13 Eylül 2022 Salı

MARKSİZM: BİLİMSE, NEREDE VE NASIL?

Metin Çulhaoğlu’nun, 2012 yılının Eylül ayında düzenlenen Bilim Üzerine Marksist Tartışmalar Sempozyumu'nda sunulmuş bir yazısını paylaşıyoruz.


MARKSİZM: BİLİMSE, NEREDE VE NASIL?

Metin Çulhaoğlu

Bu kısa yazı, Marksizm’in “bilimselliği” ya da aynı zamanda “bir bilim oluşu" ile ilgili kimi temel noktaları ortaya koymayı amaçlamaktadır.

Başlarken belirtmek gerekirse, yazı, hemen ilk adımda tanımlanan bir “bilim anlayışından” Marksizm'e yönelmeyip Marksizm'in kendisinden yola çıkarak bu öğretide nelerin “bilim” ve “bilimsel” olduğuna işaret eden bir kurguya sahiptir.

“Sosyalizm” ve “bilim” sözcükleri özellikle Türkiye'de çeşitli eşleştirmelere konu olduğundan, kimi temel kavramlara ve yaklaşımlara baştan açıklık getirilmesi yararlı olacaktır.

BİLİMSEL SOSYALİZM

Bir kere “bilimsel sosyalizm" dendiğinde bundan doğrudan doğruya ve yalnızca Marksizm anlaşılmalı, bu kavramı kullananlar da eğer özel olarak Marksizm'i kastetmiyorlarsa “bilimsel sosyalizm” nitelemesinin herhangi bir anlamı olmadığını bilmelidirler.

Daha açık söylenirse, "bilimsel sosyalizm" diye genişçe bir kategoriden söz edip sonra Marksizm'i bu geniş kategori içinde bir “ekol”, “damar" vb. olarak görmenin herhangi bir temeli yoktur. Bilimsel sosyalizmden söz edilecekse, bunun Marksizm'den başka bir karşılığı olamaz. Bir adım daha atalım:

Marksizm'in bilimselliği 1) (diyalektik ve) tarihsel maddecilik ve 2) kapitalist üretim tarzının çözümlenmesi şeklinde tanımlanabilecek iki alana ilişkindir. Bunların ötesine geçen "bilimsellik" arayışlarının anlamlı olmadığı söylenmelidir.

Kastedilen, şudur:

Genel olarak "sosyalizm" dendiğinde, kuşkusuz az önceki iki alanla ilişkili, ancak onların dolayımlı uzantısı sayılabilecek "siyaset", "örgütlenme", "öncülük", "ittifaklar", "devrim", "sosyalizmin kuruluşu" gibi çeşitli başlıklar karşımıza çıkar. İşte bu başlıklarda ya da alanlarda kendi başına "bilimsellikten" söz edilemez. Yalnızca, bu başlıklardaki yaklaşımların ve pratiklerin, Marksizm'in bilimsel yanını oluşturan 1) tarihsel maddecilikle ve 2) kapitalist üretim tarzının çözümlenmesiyle belirli bir tutarlılık taşıyıp taşımadığına bakılır. Bundan ötesi, ne mümkün ne de gereklidir.

Somut bir örnek olarak, Marksizm'i "bilim" yapan (1) ve (2)'de anlaşan bir öbek düşünelim. Diyelim bu öbek, söz konusu temellerden ya da ön kabullerden sonra belirli bir konuda kendi içinde ayrışıyor. Bir kesim işçi sınıfının kurtuluş için bir “öncü örgüte" ihtiyacı olmadığını düşünürken diğer kesim de böyle bir öncülüğe mutlaka ihtiyaç olduğunu savunuyor...

İşte bu ayrışmayı “bilimin” kantarına vurmak mümkün değildir. Çünkü böyle bir ayrışmada ülkenin ve sınıfın özel koşullarından aydınların ve toplumda öne çıkan kesimlerin öznel “devrim kurgularına" kadar çeşitli etmenler devreye girecektir ve bu etmenlerin herhangi bir "bilimsellik" ölçütüne göre değerlendirilmesi mümkün olmayacaktır.

