükümdarlarının eski Müslüman hâkimiyeti karşısında yeterince güçlendiğini
gösteriyor) ve Rajah’ın kesin yenilgisiyle ve Jaunpur’un Delhi topraklarına
katılmasıyla sonuçlandı. (Marx [1879-80] 1960, 23; vurgular asıl metinde)[35]
Bu örnekte Marx’ın
parantez içindeki yorumu, Sewell’in metnindeki tonu yerli Hint hükümdarlarının
nihai yenilgisinden ziyade uzun süren direnişlerine çekiyor.[36] Bu
pasajlar yine, 1853’te sahip olduğu fetih karşısında Hint pasifliği görüşünden
uzaklaştığını gösteriyor.
Yukarıdakilerin hiçbiri
Marx’ın Hindistan notlarının Müslümanlık karşıtı olduğunu ima etmiyor. Kendisi
birçok yerde Müslümanların Hindistan kültürüne ve toplumuna olan önemli katkılarını
not ediyor. Bir yerde, Sewell’in, Ekber Şah’ın Delhi’si hakkındaki Şehir o dönemde
dünyanın en büyük ve hoş şehirlerinden biri
olmalı cümlesinden daha samimi bir şekilde Babür imparatoru Ekber Şah
hakkında Delhi’yi o zamanların en
büyük ve en güzel şehri haline getirdi yazıyor (Sewell 1870, 54; vurgular
eklendi; Marx [1879-80] 1960, 33). Marx, Ekber’i Sewell’in yaptığından daha seküler
bir biçimde tarif ediyor. İngiliz tarihçi Ekber dini konularda hoş görülü ve tarafsızdı
yazarken Marx dini meselelere kayıtsızdı ve dolayısıyla hoşgörülüydü yazıyor
(Marx [1879-80] 1960, 32; Sewell 1870, 52).
Marx, Sewell üzerine
notlarının büyük kısmını Britanya egemenliği dönemine ayırmıştır. Burada bu
egemenliğin koşullu karakterine ve Britanya’nın burada sahip olduğu gücün riske
girdiği birçok örneğin üzerinde duruyor. Sıklıkla ahmaklar ve köpekler şeklinde bahsettiği
Britanyalılar’ın Hint direnişi karşısında son derece korktuklarını belirtiyor. Notlar
boyunca Marathalılar’a olan
yakınlığını aşikâr bir biçimde gösteren Marx, yer yer onların savaş ağalıklarını
(warlordism) da aşağılıyor.
Beklendiği gibi Marx,
Sewell’in Britanya’nın Hindistan’ı fethetmesini Asyatik barbarlığa karşı
kahramanca savaş şeklinde betimlemesiyle dalga geçiyor veya buraları notlarına dâhil
etmiyor. Bu durum, Sewell’in, Kalkuta’nın Kara Deliği şeklinde bilinen, 1756’da
bir Babür yetkilisince hapsedilmiş yüzden fazla Britanyalı savaş esirinin
boğularak ölmesi hadisesini anlattığı kısmı Marx’ın alıntılama şeklinde de
görülebiliyor. Bu noktada Marx, Sewell’in bu konu hakkındaki dünya tarihindeki
en korkunç trajedilerden biri gibi cümlelerini notlarına almıyor. Bunun yerine Kalkuta’nın
Kara Deliği, İngiliz ikiyüzlülerinin bugüne kadar üzerinden çok fazla sahte
skandal uydurduğu olay yazıyor (Marx [1879-80] 1960, 65; ayrıca bkz. Sewell 1870,
95).
Ek olarak Marx, Britanya
sömürgeciliğinin, kapitalizmin en açgözlü biçimini uygulayarak antik toprak
mülkiyeti biçimlerini, tefeci ve sermayedarlar tarafından ele geçirilebilen
sınırsız özel mülkiyete nasıl dönüştürdüğü hakkında notlar alıyor.[37] Marx
aşağıdaki pasajı kendinin de eklemeleriyle (italik olarak) Sewell’den alıyor:
18. yüzyılın
sonlarında bir Babür yetkilisi olan, çapkın, eğlenceye düşkün ve zamparaların
en kötüsü Muhammed Ali, özel şahıslardan büyük miktarda borç aldı ve bu borçları
ciddi miktarda toprağın gelirini o şahıslara tahsis ederek ödedi. Borç verenler
(namı diğer İngiliz üçkâğıtçı tefeciler) bunu oldukça avantajlı buldu; büyük toprak sahiplerinin yerine hemen vermin[38]
kuruldu ve ryotları ezerek devasa bir servet biriktirmelerini sağladı; yani sonradan görme Avrupalı (ya da İngiliz)
zemindarların yerli köylüler üzerindeki en ahlaksız tiranlığı! (Marx
[1879-80] 1960, 90)[39]
Marx Hindistan’daki bu gelişmelerden William Pitt yönetimindeki
İngiliz devletini sorumlu tutar.
Marx tekrar ve tekrar
Britanyalılar’a karşı direnişin üzerinde duruyor ve onlara karşı ordular kuran
çeşitli Maratha, Babür, Afgan ve Sih güçlerine olan sempatisini dile getiriyor.
Aynı zamanda, bu güçlerin haydutluk
ve gaddarlık yüzünden muhtemel destekçilerini nasıl kaybettiğini ortaya koyuyor
ve Britanyalılarla yan yana duran Hint liderlere olan bütün iğrenme duygusunu
da gösteriyor. Maratha kabilelerinin kesin yenilgilerinden sonra bile Marx,
Britanyalılar’ın Kuzeybatı’da Sihler ve Afganlar tarafından yaşayacağı yeni
zorluklara dikkat çekiyor.
Britanyalılar 1842’de Afganistan’ı
işgal etti ve ezici bir yenilgi yaşadı; dağ geçitlerinden geri çekilmeye
çalışan on beş bin asker ve sivil öldü. Marx, Sewell’in bu geri çekilmeyi
anlattığı bir pasajını, İngiliz köpekleri şeklindeki alaycı adlandırmayı yerleştirerek notlarına geçiriyor: Yerliler İngiliz köpeklerini metrelerce
yükseklikte vurarak
öldürdü, yüzlercesi geçidin sonu temizlenene
kadar aşağı düştü, sadece açlıktan ölmek üzere olan ve yaralı 500-600 adam
geri çekilmeye devam edebildi. Onlar da sınıra yürümeye çalışırken birer koyun gibi katledildi (Marx
[1879-80] 1960, 136 [vurgular Marx’ın]; ayrıca bkz. Sewell 1870, 240). Marx
ayrıca, Afganistan’ı ve aradaki diğer bölgeleri geri almak için başlattıkları
sonraki seferlerinde Britanyalıların birçok kez fethettikleri şehirleri nasıl
yağmaladığına dikkat çekiyor.
Marx 1857-58 Sepoy
Ayaklanması’nı ayrıntısıyla ele alıyor, çoğu zaman Sewell’in Hint gaddarlığı
hakkındaki bıktırıcı betimlemelerini dışarıda tutuyor ve bunun yerine Britanya’nınkilere
odaklanıyor. Kırparak aldığı pasajlar ayaklananları Sewell’in metninde
olduğundan daha olumlu bir pozisyona koyuyor. Bu durum, Marx’ın kendi (italik)
cümleleriyle düzenleyerek alıntıladığı, 1857 Mayıs’ındaki durum hakkındaki şu
alıntıda görülebilir:
İsyan Hindistan’ın her yerine
yayılmıştı; aynı anda 20 farklı yerde Sepoy ayaklanmaları ve İngilizlerin katli;
başlıca olay yerleri: Agra, Bareili, Muradabad. Sindhia İngiliz köpeklerine sadık ama süvarileri öyle değil; Patiala’nın Rajah’ı
utanç verici! İngilizlere yardım için
çok sayıda asker gönderdi!
Mainpuri’de (Kuzeybatı
Şehirleri), genç zalim bir teğmen
olan De Kantzow, hazineyi ve kaleyi korudu. (Marx [1879-80] 1960, 149)[40]
İsyancı liderlerinden Nana
Sahib’in Kanpur’da birkaç yüz Avrupalı sivil ve askeri öldürdüğü katliamına
bile sempatisini hissettiren Marx, Sewell’in bu konuyla ilgili pasajlarını
kırparak alıntılıyor, canavarca ve kalleş
şeytanlar gibi aşırı süslü tabirleri ve İngiliz tarihçinin, ortaya çıkan
dehşetin tarihte eşi benzeri yok şeklindeki ifadelerini atıyor (Marx [1879-80]
1960, 149-50; Sewell 1870, 268-70). Birkaç yerde Sewell’in kullandığı asi kelimesini isyancıyla değiştiriyor. Sewell üzerine
notları, Marx’ın Sepoy Ayaklanması’na olan sempatisinin 1850’lerin
sonunda Tribune’de aynı olay üzerine
yazılarından itibaren hep arttığını gösteriyor.
Endonezya, Cezayir ve Latin Amerika’da
Sömürgecilik
Ele aldığı bölge, yani
bugün Pakistan, Bangladeş ve Hindistan’ı kapsayan bölge, (Hindular’a kıyasla
azınlık olsalar da) dünyanın en geniş Müslüman nüfusunun yaşadığı bölgelerden
biri olduğu için, Hindistan üzerine notları İslam üzerine birtakım tartışmalar
içeriyor. Marx bunun yanında, çoğunluğu Müslüman olan ve sırasıyla Hollanda ve
Fransa tarafından sömürgeleştirilen Endonezya (Java) ve Cezayir hakkında da
ayrıntılı notlar alıyor.
Marx, J.W.B. Money’nin Java: or, How to Manage a Colony, Showing a
Practical Solution of the Question Now Affecting British India (1861)
kitabı üzerine notlarında geleneksel Java köyünün toplumsal örgütlenmesine
odaklanıyor. Hindistan doğumlu İngiliz bir avukat olan Money, 1858 yılında
Sepoy ayaklanmasının en sıcak anlarında Java’daki Hollanda kolonisini ziyaret
etti. Kitabı, Hollanda sömürge yönetiminin utanmaz bir methiyesiydi.
Hollandalılar Java’da, Cornwallis Yerleşmesi’nin geleneksel komünal köyü altüst
eden serbest piyasa güçlerini salıverdiği Hindistan’daki İngilizlere kıyasla
sömürge öncesi sistemi daha çok korumuşlardı. Hollandalılar ürün fazlasına el
koyarken geleneksel arazi kullanım yöntemleri, siyasal örgütlenme ve komünal köy
kültürünün birçok yönünün varlığını devam ettirmesine izin verdi. Marx’ın ölümünden
sonra Engels Money’nin kitabını okumuş gibi görünüyor ancak Marx’ın 1880-81’de
yazdığı notlarını okuyup okumadığı belirsiz. Karl Kautsky’ye 16 Şubat 1884
tarihli bir mektubunda Engels, Hollanda yönetiminin sağlamlığını, o zaman için Hindistan
ve Rusya’da da olduğu gibi köy düzeyinde ilkel komünizme dayanan muhafazakâr
devlet sosyalizminin bir örneği olarak görüyor (MECW 47,102-3).Engels’in görüşü
elbette Money’nin Hollanda sömürge yönetiminin Britanya sömürge yönetimine
kıyasla daha istikrarlı olduğu şeklindeki temel teziyle ilgili.
