21 Ocak 2023 Cumartesi

Bir Alibaba hikâyesi: Trendyol, sınıf savaşımı ve sosyalizmin yolları…

Fuat Filizler

Trendyol’un sahibi, yüzde 87’lik ortaklık payıyla, Çin merkezli e-ticaret devi Alibaba Group. Alibaba, Çin’in en büyük, dünyanın (ABD merkezli Amazon’dan sonra) ikinci büyük e-ticaret platformu şirketi. Dünyanın en büyük şirketleri sıralamasında ilk 30’a, dünyanın piyasa değeri en büyük şirketleri arasında ilk 10’a giriyor.


Alibaba tıpkı ABD merkezli büyük rakibi Amazon gibi, çok saldırgan bir büyüme ve yayılmacılık stratejisi izliyor. Bağımlı kapitalist ülkelerin yeni palazlanan teknoloji, internet ve e-ticaret start-up şirketlerini satın alıyor. O ülkeler için oldukça büyük çaplı denilebilecek finansal ve teknolojik yatırımlarla hızla büyütme, bazen yıllar boyunca zarar etmeyi bile göze alarak, o ülkelerdeki tüm rakiplerini piyasadan silerek o ülkelerin tüm e-ticaret piyasasını ele geçirme, tek başına hakim olma politikası izliyor. Bununla da yetinmiyor. Orta gelişmiş bağımlı bir kapitalist ülkede satın alıp olağanüstü bir hızla büyüttüğü start-up şirketler belli bir büyüklüğe ulaştıktan sonra, onun üzerinden çevre ülkelerin start-uplarını satın alıp bölge gücü haline getirmeye, sonra da emperyalist kapitalist güçler rekabeti nedeniyle bloke edildiği, doğrudan giremediği Avrupa ve Amerika pazarına bu alt şirketleri üzerinden girmeye çalışıyor.

Alibaba Trendyol’un yüzde 75’lik hissesini 2018 yılında 778 milyon dolara satın aldı. Bu o ana kadar Türkiye’de yapılmış en büyük e-ticaret yatırımıydı. (2015 yılında Yemek Sepeti, Delivery Hero tarafından 559 milyon dolara satın alınmıştı.) O dönemde Trendyol’un Türkiye’de 16 milyon civarında e-ticaret müşterisi, aylık 90 milyon civarında tıklanma sayısı vardı.

Alibaba Türkiye’de 2018-2021 sürecinde Trendyol’u her yıl ikiye katlayarak (yıllık ortalama yüzde 100 büyüme) fil gibi büyüttü. Bu büyüme özellikle e-sipariş sayısının yüzde 130 büyüdüğü, e-ticaret payının Türkiye piyasasındaki payının 2020’yılında yüzde 22’ye sıçradığı Pandemi döneminde daha bir hızlandı. Bununla birlikte bu büyüme, neoliberal kapitalizmin “kazanan hepsini alır” vahşi ilkesi çerçevesinde, yeni girişimcileri engellemeye ve yutmaya, rakiplerini saf dışı etmeye dönük kanlı ve amansız bir rekabet üzerinden yürütüldüğünden, 2021 yılına kadar karsız, hatta büyük zararlar ederek yürütüldü.

Kan, kuşkusuz moto kurye işçilerin her yıl büyüyen kan gölüydü. Zararlar, işbaşında ölümleri, sakatlanmaları, meslek hastalıkları, aşırı stresi artan, çalışma saatleri durmaksızın artarak günde 12-14 saat çalıştırılan, parça başı ücretleri düşürülen, esnaf ya da taşeron kategorisine geçirilerek kırıntı işçi haklarından bile yararlanamaz hale getirilen, konulan yüksek kota ve yüksek hız limitlerini tutturmadığında ücretlerinden kesilen, işte kullandıkları motor ve araçları kendilerinin almaları ve benzin vd masrafların kendileri ödemeleri dayatılan ya da büyük teminat-borç karşılığı verilen moto kurye işçilerine fatura ediliyordu. Ve bir de tabii e-ticaret şirketlerine bağımlı hale gelen ve piyasanın altında fiyatlardan mal yetiştirmek zorunda bırakılan küçük işletmelerin işçilerine.

