Erik I. Svensson, 3 Kasım 2021
Çeviren: Mahmut Boyuneğmez
Diyalektik
materyalizm iki felsefi geleneği birleştirir: Karl Marx ve Friedrich Engels
tarafından formüle edilen tarihsel materyalizm ve Alman filozof Georg Willhelm
Friedrich Hegel tarafından formüle edilen idealist bir felsefe olan diyalektik.
Marx ve Engels Hegel'in idealizmini reddetmiş, ancak onun diyalektik
felsefesini toplumların nasıl değiştiğine dair tarihsel materyalist teorilerine
dahil etmişlerdir. İnsan toplumlarının üretici güçlerin konfigürasyonları ve
ekonomik ve maddi koşullardaki (doğal kaynaklara erişim dahil) değişiklikler
yoluyla geliştiğini, ancak materyalizmin insan toplumlarını anlamak için tek
başına yeterli olmadığını savundular. Marx ve Engels'in müdahalesi, feodalizmde
lordlar ve köylüler, kapitalizmde ise işçiler ve kapitalistler arasındaki sınıf
mücadeleleri gibi toplumların iç çelişkilerini yansıtan tarihin eklenmesi
olmuştur. Tarihsel materyalizm, tüm insani entelektüel faaliyetlerin ve
başarıların nihayetinde maddi bir temele sahip olduğunu ve tarihin bilinmeyen
ve gizemli bir manevi güce ya da önceden belirlenmiş bir plana göre ortaya
çıkmadığını yansıtırken, diyalektik bu materyalist kavrayışı tamamlar ve
tarihin gerçekleşmesi için nihayetinde gerekli olan tüm maddi sistemlerin iç
çelişkilerini vurgular. Başka bir deyişle, hem insanların hem de doğal dünyanın
diğer bölümlerinin tarihini şekillendiren genel kurallar ve doğa yasaları olsa
da, tüm maddi sistemlerin doğasında var olan çelişkiler tarihsel olumsallıklar
yaratır. Bu fikir çoğu evrimsel biyoloğun aşina olduğu bir şeydir ve bu nedenle
ne tarihin ne de biyolojinin akışı kaçınılmazdır. Hem diyalektik hem de
materyalizm Marx ve Engels'in felsefesinde eşit derecede önemliydi ve bu
felsefe Levins ve Lewontin de dahil olmak üzere daha sonraki takipçileri
üzerinde etkili oldu.
Dolayısıyla
diyalektik materyalizm, farklı kökenlere sahip iki felsefeyi sentezleme ve
birleştirme girişimiydi. Marx ve Engels'in bu iki geleneğin entegrasyonu için
gösterdikleri neden, materyalizm olmadan diyalektiğin saf idealizme, diyalektik
olmadan materyalizmin ise saf indirgemeciliğe dönüşme riski taşımasıdır. Levins
ve Lewontin kendi diyalektik materyalist perspektiflerini burjuva
entelektüelleri arasındaki iki popüler ama idealist akımla
karşılaştırmışlardır: vitalizm ve indirgemecilik.2 Levins ve Lewontin'in
ilhamının büyük bir kısmı, onların diyalektik materyalizmi Batı bilimine
yeniden sokma girişimlerini teşvik eden Engels'in klasik metni Doğanın
Diyalektiği'nden gelmiştir.
Doğanın
Diyalektiği'nde Engels, daha sonraki araştırmalar tarafından her zaman
desteklenmese de, parlak ve yaratıcı bir yaklaşımı ortaya koyan ve diyalektiğin
evrimsel süreç hakkında nasıl verimli bir düşünme yolu sağlayabileceğini
gösteren oldukça spekülatif bazı fikirler ortaya attı. Engels'in daha radikal
katkıları arasında, insan elinin ve iki ayaklılığın büyük bir beynin evrimiyle
birlikte geliştiğini öne sürmek vardı. Engels, bu iki özelliğin evrim sırasında
karşılıklı olarak birbirini güçlendirdiğini savunmuştur: beyin zor problemleri
çözme konusunda daha yetenekli hale geldikçe, elin daha fazla görev üstlenmesi
sağlanmış, bu da beynin daha da gelişmiş bir bilişsel yeteneğinin evrimini
yönlendiren seçici bir geri besleme döngüsüyle sonuçlanmıştır ve bu böyle devam
etmiştir.
Ne
tarihin ne de biyolojinin akışı kaçınılmazdır.
Burada
Lewontin ve Levins'in Diyalektik Biyolog'da daha da geliştirdikleri bir fikrin
entelektüel öncülünü görüyoruz: farklı özelliklerin birbirinden bağımsız olmadığı,
aksine yarı-bağımsız olduğu ve çoğu zaman ortak bir işlev için birlikte
seçildiği. Dolayısıyla organizmalar bir dizi bağımsız "özelliğin" bir
araya gelmesinden ibaret değildir ve bütün (organizma), parçalarının
(organizmanın özellikleri) toplamından açıkça daha fazlasıdır. Levins ve
Lewontin'den alıntı yapacak olursak: "Bir organizmanın her parçası veya
faaliyeti diğer parçalar için bir çevre işlevi görür" (s. 58); bu da bir
organizmadaki her özelliğin seçici çevresinin önemli bir kısmının o
organizmanın diğer özellikleri tarafından oluşturulduğu anlamına gelir ve
özelliklerin birlikte işlev görmesi için bu gereklidir. Ayrıca, Levins ve
Lewontin, "...karşılıklı bağımlılığın, parçalar iyi işlediğinde hayatta
kalmaya izin verdiğini, ancak patolojik koşullarda yaygın felaket
ürettiğini" (s. 58) ve "...çok az doğrudan etkileşimi olan farklı
organların veya süreçlerin, ortak adaptif önemleri nedeniyle ekolojik olarak
birbirine bağlı olabileceğini" (s. 60) vurgulayarak, organizmaların,
toplamın parçalardan daha fazlası olduğu ve özelliklerin zorlu doğal ortamlarda
organizmanın hayatta kalmasını ve üremesini iyileştirmek için birlikte
seçildiği birlikte uyarlanmış sistemler olduğunun altını çizmektedir.
