Mahmut Boyuneğmez
Toplumsal varlıklar olan insanların aralarında var olan ve geliştirdikleri ilişkiler, onların toplumsal bilinç biçimlerini, ideolojilerini belirler. Toplumların üretim sürecine katılan ve aralarında belirli üretimsel ilişkilere sahip üretim güçleri, sahip oldukları üretim ilişkileriyle birlikte tarihsel akış içerisinde gelişim halindedir. Üretici güçlerin gelişimi, yeni sınıfların belirmesi, üretim tekniklerinde, kullanılan üretim araçlarında gözlenen değişimi anlatır. Yaygın olarak var olan ve baskın olan üretim ilişkileri, başka bir anlatımla hali hazırdaki sınıflar arası ilişkiler, yeni ve farklı üretim güçlerinin belirmesiyle ve gelişerek yaygınlaşması sonucunda, aşılması gereken ve eskimiş ilişkiler durumuna düşer. Var olan toplumun bağrında gelişen yeni sınıflar/üretim güçleri ile bunların arasındaki sınıfsal ilişkiler/üretim ilişkileri, hali hazırdaki mülkiyet biçimiyle, var olan fakat yok olmaya yüz tutmuş eski sınıfsal ilişkilere, dolayısıyla üretim ilişkilerine karşıtlık oluşturur. Üretici güçlerin toplamına bakıldığında, bu güçlerin gelişimi, beraberinde yeni üretim tekniklerinin, organizasyonlarının ve yeni sınıfların şekillenmesi demektir. Üretim güçlerindeki bu gelişim, var olan ile gelişmekte olan üretim ilişkileri arasındaki bir karşıtlığı, var olan ile gelişen sınıflar arasında bir karşıtlık ve nihayetinde çatışmayı getirir. Eski üretim ilişkileri, gelişmekte olan yeni üretim güçlerinin ayak bağı, onların engeli olur. Bir toplumsal devrim çağı boyunca, gelişen üretici güçlerle ve onların arasındaki üretim ilişkilerinin biçimiyle, mevcut üretim güçleri ve ilişkileri arasındaki çelişki aşılır. Böylelikle toplumsal iktisadi yapıda yeni üretim güçlerinin ve beraberlerinde getirdikleri üretim ilişkilerinin egemenliği kurulur. Toplumsal devrim çağı boyunca bilimsel ve teknik ilerlemede geçmişte görülmemiş bir atılım, üretim tekniklerinde hızlı bir gelişimle birlikte, üretim koşullarında büyük bir alt üst oluş ve yenilenme gerçekleşir.
Yeni gelişmekte olan sınıfsal güçlerin çıkarlarını, aralarındaki üretim ilişkilerini, düşünsel, siyasal, sanatsal, dinsel, hukuki düzeyde temsil eden ve yansıtanlar, eski toplumsal ilişkileri yansıtan, onların korunmasına ve yeniden üretimine yarayan hukuki, siyasal, dinsel, sanatsal ve felsefi düşünüş biçimleriyle çatışmaya girişirler. Toplumsal devrim çağının iki yanı bulunur; iktisadi temelde gerçekleşen, yeni üretim güçlerinin ve filizlenip gelişen yeni üretim ilişkilerin kuruluşu ve yaygınlaşmasını içeren bir yan ile buna bağımlı olarak şekillenen bir üstyapısal çatışma ve alt üst oluş. Yeni gelişen güçler, eski sınıflarla ve onların toplumsal düzenine karşı çatışmaya girerler. Bunun en bilenen örneği, burjuvazi ve oluşum halindeki proletaryanın, kabaca 16.-19. yüzyıllar arasında, feodal sisteme karşı mücadele yürütürken, bu dönemde iktisadi temeldeki değişim tarafından koşullanmalarıdır.
