22 Temmuz 2023 Cumartesi

FORMEL MANTIK - DİYALEKTİK MANTIK İLİŞKİSİ

Dr. Alişan Özdemir

Felsefeciler arasında, diyalektik mantık ile formel mantık düşman kardeşler olarak görülmektedir. Formel mantıkçılara göre, diyalektik mantık diye bir şey yoktur,  ya da yanlış ve geçersizdir. Diyalektikçilere göre, formel mantık gerçeklikten uzak, işe yaramazdır. Bu mantıklar gerçekten böyle midir? İncelersek, hiç de böyle olmadığını, birbirini bütünlediğini görürüz.

FORMAL LOGIC - DIALECTIC LOGIC RELATIONSHIP

Among philosophers, dialectical logic and formal logic are seen as enemy brothers. According to formal logicians, there is no such thing as dialectical logic, or it is false and invalid. According to dialecticians, formal logic is useless, far from reality. If we examine these logics as if they were really like this, we see that it is not like that, but integrate each other.

Mantık tarihi

Bu tartışmanın tarihini çok kısaca gözden geçirdiğimizde, İlkçağ’dan beri bu iki mantığın ayrı kanallardan geliştiğini, başlangıçtan beri özdeş kalmayıp, değiştiklerini görüyoruz. Diyalektik mantığın çıkışı Aristoteles’ten önceye, Herakleitos’a dayanır. Ancak onda sistemli bir mantık öğretisi yoktur. "Diyalektik" terimini önce Elealı Zenon, sonra Aristoteles kullanır, ama mantık anlamında değil, tartışma sanatı anlamında. Günümüze gelebilen yazılı metinlerde "diyalektik" terimini kullanan ilk filozof olarak görülen Platon, gençliğinde Sokrates’in verdiği anlamda kullanır. Yaşlılık döneminde Herakleitos’tan etkilenir ve farklı bir diyalektik anlayış ortaya koyar. Ortaçağ’da diyalektiğin Tanrının varlığını kanıtlamada kullanıldığını, üç aşamalı gelişme kuramının eklendiğini görüyoruz. "Diyalektik mantık" terimine ilk kez Kant’ta rastlıyoruz, Kant’ın geniş mantık anlayışının bir parçası olarak. Hegel; Herakleitos ve Platon’un diyalektik anlayışını geliştirerek oluşturduğu evrensel diyalektik mantığı idealist felsefesinin temeli yapar. Marx is,e Herakleitos-Hegel kanalından gelen diyalektiği değiştirerek materyalist diyalektik mantığı kullanır. “Kullanır” diyorum, çünkü bu konuda kitap ve yazı yazmamıştır.

Formel mantığın atası Aristoteles mantığıdır, ancak  "mantık (logic)" terimini ilk kullananlar Stoacılardır. Ortaçağ filozofları, Bacon, Leibniz bu mantığa katkı yapar. Sonra bu mantığın çeşitlendiğini görüyoruz. Aristoteles mantığı ontolojiyle bağlantılı bir mantık iken, bu bağ kopmuş epistemoloji ile bağlantılı duruma gelmiş, formel mantık adını almıştır. Sembolik mantık, çok değerli mantık, bulanık mantık, sapmış mantıklar, vb de ortaya çıkmıştır.

Artık Kant’ın diyalektik mantıkları kullanılmıyor, Hegel mantığı ise, resmiyette kullanılmıyor, ama etkilerini sürdürüyor. Bizim burada dikkate alacağımız, gerçekçi (realist) ya da materyalist diyalektik mantıktır. Öbür yanda ise Aristoteles kaynaklı mantığın bir türü olan formel mantığı ele alacağız. Bunların farkı nereden ileri geliyor, gerçekten birbirinin karşısında mı yer alıyor? Bu iki mantığı bağdaştırma yönünde benim saptayabildiğim kadarıyla, Prof. Şafak Ural ve Prof. Nejat Bozkurt’un çalışmaları var: Ural’ın “Diyalektik Düşünce ve Mantık” (Ural, 2017: 175-208),  Bozkurt "Diyalektik Mantık - Formel Mantık Bağlamı ya da İkideğerli Mantıktan Çokdeğerli Mantığa" (Bozkurt, 2012: 112-137). İki çalışmanın yaklaşımı farklı, bizim yaklaşımımız bu iki çalışmadan da farklı olacak.