E-ticaret piyasasında ancak bu kan, ter ve hastalık anaforu üzerinden en hızlı büyüyen, en çok siparişi en hızlı ve en düşük fiyatlardan alıp teslim eden, uzun yıllar zarar etmeye dayanacak takviye para fonlarına sahip ve yatırım fonlarına gelecek daha kanlı kar kokusunu yayan bir iki şirket, diğerlerini bastırıp tasfiye ederek ya da yutarak ayakta kalabilecekti. Nitekim Trendyol, 2021’de ilk kez kara geçtiğini açıkladı ve Türkiye e-ticaret piyasasında kar açıklayabilen ilk ve tek şirket oldu.

Alibaba’nın sürekli enjekte ettiği yeni yatırım ve hisse şişirme finansmanıyla, Trendyol’un sermaye piyasasındaki “değer”i (hayali sermayesi) 9,5 milyar dolara kadar çıktı. Trendyol, Alibaba’nın 3-4 yıllık bir operasyonuyla, sermaye piyasası değerleri 5-8 milyar dolar civarındaki Koç Holding, TÜPRAŞ, Ford Otosan, Erdemir, Akbank, Garanti Bankası, Ziraat Bankası’nı vb geçerek, “Türkiye’nin en değerli”, yani yatırım fonlarının gelecekte en hızlı büyümesi ve en çok kar getirmesini beklediği şirket oluvermişti!

Trendyol, 2021’de artık yüzde 27’lik pazar payıyla Türkiye e-ticaret piyasasının açık ara lideri ve en büyük markasıydı. Bu dönemde Trendyol, henüz toplam siparişlerinin yüzde 5’ini oluştursa da Avrupa, Kafkasya, Ortadoğu, Afrika pazarlarına da girmeye başlamış, bölgenin sipariş sayısı açısından en büyük 5 e-ticaret şirketi arasına girmiş, dünyanın en çok tıklanan e-ticaret platformları arasında 10. sıraya yükselmiş, müşteri sayısını 30 milyona, günlük paket teslimini 1 milyona, satıcı sayısını (Trendyol’a mal veren çoğunluğu küçük şirketler) 184 bine çıkarmıştı.

Artık Batı merkezli mali sermayeye ve petro-dolar sermayesine görücüye çıkabilirdi. Nitekim 2021’in son çeyreğinde, dünyanın en büyük teknolojik şirket yatırımcısı Londra merkezli Softbank’ın organize ettiği yatırım turunda, ABD, AB ve Körfez mali sermayesinden toplam 1,5 milyar dolarlık daha “yatırım” topladı. Trendyol’un yeni yatırımcı ve spekülatörleri arasında, Softbank’ın yanı sıra, ABD’nin ikinci büyük teknolojik şirket yatırımcısı General Atlantic, Berlin merkezli Priceville, Abu Dabi merkezli ADQ, Katar merkezli QIA gibi dev para-sermaye fonları vardı. Bu arada Alibaba’da Trendyol’u Batı merkezli mali sermayeye açarken, Trendyol’a bir 350 milyon dolar daha basıp ortaklık payını yüzde 87’ye kadar çıkararak, kumandasını pekiştirmeyi de ihmal etmemişti.

Bu yeni spekülatif yatırım dalgasıyla Trendyol’un sermaye piyasasındaki değeri (hayali sermayesi) 9,5 milyar dolardan 16,5 milyar dolara çıktı. Türkiye’nin en büyük sermaye grubunun büyük patronu Koç Holding’in piyasa değerinin neredeyse 2,5-3 katına yakın bir piyasa değeri!

