Marksist Araştırmalar [MAR] | Komünizm: Tarihin Çözülen Bilmecesi
İran etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İran etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Aralık 2022 Pazar

İran'daki İsyanın Üç Ayı

Bella Beiraghi

18 Aralık 2022

Çeviren: Mahmut Boyuneğmez


İran başsavcısı Mohammad Jafar Montazeri, geçtiğimiz günlerde yerel medyada ülkenin ahlak polisinin “kapatıldığını” belirtti. Montazeri'nin yorumları, ülke çapında Eylül ayında 22 yaşındaki Kürt kadın Mahsa Amini'nin polis tarafından öldürülmesiyle başlayan protestolar üçüncü ayına girerken geldi.

İran yönetici sınıfı şu anda, Muhammed Rıza Pehlevi'yi deviren ve monarşiyi ortadan kaldıran 1979 “devrimi”nden bu yana en yaygın ve tartışmasız en derin mücadeleyle karşı karşıya. Ancak hükümetin ahlak polisini tasfiye etmeye niyeti olmadığı açık. Rejim, ülke çapındaki grevleri ve protestoları tüm gücüyle bastırdı. İnsan Hakları Aktivistleri Haber Ajansı'nın haberine göre, Eylül ortasından bu yana en az 448 protestocu öldürüldü ve 18.170'den fazla kişi tutuklandı.

Ülke çapında devam eden ve meydan okuyan isyan bağlamında, İran müesses nizamındaki bazı kişilerden, rejimin protestocuların bazı taleplerini kabul etmeye açık olabileceğine dair jestler geldi.

Eski askeri yetkili ve görevdeki Turizm Bakanı Ezzatollah Zarghami, Şerif Üniversitesi'nde reforma ihtiyaç olduğunu öneren bir konuşma yaptı. Radio Farda, Zarghami'nin şu sözlerini aktardı: “Bugün genç kızlarımız ve öğrencilerimiz sokakta başları açık geziyor. Ne olmuş? Başörtüsü takılmaması devrimi ve sistemi yıktı mı?” Meclis Başkanı Mohammad Baqer Qalibaf gibi başkaları tarafından da benzer açıklamalar yapıldı.

Ancak bu bireylerin uzlaştırıcı yorumları, günlük gerçeklikle taban tabana zıtlık içinde bulunuyor. Protestolar, geçen ay daha da artan şiddetli baskıyla karşılaşıyor. Rejim, protestocuları esasen göstermelik askeri mahkemelere çıkarıyor. Mohsen Shekari, “moharebeh” ("tanrıya savaş açmak") suçundan hüküm giydikten sonra bu ay idam edildi.

İran askeri yapılanmasından yükselen sesler, rejimin isyana karşı tavrının gerçekliğini ortaya koyuyor. Üst düzey Devrim Muhafızları komutanı Ali Fadavi, devlet medya kuruluşu Fars News tarafından yakın zamanda yayınlanan bir makalede protestocuları "CIA yardakçısı" olmakla suçladı. Diğer Devrim Muhafızları yetkilileri de bu çizgiyi yinelediler.

Binlerce tutuklama, yüzlerce ölüm ve sayısız işkence olayı, İslam Cumhuriyeti'nin protestocularla barışmakla veya hareketin ana taleplerini kabul etmekle ilgilenmediğini açıkça gösteriyor.

Protestolar, küçük, yerel, günlük eylemleri ülke çapında hareketliliklerin izlediği döngüsel bir modele yerleşti. Genellikle mahalle komiteleri, öğrenci grupları ve bazı işçi sendikaları tarafından çağrılan bu ulusal eylem günleri, çeşitli devam eden grevleri ve yerel protestoları birleştiriyor.

Kasım ayının ortasında, 2019 ayaklanmasının yıldönümünü ve "Kanlı Kasım" olarak bilinen olayda öldürülenleri anmak için en az 62 şehri kasıp kavuran üç günlük protestolar yaşandı. Tahran genelinde “şehitlerimizin intikamını alın!” ve “İslam Cumhuriyeti'ne ölüm!” sloganları eşliğinde alevli barikatlar kuruldu. İsfahan'da dört bin çelik işçisinin greve gitmesi, ülkenin güneyindeki petrol, çelik ve imalat sanayilerinde yeni bir sürekli grev dalgasını ateşledi.

