1 Haziran 2022 Çarşamba

Kırılma: Stalin’in Başarısız Demokrasi Devrimi | 1. Bölüm

Ahmet Açan

1936 yılı çok iyi başlamıştı. Kolektivizasyon ve endüstrileşme sürecinin ilk ve ağır yıllarının ardından ülke rahatlamış, karne sistemiyle vedalaşılmış, sanayi mallarının serbest satışı yeniden başlamıştı. Kalkınmanın meyveleri artık halka da ulaşıyor; Sovyet insanı ucuz fiyata yiyecek alabiliyordu.

“Açlık yılları geçti, bu doğru. Sayısız dükkânda besin maddeleri çok çeşitli olarak ve Birliğin ortalama vatandaşının, işçinin, köylünün kolaylıkla alabileceği fiyatlarla her zaman mevcut. (…) Özellikle her türden konserve ucuz ve oldukça da iyi. 1934’den 1936’ya kadar, Moskova’da kişi başına besin maddesi tüketimi yüzde 28,8 artmış. Savaş öncesi istatistikleri ele alındığında 1913 yılından 1937’ye kadar kişi başı et ve yağ tüketimi yüzde 95, şeker yüzde 250, ekmek yüzde 150 ve patates yüzde 65 artış göstermiş. Giyim sektörünün iyileşmesi de, Moskova’yı eskiden tanıyanları şaşırtıyor. Yalnızca 1936 yılında giyim için masraflar yüzde 50,8 artış göstermiş. Gerekli şeyler bulunuyor, örneğin koyun kürkü ve lastik ayakkabılar şaşılacak kadar ucuz ama çoğu şey de hâlâ pahalı. Tümüyle eksik olan şey konfor.” (Lion Feuchtwanger, Moskova 1937, sf: 17)

Daha da önemlisi NEP döneminden kalma, her şeyin kıt olduğu bir zamanda bitmez tükenmez bolluğuyla herkesin sinirine dokunan, yalnızca döviz, altın, mücevher ve antik eşya karşılığı her türlü malın satıldığı Torgsin isimli özel mağazalar kapatılmıştı. Stalin ve ona bağlı dar yönetim, tüm bu sıkıntıları çeken, pek çok aşırılığa katlanan, zaman zaman haksızlığa da uğrayan halkla günümüzün meşhur deyimiyle helalleşmek istiyordu. Artık gerçek anlamda sosyalist demokrasiye geçmenin zamanıydı. Ülke rahatlamaya başlamıştı…

1 Mart 1936 yılında Stalin, o güne kadar görülmemiş bir yol seçerek Amerikan gazete zinciri Scripps Howard Newspapers’ın yöneticilerinden Roy Wilson Howard’a bir röportaj verir. Röportaj yeni anayasa ama özellikle de yeni seçim sistemi üzerinedir. Stalin röportajda yeni Anayasa’da seçimlere sadece Komünist Parti’nin değil, partisiz her türlü toplumsal örgütün de liste çıkaracağını ilan eder:

“Bu tür örgütler bizde yüzlercedir. Siz bir seçim mücadelesi olmayacağını sanıyorsunuz ama olacaktır ve şahsen ben gayet canlı bir seçim mücadelesi bekliyorum. Bizde kötü çalışan kurum az değildir. (…) Sen iyi bir okul yaptırdın mı yaptırmadın mı? Konut şartlarını iyileştirdin mi? Yoksa bürokrat mısın? Emeğimizin daha etkili, hayatımızın daha kültürlü olması için ne yaptın? Milyonlarca seçmen, adaylara işte bu kriterlerle yaklaşacak ve uygunsuzları saf dışı bırakacak, onları listelerden silecek; daha iyi olanları önerecek ve onları aday göstereceklerdir. (…) Yeni seçim sistemimiz bütün kurum ve işletmeleri silkeleyecek, onları daha iyi çalışmaya mecbur edecektir. Genel, eşit, tek dereceli ve gizli oylamalı seçimler halkın elinde, kötü çalışan iktidar organlarına karşı bir kamçı olacaktır. Bizim Sovyet anayasamız, bence dünyadaki mevcut anayasaların en demokratiği olacaktır.” (Öteki Stalin, Yuri Jukov, sf: 205-206)

Dört gün sonra röportaj ülkenin bütün büyük gazetelerinde yayımlanır. Ancak bu kez sıra dışı bir şey olur. Normalde Stalin yeni bir politika ilan ettiğinde ardı ardına gazetelerde o politikayı destekleyen, öven, coşkulu  makaleler yayınlanırken bu kez büyük bir sessizlikle karşılanır. Alternatifli adaylık sistemi cumhuriyetlerdeki milli komünist partilerinin MK’larının, kraykomların, obkomların, gorkomların ve raykomların birinci sekreterlerinin gerçek iktidarı ve pozisyonları için doğrudan tehdit şeklinde algılanmıştır. Geniş yönetim, politik reformların özünü kabullenmek istemiyor ve itirazını da oldukça orijinal bir yolla, ‘yok sayarak’ veriyordur. Böylece şekil açısından dışarıdan hiç belli olmayan, görünmez bir parti içi muhalefet oluşmuştur. Vidaların iyice sıkılmak zorunda olunduğu devrimin ilk yıllarında işlerin yürümesi için kaçınılmaz bir şekilde oluşturulan bürokrasi, şimdi bizzat onu yaratanların karşısına dikilmişti. Geniş yönetim demokrasi istemiyordu.

