Marksist Araştırmalar [MAR] | Komünizm tarihin çözülen bilmecesidir.

13 Mayıs 2025 Salı

REFORMİZMİN AZİZ BABASI

İngar Solty, Junge Welt, 11 Nisan 2025

Çeviri: Doğan Ağrı


Solda Ferdinand Lassalle. Sağda F. Lassalle'ın 50. ölüm yıldönümü anısına SPD'nin 1914'te çıkardığı bir afiş

Bundan 200 yıl önce 1825'te, Genel Alman İşçi Derneği ADAV'ın kurucusu Ferdinand Lassalle dünyaya gelmişti. Onun "etaizm"inin (devletçiliğinin -çn) etkisi, bugün bile halâ sürmektedir. Adeta Eski Ahit'in Musa'sı gibi, zenginlik ve açgözlülüğün simgesi olan Altın Buzağıyı (Eski Ahit'te geçen bir put veya kült efsanesi -çn) parça parça (yoksulluk ve sömürüyü -çn) dünyadan sileceği mistifikasyonuyla 19. yüzyılın ünlü kişiliklerinden birisi olmuştur Lassalle.

Bu sefer günlerden 12 Mart 1864'tür. (Protestan -çn) Prusya ve (Katolik -çn) Avusturya, Schleswig ve Holstein düklükleri sebebiyle (Günümüzde Federal Almanya Cumhuriyeti'nin en kuzey eyaleti. Kapitalizmin görece erken baş gösterdiği Kuzey ve Baltık Denizi kıyısındaki şehir devletlerinden bazılarının da bulunduğu bu bölge, zamanla idari, dini, etnik kültür ve hatta dil bakımından da farklılaşarak neredeyse günümüze kadar, kimi zaman bağımsızlık isteminin, kimi zamansa Avrupa'nın Protestan veya Katolik imparatorluklarının egemenlik yarışının konusu olmuştur. Son olarak Prusya Şansölyesi Otto von Bismarck'ın 1871'de bir dizi savaş ve değişken ittifaklar sonucu kurduğu Alman ulusal birliğine ilhak edilen bu dükalıklar, II. Dünya Savaşı'ndan sonra birleşerek yaptıkları referandumla, komşu Danimarka'ya değil, özerk bir eyalet olarak Almanya'nın federal birliğine katılmışlardır -çn) Danimarka ile altı haftadır savaş halindedir. "İtalyan Savaşı ve Prusya'nın Görevi" adlı makalesinde Schleswig ve Holstein'ın Prusya'ya ilhak edilmesinden yana olduğunu açıkça söylemesine rağmen, 38 yaşındaki bir adam, Berlin Devlet Mahkemesi'nde vatana ihanetle suçlanarak yargılanmaktadır. İşte o gün yargılanmakta olan bu genç adamın adı, Ferdinand Lasalle'dı.

"Lasalle'ın Vatana İhanet Davası" olarak ünlenen bu dava, Ferdinand Lasalle'ın anayasayı ilga etmek ve komploculuk/darbecilik ile suçlandığı ilk ceza davası değildi. Daha 1848 Şubat'ında 23 yaşındayken, (hemen hemen tüm Avrupa'yı alt üst eden bir dizi ayaklanmalar ve siyasi devrimler yılı -çn), okul arkadaşlarınca aşırı derecede kendine güvenen biri olarak betimlenen genç Lassalle, (1848 devriminin yenilgisinden sonra -çn) çıkarıldığı mahkemedeki jüriyi belagatiyle etkilemiş, bunun üzerine beraatine karar verilmişti. 27 Haziran 1864'te Düsseldorf Temyiz Mahkemesi önünde ise, yine o günkü kadar büyük bir özgüvenle, mahkemeye şöyle seslenmişti: "Eminim ki insanlar, ölümümden (en geç -çn) elli yıl sonra, huzurunuzda gösterdiğim bu muazzam ve olağanüstü kültürel tutuma minnettarlık duyacak (...) ve benim izimden yürüyerek, mahkemenizin bana isnat ettiği iftira ve hakaretlerden tek bir iz dahi bırakmayacaktır!" Bu sözlerin söylendiği anda, hiç kimse, hatta Lasalle'ın kendisi bile, tam iki ay sonra onun öleceğini elbette düşünemezdi. Sonraki takipçilerinin de belirteceği üzere, "kişisel olanı bazen örgütsel olandan üstün tuttuğunu" gösterircesine, 31 Ağustos 1864'te Lassalle, İsviçre'nin Fransızca konuşulan Cenevre Gölü yakınlarındaki Carouge kasabasında, ileride onun biyografisini yazan Gösta von Uexküll'ün söylediğine göre, "kararsız bir kadın uğruna anlamsız bir tabanca düellosu" sonucunda öldü.