Bu, Marx’ın Money üzerine
notlarında tam olarak görmezden gelme eğilimi sergilediği şeydi ama yine de
Money’nin verilerine odaklandı. Marx, Money’nin modern eğitimi köylerden uzak tutma
şeklindeki Hollanda politikasını methettiği pasajın yanına koyduğu ünlem
işareti dışında Java’daki yaşamın bu oldukça sığ tarihçisinin bakış açısıyla
ilgili doğrudan eleştirel yorumlar getirmiyor. Dikkatli bir nesnellik
duygusuyla, Money’nin anlatısının en şaibeli kısımlarını bir kenara koydu ve o
zaman için sömürge Java’daki yaşamın ayrıntılı bir raporunu sunan az sayıda
kitaplardan biri olan bu kitabın kendine uygun kullanımına dikkatini verdi.
Marx, Cezayir’i Kovalevsky
üzerine notlarının bir başka kısmında inceliyor ve komünal biçimleri hem
sömürge öncesi hem de sömürge döneminde ele alıyor. Bu görece kısa, yedi bin
kelimelik alıntılarına Mağrip’te komünal mülkiyetin güçlülüğünü belirterek
başlıyor. Osmanlı yönetimi altında hatırı sayılır derecede toprak özel mülk
haline geldiyse de Cezayir’de toprağın büyük çoğunluğu kabileler ve geniş ailelerin
elinde komünal mülk olarak kalmaya devam etti.
18. yüzyılda Fransız
sömürgeciler bu durumu değiştirmek için uğraştılar ama sert bir direnişle
karşılaştılar. Marx, 1873 Fransız Ulusal Meclisi’nin rolünü, komünal mülkiyeti
ortadan kaldırmaya yönelik bu çabalar içinde ayrı tutmuştu. İlk cümlede
parantez içindeki kendi kelimeleriyle Kovalevsky’den şunu alıntılıyor:
Toprakta özel mülkiyetin oluşumu (Fransız burjuvazisinin gözünde) siyasal ve toplumsal
tabakalardaki bütün ilerlemenin gerekli koşuludur. İnsanların kafasındaki
komünist eğilimlere güç veren (Ulusal Meclis Tartışmaları,1873) komünal mülkiyetin devamlılığı hem
sömürge için hem de anavatan için tehlikelidir; birincisi, zapt edilen ve her zaman ayaklanma dürtüsüyle yaşayan kabileleri
zayıflatmak ve ikincisi, toprak
mülkiyetini yerlilerin elinden sömürgecilerin eline geçirmeye devam etmek için
kabile varlıklarının dağıtılması
destekleniyor ve teşvik ediliyordu. (Marx [1879] 1975, 405; vurgular Marx’ın)[41]
Yani Maine gibi Fransız parlamenterler
de her ikisi de sömürgede ve anavatanda burjuva mülkiyet ilişkilerinin
konsolidasyonuna büyük bir engel teşkil ettiği için yerli komünal mülkiyetiyle
modern sosyalist hareket arasında bir bağlantı olduğunu düşünüyordu.
Marx yeniden Fransız Ulusal
Meclisi’ne saldırır ve onlara Taşralılar dendiğinin altını çizer. Taşralılar ve
utanç meclisi Fransız solunun Versay’daki Ulusal Meclis için kullandığı alaycı
isimlendirmelerdi. Fransız solu onları, modern komünal bir biçim olan 1871
Paris Komünü’nün bastırılmasını meşrulaştırdığı için suçluyordu. Marx öfkesini,
Kovalevsky’nin Meclis hakkında hali hazırda eleştirel olan tasvirini
keskinleştiren, aşağıda italikleştirilmiş olan cümlelerini yerleştirerek ifade
ediyor:
1873. Dolayısıyla 1873 Taşralılar Meclisi’nin asıl kaygısı
Arapların topraklarını çalmak için
daha etkili önlemler bulmaktı. [[Bu utanç
meclisinde, Cezayir’de ―Özel Mülkiyetin Uygulanmaya Başlanması projesiyle
ilgili yapılan tartışmalar, alçaklığı,
siyasal iktisadın sözde ebedi ve değişmez yasaları kisvesi altına saklamayı
amaçlıyordu. (224) Bu tartışmalarda
“Taşralılar” amaç üzerinde hemfikirdi: ortak mülkiyetin yok edilmesi. Tartışma
sadece yöntem etrafında dönüyordu, bu nasıl gerçekleştirilecekti?]] (Marx [1879]
1975, 410)
Burada da Marx, Paris işçilerinin
kurduğu modern komünü bastıranlarla Cezayir’de yerli komünal toprak mülkiyetine
el koyanlar arasında bir bağlantı kuruyor. Biraz sonra Marx, Kovalevsky’nin,
Fransızların sömürge karşıtı kabile tabanlı bir ayaklanmaya olan korkularından
bahsettiği kısmı notlarına dâhil ediyor. Onlara göre bunun önüne, Arapları toprağa olan doğal bağlarından
koparıp kabile birliklerinin son direncini kırarak onları ve dolayısıyla
bir ayaklanma tehlikesini bertaraf
etmekle geçilebilirdi (Marx [1879] 1975, 412; vurgular Marx’a ait).
Kovalevsky üzerine
notlarının bir başka bölümünde Marx, sömürgeciliğin daha erken bir biçimini,
Yeni Dünya’daki İspanya’yı ele alıyor ve aynı zamanda Kolomb öncesi Latin
Amerika ve Karayipler’de komünal biçimleri inceliyor. 7,500 kelimeden oluşan bu
görece kısa notlar genel olarak Almanca yazılmakla birlikte Rusça ve İspanyolca
pasajlar da içermekte. Marx bu kısma, Amerika yerlisi toplumların sürü benzeri
bir yaşayış biçiminden kabilelere ve sonra ailelere dönüşümüyle ilgili
Kovalevsky’den alıntılarla başlıyor. Kabileden aile üretim biçimine geçişin,
mülkiyet biçimlerinde gerçekleşen bununla bağlantılı değişimleri öncelediğini
göstermek için Kovalevsky’nin metnine ufak müdahalelerde bulunuyor ve şunu
yazıyor: Özel ailelerin oluşumuyla bireysel mülkiyet de ortaya çıkar ve bu sadece
başlangıçta taşınabilirdir (Harstick
1977).[42] Marx,
Kovalevsky’nin metninden, Amerika’daki bazı göçebe toplumlarda özel mülkiyetin
fiilen bulunmadığının vurgulandığı kısımları da notlarına dâhil ediyor.
Bunun yanında Marx, tarıma
geçişin, kabilelerin genelde zorla elde ettikleri topraklara kalıcı olarak
yerleşmeleriyle gerçekleştiğine dair Kovalevsky’nin tartışmasına odaklanıyor.
Kovalevsky’nin bildirdiğine göre Meksika’da, calpulli adı verilen kabile tabanlı şehir toplulukları toprağı
ortak bir biçimde elinde tutuyordu ve buranın sakinlerine de calli deniyordu. Toprak birey esasına
göre satılamıyor ve miras bırakılamıyordu. Grubun toprağın işlenmesi üzerindeki
gücü, mal sahipliğinin belirlenmesinde gitgide daha da önemli bir etken oldu ve
bu da paylaşımın eşit olmamasına yol açtı. Calli,
mallar üzerindeki sahiplik haklarını dikkatle korudu ve klan üyesi olmayanları
sert bir biçimde dışladı.
Kovalevsky’e göre bir
başka aşamada Aztek ve İnkalar gibi fetihçi gruplardaki yöneticiler,
imparatorlukları yönetmek için benzer komünal ilişkileri kullandılar.
Kovalevsky’den alıntıyla Marx, kırsal nüfus önceden olduğu gibi toprağa ortak bir biçimde sahip olmaya devam
etti ama aynı zamanda gelirlerinin bir kısmından yöneticilerinin yararı için
ödeme şeklinde vazgeçmek durumundalardı yazıyor (Harstick 1977, 28). Rus
etnologdan bir başka pasajı notlarına kaydederek bunun, geniş toprak
malikânelerinin gelişiminin yolunu açtığını ve İspanyollar’ın gelişiyle
hızlanacak bir süreç olan toprağın ortak mülkiyetinin ortadan kalkmasını mümkün
kıldığını ekliyor (28).
Marx, bir sonraki aşama olan
erken İspanyol sömürgeciliğiyle ilgili alıntılarında nadiren Kovalevsky’nin
kendi cümlelerini ayrıntılandırıyor. Bu büyük ihtimalle Kovalevsky’nin, Communal Property kitabında sürekli
olarak görülebilen sömürgeciliğe olan saldırısının bütünüyle açık oluşundan
kaynaklanıyor. Marx’ın notlarına aldığı ve kendi cümlelerinin
italikleştirildiği pasajlardan biri şöyle:
Kızılderililerin yok
edilmesine dair asıl İspanyol politikası. (47) Bulunan altın vs. yağmalandıktan sonra Kızılderililer madenlerde çalışmaya mahkûm edilmişti. (48) Altın ve
gümüşün değerinin azalmasıyla İspanyollar tarıma yöneldi, Kızılderilileri
toprağı işleyen kölelere dönüştürdüler. (1.c) (Harstick1977, 29)
Bu repartimiento sisteminde yerli caciqueler
ya da kabile reisleri İspanyollara tarımda çalışacak insan sağlamak
zorundaydı. Eğer caciqueler tarafından yeterince insan sunulmazsa yerlilerin
yakalanıp götürüldüğü bu sistemin aşırı gaddarlığı hakkında Marx, defterine
pasajlar alıntılıyor.
Marx’ın Kovalevsky’den not
defterine aldığı şu alıntıda da görüldüğü gibi bir süre sonra Kilise
unsurlarının da baskısıyla İspanyol devleti yerel halkın sınırsız
köleleştirilmesi durumunu hafifletti. Ruhban sınıfını desteklediği bu noktada
bile Marx onlara karşı az da olsa ironiye karşı koyamıyor ve yaygara kelimesini
alıntıya yerleştiriyor:
Kızılderililerin
köleleştirilmesine karşı Order of St.
Jacob rahiplerinin yaygarası. Daha sonra, 1531, Papa 3. Paul‟un Kızılderililerin
insan olduğuna ve dolayısıyla köleleştirilemeyeceklerine dair fermanı.
1524’te kurulan ve yarısı ruhban sınıfının liderlerinden oluşan Batı Hint Kraliyet Konseyi kendini Kızılderililerin
özgürlüğüne adadığını ilan etti. 5.
Charles (21 Mayıs 1542 tarihli yasa) buna uygun olarak: savaşta yer alsın ya
da almasın hiç kimse, herhangi bir Kızılderiliyi tutamaz, tutuklayamaz, ele
geçiremez, satamaz, takas edemez ve sahip olamaz şeklinde bir yasak koydu; aynı
şekilde 26 Ekim 1546 tarihli yasada
Kızılderililerin kölelik vs. için satılmasını yasakladı. (Harstick 1977, 30;
vurgular Marx’a ait)
Marx daha sonra bu yasaya
karşı sömürgecilerin direncini ve yasanın nihayetinde uygulamaya konulmasını
ele alıyor. Bununla birlikte, Kovalevsky’den aldığı ve kendi aşağılayıcı
cümlesini (italik) yerleştirdiği, ―İspanyol sömürgecilerinin yasaya karşı
direnişi. (1.c) Las Casas, Don Juan Zumaraga ve diğer Katolik piskoposlarının köpeklerle kavgası. (54) Dolayısıyla
siyahi köle ticareti sömürgeci beyefendiler için diğerinin yerini tutan bir
şeydi. (30) pasajında görüldüğü gibi yasa, Yeni Dünya köleciliğinde gerçek bir azalmaya
yol açmadı. Piskoposların reformu, sonunda Yeni Dünya’nın birincil sömürge
işgücü kaynağı olan Afrika köle ticaretinin yükselişine neden oldu.
