Dr. Alişan Özdemir
Felsefeciler arasında, diyalektik mantık ile formel mantık
düşman kardeşler olarak görülmektedir. Formel mantıkçılara göre, diyalektik
mantık diye bir şey yoktur, ya da yanlış
ve geçersizdir. Diyalektikçilere göre, formel mantık gerçeklikten uzak, işe yaramazdır.
Bu mantıklar gerçekten böyle midir? İncelersek, hiç de böyle olmadığını,
birbirini bütünlediğini görürüz.
FORMAL LOGIC -
DIALECTIC LOGIC RELATIONSHIP
Among philosophers, dialectical logic
and formal logic are seen as enemy brothers. According to formal logicians,
there is no such thing as dialectical logic, or it is false and invalid. According
to dialecticians, formal logic is useless, far from reality. If we examine
these logics as if they were really like this, we see that it is not like that,
but integrate each other.
Mantık tarihi
Bu tartışmanın tarihini çok kısaca gözden
geçirdiğimizde, İlkçağ’dan beri bu iki mantığın ayrı kanallardan geliştiğini,
başlangıçtan beri özdeş kalmayıp, değiştiklerini görüyoruz. Diyalektik mantığın
çıkışı Aristoteles’ten önceye, Herakleitos’a dayanır. Ancak onda sistemli bir
mantık öğretisi yoktur. "Diyalektik" terimini önce Elealı Zenon,
sonra Aristoteles kullanır, ama mantık anlamında değil, tartışma sanatı
anlamında. Günümüze gelebilen yazılı metinlerde "diyalektik" terimini
kullanan ilk filozof olarak görülen Platon, gençliğinde Sokrates’in verdiği
anlamda kullanır. Yaşlılık döneminde Herakleitos’tan etkilenir ve farklı bir
diyalektik anlayış ortaya koyar. Ortaçağ’da diyalektiğin Tanrının varlığını
kanıtlamada kullanıldığını, üç aşamalı gelişme kuramının eklendiğini görüyoruz.
"Diyalektik mantık" terimine ilk kez Kant’ta rastlıyoruz, Kant’ın
geniş mantık anlayışının bir parçası olarak. Hegel; Herakleitos ve Platon’un
diyalektik anlayışını geliştirerek oluşturduğu evrensel diyalektik mantığı
idealist felsefesinin temeli yapar. Marx is,e Herakleitos-Hegel kanalından
gelen diyalektiği değiştirerek materyalist diyalektik mantığı kullanır.
“Kullanır” diyorum, çünkü bu konuda kitap ve yazı yazmamıştır.
Formel mantığın atası Aristoteles mantığıdır, ancak "mantık (logic)" terimini
ilk kullananlar Stoacılardır. Ortaçağ filozofları, Bacon, Leibniz bu mantığa
katkı yapar. Sonra bu mantığın çeşitlendiğini görüyoruz. Aristoteles mantığı
ontolojiyle bağlantılı bir mantık iken, bu bağ kopmuş epistemoloji ile
bağlantılı duruma gelmiş, formel mantık adını almıştır. Sembolik mantık, çok
değerli mantık, bulanık mantık, sapmış mantıklar, vb de ortaya çıkmıştır.
Artık Kant’ın diyalektik mantıkları kullanılmıyor, Hegel
mantığı ise, resmiyette kullanılmıyor, ama etkilerini sürdürüyor. Bizim burada
dikkate alacağımız, gerçekçi (realist) ya da materyalist diyalektik mantıktır.
Öbür yanda ise Aristoteles kaynaklı mantığın bir türü olan formel mantığı ele
alacağız. Bunların farkı nereden ileri geliyor, gerçekten birbirinin karşısında
mı yer alıyor? Bu iki mantığı bağdaştırma yönünde benim saptayabildiğim kadarıyla,
Prof. Şafak Ural ve Prof. Nejat Bozkurt’un çalışmaları var: Ural’ın “Diyalektik
Düşünce ve Mantık” (Ural, 2017: 175-208),
Bozkurt "Diyalektik Mantık - Formel Mantık Bağlamı ya da İkideğerli
Mantıktan Çokdeğerli Mantığa" (Bozkurt, 2012: 112-137). İki çalışmanın
yaklaşımı farklı, bizim yaklaşımımız bu iki çalışmadan da farklı olacak.
Mantıkları anlamak için önce dünyamızı iyi tanımak gerekir.
Dünya derken, üzerinde yaşadığımız yerküreyi kastetmiyoruz. Yani coğrafi,
jeolojik, vb açıdan değil, dünyayı felsefe açısından tanımaktan söz ediyoruz.
Üç dünya gözlemi
Üç mantık
Niçin üç dünya üzerinde durduk? Bilindiği gibi, bilimler pek çok yasa
bulmuştur. Felsefe de birçok yasa saptamıştır. Ama iş mantığa geldiğinde, bu
yasaların altında yatan yasayı, yani anayasayı bilmek gerekiyor. Her
dünyanın ayrı anayasası var, birinin anayasası öbüründe kullanılmaz. Başka
deyişle, dünyaların anayasalarına biz “mantık” diyoruz ve üç dünya da mantık
var, ama insanlar mantıksız düşünmeye eğilimli. Bu yazımızda dil dünyası
mantığına değinmeyeceğiz. Önce dış dünyaya bakalım.