Mantıkları anlamak için önce dünyamızı iyi tanımak gerekir. Dünya derken, üzerinde yaşadığımız yerküreyi kastetmiyoruz. Yani coğrafi, jeolojik, vb açıdan değil, dünyayı felsefe açısından tanımaktan söz ediyoruz.

Üç dünya gözlemi

Felsefe açısından, birbiriyle ilişkili üç dünya, üç varolan türü vardır. A- Düşünme dünyası: Ben'in, zihnin dünyasıdır. Yeryüzünde kaç kişi varsa, o sayıda düşünme dünyası var. Bu dünyada varolanlar; temel olarak dış dünyadan yansıyan ve kaynaklanan tasarımlar, kavramlar, kategoriler, sistemlerdir. Ayrıca düşünceler, değerler, bilgiler, imgeler, duygular, anılar, tasarılar, tahminler, sayılar, geometrik şekiller, akla uygun olmayan şeyler, bilinçdışı, önyargılar, güdüler vb. vardır. Bunlar düşünsel (sanal, ideal) varolan türüne girer. B- Dış dünya: Ben’in dışındaki tüm insanlarıyla, tüm nesneleriyle Dünya adlı yerküredir, Evren’dir. İçinde yer aldığımız toplum, inorganik ve maddi olan her şey, tüm canlılar, insanların ürün ve eylemleri dış dünyayı oluşturur.Bu dünyada varolanlar, yer kaplayan gerçek (reel) ya da somut, nesnel varlık türüne girer. C- Dil dünyası: Düşünme dünyasında ve dış dünyada varolanların adlarından (terimler) ve sözcükler, bağlaçlar, tümceler, deyimlerden oluşur. Göstergebilime göre konuşursak, dil dünyası gösterenlerin oluşturduğu bir dünyadır. Dil olmazsa düşünemeyeceğimiz de açıktır. Bu üç dünya birbirinden bağımsız değil, tersine sıkı ilişki içindeler.

Üç mantık

Niçin üç dünya üzerinde durduk?  Bilindiği gibi, bilimler pek çok yasa bulmuştur. Felsefe de birçok yasa saptamıştır. Ama iş mantığa geldiğinde, bu yasaların altında yatan yasayı, yani anayasayı bilmek gerekiyor. Her dünyanın ayrı anayasası var, birinin anayasası öbüründe kullanılmaz. Başka deyişle, dünyaların anayasalarına biz “mantık” diyoruz ve üç dünya da mantık var, ama insanlar mantıksız düşünmeye eğilimli. Bu yazımızda dil dünyası mantığına değinmeyeceğiz. Önce dış dünyaya bakalım.

Dış dünya varlıklarının sürekli devindiğini görüyoruz: Dünya’nın kendi çevresinde (saatte 1.600 km.) ve Güneş çevresinde (saatte 108.000 km.) sürekli dönüşü; Güneş sisteminin galaksi içinde, Samanyolu galaksisinin evren içinde hareketi; bu nedenle bizim oturduğumuz yerde semazenler gibi binlerce kilometre hızla hareket etmemiz. Herakleitos’un dediği gibi "bir ırmakta iki kez yıkanamayız", çünkü  ırmağın suyu sürekli akıp gider, çevremizdeki su molekülleri sürekli değişir. İnsan uyurken bile dolaşım sistemi, solunum sistemi sürekli çalışır. Bunlar makro kozmosla ilgili. Mikro kozmosa geçersek, ki makrokozmosla iç içedir, örneğin hareketsiz görünen bir masanın atomlarındaki elektronların, çekirdek çevresinde ışık hızıyla döndüğünü biliyoruz. Demek ki devinim; maddenin, dış dünya varlıklarının temel özelliklerinden biridir. Gözlemlerimiz, ayrıca varlıklar arasında karşılıklı etki olduğunu gösteriyor. Güneş dünyayı ısıtıyor ve ışıtıyor. Atmosfer olaylarının ve yine güneşin etkisiyle cansız varolanlar parçalanıyor; heyelan ve sellerle denize taşınıyorlar. Atmosferden oksijen alıp karbondioksit veriyoruz, bitkiler karbondioksit alıp oksijen veriyor. Temiz su içip kirli su bırakıyoruz. Tüm canlılar, ancak birbirini yiyerek canlı kalabiliyor. İnsanlar hayvanları, hayvanlar bitkileri, bitkiler ise toprağı yiyerek yaşayabiliyor. Bu olgulara kısaca etkileşim denir.