Grevler ve protestolar, ülke çapında üç günlük başka bir büyük hareketliliğin başladığı 5 Aralık'a kadar daha küçük ölçekte devam etti. 1953'te üç üniversite öğrencisinin İran polisi tarafından öldürülmesinin anısına düzenlenen Öğrenci Günü'nde 80'den fazla şehirde protestolar düzenlendi. Başkent Tahran'da binlerce kişi “Devrim!” sloganları atarak Azadi (özgürlük) Meydanı'na yürürken, 100'den fazla üniversitede öğrenciler kampüs protestoları ve oturma eylemleri düzenledi. Öğretmenler Koordinasyon Komitesi, Petrol Sözleşmeli İşçileri Protestolarını Düzenleme Konseyi (COPOCW), Kamyoncular ve Şoförler Sendikası ve Haft Tappeh Sendikası grev çağrısı yapan açıklamalar yaptı.

COPOCW, hâlihazırda grevde olmayan işçileri harekete katılmaya çağırdı ve şöyle seslendi: “Bu, yoksulluk tarafından ezilen hepimiz için bir protesto (...) bizim için hayatlarımızı savunmak için birleşik mücadeleden başka yol yok. Hepimizin sloganı aynı: Kadın, yaşam, özgürlük”.

Mücadele daha çok gençler tarafından yürütülüyor ve üniversite kampüslerinde yoğunlaşıyor. İşçi dayanışma grevleri genellikle en militan ve örgütlü sektörlerle sınırlı. Ancak Kasım ayından bu yana mücadeleden iki önemli gelişme çıktı; mahalle komitelerinde cereyan eden siyasi ve stratejik tartışmalar ile grevdeki işçilerin dile getirdiği ekonomik ve siyasi taleplerin genişlemesi.

Sınıflar arası örgütlenme organları olarak mahalle komiteleri politik olarak heterojendir. Eylül ayı sonlarında ülke çapında ortaya çıkan bu komiteler, günlük protestoları organize ve koordine ediyor. Her komitenin siyaseti bir dizi yerel faktörden etkileniyor, ancak hepsi bir noktada hemfikir: İslam Cumhuriyeti gitmelidir.

Ancak bunun tam olarak nasıl başarılacağı konusunda tartışmalar var. Tahran Mahallelerinin Gençliği (YOTN), rejimin sokakta protesto eden İran halkının cesaretiyle yıkılacağını savunuyor. Temel mesajları, sınıflar arası birlik ve mücadelede sürekliliğin bunu başarabileceğidir. YOTN, hükümetin devrilmesinden sonra amaçlarının referandum düzenleyerek ülkeyi halkın iradesine teslim etmek olduğunu söylüyor. Anti-politik, liberal retoriğin yanı sıra işçi sınıfından herhangi bir şekilde bahsedilmemesi, diğer mahalle komiteleri tarafından öne sürülen argümanlarla taban tabana zıtlık oluşturuyor.

Kürdistan'da bulunan Sanandaj Mahallelerinin Devrimci Gençliği (RYSN), hareketin anti-kapitalist kanadında bir güç olarak öne çıktı. RYSN, İran'da kapitalist teokrasiyi devirme mücadelesinin, hareketin açık bir siyasi liderlik geliştirme becerisine ve işçi sınıfının öne çıkma gerekliliğine bağlı olduğunu savunuyor. Yakın tarihli bir bildiride, RYSN şunları söyledi:

“Güneyde, petrol ve petrokimya gibi kilit sektörlerde grevlere tanık oluyoruz (...) İşçi sınıfının diğer kesimlerinin (...) devrimci harekete katılacağını umuyoruz. İşçi hareketinin katılımı, ilerleme ve zafer vaat ediyor.”

Marivan'ın Devrimci Gençliği ve Beluc Kadınlarının Sesi gibi diğer komiteler de İslam Cumhuriyeti'ni devirme mücadelesinde işçi sınıfının merkezi konumu hakkında benzer argümanları dile getirdiler.

Bu mahalle komitelerindeki tartışmalar, İran'daki mücadelenin derinleşmesini yansıtıyor. Ancak RYSN'nin haklı olarak öne sürdüğü gibi, hareketin ciddi bir ilerlemesi, işçi sınıfının İslam Cumhuriyeti'ne karşı mücadeleye önderlik etmesine bağlı.