Helalleşme…

Ancak Stalin’e göre tam zamanıydı. Sosyalist devlet artık yeterince güç kazanmış, geçmişte yapılan aşırılıkları düzeltme vakti gelmişti. Stalin, geçmişte yok yere yargılanıp ceza almış bazı grupların cezalarının hafifletilmesi veya bir kısmının erken tahliyesi için girişimde bulunur. Buna dayanarak ilk etapta 37 binin üzerinde tutuklu hapishanelerden tahliye edilir. Sonuçlardan tatmin olmayan başsavcı Vişinski’nin bastırmasıyla aklanarak tahliye edilenlerin sayısı 6 ayda yaklaşık 560 bine ulaşır. Özellikle mühendisler ve teknisyenler gibi yüksek tahsilliler sadece aklanmakla da kalmaz, bütün siyasi ve medeni hakları iade edilir. Komisyonların yeterince iyi çalışmadıklarından yakınan Vişinski’nin raporuna uygun olarak Politbüro, bölge savcılıklarına hatalı kararların düzeltilmesi için talimat üstüne talimatlar yağdırmaktadır. Bunun yanında partiden ihraç edilen on binlerce kişi yeniden değerlendirmeye alınır. Stalin şöyle der:

“Bu süre içinde on binlerce, yüz binlerce partili ihraç etmekle biz çok gayri insani davranmışız, partinin bir takım üyelerine karşı bürokratik insafsızlık ve merhametsizlik göstermişiz, yani son iki yıldaki tasfiyeler ve 1922’den beri yaklaşık yarım milyon üyeyi partiden çıkarmışız. (…) Yol açtığımız bütün bu pislik, düşmanın değirmenine su taşımaktadır… Bütün bunlar düşmanlar için, sağcılar için de, Troçkistler ve Zinovyevciler için de, kimi derseniz deyin, herkes için ortam ve fırsat yaratıyor. İşte bu insafsız ve merhametsiz politikaya bir son vermek gerekir.” (Stalin, İktidarın Zirvesinde, Yuri Yemelyanov sf: 123)

Stalin bu konuşmasında, aslında toplu tasfiyeler yapan ve yüzbinlerce komünisti partiden ihraç eden parti yöneticilerini suçlamaktadır. Steno kayıtlarından:

“Yejov: Vesikaları kontrol ederken 200 binin üzerinde komünisti ihraç etmişiz.

Stalin: Bu çok fazla. (…) Bu ne demek oluyor? Demek ki biz insanları çok kolayca ve dikkat etmeden partiye kabul ediyoruz. Bu parti için de bir sınavdır ve kötü bir sınavdır. Tartışmasız böyledir. Kendi üyelerini aydınlatmak, onları manevi açıdan geliştirmek, onlara kültür aşılamak, onları Marksist yapmak için her türlü imkâna sahip bir iktidar partisi, eğer bütün bu geniş imkânlara rağmen, hâlâ 200 binden fazla üyesini ihraç etmek zorunda kalıyorsa, bu şu anlama gelir ki, sizler ve bizler çok kötü yöneticileriz.” (Öteki Stalin, sf:230-231)

Kurttan korkan ormana girmesin…

Anayasa komisyonu 15 Mayıs’ta toplanır. 1918’den beri yerel Sovyet temsilcileri halk meclislerinde açık oyla seçiliyordu ve kentlilerin temsilcileri, köylülerin temsilcilerinden 5 kat fazlaydı. Yani kentliler 25 bin seçmen başına 1 vekil seçerken, köylüler 125 bin seçmen başına bir vekil seçiyordu. Hiç saklanmayan bu eşitsizlik siyasi yapının sınıfsal niteliğini, yani işçilerin köylülere üstünlüğünün hukuki ifadesiydi. Rejimin adı proletarya diktatörlüğüydü. Ancak yeni seçim sistemiyle bu değişiyor, oylar eşitleniyordu. Stalin, artık bir proletarya diktatörlüğüne ihtiyaç olmadığını ilan ediyordu:

“… Örneğin SSCB işçi sınıfını ele alalım. Hafızalarda kalan eski adıyla ona proletarya diyorlar. Fakat ona kelimenin tam anlamıyla proletarya denebileceğini sanmıyorum… Proletarya, kapitalistlerin sömürdükleri sınıftır. Ancak bizde kapitalistler sınıfı ortadan kaldırılmıştır; üretim aletleri ve araçları kapitalistlerden alınıp devlete, yani devlet olarak örgütlenmiş işçi sınıfına teslim edilmiştir… Peki, bundan sonra işçi sınıfına proletarya diyebilir miyiz? Elbette ki hayır… Bizim Sovyet köylüleri tamamen yeni bir köylü halktır. Bizim Sovyet köylüleri, kolhoz köylüleridir…” (Öteki Stalin, sf: 226)

