19 Eylül 2023 Salı

Alper Öztaş için izahat: Realizm ve diyalektik mantık

Mahmut Boyuneğmez


Alper Öztaş, benim “Diyalektik: Bir mantık mı, bir yöntem mi?” adlı yazımı “eleştirmiş” bulunuyor. Öztaş’ın eleştiri yazısının bağlantı adresi şöyle: https://sendika.org/2023/09/mahmut-boyunegmezin-realist-bilimsel-dusuncesinin-elestirisi-692492 “Laf dalaşının” eleştiri anlamına gelmediğini ve iki yazar arasında yürütülecek bir polemik tarzı olmamasının da arzulandığını belirterek, kullandığımız bazı kavramları ve düşüncelerimizi kısaca açıklamak istiyoruz. Öztaş’ın yöntem nedir, bilimsel yöntemler nelerdir, diyalektik yöntem ya da diyalektik-tarihsel materyalizmin yöntemi nedir gibi soruların yanıtını vermesi beklendirdi. Çünkü sahici bir eleştiri, eleştirilen önermelerin yerine almaşık önermelerin/düşüncelerin ortaya konması ve bunların açıklanmasıyla yapılır. Öztaş bunu yapmadığından, aslında bizi eleştirmiyor. Okurun ve Öztaş’ın diyalektik mantık hakkındaki düşüncelerimizi, Materyalist Diyalektik Teori adlı makalemde daha ayrıntılı olarak bulacağını ifade ederek, konuya geçmek istiyoruz.

1) Realizm nedir?.. Düşünsel ve eylemli faaliyetler içeren bilimsel araştırmalar sonucu nesnel gerçekliğin bilgisine ulaşılır. Bilimsel teoriler, yasalar, bilgiler gerçekliği doğrulukla kavradığı ölçüde, onu değiştirme ve denetleme kapasitesini insanlığa sunar. Gerçekliğin değişim eğilimiyle örtüşen ya da gerçekliğin çeşitli kesitleri üzerinde denetim kurmamıza yol açan bilimsel düşünceler, realisttir. Realizmin felsefi, bilimsel, siyasal ve günlük hayatta problemlerin çözümünde geliştirilen fikirlerde olmak üzere farklı türleri vardır. Materyalizm, felsefi realizmdir, çünkü nesnel gerçekliğin düşüncelerin dışında var olduğunu ve düşünsel olarak doğrulukla soyutlanabileceğini kabul eder. Yani materyalizm, gerçeklik anlaşılabilir ve üzerinde denetim kurulabilir demesinden ötürü, realisttir. Komünizm, tarihsel akışın bir amacı değil fakat bir yönü olduğunu benimser. Geçmişten bugüne gelen eğilimlerin, gelecekte alabilecekleri formları öngörür. Tarihsel değişim eğilimleriyle düşünsel düzlemde örtüşme olduğundan, komünist fikirler realist özellik gösterir. Günlük hayatta karşılaşılan problemlerin çözümü ancak geçmiş bilgilerle tutarlı kalınıp, çözüm için gerekli realist düşünceler üretilerek sağlanabilir.

2) Realist/bilimsel inançlar taşıdıkları dört özellikle, bilgi (episteme) niteliği gösterirler:

i) Tutarlılık: Yeni geliştirilen realist/bilimsel düşünceler, teoriler, o güne kadar üretilmiş bilimsel diğer düşüncelerle ve bilgilerle, ayrıca kendi içlerinde tutarlıdır.

ii) Nesnellik: Realist/bilimsel bir düşünce ya da inanç, önyargılardan, öznel beğenilerden ve saplantılardan uzaktır.

iii) Sınanabilirlik: Realist/bilimsel düşünceler, gerçeklikte yoklanabilir ve yanlışlanabilirlik (K. Popper) özelliği gösterir.

iv) Gelişebilirlik: Realist/bilimsel bilgiler, düşünceler, teoriler, geliştirilmeye açıktır.