Toplumsal dönüşüm süreci olan toplumsal devrimlerin, maddi bir temeli her zaman vardır. Toplumsal devrimlerde gözlenen toplumsal değişimi, çağlarının siyasal, ideolojik, sanatsal üretimleriyle, entelektüel alanda geliştirilen yeni fikirlerle, açıklamak doğru değildir. Eski toplumsal düzenin yok oluşu için, içerisinde yeni üretim güçlerinin filizlenmiş ve gelişiyor olması, yeni ve gelişen üretim ilişkilerinin maddi varlık koşulu olan sınıfsal güçlerin, yeni tekniklerin, üretim organizasyonlarının belirmesi ve bilimsel atılımların oluşması zorunludur. Yeni ve daha ileri üretim ilişkileri, yeni bir düzeni işaret eden fikirlerle, ilerici siyasal eylemlerle, dini, sanatsal, hukuki yaratımlarla kurulmaz. Bu fikirler, eylemler ve yaratımlar, toplumsal yaşamın maddi yanındaki/üretim süreçlerindeki devrimci gelişime bağlı olarak gelişen, toplumsal devrim sürecinin ürünleri ve aynı zamanda bu sürece katılan öğelerdir. İnsanlığın, politik, sanatsal, hukuki ve düşünsel açıdan gündemine aldığı sorunlar, aslında çözülmeye yüz tutmuş ya da çözümü için gerekli maddi koşulların olgunlaşmış olduğu sorunlardır. Toplumsal devrim dönemlerinde toplumsal sorunların çözümü için zorunlu olan iktisadi temeldeki değişim süreci devrimci bir şekilde işlemektedir.
Burjuva/kapitalist üretim biçimi, bağrında yeni toplumun üretici gücünü, işçi sınıfını oluşturmuştur. Bu üretim biçiminde üretim teknikleri, makineler, teknoloji ve bilim, yeni ve daha ileri bir üretim biçimini mümkün kılacak biçimde gelişmektedir. Toplumların tarih-öncesinin karakteristik özelliği, üretim ilişkilerinin sınıflar arasındaki karşıtlık biçiminde var oluşudur. Kabaca şimdiye kadar var olan toplumsal biçimlenmeler, Asya üretim tarzı, antikçağ, feodal ve modern burjuva üretim tarzının egemen olduğu çağlarla anılabilir. Bütün bu çağlarda ya da bu çağlara egemen olan üretim biçimlerinde, üretime katılan güçler, eş deyişle sınıflar arasında uzlaşmaz karşıtlıklar bulunur. Proletaryanın tarih sahnesinde belirip, onun çıkarlarını temsil eden politik, ideolojik, sanatsal ve diğer entelektüel yaratımların gelişmesi, üretim tekniklerindeki, bilim ve teknolojideki gelişmeler, tarih-öncesinin tüm toplumsal biçimlenmelerinde üretim süreçlerinde gözlenen sınıfsal karşıtlığı çözüme bağlayacak, üretim ilişkilerinin çelişik karakterine son verecek koşulların oluşumunu anlatır.
Devrimci fikirlerin, politikaların, sanatsal yaratımların oluşumu, devrimci sınıfların varlığına bağlıdır. Burjuvazi devrimci bir sınıf olarak belirirken, bu böyleydi. Şimdi proletarya, kapitalist üretim ilişkilerine son verecek bir devrimci atılım sürecini gerçekleştirmeye muktedir sınıftır. Kapitalist üretim ilişkileri içerisindeki bir güç, çağımızın devrimci kapasiteye sahip sınıfı olan proletarya, tarih-öncesinin sınıflı toplumlar dünyasına son verecek, kapitalist üretim biçimiyle birlikte gelişen bilim ve teknolojiyi kullanarak, insanlığın gerçek tarihini başlatacaktır. Bu yeni toplumsal biçimlenme, yeryüzündeki bütün doğal ve toplum eliyle geliştirilmiş imkânlardan yararlanma hakkını yeryüzünde doğmuş bütün insan soyuna sunacaktır. Çünkü doğanın olanakları, ürünleri ve güzellikleri ile tüm insan soyunun emeğiyle şekillenmiş toplumsal-tarihsel yaratımlar ve uygarlığın nimetleri, özel mülkiyet altında tutulamaz. Doğanın ve toplumsal emeğin yaratımlarının burjuva sınıf tarafından özel mülkiyet altında tutulması bir paradokstur. Bu paradoksun çözümü için gerekli koşullar, kapitalist üretim tarzıyla birlikte yakalanmıştır. Dünya sosyalist devrim süreci, yeni ve son toplumsal devrim süreci olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.