Mahmut Boyuneğmez
Ama benim memleketimde bugün
İnsan kanı sudan ucuz
Oysa en güzel emek insanın kendisi
(Ruhi Su)
“‘Yenidoğan çetesi’nin SGK’yı dolandırırken,
bebeklerin ölümüne neden olması, Türkiye’de her yerde ve her zaman görülen bir olay
değil", diyorlar.
Oysa
Türkiye’nin ve dünyanın kapitalist düzeninde insan emeğinin, kanının,
gözyaşının ve hayatının değerinin olmadığı ve bunların hiçe sayıldığı
milyonlarca örnekten sadece birisi, paraya para katmak için bebeklerin
katledilmesi...
Marx
şöyle diyor:
“Sermaye, kâr olmadığı zaman ya da az kâr edildiği zaman
hiç hoşnut olmaz, tıpkı eskiden doğanın boşluktan hoşlanmadığının söylenmesi
gibi. Yeterli kâr olunca sermayeye bir cesaret gelir. Güvenli bir yüzde 10 kâr
ile her yerde çalışmaya razıdır; kesin yüzde 20, iştahını kabartır; yüzde 50,
küstahlaştırır; yüzde 100, bütün insansal yasaları ayaklar altına aldırır;
yüzde 300 kâr ile sahibini astırma olasılığı bile olsa, işlemeyeceği cinayet,
atılmayacağı tehlike yoktur. Eğer kargaşalık ile kavga kâr getirecek olsa,
bunları rahatça dürtükler. Kaçakçılık ile köle ticareti bütün burada söylenenleri
doğrular.” (Marx, Kapital)
Evet, kapitalistlerin ve kapitalist devletlerin elde edecekleri doğal kaynaklar, para ve kar uğruna, uyuşturucu ve silah, kadın ve çocuk bedeni de dâhil bilumum her şeyin ticaretini yaptığı ya da bunlara göz yumduğu, sömürge ve yeni-sömürge/bağımlı ülkelerde doğayı talan ettiği biliniyor. Sadece bunlar mı?.. Kapitalizm, bir yandan insanlığın üretici güçlerini robotların kullanımına varıncaya kadar geliştirirken, biryandan da bu güçlerin önemli bir bölümünü açlığa, işsizliğe, sefalet koşullarında yaşamaya, tehlikeli işlerde önlem alınmadan çalışmaya, savaşlarda toplu katliamlara sürüklüyor. İşte bazı örnekler:
- Dünyada 300 milyonu çocuk olmak üzere, 800 milyon insan aç durumda ve her yıl 11 milyon kişinin açlık veya yetersiz beslenme sebebiyle öldüğü tahmin ediliyor. Bu aç insanlar, emperyalist-kapitalist ülkelerin bağımlılık altında tuttuğu az gelişmiş kapitalist ülkelerde, üzerlerinde süper-sömürünün olduğu, yaşam yerlerinin/doğalarının, yer altı ve yer üstü kaynakları elde etmek için talan edildiği bölgelerde yaşıyor.
- Ya savaşlarda öldürülenler?.. Aşağıdaki grafik, kapitalizm çağında 1600-1945 yılları arasında savaşlarda ölenlerin yoğunluğunu gösteriyor:
- İnsanları savaşa ve birbirlerini öldürmeye iten doğal bir neden olmadığından, bu ölümlerin nedenlerinin ekonomik ve politik çıkarlar olduğunu anlamak zor olmuyor (Elbette, SSCB’nin faşist Alman devletinin saldırısına karşı “anayurdunu savunma savaşı” gibi durumlarda saldıranları öldürenlerin durumu farklı). Milyonlarca insan dolayısıyla üretici potansiyel güç, toplumsal sistemin işleyişinin kuralları yüzünden birbirine kırdırılıyor, katlediliyor.
- Dünyada 434,8 milyon insan çalışma hakkından mahrum ve işsiz durumda bulunuyor. Öte yandan paradoksal olarak milyonlarca insan uzun süreler ve yoğun bir tempoda çalışmak zorunda bırakılıyor.
- Küresel işgücünün %58’i kayıt dışı/sigortasız olarak çalıştırılıp sömürülüyor.
- Dünya genelinde 160 milyon çocuk işçi var ve bu çocukların 79 milyonu sağlıklarını, güvenliklerini ve ahlaki gelişimlerini doğrudan tehlikeye atan tehlikeli işlerde çalışıyor. Eğitim almaları gerekirken, temel sebep olarak ailelerinin yoksulluğu nedeniyle çalışmak zorunda kalan bu çocukları, irisi ufağı fark etmeden patronlar sömürüyor.