Özelliklerin
ayrı ayrı seçilmek yerine birlikte işlev gördüğü ve evrimleştiği fikri, Levins
ve Lewontin tarafından ortaya atılan ve günümüzde pek çok evrimsel biyolog
tarafından desteklenen önemli bir görüştür. Özellikle alakalı bir araştırma
alanı, korelasyonel seçilimin genetik, genomik ve evrimsel sonuçlarını, yani
belirli karakter kombinasyonlarının diğerlerine göre seçilimini anlamak
olmuştur.3 Bu tür korelasyonel seçilim, farklı genetik ve gelişimsel kökenlere
sahip olsalar bile farklı özellikler arasında genetik ve gelişimsel
entegrasyonun evrimini teşvik edebilir ve böylece ekoloji, evrim, genomik ve
moleküler biyoloji arasında bir bağlantı sağlar.4 Böylece, belirli özellik ve
gen kombinasyonlarının organizmanın hayatta kalması için diğerlerinden daha
elverişli olması koşuluyla, farklı gen kümeleri tarafından yönetilseler bile,
özellikler ortak bir ekolojik işlev için seçilim yoluyla bağlantılı hale
gelebilir. Kısacası: organizmalar parçalarının (özelliklerinin) toplamından
daha fazlasıdır, ancak birlikte seçilen özelliklerin başarılı birlikte
uyarlanmış kombinasyonlarını temsil eder.
Kapitalizmde
bilim ve bilim insanları
Pek çok
evrimsel biyolog da dâhil olmak üzere, genel olarak bilim insanları kendilerini
doğal dünyanın apolitik ve son derece objektif gözlemcileri olarak görürler.
Pek çok bilim insanı, bu hayali öz imajın altını oyma riski taşıyan her şeyden
uzak durma eğilimindedir. Bu durum, modern bilim örgütlenmesinin, devlet ve
piyasa çıkarları ile acil ve ticari açıdan faydalı sonuçlara duyulan ihtiyaç
vurgusuyla egemen burjuva ideolojisini büyük ölçüde yansıttığı ve
politikacıların tipik olarak bilim insanları arasındaki rekabeti, hibe ve
araştırma kaynaklarını dağıtmanın tek yolu olarak eleştirmeden kutlayan bir
atmosferi teşvik ettiği Batılı kapitalist ülkelerde oldukça belirgindir. Levins
ve Lewontin ise tam tersi bir duruş sergilemişlerdir: pek çok Batılı burjuva
entelektüelinin yapmaya meyilli olduğu gibi sahte bir tarafsızlığın arkasına
saklanmak yerine felsefi ve siyasi görüşlerini açıkça ifade etmenin bir avantaj
olduğunu savunmuşlardır.
Genel
bir insani bilgi üretme girişimi olarak bilim, doğal dünyamız hakkındaki nesnel
gerçekleri açıkça ortaya koyabilirken, tek tek bilim insanları nadiren (eğer hiç
değilse) tamamen nesnel ve tarafsızdır (ve öyleymiş gibi bile davranmamalıdır).
Levins ve Lewontin, Diyalektik Biyolog'un "Bilimin Metalaşması"
başlıklı 8. bölümünde, modern bilimin nasıl hem kapitalizm tarafından
kısıtlandığını hem de kapitalizmden doğduğunu incelemiş ve o zamandan beri
güçlenen ve bugün hala akademide faaliyet gösteren birkaç eğilime dikkat
çekmişlerdir: seçkincilik, metalaşma, düşüncenin duygudan ayrılması ve bilimsel
keşiflerin ölçülebilir ve ideal durumda ticarileştirilebilir olması yönündeki
artan talepler. Kitabın 8. bölümünün ilk cümlesinden alıntı yapacak olursak,
"modern bilim kapitalizmin bir ürünüdür."5 Levins ve Lewontin ayrıca,
Batı'daki geleneksel bilim görüşünün, doğanın ve organizmaların ancak
organizmaları oluşturan parçalara ayrılarak anlaşılabilecek, iyi işleyen saat
benzeri makineler olarak tasvir edildiği katı Kartezyen ve indirgemeci bir
dünya görüşü üzerine inşa edildiğini savunmaktadır. Diyalektik bir bakış açısı,
bu tür Kartezyen indirgemeciliğin aksine, organizmaları parçalarının
toplamından daha fazlası olarak görür ve özelliklerin tek başlarına değil,
tipik olarak birlikte işlediğini vurgular. Kısacası, organizmalar Kartezyen
makineler değil, özelliklerinin yarı bağımsız olduğu ve genellikle ortak seçilime
tabi olduğu uzun bir evrimsel tarihin ürünleridir.
Kartezyen
indirgemeci yaklaşımın başarısızlığına iyi bir örnek, tüm insanların genetik
kodunun tamamını bildiğimizde, tüm insan hastalıklarını anlayabileceğimiz ve
her bireyin genetik yapısına dayalı sözde "kişiselleştirilmiş tıp"
geliştirebileceğimiz vaadiyle başlatılan İnsan Genomu Projesi'dir (Human Genom Project).
İnsan Genomu Projesi'nin başlatılmasından otuz yıldan fazla bir süre sonra,
birçok önemli insan hastalığındaki varyasyonun yalnızca küçük bir kısmını, sıklıkla
yalnızca yüzde 5 ila 10'unu açıklayabildik. Başarısızlık büyük olasılıkla Genom
Çapında İlişki Çalışmaları (GWAS) tarafından göz ardı edilen genler arasındaki
ve genler ile çevresel faktörler arasındaki etkileşimlerden ve büyük etkiye
sahip tek genlerin araştırılmasından kaynaklanmaktadır.6 İnsan genomik
araştırmalarının son on yıllarından elde edilen bu bilgiler, Levins ve
Lewontin'in moleküler biyolojideki naif indirgemeciliğe yönelik hala son derece
geçerli olan eleştirilerinde ortaya koydukları konularla büyük ölçüde
tutarlıdır.