Felsefe açısından önemli olan varlıkların kendilerinde olan nicel ve nitel değişmelerdir. Her varlığın doğup, devinip, etkileşip, gelişip, sönümlenip, yerini başka varolana bırakarak sona erdiğini görüyoruz. Örneğin insan bebek olarak doğuyor; çocukluk, gençlik evrelerinden geçip yetişkin oluyor. Yaşlılık, sonra cansız organik maddeye dönüşme ile insan süreci sona eriyor. Kısaca  değişim denen bu olgu dış dünyanın anayasasıdır. Gerçekçi diyalektik mantık ontik mantıktır ve dış dünya ile ilgilidir, dış dünyanın anayasasına dayanır ve her varlığı bir süreç[1] olarak niteler. Bu anayasasının iki maddesi vardır. Birinci madde, değişimin ilk nedenini açıklar: Her sürecin içindeçelişki, yani iki karşıtın mücadelesi vardır. Her sürecin içinde olumlama (sav) ve olumsuzlama (karşı sav) bir arada olur. İkinci madde, değişimin ikinci nedenini açıklar: etkileşim.

Düşünme dünyasına baktığımızda, bir bakıma dış dünyanın tersi bir durumla karşı karşıya kalırız. Dış dünya varlıkları devingendir, düşünme dünyasının sanal varolanları hiç devinmez. Varlıkların içinde çelişki vardır, sanal varolanlarda çelişki yoktur. Varlıklar etkileşir, sanal varolanlar hiç etkileşmez. Varlıklar değişim geçirir, sanal varolanlar değişmez.  Başka deyişle, düşünme dünyası varolanları, "Ben" tarafından yaratıldıktan sonra bir desteğe gerek duymadan var olurlar; ama devinim, çelişki, değişim ve etkileşim özellikleri kesinlikle yoktur. Sanal varolanların kendiliğinden değişme özelliği zaten yoktur; onları yaratan zihin, “Ben”, yani insan da değiştiremez. Düşünme dünyasının anayasası budur: özdeşlik. Dolayısıyla düşünme dünyasında geçerli olan mantık, epistemik kaynaklı olan formel mantıktır. Formel mantık, düşünme dünyasının anayasasına dayanır. A, A’dır, sandalye sandalyedir, özgürlük özgürlüktür. Bu anayasanın da iki maddesi vardır, ki onlar  özdeşliği açıklar. Birinci madde çelişmezliktir. Bir şey hem A, hem A olmayan değildir. İkinci madde, üçüncüyü dışta bırakma ilkesidir. Bir şey ya A’dır, ya da A olmayan, üçüncü bir durum yoktur.