Popper’in öne sürdüğü hipotez ya da teorilerin “sınama-yanılma-yanılgıyı ayıklama” diye nitelediği süreçlerden geçmesi, bilimsel teorilerin “yanlışlanabilirlik” özelliği olarak ifade edilmektedir. Bize göre ise, bilgilerimiz, her zaman gerçekliğe ilişkin yaklaşık bir karaktere sahiptir. Gerçekliğin daha derinlemesine araştırılmasıyla ve içerdiği yeni/farklı ilişkilerin kavranmasıyla, eski bilimsel teoriler yenileri tarafından kapsanarak aşılabilir. Bu nedenle yeni gözlem ve deney verilerinin, mevcut paradigmayla uyuşmazlığı her zaman ihtimal dâhilindedir. Bilimsel teorilerin “yanlışlanabilirliği”, aslında geliştirilebilirlik olarak okunmalıdır.

Realist inançlar, günlük hayatta olduğu gibi bilimsel araştırmalarda da bir tür “problem çözme süreci”nin (Cemal Yıldırım) ürünüdür. "Problem"le kastedilen, beklentilere ya da varsayımlara uymayan, o güne kadar sınamalardan geçerek doğrulanmış düşüncelerle açıklanmamış olaylarla, süreçlerle karşılaşılması, gözlemler yapılmasıdır. İçerisinde bulunulan müşkül durum, bir çözüm arayışını getirir. Karşılaşılan ya da gözlenen olaylar/süreçlerin açıklanması, diğer bir deyişle nedenlerinin bulunması, problemlerin/müşkül durumların pratikteki çözümü için gereklidir.  Bu süreç, günlük hayatta olduğu gibi toplumsal bir faaliyet olan bilimsel araştırmalarda da realist düşünme yöntemleriyle yürütülüyorsa, sonuçta realist/bilimsel fikirlerin üretimine varır. Bu yöntemler, metafizik inançları, kanaatleri (doxa), bilgi (episteme)’den ayırır. Metafizik inançlar, karşılaşılan problem üzerinde denetim sağlanmasına ve pratikte bu problemle baş edilmesine ya da problemin gerçek bir çözümüne götürmez. Metafizik inançların oluşumlarında psikolojik ve diğer zihinsel düzenekler iş başındadır; bu inançların işlevi, öncelikle problemlerle psikolojik olarak baş edebilmektir. Oysa gerçeklikteki olayları/süreçleri algılayan ve barındırdığı problemlerle karşılaşan insanların, düşünce düzleminde realist inançlar ve bilgiler üreterek, bunları tekrar gerçeklikte sınaması da mümkündür.

3) Materyalist diyalektik teori, varlığın ilişkilerinin, etkileşimlerinin, değişim/gelişiminin ve sahip olduğu oluş, başkalaşım (metamorfoz), süreç ve eğilimlerinin felsefi düzeyde yorumlanmasıdır. Diyalektik teorinin kapsamında gerçekliğin farklı katmanlarına ilişkin soyutlanmış genel felsefi ilkeler, kategoriler/kavramlar, gerçekliğin taşıdığı değişim/gelişim örüntüleri ve etkileşim türleri bulunur. Bize göre diyalektik, gerçekliğin “mantığı”dır.

Diyalektiğin bir akıl yürütme/düşünme yolu, yani felsefi bir yöntem olarak yorumlanması da mümkündür. Diyalektiğin gerçekliğin mantığı olarak yorumlanması yanı sıra, bu biçimdeki işlenişi, Hegel’in nesnel idealist felsefesinde gözlenir. Bize göre biçimsel/klasik mantık (tasım), fuzzy mantık (bulanık mantık), analiz ve sentez, tümevarım ve tümdengelim, senkronik ve diyakronik inceleme, “konumlanma noktası”nı değiştirerek perspektifsel düşünme gibi yöntemlerin yanı sıra, diyalektiğin de bir akıl yürütme yöntemi olarak kullanılmasında bir sakınca yoktur. Uygun düşünme momentlerinde “tez, anti-tez, sentez” şeklindeki üçlemeyle özetlenen diyalektik akıl yürütme yordamının kullanılması, yadırganmayabilir. Bu yöntem Hegel’in felsefi sisteminde “yadsımanın yadsınması” ilkesi olarak bulunmaktadır.