Lewontin
ve Evrimsel Biyoloji
Levins
ve Lewontin tarafından eleştirilen Kartezyen indirgemeci dünya görüşü, Alan
Grafen ve Andy Gardner gibi bazı İngiliz evrimsel biyologların araştırma
yaklaşımında ve özellikle Grafen'in "Biçimsel Darwinizm Projesi" de dâhil
olmak üzere çağdaş biyolojide hala görülebilir.7 Bu biyologlar, diğer birçok
çağdaş davranışsal ekolojistle birlikte, esas olarak organizma
adaptasyonlarıyla ilgilenmekte ve bu adaptasyonların arkasındaki evrimsel
süreçler ve tarihle pek ilgilenmemektedir. Bu İngiliz evrimsel biyologlar,
adaptasyonlar üzerindeki gelişimsel, genetik veya diğer kısıtlamalarla da pek
ilgilenmemektedir. Araştırma yaklaşımları büyük ölçüde İngiliz popülasyon
genetikçisi Ronald Fisher'in 1930 tarihli The Genetical Theory of Natural
Selection (Doğal Seçilimin Genetik Teorisi) adlı kitabında geliştirdiği
entelektüel temeller üzerine inşa edilmiştir.8 Fisherci dünya görüşü, doğal
seçilimin çok büyük boyutlardaki popülasyonlar üzerinde işleyen her yerde
mevcut bir güç olduğu ve bu nedenle seçilimin rastgele faktörler ve stokastik
olaylar tarafından büyük ölçüde engellenmediği bir dünya görüşüdür. Bunun bir
sonucu olarak, organizmaların ağırlıklı olarak doğal seçilimin optimize edici
gücü tarafından şekillendirildiği ve çok az sayıda adaptif olmayan özellik veya
kısıtlamanın organizmaların "mükemmel" adaptif tasarımına müdahale ettiği
düşünülür.
Bilim
felsefecisi Tim Lewens bu araştırma yaklaşımını İngiltere'deki
"Neo-Paleyan "9 evrimsel biyoloji geleneği olarak adlandırmıştır;
burada seçilim, organizmaların en küçük detaylarını işleyerek onları
çevrelerine mükemmel bir şekilde adapte eden her yerde mevcut bir güçtür. Neo-Paleyan
terimi, on sekizinci yüzyıl İngiltere'sinde yaşayan ve doğanın her yerinde
tasarım gören ve bu tasarımı Tasarımcı'nın, her şeye kadir Tanrı'nın varlığının
kanıtı olarak kabul eden doğal teolog Papaz William Paley'in entelektüel
mirasına atıfta bulunmaktadır. Paley'in doğadaki tasarımla ilgili en meşhur
benzetmesi şuydu: Eğer bir sahilde işleyen bir saat bulunursa, bu saati üreten
bir tasarımcı olmalıdır. Neo-Paleyci evrimsel biyologların dar entelektüel
araştırma geleneğinde, tarihsel mirasa, evrimsel kısıtlamalara ve
organizmaların adaptif olmayan özelliklerine çok az yer vardır, çünkü doğada
önemli olan tek evrimsel güç doğal seçilimdir.
Neo-Paleyan
araştırma geleneğinin uç bir örneği, bir başka İngiliz evrimsel biyolog ve
popüler bilim yazarı Richard Dawkins'in görüşlerinde görülmektedir. Dawkins,
Paley'in aksine bir ateisttir, ancak popüler bilim kitabı Kör Saatçi'de (The
Blind Watchmaker) Paley'e olan büyük hayranlığını ilan etmiştir. Bu iyi
yazılmış kitapta Dawkins, neredeyse Tanrı'nın yerine Darwin'in Doğal Seçilim
ilkesini koyar gibi görünmekte ve doğal seçilim tarafından neredeyse
"tasarlanmış" olarak görülen organizmaların mükemmelliğini tekrar
tekrar vurgulamaktadır. Dawkins'in bir diğer ünlü kitabı olan Bencil Gen (The
Selfish Gene-1976), Kartezyen indirgemeci bakış açısını ve organizmaları iyi
işleyen makineler olarak gören Neo-Paleyan görüşü daha da ileri götürmektedir.
Bu kitapta ve diğerlerinde Dawkins, organizmaları genlerinin geçici yaşamsal
makinelerine indirgemektedir. Organizmalar, tek önemli evrimsel birim olan
çoğaltıcılar olarak adlandırılan genleri için geçici araçlar olmaları dışında
kendi başlarına ilginç değildir.10 Bu aşırı indirgemeci görüşe göre, genetik
düzey evrimde önemli olan tek düzeydir ve organizma düzeyindeki fenotipik
değişimi açıklamak için yeterlidir.
Lewontin
ve Levins, sahte bir tarafsızlığın arkasına saklanmak yerine felsefi ve siyasi
görüşleri hakkında açık olmayı bir avantaj olarak görmüştür.
Lewontin
ve diğer bazı Kuzey Amerikalı biyologlar tarafından temsil edilen evrimsel
biyoloji geleneği, Büyük Britanya'daki davranışsal ekoloji geleneğinde
Neo-Paleyan biyologlar tarafından temsil edilen aşırı adaptasyoncu ve aşırı
Darwinist entelektüel gelenekten çok farklıdır. Buna karşın Kuzey Amerika'da
popülasyon genetiğinde daha çok Sewall Wright'ın fikirlerine dayanan farklı bir
araştırma geleneği gelişmiştir; Wright sadece doğal seçilimi değil, aynı zamanda
evrimde rastlantısallık ve stokastikliğin, özellikle de genetik sürüklenmenin
rolünü vurgulamıştır.11 Lewontin büyük ölçüde popülasyon genetiğindeki bu
Wrightçı geleneğin bir temsilcisidir; burada İngiliz Fisherian ve Neo-Paylean
geleneğin yalnızca doğal seçilime odaklanmasının aksine doğal seçilim, genetik
sürüklenme ve stokastiklik arasındaki etkileşim ana odak noktasıdır.
Lewontin
ayrıca doğadaki farklı parçalar arasındaki süreçlerin ve etkileşimlerin
parçaların kendileri kadar önemli olduğunu defalarca vurgulamıştır.