İşçilerin mücadelede daha ciddi bir müdahaleye doğru yavaşça ilerlemeye başladıklarına dair işaretler var. Kasım sonundan bu yana işçi kesimleri protestolarla dayanışma içinde greve devam etmekle kalmadı, ek siyasi ve ekonomik talepler de getirdi. Kamyoncular ve Şoförler Sendikası, hükümetin akaryakıt fiyat politikalarına son verilmesi çağrısında bulunarak 26 Kasım'dan bu yana şehirlerde grev yapıyor.

Huzistan/Mahshahr'daki sözleşmeli petrol işçileri, 4 Aralık sabahı ücretlerin artırılması ve sözleşmeli çalışmanın kaldırılması talebiyle greve gitti. Çelik, motor, imalat ve demir endüstrilerindeki diğer işçiler, ücret artışları, sağlık sigortası, daha kısa çalışma süreleri ve daha güvenli çalışma koşulları gibi bir dizi talep için grevde.

İran kapitalizminin çeşitli bileşik krizleri hakkında muazzam bir hoşnutsuzluk ve savaşma kararlılığı var. Ancak İran'daki işçilerin büyük bölmeleri örgütsüz durumda bulunuyor. Her sektörde bağımsız sendikalar kurmak, işçi hareketi için kilit bir görev olmaya devam ediyor. En gelişmiş işçiler - öğretim, petrol, çelik ve şeker endüstrilerindekiler - örgütlenme hakkı için onlarca yıllık mücadele yoluyla sınıf bilinci ve güven geliştirdiler.

Haft Tappeh Sendikasının şeker kamışı işçileri, ilerlemenin işçilerin örgütlenme becerilerine bağlı olduğunu savunuyor. Yakın tarihli “İlerlememiz Örgütlenmeye Bağlıdır” başlıklı bildiride, şu açıklamayı yaptılar:

“Örgütlenmeden işçiler, sınıf düşmanlarımızın saldırısına karşı koyamazlar. İşçilerin talepleri, halkın çoğunluğunun talepleridir... Ancak örgütlenirsek kazanabiliriz!”

Ülke çapındaki isyan, dünyanın dört bir yanındaki hükümetlerde yankısını buldu. Kasım ayı ortalarında Avrupa Birliği İran'a ek yaptırımlar getirdi. Üst düzey güvenlik güçleri ve ülke çapındaki protestolara yönelik baskıları yöneten yetkililer de dâhil olmak üzere 29 kişi ve üç kuruluşa seyahat yasağı getirildi ve varlıkları donduruldu. ABD de aynı şeyi yaptı ve yakın zamanda üç güvenlik görevlisine yaptırımlar açıkladı.

Lüksemburg Dışişleri Bakanı Jean Asselborn Al Jazeera'ye yaptırımları savunurken şu sözleri aktardı: “Rejim son 40 yılda çalışmış olabilir ama şimdi çalışmıyor. İşte bu yüzden Avrupa Birliği bu ilk adımı atmak zorunda”. Liberal düzen, aynı şekilde yaptırımları İslam Cumhuriyeti üzerinde baskı kurma aracı olarak övüyor.

Ancak yeni yaptırımların rejimin isyana karşı kanlı karşı saldırısını durdurmak için herhangi bir şey yapması pek olası değil. Şimdiye kadar yaptırımlar, düzenin değil, ülkedeki emekçilerin hayatını daha da çekilmez hale getirdi. Jean Asselborn bile, son 40 yılda sayısız yaptırıma rağmen devletin yönetmeye devam ettiğini kabul edecektir.

2018'de ABD ülkeye yeniden ekonomik yaptırımlar uyguladı, ancak rejim askeri aygıtını ve emperyalist müdahalelerini Ortadoğu genelinde genişletmeye devam etti. Forbes dergisinin 2020 tarihli bir raporuna göre, İran işçi sınıfı bu ezici yaptırımların yükünü taşımak zorunda kalırken, ülkenin seçkinleri bir "milyoner patlaması" yaşadı.

Batılı devletler, aşağıdan gelen kahramanca mücadele örneklerini, sözde özgür ve demokratik Batı'yı yüceltmek için sıklıkla bir fırsat olarak kullanırlar. ABD Başkanı Joe Biden geçtiğimiz günlerde “dünyanın her yerinde kadınlara zulmedildiğini” ilan etti ve İran'dan “temel haklarını tanıyıp, kendi vatandaşlarına yönelik şiddete son vermesini” talep etti. Oysa yakın ABD tarihinde kadın haklarına yönelik en büyük saldırı, yalnızca altı ay önce, Yüksek Mahkeme'nin Roe vs. Wade davasını bozmasıyla meydana geldi.