Önceden SSCB Sovyetler Kurultayı delegeleri doğrudan ülke nüfusu tarafından değil, özel seçmenler tarafından seçiliyor, bu da kraykom ve obkom 1. sekreterlerine ciddi bir iktidar gücü sağlıyordu. Daha önce adaylar fabrikalar, madenler, işletmeler ve benzer tesislerden seçilirken, şimdi coğrafi bölgeler esas alınacaktı. Halk için alışılmadık olan genel, yani sosyal kökenine ve eski faaliyetlerine bakılmaksızın, eşit ve en önemlisi de çok adaylı bir seçimi öngörmesiydi. Çünkü daha önce papazların yanı sıra, tüm eski sömürücü sınıfların seçme-seçilme hakkı yoktu. Yeni Anayasayla tüm toplumsal örgütlere aday çıkarabilme hakkı tanınıyordu. Ayrıca daha önce yekpare olan yasama ve yürütme de ikiye ayrılıyor, yargı bağımsızlığı getiriliyordu.

Stalin konuşmasını bitirdikten sonra divan Başkanı Molotov, “konuşma yapmak isteyen var mı?” diye sorar. Düşünmek için ara talep edilir. Fakat aradan sonra da kimseden ses çıkmaz. Tasarıyı onaylayıcı sözler söylemek için bile olsa kimse kürsüye çıkmamıştır. Stalin, karşısında kaya gibi dimdik duran ve milim hareket etmek istemeyen güçlü bir yönetici/bürokrat sınıfla karşı karşıya olduğunu fark etmiştir. Aradan sonra yine söz alır ve doğrudan anayasanın hangi tarihte kabul edileceği konusuna girer. Acele etmektedir…

“Görünüşe bakılırsa, mesela Haziran’ın ikinci yarısında SSCB Yürütme Komitesi Başkanlığı toplanabilir ve anayasa tasarısını onaylar veya onaylamaz -bu kendi bileceği iştir. Eğer onaylarsa, o zaman anayasa tasarısını görüşmek için Sovyetler Kurultayı’nı çağırmak üzere karar alır. (…) Anayasa tasarısının basında görüşülmesi için bizim Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim olmak üzere dört ay süremiz olacaktır. İnsanlar tasarıyı inceleyip görüşebilir, beyin süzgecinden geçirebilir, neticede onu kabul etmeleri veya etmemeleri için bilgileri olur.” (Öteki Stalin, sf: 228)

Plenum çalışmaları sırasında, geniş yönetimin yeni anayasa konusundaki ilgisiz tavrı artık belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bürokrasi ayak sürümekte, ne yapıp edip işi sürüncemede bırakarak zaman kazanmaya çalışmaktadır. Nitekim Merkez Yürütme Komitesi, anayasa tasarısını onaylamış ancak Sovyetler Kurultayı’nın 25 Kasım’da toplanmasına karar vererek kurultayın ayın başında veya ortasında toplanmasını isteyen Stalin ve Molotov’a karşı bir hamle yapmıştır. Bir gün sonra tasarı gazetelerde yayımlanır. Gazeteler tasarı hakkında işçilerin, köylülerin, mühendislerin, hekimlerin Kızıl Ordu askerleri ve komutanlarının kısaca tüm yurttaşların görüşlerine yer verirken yönetim kademesinden iki kişi dışında yine sessizlik hâkimdir. Sessizliği bozanlardan ilki Güney Kafkasya Kraykomu 1. sekreteri Lavrenti Beriya, diğeri ise Stalingrad Kraykomu 1. sekreteri Vareyskis’dir. Beria makalesinde yeni seçim sisteminin “sakıncalı” olmasını, kendi iktidarları tehlikede diye değil, “düşmana” fırsat vermemek şeklinde açıklar:

“Kuşku yok ki, Sovyet iktidarının azgın düşmanları, öncelikle de bozguna uğramış Troçkist-Zinovyevci gruplardan olanlar, yeni anayasayı kendi karşıdevrimci amaçları için kullanma girişiminde bulunacaklardır.” (Öteki Stalin, sf: 232)

Yeni seçim sistemiyle Troçki ve Zinovyev yanlılarının gizli şekilde kendi vekil adaylarını koyma ve SSCB Yüksek Sovyeti’ne girme tehlikesinin kuşkusuz Stalin de farkındadır ama daha en başından itibaren bu seçim sistemiyle “yabancı unsurların” seçilebilme ihtimalini göze aldıklarını ve bunun da kendileri için büyük bir sınav olacağını kaydetmiştir:

“Birincisi eski kulaklar, Beyaz Ordu mensupları ve din adamlarının hepsi Sovyet devletinin düşmanları değildirler. İkincisi, halk bazı yerlerde düşman olanı seçse bile, bu, sadece bizim propaganda alanında kötü çalıştığımızı ve böyle bir rezaleti hak ettiğimizi gösterir. Ancak bizim ajitasyon çalışmalarımız bolşevik tarzda yürütülürse, halk, kendisine düşman olanları kendi üst mercilerine seçmez. Demek ki ağlayıp sızlamak yerine çalışmak gerekir, herşeyin hazır bir şekilde idari talimatlar yoluyla sağlanmasını beklemek yerine iş yapmak gerekir… Kurttan korkan ormana girmesin.” (Stalin, İktidarın Zirvesinde sf:111)

Moskova Yargılamaları

Böylece çelişkili bir durum ortaya çıkmıştır. Bir yandan bütün MK üyeleri topluca, birlik ve beraberlik içinde anayasa tasarısı lehinde oy kullanırken, diğer yandan hiçbiri açıkça anayasayı destekler yönde fikir beyan etmez ve bu gitgide aleni bir sabotaja benzemektedir. Stalin ve dar grubunun acilen bir hamleye ihtiyacı vardı. Bu arada Leningrad Komünist Partisi genel sekreteri Kirov’un 1934 yılında bir suikastle öldürülmesinin gerginliği de hâlâ sürmektedir. İçişleri Halk Komiserliği (NKVD) Gizli Siyasi Şube (SPO) müdürü Molçanov yeni ortaya çıkan materyallere göre Troçkistlerin yeniden zincir halkaları prensibine uygun bir yer altı örgütü kurmaya niyetlendiklerini rapor etmesiyle bir yandan geniş yönetimin mazeretini elinden almak, diğer yandan da onlara göz dağı vermek için Mart ayında durdurulmuş olan Troçki-Zinovyev bloğuna karşı yeni bir tutuklama dalgası başlatılır. Bu meşhur Moskova yargılamalarıdır…

Bu makalenin sınırları içinde bu yargılamaları ele almak mümkün değil. Bu mahkemelerin “düzmece” olduğuyla ilgili yaygın bir kanaat vardır. Amerikalı tarihçi Grover Furr’a göre Sovyet tarihi alanında bu yalnızca “ana akım” görüş değil, müsamaha gösterilen tek görüştür. Nitekim bu makalede bizim de temel kaynak olarak yararladığımız Yuri Jukov, Yuri Yemelyanov gibi tarihçiler de bu mahkemeleri büyük oranda “düzmece” kabul eder. Bunun temel sebebi özellikle 1937-1938 döneminde sorgulamalarda işkenceyle itirafların alınmasıydı. Furr aslında işkenceyi kabul etmektedir, ancak işkenceyle ‘itiraf’ alınmasının, o kişinin gerçekten o eylemi yapmadığı anlamına gelmediğinin altını çizer. Kişi gerçekten suçludur ama işkencede itiraf etmiş olabilir (Bkz, Sergey Kirov Cinayeti, sf: 417). Jukov, artık bürokratlaşmış ve her biri kendi bölgesinde neredeyse bir “derebeyi” haline gelmiş, üstelik de kendini geliştirmeye ve eğitmeye de kapalı, eski komünistlerden oluşan bu geniş yönetimden kurtulmak ve yeni seçim sistemiyle sosyalist demokrasiye geçmek için, Stalin ve dar yönetimin uydurma belgelerle önceden kestirilemeyen, tehlikeli bir oyuna girdiğini yazarken, Furr, bu mahkemelerin düzmece olduğunu bu güne kadar hiç kimsenin kanıtlayamadığını -arşivler hâlâ gizli tutulmaktadır- ve eldeki var olan belgelere bakıldığında bu kişilerin suçluluğunun su götürmez olduğunu öne sürmektedir. Bu konuya tekrar döneceğiz…

Geçtiğimiz günlerde “Bir zamanlar Lenin adında bir adam yeni bir Rusya uydurmaya kalktı ve işin sonu toplu mezarlara kadar vardı,” diyen Vladimir Putin, arşivlerin açılması için gereken 75 yıllık süre dolduğu halde nedense bu arşivlerin erişimine hâlâ izin vermemektedir! Ancak Jukov kitabında 50 yıl sonra açılan gizli bir arşiv belgesini sunar. 1936 yılının 4 Aralık’ındaki Anayasa komisyonu toplantısında Yejov kürsüye çıkar ve konuşmasında Kirov cinayetiyle ilgili olarak Ocak 1935 tarihli mahkeme kararına ve yayımlanan propaganda materyallerine tamamen aykırı olarak şunları söyler:

“Soruşturma, Zinovyev’in, Kamenev’in ve Troçki’nin bu cinayetin organizasyonuna doğrudan katıldıkları hakkında kanıt elde edememiştir… Aynı şekilde Troçkistlerin Kirov’un öldürülmesine katıldıkları da ispatlanamamıştır.” (Öteki Stalin, sf:298)

Bu konuşma bir başka açıdan da, cinayeti Stalin’in işlediği ve onun talimatıyla suçun Troçki-Zinovyev bloğuna atıldığı iddialarına terstir. Örneğin Yejov’un biyografisini kaleme alan Marc Jansen-Nikita Petrov, Kirov cinayetiyle ilgili olarak:

“Delil olmamasına karşın Stalin, Zinovyev, Kamenev ve diğer eski muhaliflerin cinayetten sorumlu oldukları hikayesini üretmelerini emretti. (…) Soruşturmayı derinlemesine araştırarak, Stalin’in istediği yöne çeviren Yejov, verdiği ayrıntılı raporda suçlu  halk düşmanlarının ve casusların maskesini düşürdüğünü bildirdi.” demektedir. (Stalin’in Baş Celladı Yejov, sf:50)

‘Hikâye uydurma’ talimatı aldığı iddia edilen Yejov’un, 1936 yılında ve hâlâ Stalin’in gözdesiyken, Stalin’in ve tüm MK üyelerinin bulunduğu bir toplantıda “hiçbir kanıt elde edilememiştir” şeklinde böyle bir açıklama yapması, hukuki terimle hayatın olağan akışına uymamaktadır.

Aslında ilginç bir durum ortaya çıkmıştı. Bir yanda yeniden partiye kabuller başlarken aynı zamanda da Troçki ve Zinovyevcilere karşı yeni bir operasyon başlatılmıştır. Mayıs 1936 itibariyle sadece dört yıllık tasfiyeler ve Parti üyelik kartı değiştirme sürecinde Malenkov’a göre 306 bin kişi, yani 2 milyon üyesi olan partinin yüzde 10-15’i ‘temizlenmişti.’ Ancak ihraçların çoğu tüzük ihlali, üyelik aidatının ödenmemesi, toplantı ve etkinliklere katılmama gibi sıradan nedenlerdi. Açıkça siyasi nedenlerle atılanlardan ise casus ve yardakçı 50 kişi, Troçki ve Zinovyevciler 306, düzenbaz ve sahtekârlar 723, kökenlerini ve geçmişlerini gizli tutan eski Beyaz Ordu mensupları ve kulaklar: 1666 kişi yani 306 bin kişinin içinde devede kulaktı. Ancak yeni anayasa yayımlandıktan sonraki iki buçuk ay içinde partiden atılan “sol”cuların sayısı aniden 6844’e, Eylül sonu itibariyle ise 9602’ye yükselmişti. (bkz. Öteki Stalin, sf:206)  Kuşkusuz Troçki’de hükümeti kışkırtıyor, aynı yıl yayımlanan “İhanete Uğramış Devrim” kitabında o sırada Parti içinde Stalin’e karşı 20-30 bin civarında muhalefetin yer aldığını kaydediyor ve bu muhalifleri harekete geçmeye çağrıyordu.

Stalin, yeni seçim sisteminden taviz vermemek ve geniş yönetimi köşeye sıkıştırmakta kararlı görünmektedir. Gerçekten de iddia edildiği gibi tehdit edici düzeyde bir Troçki-Zinovyev bloğu olup olmadığını bilmiyoruz ama bugün kesin olarak bildiğimiz 1937 1 Mayısında general Tuhaçevski’nin bir darbe hazırlığı içinde olduğudur. Gerek Hitler’in, Paul Carell takma adıyla bilinen tercümanı Paul Schmidt’in “Hitler Doğuya Yürüyor” isimli kitabı, gerekse Amerikalı araştırmacı Jeoffrey Bailey’in “Komplocular”  isimli kitaplarında sunulan belgeler, darbe girişimini su götürmez bir şekilde kanıtlamaktadır.

İdari tedbirlere ihtiyaç yoktur…

25 Kasım 1936 günü saat 17.00’de Büyük Kremlin Sarayı’nın Sverdlov sarayında Sovyetler 8. Olağanüstü Kurultayı toplanır. Stalin konuşmasında son yirmi yıl içinde Sovyetler’deki yaşam şartlarının değiştiğini anlatırken, bir önceki konuşmasında dile getirdiği SSCB’de klasik proletaryanın artık ortadan kalkmış olduğu tezini tekrarlar:

“Bizim işçi sınıfı, bırakın üretim aletleri ve araçlarından yoksun olmayı, halkla birikte bütün bunların sahibidir… Peki bundan sonra bizim işçi sınıfına proletarya diyebilir miyiz? Tabi ki hayır.” (Öteki Stalin, sf: 281)

Bu sırada Troçki, yeni anayasaya muhalefet etmekte ve yeni seçim sistemiyle Ekim Devrimi’nin başlıca kazanımı olan proletarya diktatörlüğünün tasfiye edildiğini öne sürerek Stalin’in revizyonizmin bataklığına yuvarlandığını yazmaktadır.

