Alişan Özdemir
Duvar’da 24.12.2018’de
Gülgün Türkoğlu’nun Diyalektik Nedir? başlıklı yazısı çıktı. Yazı,
Hegel’in görüşlerini geçerli ve tek doğru görüş olarak gösteriyor. Oysa tarih
boyunca değişik diyalektik anlayışları ortaya çıkmıştır, ama çoğu anlayış artık
savunulmuyor, tarihte kalmışlardır. "Diyalektik
nedir?" sorusuna tarihi değil de güncel yanıt vermek isterseniz, Hegel ve
öncesini bir yana bırakmanız gerekir.
Diyalektik nedir?
Diyalektik düşünce
Herakleitos’a bağlanır, ancak o "diyalektik" terimini kullanmamıştır.
"Diyalektik"sözcüğünü Elealı Zenon türetmiştir, "tartışma sanatı"
anlamında. Sonra Aristoteles de bu anlamda kullandı (Topikler). "Diyalektik"
terimini, günümüze gelebilen eski metinlerde ilk kez Platon’da görüyoruz. Platon,
gençliğinde Sokrates’in verdiği anlamda (tartışarak eğitme) kullandı. Yaşlılık
döneminde Herakleitos'un görüşlerinden etkilendi ve farklı bir diyalektik
anlayış ortaya koydu. Ortaçağ’da mistik "üç aşamalı gelişme"
kavramının eklendiğini ve diyalektiğin Tanrının varlığını kanıtlamada
kullanıldığını görüyoruz. "Diyalektik mantık" terimine ilk kez
Kant’ta rastlıyoruz, Kant’ın geniş mantık anlayışının bir bölümü olarak. Hegel,
Herakleitos ve Platon’un diyalektik anlayışını geliştirip, üç aşamalı gelişme
anlayışını ekleyerek oluşturduğu diyalektik mantığı idealist felsefesinin temeli
yaptı. Marx ise Herakleitos-Platon-Hegel kanalından gelen diyalektiği
değiştirip geliştirerek realist, materyalist diyalektik mantığı kurdu. Bugün "diyalektik"
denince usa ilk gelen Marx’tır ve gerçekçi-maddeci diyalektiktir. Ancak,
Hegel’in görüşlerini gerçekçi anlayışa yamayanlar çoktur.
İç dünya (bireyseldir) dışındaki
her şey dış dünyayı oluşturur. Dış dünyada
yıldızlar, gerçek ya da nesnel tüm varlıklar, içinde yer aldığımız toplum, tüm
canlılar, tüm insanlar, insanların ürün ve eylemleri vardır. Dış dünyaya baktığımızda; varlıkların sürekli devindiğini görüyoruz:
Dünya’nın kendi çevresinde ve Güneş çevresinde sürekli dönüşü; Güneş sisteminin
galaksi içinde, Samanyolu galaksisinin evren içinde hareketi; bu nedenle bizim
oturduğumuz yerde binlerce kilometre hızla hareket etmemiz. Herakleitos’un
dediği gibi "bir ırmakta iki kez yıkanamayız", çünkü su sürekli akıp
gider, başka su molekülleri gelir. İnsanlar uyurken bile dolaşım sistemi,
solunum sistemi sürekli çalışır. Bunlar makro kozmosla ilgili. Mikro kozmosa
geçersek, örneğin hareketsiz görünen bir masanın atomlarına baktığımızda,
elektronların ışık hızıyla döndüğünü görürüz. Demek ki devinim; maddenin,
dış dünya varlıklarının temel özelliklerinden biridir. Ancak tüm bunlar mekanik
hareketlerdir, felsefeden çok bilimi ilgilendirir. Gözlemlerimiz, ayrıca varlıklar
arasında karşılıklı etki olduğunu gösteriyor. Güneş dünyayı ısıtıyor ve
ışıtıyor. Atmosferden oksijen alıp karbondioksit veriyoruz, bitkiler
karbondioksit alıp oksijen veriyor. Temiz su içip kirli su bırakırız. Tüm
canlılar, ancak birbirini yiyerek canlı kalabiliyor. İnsanlar hayvanları,
hayvanlar bitkileri yiyor; bitkiler ise toprak yiyor. Bu olguya kısaca etkileşim
denir.