Organizmalar, popülasyonlar veya ekosistemler gibi karmaşık sistemleri anlamak
için, sistemleri bileşen parçalarına (örneğin genler veya çevreler) ayırmak
yeterli değildir. Parçalar arasındaki etkileşimleri de analiz etmek gerekir
(örneğin genler ve çevrelerin nasıl etkileşime girdiği). Lewontin'e göre
organizmaları anlamak için genlerin tek başına iş görmediğini, farklı çevresel
bağlamlarda fenotipleri belirlediğini ve çevrenin bir yönünün aslında
organizmadaki diğer genler olduğunu kabul etmeliyiz. Bu olgular için kullanılan
teknik terimler gen-çevre etkileşimi ve epistazidir. Bu olgular, coğrafi
çeşitlilik, tarihsel olumsallıklar ya da farklı popülasyonların ve türlerin
benzer ekolojik "sorunlara" nasıl farklı adaptif "çözümler"
geliştirdiğinden ziyade, esas olarak küresel adaptif çözümlerle ilgilenen
Neo-Paleyanlar tarafından nadiren kabul edilmektedir.
Lewontin'in
bakış açısına göre, çevresel bağlam ve tarih önemlidir ve organizma evrimde
merkezi bir rol oynar. Lewontin, organizmaların uyum başarısının (seçilim
değerinin) ve gen varyantlarının (alellerin) seçilim avantajının sabit
olmasının muhtemel olmadığını, ancak çevresel ve genetik koşullar değiştikçe
zaman içinde değiştiğini defalarca vurgulamıştır. Örneğin, iyi bilinen bir
evrimsel süreç, bir gen varyantının uyum başarısının (seçilim değerinin) popülasyondaki
sıklığına bağlı olduğu frekansa bağlı seçilimdir.12 Bir gen varyantı nadir
olduğunda yüksek uyum gücüyle ilişkilendirilebilir ve frekansa bağlı seçilim
popülasyondaki genetik çeşitliliği koruyacaktır. Tersine, bir gen varyantı
yaygın olduğunda taşıyıcılarına yüksek uyum başarısı sağlayabilir; o zaman
popülasyonda yayılır ve mevcut diğer genetik varyantların yerini alır. Frekansa
bağlı seçilim önemlidir çünkü organizmanın uyum gücü yalnızca kendi genotipinin
bir sonucu değil, genotip ile içinde bulunduğu genetik ortam, yani
popülasyondaki kendi genotipinin frekansı arasındaki etkileşimin belirmiş bir
özelliğidir. Bu nedenle frekansa bağlı seçilim, bütünün parçaların toplamından
daha fazlası olduğu diyalektik ilkesini; uyum gücünün (seçilim değerinin) doğru
bir şekilde belirlenmesi için genotip ve çevrenin her ikisine de ihtiyaç
duyulduğunu; belirli bir genotipe sabit bir seçilim değeri atamanın imkânsız ve
anlamsız olduğunu göstermektedir. Uyum başarısı/gücü (seçilim değeri), yerel
gen frekansı ortamına büyük ölçüde bağlıdır.
Lewontin
tarafından tekrar tekrar vurgulanan bir diğer önemli ve ilgili nokta,
Diyalektik Biyolog'un "Evrimin Öznesi ve Nesnesi Olarak Organizma"
başlıklı 3. bölümünde güzel bir şekilde örneklenen organizma-çevre
etkileşimidir. Burada Levin ve Lewontin diyalektik düşünceyi ve Marksist
felsefi perspektiflerini kitabın diğer yerlerinden daha açık bir şekilde
uygulamışlardır. Buradaki ana nokta, organizmaların doğal seçilim gibi dışsal
evrimsel güçlerin basitçe pasif özneleri olmadığı, organizmaların aynı zamanda
kendi başlarına aktif özneler olduğudur. Özellikle, organizmalar boş ekolojik
nişlere basitçe girmezler, ancak nişlerini aktif olarak inşa ederler ve böylece
kendileri üzerinde işleyen seçilim baskılarını etkilerler. Bir örnek olarak,
vücut sıcaklığının büyük ölçüde dış ortam sıcaklığı tarafından belirlendiği
kertenkeleler gibi bazı ektotermik ("soğukkanlı") organizmalarda
termoregülasyonu ele alalım.13 Kertenkeleleri dış çevre koşullarının pasif
nesneleri olarak, soğuk dönemlerde donarak, sıcak dönemlerde ise aşırı
ısınmadan ölen canlılar olarak düşünebiliriz. Doğada gerçekte olan şey bu
değildir. Bunun yerine, kertenkeleler soğuk hava koşullarında aktif olarak daha
sıcak çevresel alanlar, sıcak hava koşullarında ise daha serin noktalar
ararlar. Bu nedenle kertenkeleler, homeostazı koruyarak ve uygun vücut
sıcaklıklarını muhafaza ederek kendi üzerlerinde işleyen seçilim baskılarına
aktif olarak karşı koyarlar. Bu, Lewontin'in vurguladığı, evrimsel süreçte
organizmaların merkezi rolüne mükemmel bir örnektir. Bölüm 3, evrimsel biyoloji
araştırma topluluğunda organizmalar, çevreleri ve evrim arasındaki karmaşık
ilişkiler hakkında canlı tartışmaları filizlendiren "niş inşası"
teriminin ortaya çıkmasına neden olmuştur.14 Daha genel olarak, Levins ve
Lewontin, evrimde karşılıklı nedenselliği, örneğin birlikte evrim sürecinde
avcılar ve avlar arasındaki karşılıklı etkileşimlerle örneklenen15 nedensellik
zincirlerinde bir nedenin daha sonra bir sonuç (ve tersi) haline geldiği seçici
geri bildirimleri içeren nedenselliği vurgulamıştır.16
Evrimsel
Biyoloji ve Marksizm: Doğal Ev Arkadaşları mı?
Diyalektik
bir bakış açısı, doğanın statik bir olgu olarak değil, çeşitli karşıt güçlerin
dengesi değiştikçe değişen bir dizi dinamik denge olarak görüldüğü bir dünya
görüşüne çok iyi uymaktadır. Lewontin yalnız değildi; kendisini açıkça Marksist
olarak tanımlayan tek büyük evrimsel biyolog o değildi. Aslında, evrimsel
biyoloji ve popülasyon genetiği alanlarında, en azından hayatlarının bir
bölümünde, yüksek profilli, açıkça Marksist olan pek çok bilim insanı olmuştur.