Olumlama ile yadsımanın oluşturduğu karşıtlığın, bir dolayım kullanıldığında bütünlük oluşturduğunun görüldüğü bu akıl yürütme yöntemine, “yadsımanın yadsınması” yerine “karşıtlığın kavranıp kaldırılması/aşılması” denmesi daha uygundur. Örneğin gece ile gündüz karşıtlığından, zaman dolayımıyla “gün” bütünlüğüne ulaşıldığında, burada ikinci kavram olan “gündüz”ün tekrar yadsınmadığı, yapılan eski yadsıma işleminin yadsındığı, yani karşıtlığın aşıldığı görülmektedir. Bu örnekte bir sürecin iki yönü, karşıtlık olarak konmakta ve bütünlüğe sahip süreç akılla kavranmaktadır. Böylece düşünce düzeyinde bir soyutlama yapılmış olmaktadır. Başka örnekler verelim… Doğum ile ölüm karşıtlığı, yaşam dolayımıyla kaldırıldığında oluşan bütünlük, canlılık olarak görülebilir. Canlılardaki anabolik tepkimeler ile katabolik tepkimeler arasındaki karşıtlık, enerji alış-verişi dolayımı dikkate alındığında, metabolizma bütünlüğünü görmeyi sağlar. Yıkıcı etkenler ile yapıcı etkenler arasındaki karşıtlığın, kuvvet dolayımıyla kaldırılması, bunların, coğrafi şekillerin oluşmasındaki rolünü açığa çıkarır.

Marx'ın Kapital'de "mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi" soyutlamasını yaparken bunu yadsımanın yadsınması olarak nitelemesinde ise durum farklıdır. Marx burada pre-kapitalist dönemde üreticilerin özel mülkiyetlerinin, kapitalistler tarafından tasfiye edilerek bir olumsuzlama (yadsıma) gerçekleştiğini, kapitalist üretim tarzında üretim araçlarının ve toprağın üreticiler tarafından ortaklaşa kullanımının sermayenin merkezileşmesiyle birlikte görüldüğünü, kapitalist özel mülkiyetin üretimin bu toplumsallaşması ile çelişki oluşturduğunu ve mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi şeklindeki olumsuzlama (yadsıma) ile aşılacağını belirtir. Kapitalist üretim tarzından sosyalizme geçilirken görülen bu örüntü, tarihsel gerçekliğin gelişiminden soyutlanmış olup, kafadaki bir şablonun tarihe giydirilmesi değildir. Dolayısıyla "olumsuzlamanın olumsuzlaması" (yadsımanın yadsınması) tarihsel gelişimde, bir üretim tarzından diğerine geçilirken görülen bir örüntü olarak saptanmalıdır. Doğadaki çembersel (döngüsel) süreçlerde, örneğin tohum-ağaç-meyve-tohum döngüsünde, yadsımanın yadsınması örüntüsü bulunmamaktadır.

“Yadsımanın yadsınması” gelişi güzel kullanılacak bir şablon değildir. Nesnel/tarihsel gerçeklikteki süreçler incelenirken, rastlanılıyorsa soyutlanması gerekmektedir.

4) Şimdi çelişki konusuna daha yakından bakalım. Çelişkinin birkaç anlamı bulunmaktadır.

Birincisi; çelişki, tutarsızlık anlamına gelmekte ve metafor (eğretileme) olarak kullanılmaktadır. Örneğin “Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin başkenti Kinşasa’dır” ve “Kinşasa, bir Avrupa kentidir” cümleleri birbirleriyle tutarsızdır. Bu cümleler arasında çelişki vardır denir. Popüler deyişle “bu ne yaman çelişki anne”deki çelişki böyledir.

İkincisi; Çelişki kelimesi, çıkar çatışması/gerilim anlamında da kullanılmaktadır. Örneğin, “Ali ile Mehmet arasındaki çelişki halen devam ediyor” cümlesiyle, bu iki kişinin arasında bir gerilimin varlığından bahsedilir.

Üçüncüsü; çelişkinin bir anlamını ise “mantıksal çelişki” oluşturur. “Tüm kediler, kuyrukludur” ile “bazı kediler, kuyruksuzdur” (Manx kedileri, gerçekten kuyruksuzdur) önermeleri arasında mantıksal çelişki bulunur. Aynı şekilde “hiçbir kedi, kuyruksuz değildir” önermesi ile “bazı kediler kuyruksuzdur” önermesi arasında da çelişki bulunmaktadır.