Ertesi gün yeni Anayasaya karşı söz alan konuşmacıların her biri aslında sosyalist devletin, içerden ve dışardan düşmanlarla kuşatılmış olduğunu ve bu seçim sistemi kabul edilirse sosyalizmin büyük yara alacağını ima eden ve tezlerini kanıtlamak için mümkün olan bütün kanıt ve örnekleri kullanan konuşmalar yaparlar. Temelde bilinçli bir şekilde kuşku ve güvensizlik ortamı yaratmaya çalışan bu konuşmacılar düşman çemberini genişleterek sadece Troçki ve Zinovyevcileri değil, yerel ve kimliksiz kalmış milliyetçileri, hatta unutulmuş Beyaz Ordu mensuplarını da düşmanlar arasına katarak psikolojik bir gerilim ortamı yaratmaya çalışmaktadırlar.

Yanıt olarak ilk sözü Jdanov alır:

“Genel seçme-seçilme hakkı, bizim kitleler arasında yaptığımız propaganda ve eğitim çalışmalarımızın başarısını ortaya koyacaktır; biz halk düşmanlarının Sovyetlere girmesini istemiyorsak, yaramaz adamların Sovyetlere sokulmasını istemiyorsak, proletarya diktatörlüğü olarak bunu sağlamak için her türlü imkâna sahibiz. Ülkemizin emekçi kitleleri olarak, bunları engellemek için elimizde halk arasında propaganda yapma, halkı eğitme ve organize etme gibi araçlar vardır; bunun için idari tedbirlere ihtiyaç yoktur. Bu, ülkemizde proletarya diktatörlüğünün güçlendiğini gösterir; şimdi o devleti daha esnek yöntemlerle yönetme olanağına sahiptir ve demek ki daha güçlüdür.” (Öteki Stalin, sf: 289)

Molotov ise konuşmasında bir adım daha ileri gider ve “düşman” unsurlarının seçilmesinin sistemin lehine olacağını, geri kalmış bürokratların ortadan kalkacağını, yerine yeni ve yetenekli gençlerin geçeceğini söyler:

“Yeni seçim düzeninde, belirli bir bölgede, bizim propaganda ve çalışmalarımız etkisiz olursa, düşman unsurlar arasından birinin seçilme ihtimali de söz konusudur. Fakat bu tehlike de sonuçta çalışmalarımızda bize yarar sağlayacaktır; çünkü bu sistem uyuyan kadroları harekete zorlayacak, ayrıca her bir kurum ve işletmeye de sıkı bir rekabet havası getirecektir.” (sf: 292)

1 Aralık’ta sona eren kurultayda pasif çoğunluğun yanı sıra iki aktif grup ortaya çıkmıştır. Birinci grup seçim sistemine doğrudan değinmemekle birlikte aşırı nefret ve düşmanlık havası yaratmaya çalışan geniş yönetim, Diğeri ise hiçbir taviz vermeden yeni anayasa tasarısının bu haliyle bir an önce yürürlüğe girmesine çalışan Stalinci dar yönetim.

Gizli Plenum

4 Aralık günü saat 16.00’da Kremlin Sverdlov salonunda, elli yıl boyunca devlet sırrı olarak kalmış, sadece rapor ve konuşmaların içeriği değil, toplantının yapıldığı bile gizlenen bir MK plenumu düzenlenir. Toplantı herkese son anda haber verilmiştir. Molotov, herkesin dünkü komisyon toplantısına katıldığını ve dolayısıyla tasarının yeniden okunmasına gerek olmadığını söyledikten sonra son kez herhangi bir eleştiri veya talep olup olmadığını sorar. Ve Stalin grubunun önerdiği anayasa tasarısı, herhangi bir önemli düzeltme yapılmaksızın oy birliğiyle kabul edilir.

Ardından Yejov söz alır. Gündem Troçkistler ve Sağcı Antisovyet Örgütlerdir. Yejov aslında birbiriyle çelişen karmakarışık bir konuşma yapar. Buharin ve Rikov’u suçlar. Kürsüye hem Buharin hem de Rikov gelir. Kendilerini savunur. Ancak geniş yönetime Stalin’le kendilerini kopmaz bağlarlar bağlamak için kan gereklidir. Eykhe kürsüden, “Yoldaşlar, yüzlerini şeytan görsün, böyle adamları ne diye sürgüne gönderiyoruz? Onları kurşuna dizmek gerekir! Yoldaş Stalin biz çok insaflı davranıyoruz!” diye haykırmaktadır. Kosior da çok sert bir konuşma yapar.

Stalin grubu ise aynı fikirde değildir. Molotov:

“Yoldaşlar, Buharin ve Rikov’un burada söylediklerinin tümü içinde bence tek doğru olanı şudur: Meseleyi en titiz ve dikkatli şekilde araştırmak gerekir. (…) Biz neden Ağustos ayındaki duruşmalarda iddianameyi ve suçlamaları dinlemek ve üstelik Buharin’i İzvestiya yönetiminde, Rikov’u da İletişim Halk Komiserliği görevinde tutmak zorundaydık? Çünkü biz MK üyelerimizi, dünkü yoldaşlarımızı lekelemek istemiyorduk. Yeter ki onlar lekelenmesinler, yeter ki suçlananlar asgari sayıda kalsınlar.” (sf: 307)

Stalin grubu, geniş yönetimin kendisine dayatmak istediği oyun kurallarını kabul etmemekte direniyor, kendi gücünü göstermeye ve cezai tedbirlere başvurmaksızın da bu işi yapabileceklerini göstermeye çalışıyordu.  4 Şubatta Parti organları şube başkanlığına Malenkov getirilir ve Malenkov obkom, kraykom ve milli komünist partileri MK yöneticileri düzeyinde karmaşık kombinasyonlar kurarak birçok görevlinin yerini değiştirir. 1936-37 kışında bütün bu yer değiştirmeler ve nakiller, doğal olarak alt kademe ve düzeylerde de devam etmektedir. Bütün bu atanmalar, nakiller, görevden almalar ve işten çıkarmaların ortak bir özelliği vardır: Bunların hiçbiri ceza almaz ve açıkça eleştiri hedefi olmaz.