Bunlar arasında popülasyon genetikçileri J. B. S. Haldane ve John Maynard Smith
(Haldane'in öğrencisi), paleontolog Stephen Jay Gould ve bilim filozofu Elliott
Sober sayılabilir. Bu büyük bilim insanlarının hepsinin ya popülasyon
genetiğinde (Haldane, Maynard Smith, Lewontin, Sober), ya makroevrimsel düzeyde
(Gould) ya da ekolojide (Levins) güçler dengesiyle ilgilenmesi ilginçtir ve
belki de tesadüf değildir.
Örneğin
John Maynard Smith, akıl hocası Haldane gibi kararlı bir Marksist ve Büyük
Britanya Komünist Partisi üyesiydi, ancak her ikisi de daha sonra partiden
ayrıldı. Smith de Diyalektik Biyolog'a sempati duymuş ve onu olumlu bir şekilde
değerlendirmiştir ve Lewontin ile tüm kariyerleri boyunca yakın arkadaş ve
meslektaş olarak kalmışlardır.17 Belki de ana odak noktaları ve araştırma ilgi
alanları, adaptasyonlar gibi evrimsel sonuçlardan ziyade evrimsel süreç olan
popülasyon genetikçileri ve evrimsel genetikçiler, davranışsal ekologlar gibi biyologlara
kıyasla diyalektik düşünceyi araştırma programlarına dahil etmeye daha
yatkındırlar. Lewontin'in laboratuvarında bir süre çalışmış olan ve
klasikleşmiş kitabı The Nature of Selection- Evolutionary Theory in
Philosophical Focus (1994) ile tanınan filozof Elliott Sober'ın kendisini
açıkça Marksist olarak tanımlaması ve Berlin Duvarı ile Doğu Bloku'nun
yıkılmasından sonra 1994 yılında hala Marksizmi savunması bu yorumu
güçlendirmektedir.18 Sober'ın çalışması mutasyon, seçilim, rekombinasyon ve gen
akışı gibi farklı güçlerin evrimsel süreçte nasıl etkileşime girdiğini
araştırmaktadır. Popülasyon genetiğinin felsefi çıkarımlarına dair mükemmel bir
genel bakış niteliğindeki bu klasik metinde diyalektik teriminden açıkça
bahsedilmemesine rağmen diyalektik düşüncenin işaretleri de görülebilmektedir.
Doğal seçilime genellikle mutasyonlar ve genetik sürüklenme gibi diğer evrimsel
güçler karşı çıkmaktadır ve bu da popülasyon genetiği araştırmalarının ortak
odak noktasıdır. Evrimsel sürece ilişkin bu dinamik görüş, Dawkins'in statik
adaptasyonculuğunda ve İngiltere'deki Neo-Paleyan evrimsel biyologlar arasında
çok az görülür, ancak Marksistler için hem topluma hem de doğaya ilişkin doğal
bir bakış açısıdır.
Organizmalar
Kartezyen makineler değil, uzun bir evrimsel tarihin ürünleridir.
Araştırmalarında
diyalektik düşünceyi örtük ya da açık bir şekilde kullanan ekolojist ve
evrimsel biyologların yakın zamandaki örnekleri arasında, her ikisi de Rusya'da
doğan ve Sovyetler Birliği'nde yetişirken Marksist felsefeye yönelen teorik
biyolog Sergey Gavrilets ve eski popülasyon ekoloğu ve şu anda niceliksel
tarihçi Peter Turchin yer almaktadır. Gavrilets, yakın akrabalarımız olan büyük
maymunlardaki hiyerarşik sosyal sistemden kendi türümüz olan Homo sapiens'teki
daha eşitlikçi avcı-toplayıcı toplumlara evrimsel geçişi modellerken açıkça
diyalektik bir yaklaşım benimsemiştir.19 Gavrilets'in modellerinde, insan
eşitlikçiliği ve sosyal normlar, astların baskın "zorbaların"
kaynakları tekeline almasını önlemek için ittifaklar kurduğu grup içi
çatışmalardan beliriveren sonuçlar olarak ortaya çıkmaktadır. Gavrilets'e göre,
"son derece despotik grupların ortaya çıkışını şekillendiren aynı güçler
diyalektik olarak baskıya karşıt olan güç birliği davranışının ve
psikolojisinin evrimi için koşullar yaratmaktadır."20 Dahası,
eşitlikçiliğe evrimsel geçiş çok hızlı olabilmişti ve daha büyük ve işbirlikçi
ittifakların daha da büyüyerek eşitlikçi bir devrimle sonuçlandığı pozitif bir
geri besleme döngüsü tarafından yönlendirilen hızlı bir faz geçişi şeklinde
ilerleyebilmişti.21
Pozitif
geri besleme döngüleri tarafından yönlendirilen bu tür hızlı faz geçişleri
Engels tarafından Doğanın Diyalektiği'nde ve daha sonra Diyalektik Biyolog'da
"niceliğin niteliğe dönüşümü" diyalektik ilkesine örnek olarak
tartışılmıştır. Bunun en iyi bilinen örneği, kaynama sıcaklığına ulaşıldığında
suyun sıvı halden gaz haline geçmesidir. Yavaş, kademeli değişimin, belirli
kritik eşiklerin üzerine geçildiğinde hızlı büyük değişimleri tetiklediğine dair
benzer fikirler, paleontolojideki "kesintili denge/sıçramalı evrim"
ve türleşme araştırmalarındaki "devrilme noktaları" fikirleri de dâhil
olmak üzere modern evrimsel biyolojinin çeşitli alanlarında ortaya
atılmıştır.22
"Lysenko
Olayı" ve Bilimin Siyasallaşması
Richard
Lewontin'in Marksizmi siyasi dogmaları zorlamayı değil, bilimin eleştirel bir
analizini amaçlıyordu ve bilim insanlarının farkında olmadığı gizli, bilimsel
olmayan ve ideolojik varsayımlara işaret ediyordu. Lewontin, kapitalizm koşulları
altındaki bilimin eleştirisinde Kartezyen indirgemeci yaklaşımın pek çok
başarısını kesinlikle inkar etmemiş, hatta Diyalektik Biyolog'da evrimsel oyun
teorisini burjuva iktisadının olağanüstü bir başarısı olarak tanımlamıştır.
