12 Mart 2025 Çarşamba

‘Kuyruklu yıldız altında bir izdivaç’: Zinhar olmaz!..

Mahmut Boyuneğmez


Sosyal demokrasi, emek-sermaye karşıtlığı dikkate alındığında, bir burjuva sınıf ideolojisi olarak devrimci-realist değil, reformist-pragmatik bir düzen ideolojisidir.

Sosyal demokrasi, yoksulluk, işsizlik, eşitsizlikler, adaletsizlikler gibi kapitalist toplumsal formasyonlarda birer sonuç olan görüngülerin, siyasal ve ekonomik reformlarla tedricen ortadan kaldırılacağı görüşüyle karakterizedir. Bazı ülkelerdeyse, eşitsiz ve geç gelişen burjuva demokratik ilke ve kurumların geliştirilmesini savunur. Günümüzde Türkiye’de sosyal demokratik liberalizm, hem kapitalist toplumsal ilişkilerin tahripkâr sonuçlarının reformlarla yumuşatılmasını, hem de kapitalist demokrasinin ilke ve kurumlarının revizyonunu savunmaktadır.

Geçmişte sosyal devlet, piyasanın devlet eliyle düzenlenmesi ve karma ekonomi, 1929 bunalımından sonra, krizden çıkışın bir formülü olmuştur. Ayrıca bunlar, özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası Soğuk Savaş yıllarında, reel sosyalizme ve Avrupa’nın bazı ülkelerinde yeniden kitleselleşme eğilimi gösteren komünist partilere karşıtlıkla, işçi sınıfının burjuva demokrasisine rızasını inşa etmek üzere oluşturulan bir hegemonya projesinin bileşenleridir.

Sosyal demokrasinin altın çağı olan 2. Savaş-1980 arası dönemi karakterize eden Keynesçi sermaye birikim biçimi, uluslararası bir krizle birlikte yerini, 1980’lerden itibaren neo-liberalizme bırakmıştır. Kapitalistler ile proletarya arasındaki kısmi uzlaşmanın ürünü olan burjuva demokratik üstyapılar, böylelikle yeniden düzenlenmeye başlanmıştır. 1990’larda reel sosyalizmin çözülmesiyle beraber, sosyal demokrasinin komünizme karşı koruma sağlayıcı işlevi de ortadan kalkınca, kapitalist sınıfın gözünde bu akım, demode olmuştur. “Kuyruklu yıldız” dünyadan uzaklaşmıştır.

Yaklaşık 40 yıllık neoliberal sermaye birikim sürecinin Türkiye ekonomisinde ve toplumsal ilişkilerde oluşturduğu tahribatın bazı sonuçları şunlardır: Toplumsal haklar emekçilerin ellerinden alınmış, piyasa ilişkilerinin kapsama alanı genişletilmiştir. Eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik, piyasa ilişkilerine açılıp, alınır-satılır meta haline getirilmiştir.  Reel ücretler geriletilmiş, emekçilerin ücretleri genel olarak asgari ücret düzeyine doğru aşağıya çekilmiştir. Esnek çalışma yaygınlaştırılmıştır. Sendikasızlık genel bir kural haline getirilip, mevcut sendikal alanda sarı/yandaş sendikacılığın hegemonyası kurulmuştur. Devlet örgütlenmesi, açık şekilde sermayeye kaynak transfer mekanizmalarıyla çalışır hale getirilmiş ve şirketleşmiştir. Sosyal devlet tasfiye edilirken, güvenlik devleti ve otoriterizm tesis edilmiştir.

Artık neo-liberal politikalar uygulanmış, sermaye sınıfı adına “kestaneler ateşten alınmıştır.” Türkiye’de bu “kestaneler”in çoğunu ateşten alan AKP’dir. Şimdi sermaye sınıfına ideolojisi ve vizyonu üzerinden bağlı olan sosyal demokrasinin, emekçi kesimlerde neo-liberal politikaların ve iktisadi krizin oluşturduğu huzursuzluğu ve rahatsızlığı soğurmaya dönük bir işlevle donanmış olarak, siyasal arenada yıldızı parlamaktadır. Yörüngesini tamamlayan “kuyruklu yıldız” Türkiye’den görülecek şekilde uzayın/tarihin derinliklerinden geri gelmektedir.