Kızılderililer için
acımasız repartimientos sisteminin
yerini şimdi encomiendas sistemi
almıştı. Resmi olarak özgür ve komünal köylerde yaşayan tebaanın mal ya da
çalışma biçimindeki vergileri ödemek zorunda olduğu ve bütün bunların yerel
İspanyol encomienderolar tarafından idare edildiği bu sistem bir
çeşit serflik yaratmıştı. Genellikle bu vergiler köy başına bir encomiendero ve bir papazı
geçindiriyordu. Bu yeni sistem encomienderoların
Kızılderilileri koruma, Hıristiyanlıklarında onlara destek olma vs.
gereklilikleri gibi birçok paternalist özellik barındırıyordu. Encomienderolar ödemelerin yapılmaması
durumunda köyün yaşlılarını köyden uzaklaştırma hakkına sahipti, bu da komünal
sisteme ciddi bir biçimde zarar veriyordu. Encomienderolar da anlaşmanın
kendilerine yüklediği sorumlulukları yerine getirmezse uzaklaştırılıp sürgün
edilebiliyordu ama bütün bu düzenlemelerin uygulanması İspanyol
sömürgecilerinin elindeydi ve bu da Marx’ı şu şekilde hiddetlendiriyordu: Devlet
adamları I. Carlos (V. Charles) ve II. Philip’e de bu yakışır (Harstick 1977,
32). Encomiendas sisteminde zorla çalıştırma o kadar şiddetli bir hale gelmişti
ki birçok Kızılderili ya kaçtı ya da intihar etti. Kızılderililer toprağa köy
komünleri vasıtasıyla teknik olarak sahip olsalar da bu sadece işlenen
topraklarda geçerliydi ve bu da toprağın bir kısmını boş arazi ilan edip ilhak
etmek isteyen İspanyollara olanak sağlıyordu. Bu ve bunun gibi diğer yasal
manevralar Kızılderilileri başlıca tarım topraklarının çoğundan mahrum etti.
Marx ilerleyen kısımda
özet ve alıntılarına devam ediyor ve şimdi kapitalist özel mülkiyete geçiş
kısmına geliyor. Bu pasajın ilk cümlesine, Kovalevsky’nin antropolojik
kategorilerini netleştirmek için parantez içinde kendi kelimelerini koyuyor:
Akrabalık bağının (gerçek ya
da kurmaca) çözülmesi bazı yerlerde, eski
komünal sistemde bölüştürülmüş toprak parçaları üzerinde küçük ölçekli toprak
mülkiyetinin oluşmasına yol açtı; bunlar da yavaş yavaş encomenderoların
vergi baskısı ve ilk defa İspanyollar tarafından izin verilen faizle borç para
verme sistemi altında sermaye sahibi Avrupalıların eline geçti. Zurita: yerli
liderlerinin yönetimi altında Kızılderililer tefeciliği bilmezlerdi diyor.
(Harstick 1977, 36; vurgular orijinal metinde)
Bu durum köy komünleri ve
kabileleri içinde ve birbirleri arasında yeni, yıkıcı çatışmaları tetikledi, bu
da Kızılderililerin gücünü ve haklarını aşındırdı.
Marx, Kovalevsky’nin Latin
Amerika yazıları üzerine notlarını, kendisinin (aşağıda italikleştirilmiş)
birkaç kelimesini yerleştirdiği şu pasajı alıntılayarak sonlandırıyor:
Kırsal komünün varlığını
sürdürmesi, büyük ölçüde bir yandan
Kızılderililerin, kendi kültür seviyelerine uygun biçim olduğu için toprakta bu
çeşit bir mülkiyet biçimini tercih etmelerinin ve diğer yandan [[İngiliz Doğu Hindistanı’nın aksine]]
kabile üyelerine topraktaki kendi paylarını satma imkânı veren sömürge yasalarının
olmamasının sonucudur.(Harstick1977,38)
Marx’ın büyük ölçüde şeklindeki
nitelendirmesi, bu komünal biçimlerin dağılmasına dair Kovalevsky’nin vurgusunu
bir nebze azaltıyor. Marx’ın Hindistan üzerine parantez içindeki eklemesi,
komünal biçimlerin Latin Amerika’da Hindistan’dakinden daha güçlü kaldığı
fikrini veriyor. Bu da muhtemelen Hindistan’ın, köylerde etkin bir biçimde
bireysel özel mülkiyeti yaratmaya çalışan daha gelişkin bir kapitalist güç,
yani Britanya, tarafından sömürgeleştirilmesinin bir sonucu.
Batılı olmayan ve
prekapitalist toplumlar üzerine 1879-82 not defterlerinin bu noktasında ve
diğer yerlerinde Marx, sömürge hâkimiyetinin üç yüzyılından sonrasına denk
gelen kendi çağında bile komünal biçimlerin varlığını sürdürmesiyle ilgilendi.
Bu anlayış, sıradaki konu olan Rusya’nın 1880’lerdeki kırsal komününü sermayeye
direncin olası bir kaynağı olarak ele almasına önemli bir zemin oluşturdu.
Rusya: “Komünist Gelişimin Hareket
Noktası” Olarak Komünal Biçimler
Bu kitapta tartışılan
başlıca temaların çoğu doruk noktalarına, Marx’ın 1877-1882 yılları arasında
yazdığı Rusya üzerine geç dönem yazılarında ulaştı. Birincisi, Marx bu
yazılarda gelişimin, Komünist Manifesto’da
örtük bir biçimde benimsenen çizgisel (unilinear) modelinden daha da
uzaklaşıyor gibi görünüyor. İkincisi, Marx burada diğer yazılarından çok daha
açık bir biçimde kapitalist olmayan toplumların, yerli komünal biçimleri
temelinde kapitalizm aşamasını yaşamadan doğrudan sosyalizme geçme imkânından
söz ediyor. Bu, Marx ve Engels’in, Manifesto‟nun
1882 Rusça baskısına yazdığı önsözde de belirttikleri gibi bir koşulla geliyor:
bu yeni tip devrimler ancak endüstriyel olarak gelişmiş batıda yeni başlayan
işçi sınıfı devrimleriyle bağlantı kurarsa başarılı olabilir.
Bu bölümde ele alınan diğer
metinler gibi Rusya üzerine geç dönem yazıları da Marx’ın ara sıra yorumlar
yazdığı not defteri alıntılarını içeriyor. Buradakiler oldukça doyurucu. Birkaç
yıl Rusça çalıştıktan sonra 1875 ve 1876’da, ülkenin 1861’den itibaren
toplumsal ve siyasal gelişimi üzerine Rusça kaynaklardan ayrıntılı notlar
tutmaya başladı.[43]
1880’lerde yazdığı diğer notlarında da Rusya’yı ele almaya devam etti. Bu
notlar içinden iki metin MEGA IV/27 içinde yer alıyor: Rusya tarımı üzerine kısa
bir çalışması ve Nikolai Kostomarov’un
Historical Monograph’ı üzerine daha
uzun notları. Bunlardan ikincisi Stenka Razin’in on yedinci yüzyılın
sonlarındaki Kazak ayaklanmasına odaklanıyor.
Ama Marx’ın, kendi
ifadelerinin ister istemez bir nebze kısık sesli olduğu Rusya üzerine geç dönem
yazıları, alıntı defterlerinden ibaret değildi. Bu yazılar; mektuplar,
taslaklar, yayımlanmış bir metin ve yukarıda bahsedilen Komünist Manifesto önsözünü de içinde barındırıyordu. Bu yazıların
çoğu, en azından Rusya’da, komünal biçimlerle kendi zamanındaki devrim
beklentisi arasında bir bağ kuruyordu. Rusya üzerine not defterlerinin
dışındaki metinler çok uzun olmasa da [en bilinen basımında (Shanin 1983a)
yaklaşık otuz sayfa] Marx’ın Rusya’da komünal biçimler çalışmalarından elde
ettiği sonuçları ortaya koyuyor. Daha genel bir seviyede, Marx’ın, batılı
olmayan toplumlar üzerine 1879-82 not defterlerindeki malzemeyi nasıl
geliştirmek istediğine dair bir pencere sunuyor.
Daha önce bahsedildiği
gibi, Marx’ın Rusya’ya ilgisinin yeniden oluşması Kapital’in 1872’de Rusça’ya
çevrilmesi sayesinde oldu. Bu Almanca olmayan ilk baskısıydı ve çeviriyi
şaşırtıcı bir şekilde geniş bir tartışma izledi, zira Avrupa’nın doğu ucunda
olan bu toplum henüz kapitalizmden ciddi bir biçimde etkilenmemişti (Resis
1970, White 1996). 1873 Almanca ikinci baskısının son sözünde Marx, Alman vulgar
ekonomisinin ikiyüzlü lafazanlarının
ideolojik yanıtlarıyla mükemmel Rusça çevirisinin aldığı ciddi
incelemeleri karşılaştırır (Capital I, 99). Tarım Rusyası’nın siyasi
muhalefetine, Rusya’yı kapitalizmden uzak tutacak ve Batı’dan daha başka
doğrultularda ilerletecek bir tarım devrimini savunan Popülistler hâkimdi.
1877’de Marx, sosyolog ve
Popülist lider Nikolai Mikhailovsky’nin aynı yılın önceki aylarında Rus dergisi
Otechestvennye Zapiski‟de (Anavatan
Notları) Kapital üzerine yazdığı bir
makalesine bir yanıt taslağı hazırladı. Mikhailovsky Marx’a yakınlık duyuyordu;
hatta makalesi, Kapital’in bir başka Rus olan Yuli Zhukovksy tarafından sert bir
biçimde eleştirilmesine cevap halini almıştı.[44] Marx’ı
endişelendiren, Mikhailovsky’nin savunusunun kendisine, diğer toplumların
İngiltere’nin yolundan gidip kapitalizme mahkûm olduğu bir gelişim teorisiyle
bağlantılı olarak çizgisel bir insanlık tarihi teorisi isnat etmesiydi.