Bunun nasıl mümkün olduğunu anlamak için 5’i ABD merkezli (Amazon, Apple, Microsoft, Google, Facebook) ve 2’si Çin merkezli (Alibaba ve Tecent) en büyük 7 dijital platform devinin, kriz koşullarında nasıl dünyanın en büyük şirketleri haline geldiğini, servetlerini ve hayali piyasa değerlerini 2 ile 5 kat arası artırdıklarına bakmak yeterli olacaktır. Ekonomik kriz ve Pandemi koşullarında pek çok sektörün cirosu ve karları düşüş veya durgunluk içindeyken, dijital platform piyasası ve karları ve bunun içinde de e-ticaret, tempolu bir büyüme içindedir.

Neoliberal kapitalizmde, en hızlı büyüyen şirketler, mevcutta ne kadar çok kar edip etmediğine bile bakmaksızın, aşırı birikim krizi içinde yeni ve hızlı değerlenme alanları arayan büyük para-sermaye fonlarının gözbebeğidir. Bir şirket ne kadar hızlı büyüyorsa, büyük para-sermaye fonlarından o kadar çok yatırım çekmeye başlar, bu da büyüme ve yayılmacılığını yeni yatırım ve satın almalarla daha bir hızlandırdığı gibi, spekülatif şişme/şişirilme sürecini de olağanüstü hızlandırır.

Dijital platform şirketlerinin bu kadar hızlı büyümesi, merkezileşmesi ve yoğunlaşması, aslında kapitalizmin derinleşen aşırı birikim, aşırı üretim ve değerlenme krizlerinin bir sonucudur. Çünkü büyüyen dijital platform şirketleri, satışları ve tüketimi körükleyerek, kendi bünyesinde göreli planlı, organize ve alabildiğine seri hale getirerek, aşırı üretim (artı-değerin realizasyonu) krizini bir ölçüde hafifletip sürece yayılmasını sağlar. Diğer taraftan sermaye döngüsünü hızlandırarak aşırı birikim/kar oranlarının düşmesi krizini bir ölçüde hafifletip sürece yayılmasını sağlar. Aynı zamanda Trendyol çapındakiler için yüz binlerce, Amazon, Alibaba çapındakiler için milyonlarca KOBİ’yi kendilerine bağımlı kılıp haraca bağlayarak, bunlarda üretilen toplam artı-değere ortak olur, merkezileştirir ve artı-değer ve karların aşağıdan yukarıya, dijital platform tekelleri ve onların büyük para-sermaye fonu yatırımcılarına pompalanmasını sağlar.

Trendyol gibi e-ticaret şirketlerinin vahşice artı-değer sömürüsüne tabi tuttuğu (üretilmiş malların tasnifi ve taşınması sırasında da artı-değer üretilir) yalnızca kendi çalıştırdığı işçiler değil, aynı zamanda daha vahşi sömürülmesini sağladığı, çoğunluğu KOBİ ölçeğindeki, (e-ticaret piyasası jargonunda “satıcı” denilen) mal sipariş ettiği şirketlerde çalışan işçilerdir. (Trendyol kendisi 12 bin işçi çalıştırıyorsa, mal aldığı şirketlerin sermayesine ve bu şirketlerde çalışan toplam 700-800 bin civarında işçinin de sömürüsüne dolaylı olarak ortak oluyor. Trendyol’a satış yapan 180 bine yakın şirket arasında yapılan bir araştırmada, yüzde 50’sinden fazlası Trendyol’la iş yapmanın kendileri için “vazgeçilmez” olduğunu beyan etmiş.)