Bununla birlikte, tersine örnekler vermek de mümkündür. Sözgelimi, günümüzde sıkça rastlandığı üzere, "tarihin sonunun geldiğini", "artık işçi sınıfından söz edilemeyeceğini", "kapitalizmin değişerek başka bir şeye dönüştüğünü", "günümüzün ekonomik krizlerinin farklı referans çerçeveleri gerektirdiğini" ileri süren görüşlerin bilimsellik temelinde, eldeki bilimsel birikime atıflarda bulunarak tartışılmasının önünde hiçbir engel yoktur.

Sonuçta, sosyalizm siyasal/toplumsal bir projedir; bu yanıyla "bilim" değildir. Ancak, bu projenin bilimsel bir temele oturtulmasından söz edilebilir.

Marksizm, bu bilimsel temeldir.

Sonra, Marksizm'in belirli bir sınıfın “dünya görüşü" olduğu yolundaki sav da doğru sayılamaz.

Burada, bilimin bir parçası olduğu ölçüde “yöntem”, dolaylı yoldan da olsa devreye girmektedir.

Eğer Marksizm'den söz ediyorsak, bu öğretinin ilk oluşum aşamasındaki çıkış noktalarının başında proletaryanın durumu yer almaktadır. Ancak, Marx'ın düşüncesinin gelişim sürecine damgasını vuran ardıl soyutlamalar sonucunda ortaya çıkan bütün, bu kez geri dönerek proletaryayı da içine almıştır. Başka bir deyişle Marksizm, salt proletaryanın durumundan kalkarak birbirini düz bir çizgide izleyen çıkarımlarla şekillenen bir öğreti değildir. Kapitalist formasyonda özel olarak proletaryanın durumundan yola çıkan düşünce, dünyaya, tarihsel gelişime ve başka olgulara yönelmiş, bu yöneliş sonucunda ulaşılan bütünsellik, yola çıkış öğesini oluşturan proletaryayı bu kez tarihsel-siyasal bir misyonun merkezine yerleştirmiştir.

MARKSİZM VE ÜTOPYACI SOSYALİZM

Eğer Marksizm’in bilimselliğinden söz ediliyorsa ve bu bilimsellikte “diyalektiğin” de özel bir yeri varsa, düşüncenin gelişiminde bilimselliği deyim yerindeyse neyin “tahrik ettiğine”, bilimselliğin neye ilişkin olarak (vis-à-vis) şekillendiği üzerinde de durulması gerekir.

Bu sorunun yanıtı net ve tektir: Marx öncesindeki ve Marx'ın kendi dönemindeki eşitlik, özgürlük ve adalet özlemlerine, kısacası sosyalizm arayış ve anlayışlarına damgasını vuran ütopyacılık ya da ütopyacı sosyalizm...

Gerek tarihsel maddeciliğin gerekse kapitalizm çözümlemesinin toplumsal proje-siyaset alanında hem çıkış noktası hem de sonuç olarak ütopyacı sosyalizmi hedef aldığını, kendini en başta bu sosyalizm anlayışından ayrıştırdığı ve böyle kurduğu söylenebilir.

Daha önemlisi ise, Marksizm'in ütopyacı sosyalizm karşısındaki bilimselliğinin düşünsel yaşamda ve siyasette ileri bir adım olarak güncelliğini bugün de korumasıdır. Çünkü kimi yerde " Marksizm'e alternatif" olarak kimi yerde de "Marksizm'in geliştirilip güncelleştirilmesi" adına ütopyacı sosyalizm anlayışları günümüzde de dolaşımdadır. Bugün sosyalizmle şu ya da bu biçimde ilişkilendirilmek kaydıyla hangi “radikal demokrasi", "demokratik özerklik" ve benzeri projeyi alırsanız alın, hepsinin temelinde kapitalizmin yayılıp soğurucu, "asilime edici", farklı ilişkilere alan bırakmayıcı temel özelliğini göremeyen "yalıtık adacıklar" ütopyasını bulabilirsiniz.

BİLİMDEN PRATİĞE

Eğer "Marksizm'in bilime yaklaşımı" ya da " Marksist bilim anlayışı" gibi başlıklardan söz edilecekse, bu anlayışın önce iki ucu reddettiğini söylemek gerekir:

1. Bilimin, kendi dışından, kendini kuşatan çevre ve koşullardan bağımsız, kendine özgü bir iç dinamiği olduğu;

2. Bilimin tamamen bir "toplumsal yapıntı" olduğu, her tür nesnel gerçeklikten bağımsız olarak bugün böyle yarın başka türlü olabileceği.