Batı'daki yönetici sınıfların ikiyüzlülüğüne işaret etmek, İran işçi sınıfının en büyük tehdidi ve düşmanı olmaya devam eden İran rejiminin suçlarını azaltmak veya saptırmak anlamına gelmez. Ancak harekete yardım etmeleri için Batılı hükümetlere başvurmak çıkmaz bir stratejidir.

İran'daki hareketin umudu, yalnızca İran işçi sınıfının İslam Cumhuriyeti'ni yıkma mücadelesine öncülük etmesindedir. Haft Tappeh'in şeker kamışı işçilerinin yakın zamanda Telegram'da yaptıkları bir açıklamada yazdığı gibi: "Toplumun çoğunluğunu oluşturan işçilerin talepleri ve çıkarları, işçilerden başka hiçbir güç, hiçbir kahraman tarafından sağlanamaz."

Kaynak: https://redflag.org.au/article/three-months-rebellion-iran

Yazı dizisinin önceki bölümlerini okumak için:

i) https://marksistarastirmalar.blogspot.com/2022/10/iranda-sinif-mucadeleleri-i.html

ii) https://marksistarastirmalar.blogspot.com/2022/10/iranda-sinif-mucadeleleri-ii.html

29 Ekim 2022 Cumartesi

İran'da Sınıf Mücadeleleri (II)

'Kadın, yaşam, özgürlük'; İran'da mücadele sürüyor

Bella Beiraghi

26 Ekim 2022

Çeviren: Mahmut Boyuneğmez


Eylül ayında 22 yaşındaki Kürt kadın Mahsa Amini'nin polis tarafından öldürülmesinin ardından İran'da protestolar devam ediyor.

Üniversiteler sürmekte olan isyanın merkezidir. Öğrenciler 120 kampüste günlük protestolar düzenlemekteler. Oturma eylemleri, yürüyüşler ve başörtüsü yakma eylemlerine “Diktatöre ölüm!” ve “Mollalar defolun!” sloganları eşlik ediyor. Ülke genelinde ilkokul ve liselerde de protestolar başladı. Genç kızların başörtülerini sallayarak güvenlik güçlerine karşı “bi Sharaf!” (rezalet) sloganları attığı kahramanca sahneler internette sürüsüne bereket yer alıyor.

Örgütlü öğretmenler, gençlik ayaklanmasıyla dayanışma içinde ve devletin kampüslerdeki acımasız baskısına tepki olarak greve gittiler. Bunu inşaat işçileri, şeker kamışı kesicileri ve kamyon şoförlerinin grevleri izledi. Önemli bir gelişme olarak, Basra Körfezi kıyılarındaki Asalouyeh'de ve güneydeki Buşehr, Huzistan ve Hormozgan eyaletlerinde taşeron petrol işçileri de greve gitti.

İran rejimi isyanı bastırmaya çalıştı, ancak bu çaba sadece protestoları körükledi. Meşhur bir işkence tesisi olan Evin Cezaevi'nde tutuklu bulunan öğrenciler, ruh hallerini birkaç kelimeyle özetledi: “Zulme ve baskıya karşı sesimizi her zamankinden daha fazla yükseltiyoruz. Tutsaklığımız sadece öfkemizi alevlendirdi ve mücadelemizi güçlendirdi”.

Üniversite öğrencileri ülke genelinde çoşkulu kampüslere sahiptir. Başkent Tahran ve çevresindeki şehirlerde, üniversiteler devletin baskılarına rağmen direniş ve protesto merkezleri haline geldi. Orta İran'dan bir öğrenci ve protestoların katılımcısı olan Farah (gerçek adı değil), “yozlaşmış hükümete, ifade özgürlüğünün olmamasına, hayat pahalılığına, Mahsa Amini cinayetine, hepsine kızgınız” diye Red Flag’e söyledi.

Şerif Üniversitesi'ndeki öğrencilere baskı uygulanması bu öfkeyi alevlendirmekten başka bir işe yaramadı. Tahran Üniversitesi'ndeki bir grup aktivist, baskının öğrencilerin protestolarını durduramayacağı konusunda hükümeti uyaran bir bildiri yayınladı. “Saçımızı çekip başımızı yere vurduğunuzda bile bizden korkan sizsiniz” diye yazdılar. “Adalet yerini bulana kadar mücadeleye devam edeceğiz” dediler.