Rekabetten korkuyorsunuz…

23 Şubat 1937’de Plenum yeniden toplanır. Yeni seçim sistemi hakkında konuşan Jdanov, önceki seçim uygulamalarını yerden yere vurarak, Parti üyelerinin adaylar konusunda serbestçe kendi fikirlerini ifade edemediklerini, adayı geri çevirme hakkından yararlanamadıklarını, uygun olmayan adayları eleştiremediklerini anlatarak, bundan sonra seçim yapılmadan gerçekleştirilen atama uygulamalarının kaldırılacağını, listeler temelinde oylamanın yasaklanacağını, açık oylama yerine gizli oylamaya geçileceğini ve önerilen adayları reddetme ve eleştirme hakkının sınırsız bir şekilde kullanılacağını belirtir:

“Parti örgütlerimiz dostça eleştiri ile düşmanca yergi arasındaki farkı anlamayı öğrenmelidir. Emekçilerin, Sovyet kurumlarının faaliyetlerinde görülen bazı eksiklikler ve hatalarla ilgili itiraz ve şikayetleri, bizde çoğu zaman düşmanca eleştiri sayılıyor. (…) Eskiden partisiz adaylar pek dikkate alınmıyordu. Sovyet kurumlarında partinin ağırlığını sağlamak için parti üyesi olmayan adaylar ihmal ediyor, destek görmüyordu ve bunun nedeni, kitleleri yönetme ve onlarla ilişki kurma konusunda bolşevik ilkelere aykırı yaklaşımdır. Unutmayın ki, ülkemizde iki milyon parti üyesi var, parti üyesi olmayanlar ise kat be kat fazladır.” (Öteki Stalin sf: 326)

Ne var ki Jdanov’un dile getirdiği bu konular, plenuma katılanların pek ilgisini çekmez. Konuşmada ele alınmış konuların doğrudan muhatabı olan obkom, kraykom, milli KP MK 1. sekreterleri söz alarak hemen lafı değiştiriyor, konuyu güya canlanan ve aktifleşen düşmanlarla yapılacak mücadeleye getiriyordur.

Söz alan Molotov bu “cadı avına” karşı ısrarla itidal çağrısı yapar:

“Bizim görevimiz, bu meselede yalnızca münferit suçluları tesbit etmek değildir, sadece bu işi yapanları ifşa etmek ve cezalandırmak değildir. Göremiz bundan doğru dersler çıkarmaktır, siyasi ve pratik sonuçlara varmaktır. Bize gereken özeleştiriyi geliştirmek ve artırmaktır… Sanık aramaya gerek yok yoldaşlar. Aslına bakarsanız, partinin merkezi kurumlarından tutun da en alt örgütlerine kadar, burada hepimiz sanığız. (…) Bize sıkça soruluyor: Eğer biri eski bir Troçkistse ne yapmak gerekir, onunla iş yapılabilir mi? Bu yaklaşım doğru değildir. Biz eskiden bilinçli şekilde Troçkist olanlardan yararlanmaya karar verdik ve yanılmadık. Yanlışımız başkaydı; onların çalışmalarını kontrol ederken hata yaptık. Herhangi bir eleman eskiden Troçkist olduğu ve partiye karşı geldiği için ondan yararlanmaktan vazgeçemeyiz; böyle bir tutumumuz olamaz. Daha geçenlerde Troçkist sabotaj örgütünün ifşasıyla ilgili olarak, bazı bölgelerde suçlularla birlikte suçsuzlar da aynı kefeye konarak aşırıya kaçılmıştır; çünkü partinin ve devletin politikasını yanlış anlıyorlar.” (sf: 330-332)

Stalin de aynı fikirdedir:

“Aramızda sorumlu ve görevli yoldaşlardan bazıları eski Troçkisttir, ancak onlar Troçki düşüncesi ve saflarından çoktan kopmuşlardır ve Troçkistlere karşı mücadelede, hiç Troçkist olmamış saygın yoldaşlarımızdan hiçbir şekilde geri kalmamaktadırlar. Şimdi bu yoldaşları ayıplamak ve suçlamak aptallık olur.” (Stalin, İktidarın Zirvesinde, sf: 122)

Ne var ki bu konuşmalar beklenen etkiyi yaratmaz.