Oysa, düellodaki ölümünden bir yıl önce Lassalle, Leipzig Pantheon'unda "Genel Alman İşçi Derneği" ADAV'ı kurmuştu. Böylece, ilk defa, Alman proletaryasının 1848/49 devrimiyle bağımsız bir siyasal güç olarak ortaya çıkmasından on altı yıl sonra, bir işçi kitle partisinin ilk tohumu atılmış, tarihteki ilk siyasal işçi birliği kurulmuş oluyordu. Bu açıdan, şair Georg Herwegh'in (1817-1875) ADAV'ın kurucusu "Ferdinand Lassalle'ın Mezarı Başında" adlı kasidesi (bir şiir yazım türü -çn) daha anlaşılır hale gelir: "Onun mezarı başında ağıtlar yakılacak. / Dünyada, tek kişilik bir ordunun kahramanca yenilgisinden / daha derin yaralar olabileceğini sanıyorsa, / çağımıza yazıklar olsun! / Gelecek yüzyıl, onu erkenden unutur giderse, / mutlaka çok pişman olacak!"

Sınıfının Haini

Bir devrimci Fransız generalinin ismine atıfla, (sanırım, sonuna 'l' ve 'e' harflerini ekleyerek -çn) 1847'de soyadını değiştiren Ferdinand Lassal, 11 Nisan 1825'te Breslau'da (daha önce Alman Silezya'sında olan bu şehir, bugün Polonya'dadır -çn), sonradan zengin olmuş yenilikçi bir Yahudi tüccarın oğlu olarak dünyaya geldi. Çok geçmeden de "sınıfının haini" olacaktı. Zira, daha ilk gençlik yaşlarındayken onun ruhunda, sosyal devrimci bir özgürlük ateşi tutuşmuştu. 1 Ocak 1840'tan beri günlük tutan, ergenliğinin başlarında 15 yaşındaki bu genç adam, günlüğünde sadece şehvetli arzulardan değil, "zalimler tarafından bütün hakları ayaklar altına alınmış insanların yaşadığı büyük bir hapishane" dediği Almanya'dan da bahsediyordu. Lassalle, babasına, kendini tamamen "tarih araştırmalarına" adayacağını söylediği "geri dönülmez kararını" ilettiğinde ise, henüz 16 yaşındaydı. Ona göre, "insanlığın kutsal çıkarlarıyla en yakından bağlantılı olan bu çalışma", "dünyanın en büyük çalışması" idi. Yıllar sonra Şubat 1860'ta 34 yaşından geriye bakarak, Karl Marx'a gönderdiği bir mektubunda, "1840'tan beri devrimci, 1843'ten beri ise, kararlı bir sosyalist" olduğunu yazmıştı.

Memleketi Breslau'daki liseyi bitirdikten sonra, 1840/41'de şimdilik Leipzig'deki ticaret ve işletme fakültesine kaydolur, ama bunu, babasının izinden giderek tüccar olmak için değil, yazar ve özgürlük savaşçısı olmak için yapar. Kaydolduğu üniversitedeki dersleri baştan itibaren asar ve annesi ile kız kardeşinin marifetiyle babasından saklanarak, Breslau'daki evlerinin çatı katında gizlice yaşamaya başlar. Bu arada, 1843-1846 yılları arasında, Breslau, Leipzig ve Berlin'de, tarih, klasik filoloji ve felsefe dersleri alır, aynı yıllarda, Georg Wilhelm Friedrich Hegel ile erken (ütopik -çn) sosyalistlerin fikirlerine büyük bir ilgi duyar. Kısa süre sonra, "Neue Rheinische Zeitung" gazetesine (19. yüzyıl ortalarında Köln şehrinde yayınlanan aydınlanmacı bir devrimci liberal gazete -çn) yazılarıyla katkıda bulunur ve böylelikle, gazetenin editörü Karl Marx ve Friedrich Engels ile tanışmış olur.

Bu sırada Marx ve Engels'in 1848 Devrimi'nin hemen öngünlerinde yayınladıkları "Komünist Manifesto", onda büyülü bir etki bırakır. Hatta, ileride kendisinin söylediği üzere, "Manifesto’yu kelimesi kelimesine" ezberler. 1848 devrimi sırasında 23 yaşında olan Lassalle, vergi ödememe ve devrim için silahlanma çağrısı yaptığı gerekçesiyle tutuklanarak, hakkında mahkeme soruşturması açılır ve 1850'lerin başına kadar hapiste kalır. Bu soruşturma, Lassale için, şansızlık içinde şans olacaktır, zira böylece, az sonra 1851/52'deki "Köln Komünistler Davası" dosyasına eklenmekten kıl payı kurtulur. Tarihte, "Köln Komünistler Davası" olarak bilinen bu dava, Marx dahil Lassalle'ın dava boyunca desteklediği pek çok devrimciyi yurtdışında sürgüne zorlayacak, kendi tabiriyle Lassalle, devrimin "Son Mohikanı" olarak Prusya'da tek başına kalacaktı.