Hegel’de de “çelişki” kavramlaştırması, düşünsel düzlemde bulunur. “Varlık-yokluk” arasındaki düşünsel çelişki, “oluş” kavramı ile kaldırılır. Özdeşlik ile farklılık arasındaki kurgusal “çelişki”, değişim/devinim ile kaldırılabilir. Burada olmak ile olmamak arasında düşünülen “çelişki”, hareket kavramlaştırmasıyla giderilir vd… Oysa oluş, değişim, hareket, nesnel gerçekliğin nitelikleridir. Materyalist perspektif, karşıt güçleri, öğeleri, süreçleri ve çelişkileri gerçekliğin içerisinde bularak soyutlamaktır.

Dördüncüsü; gerçeklikteki çelişkilerdir. Gerçeklikte karşıt eğilimler, süreçler, bu süreçlerin yönleri bulunmaktadır. Yaygın olan diyalektik kavrayışta, bu karşıtlar birbirleriyle mücadele halindeyse, birbirlerini dışlıyorsa, etkileşimleri bu şekildeyse, aralarında bir çelişkinin var olduğundan bahsedilir. Örnekler verelim… Proletarya ile kapitalist sınıf, başka bir ifadeyle emek ile sermaye arasındaki karşıtlık ve mücadele, bir çelişki olarak kavranır. Bu ikili birbirlerini doğurur ve birbirlerine karşıt çıkarlara, taleplere sahiptir. Bir taraf ya da kutbun tatmin edilmesi, öteki tarafın ya da kutbun zararına gerçekleşir. Proletarya ile kapitalist sınıf, karşıtların birliği içindedir. Bunların aralarındaki ilişki simetrik, içsel ve olağan zamanlarda dinamik dengedeki bir ilişkidir. Biri olmadan diğeri de olmaz; birbirlerine bağımlıdırlar. Bize göre, kapitalistler ile işçiler arasındaki karşıtlık, örneğin grev durumunda, çelişki halini alır. Çünkü dengedeki süreçlerde bozulma oluşmuştur. Ücretli emek ile sermaye ilişkisi, başka bir ifadeyle uzlaşmaz bir karşıtlık ilişkisi olan kapitalist üretim ilişkileri, kapitalist sistemin krizlerinde, çelişkili olmaya başlar. Ya bir devrimle ortadan kalkar ya da kapitalist üretim ilişkilerinin yeniden tesisiyle denge durumuna geri dönülür.

Elbette doğada da çelişkiler vardır. Bir örnek verelim. Akciğerlere sürekli bir biçimde ulaşan bakteriler (mikroplar), burada sayıca çoğalıp zatürre yapmaya çalışırken, vücudun savunma hücreleri bunlara karşı sürekli bir “savaş” vermektedir. Bakterilerin çoğalma ve dokulara ilerleme süreciyle, savunma hücrelerinin ve onların salgıladıkları çeşitli maddelerin, bakterileri yok etme süreci arasındaki karşıtlık ve mücadeleye, yaygın diyalektik kavrayışa göre “çelişki” denir. Oysa örneğimizde zatürre oluşmadıkça, bu karşıt süreçlerin mücadelesi, bir dinamik dengededir. Zatürrenin oluşumu, ilk sürecin, çeşitli kolaylaştırıcı faktörlerin de yardımıyla üstün gelmesinin bir sonucudur. Yani denge bozulduğunda, ortaya zatürre tablosu çıkmaktadır. Bize göre, dinamik dengenin bozulmasıyla birlikte bir çelişki ortaya çıkmaktadır. Antibiyotiklerin yardımıyla zatürre tedavi edildiğinde, iki karşıt süreç arasındaki dinamik dengeye geri dönülmektedir.

Organizmayla çevre arasındaki ilişki üzerinden başka bir örnek verelim. Biston betularia (Biberli Güve)’nin açık renkli formunun yaşama ve üreme süreçleri ile avcılar tarafından fark edilip avlanma süreçleri arasındaki karşıtlık, sanayileşme sonucu oluşan kirlilikle birlikte bir çatışma/bir çelişki formuna bürünmüştür. Bu çelişkinin çözümü 19. yüzyılın ilk çeyreği civarında, Cortex adlı gendeki bir mutasyonla güvenin siyah formunun ortaya çıkması/evrimleşmesi ile birlikte çözülmüştür. Siyah form, sanayileşme sonucu kirlenen ağaç gibi yüzeylerde kamufle olup, avcılara yakalanmamış ve üreyerek gelecek nesiller içerisinde baskın hale gelmiştir.