Başsavcı Vişinski ise konuşmasında sorgu memurlarının yöntemlerini eleştirir:

“Bizde sadece NKVD organlarında değil, savcılık birimlerinde de soruşturma prosedürleri ve uygulamaları konusunda bir kalite yetersizliği söz konusudur. Bizde soruşturma dosyalarının başlıca eksiği ve kusuru, kendi aramızda ‘suçlama eğilimi’ dediğimiz husustur. Bu ‘üniformanın namusunu’nu kurtarmanın bir yolu sayılıyor; yani eğer biri yakalanmışsa, ele geçmişse ve suçlu olarak yaka paça getirilmişse, demek ki nasıl olursa olsun, onun suçlu olduğunu ispatlamak gerekir. Eğer soruşturma, suçlamadan farklı bir sonuca varırsa, bu sadece çok büyük bir terslik sayılıyor. Kanıt yetersizliğinden dolayı dosyayı kapatma, genelde bir kusur olarak kabul ediliyor, bunun kurum ve çalışanlarının itibarını sarstığı düşünülüyor.” (sf: 336)

Başsavcının bu itirafı, Stalin’in “istenilen sonucu almak için her yola başvurulsun” talimatı verdiği iddialarına pek de uygun düşmemektedir. Gerçekten böyle bir talimat olsaydı Vişinski’nin hem de Stalin’in yüzüne karşı bundan şikayet etmemesi gerekirdi. Kaldı ki tüm bir antistalinist yazın, Stalin’in bunu bizzat başsavcı Vişinski üzerinden yaptığını öne sürmüştür. Halbuki Vişinski bundan dert yanmaktadır…

Ve nihayet sözü Stalin alır. Artık saflar netleşmiştir. Bir tarafta ülkeyi demokratikleştirmek, ona taze bir kan vererek bir yenilenme zorunluluğunu gören Stalin, diğer tarafta da imtiyazlarını ve iktidarını kaybetmemek için her şeyi göze almış geniş yönetim. 30’ların ortalarında üniversite mezunu parti üyelerinin sayısı birden artışa geçmişti. Bu parti üyeleri yüksek eğitimlerinin ardından yeni kurulan Sovyet işletmelerinde çalışarak büyük deneyim kazandılar. Bu unsurlar, sosyalist kuruculuğa aktif biçimde katıldılar ve parti bölge ve cumhuriyet komitelerinde yaşanan entrikalara bulaşmadılar. Doğrusu Stalin ve dar yönetimi (Molotov, Kaganoviç, Voroşilov, Jdanov başta olmak üzere) eski kadroların yerine daha eğitimli ve modern işletmelerde yeterli deneyime ulaşmış bu gençleri getirmek istiyordu.

Stalin konuşmasına “solcu” Troçkistlerle, “sağcı” Buharincileri ciddi bir güç olarak görmediğini söyleyerek başlar. Daha sonra parti yönetimi ve bürokrasisinin yetersizliklerini ve kusurlarını gözler önüne serip tüm yönetici sekreterlerin altı aylık zorunlu bir eğitime tabi tutulacağını, kursların yakın zamanda başlayacağını ancak eğitime başlamadan önce, kendi yerlerine geçecek yetenekli, deneyimli ve onları aratmayacak ikişer yardımcı önermelerini ister:

“Siz çoğunuz rekabetten korkuyorsunuz, bu yüzden de işe yaramaz kıytırıkları göreve getiriyorsunuz; onlarsa size yardımcı olamıyor, gerçek vekillik yapamıyorlar.” (sf: 342)

Bu sekreterlerin söz konusu kurstan sonra başka yerlere atanacakları, hatta belki de parti yönetimi dışında bir görev alacaklarını bilmek için kâhin olmaya gerek yoktur. Zaten Stalin de bunu saklamaz:

“Bizler ihtiyarladık ve yakında çekileceğiz, sahneyi terk edeceğiz. Bu doğanın kanunudur. Ve bizim yerimize geçebilecek birkaç grubun olmasını istiyoruz.” (sf: 342)


Plenumun sonuç bildirisinde şu ifade dikkat çekicidir: “Onlar parti kitleleri karşısında doğrudan sorumluluktan kaçmaya çalışıyor… seçimler yerine, kendi aralarında aldıkları kararlarla atama yapmaya cüret ediyorlar… böylece bürokratik merkeziyetçilik ortaya çıkmıştır.” (sf: 343)

Son olarak bildiride parti yöneticilerinin eğitimlerinin yetersizliğine rağmen bilgilerini arttırmak istemedikleri, öğrenmekten uzak durdukları, seviyelerini yükseltmeyi düşünmedikleri kaydedilmiştir. Böylece Stalin, yapılacak reformları sağlama almak, onlar için gereken şartları oluşturmak ve artık kaçınılmaz hale gelen kadro sorununu çözmek üzere bir hamlede daha bulunur. Plana göre bunlar çok adaylı ve eşitlikçi bir seçim sistemiyle gerçekleştirilecektir. Ancak Stalin  yeni seçim sistemini de kursları da hayata geçiremez…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.