Lewontin için yakın zamanda yayınlanan bir ölüm ilanında Andrew Berry ve Dmitri
Petrov, "onun Marksizminin, bilimsel başarısının tartışmasız kilit bir
bileşeni olduğunu" ve "onun dogmatik olmadığını"
belirtmişlerdir.23
Bununla
birlikte, liberal teknokratlar ve Marksizmin burjuva eleştirmenleri sıklıkla
bilimin siyaset ve ideolojiden tamamen uzak tutulması gerektiğini, aksi
takdirde sonuçlarının felaket olacağını iddia ederler. Buna örnek olarak da
sıklıkla Stalin dönemi Sovyetler Birliği'ndeki "Lysenko Olayı"na
işaret ederler. Okurlar muhtemelen "yalınayak" bilim adamı Trofim
Lysenko'yu yüksek bir mevkiye terfi ettiren Stalin rejimi altında Mendel
genetikçilerine yönelik korkunç devlet teröründen haberdardır. Lysenko, Mendel
genetiğini "diyalektik olmayan" ve idealist olarak kınamış, bunun
yerine bitkilerin yaşamları boyunca özellikler kazanabileceğini ve daha sonra
bu özellikleri yavrularına aktarabileceğini öne süren Lamarckçı bir kalıtım
teorisini desteklemiştir. Ancak Lysenko titiz bir bilim adamı değildi ve
deneyleri, edinilen özelliklerin kalıtsal olabileceği iddiasını desteklemekte
başarısız oldu. Lysenkoizm'in Sovyetler Birliği'nde tarım bilimi ve genetiğin
gelişimi üzerinde olumsuz bir etkisi olduğu açıktır ve Batı'daki pek çok
Marksist ve komünist bu trajik olaylar sonucunda Sovyetler Birliği, komünizm ve
Marksizm hakkındaki algılamalarını yitirmiştir.
Diyalektik
Biyolog'un 7. bölümünde Levins ve Lewontin, Lysenko'nun Marksizmi
bayağılaştırmasını ve yüzeysel diyalektik argümanlar kullanmasını eleştirel bir
şekilde incelemiştir. Modern genetiğin gelişmesinin ardından makul bir hipotez
olarak tamamen terk edildiği için, Lamarckçılığın çürütülmüş bir kalıtım
teorisi ya da Mendelci kalıtıma geçerli bir alternatif olarak kabul
edilemeyeceği sonucuna varmışlardır. Bu nedenle, Lysenko hareketini bilimsel
bir devrime yönelik başarısız bir girişim olarak nitelendirmişler, ancak bu
hareketi Komünist Parti, Stalin ve diğer siyasi liderler tarafından yukarıdan
yaratılan bir hareket olarak nitelendiren Batılı liberaller tarafından göz ardı
edilen Sovyet toplumundaki bazı gerçek gerilimleri ve sınıf temelli çatışmaları
yansıttığını belirtmişlerdir. Dolayısıyla Levins ve Lewontin sadece Lysenko ve
takipçilerini eleştirmekle kalmamış, aynı zamanda Sovyetler Birliği içinde ve
dışında Lysenkoizm'i sadece otoriterliğe indirgeyerek açıklamaya çalışan basit
görüşleri de eleştirmişlerdir. Levins ve Lewontin, Lysenkoizm'in, kalıtım ve
biyolojinin nasıl işlediğine dair hatalı varsayımlar üzerine inşa edilmiş olsa
da, gerçek bir popülist hareket olduğunu savunmuştur. O halde Lysenkoizm,
Marksist bilimin doğal bir sonucu olarak değil, Marksizmin vulgarizasyonu
olarak anlaşılmalıdır. Aynı zamanda, "Marksizm başarısızlıklarını
incelemedikçe, bunların tekrarlanacağı" yönünde önemli bir uyarıda
bulundular.24
Diyalektik
Geleceğimiz: Ekososyalizm ya da İklim Krizi
Lewontin'i
şahsen tanımıyordum, ancak 2001 yılında Tennessee'de Society for the Study of
Evolution (SSE) tarafından düzenlenen bir toplantı sırasında kendisiyle kısa
bir süre görüşmüştüm. Lewontin'in çalışmaları ve fikirleri bana ve evrimsel
biyoloji alanındaki pek çok meslektaşıma her zaman ilham vermiştir. Yalnızca
organizma adaptasyonuna güçlü bir vurgu yapan İngiliz davranışsal ekoloji
araştırma geleneğinden güçlü bir şekilde etkilenmiş küçük bir ülke olan
İsveç'te yetiştiğim için Lewontin'in çalışmalarını keşfetmem biraz zaman aldı.
Bu keşiften önce, sosyalist siyasi sempatilerimi ve Marksist kimliğimi evrimsel
biyolog olarak profesyonel araştırma kimliğimle uzlaştırmak için çok mücadele
ettim. Bu kimlikleri ayrı tutmaya çalıştım -her zaman başarılı olamadım- çünkü
ayrı tutulan kimlikler, benim kuşağıma aktarılan İngiliz davranışsal ekoloji ve
evrimsel biyoloji geleneğinin idealleriydi ve hala da öyledir. Lewontin'i
keşfettiğimde, Marksist olmanın aslında bir bilim insanı için avantaj
olabileceğini fark ettim. Marksistler sorunları, organizmaları makine olarak
gören katı Kartezyen ve indirgemeci bakış açısından farklı perspektifleri
takdir etmekte genellikle büyük zorluklar yaşayan liberal entelektüellerden
farklı görürler.