Toplum ile doğa arasındaki ilişkiye bakalım. İnsanların doğal süreçlere egemen olması, onları kontrol etmesi eğilimi ile doğanın güçlerine olan bağımlılık arasında bir karşıtlık bulunur. Bu karşıtlık/mücadele, tarih boyunca ilk eğilim giderek kuvvetlense de, nihayete ermeyecek bir karşıtlık gibi durmaktadır. Doğanın, toplum yaşamına izin vermeyecek ölçüde tahribi gerçekleşirse, ortaya bir çelişki çıkmış olacaktır.

Beşincisi; Kanımızca gerçeklikteki çelişkilerin, karşıtların birbirleriyle mücadelesinde dinamik denge durumunun yitirildiği ve karşıtların birinin diğerini yok etmeye yöneldiği süreçlerde bulunduğunu gözetmek gerekir. Tıpkı proletaryanın devrimci durum kesitinde, kapitalist sınıfın toplumsal iktidarını yok etmeye yönelmesinde olduğu gibi… Bir karşı-devrim yaşanırsa, proletarya ile kapitalist sınıf arasındaki karşıtlık taşıyan ilişki, denge durumuna dönecektir.

Özcesi, çelişkiler doğada ve toplumda vardır. Bize göre, karşıt süreçler ve eğilimler, her zaman ve durumda çelişki oluşturmazlar. Her karşıtlık, bir çelişki oluşturmaz. Fakat her çelişki bir karşıtlık içerir.

Unutmadan belirtelim, bazen bir “çelişki” olarak hakkında bahsedilen ışığın hem parçacık hem de dalga niteliği göstermesi, ne “karşıtlık” ne de “çelişki” için verilebilecek bir örnektir.

Görüldüğü gibi materyalizmde “çelişki” konusunda iki ayrı yaklaşımdan bahsedilebilir. Birincisinde, karşıtların birliği ve mücadelesinin var olduğu durumlara “çelişki” denir ve bazı zaman kesitlerinde çelişkilerin etkisiyle denge durumundan uzaklaşılmaktadır. İkincisi ve bizim benimsediğimiz yaklaşım ise şudur; doğada ve toplumda dinamik denge durumlarında karşıtların mücadelesi vardır, denge bozulduğunda aralarında çelişki açığa çıkar ve bir çözüme kavuşur.

5) Duyu (sensation), insanlarda ve hayvanlarda, dış dünyanın uyaranlarının görme, işitme, koklama, dokunma ve tat alma organlarında oluşturduğu etkileşimdir. Algı (perception) ise duyumların işlenmesiyle oluşturulan izlenimler ve imgelerdir. Algıya, idrak da denmektedir. Kavramak (conseption) ise, fikirler oluşturma ya da bu fikirleri anlama işlemi, fonksiyonu ya da kapasitesidir. Kavrama, soyutlama yapmayı gerektirir. Bilinç, bireylerde zihinsel durumu anlatırken, aynı zamanda öznelerin gerçekliğe hangi perspektiften bakıldığını imler.

Düşünsel kavram ve kategoriler (örneğin nitelik, nicelik, özdeşlik, fark, uzam ve zaman gibi), nesnel gerçeklikle pratiklerimiz üzerinden etkileşimler içerisinde bulunarak kavranır/soyutlanır. Kavram ve kategorilerin, kaynağı nesnel gerçekliktir. Bu perspektif materyalizme aittir ve aksini düşünenler, materyalist değildir. Kavramların ve kategorilerin gerçeklikten soyutlanması için onunla çeşitli pratikler dolayımıyla etkileşimlere girmek gerekmektedir. Kant ise döneminin bilimsel gelişim düzeyiyle koşullandığından, zihnin uzam ve zaman kategorilerine sahip olduğunu savunmuştur. Ona göre zaman ve uzam, nesnel gerçeklikte değil zihinde kategoriler olarak bulunur. Genel ve özel görelilik teorisinin sunmuş olduğu bugünkü bilimsel bilgilerle uzay-zamanın bu şekilde kavranışı, artık bilim-dışı/metafiziktir.