Mikhailovsky şöyle yazıyor:
Kapital‟in altıncı
bölümünde ―İlksel Birikim başlıklı bir kısım var. Burada Marx, kapitalist
üretim sürecinin ilk adımlarının tarihsel bir tasvirini ortaya koyuyor ama bize
çok daha büyük bir şey veriyor, bütünlüklü bir felsefe-tarih teorisi. Bu teori
çoğu kişinin, ama özellikle biz Ruslar’ın ilgisini çekmekte. ([1877]1911,
167-68)[45]
Marx’ı, Mikhailovksy’nin diyalektikle ilgili açık şüpheleri
de endişelendirmiş olabilir:
Eğer Kapital’den, Hegelci diyalektiğin ele alındığı ağır, kullanışsız ve gereksiz kısımları çıkarırsak, kitabın diğer meziyetlerinden bağımsız olarak, yapılar ve onların varlıklarının maddi koşulları arasındaki ilişkiye dair genel sorunun harika bir biçimde çözüldüğü bir malzeme göreceğiz, sorunun belirli bir katmandaki mükemmel formülasyonunu da. (186)
Marx’ın Otechestvennye
Zapiski’ye taslak cevabı, Mikhailovksy’nin Kapital hakkındaki ilk vurgusu
olan bütünlüklü bir felsefe-tarih teorisiyle ilgili.[46]
Mektubunda Marx, Rusya meselelerinin
kendisini 1870’lerde oldukça meşgul ettiğini anlatıyor: Rusya’nın ekonomik gelişimiyle
ilgili bilinçli bir kanıya varabilmek için Rusça öğrendim ve sonra uzun yıllar
bu konuyla ilgili resmi ve diğer yayınları çalıştım (Shanin 1983a, 135).[47] Marx
ilk defa burada, konumunun değiştiğini beyan etmeden de olsa, Popülist Nikolay
Çernişevski’nin kapitalizm aşamasını atlayıp sosyalizme başka bir yoldan
gidilebileceğine dair fikrine açık olduğunu yazıyor: Şu sonuca vardım ki, eğer
Rusya 1861’den beri takip ettiği yolda ilerlemeye devam ederse tarih tarafından
bir halka verilmiş en iyi şansı kaybedecek ve kapitalist rejimin bütün vahim değişikliklerine
maruz kalacak (135). Marx bunu,
argümanının belirsiz olduğunun bir göstergesi olarak olumsuz bir biçimde ifade
ediyor ve 1861’de serflerin özgürleşmesinden sonra kapitalist kurumların köy
komününe nüfuz etmesinin Çernişevski ve diğer Popülistler tarafından savunulan alternatif yolun önünü hızlı bir biçimde
nasıl kestiğini vurguluyor.
Marx, Kapital’de Rusya ve batılı olmayan diğer toplumların geleceğinin
bir taslağını çizmeye çalıştığını reddediyor: İlksel birikimle ilgili bölüm,
Batı Avrupa’da kapitalist ekonomik düzenin feodal ekonomik düzenin rahminden
ortaya çıktığı yolu takip etmenin ötesinde bir şey iddia etmiyor (Shanin 1983a,
135). Bu beyanını desteklemek için, bir önceki bölümde tartışıldığı gibi, daha
çok-doğrusal (multilinear) bir bakış açısı için metin içerisinde değişiklik yaptığı
1872-75 Fransız baskısından bahsediyor ve tarımsal
üreticinin kamulaştırılması hakkında şöyle yazıyor:
Sadece İngiltere’de radikal bir biçimde gerçekleştirildi. … Ama Batı
Avrupa’nın bütün ülkeleri aynı gelişmeleri yaşıyor (Shanin 1983a, 135; ayrıca
bkz. Marx [1872-75] 1985b, 169).
Marx, Mikhailovsky’nin ikinci
noktası olan Hegelci diyalektiğin ağır engeli eleştirisiyle ilgili sadece kısa
ve örtük bir cevap veriyor. Bu konuyla ilgili Marx, Kapital’de ilksel birikim tartışmasının sonlarındaki, kapitalist üretimin
tarihsel eğiliminin doğal bir sürecin acımasızlığıyla kendi yadsımasına yol
açtığı gerçeğine dayandığını; yani yeni bir ekonomik düzenin unsurlarını
kendisinin yarattığını yazdığı bir pasajı anıyor (Shanin 1983a, 135; ayrıca
bkz. Kapital I, 929). Kitabın sonuç kısmında da sermaye emeğin isyanıyla yadsınacaktı, Marx’ın yadsımanın yadsıması dediği
şey:
Kapitalist el koyma biçimi,
kapitalist üretim biçimiyle uyumlu bir biçimde, bağımsız ve bireysel emeğin
doğal sonucu olan bireysel özel mülkiyetin ilk
yadsımasını oluşturur.[48]Ama kapitalist üretimin kendisi, doğal bir
sürecin kaçınılmazlığıyla kendi yadsımasının nedeni olur. Bu yadsımanın yadsımasıdır. Bu, işçinin
bireysel özel mülkiyetini değil kapitalist çağın kazanımları temelinde bireysel
mülkiyetini yeniden tesis eder: yani iş birliği ve toprak dâhil bütün üretim
araçlarının ortak mülkiyeti. (Marx [1872-75] 1985b, 207, vurgular eklendi)[49]
Anti-Hegelciler Marx’ın,
yadsımanın yadsıması gibi Hegelciliğin temel bir kavramını bu önemli anda
kullanmasından dolayı sık sık yakındılar,[50] bazıları
ekonomik yasalarını Hegelci tasım vasıtasıyla dogmatik bir biçimde kanıtlamaya çalıştığını
ileri sürdü. 1877 tarihli taslak bir mektubunda Marx şöyle cevap veriyor: Bu ifade,
kapitalist üretim hakkındaki bölümlerde uzunca açıklanan şeylerin yalnızca kısa
bir özeti olduğu için bu noktada herhangi bir kanıt sunmuyorum (Shanin 1983a,
135). Yani bu noktada Hegelci dile, bir kanıt sunmak için değil, kapitalist
üretimin ve onun nihai çöküşünün etraflı anlatımının Hegelci diyalektiğe
dayandığı konusunda okuyucuyu bilgilendiren metodolojik bir gösterge olması
için başvuruyor; tartışmayı şekillendirme sürecinde Hegel’e doğrudan bir atıfta
bulunmasa da. Görünen o ki, ona göre diyalektiğin Kapital’de bulunmasının
nedeni onu gerçekliğe uydurmaya çalışması değil gerçekliğin bizzat diyalektik olmasıdır.
Otechestvennye Zapiski‟ye yazdığı mektuptaki üçüncü nokta, karşılaştırmalı
tarihsel bir atıfla ilgili. Marx, eğer Rusya, Batı Avrupa ulusları gibi
kapitalist bir ulus olmaya eğilimliyse, işte o zaman (1) köylülüğün mallarına
el koyup onları başıboş proleterlere dönüştürmeye mecbur kalacak ve (2) kapitalizmin
acımasız yasaları altına girip kapitalist rejimin
saflarına katılacak yazıyor (Shanin 1983a, 136). Bu noktada, sermayenin
ilksel birikimine benzeyen ama kapitalizmle sonuçlanmayan bir gelişim yörüngesi
örneği veriyor; antik Roma:
Kapital’in çeşitli
yerlerinde antik Roma pleblerinin akıbetlerinden bahsettim. Onlar esasen kendi
topraklarını kendileri için süren özgür köylülerdi. Roma tarihi boyunca
mallarına el konuldu. Onları üretim ve geçim araçlarından ayıran aynı
mekanizma, sadece büyük toprak mülkiyetinin oluşumunu değil aynı zamanda büyük
sermayenin oluşumunu da içerir. Yani bir sabah kalktıklarına bir yanda emek
gücü dışındaki her şey ellerinden alınmış özgür insanlar, diğer yanda onların
emek gücünü sömürmeyi bekleyen bütün zenginliğin sahipleri vardı. Ne yaşandı? Roma
proleterleri ücretli işçilere değil, Birleşik Devletler’in güneyinin fakir beyazları şeklinde
adlandırılanlardan daha perişan halde başıboş
ayaktakımına dönüştüler. Onlarla birlikte ortaya serilen [se déploya][51] ise
kapitalist değil köleci üretim biçimi oldu. (136)[52]
Antik Roma ve Amerika’nın
güneyi arasında bir paralellik kursa da vurgu başka bir doğrultuda, Roma ve
modern kapitalist toplumsal biçimleri arasındaki derin farklılıklara doğru
ilerliyor.
Marx’ın asıl meselesi,
Mikhailovksy’nin savunduğunun aksine, toplumun bütün zamana ve mekâna
genellenebilen bütünlüklü bir felsefe-tarih teorisini geliştirmemiş olduğuydu:
Yani farklı tarihsel
bağlamlarda yaşanan ve çarpıcı benzerliklere sahip olaylar bambaşka sonuçlara
varıyor. Bu gelişmeler ayrı ayrı ele alındığında bu olgunun anahtarını elde
edebiliriz, ama bu anahtar asla, en büyük meziyeti tarih-üstü olmak olan genel
tarih-felsefe teorisinin her kilidi açan anahtarıyla [avec le passe-partout][53] elde
edilemez. (Shanin 1983a, 136)
Mikhailovksy için Batı Avrupa’da kapitalizmin doğuşuna dair
çizdiğim tarihsel taslağı, yaşanılan tarihsel şartlar ne olursa olsun bütün
insanların kaçınılmaz olarak izlediği yolun tarihi felsefi teorisine
dönüştürmekte ısrarcı şeklinde yakınıyor (136).
Yani Marx, (1) tarihin
çizgisel bir teorisini yarattığını, (2) toplumsal gelişimin determinist bir
modeliyle çalıştığını veya (3) Rusya’nın Batı kapitalizmi yolunda ilerlemeye
mahkûm olduğunu reddediyor. Bu argümanlar bir ölçüde yeni ama Marx’ın Grundrisse’den beri yaptığı, daha çok-doğrusal
bir çerçeveye doğru geçişinin bir sonucu.[54]
Marx’ın bunları ileri sürdüğü
genel seviye dikkate alındığında bu nitelikleri sadece Rusya’ya değil o dönem
çalıştığı Hindistan ve batılı olmayan, endüstrileşmemiş diğer toplumlara da
uygulamaya niyetlenmiş olması muhtemel. Rusya gibi Hindistan da köylerinde
komünal biçimler barındırıyordu. Bu da Krader’ı Marx için şunu yazmaya sevk
ediyor: Hindistan ve Rusya kırsal kolektif kurumları için mümkün olan
alternatifleri ortaya koyuyor (1974, 29). 1879-82 not defterlerinde ele alınan
Endonezya, Cezayir ve Latin Amerika da kırsal komünal biçimlere sahipti. Bu
toplumlar sömürgecilik yoluyla kapitalizmden, Rusya’ya kıyasla daha doğrudan
etkilendiler. Bununla beraber, Marx’ın, bu toplumların muhtemel antikapitalist
gelişimleriyle, Rusya’nın gelişim sürecini çizmeye başladığı zamanlarda
ilgilendiği zannedilebilir.
Otechestvennye Zapiski‟ye yazdığı 1877 tarihli mektup Marx’ın çok-doğrusal
bakış açısını vurguluyor ama Rus toplumunu Kapital’in birinci cildinden daha
fazla analiz etmiyor. Rus devrimci Vera Zasuliç’e, Mart 1881 tarihli taslak bir
mektubunda Rusya’nın toplumsal gelişiminin, 1877 mektubu ve Kapital’in
Fransızca baskısında ortaya konan çok-doğrusal bakış açısından neye benzeyebileceğini
çizmeye başlıyor. David Smith, Marx’a göre toplumsal yapısı Asya toplumsal
biçimlerine dâhil olan Rusya için burada söz
konusu olan şeyi gösteriyor: Marx’ın Asyatik gelişimin kendine özgü
doğrultusunu vurgulaması, onun düşüncesini, uzun yıllardır Marksist materyalizm
olarak tanıtılan değişmez evrimsel aşamaların Procrust teorisinden ayırmamıza
yardımcı olmakla kalmıyor, Marx’ın kapitalizm sonrası toplumları da geçmişi
algıladığı gibi çok-doğrusal bir biçimde algıladığını görmemizi sağlıyor (1995,
113). 16 Şubat 1881 tarihli bir mektubunda, kendini
Rusya sosyalist partisinin bir üyesi olarak tanımlayan Zasuliç, Marx’a aşırı
yüksek vergi taleplerinden, soylulara olan ödemelerinden ve keyfi yönetimden kurtulan
kırsal komünün sosyalist bir doğrultuda ilerlemeye muktedir olup olmadığını, ya
da komünün yok olmaya mahkûm olup Rusya sosyalistlerinin de kapitalist gelişmeyi,
proleteryanın yükselişini vb. beklemesi mi gerektiğini soruyor (Shanin 1983a,
98). Marx’ın Rus takipçilerinin, Otechestvennye
Zapiski’deki tartışmalara atıfla, ikinci görüşü sahiplendiğini ekliyor.