Dolayısıyla e-ticaret tekellerini, yalnızca ticaret sermayesi şirketi olarak görmek çok eksik olur. Bunlar üretim, ticaret, finans ve veri sermayesinin kaynaştığı, yeni bir mali sermaye oligarşisi bağlamında düşünülmelidir. E-ticaret tekelleri yüz binlerce irili-ufaklı şirketin üretimini organize edip şekillendirirken, aynı zamanda KOBİ’lerde küçük işçi grupları halinde darmadağınık emeği, yeni ve daha üst düzeyde toplumsallaştırmış olmaktadır. Bu yüzden e-ticaret tekellerine karşı sınıf mücadelesini, moto kurye işçileri kadar, aynı zamanda bu e-ticaret tekellerine çalışan ve onlar tarafından da sömürülen yüz binlerce dağınık KOBİ işçisinin emeğinin ve sömürülmesinin merkezileşmesi nezdinde düşünebilmemiz gerekir. Trendyol işçilerinin fiili grevlerini, neden Trendyol’un siparişlerine çalışan çok daha geniş işçi kitlelerinin kendi KOBİ patronlarına olduğu kadar Trendyol’a karşı grev ve eylemleri izlemesin?

Bunun kadar önemlisi, dijital platform ve e-ticaret şirketlerinde, moto kurye işçilerinin yanı sıra “veri değer zincirleri”nde çalışan, bilişim işçilerini ve veri toplayıcıları, içerik giricileri dahil diğer işçi kesimlerini de düşünmek gerekir. Bu işçi kesimlerinin iş durdurması, bu şirketlere karşı yapılacak grevlerin etkisini misliyle artırır.

Trendyol gibi şirketler, aynı zamanda milyonlarca tüketici üzerinde “algoritmik tahakküm ve soygun” şirketleridir. Tıpkı üreticileri olduğu gibi tüketicilerin de veri tabanları üzerinden “ciğerini okur”, talep ve ihtiyaçlarını kendi karlarına göre kontrol altına alıp markaya bağımlı hale getirir, şekillendirir, maniple eder. Tıpkı Çin’de Alibaba’ya olduğu gibi, Türkiye’de de Trendyol’a, algoritmaları maniple ederek tüketicileri kendi depo ve şirket ürünlerini, diğer üreticilerinden de fahiş “hava parası” ödeyenlerin ürünlerini sipariş etmeye hileyle sevk ettiği konusunda davalar bile açılmıştır. Ancak milyonlarca tüketicisinin önemli bölümünün de yine, ağırlığı beyaz yakalılar olan, işçilerdir. Kent merkezleri dışına sürülmüş büyük sanayi işçilerinden farklı olarak, kent merkezi ağırlıklı olarak ve tüketicilerin gündelik yaşamı ile iç içe bir iş olması, milyonlarca tüketiciyi kendine bağlı kılmak ve genişletmek, sembolik sermayenin (marka prestiji vd) önemi, e-ticaret tekellerinin zayıf karınlarından biridir.

Trendyol işçilerinin fiili grev kazanımında, şirketin tüketiciyi elde tutma zorunluluğundan gelen bir kırılganlık noktası da belli bir rol oynadı. Örneğin Trendyol, şirket genel merkezi önünde direnen işçilere polisi saldırtmayı, bunun viral olacak görüntüleri tüketicilerini kaçırabileceği veya tüketici tepkisi ve boykotundan çekindiği için göze alamadı. Amerika’da Amazon’un sahip olduğu Whole Foods mağazaları zincirinin yalnızca bir kentin bir semtindeki müşterisi olan iki emekli kadın işçinin, Whole Foods işçilerinin ücret ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için ülke çapında sosyal medyadan başlattığı bir kampanya, Whole Foods işçilerinin sendikal örgütlenme ve grevleri ile müşterilerinin mağaza boykotların birlikte geliştiği bir noktaya kadar gelişmişti. E-ticaret tekellerinin üretim, depo, dağıtım ve teslimat işçileri ile işçi tüketicilerinin birlikte hareket ettiği kampanyalar neden mümkün olmasın?