Bir süre sonra polis gözetiminde kalmak şartıyla hapisten serbest bırakılan Lassalle, kendisinden yirmi yaş büyük, Hatzfeld topraklarının Kontesi Sophie von Hatzfeld'in avukatlığını üstlenerek ekonomik açıdan rahatlayacak ve kendisini bir süre sadece yazı işlerine adayacaktır. Böylece, 1850'de, yayınlanmasının ardından 1862'de çok ünlenecek "İşçi Programı" için bir ön çalışma sayılan "Toplumsal Gelişim Tarihi" adlı ilk kitabını yazar. Bu eserinde Lassalle, Hegel'e, "Komünist Manifesto"ya, Marx ve Engels'in "sınıflar mücadelesi" kavramını ve hatta Manifesto'nun başındaki "komünizm hayaleti" metaforunu esinlendikleri sağ-Hegelci Lorenz von Stein'ın bazı eserlerine olduğu kadar, erken dönem Fransız ütopik sosyalistleri Pierre-Joseph Proudhon, Joseph Fourier ve Louis Blanc'a da atıflar yapar.

1858 yılında ise Lassalle nihayet, Berlin şehri için süresiz ikamet izni hakkı edinir. Aynı yıl, Georg Lukács'ın, 1948'de bile "modern dramanın gelişiminde eşsiz bir yere sahip" sözleriyle övdüğü Lassalle'ın siyasi drama türündeki eseri "Franz von Sickingen" adlı kitabını yazar (1481-1523 yılları arasında yaşamış bir Alman Şövalyesi. 16. yüzyıl Avrupa'sında başlayan dini/siyasi reformasyon sırasında Katolik kilisesinin mülki ve idari egemenliğine karşı savaşan "Son Şövalye" olarak ün kazanmış Franz von Sickingen, tarihsel bir "devrimci" protagonist olarak, ressam ve heykeltraş Albert Dürer, şair ve yazar Goethe dahil, pek çok yazar ve sanatçı tarafından yüceltilerek sayısız eserle ele alınmıştır. Asilzade bir kadının ataerkiye karşı duruşunu yücelten Goethe'nin "Franz von Sickingen" adlı dramasına karşılık, Lassalle'ın aynı adla yazdığı drama, geçmişte olanlarla değil, gelecekte olacaklarla yeni bir tarih perspektifi kurmuş, bu yüzden bilim ve sanatın pek çok alanında tartışmalara yol açmıştır -çn). Yine de Lassalle, diğer Genç Hegelciler'in aksine, sadece yazar olma çabasında değildir.

1861 yılında Marx, on bir günlüğüne (Prusya devletinin siyasi kovuşturmaları sebebiyle gizlice -çn) Berlin'e gelir ve Tiergarten semtinin güneydoğu ucunda bulunan Bellevues Caddesi 13 numaralı apartman dairesinde oturan Lassalle'a konuk olur. Bu görüşmenin dolaysız etki ve sonucu, Lassalle'ın, bundan böyle doğrudan pratik politikaya geçmek istemesi olacaktır. Lassalle bu görüşmeden sonra iki yıl boyunca işçiler arasında bir ajitatör olarak çalışmaya başlar. 37’nci yaş gününden bir gün sonra, 12 Nisan günü, şimdi Mitte ve Wedding semtlerinin sınırında bulunan Oranienburg banliyösündeki Zanaatkarlar Derneği'nde, Lassalle'ın makina işçilerine yaptığı konuşma, aynı yıl, “İşçi Programı” adıyla kitap olarak yayınlanır. 1862 yazında bu sefer Lassalle, kendi "Program"ının projesine kazanmak amacıyla, Londra'ya Marx'ı ziyarete gider, ama ne yapsa etse, onu ikna edemez. Marx daha sonra Engels'e yazdığı bir mektupta, Lassalle'ın “İşçi Programı”na neden ikna olmadığını, bu programın, "Manifesto'nun kötü bir bayağılaştırılması" olduğu sözleriyle açıklayacaktır. Çok daha sonra 1919'da kendi Revizyonizm'ini büyük ölçüde Lassalle'a dayandıran Eduard Bernstein ise, "İşçi Programı" için, "sosyalist düşünce dünyasına mükemmel bir giriş" ve "Komünist Manifesto'nun zamana ve koşullara (...) uyarlanmış bir yorumu" olduğunu söyleyecektir.