Zasuliç, Marx’tan Rusça’ya çevrilebilecek ve yayımlanabilecek bir cevap
yazmasını talep ediyor.
8 Mart 1881 tarihli
cevabında Marx sonlara doğru yeniden Kapital’in
Fransızca baskısındaki, ilksel birikim meselesini Batı Avrupa’ya sınırlayan pasajı
anıyor: Yani bu yolun tarihsel kaçınılmazlığı [fatalité] açıkça Batı Avrupa
ülkeleriyle sınırlıdır (Shanin 1983a, 124).[55] Batı
Avrupa’da feodal mülkiyetten özel mülkiyete geçişin özel mülkiyetin bir
türünden özel mülkiyetin diğer bir türüne dönüşümü olduğunu, Rusya’da ise
kapitalist gelişimin, Rusya köylüsünün komünal
mülkiyetini özel mülkiyete dönüştürmek zorunda olduğunu söylüyor (124).
Dolayısıyla Kapital, Rusya’nın
geleceği sorunu hakkında agnostik. Mektubunu Rusya’yla ilgili kesin olmayan
birkaç yorumla bitiriyor:
Hakkında yaptığım özel
çalışma … komünün Rusya’da toplumsal yenilenmenin dayanak noktası olduğuna beni
ikna etti. Fakat komünün bu işlevi görebilmesi için, bütün yönlerden gelen
zararlı etkilerin bertaraf edilmesi ve kendiliğinden gerçekleşen gelişimin
normal şartlarının sağlanması gerekiyor. (124)
Marx, 1877’de olduğu gibi
Rusya’nın gelişimi için başka yolların mümkün olduğunu savunuyor. Yargısını
büyük oranda Rus köyünün toplumsal yapısı ve komünal toplumsal biçimleriyle Orta
Çağ Batı Avrupa’sı köyü arasındaki belirgin farklara dayandırıyor. Ayrıca
komünün Rusya’da toplumsal yenilenmenin dayanak noktası olduğuna … ikna
olduğunu belirtiyor (Shanin’de Marx 1983a, 124).
Mektubunun hazırlık
niteliğindeki daha önemli taslaklarında Marx bu noktaları ve Zasuliç’e
cevabında yer almayan diğer noktaları daha ayrıntılı bir biçimde ele alıyor.
Burada Avrupa’nın ucundaki büyük bir ülke olan Rusya’nın durumunun kendine ait
özelliklerinden bahsediyor: Rusya modern dünyadan izole bir biçimde yaşamıyor;
Doğu Hindistan gibi yabancı fetihçilerin kurbanı da olmadı (Shanin 1983a, 106).
Yani Rusya’nın komünal biçimleri ve modern teknoloji, kapitalizmde yaşanacağından
daha az sömürücü bir biçimde bir araya getirilebilir.
Bu noktada şunun altını çizmek gerekir ki Marx bir özerklik
değil, arkaik olanla modern olanın kapitalist modernitenin en büyük
başarılarından da faydalanacak yeni bir sentezini ileri sürüyor:
Ulusal seviyede tesis
edilmiş kırsal komün, Rusya’daki koşulların eşsiz birleşimi sayesinde ilkel
karakterinden zamanla kurtulup ulusal ölçekte bir kolektif üretimin doğrudan
ana unsuru haline gelebilir. Kırsal komün kapitalist üretimle aynı çağda
bulunduğu için onun berbat değişikliklerine maruz kalmadan bütün pozitif
kazanımlarını benimseyebilir. … Eğer kapitalist sistemin Rus hayranları böyle
bir gelişmenin teorik olarak mümkün olmadığını ileri sürüyorsa ben de onlara
şunu sorarım: Rusya, makineleri, buharlı gemileri, demiryollarını vs.
kullanabilmek için Batı gibi uzun bir makine endüstrisi oluşum sürecimi
geçirmeliydi? Rusların, batıda yüzlerce yılda ortaya çıkmış bütün bir borsa
sistemini (bankalar, kredi firmaları vs.) göz açıp kapayıncaya kadar uygulamaya
başlamasını da açıklasınlar o halde. (Shanin 1983a, 105-6)
Yukarıda toplumsal
gelişimin, bütün çizgisel determinizmlere karşı çelişkili ve diyalektik
karakterine vurgu yapılıyor. Nesnel bir seviyede, Batı kapitalist
modernitesinin varlığının bizzat kendisi Rusya kırsal komününün onun
başarılarından faydalanabileceğini gösteriyordu. Öznel bir seviyede bu, daha
eski prekapitalist toplumlardaki halk hareketlerinin yüzleştiklerinden bambaşka
bir durum yarattı.
Taslakların, Marx’ın
Zasuliç’e gönderdiği mektuplarda yer almayan ikinci teması, antropoloji ve
Hindistan üzerine not defterleriyle Rusya hakkındaki bu fikirlerin arasındaki
ilişkiyle ilgili. Örneğin Morgan’ın, gelecekte arkaik komünizmin daha üstün bir
biçimde Batı medeniyetinde dirileceği şeklindeki düşüncesini kısaca zikrediyor.
Ayrıca Marx, komünal biçimlerin yüzyıllardır varlığını devam ettirmesine de
vurgu yapıyor:
Son araştırmalar, (1)
ilkel toplulukların Sami, Yunan, Roma vs. toplumlarından ve a fortiori,[56] modern
kapitalist toplumlardan karşılaştırılamayacak kadar daha fazla canlılığa sahip
olduğunu, (2) zayıflamalarının, belirli bir gelişmişlik seviyesinin ötesine
geçmelerine izin vermeyen ekonomik koşullarından kaynaklandığını doğrulamamızı sağlayacak
kadar gelişti. İkinci durum, tarihsel bağlamda günümüz Rusya komününün
durumuyla hiçbir benzerliğe sahip değil. (Shanin 1983a, 107)
Marx ayrıca, tekrardan Maine’e saldırarak, yeni araştırmaların
bazılarında bulunan antikomünal önyargılara dikkat çekiyor:
İlkel toplulukların
burjuva yazarlar tarafından yazılan tarihlerini okurken gözler dört
açılmalıdır. Yalancılıktan asla sakınmazlar. Örneğin, Hindistan komünlerinin
şiddetle yok edilmesi sürecinde İngiliz hükümetinin coşkulu bir işbirlikçisi
olan Bay Henry Maine bizleri ikiyüzlü bir şekilde, hükümetin komünleri korumaya
yönelik bütün asil çabalarının ekonomik yasaların kendiliğinden gelen gücüne
yenik düştüğüne inandırmaya çalışıyor! (Shanin 1983a, 107)
Bu antikomünal
önyargıların ve Hindistan köyüne İngiliz tipi özel mülkiyeti uygulama yoluyla gerçekleşen
gerçek yıkımın altında, Marx’ın da savunduğu gibi, bu komünal biçimlerin
devamlılığının izleri bulunabilir.
Marx, muhtemelen Kovalevsky
üzerine notlarına dayanarak, farklı toplumlarda yer alan komünal biçimlerin
daha genel bir tipolojisini oluşturuyor. Kabileye dayanan en eski biçim sadece
toprağın komünal bölüşümünü değil aynı zamanda muhtemelen toprağın kendisini,
ortak bir biçimde ve gruplar halinde işlemeyi ihtiva ediyordu (Shanin 1983a,
118). Bu eski komünler kabile yapıları şeklinde gerçek ya da simgesel soydaşlık
bağına dayanıyordu: Herhangi bir doğal ya da üvey akrabaya sahip olmayan biri
kabileye katılamıyordu (119). Daha sonraki aşamada bu arkaik yapı, akrabalığa
değil yaşanılan yere dayanan kırsal komüne dönüştü. Marx’ın büyük bir doğal
canlılık sergilediğini söylediği biçim işte bu biçimdir (118). Burada, satılamayan
ve ortak mülkiyet olan tarıma elverişli toprak belirli aralıklarla kırsal
komünün üyeleri arasında paylaştırılıyordu (119).
Daha geç
yaşanan kırsal komün, içinde önemli bir ikilik barındırıyordu. Komünal toprak sahipliği onu bir arada tutarken, aynı
zamanda, tekil bir ailenin muhafaza ettiği ev ve bahçe, küçük ölçekli tarım ve
onun ürünlerinin özel kullanımıyla, çoğu ilkel topluluğun örgütlenme biçimiyle
bağdaşmayacak bir bireyselliğe olanak verdi yazıyor Marx (Shanin 1983a, 120).
Bu ikilik, bu toplumsal biçimin canlılığının ve uzun ömürlülüğünün kaynağı olsa
da nihayetinde kırsal komün için ayrışmanın tohumuna dönüşebilirdi (120).
Toprağın küçük ölçekli, ama genişleyebilecek özel mülkiyeti, bu etmenlerden
birini oluşturuyor. Ama daha temel olan şey, işgücü ilişkilerindeki bu üretim
biçimi içerisinde ortaya çıkan değişimdi:
Ama asıl etmen özel
kullanımın kaynağı olan parçalanmış emekti. Bu durum, hayvan, para ve hatta bazen
köle ve serf gibi taşınabilir malların birikimine sebebiyet verdi. Komünal denetime
tabi olmayan ve bir miktar üçkâğıtçılık ve şansla mübadeleye açık olan bu taşınabilir mallar, bütün kırsal
ekonominin üzerine her şeyden çok daha fazla yük oldu. İlkel ekonomik ve
toplumsal eşitliği parçalayan da bu oldu. (120)
Yine de bu
dağılma hiçbir şekilde kaçınılmaz değildi.
Taslaklardaki
bu ikinci tema, Rusya kırsal komününün başka
zaman ve mekânlardaki diğerleriyle ortak özelliklerini merkezine alıyor. Marx
şüphesiz, Asya, Afrika veya Latin Amerika’daki sıklıkla sömürgeleştirilen
topraklar bir yana, Rusya’da toplumsal gelişim veya devrim teorisi tasarlamadı.
Dahası, siyaseten bağımsız Rusya’yla sömürgeleştirilmiş Hindistan’ı açıkça
zıtlaştırıyor: Rusya modern dünyadan izole bir
biçimde yaşamıyor; Doğu Hindistan gibi yabancı fetihçilerin kurbanı da
olmadı (Shanin 1983a, 106). Ama bu zıtlık mutlak değil göreceliydi çünkü birçok
ortaklık da mevcuttu. Başlıca ortaklık bu iki büyük tarım toplumunun
köylerindeki kırsal komünlerin varlığıydı. Yani Rusya’da olduğu gibi Hindistan’da
da modern kapitalist özel mülkiyetin gelişimi, yarı-özel feodal köylü
mülkiyetinden değil, komünal mülkiyetten bir geçişi içermek durumundaydı. 1877
taslağı ve 1881 yazılarını hatırlarsak, Marx, Kapital‟deki ilksel birikim yasalarını Batı Avrupa topraklarına
sınırlamıştı, sömürgelerine ve diğer topraklara değil. Bu tarihi kavşakta Marx,
Hindistan ve batılı olmayan diğer toplumları, bir nebze de olsa, kapitalist
modernite mantığının dışında mı tutuyor?