Bu iki reddiyenin ardından, bilimi (Marksizm'de) doğrudan gözlemlenenlerin sınıflandırılması ve sistemleştirilmesinin ötesinde, gözlemlenenlerin altındaki temel nedenlerin ortaya konulması çabası olarak tanımlayabiliriz. Bu süreç sonuna kadar götürülmeyip yarı yolda bırakılırsa, elimizde kalan "ampirizm" olacaktır.

O halde bilimin bize, bizden bağımsız olarak var olan maddi dünyanın temelindeki yapıya ilişkin bilgi verdiğini söyleyebiliriz. Şemalaştırmak da mümkündür:

BİLİM                                                            PRATİK

A                                            B                                            C

Kavramlar                 Sol bölmedekilerin                         Pratik

Yöntemler                 (A) zaman içinde                            müdahale ve

Çözümleme              birbirleriyle ve maddi                      değiştirme

süreçleri                    dünyayla etkileşimi;                       bu uğraşı

Teoriler                      bu etkileşimle birlikte dış

dünyanın maddi gerçekliğin

giderek daha doğru ve görece

daha tam bilgisine ulaşma

Yukarıdaki şema hakkında birkaç söz söylemek gerekirse;

Marksizm'i, onun eylemliliği ile birlikte bir bütün olarak alırsak, (A) ve (B) bölmeleri en fazla (C) bölmesine "bilimsel" bir girişin zemini olabilir; bu bilimsel giriş, (C) bölmesindeki tüm pratiklerin, edimlerin ve süreçlerin de "bilimsel olacağı” anlamına gelmez. Evet, (C) bölmesine bilimle girilir, ama bu bölmedeki fiili süreçler artık bilimi aşar; sonuçta (C) bölmesindeki pratik birikim de geriye, (A) ve (B) bölmelerine dönerek daha "katıksız" bilim alanını besler, yeniden şekillendirir.

ORGANİK BÜTÜNÜN HAREKETİ

Az önce söylenenleri Marksizm özelinde yinelersek, Marksizm, kendi tarihsel gelişimi içinde insan toplumunun bilimidir. Ancak, önemli bir not düşmek gerekir: Marksizm'in bilimsel yaklaşım geliştirdiği "insan toplumu" bireylerin değil, toplumsal ilişkilerin toplamıdır.

Basit bir örnek verelim:

Bir ailenin, “anne, baba ve üç çocuk” ile tanımlanması, aile fertlerinin her birinin yaşını, mesleğini, gittikleri okulu belirterek standart bir aile betimlemesi yapılması mümkündür. Ancak, aynı aileye Marksist mercekten yaklaşacak olursak burada 5 kişiden oluşan bir birimin ötesinde, “aile” oluşun onun üyeleri üzerindeki etkileriyle, üyelerin özelliklerinin ve aralarındaki ilişkilerin "aileye" verdiği karakterle birlikte devinen bir bütün görürüz.

O halde, Marksizm'in (bir bilim olarak) nesnesi, şeylerden değil süreçlerden oluşan organik bütünün hareketi ve değişimidir. "Organik bütün" dendiğinde, bundan çeşitli düzlemler anlaşılabilir.

Örneğin, “kapitalist dünya" ya da "dünya kapitalist sistemi" hareket halindeki bir organik bütün olarak ele alınıp çözümlenebilir ve değerlendirilebilir. Başka bir deyişle "kapitalist dünya" Marksist çözümlemenin objesi (nesnesi) olabilir.

İkincisi, özellikle ulus devlet yapılanmasıyla birlikte (bu yapılanmanın ortaya çıktığı dönemden itibaren) ülkeler ve gelişimleri de Marksist çözümlemeye elverişli organik bütünlüğü sunan birimlerdir.

Üçüncüsü, dünyanın ya da verili bir ülkenin kimi özel tarihsel kesitleri ya da dönemleri de Marksist çözümlemenin konusu olabilir. Örneğin bu işlem, dünya kapitalizminin 1945'ten 1970'lere kadar olan dönemi ya da Türkiye'nin 1960'tan 1980'e uzanan 20 yıllık dönemi için gerçekleştirilebilir.

Üç örnekte de, süreçlerden oluşan organik bütünün hareketi ve değişimi söz konusu olduğu için böyledir.