Ülke çapındaki öğrenci örgütleri, tutuklu protestocularla dayanışma içinde benzer açıklamalarda bulundular ve rejimi felce uğratmak için ülke çapında grev çağrısında bulundular. Öğrenciler ayrıca, nüfusun diğer kesimlerini protestolara katılmaya teşvik etmede önemli bir rol oynamaya devam ediyor.

Öğrenci protestolarının politikası dağınık ve açıkça tanımlanmış bir liderliği yok. Ancak Farah şunları kaydetti: “Bazı gruplarda sosyalistler var (...) onlar da feminist olma eğiliminde. Protesto için çağrıların çoğu onlardan viral hale geliyor. Masum tutsakların serbest bırakılmasını, özgürlüğü ve nihayet devrimi talep ediyorlar”.

Tahran dışında, Kürdistan eyaleti rejime karşı bir mücadele bölgesidir. Başkent Sanandaj'da kadınlar ve etnik azınlıklar gece gündüz militan protestoların başını çekmeye devam ediyor. Tahran'da mahalle komitelerinin oluşturulmasından ilham alarak Sanandaj, Marivan, Kirmanshah, Naysir ve Taghqan'da genç kadın ve erkekler benzer komiteler kurdular.

Sanandaj Kadın ve Gençlik Komitesi yaptığı açıklamada, "zalimlerin vahşeti sınır tanımıyor" dedi. “Üretimde işçi grevlerinin yanı sıra mahalle komiteleri oluşturarak mücadelemizi ileriye taşıyacağız ve baskı güçlerini yıpratacağız.”

Bu gençlik komiteleri, rejime karşı popüler sokak protestolarını organize etmek, koordine etmek ve sürdürmek için önemlidir. Sanandaj'da kitlesel protestolar güvenlik güçlerini şehirden uzaklaştırdı. Rejim, çevre bölgelerden yeniden askeri sevkiyat yapmak zorunda kaldı, ancak yine de direnişi ezmeyi başaramadı. Komiteler, tarihsel olarak rejim yanlısı ve rejim karşıtı duygular arasında bocalayan bir sosyal katman olan esnaftan da destek aldı. Kürdistan genelinde, esnarlar ülke çapındaki ayaklanmayla dayanışma içinde dükkanları kapattılar.

Popüler protestolar ayrıca cinsiyet, etnik ve dini ayrımlar arasındaki dayanışma havasını derinleştirdi. Rejim, Belucistan eyaletinde protestocuları katlettikten sonra, o zamandan beri Kara Cuma olarak adlandırılan bu katliam olayını, devlet ile Suudi destekli yerel bir Sünni milis arasındaki bir çatışma olarak göstermeye çalıştı. Bu ayrımcılığı körükleme girişimi geri tepti - binlerce insan ülkenin dört bir yanındaki şehirlerde sokakları doldurarak “Yaşasın Kürtler, Araplar, Beluciler!” diye haykırdılar.

İran işçi sınıfı bu mücadeleye ön ayak olmadı. Ancak isyan devam ederken ve devlet baskısı yoğunlaştıkça işçiler hareket etmeye başladı.

Öğretmen Sendikaları Koordinasyon Kurulu, protestoların ilk haftasında bir gün süreli bir dizi grev başlattı. O zamandan beri, öğretmen sendikalarını temsil eden ülke çapındaki bu organ, tutuklu protestocuların serbest bırakılmasını talep ederek eylem çağrısında bulunmaya devam etti. Kamyon şoförleri, şeker kamışı işçileri ve inşaat işçileri kısa sürede öğretmenleri takip etti. Ancak genel olarak, ayaklanmanın ilk üç haftasında endüstriyel eylemler sınırlıydı.

Bu durum, 17 Ekim'de Buşehr, Damavand ve Hengam'da yaklaşık 4.000 petrokimya işçisinin greve gitmesiyle değişti. Yolları kapatmaya başladılar ve lastikleri ateşe vererek “Diktatöre ölüm!” sloganları attılar. Grev haberleri kısa sürede şehirlere yayıldı ve Abadan, Bandar Abbas, Kangan ve Mahshahr'daki petrol işçilerine de ulaştı. Grev çağrısı, petrokimya endüstrisindeki militan işçiler tarafından kurulan bağımsız bir organ olan Sözleşmeli Petrol İşçileri Örgütlenme Konseyi tarafından yapıldı.