Peki ya
Türkiye’de işler nasıl?.. Patronların kârına kâr katmaları için maliyetleri
kısma ve ücret artışlarını sınırlama yönündeki davranışlarını bilmeyen yoktur. Ya
işsizlerin oranı ne durumda? Türkiye’de işçilerin arasındaki gerçek işsizlik
oranı %30 düzeyinde bulunuyor. Bu insanlar potansiyel güçlerini gerçekleştirme ve
iyi koşullarda yaşayıp çalışma hakkından mahrum durumdalar. Basit tedbirlerle
önlenebilir olduğu halde önüne geçilmeyen iş cinayetleri ve kazalarını,
silikozis gibi meslek hastalıklarını, kayıt-dışı/sigortasız işçi çalıştırmayı,
sığınmacı erişkin ve çocukları düşük ücretlerle çalıştırmayı da unutmamalı. Dünyada
olduğu gibi ülkemizde de karlı işler olarak kadın bedeni pazarlanıyor,
uyuşturucu ticareti vb yapılıyor. Bütün bunlar ne uğruna?.. Paraya para katmak,
kârı artırmak, kapitalist düzenin temel işleyiş ilkesi durumunda bulunuyor.
Şimdi
bir hatırlatma. Ne çabuk unutuldu, değil mi?.. Birkaç ay önce İzmir’de iki
yurttaşımızın elektrik akımına kapılarak ölmesi. Bu ölümlerin olduğu bölgede elektrik
dağıtımı özelleştirilerek, GDZ Elektrik’e geçmiş, gerekli bakım-onarımı
yapmayan bu şirketin tatlı kârının yanında insan hayatının bir öneminin
olmadığı görülmüştü. Bu şirket, sokak-cadde aydınlatmaları için kamudan
2023 yılında 174,5 milyon TL almış ve kasasına koymuş bulunuyor. Türkiye’nin
kapitalist düzeninde bu meblağın karşısında iki insanın ölümünün bir önemi
bulunmuyor.
Buna
benzer “kazalar” ve “toplumsal cinayetler”, piyasa ilişkilerinin ve kâr elde
etmenin temel düstur olduğu her işletmede, her yerde ve her gün yaşanıyor.
İşte
başka bir örnek: 1950’lerden günümüze kadarki ulaşım politikalarında karayolu
taşımacılığına ağırlık verilmesi sonucu, 2023 yılında trafik kazalarında 6 bin
548 kişi hayatını kaybederken, 350 bin 855 kişi yaralanmış bulunuyor. Bu demektir
ki, günde ortalama 18 ölüm ve 961 yaralanma meydana geliyor. Trafik kazalarını
bireylerin suçu olarak görmek ya da “trafik canavarı”na suçu yüklemek bir tür
kolay açıklama bulma olduğu kadar, aynı zamanda gerçeklerin gizlenmesidir. Çünkü
demiryolları ülkemizde bilerek ve isteyerek geliştirilmemiş, otomotiv şirketlerinin
ve petrol tröstlerinin kârları ve çıkarları doğrultusunda, karayolu yolcu ve
yük taşımacılığının önü sonuna kadar açılmıştır.
Özcesi,
insanlık yeni bir toplumu kurmada gerekli maddi, teknik, bilimsel ve insansal
kapasiteye ve potansiyel güçlere sahipken, dünyanın ve Türkiye’nin kapitalist
düzeni sahip olduğu toplumsal ilişkilerle çürümüşlük ve çözülme belirtileri
gösteriyor.
“Bir yandan, şimdiye kadarki insanlık tarihinin hiçbir
döneminde umulmayan düzeyde endüstriyel ve bilimsel güçler hayattaki yerlerini
almaya başlamıştır. Öte yandan, Roma İmparatorluğu'nun son zamanlarında
kaydedilen felaketleri çok aşan çürüme belirtileri var.
(…)
Bir yanda modern endüstri ve bilim, diğer yanda modern
sefalet ve çözülme arasındaki bu karşıtlık; çağımızın üretici güçleri ve
toplumsal ilişkileri arasındaki bu karşıtlık, apaçık, ezici ve tartışılmayacak
bir gerçektir.” (Marx)
Bu kara düzen, bu karabasan uykularımızdaki,
Gelip geçecek, bir gün uyandığımızda.
Tarihin ağır dönen tekerleği, Sisifos’un yokuşunda ilerliyor.
Ve ulaşacak bebeklerin tebessümündeki saflığa insanlık,
Bir gün mutlaka…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.