Dış dünya varlıklarının sürekli devindiğini görüyoruz:
Dünya’nın kendi çevresinde (saatte 1.600 km.) ve Güneş çevresinde (saatte
108.000 km.) sürekli dönüşü; Güneş sisteminin galaksi içinde, Samanyolu galaksisinin
evren içinde hareketi; bu nedenle bizim oturduğumuz yerde semazenler gibi
binlerce kilometre hızla hareket etmemiz. Herakleitos’un dediği gibi "bir
ırmakta iki kez yıkanamayız", çünkü
ırmağın suyu sürekli akıp gider, çevremizdeki su molekülleri sürekli
değişir. İnsan uyurken bile dolaşım sistemi, solunum sistemi sürekli çalışır.
Bunlar makro kozmosla ilgili. Mikro kozmosa geçersek, ki makrokozmosla iç
içedir, örneğin hareketsiz görünen bir masanın atomlarındaki elektronların,
çekirdek çevresinde ışık hızıyla döndüğünü biliyoruz. Demek ki devinim;
maddenin, dış dünya varlıklarının temel özelliklerinden biridir. Gözlemlerimiz,
ayrıca varlıklar arasında karşılıklı etki olduğunu gösteriyor. Güneş dünyayı
ısıtıyor ve ışıtıyor. Atmosfer olaylarının ve yine güneşin etkisiyle cansız
varolanlar parçalanıyor; heyelan ve sellerle denize taşınıyorlar. Atmosferden oksijen
alıp karbondioksit veriyoruz, bitkiler karbondioksit alıp oksijen veriyor.
Temiz su içip kirli su bırakıyoruz. Tüm canlılar, ancak birbirini yiyerek canlı
kalabiliyor. İnsanlar hayvanları, hayvanlar bitkileri, bitkiler ise toprağı
yiyerek yaşayabiliyor. Bu olgulara kısaca etkileşim denir.
Felsefe açısından önemli olan varlıkların kendilerinde olan
nicel ve nitel değişmelerdir. Her varlığın doğup, devinip, etkileşip,
gelişip, sönümlenip, yerini başka varolana bırakarak sona erdiğini
görüyoruz. Örneğin insan bebek olarak doğuyor; çocukluk, gençlik evrelerinden
geçip yetişkin oluyor. Yaşlılık, sonra cansız organik maddeye dönüşme ile insan
süreci sona eriyor. Kısaca değişim
denen bu olgu dış dünyanın anayasasıdır. Gerçekçi diyalektik mantık
ontik mantıktır ve dış dünya ile ilgilidir, dış dünyanın anayasasına dayanır ve
her varlığı bir süreç[1] olarak niteler. Bu anayasasının iki
maddesi vardır. Birinci madde, değişimin ilk nedenini açıklar: Her sürecin içindeçelişki,
yani iki karşıtın mücadelesi vardır. Her sürecin içinde olumlama (sav) ve olumsuzlama
(karşı sav) bir arada olur. İkinci madde, değişimin ikinci nedenini açıklar: etkileşim.
Düşünme dünyasına baktığımızda, bir bakıma dış dünyanın
tersi bir durumla karşı karşıya kalırız. Dış dünya varlıkları devingendir,
düşünme dünyasının sanal varolanları hiç devinmez. Varlıkların içinde çelişki
vardır, sanal varolanlarda çelişki yoktur. Varlıklar etkileşir, sanal
varolanlar hiç etkileşmez. Varlıklar değişim geçirir, sanal varolanlar
değişmez. Başka deyişle, düşünme dünyası
varolanları, "Ben" tarafından yaratıldıktan sonra bir desteğe gerek
duymadan var olurlar; ama devinim, çelişki, değişim ve etkileşim özellikleri kesinlikle
yoktur. Sanal varolanların kendiliğinden değişme özelliği zaten yoktur; onları
yaratan zihin, “Ben”, yani insan da değiştiremez. Düşünme dünyasının anayasası
budur: özdeşlik. Dolayısıyla düşünme dünyasında geçerli olan mantık,
epistemik kaynaklı olan formel mantıktır. Formel mantık, düşünme dünyasının anayasasına
dayanır. A, A’dır, sandalye sandalyedir, özgürlük özgürlüktür. Bu anayasanın da
iki maddesi vardır, ki onlar özdeşliği
açıklar. Birinci madde çelişmezliktir. Bir şey hem A, hem A olmayan
değildir. İkinci madde, üçüncüyü dışta bırakma ilkesidir. Bir şey ya
A’dır, ya da A olmayan, üçüncü bir durum yoktur.