Maddenin bilgisi, “bilinç biçimleri” olan kategoriler sayesinde oluşturulabilir denirse, Kantçı bir yaklaşım sergilenmiş olur. Bilimsel bilgiler, düşünsel ve eylemli faaliyetler içeren bilimsel araştırmalarla ya da günlük faaliyetler içerisinde realist yöntemlerle oluşturulur. Bu faaliyetleri, başta teknik ve üretimsel gereksinimler olmak üzere, toplumsal ilişkiler koşullar. Bilimsel araştırmalar yapılırken deney ve gözlem gibi eylemli yöntemlere, tümevarım, tümdengelim, analiz ve sentez, analojiler kurma, modeller oluşturma, retrodüksiyon yapma gibi düşünsel metodlara başvurulur.

6) Dil ve insanların düşünceleri birbirinden ayrılamaz; fakat doğuştan sağır-dilsizlerin ya da körlerin de elbette düşünceleri vardır. Dili, bilinç ya da zihinle özdeşleştirmek yanlıştır. Fakat dili, “bilincin biçimi” olarak görüp bırakmak, bu konuda açıklama yapmamak, dil konusunda birçok disiplinden araştırmacının yazdıklarını bir çırpıda bay-pas etmek olur.

7) Bertell Ollman’ın görüşlerini karalama/değersizleştirme çabası yerine, önce onun yazdıklarını düzgünce kavramak ve sunmak, sonra alternatif önermelere sahipseniz, bunları ileri sürerek, eleştirmek gerekir.

Ollman’a göre, “diyalektik yöntem”, ardı ardına gelen altı uğrağa bölünebilir. Bunlar; 1) Ontolojik uğrak (bütünlük ve karşılıklı bağımlılık içindeki sonsuz sayıda süreç, ampirik gerçeklik), 2) Epistemolojik uğrak (değişimin ve etkileşimin başlıca örüntüleri olarak diyalektiğin, incelenen gerçeklikte yakalanması çabasını anlatır), 3) Sorgulama uğrağı (analiz süreci), 4) Düşünsel yeniden inşa ve akılda netleştirme uğrağı (düşünülmüş somutlara ulaşılmasını anlatır), 5) Ulaşılan sonuçların sergilenmesi uğrağı, 6) Praksis uğrağı.

Bu altı uğraktan geçen tüm bu süreçler toplamına, “diyalektik yöntem” denmesi kanımızca uygun değildir. Bilimsel/realist düşünme yöntemi olan bu süreçler toplamında, analiz, sentez, indüksiyon (tümevarım), dedüksiyon (tümdengelim), analoji, karşılaştırma, amprik somutluktan soyutlamalara gitme, soyut kavramlardan düşünülmüş somuta varma gibi yöntemler kullanılır. Diyalektiğin, gerçeklikteki ilişki ve etkileşim türleri, değişim ve gelişim örüntüleri gibi var oluşsal bir “mantığı” temsil ediyor oluşu unutulmadan, araştırma yapılırken gerçekliğin taşıdığı bu mantıksal desenlerin yakalanmasına da çalışılır.

Günlük hayatta, metafizik ideolojileri üreten psikolojik ve diğer zihinsel mekanizmaların yanı sıra, sistemli olmayan, ancak kendiliğinden gelişen bir realist düşünme yordamı da çoğu durumda işlemektedir. Karşılaşılan “problemler”in pratikte çözümü için ve bu problemleri oluşturan gerçeklik kesitini kontrol altına almak için, indüksiyona ve dedüksiyona, analiz ve senteze, hipotezvari düşünceler geliştirmeye ve bunları pratikleştirmeye, analojiler ve karşılaştırmalar yapmaya, geçmiş bilgilerle tutarlılık aramaya başvurulur. Yine süreçler, ilişkiler, etkileşimler ve değişim örüntüleri gerçeklikte oldukları haliyle yakalanıp, soyutlanır.

Kaynak: https://sendika.org/2023/09/alper-oztas-icin-izahat-realizm-ve-diyalektik-mantik-692608

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.