Örgütlenme konseyi, “petrol işçilerinin cinayetler ve baskılar karşısında sessiz kalmayacağı konusunda hükümeti daha önce uyarmıştık” dedi. “Tüm rafinerilerde resmi petrol, gaz ve petrokimya projelerinde yer alan işçi arkadaşlarımıza sesleniyoruz, şimdi kendimizi ülke çapında grevlere hazırlama zamanıdır.”

Petrol işçileri, tutuklu protestocuların ve işçi eylemcilerinin koşulsuz serbest bırakılmasını, tüm baskılara son verilmesini ve Mahsa Amini'nin katillerinin yargılanmasını talep ediyor.

Devlet, grevleri hızla bastırdı ve şimdiye kadar 100'den fazla petrol işçisini tutukladı. Ancak bu, kararlılıklarını kırmak için çok az şey yaptı. Örgütlenme Konseyi, hükumeti grevleri tırmandıracakları konusunda uyaran bir bildiri yayınlayarak, “bu tutuklamalar ve tehditler protestomuzu sürdürme kararlılığımız üzerinde etkiye sahip değil, bu baskılar öfkemizi yüz kat artırıyor” dedi.

Petrol işçileri İran ekonomisinin kalbini ellerinde tutuyor. 1979 “devrimi” sırasında şahı devirmede etkili oldular ve 2021'de bir grev dalgasına liderlik de dâhil olmak üzere son sınıf mücadelesinin ön saflarında yer aldılar. Petrol işçilerinin grevi, hareketin şimdiye kadarki tartışmasız en önemli gelişmesidir.

Ancak zorluklar devam ediyor. Petrokimya endüstrisi, daimi petrol işçileri ve sözleşmeli işçiler arasında bölünmüştür. Kalıcı işçiler sayıca daha azdır, ancak daha fazla endüstriyel güce sahiptir ve sözleşmeli işçilerden önemli ölçüde daha fazla ücret alırlar. Ülkenin güneyinde sözleşmeli bir petrol işçisi olan Abbas (gerçek adı değil) Red Flag’e şunları söyledi: “Onlar en yüksek maaşa, en yüksek korumaya sahipler. Ama biz köle gibiyiz”.

Abbas gibi sözleşmeli işçiler geçici sözleşmelerle çalıştırılıyor, işgücünün büyük bir kısmını oluşturuyor ve korkunç koşullara katlanıyorlar.

İran hükümetinin böl ve yönet stratejisi, kadrolu ve taşeron işçiler arasındaki dayanışmanın önünde bir engeldir. Bu, rejimin kadrolu işçilere ücret artışı teklif ederken, sözleşmeli işçilere baskı uyguladığı 2021 grev dalgasında fark edildi. Mücadelenin ilerlemesi ve rejimin ciddi bir darbe alması için kadrolu ve taşeron işçiler arasında birlik ve dayanışma şarttır.

Rejim, isyanı tek başına kurşunla durduramayacağını biliyor ve hareketi sona erdirmek için sopa-havuç stratejisine yöneldi. Kampüsleri, sözleşmeli petrol işçilerini ve büyük etnik azınlıkların yaşadığı illeri hedef alan baskı açık. Ancak geçen hafta hükümet, kamu sektörü çalışanları ile ulusal ve askeri emekliler için ücret artışı önerdi. Yıllık maaş artışı 3.750 Amerikan dolarına eşittir.

Öğretmenler son zamanlarda rejim tarafından öldürülen protestocular için üç günlük yas tuttu ve koordinasyon konseyi geçtiğimiz günlerde ülke çapında iki gün daha grev ve okullarda oturma eylemi çağrısında bulundu. Bu nedenle kolay kolay satın alınamazlar. Tavizler, işçilere daha da fazlası için savaşma güvenini vererek yönetici sınıfa geri tepebilir. Ancak baskı ve taviz stratejisinin zamanla mücadeleyi tavsatmada işe yarayıp yaramayacağını göreceğiz.

Protestolar ikinci ayına girerken, temel soru mücadelenin nasıl ilerletileceği olmaya devam ediyor. Haft Tappeh sendikasının şeker kamışı işçileri ilgi uyandıran bir cevap veriyor: “Baskı ve sömürüden kurtulmak ancak birlik ve dayanışma ile mümkün olabilir… Bu büyük ayaklanma, her yerde işçilerin greviyle ilişkilendirilmeli… Ekmek ve özgürlüğe sahip olmak için, devrimin kadınlarını yalnız bırakmayalım”

Kaynak: https://redflag.org.au/article/women-life-freedom-struggle-iran-continues.