Sanal varolanlar
kendiliğinden değişebilseydi, Platon’un düşünceleri günümüze dek kaç kez
değişirdi, oysa 2.500 yıl önceki gibi duruyorlar. Şöyle bir söz duydunuz mu:
“Bir sabah kalktım ki tüm düşüncelerim kendiliğinden değişmiş, ben ne yapacağım
şimdi?” Duymamışsınızdır, duyduysanız o insanı akıl hastanesine gönderin,
sağlıklı insanda böyle bir durum olmaz. Kendi düşüncelerimi ben de
değiştiremem. Tüm kavram, öneri, görüş gibi sanal varolanlar; insanın düşünme
tarihinde, düşünme arşivinde, belleğinde yerini alır. Diyelim ki, T1 adlı bir
tasarım ürettiniz, yanlış bulursanız hemen T2 tasarımını üretirsiniz, eksik bulursanız
T3 tasarımını üretirsiniz, beğenmezseniz T4 tasarımını üretirsiniz. Hepsi
yeniden üretimdir, bilgisayardaki gibi yanlış olanı “harddisk”inizden silemezsiniz,
üstünde düzeltme yapamazsınız. “Savunduğum düşünce” dediğiniz T4 tasarımıdır
artık. Ancak, T1, T2, T3 tasarımları sizin düşünme tarihinizde, belleğinizde durur. Şu sözün benzerlerini duymuşsunuzdur ya da
söylemişsinizdir: “Ben küçükken çöpçü olmak istiyordum, ortaokulda artist olmak
istedim, lise sonda filozof olmaya karar verdim.” İnsan, düşüncelerini
bilgisayardan siler gibi silebilse ya da değiştirebilseydi, bu sözleri
söyleyemezdi. Söz gelimi, “Çocukluğumda ne istediğimi bilmiyorum, çünkü sildim
(değiştirdim) onları” demesi gerekirdi. Düşünme dünyasında büyük bir devinim
vardır. Fabrika gibi her an yeni kavramlar, tasarımlar, düşünceler, hayaller
ortaya üretir. Ama ürettiği sanal varolanlar devinimsiz ve değişimsizdir. Dış
dünyanın düşünme dünyasındaki tasarımlarını fotoğrafa, Ben’i ise izleyiciye
benzetebiliriz: Fotoğrafta savaş vardır, ama izleyici savaşın içinde değildir;
fotoğrafta sel vardır, ama izleyici selde kalmaz. Yani varlıkların
çelişkilerini, etkileşimlerini içinizde yaşamazsınız, ama var olduğunu
bilirsiniz.
Akıl yürütme
Akıl yürütürken, başta kullandığınız kavram ya da tasarım
akıl yürütmenin sonuna değin özdeş kalmalıdır, arada benzer başka kavram ya da
tasarıma geçilmemelidir. Örneğin, T4 tasarımı ile başlamışsak akıl yürütmeye,
edim sürerken bir noktadan sonra T4 yerine T3’ü kullanmak, daha sonra T2’yi ya
da bambaşka bir tasarımı kullanmak bizi yanlış sonuçlara götürür. Önermelerimiz
de, özne olarak kullandığımız T4 tasarımı ile uyumlu olmalıdır. Çünkü özne olarak boş tasarım kullanmıyoruz,
dış dünyanın süreç ve oluşlarına ilişkin olarak diyalektik mantığın yol
göstericiliğinde oluşturduğumuz kavram ve tasarımların belli içerikleri
vardır. Örneğin, “İnsanlar ölümsüzdür”
yahut “Kimi insanlar ölümsüzdür” önermeleri, “insan” kavramımıza aykırı olan
önermelerdir. Önermeleriniz arasında uyuşmazlık, terslik olması durumunda da geçerli
çıkarım yapamazsınız. Bunu, daha önceki çıkarımlarınızla, yeni çıkarımlarınız
arasında uyuşmazlık ya da terslik olmaması gerektiği biçiminde
genişletebiliriz. Tümdengelim, tümevarım, vb akıl yürütme yöntemleri
kullanılır. Tutarlı düşünceler üretmek ancak formel mantıkla olur.
Sonuç
Şimdi söylediklerimizi birleştirelim. Dış dünyadan gelen duyumları
algılayarak, düşünme dünyamızda kavram ve tasarımlarımızı oluştururuz. Algılama
diyalektik mantığın yol göstericiliğinde[2] olursa, süreçlerin içindeki çelişkilerin ve aralarındaki etkileşimlerin
bilgisi, oluşturulan kavram ve tasarımlarda yer alır. Formel mantığın yol
göstericiliğinde akıl yürütürken bu kavram ve tasarımları kullandığımızda,
gerçekliğe ulaşabiliriz.
Sonuç olarak, diyalektik
mantığı dış dünyayı irdelerken kullanmamız, düşünürken formel mantığı kullanmamıza
engel değildir. Dahası, birbirlerini bütünlerler.
Kaynakça
Özdemir, A. (2016). Yeni
Diyalektik Mantık/ Diyalektik Ne Değildir?, İstanbul: Yaba Yayınları
Bozkurt, N. (2012). Felsefe
Işığıyla Arayışlar, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Ural, Ş. (2017). Temel Mantık,
İstanbul: Çantay Kitabevi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.