Örgütleyici Öncü

Marx'la yaptığı başarısız görüşmeden sonra Lassalle, bundan sonraki yolunu tek başına yürümeyi göze alır. Kendisinden devrimin ruhuna dayanan bir program hazırlamasını isteyen "Leipzig İşçi Merkezi"ne yazdığı "Açık Cevabi Mektup"tan esinlenerek, 23 Mayıs 1863'te Lassalle, Genel Alman İşçi Derneği'ni (Allgemeiner Deutscher Arbeiter Verein-ADAV) kurar. Derneğin kuruluş kongresinde, beş yıllığına, "neredeyse diktatörce yetkilere sahip" ilk başkan seçilir. Ana talepleri, "genel, eşit ve dolaysız oy hakkı"nın yanında, "devlet destekli üretim kooperatifleri" (devletin kredi ve sübvansiyonlarıyla desteklenen işçilerin yönettiği fabrika ve üretim kooperatifleri) olan ADAV, bundan altı yıl sonra, Marksist esinlerle kurulmuş Sosyal Demokrat İşçi Partisi (SDAP) ile birlikte, ileride SPD’nin (günümüzün "Almanya Sosyaldemokrat Partisi" -çn) çıkacağı iki örgütten biridir.

Kendi tarihini ele alırken SPD, başlarda Lassalle'ı, “Alman proletaryasını uykudan uyandıran” efsanevi bir figür haline getirir. Eduard Bernstein, 1919'da yazdığı "Ferdinand Lassalle: Bir Öğretmen ve Kavgacının Onuruna" adlı kitabında açıkça kabul ettiği gibi, "kişi kültü"nün yararlılığının bilincinde olarak, Lassalle'ın yazılarını ve yazışmalarını peş peşe yayınlar. "Kızıl Viyana"nın (1848 ayaklanma ve devrimlerinden beri Viyana'nın, işçilerin ve sosyalist partilerin yönetiminde olmasına atıf yapan politik söylemlere yerleşmiş bir tabir -çn) belediye konut projelerine, Lassalle’in 100. doğum yılı vesilesiyle, bir de “Lassallehof” (Lassalle Avlusu -çn) dahil edilir. Lassalle'ın seçme eserlerinin editörlüğünü yapan tarihçi Helmut Hirsch, birçok SPD'li adına, onun 100. ölüm yıldönümünde şöyle yazmıştır: "Bir meteor gibi," "kırk yıldan bile az parladı ve söndü." Lasalcılık, kendi kahramanını ve Lassalle'ın gerçekte yetkinsiz siyasi ve teorik çalışmalarını oldukça aşarak hızla yayılan gerçek bir politik güç haline böyle gelecek, özellikle, Lassalle'ın devlet (Prusya) mefhumuna yönelik temel tutumu, günümüze dek etkisini sürdürecek kadar, kendi başına yükselen bir dinamizme sahip olacaktır.

İdealist Hayaller

Peki ama, işçi hareketinde baş gösteren birbirine zıt iki akımı temsil eden Marx ve Lassalle arasındaki gerçek fark nedir? Marksizm’de "devlet", mülk sahibi sınıfların egemenlik aracı olarak görülür. Yunan-Fransız Marksist Nicos Poulantzas, kapitalizmde devleti, “sınıflar arası güç ilişkilerinin yoğunlaşması” olarak tanımlar. Lassalle ise, en azından devlet konusu açısından, bu türden materyalist tarih anlayışlarını hiçbir zaman esas almamış, tam aksine, Hegel'in, "ahlaklı düşüncenin gerçeğe" dönüşmüş hali olarak gördüğü devlet anlayışını benimsemiştir. Onun devlet ile ilgili bu tutumu, Lassalle'ın (işçi sınıfının çalışma ve yaşama şartları -çn) lehine yaptığı tutarlı çıkışlara da tamamen uymaktaydı. Zira Hegel, "Hukuk Felsefesi" adlı eserinde, devletin yoksullara bakmakla yükümlü olacağı bir düşünce geliştirmişti. Bu bakımdan Lassalle, Marx'tan kesin olarak farklı bir zeminde durmaktadır. Belki bu yüzden, Paul Vogel (sanırım yazar burada, 1845-1930 arasında yaşamış sanayici ve Almanya Ulusal Liberal Parti'nin teorisyen başkanından bahsediyor -çn), Lassalle’ın devlet ve toplum anlayışına gönderme yaparak, “Lasalcı Marksist Hegelcilik”ten söz eder.