Sosyal adalet, yoksulluğu azaltma, “sosyal devlet” gibi vaatlerle emekçilere seslenen sosyal demokrasi, bir tür sosyal liberalizmi temsil etmektedir. Toplumsal eşitsizliklerin, yoksulluğun, yoksunlukların, hak kayıplarının, adaletsizliklerin nedeni, kapitalist toplumsal ilişkiler olduğundan, sosyal demokratik liberalizmin bu sonuçları tolere edilebilir kılması, ılımlaştırması mümkünse de ortadan kaldırması olanaksızdır. Sosyal demokrasinin önümüzdeki yıllarda kent lokantaları, ayni ve nakdi yardımlar vb. tüm hayırseverlik uygulamaları, “denize düşen yılana sarılır” örneğine benzer şekilde toplumumuzun yoksullaştırılan kesimleri tarafından beğenilir özelliktedir. Sosyal demokrat belediyelerin sadaka politikalarının, yoksunluklar ve yoksullukla boğuşan halkımız için palyatif (günü kurtaran, kalıcı olmayan) tedbirler olduğu açıksa da toplumumuzda etkisi yayılan bir sempati oluşturmaması mümkün değildir.

Sosyalist hareketin bu topraklarda güçlenmesi ve belirli bir cüsseye ulaşmasıyla, sosyal demokratik liberalizmin kapitalist devletin yürütme gücünü devralmaya yetecek kadar toplumsal onay alması birbirleriyle korelasyon gösteren olgulardır. Başka bir ifadeyle, sosyal demokrasinin toplumda hükümet olmaya yetecek kadar yaygın kabul görmesi, emeğin sermaye sınıfına karşı siyasal mücadelede elinin güçlenmesine bağlıdır ve bu güçlenme sosyalist hareketi de besler. Kapitalist sistemin koruyucu/muhafaza edici bir eğilimi olarak sosyal demokrasi, emekçi ve sosyalist harekette güçlenme süreçlerinin önünü almaya yönelik bir geri-bildirim mekanizması olarak devreye girmektedir. Sosyalist hareketin böylesi bir tarihsel kesitte, bağımsız siyasal varlığını koruması ve sosyal demokrasinin kuyruğuna takılmaması, onunla ittifak/iş birliği yapmaması yaşamsal önemdedir. Çünkü sosyalistlerin sosyal demokrasiye yakınlaşması, eylemlerde ve söylemde dayanışmaya gitmesi, CHP’nin toplumsal gücünü ve itibarını artırmaya yarayacaktır.

Öte yandan, bir parti-devlet olan AKP’nin ittifak güçleriyle birlikte geleneksel dinsel, milliyetçi, muhafazakâr ve liberal hegemonya oluşturucu mekanizmalarla ve popülist sağ politikalarla emekçilerin sıkıntılarını soğurması ve sermayenin siyasal ve toplumsal iktidarını sürdürmesi yakın-orta vadedeki ana eğilimdir. Hegemonyanın oluşturulmasında baskı, zorlama ve yasaklama gibi kapitalist demokrasilerin mütemmim cüzü (vazgeçilmez bileşeni) olan niteliklerin dozunda artışların olması olağandır. Çünkü iktidarın doğasında bu vardır.

Aydınlanmacı ve laik duyarlılıklara sahip emekçilerin, CHP'nin devletin ve toplumsal ilişkilerin dinselleştirilmesine karşı kılının kıpırdamadığını görmeleri gerekmektedir. Ülkemizde emekçileri bu partiye bağlanmaya sevk edecek, alışkanlıklar dışında, bir neden bulunmamaktadır. Bu parti, aydınlanmayı, laikliği, emperyalizmden bağımsızlığı, kamulaştırmayı, parasız, bilimsel ve laik eğitimi, emekçi halkların kardeşleşmesi ve birlikte örgütlenmesini savunmamakta, bu nedenle emekçilerin çıkarlarının politik temsilciliğini yapmamaktadır. Bu partinin adında "halk" kelimesi vardır, fakat halkçı değildir.

CHP'nin sola, sosyalizme doğru çekilmesi uğraşısı ise tamamen beyhude (anlamsız) bir çabadır. Bunun olmasının sosyalist ve emekçi hareket güçlenmedikçe mümkünatı da yoktur. CHP'nin politik ufku, has bir burjuva ideolojisi olan liberalizmle sınırlıdır.

Öyleyse, sosyalistler sosyal demokrasiyle flört etmekten, “kuyruklu yıldız altında bir izdivaç”tan uzak durmalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.

[Toplumbilim İçin Materyalist Kılavuz]

Mahmut Boyuneğmez Giriş Maddenin organizasyon düzeyleri ya da gelişim evreleri bulunmaktadır. Bunlara biz temel gerçeklik katmanları diyo...