 Sanal varolanlar kendiliğinden değişebilseydi, Platon’un düşünceleri günümüze dek kaç kez değişirdi, oysa 2.500 yıl önceki gibi duruyorlar. Şöyle bir söz duydunuz mu: “Bir sabah kalktım ki tüm düşüncelerim kendiliğinden değişmiş, ben ne yapacağım şimdi?” Duymamışsınızdır, duyduysanız o insanı akıl hastanesine gönderin, sağlıklı insanda böyle bir durum olmaz. Kendi düşüncelerimi ben de değiştiremem. Tüm kavram, öneri, görüş gibi sanal varolanlar; insanın düşünme tarihinde, düşünme arşivinde, belleğinde yerini alır. Diyelim ki, T1 adlı bir tasarım ürettiniz, yanlış bulursanız hemen T2 tasarımını üretirsiniz, eksik bulursanız T3 tasarımını üretirsiniz, beğenmezseniz T4 tasarımını üretirsiniz. Hepsi yeniden üretimdir, bilgisayardaki gibi yanlış olanı “harddisk”inizden silemezsiniz, üstünde düzeltme yapamazsınız. “Savunduğum düşünce” dediğiniz T4 tasarımıdır artık. Ancak, T1, T2, T3 tasarımları sizin düşünme tarihinizde,  belleğinizde durur.  Şu sözün benzerlerini duymuşsunuzdur ya da söylemişsinizdir: “Ben küçükken çöpçü olmak istiyordum, ortaokulda artist olmak istedim, lise sonda filozof olmaya karar verdim.” İnsan, düşüncelerini bilgisayardan siler gibi silebilse ya da değiştirebilseydi, bu sözleri söyleyemezdi. Söz gelimi, “Çocukluğumda ne istediğimi bilmiyorum, çünkü sildim (değiştirdim) onları” demesi gerekirdi. Düşünme dünyasında büyük bir devinim vardır. Fabrika gibi her an yeni kavramlar, tasarımlar, düşünceler, hayaller ortaya üretir. Ama ürettiği sanal varolanlar devinimsiz ve değişimsizdir. Dış dünyanın düşünme dünyasındaki tasarımlarını fotoğrafa, Ben’i ise izleyiciye benzetebiliriz: Fotoğrafta savaş vardır, ama izleyici savaşın içinde değildir; fotoğrafta sel vardır, ama izleyici selde kalmaz. Yani varlıkların çelişkilerini, etkileşimlerini içinizde yaşamazsınız, ama var olduğunu bilirsiniz.

Akıl yürütme

Akıl yürütürken, başta kullandığınız kavram ya da tasarım akıl yürütmenin sonuna değin özdeş kalmalıdır, arada benzer başka kavram ya da tasarıma geçilmemelidir. Örneğin, T4 tasarımı ile başlamışsak akıl yürütmeye, edim sürerken bir noktadan sonra T4 yerine T3’ü kullanmak, daha sonra T2’yi ya da bambaşka bir tasarımı kullanmak bizi yanlış sonuçlara götürür. Önermelerimiz de, özne olarak kullandığımız T4 tasarımı ile uyumlu olmalıdır.  Çünkü özne olarak boş tasarım kullanmıyoruz, dış dünyanın süreç ve oluşlarına ilişkin olarak diyalektik mantığın yol göstericiliğinde oluşturduğumuz kavram ve tasarımların belli içerikleri vardır.  Örneğin, “İnsanlar ölümsüzdür” yahut “Kimi insanlar ölümsüzdür” önermeleri, “insan” kavramımıza aykırı olan önermelerdir. Önermeleriniz arasında uyuşmazlık, terslik olması durumunda da geçerli çıkarım yapamazsınız. Bunu, daha önceki çıkarımlarınızla, yeni çıkarımlarınız arasında uyuşmazlık ya da terslik olmaması gerektiği biçiminde genişletebiliriz. Tümdengelim, tümevarım, vb akıl yürütme yöntemleri kullanılır. Tutarlı düşünceler üretmek ancak formel mantıkla olur.

Sonuç

Şimdi söylediklerimizi birleştirelim. Dış dünyadan gelen duyumları algılayarak, düşünme dünyamızda kavram ve tasarımlarımızı oluştururuz. Algılama diyalektik mantığın yol göstericiliğinde[2] olursa, süreçlerin içindeki çelişkilerin ve aralarındaki etkileşimlerin bilgisi, oluşturulan kavram ve tasarımlarda yer alır. Formel mantığın yol göstericiliğinde akıl yürütürken bu kavram ve tasarımları kullandığımızda, gerçekliğe ulaşabiliriz. Sonuç olarak, diyalektik mantığı dış dünyayı irdelerken kullanmamız, düşünürken formel mantığı kullanmamıza engel değildir. Dahası, birbirlerini bütünlerler.

Kaynakça

Özdemir, A. (2016). Yeni Diyalektik Mantık/ Diyalektik Ne Değildir?, İstanbul: Yaba Yayınları

Bozkurt, N. (2012). Felsefe Işığıyla Arayışlar, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Ural, Ş. (2017). Temel Mantık, İstanbul: Çantay Kitabevi



[1] Durumdan duruma geçen şey.

[2] Mantığın yol göstericiliğini, pusulanın yol göstericiliğine benzetebiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.