Önemli ek: Özel uğraklar, daha dar (birkaç yıllık) tarihsel kesitler söz konusu olduğunda ise, “halen yaşanmakta olan bir an" ve "ucu açıklık" söz konusu olduğundan bilimsel çözümleme bir noktadan sonra geçerliliklerinin kanıtlanması mümkün olmayan varsayımlara ve olasılıklara da açık olmak zorundadır. Buna, “bilimselliğin seyrelmesi" de denebilir. Zorunlu bir seyrelmedir ve belirli bir “gestasyon” (hazım) döneminin ardından geriye dönüp bilgi birikimini ve "bilimsel olanı" zenginleştirecektir.

ÇÖZÜMLEME SÜRECİ

Marksizm'de "çözümleme süreci", genellikle sanıldığının tersine en kaba anlamda dış gerçeklikten soyutlamaya ya da tek başına somuttan soyuta doğru değildir.

Marksist çözümlemede öncelik ya da ilk çıkış noktası kuşkusuz "duyumsanan nesne"dir. Ancak çözümleme süreci doğrudan buradan hareketle soyutlamalara yönelmez, “duyumsanan nesne"den hemen sonra "düşünülmüş nesne" devreye girer. Nedeni de "duyumsanan nesne"nin bize özü değil ancak biçimi vermesidir. Ünlü sözde olduğu gibi: “Eğer özle biçim her zaman örtüşseydi, bilime gerek kalmazdı."

Daha önce "ardıl soyutlamalardan" söz etmiştik; bundan kastedilen, "düşünülmüş nesne" şeklinde ifade edilen, yani ham bırakılmayıp “işlenen" duyumsanan nesnenin birbirini izleyen (ardıl) soyutlamalarla daha soyut, genel ve kapsayıcı olana taşınmasıdır: Somuttan soyuta...

Ancak, Marksist çözümlemede bir de "ardil kestirimler" ya da "ardıl yakınlaşmalar" vardır. Burada da, oluşturulan daha “soyut" bir kurgu ya da model nesnel gerçekliğe aşama aşama yakınlaştırılarak sınanır: Soyuttan somuta...

Marksist çözümleme, bu iki yönlü hareketin bütünlüğünden oluşur. Örnek vermek gerekirse, Marx daha “emeğin değer teorisine" ve "artı değer" kavramına ulaşmadan proletaryanın tarihsel misyonunu henüz erken yazılarında tespit edebilmişti. Burada, Hegel'in mirası başta olmak üzere soyuttan somuta bir ilerleyiş söz konusudur. Değer teorisine ulaşmada ise yola çıkılan "somutluk", kapitalist toplumun hücresi sayılan meta'dır ve bu yol da somuttan soyutadır.

İki yolun iki ayrı tarihsel dönem için örneklenmesi yanlış anlaşılmamalıdır. Soyuttan somuta ve somuttan soyuta olmak üzere iki yol, aynı tarihsel uğrakta, aynı nesnelliğin çözümlenmesinde de kullanılır.

DOĞA BİLİMLERİ?

Engels'e göre Marx'ın düşüncesi iki büyük buluşu getirmiştir: 1. Materyalist tarih anlayışı/tarihsel maddecilik ve 2. Kapitalizmin özü olarak artı değer sömürüsü.

Gene Engels'e kulak verirsek, diyalektik materyalizmin uygulama alanları tarih, toplum(lar) ve doğa olmak üzere üç ayağa oturur. İlk ikisine "tarihsel materyalizm" diyoruz.

Sistemin, doğa ve doğa bilimleri için geçerliliği ise, bu alanlarda birikimli ve uzman olanların tartışacağı bir konudur.

Damadı Paul Lafargue'nin 1890 yılında aktardığına göre Marx bir ara şöyle demiş:

Bilim, egoistçe bir zevk olmamalı; kendilerini bilimsel çalışmaya verecek kadar şanslı olanlar bilgilerini en başta insanlığın hizmetine sunmalıdırlar.

Eklenecek söze gerek yok.