Diğer taraftan:

“Dijital ekonomide, platformlar aynı anda üreticiler ve tüketiciler/kullanıcılar hakkında birincilerin üretim sistemlerine ikincilerin kişisel virtüel çevrelerine nüfuz ederek devasa enformasyon miktarlarını kontrol ediyor. İki taraf -üreticiler ve tüketiciler/kullanıcılar- birbirleri hakkına, hatta kendileri hakkında bile enformasyona sahip değilken, bu ayrıntılı enformasyonun zenginliğini ve derinliğini platformlar elde edebiliyor. Dolayısıyla, platform sahipleri, üreticilerin başarısına, onların piyasasındaki tüketicinin derin davranış/psikolojik yörüngelerine dayanan “talebini” analiz ederek ya da “yaratarak”, etkide bulanabiliyor. Bu bir yanda platformlar, diğer yanda platformları kullanan aktörler arasında belirgin enformasyon asimetrileri yarabilir, böylelikle piyasanın işleyişine etkide bulanabilir. Bu anlamda, piyasanın görünmez eli, artan ölçüde platform şirketleri tarafından yönetilen dijital bir el haline geliyor. Piyasaları düzenleme düşünceleri, örneğin açık pazar, maksimum satın alma fiyatını belirleme, rekabet eden firmalar, fiyat sabitlemeye karşı denetim ve çatışmalar, fiyatlar özel firmalar tarafından dinamik ve şeffaf olmayan bir tarzda, bazen algoritmik olarak belirlendiğinde, anlamını kaybediyor. Merkezsiz bir ekonomik organizasyonda piyasa sinyallerine dayalı olmak yerine, platformlar, derin dijital bilgiyi kullanarak, merkezi ekonomik “planlama” yapma ve bir sektör veya değer zincirini yönetme yetisine sahip olabilir.” (Birleşmiş Milletler UNCTAD “2019 Dijital Ekonomi” raporundan)

BM-UNCTAD’ın “Dijital Ekonomi 2019” raporunda, bulanık bir dille ifade edilmiş olsa da, Trendyol gibi şirketlerin baş döndürücü yükseliş ve tahakkümünün arka planını görmekle kalmıyor, uzlaşmaz sınıfsal-toplumsal çelişkileri nasıl keskinleştirdiğini ve dahası, sermaye ve piyasanın da gereksizleşeceği yeni ve daha gelişkin bir toplumun olanaklarının da nasıl oluşmakta olduğunu da görüyoruz.

Buradan çıkartacağımız sonuç, kapitalizmde üretimin, dağıtımın, emeğin geldiği toplumsallaşma düzeyinde, yalnız özel mülkiyet ve sermayenin değil piyasanın da, dijital platform tekellerinin hâkimiyeti arttıkça gereksizleşmekte olduğudur.

“Tıpkı banka ve yatırım fonlarının kendilerinin olmayan devasa para meblağlarını para sermayeye çevirip bundan muazzam karlar etmesi, ama para-sermayenin sermayenin yoğunlaşmasını ve merkezileşmesini hızlandıran sosyal-sermaye olarak kapitalizmin çelişkilerini azdırması, yeni bir üretim tarzının koşullarını oluşturması gibi: Platform şirketleri de kendilerinin olmayan devasa veri ve bilgileri dijital sermayeye çevirip bundan muazzam karlar elde ediyorlar, ama dijital sermayede sermayenin çok daha üst düzeyde yoğunlaşması ve merkezileşmesini hızlandıran sosyal sermayenin yeni bir biçimi olarak, kapitalizmin uzlaşmaz iç çelişkilerini (toplumsal üretici güçler/özelleştirici üretim ilişkileri ve emek/sermaye) keskinleştiriyor, yeni ve daha gelişkin bir üretim tarzının koşullarını olağanüstü yetkinleştiriyor.” (Fuat Yücel Filizler, Dijital Ekonominin Yükselişi ve Kapitalist Piyasanın Gereksizleşmesi, academia.edu. 2019)

Fuat Yücel Filizler, “Fiili Grevler” kitabından. Devrimci Proletarya E-kitap Dizisi-8. Mart 2022

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.