Dikkat edilirse, Vogel'ın burada yaptığı vurgunun ağırlığı, Marx'ta değil, Hegel'dedir. Marx'a kıyasla Lassalle, sosyalizme çok daha az bilimsel yaklaşmış ve "toplumdaki temel sorunu", daha az bir bilimsellikle ele almıştır. Hegel'e göre, devlet yönetme sanatı, toplumda ortaya çıkan çelişkileri, ahlaksal mükemmelliğe giden yollara kanalize etmekten ibarettir. Sanayi kapitalizmin gelişmesiyle sermaye ile emek arasındaki karşıtlığı, dolayısıyla proletaryanın potansiyel olarak düzeni havaya uçuracak bir güç olduğunu fark eden sağ-Hegelci Lorenz von Stein, bu anlayışa uygun biçimde, yukarıdan kapsamlı toplumsal reformlarla, devrimin sivri uçlarını kıracak bir "sosyal devlet"ten bahseder. Ona göre, üst sınıflara dayanan yerleşik monarşist devletin yerini, sosyal demokrat ayak takımının yönetiminin alması, böyle önlenebilirdi.

Lassalle'ın kendisi de devlet konusunda bu anlayışa bağlı olduğunu şöyle temellendirir: "Tarihin hayati ilkesi, özgürlüğün gelişmesinden başka bir şey değildir.” Lassalle'ın devrim kavramına yaklaşımı da buna uyacak biçimde ikirciklidir. Onda devrim, hem mevcut devlet düzeninin yıkılması anlamına gelebilir, hem de devletin evrimci yollara yönlendireceği diyalektik tarihi süreçleri ifade edebilir haldedir. Lassalle, "Bilim ve İşçiler" adlı eserinde, "Devrim, esas olarak dönüşüm demektir. O halde, esas konu şiddetli veya şiddetsiz araç meselesi değildir. Bir devrimin gerçekleştiğini gösteren esas nokta, toplumda şimdiye kadar var olan ilkenin yerine, tamamen yenisinin konmasıdır." Böyle bir "yeni ilke", yukarıdan getirilen (işçi güvenliği ve sağlığını düzenleyen -çn) iş ve fabrika mevzuatı, işgününün sınırlandırılması (o sıralar, 10, 12, hatta 16 saati bulan işgününün 8 saate indirilmesi -çn) veya Lassalle'ın umduğu üzere, sermaye ile emek arasındaki karşıtlığın devlet destekli kooperatifler aracılığıyla ortadan kaldırılması da olabilirdi. Reform ve devrim arasında salınan ikircikli bir devrim kavrayışıyla Lassalle, sanki kapitalizmin aşılmasında nötr/edilgen bir araçmış gibi, yurttaş (burjuva -çn) devleti konusunda kaçınılmaz olarak idealist bir anlayışa düşer.

Sosyal demokrat hukuk teorisyeni Hans Kelsen, “Marx mı, Lassalle mı?” (1967) adlı eserinde, Lassalle’ın bu devletçi eğilimine dikkat çekmiş ve sorduğu soruyu, Lassalle'ın lehine şöyle çözmüştür: Marx ve Engels'in "devletsiz, dayanışma ve gönüllülük esaslı bir gelecek toplum varsayımına" dayanan "politik teorisi", safi biçimde anarşizmdir" ve sadece "eleştirel duruşla" hareket eden Marksist sosyalizm, devletin, "mülksüz tabakaları her yerde aşırı sömürüden korumak" için nasıl "yararlı bir araç" olabileceğini hiçbir zaman kavramamıştır. Oysa Lassalle, her yerde "sadece sınıf çelişkileri gören" böyle bir teorinin ötesinde, belki de sınıf ayrımlarına karşı "en güçlü kuvvet olan devletin, ulusal düşüncenin temsilcisi olarak anlaşılması" gerektiğini savunmaktadır.

İşte bu nedenle Lassalle, 1864'ün Berlin Prusya'sında yargılandığı vatana ihanet davası sırasında, savunması namına yargıçlara aslında, bir ulusal (devlet -çn) proje(si) olarak sosyalizm bağlamıyla seslenerek, onların, "devletten nefret eden modern barbar Manchesterlılardan" olmadıklarını hatırlamalarını, aksine, esas olarak çok iyi şeyler yapabilecek olan "devlet"in kendisi olduklarını söylemeye çalışıyordu. Bu etaist (devletçi -çn) savunmasıyla Lassalle, devlet yönetimini toplumun çoğunluğu olarak işçilerin üstlenmesinin ve bu devlet yoluyla kooperatif sosyalizmini getirmenin esas aracını, genel oy hakkında ve bağımsız bir işçi partisinin kurulmasında gördüğünü ortaya koyuyordu. Bu yüzden, Leipzig İşçi Komitesi'ne yazdığı "Açık Cevabi Mektup"ta, "sizin derneğiniz, yoksul sınıfların bu büyük birliği- işte devlet budur." demişti.