Marx’ın 1881
taslaklarındaki komünal biçimlerin tarihsel tipolojisi, Sewell ve Kovalevsky
üzerine 1879 notlarıyla yan yana konulduğunda, Hindistan’daki komünal biçimler
için sömürgeciliğe ve sermayeye direnişin muhtemel konumu şeklinde bir başka
mesele ortaya çıkıyor. Kovalevsky üzerine notları, sömürgeleştirilmiş
Hindistan, Cezayir ve Latin Amerika’daki komünal biçimlerin hâlâ bir miktar
canlılık sergilediğini, fakat Marx’ın Rusya’dakilere atfettiği kadar olmadığını
ortaya koyuyor. Hatırlarsak Marx, Cornwallis sonrası Hindistan hakkında
Kovalevsky’den bir alıntısına (burada italik) bir cümle eklemişti: Bu zerreler arasında belirli bağlantılar
hâlâ bulunuyor, bu da eski, toprağa ortak sahip olan köy gruplarını
anımsatıyor (Marx [1879] 1975, 388; vurgular orijinal metinde). Ayrıca şunu da
hatırlamak gerekir ki Marx’ın Sewell üzerine notları, yani Kovalevsky üzerine
olanlarla birbirine geçmiş olan ve tam olarak bu komünal biçimleri merkezine alan
notlar, Hint halkının Müslüman ve Britanyalı fetihçilerine olan kesintisiz
direnişini öne çıkarıyor.
Zasuliç’e olan mektubunun
taslaklarındaki üçüncü tema Rusya’da devrim beklentisi ve devrimin bürünebileceği
şekille ilgili. Burada Marx, Rusya’nın komünal biçimlerinin, sermaye ve devlet
tehdidine karşı sahip olduğu güce ağırlık veriyor. Rusya komünleri belirli bir seviyede
canlılığa sahip olsa da tepelerindeki
merkezi despotizmle, ülkenin geniş
topraklarına yayılmış köylerinde yalıtılmış vaziyettelerdi (Shanin
1983a, 103). Mevcut devlet, yalıtılma durumlarını körüklese de hükümetin
vurduğu zincirler sökülüp atıldığında bunun üstesinden kolayca gelinebilirdi (103).
Ama bu, bir devrim olmadan gerçekleşemezdi: Yani sadece genel bir ayaklanma kırsal
komünün yalıtılmışlık haline, farklı komünler arasındaki bağlantısızlığa, yani
kısaca komünün tarihsel öncülüğünü yadsıyan, kendi evrenindeki yerel varlığına
son verebilir (112).
Böyle bir devrimi başarmak
kolay değildi, zira kırsal komün için zaman daralıyordu: Rus komününü tehdit eden
şey tarihsel bir kaçınılmazlık ya da bir teori değil; devletin baskısı ve aynı
devlet tarafından köylüler pahasına desteklenen kapitalist işgalcilerin
sömürüsüydü (Shanin 1983a, 104-5). Ama uluslararası düzeyde nesnel faktörler
daha olumlu bir doğrultuda ilerliyordu: dünya pazarının hâkimi olan Batı’nın
üretimiyle çağdaş oluşu, Rusya’ya, kapitalizmin aşağılayıcılığını [fourches caudines][57]
yaşamadan onun bütün faydalı başarılarını benimseme olanağı tanıyor (110).
Bunun yanında komünlerin yalıtılmışlığı, merkezi devletin derebeyliğinden
kurtularak gerçekleştirilecek geniş bir demokratikleşmeyle azaltılabilirdi: Yapılması
gereken şey, bir devlet kurumu olan volostların yerine, komünün kendisinin seçtiği
bir köylü meclisini koymaktır yani kendi çıkarlarına hizmet edecek ekonomik ve
idari bir yapı (111). Bu, kapitalist sistemin kendini hem Batı Avrupa’da hem de
Birleşik Devletler’de, işçi kitleleriyle, bilimle ve kendisinin yarattığı en
üretici güçlerle çatışma içinde bulduğu Batı’da
çoktan başlamış olan süreçle, yani kısacası modern toplumların, arkaik
ortak mülkiyet ve üretimin daha üstün bir biçimine dönüşüyle gerçekleşecek ve
kapitalizmin kendi yok oluşuyla sonuçlanacak krize benzer olacaktır (111).
Şunu belirtmek gerekir ki
Marx, Rusya üzerine geç dönem yazılarında ilk defa bu noktada büyük, dışsal ve
öznel bir etmenden, yani Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da öz bilince sahip,
örgütlü işçi sınıfı hareketinin varlığından söz ediyor. Kapitalist modernitenin
nesnel başarılarının yanı sıra bu öznel etmen de Rusya’yı etkileyebilecekti. Rus
devriminin yapısı ne olacaktı ve Rus toplumunun gelecekteki gelişimini ne şekilde etkileyecekti?
Rus komününü kurtarmak için
bir Rus devrimi gereklidir. Rus hükümeti ve toplumun yeni temelleri, kitleleri böyle
bir felakete hazırlamak için elinden gelen tüm çabayı gösteriyor. Eğer devrim
elverişli bir anda gerçekleşirse, eğer bütün güçlerini[58] kırsal
komünün özgür gelişimi için [essor libre][59]
yoğunlaştırırsa, komün, kısa süre içinde Rus toplumunu yenileyecek olan ve
kapitalist rejim tarafından köleleştirilmiş ülkeler üzerinde üstünlük kuracak
olan etmen olacaktır. (Shanin 1983a, 116-17)
Rusya’nın yerel devrimci
potansiyeliyle ilgili olan bu ifade yeterince açık. Ancak köy temelli ve
kapitalist olmayan bir toplumsal düzene yönelik böylesine güçlü bir tasdik,
kendi ayakları üzerinde duran Rus sosyalizmine desteğin bir argümanı olarak
görülmemeli. Zira Zasuliç’e mektubunun taslaklarında da görüldüğü gibi Marx, bu
tarz yeni bir sistemin ancak ve ancak Batı’daki işçi sınıfı hareketlerinin de
içinde bulunduğu daha geniş bir toplumsal dönüşüm şartlarında meydana
gelebileceğini düşünüyor.
Marx’ın Rusya üzerine geç
dönem yazılarının son kısmı, Komünist
Manifesto’nun 1882 Rusça ikinci baskısına Engels’le birlikte yazdığı
önsözden oluşuyor. Bu aynı zamanda Marx’ın Mart 1883’teki ölümünden önce
yayımlanmış son metni. 21Ocak 1882 tarihli, Almanca yazılmış metin neredeyse anında
Rusça’ya çevrildi ve Popülist gazete Narodnaya
Volya’da (Halkın İradesi), ve bir yıl sonra da Georgi Plekhanov’un yeni Manifesto çevirisinde yayımlandı.[60] Marx ve
Engels önsözlerine, Rusya’nın da Birleşik
Devletler’in de orijinal baskıda pek yer almadığını, komünist hareketler
bölümündeyse hiç yer almadıklarını belirterek başlıyor. Daha sonra, Birleşik
Devletler’de küçük bağımsız çiftçinin sermaye tarafından zorunlu satın alma
yoluyla ortadan kaldırılmasının neden olduğu büyüyen krizin kısa bir analizini
yapıyorlar. Rusya’yla ilgili olarak da Avrupa’nın görece durgun olduğu bir
zamanda ciddi bir devrimci hareketin doğuşuna işaret ediyorlar: Rusya, Avrupa’daki devrimci faaliyetin öncü kolunu
oluşturuyor (Shanin 1983a, 139).
Rus devriminin yapısı nasıl olacaktı? Marx ve Engels, obshchina ya da mir kurumuyla Rus köyünün komünal biçiminin sahip olduğu devrimci
olanaklara ağırlık veriyor.
Toprağın ilkel komünal
sahipliğine dayanan bir biçim olan obshchina, büyük oranda yıpranmış olsa da
komünal mülkiyeti daha üstün, komünist bir biçime aktarabilir mi? Yoksa ilk
önce, Batı’nın tarihsel gelişimindeki aynı çözülme sürecini mi yaşamalı? Bugün
ortada sadece bir cevap var: Eğer Rus devrimi, kendisini tamamlayacak olan Batı’daki
proleter bir devrimin işaret fişeği olursa, o zaman Rusya’nın köylü komünal
toprak mülkiyeti de komünist bir ilerlemenin kalkış noktası olabilir. (Shanin
1983a, 139)
Burada iki nokta dikkat
çekiyor. (1) Son cümle, Marx’ın Zasuliç’e mektubunun taslaklarında bahsettiği
bir noktayı açıklığa kavuşturuyor: kırsal komünal biçimlere dayanan bir Rus
devrimi, modern komünizmin gelişimi için gerekli ama yeterli olmayan bir şart
olacaktır. Gerekli olan diğer şey, dışsal bir öznel etmenin, yani Batı’daki bir
işçi sınıfı devriminin yardımıdır.[61]
Yalnızca bu, kapitalist modernitenin başarılarının, otokratik ve teknolojik
olarak geri durumda olan Rusya’yı sömürmek için kullanılmak yerine onunla
paylaşılabilmesine olanak sağlayacaktır. Ancak öznel etmenler tersi yönde de
hareket edebilir: Rus devrimi, Batı’daki bir devrimin takipçisi olmak zorunda
olmayabilir; yani böyle bir ayaklanmanın kalkış noktası olabilir.(2) Zasuliç’e mektubunun
taslaklarında örtük bir biçimde bulunan bir başka nokta da burada açıklığa kavuşturuluyor:
Rus devriminin komünist bir ilerlemeye yol açabileceği.[62] Rusya,
modern sosyalizmin meyvelerini toplamak için bağımsız kapitalist bir gelişim
sürecinden geçmek zorunda değildi çünkü onun devrimi, daha demokratik ve
teknolojik açıdan gelişmiş dünyadaki işçi sınıfı ayaklanmalarının kıvılcımı
olabilirdi. Bu sav, 1850’lerde öne sürdüğü, Çin’deki bir ekonomik krizin Avrupa’daki
bir krizi ve ertesinde devrimi tetiklemesi savından, ya da Hindistan’daki Sepoy
isyancılarının Batı işçi sınıfının müttefiki olduğu savından daha farklı ve
daha radikal. 1850’lerde, Çin ve Hindistan’daki ulusal direniş hareketlerinin
bu topraklarda en iyi ihtimalle bir demokratik dönüşümün potansiyelini
taşıdığını düşünüyordu. 1870’lerde, İrlanda ulusal devrimini, komünist
karakterli olmayacak olsa da Britanya’da komünist dönüşümün bir önkoşulu olarak
görüyordu. Ne var ki Rusya üzerine geç dönem yazılarında modern komünist
dönüşümün, eğer Batı’daki bir işçi sınıfı devrimiyle ittifak kurarsa ve bu
şekilde Batı modernitesinin meyvelerinden işbirliği temelinde faydalanabilirse
Rusya gibi tarımsal ve teknolojik olarak geri bir toplumda mümkün olabileceğini
savundu.[63]
Acaba Marx o dönem komünal
biçimleri üzerinde çalıştığı Hindistan gibi yerlerde de buna benzer imkânlar
görmüş müydü? Kendisi bu soruya açık bir şekilde hiç değinmedi. Zasuliç
taslaklarında gördüğümüz gibi, bazen Rusya’nın benzersizliğine, bazen de
Hindistan ve batılı olmayan diğer toplumlarla olan ortaklıklarına vurgu
yapıyor. Yine de ben, bu bölümde ele alınan not defterlerindeki belirtilerin
fazla oluşuna dayanarak, Marx’ın, yerli komünal biçimler temelindeki komünist
bir devrime ilerleyiş hakkındaki düşüncelerini Rusya’yla sınırlı tutmadığını
savunacağım.
