17 Aralık 2021 Cuma

Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı Giriş'ten Pasajlar-Auguste Cornu'nun Açıklaması

 

Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı Giriş’ten (Marx) pasajlar

Auguste Cornu’nun açıklaması

"Almanya için dinin eleştirisi özsel olarak sona erdi ve bu eleştiri de her eleştirinin ön koşulunu oluşturuyor. Yanılgının kutsala saygısız varoluşu, göksel niteliği kınanır kınanmaz saygınlığını yitiriyor. Göğün bir üstün-insan aradığı aldatıcı gerçekliğinde kendinin öz yansısından başka bir şey bulmayan insan, kendi tam gerçekliğini aradığı ve araması da gereken yerde artık ancak kendinin yansısını, yani insan dışı bir varlığı bulmaya yatkın görünmüyor.

Din-dışı eleştirinin temelini şu oluşturuyor: insanı din değil, dini insan yapıyor. Din, ya henüz kendi varlığını gerçekleştirmemiş ya da onu yitirmiş bulunan insanın bilincini oluşturuyor."

 

Makalesinde Marx, her toplumsal eleştirinin zorunlu başlangıcını oluşturan ve Feuerbach'ın sonuna kadar götürmüş bulunduğu din eleştirisinin, insana kendi gerçek yaşamını imgesel değil ama gerçek ve somut bir biçimde yaşayabilmek için artık göksel, aldatıcı bir biçimde değil ama gerçek bir biçimde sahip olmak istediği kendi gerçek doğasının bilincini vererek, insanal kurtuluşun gerektirdiği koşulları yaratmış olduğu saptamasından hareket ediyordu.

 

  

 

"Ama insan gerçek dünyanın dışında yer alan soyut bir varlık oluşturmuyor. İnsan, insanın dünyası, devlet, toplum anlamına geliyor."

Feuerbach'ın eleştirisini toplumsal düzeye oturtan Marx, insana kendi gerçek doğasını, yabancılaşmış özünü geri vermek için, Feuerbach’ın düşündüğü gibi, dinsel yanılsamayı ortadan kaldırmanın yetmediğini, ayrıca ve özellikle bu yanılsamayı doğuran toplumsal koşulların da ortadan kaldırılmasının gerektiğini gösteriyordu. Feuerbach dini insanın yarattığını çok iyi göstermiş bulunuyordu, ama o insanı insan türü ve doğa ile ilişkileri içinde, genel antropolojik bir açıdan düşünüyordu. Oysa insan her şeyden önce, yaşama ve düşünme biçimini özsel olarak toplumun belirlediği toplumsal bir varlık oluşturuyordu.

"Bu devlet ve bu toplum dini, yani dünyanın yanlış bir bilincini üretiyor, çünkü kendileri tersine çevrilmiş bir dünya oluşturuyor. Bu dünyanın genel teorisi, ansiklopedik özeti, mantığının halksal biçimi, tinselci "onur sorunu" olan din, onun kendinden geçmesini, ahlaksal onaylanmasını, görkemli tamamlayıcısını, genel teselli ve doğrulanma biçimini oluşturuyor. Din insanal özün imgesel gerçekleşmesini oluşturuyor, çünkü insanal öz tam bir varoluşa sahip bulunmuyor. Öyleyse dine karşı savaşım, dolaylı olarak dinin tinsel aromasından başka bir şey olmadığı bu dünyaya karşı savaşım anlamına geliyor."

Eğer toplum dini, yani gerçekliğin yanılsama durumuna geldiği tersine çevrilmiş bir dünyayı yaratıyorsa, bu onun kendisinin tersine çevrilmiş bir dünya olmasından ileri geliyordu. Din gerçekte toplumun teorik dışa vurumundan, tinsel yansımasından başka bir şey oluşturmuyordu; eğer din insanal öze aldatıcı bir gerçeklikten başka bir şey vermiyor ve bu aldatıcı gerçeklik dinde imgesel bir varoluştan başka bir şey bulmuyorsa, bu da insana gereksinimlerinin aldatıcı bir giderilmesinden başka bir şey sağlamayan ve güncel toplumda insanal özün tam bir gerçekliğe sahip bulunmamasından ileri geliyordu.

 

"Dinsel sefalet, bir yandan gerçek sefaletin dışavurumunu, öte yandan bu sefalete karşı bir protesto oluşturuyor. Din mutsuzluk altında ezilen insanın içli ezgisini, insan dışı bir dünyanın ruhunu, tinsizleştirilmiş bir toplumun tinini oluşturuyor. Din, halkın afyonunu oluşturuyor.

Halkın aldatıcı mutluluğu olarak dinin ortadan kaldırılması, halkın gerçek mutluluğunun gerçekleştirilmesi anlamına geliyor; halkın kendi durumu üzerindeki yanılsamalarından vazgeçmesini istemek, bu yanılsamayı zorunlu duruma getiren bir durumun ortadan kaldırılmasını istemek anlamına geliyor. Böylece dini eleştirmek, dinin göksel yansımasını oluşturduğu bu gözyaşları vadisini eleştirmek anlamına geliyor."

Toplumda hüküm süren sefaletin yol açtığı din, bu sefalete karşı bir protesto, ama ilkin acılarını hafifletmek isteyen sefil insanlar onu bir uyuşturucu olarak aradıkları için ve sonra da bu acıların doğa ve nedenlerini anlamalarını engelleyerek, onları bu acıları doğuran topluma karşı başkaldırmadan caydırdığı için dini iki biçimde halkın afyonu durumuna getiren ve aldatıcı bir teselliye yol açan aldatıcı bir protesto oluşturuyordu.

Etkili olmak için, dine karşı savaşımın onu üreten topluma karşı bir savaşım durumuna dönüşmesi gerekiyordu. Dine ve onun aldatıcı bir mutluluk vaatlerine karşı savaşmaksa, gerçekte dinsel yanılsamaya neden olan toplumsal koşulları eleştirmek ve ortadan kaldırmak, insanların gereksinimlerini gerçekten gidermek ve onlar için yeryüzündeki mutluluğu istemek anlamına geliyordu.

"Öyleyse tarihin görevi, öteki dünyanın gerçeğini ortadan kaldırdıktan sonra, bu dünyanın gerçeğini gerçekleştirmek oluyor. Tarihin hizmetinde olan felsefenin ilk görevi, din alanında insanal yabancılaşmanın büründüğü kutsal biçimin maskesini düşürdükten sonra, toplumda büründüğü kutsal-olmayan biçimin de maskesini düşürmek oluyor. Böylece gökyüzünün eleştirisi yeryüzünün bir eleştirisi, dinin eleştirisi hukukun bir eleştirisi, tanrı bilimin eleştirisi siyasetin bir eleştirisi durumuna dönüşüyor."

Bir öteki dünya yanılsamasını ortadan kaldırarak dinsel yabancılaşmayı teorik düzeyde ortadan kaldırdıktan sonra, güncel toplumda kendini gösteren insanal özün gerçek, somut yabancılaşmasını ortadan kaldırmak gerekiyordu. Böylece gökyüzünün eleştirisi yeryüzünün bir eleştirisi, dinin eleştirisi hukukun bir eleştirisi, tanrı bilimin eleştirisi siyasetin bir eleştirisi durumuna dönüşüyordu.

 

Kaynak: Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi, Karl Marx, Çeviren: Kenan Somer, Sol Yayınları, 2. Baskı, 2009 içinde, Auguste Cornu’nun HHFEKG’i değerlendiren incelemesi, s. 251-3

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.