Felsefe açısından önemli
olan dış dünyanın tüm varlıklarındaki nicel ve nitel değişmelerdir. Her varlık doğar,
büyür, devinir, değişir, gelişir, sönümlenip, yerini başka varlığa bırakarak
sona erer. Örneğin insan bebek olarak doğuyor; çocukluk, gençlik evrelerinden
geçip yetişkin oluyor. Yaşlanma, sonra cansız organik maddeye dönüşme ile insan
süreci sona eriyor, ortalama 70-80 yıl. Cansız varlıkta değişim, milyon yılı
bulabilir. Bu olguya kısaca değişim denir. Diyalektik düşünce; gerçek
varlıkları karşılıklı bağlantıları, artzamanlılıkları, devinimleri, doğumları
ve ölümleri içinde kavrar. Varlıkların hem yaşayacağını ve sürüp gideceğini hem
de kaçınılmaz olarak yok olacağını kabul eder. Gerçekçi diyalektik mantık,
bu saptamayı, "değişim"i, evrenin anayasası olarak ele alır ve her varlığı
bir süreç(1), her olgu ve değişimi bir oluş(2)
olarak niteler. Bu anayasasının iki maddesi vardır, ki onlar değişimin neden ve
nasıl olduğunu açıklar. Birinci madde, değişimin ilk nedenini açıklar: Her
sürecin içinde bir ya da birkaç çelişki, karşıtlar mücadelesi
vardır. Yani her sürecin içinde olumlama (sav) ve olumsuzlama (karşı sav) bir
arada olur. İkinci madde, değişimin ikinci nedenini açıklar: etkileşim.
Evrende tüm süreçler birbirini etkiler, değiştirir, gelişmesine ya da yok olmasına
katkıda bulunur.
Dış dünyadan gelen duyumları algılayarak, düşünme dünyamızda kavram ve
tasarımlarımızı oluştururuz. Algılama diyalektik mantığın yol göstericiliğinde
olursa, süreçlerin içindeki çelişkilerin ve aralarındaki etkileşimlerin
bilgisi, oluşturulan kavram ve tasarımlarda yer alır. Akıl yürütmeyi bu kavram
ve tasarımlarla yaparız.
Diyalektik ne
değildir?
Diyalektik adlı gösterge hem bir kavramı hem bir düşünme biçimini
hem bir mantığı hem de bir araştırma yöntemini kapsar. Yani dil dünyasında
bu dört gösterilen için de “diyalektik” göstereni/terimi kullanılır.
Dolayısıyla, diyalektik terimini herkes kullanıyor, ama hangi anlamda
kullandığını belirtmediğinde bir belirsizlik ya da karışıklık çıkabiliyor.
Başka bir durum, tarih içinde ortaya çıkan değişik diyalektik anlayışların
birbirine karışmasıdır. Bu yazıda diyalektik adına yapılan yanlışların önemli
olan birkaçına değineceğim.
Felsefe ile dine özdeşlik
tanınması, filozofları kızdıracaktır: "Kuantum dolanıklığın bugün, din ve
felsefenin uzun zamandır ortaya koyduğu 'evren bir ilişkiler bütünüdür'
önermesi..." Din kitaplarında bu önermeyi bulamazsınız. "Felsefe ve
din her zaman, bilim ise son dönemlerinde..." savı da çok yanlış, bilimi
dinin gerisinde görmek, ancak dincilerin savunacağı bir görüştür.
"Doğada renk yoktur
ama biz renk görürüz. Doğada ses yoktur biz sesler işitiriz. Görme, işitme, koklama
gerçekte beynimizde olmaktadır." önermeleri dış dünyayı yanlış saptamakta,
yanlış anlatmakta, beş duyunun varlığını yadsımaktadır. Duyular, duyu organları
olmadan, beyin göremez, işitemez... Din de bilim de Doğada ses ve renk yoktur
demez. Ardından duyuların var olduğunu kabul edip, "duyusal verilerden oluşan
algılarımızı yanılsama" olarak nitelemek yanlış bir seçmeciliktir.
Duyuları yadsımak da duyuların yanılttığını söylemek de değişik idealist
filozofların görüşüdür. Duyularımızın bazen bizi aldattığı doğrudur, ancak bu
her zaman olan bir şey değildir. Yanılsamalarımızı, pratikle, deneyimle ortadan
kaldırabiliriz. Ancak duyuları tümüyle güvensiz ilan etmek, gerçekliğe
aykırıdır.