İşçiler Değil

Lassalle’ın etaizmine, onun ileri sürdüğü "ücretlerin tunç yasası" tezi de dahildir. Kulağa ilk anda radikal gelen bu tez, aslında, "ortalama bir işçi ücretinin, her zaman, bir ulusun varlığını koruması ve sürdürmesi için alıştığı ihtiyaçlarının zorunlu maliyetine indirgendiğini" varsayar. Kapitalizmde işçilerin ancak en asgari geçim seviyesini elde edebilecekleri görüşü, Marx'ın sınıflar mücadelesi teorisine olduğu kadar, sendikaların da toplu sözleşme özerkliğine karşı temelden yönelen bir görüştür. Eğer sendikal sınıf mücadeleleri, Lassalle'ın tunç yasasına göre, işçilerin yaşam standartlarını yükseltemez, sendikal örgütlenme ve toplu sözleşme mücadeleleri bunun için etkin şeyler olamazsa ve böylece işçiler, kural olarak kendi güçlerini kendileri bile tanıyamayacak durumdalarsa, o zaman, bir asgari ücret belirleyerek, "ücretlerin tunç yasasını" kırmak, devlete düşer.

Dolayısıyla bu "tunçtan" yasa, kaçınılmaz olarak, devlet mefhumunu, sınıf ilişkilerini sadece gözeten araç olarak gören bir anlayış ve politikaya, belki her şeyi işçiler için ve işçiler adına yapan, ama bizzat işçilerce yürütülmeyen bir devletçi geleneğe yol açmıştır. Lassalle'ın devlet konusu üzerine idealist görüşleri, Prusya devletiyle iş birliğine yönelik oportünist bir istekliliğe de yol vermiştir. Marx, Engels ve onların ardılları için temel amaç, işçi sınıfının siyasal iktidarı ele geçirmesi iken, Lassalle, Prusya tipi reformculuktan, sonunda bir kooperatif sosyalizminin çıkmasını umar. Daha sonra Eduard Bernstein, Lassalle'ın kooperasyon sosyalizmi anlayışını ve reformist devlet umudunu devralıp sürdürecektir. Lassalle gibi Bernstein'ın da ahlaksal mükemmelliğe erişmiş bir ulus-devlet fikri ile uygarlığın basamaklı ilerleme modeli arasında kurduğu bağ, az sonra, ulusal devletin emperyalist (sömürgeci) politikalarını hoş görmeye, hatta onu bu yönde teşvik etmeye açık kapı bırakmıştır.

Lassalle'ın Prusya devletiyle iş birliğine hazır olması, o dönemdeki ADAV işçi birliğinin içinde de tartışmasız değildir. Yaklaşık 100 yıl sonra, DDR (1989'a kadar Doğu Almanya olarak bilinen sosyalist Demokratik Alman Cumhuriyeti -çn) tarihçisi Heinz Hümmler ve onun kaynaklara dayanan araştırmaları, Lassalle'ın henüz hayatta olduğu sırada bile ADAV'da, bir "devrimci proleter muhalefet"in oluştuğunu gösteren ilk çalışmalar olarak haklı yere övülecektir. Bundan önce, Lassalle'ın devlet ile iş birliğine ne kadar istekli olduğu henüz tam olarak bilinmiyordu. Onun devlet ile girdiği iş birliği, Lassalle'ın ölümünden sonra Prusya şansölyesi Otto von Bismarck'ın, Marksist sosyal demokrasiye karşı 1878'den 1890'a kadar yürürlükte kalan "Sosyalistlere Karşı Yasa"nın hazırlıkları sırasında, Lassalle'ın onunla yaptığı temasları, bu araştırmalar sonucu kamuoyuna yansıyınca anlaşıldı.

Kendisi de aristokrat bir toprak sahibi olan Prusya Başbakanı Bismarck o sırada, sonradan onun sosyal politikalar gizli danışmanı olacak Hermann Wagener'in yönlendirmesiyle kurduğu siyasi iktidar taktiklerinden ötürü, liberal sanayi burjuvazisine karşı, muhafazakâr büyük toprak sahipleri ile işçi sınıfı arasında geçici bir ittifaka açıktı. Sonuçta, "Sosyalistlere Karşı Yasa"nın çıkartılmasıyla bu ittifakın neden gerçekleşmediğini Bismarck şöyle açıklayacaktı: Lassalle'ın "arkasında hiçbir güç yoktu" ve dolayısıyla "do ut des (Latince: aldım verdim, denkleşme, anlaşma -çn) yapılacak bir kişi de yoktu".