6 yorum:

  1. Mahmut Boyuneğmez13/9/22 20:57

    Bilimsel sosyalizm ile Marksizm aynı anlamlara gelir. Fakat Marksist teorik sistemin bilimselliği, bir felsefe olan tarihsel ve diyalektik materyalizmi (=felsefe, bilim değil) içermesi yüzünden, bu felsefi paradigmanın, toplumsal tarihin, üretim biçimlerinin, toplumsal formasyonların, ideolojilerin vd. bilimsel incelemesi sırasında zemin olarak alınmaya, kalkış noktası yapılmaya, referans olmaya uygun olmasından kaynaklanır. Tarihsel-diyalektik materyalizm, somut bilimsel araştırmaların sonucunda soyutlanmış genel felsefi bir paradigmik çerçevedir. Yeni bilimsel incelemelere de kılavuzluk edecek niteliktedir. Bu felsefi paradigma, bilimsel incelemenin kendisi değildir.
    Kapitalist üretim tarzının incelenmesi ve buradan kalkarak geleceğe ilişkin projeksiyonlar yapılması, bilimsel üretimin, devrimcileşmesini getirmiştir. Bu inceleme, bu üretim tarzının aşılması sürecinde devrimci ve pratik bir eleştiriye yol açmıştır.
    Siyasetin, mutlak “doğru”ları yoktur. Başka bir deyişle siyaset, bilimsel/teorik bir referansa sahiptir, fakat hangi siyasetin devrimci hangisinin devrimci olmadığı gibi konuların, belirli bir yere kadar bilimsel/teorik çerçeveyle değerlendirilmesi mümkündür. Kanımca Marksist teorik sistem içerisinde siyaset bilimi ya da teorisi olarak nitelenebilecek bir soyutlama alanı vardır, ancak siyasetin belirlenimleri ve etkileşimleri çok yönlü ve dinamik olduğundan, siyasette hangi tarzın/yolun sağlıklı olduğu konusunda nihai karar verici tarihsel süreçlerdir.
    Marksizm, sosyalist ideoloji ve siyasetin referans çerçevesidir, bunların alabilecekleri biçimleri sınırlar; fakat Marksizmle sosyalist siyaset ve ideolojinin somut içerikleri doğrudan belirlenmez.
    Marksizm, kapitalizmden komünizme geçişteki dünya görüşüdür. Dolayısıyla devrimci bir dünya görüşü… Marksizmin bir dünya görüşü olmasında materyalizmin ve komünist devrimci perspektifin birbirini bütünleyen ve uyumlu birlikteliği önem taşımaktadır. Ancak Marksizm, bugün için proletaryanın sınıfsal ideolojisi ya da dünya görüşü değildir. Bizim için proletarya, bu dönüşümü gerçekleştirecek tek devrimci sınıf olsa da, gelişkin bir felsefe ve bilimsel teorilerle buluşması ancak geleceğin toplumunun kuruluşu sürecinde toplumsal devrimler döneminde mümkün olacaktır.

    YanıtlaSil
  2. Mahmut Boyuneğmez13/9/22 20:58

    (devam...) Marksizm, “insan toplumunun bilimi” olarak görülemez. Bir kere doktrin, öğreti, bilim gibi nitelemeleri yetersiz kılacak biçimde Marksizmin kapsamında felsefi, bilimsel, siyasal boyutlar uyumlu ve birbirini tümleyecek şekilde bulunur. Bu nedenle başka yerlerde Çulhaoğlu “teorik sistem” demeyi de önermiştir. Bunu biz de benimsemiş durumdayız. Örneğin, toplumsal tarihin, sanat tarihinin, spesifik bir ideolojinin vb. Marksist teorik sistemin referans çevçevesiyle araştırılıp incelenmesi mümkündür, fakat bu incelemelerin somut bulguları değil, bu incelemelerden süzülen bazı üst soyutlamalar, bu teorik sistemi zenginleştirebilecektir. Başka bir deyişle Marksist antropoloji, Marksist sanat tarihi, Marksist sosyoloji gibi bilimsel çalışma alanları elbette vardır, fakat bunlar antropolojidir, sanat tarihidir, sosyolojidir, Marksizm değil… Öte yandan, Marksizm kapitalizmden komünizme geçiş döneminin salt bilimi değil, bilimsel dünya görüşüdür. Bu devrimci dönemin üzerinde yükseldiğinden, bu bilimsel dünya görüşü devrimcidir. Eğer “ideoloji” terimini dar ve pejoratif anlamıyla kullanmıyorsak, Marksizmin bilim, felsefe ve siyaset teorisi boyutları olan bir ideoloji/dünya görüşü olduğunu görmek gerekir.
    Amprik somutlardan soyutlamalara ulaşma ve ulaşılan soyutlamalardan gerçeklikteki etkileşim ve değişim örüntüleri yakalanarak (gerçekliğin diyalektik “mantığı” yakalanarak) düşüncede somut bütünlüğü yeniden oluşturma, toplum bilimleri alanında kullanılan bilimsel bir yöntemdir. Bu yöntemi Marx örneğin Kapital adlı eserini oluştururken kullanır. Bu yönteme biz diyalektik yöntem denmemesini, bir bilim yöntemi olarak görülmesini öneriyoruz. Bize göre, diyalektik gerçekliğin “mantığı”dır.
    Diyalektik materyalizm topluma ve tarihe uygulanarak tarihsel materyalizm elde edilmemiştir ve bugün de böyle yaparak materyalist tarih anlayışına katkı sunulamaz. Diyalektik-tarihsel materyalizm, gerçekliğin toplum/tarih ve doğa gibi farklı katmanlarının olduğunu benimser, fakat gerçekliğin materyalist ve diyalektik yorumu, "tarihsel" ve "diyalektik" denilerek, aralarında bağ olmadığı yanılsamasını doğuracak şekilde kompartmanlara ayrılmamalıdır. Materyalist felsefenin geliştirilmesi, doğa ve toplum alanlarında çeşitli bilim dallarının getirdiği yeni bulguların, anlayışların ışığında yapılacak soyutlamalarla olanaklıdır.