[1] Kurtuluş teoloğu Bastiaan Wielenga makul bir biçimde, buradaki etmenlerden birinin, Paris Kömünarlarının devrimi kırsala yaymalarından ve böylece kaderlerini çizmelerinden sonra Marx’ın köylülüğe olan ilgisinin yenilenmesi olduğunu savunur: ―Paris Komünü, köylülerin yaşam çıkarları ve gerçek isteklerinden ötürü işçi sınıfının köylülükle ittifak kurması gerektiğini anlamamızı sağladı (2004,913). Cümledeki alıntı ― Fransa’da İç Savaş kitabına taslaklarından alınmıştır (MECW 22,493).
[2] Tamamı MEGA IV/27’de yer alan ve birçoğu İngilizce
olarak basılma sürecinde olan Smith (yakında yayımlanacak) ve Marx’da (yakında
yayımlanacak) yer alan bu notlar, Marx’ın 1879 ve 1882 yılları arasında alıntı
not defterlerinin tamamı değil. Fakat buradakiler, Marx’ın yeni araştırma
alanlarına yönelişini gösterdiği için önemli. Grandjonc ve Rojahn’ın (1995)
MEGA üzerine kapsamlı raporlarında belirttiği gibi 1879-82 arasında diğer
konular hakkındaki alıntı not defterlerinde bulunuyor. Fakat şu MEGA
ciltlerinde yer almayanlar henüz basılmış değil: MEGA IV/28 (Marx’ın, özellikle
tarım ilişkileri merkezinde Rusya ve Fransa tarihi yazıları ve Engels’in toprak
mülkiyetinin tarihi yazıları. Her ikisi de 1879-82 arası), MEGA IV/29 (Marx’ın
1881-82’de bir araya getirdiği kronolojik dünya tarihi), MEGA IV/30 (Marx’ın
1863, 1878 ve 1881 matematik yazıları), MEGA IV/30 (Marx’ın kimya üzerine ve
Engels’in doğal bilimler ve tarih üzerine yazıları. Bunlar yayımlandı).
[3]Dolayısıyla bu notların çoğu köy toplumlarından söz eder. Amerikalı antropolog Christine Ward Gailey’nin de belirttiği gibi, Marx’ın köylülüğü küçümsediği, onları cahil veya gerici olarak gördüğüne dair genel varsayım … not defterlerinden kaynaklanıyor olamaz (2006, 38).
[4] Dunayevskaya büyük Marx editörü Ryazanov’un bu büyük
hatasına ve Marx’ın hayatı boyunca
yaptığı çalışmaların tamamlayıcısı olan bu çığır açıcı not defterlerine olan
sığ yaklaşımına dikkat çekiyor ([1982] 1991, 178). Ek kısmında tartışılacağı
gibi Ryazanov talihsiz bir şekilde bu alıntı not defterlerini tamamen birinci
MEGA’nın dışında tutmuştur.
[5] Örneğin Eric Hobsbawm, başka bir biçimde dikkat çekici bir biyografik yazısında,1870’lerin Marx için teorik çalışmalarının sonunu getirdiğini yazıyor (Oxford Dictionary of National Bioghraphy, Vol. 37, s.v. Marx, Karl Heinrich).
[6] Çok daha fazla editoryel malzeme içeren tamamen İngilizce bir baskısı da çalışmaların içinde. Marx, Etnoloji Defterleri, Çev.: KıvançTanrıyar, Hil Yay., İstanbul 2013.
[7] Premodern, devletsiz ve genellikle kabile temelli
sınıfsız toplumlar için yazı öncesi
ifadesini, ilkel veya kabileci ifadelerinin yerine kullanıyorum çünkü
son ikisi son zamanlarda pejoratif ifadeler olarak değerlendiriliyor. Diğer bir
seçenek ilk insanlar olabilir.
[8] Bir kaç yıl içinde MEGA IV/27’de orijinal çok dilli, genellikle Almanca ve İngilizce, ama Latince, İspanyolca ve Rusça’dan da önemli parçalar içeren şekliyle yayımlanacak. MEGA IV/27’nin editör ekibinde Kevin B. Anderson (ABD), Georgi Bagaturia (Rusya), Jürgen Rojahn (Almanya), David Norman Smith (ABD) ve Norair Ter-Akopian (Rusya) var. Tamamen İngilizce olan baskısı, MEGA IV/27’den Krader’ın Etnoloji Defterleri’ne almadığı kısımların çoğunu içeriyor.
[9] Peter Hudis (1983) not defterlerini, Marx’ın Üçüncü
Dünya üzerine yazılarıyla ilişkilendiriyor. Franklin Rosemont (1989) Amerika
yerlileriyle ilgisi üzerine yorum yapıyor. David Norman Smith (1995) bunları
Rosa Luxemburg’un çalışmasıyla bağlantılandırıyor ve Paresh Chattopadhyay
(1999) bunlardan, Marx’ın cinsiyet hakkındaki fikirlerini savunurken ayrıntılı bir biçimde bahsediyor. (Ayrıca
bkz. Levine 1973, Ito 1996 ve Vileisis 1996)
[10] Bu, Engels’in Marx ve başka bir düşünür arasında kolayca benzerlik kurmasının ilk örneği değil. Engels bunu 1883’te, dostunun mezarının başında, Marx’ın Kapital‟in birinci cildindeki eleştirilerini görmezden gelerek Charles Darwin ile yapmıştı.
[11] Marx cinsiyet üzerine hiç kitap yazmadı ama aşağıda
tartışıldığı gibi, 1880-82 Etnoloji
Defterleri’nde cinsiyet ve aile meselelerine dikkatini vermişti. Cinsiyet
ve aile üzerinde çalıştığı bir diğer dönem, 1844 Elyazmalarında, intihar üzerine
1846 tarihli bir yazı/çevirisinde (Plaut ve Anderson 1999) ve Engels’le
birlikte yazdığı Kutsal Aile (1845), Alman İdeolojisi (1846) ve Komünist
Manifesto’da (1848) görülebileceği üzere, diyalektik ve tarihsel materyalizmin
temel kavramlarını formüle ettiği 1840’lardı. 1850’lerde, Marx’ın bazı Tribune yazıları Britanya’da işçi ve
orta sınıf kadınlarının maruz kaldığı baskıyı, Kapital‟in birinci cildinin bazı pasajları işçi kadınların durumunu
ve kapitalizmin aile yapısında yarattığı radikal dönüşümü ele alıyordu. Marx’ın
cinsiyet üzerine yazdığı ve bazıları Engels’le zıtlık içeren yazılarının
değerlendirmeleri için bkz. Dunayevskaya1985,[1982]1991;Rich
[1991]2001;Rubel1997; Chattopadhyay
1999; K. Anderson 1999; ve Leeb 2007.
[12] Aksi belirtilmediği sürece pasajlardaki italik kısımlar Marx’ın kendi vurgularını temsil ediyor. Marx’ın ilk cümledeki modern‖kelimesini kullanımı pek açık değil ama açık ara çok daha uzun olan tarih öncesi zamana zıt olarak son üç bin yıla referans veriyor gibi görünüyor. Bu pasaj tamamen Almanca ama Marx’ın yorumlarının (ve özetlerinin) çoğu Almanca ve İngilizce karışık ve bazen de sadece İngilizce. Ben burada ve aşağıda genellikle Smith’in (yakında yayımlanacak) özenli çevirisini takip ettim. Krader baskısı (Marx [1880-82] 1974) orijinal dilleri aynı şekilde geçirmiş durumda, zira onunki bir çeviri değil transkripsiyon.
[13] Ayrıca bkz. Morgan1877, 455.
[14] Burada ve aşağıda, iki köşeli parantezler Marx’ın kendi parantezlerini; normal parantezler benim eklentilerimi temsil ediyor.
[15] Ayrıca bkz. Morgan1877,474-75.
[16] Ayrıca bkz. a.g.e. 477-78.
[17] Marx kadının değişen konumunu çok daha ayrıntılı bir biçimde Ludwig Lange’ın Römische Alterthümer (Antik Roma) eseri üzerine notlarında önceden işlemiş durumda. Bu notlar MEGA IV/27 ve Marx (yakında yayımlanacak) içinde bulunuyor.
[18] Bunu sadece ufak bir dip notta yapıyor.
[19] Burada ve aşağıda Marx’ın parantez içindeki sayfa numaraları, genellikle not aldığı kitaba referans veriyor.
[20] Maine de o dönem yaygın olan Aryanizm düşüncesine kapılıyor ve bu da Marx’ı tiksindiriyor: Bu ahmak modern araştırmaların … Aryan ırkıyla diğer yığınların ırkları arasında büyük bir ayrımın var olduğuna dair her zamankinden daha güçlü bir belirtiyi ortaya koyduğunu (!) düşünüyor. (Marx [1880-82] 1974, 290 [vurgular Marx’a ait]; Maine 1875, 96).
[21] Habis gelenek.
[22] Smith (yakında yayımlanacak) Maine’in bu pasajına dikkat çekiyor. Marx’ın notlarında yer almasa da daha sonraki saldırılarını anlamaya yardımcı olabilir.
[23] Korkunç Ivan (1547-84).
[24] Marx’ın Kovalevsky’e, burada tartışılan meseleleri açıklığa kavuşturması muhtemel mektuplarının çoğu Kovalevsky’nin arkadaşları tarafından, polisin gözünde suç unsuru teşkil etme korkusuyla Rusya’da yakıldı (White 1996).
[25] Burada ve aşağıda, Marx’ın Kovalevsky notlarının büyük kısmının tek İngilizce çevirisi olarak Krader’dan (Marx [1879] 1975) söz etsem de MEGA IV/27’de yer alacak olan Norair Ter-Akopian ve Georgi Bagaturia’nın (Jürgen Rojahn’la birlikte) açıklama transkripsiyonuna da başvurdum. Ayrıca bu eser, Charles Reitz, Lars Lih ve benim tarafımdan Marx’da (yakında yayımlanacak) çevrildi ve daha fazla açıklama konuldu. Marx’ın notlarının büyük kısmı Almanca, bazı pasajları da Rusça.
[26] Mülkiyet ilişkisini özgür ve açık olandan şartlı bir hale çeviren bir sözleşme.
[27] Daha yaygın biçimde waqf şeklinde İngilizce’ye geçiriliyor: Müslüman dini mülkiyeti olarak belirlenen topraklar.
[28] Örneğin Meksika’yı tartışırken Morgan, İspanyol sömürgecileri sadece, altın niteliğindeki bir fırsatı kaçırdıkları için eleştiriyor. Bu fırsat, yerli kültürü hakkındaki bilgileri bilim için kaydedip korumamış olmaları.
[29] Kovalevsky üzerine notlarından bir ya da iki sene sonra ve aynı not defterinde Phear üzerine olanlardan önce gelen Morgan notlarından kısa süre sonra.