Buna rağmen Lassalle, III. Napolyon'a karşı Schleswig ve Holstein dükalıklarının ilhakı uğruna Fransa İmparatorluğu'yla yürütülen savaşta gösterdiği Alman ulusalcı tutumundan da anlaşılacağı üzere, ulusal konularda açıkça (Alman -çn) tarafını tutmuştur. Lassalle'ın bu tutumunu, SPD tarihçisi Hirsch, "Lassalle'ın ihtirası, (...) vatana ihanet alanında değildi" diye över. Tam olarak bu gerekçeyle Wagener etrafındaki sosyal muhafazakârlar, Marksist düşüncelere karşı Lasalcılık'ı on yıllarca tahkim etmeye çalıştılar. Aslında bu tahkimat, esas olarak, Lassalle'ın ardından ADAV başkanlığına onun halefi olarak gelen Johann Baptist von Schweitzer tarafından başlatılmıştı. O sıralar Lassalle'a karşı, "su manyağı polak Yahudi" (polak: Katolik lehleri aşağılayan Protestan bir sözcük -çn) ve "Yahudi zencisi" şeklinde ve sıklıkla ırkçı veya anti-semitik olduğuna yorumlanan Marx'ın çıkışlarının arka planına, Lassalle'ın tutumlarını oportünist bir boyun eğicilik olarak görmesini ve onun fikirlerini ise, devlet lehine sosyal demokrasiyi satma olarak nitelemesini koyarak Marx'ı okumak gerekir.

Lassalle'ın Öğrencileri

O dönemde kendilerine Eisenach'çılar (Eisenach, ilk marksist SDAP'nin kurulduğu bugünkü Almanya'nın doğusunda bir şehir. Bugün de süren bu gelenekte, bir partinin kongre toplantısı adını, gerçekleştiği şehirden alır -çn) adını veren Marx’ın takipçileri ile Lassalle'ın takipçileri arasındaki çatışma, erken Alman işçi hareketinin tüm tarihini şekillendirecektir. Birleşik tek bir parti olmak için ADAV ve SDAP, 1875 yılında Gotha şehrinde birlikte toplandıklarında, birleşik örgütün temel yönelimi konusunda şiddetli tartışma ve anlaşmazlıklar yaşanacaktır.

Burada, sosyal muhafazakârlardan Schweitzer'ın girişimiyle, sosyal demokrat işçi hareketini sadık bir ulusalcı istikamete sokma çabaları başarısızlığa uğramış olsa da ve ileride, Engels'in 1892'de ölümünden sonra 20. yüzyıl dönümünde, Rosa Luxemburg, Clara Zetkin ve Franz Mehring etrafındaki partinin sol kanadı, bu sefer Bernstein'ın parti içindeki revizyonizmini yendiklerini düşünseler de en sonunda galip gelen, Bernstein olacaktı. İleriki yıllarda, partinin sağ kanadı aracılığıyla SPD'nin, parlamentoda, Birinci Dünya Savaşı için devlet borçlanma kredilerine onay vermesine yol açacak Lasalcılık'ın nihai başarısında, elbette, partinin devrim teorisindeki zayıflığın önemli bir payı olmuştur. Zira, SPD'nin 1914'teki ihanetinden önce Bernstein, Bernstein'dan önce de Lassalle, bu partidendi.

Başlarda Marx'ın düşüncelerinin takipçisi ve Lassalle reformizminin karşıtı olan Bernstein, daha sonraları ADAV'ın kurucusuna duyduğu hayranlığı hiç gizlemeyecekti. Daha sonra tamamlayıcı bir cilt daha ekleyeceği on iki ciltlik Lassalle'ın "Toplu Konuşmalar ve Yazılar"ının 1919/1920'de yayıncısı olacak Bernstein, bu on iki cildin ön hali olan Lassalle'a ait üç ciltlik "Konuşmalar ve Yazılar"ı da bundan önce 1892/1893'te yayınlamıştı. SPD'nin "Der Sozial-Demokrat" gazetesinin redaktörlüğünü yaptığı sırada dahi Bernstein, Lassalle'ın "Devlet Kredileriyle Üretici Çağrışımlar" adını koyduğu fikrine olumlu atıflarda bulunuyordu. Lassalle'ın fikirlerinden esinle isim verdiği bu kitabını da Bernstein, "Leo" mahlasıyla daha 1884'te yayınlamıştı. 1904'e gelindiğinde, parti yayınevi "Vorwärts" için, "ölümünün kırkıncı yıldönümü" vesilesiyle Lassalle'ın "işçi sınıfı için önemini" öven bir monografi yayınlayacak, bunun arkasından, "Ferdinand Lassalle'dan Ebeveynlerine ve Kız Kardeşine İçten Mektuplar" adlı cilt gelecekti.