Diyalektik, Doğada (dolayısıyla toplumda) başından beri var olan
durumun adıdır. "Düşünmenin diyalektik devinmesi" Hegel’e göre
olabilir, ama gerçekçi diyalektiğe göre olmaz. Maddeden bağımsız bir düşünme
devinimi, düşünme diyalektiği yoktur. Marxistlerin çoğu diyalektik adına yanlışlar
yapmaktadır. Örneğin GyörgyLukács'tan başlayarak Batı Marksizm'i, diyalektiğin
yalnızca toplumla ilgili olduğunu savunadurdu, “Doğanın diyalektiği”ni
yadsıdı. Doğanın diyalektiğini savunan Engels ise, “Bütün jeoloji bir sıra
inkâr edilmiş inkârlardır, yıkılmış eski formasyonların ardından yeni
formasyonların gelişidir” diyerek mistik üç aşamalı gelişme anlayışını Doğaya
uyguladı.
"Çelişki"
teriminin birçok anlamı vardır, hepsini özdeş görmek yanlıştır. Diyalektik sistemde
çelişki; bir varlığın (sürecin) içinde iki karşıtın bir arada var olması,
sürecin sonuna değin değişik yoğunlukta mücadele etmeleri anlamında
kullanılmaktadır. Günlük dilde iki süreç arasındaki çatışma da (sürekli olmaz
bunlar, bir süre sonra yardımlaşmaya dönebilir) "çelişki", ya da
"dış çelişki" olarak adlandırılmaktadır. Bu adlandırmanın,
diyalektikte sözü edilen "çelişki" kavramıyla ilişkisi yoktur. İki ya
da daha çok süreç arasındaki çatışma ya da yardımlaşmanın, diyalektik sistemde
"etkileşim" olarak adlandırılması gerekir.
Kimi kaynaklarda geçen diyalektiğin üç (bazen dört) yasası,
Marxistlerce birbirinden kopuk olarak ele alınmaktadır. Oysa "nicelikten
niteliğe geçiş" ve "olumsuzlamanın olumsuzlaması" denen durumlar
çelişkiden (karşıtlar mücadelesinden) ve etkileşimden bağımsız değildir. Onlar
çelişki ve etkileşimin değişik görünümleridir. Örneğin, bir süreç, çelişkiden
ötürü nicel değişiklikler geçirir. Çelişki uzlaşmazlık aşamasına ulaştığında
nicel değişiklikler biter, nitel değişme başlar. Üç aşamalı gelişme kuramı,
gerçekçi diyalektikte yer almaz. Süreç içinde olumlama ve olumsuzlama hep bir
arada olur, ayrı aşamalar değildir. Olumlama-olumsuzlama çelişkisi uzlaşmazlığa
vardığında, süreçle birlikte olumlama ve olumsuzlama da sona erer. Bu durum
olumsuzlamanın olumsuzlamasıdır, nitel değişmedir, yeni bir sürecin
başlangıcıdır.
Bazı durumlar
için “diyalektik süreç” sözü kullanılıyor. Diyalektik olmayan süreçler de mi
var? Diyalektik bütün evreni açıklıyorsa, "diyalektik olmayan süreç"in
olmaması gerekir. Tüm süreçler ve oluşlar diyalektiktir. "Süreç" ya
da "oluş" sözcüklerinin önüne "diyalektik" sözcüğünün
konması, durumu gizemlileştirmekten öte boş söz etmektir.
Gerçekçi
diyalektik mantık, diyalektik yöntem, diyalektik düşünme; dünyayı gerçekte
olduğu gibi anlamamızı sağlayabilen yol göstericilerdir. Yeter ki onu doğru
anlayalım doğru uygulayalım. Genellikle gördüğümüz yarım yamalak, az bilgiyle
uygulanan şey diyalektik değildir.
---
1) Süreç: Durumdan duruma geçen varlık.
2) Oluş: (olu, oluşum) bir gerçek varlığın ya da bir gerçek
varlıklar bütününün, bir durumdan başka bir duruma geçmesi, olay ya da eylemler
dizisi.
KAYNAKÇA
Özdemir, Alişan (2016). Yeni Diyalektik Mantık,
İstanbul: Yaba Yayınları.
Ollman, Bertell (2006). Diyalektiğin Dansı, İstanbul:
Yordam Kitap.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.