Levins
ve Lewontin'in Diyalektik Biyolog'da belirttiği gibi, diyalektik perspektif
bilimdeki çelişkileri çözmenin tek yolu değildir: "Diyalektik materyalizm
belirli fiziksel sorunları çözmek için programatik bir yöntem değildir ve
hiçbir zaman da olmamıştır. Daha ziyade, diyalektik analiz bize dogmatizmin ve
düşünce darlığının belirli biçimlerine karşı bir genel bakış ve bir dizi uyarı
işareti sağlar."25 Bu noktalar her zamankinden daha geçerlidir ve hem
Levins ve Lewontin'in hem de temsil ettikleri Marksizmin dogmatik olmayan ve dinamik
zihniyetlerini ortaya koymaktadır.
Diyalektik
materyalizm bize tarihin olumsal olduğunu ve toplumların iç koşullarından ve
çelişkilerinden etkilendiğini hatırlatır. Bu felsefe, insanları geleceğimizi
şekillendirmeye muktedir aktif aktörler olarak tanımamıza yardımcı olabilir.
Lewontin
tarafından Marksizm ve diyalektik materyalizm şemsiyesi altında birkaç on yıl
önce ortaya atılan fikirlerin birçoğu, bugün ortaya çıkan iklim krizi ve
bununla ilişkili tüm toplumsal geri bildirimler ışığında bir kez daha oldukça
geçerli hale gelmiştir. Gerçekten de pek çok evrimsel biyolog, araştırmalarında
bilinçsizce diyalektik bir bakış açısını benimsemektedir. Doğal sistemleri,
birbirlerini az ya da çok dengede tutan çeşitli karşıt güçlerin sonuçları
olarak görerek, evrimsel değişimin dinamiklerini, dünyayı bir dizi statik
nesneden oluşmuş olarak gördüğümüzde anlayabileceğimizden daha iyi
anlayabiliriz. Andreas Malm, Lewontin'in diyalektik geleneğinde çalışan İsveçli
bir çevre tarihçisi, iklim aktivisti ve ekososyalist bir teorisyendir. Malm,
iklim sistemlerini yönlendiren pozitif geri beslemenin ve fosil sermaye, doğa
ve toplum arasındaki diyalektik ilişkilerin pek çok kişi tarafından fark
edilmesini sağlamıştır.26 Bu tür diyalektik geri besleme döngüleri, insanlığın
uzun vadede hayatta kalmasını tehdit eden hızlı iklim değişikliği çağımızda çok
önemli bilgilerdir. İnsanlar belki de kendi nişini inşa edebilen (ve yok
edebilen!) bir organizmanın en iyi örneğidir ve bu durum, Lewontin'in
organizmaların doğal dış güçlerin pasif nesneleri olmadıkları, kendi nişlerini
ve üzerlerindeki seçilim baskılarını aktif olarak inşa ettikleri şeklindeki perspektifini
vurgulamaktadır. Gerçekten de, insanlar dünyanın en büyük evrimsel gücü olarak
adlandırılmaktadır ve insan faaliyetleri diğer organizmaların evrimini güçlü
bir şekilde etkilemekte, bu da kendi toplumlarımız ve dolayısıyla gelecekteki
hayatta kalma beklentilerimiz için derin sonuçlar doğurmaktadır.27
Bu
nedenle Malm, ben ve diğer ekososyalistler, insanlık için bu kasvetli beklentiler
ışığında, yaklaşan felaketi önlemenin tek yolunun toplumsal bir devrim ve
toplumun büyük ölçekli sosyalist bir dönüşümü olduğunu savunuyoruz. Diyalektik
materyalizm bize tarihin olumsal olduğunu ve toplumların iç koşullarından ve
çelişkilerinden etkilendiğini hatırlatır. Bu felsefe, insanları geleceğimizi
şekillendirmeye muktedir aktif aktörler olarak tanımamıza ve fosil sermayenin
ortadan kaldırılması, işçilerin ve yurttaşların finans ve üretim araçlarının
kontrolünü ele geçirip toplumsallaştırması gerektiğini anlamamıza yardımcı
olabilir.28 Nihayetinde, bilimsel ilkeler doğrultusunda ve çevresel olarak
sürdürülebilir bir şekilde örgütlenmiş, demokratik ve merkezi olarak planlanmış
bir ekonomi geliştirmeliyiz. Böylesi bir sosyalist dönüşümün alternatifi korkunçtur,
bu nedenle Marksist olmayanlar bile sosyal devrimin bir tür olarak uzun vadede
hayatta kalmak için kalan tek şansımız olduğunu kısa sürede anlayacaktır. Aksi
takdirde, uygarlığımızın hızlanan iklim krizinin ağırlığı altında çöktüğünü
görme riskiyle karşı karşıya kalacağız. Seçenekler, sosyalist devrimci Rosa
Luxemburg'un ünlü bir sözünü ("Sosyalizm ya da barbarlık!") kendi
zamanımızda karşı karşıya olduğumuz keskin seçimi vurgulamak için yeniden
formüle ederek oldukça açık bir şekilde gösterilebilir: "Sosyalizm ya da
yok oluş!"29
Kaynak: https://magazine.scienceforthepeople.org/lewontin-special-issue/richard-lewontin-dialectical-materialism-the-relationship-between-evolutionary-biology-and-marxism/ 3 Kasım 2021. Erik Svensson, İsveç'teki Lund
Üniversitesi Biyoloji Bölümü'nde Evrimsel Ekoloji Profesörü olarak görev
yapmaktadır.
Notlar:
1.Pankaj Mehta, “The
People’s Scientist,” Jacobin, January 22, 2016,
https://www.jacobinmag.com/2016/01/richard-levins-obituary-biological-determinism-dialectics.
2.Brett Clark and Richard
York, “Dialectical Nature: Reflections in Honor of the Twentieth Anniversary of
Levins and Lewontin’s The Dialectical Biologist,” Monthly Review 57, no. 1 (May
2005), https://monthlyreview.org/2005/05/01/dialectical-nature/.
3.Barry Sinervo and Erik
Svensson, “Correlational Selection and the Evolution of Genomic Architecture,”
Heredity 89 (2002): 948–955, https://doi.org/10.1038/sj.hdy.6800148; Erik
Svensson et al., “Correlational Selection in the Age of Genomics,” Nature
Ecology & Evolution 5, no. 5 (2021): 562–573, https://doi.org/10.1038/s41559-021-01413-3.