[30] Ayrıca bkz. Sewell 1870, 6. Bu notların, Moskova’da 1960’da yayımlanmış tek çevirisine referans veriyorum. Ama ayrıca, NorairTer-Akopian ve Georgi Bagaturia’nın (Jürgen Rojahn ile birlikte), MEGA IV/27’de bulunacak olan ve Ashley Passmore ve benim tarafından İngilizce çevrilen daha yeni transkripsiyonuna da başvurdum.
[31] Ayrıca bkz. Sewell 1870, 66.
[32] 1960 Moskova çevirisi, Stammvater’ı daha kapalı bir anlamı olan ata şeklinde çevirmiş.
[33] Ayrıca bkz. Sewell 1870, 33.
[34] Ne yazık ki Marx, Hindistan’ın Müslüman hükümdarlarına karşı direnişi hakkındaki coşkusuyla Delhi Sultanlığı’na karşı savaşan küçük Hint krallıklarının Hindular tarafından yönetildiği şeklinde hatalı bir varsayımda bulundu. Onların yöneticileri de Müslümandı.
[35] Ayrıca bkz. Sewell 1870, 32.
[36] Yine, Delhi’ye meydan okuyanlar Hindu prensler değildi. Jaunpur’daki Sharqi sultanlığının üyeleriydiler.
[37] Yukarıda bahsedildiği gibi Kovalevsky üzerine notlarında Sewell’in bu konu hakkındaki görüşleriyle ilgili daha fazla materyale yer vermişti. Özellikle Cornwallis’in, zemindarları toprak beyine çeviren 1793 kalıcı yerleşmesinin betimlemesi.
[38] İngiliz tefeciler.
[39] Ayrıca bkz. Sewell 1870, 145.
[40] Ayrıca bkz. a.g.e. 268.
[41] Burada da Marx’ın Kovalevsky üzerine notlarının İngilizce en ulaşılabilir nüshası olan Krader’a (Marx [1880-82] 1975) referans veriyorum. Fakat Norair Ter-Akopian ve Georgi Bagaturia’nın (Jürgen Rojahn ile birlikte) yeni transkripsiyonuna da başvurdum.
[42] Kovalevsky notlarının bu kısmı İngilizce olarak henüz yayımlanmış değil.
[43] Bu materyal MEGA IV/22’nin tamamını kapsayacak şekilde planlandı.
[44] Zhukovksy, kapitalizmin liberal bir destekçisi olarak, diğer birçok şey gibi emek-değer teorisine de saldırmıştı.
[45] Lars Lih’e bunları Rusça’dan çevirdiği için teşekkür ediyorum.
[46] Marx’ın, taslakları Fransızca ve birkaç satır Rusça olan mektupları asla tamamlanamadı; Marx, büyük ihtimal Kovalevsky’nin dergiyi tehlikeye atacağına dair uyarısı nedeniyle göndermemeye karar verdi.
[47] Marx’ın Rusya üzerine geç dönem yazılarının bilinen en iyi İngilizce basımı olan Shanin koleksiyonuna referans versem de MEGA I/25, 11217, 655-77’de yayımlanan Fransızca orijinaline de bu çeviriyi revize etmek için başvurdum.
[48] Bu öncelikle, prekapitalist düzende bireysel köylülerin sahip olduğu topraklara referans veriyor.
[49] Benim Fransızca’dan çevirim. Ayrıca standart İngilizce baskısındaki çok az farklı versiyonuna da bakınız (Kapital I, 929).
[50] Örneğin Kapital‟in
1969 Fransızca baskısının önsözünde Althusser bunu mantıksız bir formülasyon
şeklinde değerlendiriyor ve Stalin diyalektiğin yasalarından yadsımanın yadsımasını
kaldırırken haklıydı diye ekliyor (Marx [1872-75] 1985a, 22’de Althusser;
İngilizce çevirisi Althusser 1971, 95).
[51] Yayılan şeklinde de çevrilebilir
[52] Aslında Marx’ın batılı olmayan ve prekapitalist
toplumlar hakkında Kovalevsky’nin komünal biçimler yazıları ve Sewell’in
Hindistan’ın kronolojik tarihi üzerine olan 1879 not defteri, antik Roma’nın
dört tarihçisi üzerine bu soruların ele alındığı notları da ihtiva ediyordu.
Bunlar MEGA IV/27’de yer alacak.
[53] Çerçeve veya yapı fikrini de iletebilir.
[54] Yorumcular 1980’lerden beri, Marx’ın 1877’de çizgisel
ve determinist bir çerçeveyi reddedişinin yeniliği konusunda ayrılığa düşüyor.
Bazıları bunu, onun geçmişiyle kopuşu şeklinde tek yönlü bir görüşe sahip:
Shanin bunu Kapital’in çizgisel determinizminden uzaklaşması olarak karakterize
ediyor (1983b, 4); Haruki Wada, Kovalevsky’nin Kapital’de böyle bir çerçeve
görmesinin tamamen hata olmadığını, çünkü Marx’ın Almanca birinci basımından
sonra ciddi değişiklikler yaptığını savunuyor (1983,59-60); James White
abartılı bir şekilde Kapital’de geriye dönük olarak yaptığı yorumların daha
önce kavranan haliyle çelişki içerisinde olduğunu belirtiyor (1996, 242).
Benzer bir tek yönlülükle bazıları da herhangi bir değişikliğin olmadığını
ileri sürdü: Sayer ve Corrigan ikna edici bir şekilde Shanin … geç Marx’la …
öncesi arasındaki kopuşun boyutunu abartıyor diyor (1983,80). Ama onlar da radikal
bir kopuştan ziyade kendisinin olgun metinlerinin en baştan ne şekilde okunması
gerektiğiyle ilgili açıklamalar diyerek bu değişimleri minimize ediyor (1983,
80). Chattopadhyay (2006), yakın zamandaki bilgin bir analizinde Shanin ve
Wada’ya yönelik zekice eleştirilerde bulunuyor ama aynı zamanda Marx’ın geç
dönem yazılarındaki değişikliklerin boyutunu küçültüyor. Dunayevskaya bu
ikiliğin ötesine işaret ediyor ve hem yeniliğin hem de devamlılığın altını
çiziyor: Şurası açık ki Marx devrime giden yeni yollar üzerinde çalışıyordu ama
bazı günümüz sosyologlarının bizi inandırmaya çalıştığı şekliyle Batı Avrupa’da
kapitalizmin gelişimi üzerine hayat boyu çalışmalarından vazgeçerek değil
(1985, 190).
[55] Marx, Zasuliç’e1877’deki cevabını ve taslaklarını Fransızca yazmıştı.
[56] Yani daha kesin bir şekilde.
[57] Edebiyat. Caudine çatalları, Roma ordusunun M.Ö. 321’deki yenilgisi ve Caudine geçidinde savaşın galibinin çatalları altında yürümeye zorlanmasına gönderme.
[58] Marx burada, Rus entelijansiyasının bu süreçte oynadığı önemli rolden bahseden bazı cümleleri çıkarıyor.
[59] Edebiyat. Serbest süzülüş ya da uçuş.
[60] Önsöz, sağlam bir çizgiselci olan Plekhanov’un canını
muhtemelen sıkmıştı (White 1996). Ayrıca 1882’de Almanca’da da yayımlandı fakat
Batı Marksistleri tarafından hep görmezden gelindi. Prekapitalist ve komünal
toplumlara Marx’tan sonraki jenerasyonda ilgi gösteren tek Marksist düşünür
olan Rosa Luxemburg, Alman Sosyal Demokrat Parti Okulu’ndaki derslerinde
bunları ayrıntısıyla işledi. İnkalar, Rus köyleri, Hindistan köyleri, Güney
Afrika ve antik Yunan üzerine bu düşünceleri, tamamlayamadığı ve ölümünden
sonra yayımlanan Introduction to
Political Economy eserinde yer alıyor. Kitabın bölümlerinden biri olan
İlkel Komünizmin Çözülüşü bölümü Hudis ve Anderson (2004)’de çevrildi.
Yaklaşımı daha tarihsel olan Luxemburg, bu komünal biçimlerin kapitalist üretim
biçiminin nüfuzuna karşı inatçı bir direniş gösterdiklerini belirtiyor. Ama
Marx’ın, komünal biçimlerin (mesela Rusya’da) sermayeye direnişin olumlu ve
özgürleştirici, Batı işçi hareketleriyle de ittifak kurabilecek bir biçimine
temel oluşturabileceğine dair görüşünü paylaşmıyor gibi görünüyor.
[61] Wada (1983) ikna edici olmayan bir şekilde, Engels’in 1882 önsözünde bu koşula yer vermesi gerektiğini ve Marx’ın da aslında katılmadığı bir metnin altına imza attığını savunuyor. Fakat yukarıda görüldüğü gibi bu, Marx’ın Zasuliç’e mektubunun taslaklarında örtük bir biçimde yer alıyor.
[62] Chattopadhyay genellikle titiz olan çalışmasında bu nokta üzerinde, Rusya üzerine geç dönem yazılarının proleter veya sosyalist devrime dair hiçbir gönderme içermediğini sadece ve sadece Rus devriminden söz ettiğini söyleyerek çuvallıyor (2006, 61). Chattopadhyay ayrıca Rus özgücülüğüne dair güçlü ama ikna edici olmayan bir savunu yapıyor ve Marx’ın komünal biçimler ve devrim üzerine geç dönem yazılarının sadece benzersiz Rusya örneğine uygulanabileceğini söylüyor. Tersi bir biçimde, Amerikalı antropolog Thomas Patterson’a göre, gelişimin gelecekteki alternatif yollarının imkânı, Marx’ın antropoloji çalışmalarına hayatının son döneminde bu kadar fazla zaman ve enerji vermesinin nedenlerinden biriydi (2009, 131).
[63] Marx ve Engels arasında 1882 önsözü üzerine, eğer varsa bile, herhangi bir tartışmaya dair kayıt yok. Ama şunu da belirtmek gerekir ki Engels, kitapçığı Social Relations in Russia (1875)’te benzer konular üzerine yazmıştı. Bu kitapçığın asıl saldırı noktası, Rus Popülizmi ve Bakuninizmin, Rus halkının, köy komünlerinin gösterdiği gibi özünde komünist olduğu için kapitalist aşamayı yaşamadan komünizmin modern bir aşamasına kolayca geçebileceğine dair argümanlarıydı. Engels, bu komünal yapıların komünizmin modern biçiminden oldukça uzak olduğunu ve Rusya modernleştikçe de hızlı bir biçimde dağıldığını öne sürüyor. İkincil bir noktadaysa eğer Batı Avrupa’da proleter bir devrim gerçekleşirse ve Rus köylüsüne böyle bir dönüşümde gerekecek ihtiyaçları sağlarsa, bu toplumsal biçimin daha üstün [komünist] bir biçime yükselmesi ihtimali inkâr edilemeyecek bir biçimde bulunuyor diyor (MECW 24, 48). Bazı temalar üzerinde uyumluluk gösterseler de 1882 önsözü Engels’in 1875 makalesinden iki noktada ayrılıyor. (1) Köy komününü devrimin muhtemel bir kaynağı olarak öne çıkarıyor, bu düşünceyle ilgili sorunları değil. (2) Batı Avrupa proleter devrimini Rus devrimi için bir önkoşul olarak ele almak yerine burada, Rus devriminin önce gelebileceği, yani Batılı olana işareti verecek olan olabileceği belirtiliyor. 1875’den sonra değişmeyen şey ise Rus devriminin batıdaki eşzamanlı bir komünist devrimin yardımı olmadan komünizmin modern biçimini başaramayacağı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.