Bugün de Lassalle'ın hayaleti, işçi hareketinin ulus-devlete adapte edilmiş reformcu politik çizgisinde yaşamaya devam ediyor. (Reformizm tarafından -çn) bir öncü aziz olarak görülen Lassalle, daha en başta, ulusal kimliğin ve parti kültürünün ayrılmaz bir parçası olmuş, onun fikirleri, Marx'ınkine alternatif bir program olarak, belirli bir sistematik oluşturacak şekilde yeniden yapılandırılmıştır. Marx'ın "intihalcisi" (başkasının yazı veya görüşlerini kendisininmiş gibi gösterme -çn) olduğu ya da Vormärz döneminin (Almanya'da genel olarak yazılı edebiyatın, I. Napolyon savaşlarının sonu 1815 ile 1848 Devrimleri arasında, dilde sade, estetikte realist dönemi. Aralarında yazar Georg Büchner ve şair Heinrich Heine'nin de olduğu pek çok yazar ve sanatçı bu dönemde ün kazanmıştır -çn) bir yığın Genç Hegelciler'inden sadece biri olduğu yönündeki ona yöneltilen çifte suçlamaya karşı Lassalle sürekli savunulmuştur. Bu suçlamaları adamakıllı cevaplamak yerine, Hans Mommsen'in de söylediği üzere, Lassalle, "bağımsız ve özgün bir düşünür, hatta Marx'ın yerine konacak biri" olarak öne çıkarıldı.

Yine de 1964 yılında, ölümünün 100. yıldönümü geldiğinde, o zamanın Batı Almanya'sında, ADAV kurucusu Lassalle'nın bıraktığı (politik ve teorik -çn) miras hakkında hararetli bir tartışma yaşandı. Wolfgang Michalka, o yıllarda Reclam Yayınevi'nin yeniden bastığı "İşçi Programı"nın önsözünde, "Lassalle'a yönelik ilginin kökeninin, Almanya Sosyal Demokrat Partisi'nin kendisini yeni koşullara bir kez daha adapte etme arayışından kaynaklandığını" çok doğru bir şekilde tespit etmiştir. Zira, SPD'nin tüm tarihi, "Lassalle'a yapılan atıfların belirleyici olacağı", sürekli bir Marksizm’le hesaplaşmayla karakterizedir. Bu adaptasyonlar, kapitalist piyasa ekonomisine ve ulusal savunmaya bağlılığın karar altına alındığı 1959'daki "Godesberg Programı" ile kendisini bir işçi partisinden bir halk partisine dönüştüren SPD'deki değişim, (Marx'tan sonra -çn) şimdi de Lassalle isminin neden solmaya bırakıldığını açıklar. Bugün SPD'de, (bırakın Marx'ı -çn), Lassalle üzerine bile bir tartışmanın hayali dahi mümkün değildir. Yine de partideki soyu tükenmiş son Sosyal Demokratlar halâ bazı (Lassalle'cı -çn) retorikleri kullanıyorlar. Örneğin, Lassalle'ın düelloda ölmeden kısa bir süre önce ADAV'ın Wuppertal şubesinin açılış festivalinde yaptığı programatik konuşmasındaki sözleri, bir plaket üzerine kazınarak, Wuppertal yerel SPD örgütünce 2004 yılında, onun ölümünün 140. yıl dönümü anısına duvara çakılmıştır.

Hükümetin otoriter bir dış tehdidin oluştuğunu ilan ettiği bugünlerde, yönetici kadroları, geleneksel barışsever tutumundan yumuşakça sapmasına, Almanya'nın ulusal savunmasında ve müttefik olduğu NATO ülkelerinin savunulmasında (devletle -çn) "yapıcı" iş birliği yönünde dümen kırmasına çalıştıkları bugünkü "Sol Parti" içinde, bu sıralar, bunlar üzerine içeriksel bir tartışma aslında yerinde olurdu. Ancak, Sol Parti içinde bile, partinin devralıp sürdürdüğü geçmişin teorik ve politik mirası hakkında neredeyse hiçbir tartışma olmadığından ve geçmişte yapılandan farklı olarak, bugünün parti liderleri, içinden parti stratejisinin çıkarılacağı kapitalizmin kapsamlı bir analizini sunmaya mecbur olmadıklarından, Lassalle'ın 200. doğum yıldönümünü yaşadığımız bugünlerde, canlı bir teori ve tarih tartışması beklemek boşuna olur. Oysa bu, bir o kadar mantıklı ve gereklidir. SPD'nin siyasal pratiğinde çoktandır bir Lassalle yok, ama Sol Parti'de şüphesiz halâ var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.

LİDER

Karl Marx - Kapital

Kısa Sovyet Film ve Belgeseller [Türkçe]