    YanıtlaSil
  3. Nihal Geneci14/9/22 14:47

    Marxizmi bilim olarak lanse etmek hatalıdır Marxizmin özü o güne kadar olan varolan bilmin Dialektik bir açıklamasıdır Günümüzde yaşanan karmaşıklık ta buradan kaynaklanmaktadır Aslında Marx ve Engels in koymuş Dialektik ve tarihsel materyalizm daha bugüne kadar çürütülemediğine göre koyulan tanı doğru demektir Asıl önemli olan şablon ve ezberciliği bir kenara koyarak günümüzdeki gelişmelere Dialektik bir açıklık getirilerek doğruya yönelmektir

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mahmut Boyuneğmez14/9/22 20:03

      Günümüzdeki gelişmelere yaklaşırken, geçmiş teorik mirasın sağlam zeminine basarak ileriye adım atmak, sizin belirttiğiniz gibi şablonculuğa ve ezberciliğe düşmeden, yeni ilişkileri, yeni etkileşimleri, yeni süreçleri yorumlamak gerekiyor. Başka bir deyişle günümüzün yorumlanmasında teorik tutumun iki yönü var; biri geçmiş teorik mirası sahiplenip, kullanmak; diğeri yeni gelişmeleri soyutlayıp, teorik olarak incelemek, yeni kavramlaştırmalar üretmek... Yorumunuz için teşekkür ederiz.

      Sil
  4. Kerem Cantekin14/9/22 18:46

    Kendisini Marksist Ekonomist olarak adlandıran bir sosyal bilimci olarak (bu sınıflama bana ait değil) Marksist bir bilimin tanımlanabileceğini düşünüyorum. Marks aslında, 3 alanı felsefeyi, bilimi ve pratik mücadeleyi bir araya getiren bir insan. Özellikle pratik mücadelenin bilimsel bir mücadele ile iç içe geçmeden mümkün olmadığını, ancak bilimle uğraşanlara da, toplumsal dönüşümün bir parçası olmadıkları sürece, yaptıkları bilimin de eksik olacağını söyleyerek, iki alanın birbirleri ile temas halinde olması gerektiğini ifade ediyor. Ancak çizginin bilim ve pratik mücadele tarafından kalanlar, karşı tarafla iletişim halinde olsalar da, ait oldukları taraf tarafından ister istemez şekillendiriliyorlar. Bilim düzleminden bakıldığında, Marks’ın öncelikle bilim adamlarına, özellikle sosyal bilimcilere bir yöntem önerdiğini düşünüyorum. Bu yöntem de sosyal bilimlerin çok farklı şekile yapılmasını daha önce görülemeyen şeylerin görülmesini sağlıyor. Bu açıdan Marksizm bilimden ibaret değil, ama özellikle sosyal bilimlerde ve belki Psikolojide bir Marksist bir gelenekten bahsedebiliriz diye düşünüyorum. Bu gelenek sadece bilimin çerçevesi içinde bile, önemli bir yere sahip. Mesela ben Marks’ı, Smith, Ricardo, Keynes ile birlikte 4 büyük ekonomistten birisi olarak görüyorum. Bu dörtlü içinde ama ekonomist kimliğinin ötesinde de kimliği olan tek kişinin Marks olduğu söylenebilir.