4.Svensson et al.,
“Correlational Selection,” 562.
5.Levins and Lewontin, The
Dialectical Biologist, 197.
6.Evan E. Eichler et al.,
“Missing Heritability and Strategies for Finding the Underlying Causes of
Complex Disease,” Nature Reviews. Genetics 11, no. 6 (June 2010): 446–50,
https://doi.org/10.1038/nrg2809; Teri A. Manolio et al., “Finding the Missing
Heritability of Complex Diseases,” Nature 461, no. 7265 (October 8, 2009):
747–53, https://doi.org/10.1038/nature08494.
7.Alan Grafen, “The Formal
Darwinism Project in Outline,” Biology & Philosophy 29 (March 2014):
155–174, https://doi.org/10.1007/s10539-013-9414-y.
8.Ronald A. Fisher, The
Genetical Theory of Natural Selection (Clarendon Press, 1930).
9.Tim Lewens, “Neo-Paleyan
biology,” Studies in History and Philosophy of Science Part C 76 (August 2019):
101185, https://doi.org/10.1016/j.shpsc.2019.101185.
10.Richard Dawkins,
“Replicators and Vehicles,” PhilPapers, accessed October 20, 2021,
https://philpapers.org/rec/DAWRAV.
11.William B. Provine,
Sewall Wright and Evolutionary Biology (University of Chicago Press, 1986);
Ernst Mayr and William B. Provine, The Evolutionary Synthesis: Perspectives on
the Unification of Biology (Harvard University Press, 1998).
12.Richard Lewontin, “A
General Method for Investigating the Equilibrium of Gene Frequency in a
Population,” Genetics 43, no 3 (May 1958): 419–434,
https://doi.org/10.1093/genetics/43.3.419.
13.Raymond B. Huey, Paul E.
Hertz, and B. Sinervo, “Behavioral Drive versus Behavioral Inertia in Evolution:
A Null Model Approach,” The American Naturalist 161, no. 3 (March 2003):
357–366, https://doi.org/10.1086/346135.
14.John Odling-Smee, Kevin
N. Laland, and Marcus W. Feldman, Niche Construction: The Neglected Process in
Evolution (New Jersey: Princeton University Press, 2003); Thomas C.
Scott-Phillips et al., “The Niche Construction Perspective: A Critical
Appraisal,” Evolution 68, no. 5 (May 2014): 1231–43,
https://doi.org/10.1111/evo.12332.
15.Erik I. Svensson, “On
Reciprocal Causation in the Evolutionary Process,” Evolutionary Biology 45
(2018): 1–14, https://doi.org/10.1007/s11692-017-9431-x.
16.Svensson, “On Reciprocal
Causation in the Evolutionary Process.”
17.John Maynard Smith,
“Molecules Are Not Enough,” in Did Darwin Get It Right? Essays on Games, Sex
and Evolution, ed. John Maynard Smith (Springer-Verlag, 1988): 30–38,
https://doi.org/10.1007/978-1-4684-7862-4_5; John Maynard Smith, “Reconciling
Marx and Darwin,” Evolution 55, no. 7 (July 2001): 1496–1498,
https://www.jstor.org/stable/2680344.
18.Erik Olin Wright, Andrew
Levine, and Elliott Sober, “Reconstructing Marxism: A Reply,” Science &
Society 58, no. 1 (Spring, 1994): 53–60, https://www.jstor.org/stable/40403383;
Elliott Sober, The Nature of Selection: Evolutionary Theory in Philosophical
Focus (University of Chicago Press, 1984).
19.Sergey Gavrilets, Edgar
A. Duenez-Guzman, and Michael D. Vose, “Dynamics of Alliance Formation and the
Egalitarian Revolution,” PLoS ONE 3, no. 10 (October 2008): e3293,
https://doi.org/10.1371/journal.pone.0003293; Sergey Gavrilets, “On the
Evolutionary Origins of the Egalitarian Syndrome,” Proceedings of the National
Academy of Sciences 109, no. 35 (August 2012): 14069–74,
https://doi.org/10.1073/pnas.1201718109.
20.Gavrilets, “On the
Evolutionary Origins of the Egalitarian Syndrome.”
21.Gavrilets,
Duenez-Guzman, and Vose, “Dynamics of Alliance Formation”.
22.David Sepkoski,
Rereading the Fossil Record: The Growth of Paleobiology as an Evolutionary
Discipline (University of Chicago Press, 2012); Patrik Nosil et al., “Tipping
Points in the Dynamics of Speciation,” Nature Ecology & Evolution 1
(Janurary 2017): 1–8, https://doi.org/10.1038/s41559-016-0001.
23.Andrew Berry and Dmitri
A. Petrov, “Richard C. Lewontin (1929–2021),” Science 373, no. 6556 (August
2021): 745, https://doi.org/10.1126/science.abl5430.
24.Levins and Lewontin, The
Dialectical Biologist, 166.
25.Levins and Lewontin, The
Dialectical Biologist, 191.
26.Andreas Malm, “The
Anthropocene Myth,” Jacobin, May 30, 2015,
https://jacobinmag.com/2015/03/anthropocene-capitalism-climate-change.
27.Stephen R. Palumbi,
“Humans as the World’s Greatest Evolutionary Force,” Science 293, no. 5536
(September 2001): 1786–90, https://doi.org/10.1126/science.293.5536.1786;
Andrew P. Hendry, Kiyoko M. Gotanda, and Erik I. Svensson, “Human Influences on
Evolution, and the Ecological and Societal Consequences,” Philosophical
Transactions of the Royal Society B 372, no. 1712 (January 2017): 10160028,
https://doi.org/10.1098/rstb.2016.0028.
28.Andreas Malm, “The
Climate Movement Must Disrupt the Normal Routines of Fossil Capital,” Jacobin,
October 14, 2020,
https://jacobinmag.com/2020/10/ende-gelande-climate-justice-movement-nonviolence.
29.Mark Montegriffo, “Yes, Socialism or Extinction is Exactly the Choice We Face,” Jacobin, April 9, 2020, https://jacobinmag.com/2020/09/extinction-rebellion-socialism-capitalism.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.