Not: Radio Free Europe/Radio Liberty yayın kuruluşuna, kısmen veya tümüyle ABD tarafından fon sağlanmaktadır-Wikipedia (İngilizce) 

28 Ekim 2022 Cuma

İran'da Sınıf Mücadeleleri (I)

İran'da Kriz ve Sınıf Mücadelesi

Bella Beiraghi

05 Eylül 2022

Çeviren: Mahmut Boyuneğmez

2022'nin başından bu yana İran'ı yeni bir grev ve protesto dalgası sardı. Su kıtlığı ve ekmek fiyatlarına yönelik protestoların yanı sıra öğretmenlerin ulusal grevleri ülkeyi sarstı. En küçük eyalet Horasan'dan başkent Tahran'a kadar halk iki sloganla sokaklara döküldü: "Diktatöre ölüm" ve "İşçilere zafer".


İran ekonomisi ciddi bir krizde bulunuyor. İran İstatistik Merkezi'nden alınan verilere göre, para birimi Haziran ayında şimdiye kadarki en düşük değerine ulaştı ve yıllık enflasyon yüzde 41,5'te ve tırmanıyor. Temel gıda maddelerinin fiyatı yüzde 90,2 arttı ve hane halkı harcamaları üç katına çıkarken, reel ücretler düşmeye devam ediyor. Hükümet, kemer sıkma önlemlerini yoğunlaştırarak yanıt verdi. Son zamanlarda, devlet buğday sübvansiyonlarını azalttı -ekmek fiyatında on üç kat artış yarattı- ve ilaç sübvansiyonlarını kaldırdı.

2018'den beri İran işçi sınıfı, ABD yaptırımlarını kırmanın yükünü omuzladı. Ardından, 2020'de COVID-19 (kaydedilmiş) 7,5 milyon vaka ve 143.000'den fazla ölümle ülkeyi perişan etti - ancak gerçek sayının çok daha yüksek olması muhtemel. Hasta insanlarla dolup taşan hastanelerin videoları internette yayınlandı, ilaç için yalvaran insanları ve acil servislerin dışına yığılmış cesetleri gösterdi.

Mevcut rejim inanılmaz derecede popülerliğini yitirmiş durumda. Geçen yıl, aşırı muhafazakâr Ebrahim Raisi, son 40 yılın en düşük seçmen katılımının ardından cumhurbaşkanlığını kazandı. Raisi, siyasi muhaliflere karşı bir dizi cadı avına liderlik etmesiyle ünlüdür. 1988'de binlerce siyasi mahkûmun infazına başkanlık eden “ölüm komisyonu”na başkanlık etti. İktidardaki Raisi, devletin iç krize ve muhalefete karşı giderek artan baskıcı yaklaşımının yanı sıra yönetici sınıfın bölgede büyüyen emperyalist hırslarını ifade ediyor.

Hükümetin buğday sübvansiyonlarını kesmesinin ardından Mayıs ayı başlarında güneydeki Huzistan eyaletinde ekmek isyanları ilk kez ortaya çıktı. Büyük bir Arap azınlığa ve Haft Tappeh sendikasının militan şeker kamışı işçilerine ev sahipliği yapan eyalet, mücadelenin parlama noktası. İsyanlar ve protestolar 40 şehir ve kasabaya yayıldı, insanlar hükümet binalarını işgal etti, bankaları bastı ve un depolarını ele geçirdi. Junqan'daki insanlar devlet destekli milislerin üssünü yakmaya bile çalıştılar.

Bu ilk isyanlar ordu tarafından bastırıldı, ancak kısa süre sonra Abadan şehrinde öfke yeniden ortaya çıktı. Abadan'ın en zengin adamlarından Hossein Abdol-Baghi'ye ait iki yüksek binanın çökmesi sonucu 40'tan fazla kişi hayatını kaybetti. Protestocular kısa süre sonra Abdol-Baghi'nin ölümünü ve kurbanlar için adalet talebiyle sokakları doldurdu. Öfke, Abdol-Baghi'nin güvenlik güçlerinin koruması altında şehirden kaçmak zorunda kaldığı noktaya kadar yükseldi. Hükümet şehre bir sözcü göndererek protestocuları sakinleştirmeye çalıştığında, protestocular canlı yayında “Diktatöre ölüm” sloganları atarak sözcüyü susturdu.