    YanıtlaSil
  5. Marksizm ve bilimi ayrışmış gibi görmek doğruymuş gibi gelmiyor; bilim sadece olgulara , koşullara mevcut deneysel süreçlere göre değerlendirilemez, gerçek bilim için sezgisel süreç, öngörü , soyut düşünce ,iradi çaba da gereklidir. Marksizm de gerçek bilim de bu ikisinin birleşiminden oluşur. Sadece olgulardan giderek bir yola girersek bu bizi duyumculuğa , nesnel idealizme ve kendiliğindenciliğe . sezgisel süreçten gidersek de bu bizi öznel idealizmin batağına götürür. Dünyadaki bütün fikirler kavrayış aşamasına göre nesnel dünyanın doğru ya da yanlış bir yansımasından oluşur, bu dünyanın fikirleridir. Başka bir evrende ve farklı nesnel koşulların etkisinde olan başka dünyalarda yaşasaydık, Fikirlerimiz de o dünyanın fikirleri olacaktı. Metin Çulhaoğlu ütopik sosyalistlerin Marksizm’i etkilediğinden bahsetmektedir; bu fikirler de aslında nesnel dünyanın ,algılayış neticesinde oluşan bir yansımasından oluşur, bu yüzden Marksizm’in de bundan etkilenmesi doğaldır. Marksizm dünyadaki bütün fikirlerin , nesnel süreçlerin birleşiminden ve onun aşılmasından oluşur. Bilim; kimin kullandığı ,nereden ve nasıl baktığı yönünden farklılıklar arz eder. Bu devlet içinde böyledir. Devlet kapitalist rejimin elindeyse , burjuvaların hakimiyetindedir, gerçek sosyalist rejimlerde ise proletaryanın hakimiyetindedir, hangi sınıf iktidarda ise bilimi , devleti , sanatı , ideolojileri , vb. kendi sınıf çıkarları doğrultusunda kullanır.
    Marksizm de ,bilim de özünde aynı kaynaktan beslenir, somut nesnel olandan yola çıkılır, somut tahlillerden soyutlamalara sezgisel süreçlere gidilir, soyut fikirlerden de somutu ortaya çıkarmak yola çıkılır, buna çok iyi örnek matematik bilimini verebiliriz. Matematik bilimi nesnel dünyanın somut gerçeklilerinden yola çıkılarak ortaya çıkarılmıştır, bugün bize çok soyut gelmekte formüllerin içinde boğulmaktayız. Oysaki gerçek somut gerçekliği , gelecekte oluşabilecek somut gerçeklikleri ortaya çıkarmak için bu bilime ihtiyacımız vardır. Marksizm de böyledir. Nesnel dünyayı biz bugünkü bilgilerimizle tam manasıyla bilemiyoruz, bu hiç bilmeyeceğimiz manasına da gelmez, bunu zamanla bileceğiz, işte burada sezgisel süreç, iradi çaba devreye girmektedir. Nesnel dünyanın sonsuz olması gibi,bilginin sonsuz olduğu , edindikçe nesnel bilgiye daha çok yaklaşıldığının bilincine varılması gerekmektedir.
    Bu açıklamayı şöyle şematize ederek daha kolay anlaşılabilir;
    1- Bugün tam manasıyla biz insanoğlunun bilgi birikiminin kısıtlığı nedeniyle bilemediğimiz , bilinemez de olmayan ,zamanla bilinecek olana sonsuz maddi güçler.
    2- Sezgiden yola çıkarak oluşmuş öznel ve nesnel idealist fikirler
    3- Olgulardan ,oluşmuş, algımız neticesinde kavradığımız, deneysel süreçlere göre oluşmuş nesnel ve nesnel idealist fikirler.

    Marksizm de ,bilimde bu üç aşamanın birleşiminden ve aşımından oluşur ve öyle kavranmalıdır.

    YanıtlaSil

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.