Bu kentsel mücadeleler, hayat pahalılığı krizine yanıt olarak 2022'nin başında başlayan bir endüstriyel eylem dalgasını takip etti. Öğretmenler bu savaşın öncülüğünü yaptı. Öğretmen Sendikaları Koordinasyon Kurulu altında örgütlenen bu işçiler, 1 Mayıs'ta ülke çapında büyük gösteriler de dâhil olmak üzere ülke çapında bir dizi grev, miting ve işgale öncülük etti. Kampanya devam ederken, öğretmenler, bağımsız sendikalar kurma hakkı, ücretsiz eğitim, ulusal azınlıklar için eğitim hakkı, siyasi mahkûmların serbest bırakılması ve devlet kontrolünden bağımsız olarak öğretim hakkı da dâhil olmak üzere gelişmiş siyasi taleplere sahipler.

Öğretmenlerin radikalleşmesi, 2017 yılında bir grev dalgasının bağımsız sendikaların kurulmasına yol açmasıyla başladı ve Öğretmen Sendikaları Koordinasyon Konseyi, öğretmenleri temsil eden ulusal organ olarak ortaya çıktı. Ancak 2020'nin başındaki COVID-19 salgını, eğitimin çevrimiçi hale gelmesi ve öğretmenlerin ülke genelinde binlerce işçiyi içeren iletişim ağları kurmaya başlamasıyla öğretmenler için bir dönüm noktası oldu.

Ülke çapındaki tüm öğretmen sendikalarını temsil eden seçilmiş bir ulusal şemsiye kurum olan Koordinasyon Şurası, hareketin siyasi talepleri, stratejisi ve taktikleri hakkında toplu karar vermeyi koordine etmek için çevrimiçi olarak kuruldu. Ancak Koordinatör Şura harekete geçtiğinde, öğrenciler ve emekliler de dâhil olmak üzere toplumun diğer katmanlarını da devreye soktu. En önemlisi, Koordinatör Şura, işçileri farklı sektörlerde toplu olarak protesto etmek ve grev yapmak için örgütlemeye başladı; bu şekilde Öğretmen Sendikaları Koordinasyon Kurulu'nun ilerisine geçti.

Öğretmenler yasadışı 1 Mayıs ulusal seferberliğine öncülük ettikten sonra, hükümet yüzlerce önde gelen sendikacıyı toplayıp hapse attı. Koordinatör Şura hızlıca serbest bırakılmalarını talep etmek için bir kampanya başlattı. Haft Tappeh, Tahran Otobüs İşçileri Sendikası, Vahed Sendikası ve Emekliler Sendikası gibi diğer militan sendikalar, tutuklu öğretmenlerle dayanışma kampanyaları başlattı ve koşulsuz serbest bırakılmalarını talep eden protesto ve grevler düzenledi. Etkileyici bir şekilde, tutuklu öğretmenleri serbest bırakma kampanyalarının gücü, rejimi kısmi tavizler vermeye zorladı.

İran işçi hareketindeki belki de en önemli son gelişme, Marksist siyasetin ve örgütlenmenin işçi kesimleri arasında yeniden ortaya çıkması ve yaygınlaşmasıdır. “Emek Organize Eylem Komitesi” (LOAC), şu anda öğretmenler, Haft Tappeh işçileri ve petrol işçileri arasında inşa edilen sayısız devrimci sosyalist örgütten biridir. LOAC'ın misyonu, bir gün kapitalist devleti devrim yoluyla devirebilecek bir devrimci sosyalist işçi partisinin temellerini atmaktır. Bu gruplara dâhil olan aktivistler, kaçırılma, işkence ve hatta ölüm riskiyle karşı karşıya kalıyor ve büyük ölçüde yeraltında faaliyet gösteriyor.

Rejimin baskısına rağmen, işçilerin ileri kesimleri arasında sosyalist siyasetin artan etkisi, İran'daki mücadelenin yükselişinin bir ürünüdür. Devrimci sosyalist örgütlenmenin tohumları, İran işçi sınıfının öğretmenler, otobüs şoförleri, fabrika ve petrol işçileri gibi belirli kesimlerine ekilmeye başlıyor. Bu, gelecek yıllarda daha da geliştirilirse, İran kapitalizmine ciddi bir meydan okuma potansiyeline sahip olan umut verici bir gelişmedir.

Kaynak: https://redflag.org.au/article/crisis-and-class-struggle-iran

[MAR] YOUTUBE KANALI

LİDER

Karl Marx - Kapital

Kısa Sovyet Film ve Belgeseller [Türkçe]