Ahmet Açan
1936 yılı çok iyi başlamıştı. Kolektivizasyon ve endüstrileşme sürecinin ilk ve ağır yıllarının ardından ülke rahatlamış, karne sistemiyle vedalaşılmış, sanayi mallarının serbest satışı yeniden başlamıştı. Kalkınmanın meyveleri artık halka da ulaşıyor; Sovyet insanı ucuz fiyata yiyecek alabiliyordu.
“Açlık yılları geçti, bu doğru.
Sayısız dükkânda besin maddeleri çok çeşitli olarak ve Birliğin ortalama
vatandaşının, işçinin, köylünün kolaylıkla alabileceği fiyatlarla her zaman
mevcut. (…) Özellikle her türden konserve ucuz ve oldukça da iyi. 1934’den
1936’ya kadar, Moskova’da kişi başına besin maddesi tüketimi yüzde 28,8 artmış.
Savaş öncesi istatistikleri ele alındığında 1913 yılından 1937’ye kadar kişi
başı et ve yağ tüketimi yüzde 95, şeker yüzde 250, ekmek yüzde 150 ve patates
yüzde 65 artış göstermiş. Giyim sektörünün iyileşmesi de, Moskova’yı eskiden
tanıyanları şaşırtıyor. Yalnızca 1936 yılında giyim için masraflar yüzde 50,8
artış göstermiş. Gerekli şeyler bulunuyor, örneğin koyun kürkü ve lastik
ayakkabılar şaşılacak kadar ucuz ama çoğu şey de hâlâ pahalı. Tümüyle eksik
olan şey konfor.” (Lion Feuchtwanger, Moskova 1937, sf: 17)
Daha
da önemlisi NEP döneminden kalma, her şeyin kıt olduğu bir zamanda bitmez
tükenmez bolluğuyla herkesin sinirine dokunan, yalnızca döviz, altın, mücevher
ve antik eşya karşılığı her türlü malın satıldığı Torgsin isimli özel mağazalar
kapatılmıştı. Stalin ve ona bağlı dar yönetim, tüm bu sıkıntıları çeken, pek
çok aşırılığa katlanan, zaman zaman haksızlığa da uğrayan halkla günümüzün
meşhur deyimiyle helalleşmek istiyordu. Artık gerçek anlamda sosyalist
demokrasiye geçmenin zamanıydı. Ülke rahatlamaya başlamıştı…
1
Mart 1936 yılında Stalin, o güne kadar görülmemiş bir yol seçerek Amerikan
gazete zinciri Scripps Howard Newspapers’ın yöneticilerinden Roy Wilson
Howard’a bir röportaj verir. Röportaj yeni anayasa ama özellikle de yeni seçim
sistemi üzerinedir. Stalin röportajda yeni Anayasa’da seçimlere sadece Komünist
Parti’nin değil, partisiz her türlü toplumsal örgütün de liste çıkaracağını
ilan eder:
“Bu tür örgütler bizde yüzlercedir. Siz bir seçim mücadelesi olmayacağını sanıyorsunuz ama olacaktır ve şahsen ben gayet canlı bir seçim mücadelesi bekliyorum. Bizde kötü çalışan kurum az değildir. (…) Sen iyi bir okul yaptırdın mı yaptırmadın mı? Konut şartlarını iyileştirdin mi? Yoksa bürokrat mısın? Emeğimizin daha etkili, hayatımızın daha kültürlü olması için ne yaptın? Milyonlarca seçmen, adaylara işte bu kriterlerle yaklaşacak ve uygunsuzları saf dışı bırakacak, onları listelerden silecek; daha iyi olanları önerecek ve onları aday göstereceklerdir. (…) Yeni seçim sistemimiz bütün kurum ve işletmeleri silkeleyecek, onları daha iyi çalışmaya mecbur edecektir. Genel, eşit, tek dereceli ve gizli oylamalı seçimler halkın elinde, kötü çalışan iktidar organlarına karşı bir kamçı olacaktır. Bizim Sovyet anayasamız, bence dünyadaki mevcut anayasaların en demokratiği olacaktır.” (Öteki Stalin, Yuri Jukov, sf: 205-206)
Dört
gün sonra röportaj ülkenin bütün büyük gazetelerinde yayımlanır. Ancak bu kez sıra
dışı bir şey olur. Normalde Stalin yeni bir politika ilan ettiğinde ardı ardına
gazetelerde o politikayı destekleyen, öven, coşkulu makaleler
yayınlanırken bu kez büyük bir sessizlikle karşılanır. Alternatifli adaylık
sistemi cumhuriyetlerdeki milli komünist partilerinin MK’larının, kraykomların,
obkomların, gorkomların ve raykomların birinci sekreterlerinin gerçek iktidarı
ve pozisyonları için doğrudan tehdit şeklinde algılanmıştır. Geniş yönetim,
politik reformların özünü kabullenmek istemiyor ve itirazını da oldukça
orijinal bir yolla, ‘yok sayarak’ veriyordur. Böylece şekil açısından dışarıdan
hiç belli olmayan, görünmez bir parti içi muhalefet oluşmuştur. Vidaların iyice
sıkılmak zorunda olunduğu devrimin ilk yıllarında işlerin yürümesi için
kaçınılmaz bir şekilde oluşturulan bürokrasi, şimdi bizzat onu yaratanların
karşısına dikilmişti. Geniş yönetim demokrasi istemiyordu.
Helalleşme…
Ancak
Stalin’e göre tam zamanıydı. Sosyalist devlet artık yeterince güç kazanmış,
geçmişte yapılan aşırılıkları düzeltme vakti gelmişti. Stalin, geçmişte yok
yere yargılanıp ceza almış bazı grupların cezalarının hafifletilmesi veya bir
kısmının erken tahliyesi için girişimde bulunur. Buna dayanarak ilk etapta 37
binin üzerinde tutuklu hapishanelerden tahliye edilir. Sonuçlardan tatmin
olmayan başsavcı Vişinski’nin bastırmasıyla aklanarak tahliye edilenlerin
sayısı 6 ayda yaklaşık 560 bine ulaşır. Özellikle mühendisler ve teknisyenler
gibi yüksek tahsilliler sadece aklanmakla da kalmaz, bütün siyasi ve medeni
hakları iade edilir. Komisyonların yeterince iyi çalışmadıklarından yakınan
Vişinski’nin raporuna uygun olarak Politbüro, bölge savcılıklarına hatalı
kararların düzeltilmesi için talimat üstüne talimatlar yağdırmaktadır. Bunun
yanında partiden ihraç edilen on binlerce kişi yeniden değerlendirmeye alınır.
Stalin şöyle der:
“Bu süre içinde on binlerce, yüz
binlerce partili ihraç etmekle biz çok gayri insani davranmışız, partinin bir
takım üyelerine karşı bürokratik insafsızlık ve merhametsizlik göstermişiz,
yani son iki yıldaki tasfiyeler ve 1922’den beri yaklaşık yarım milyon üyeyi
partiden çıkarmışız. (…) Yol açtığımız bütün bu pislik, düşmanın değirmenine su
taşımaktadır… Bütün bunlar düşmanlar için, sağcılar için de, Troçkistler ve
Zinovyevciler için de, kimi derseniz deyin, herkes için ortam ve fırsat
yaratıyor. İşte bu insafsız ve merhametsiz politikaya bir son vermek gerekir.”
(Stalin, İktidarın Zirvesinde, Yuri Yemelyanov sf: 123)
Stalin
bu konuşmasında, aslında toplu tasfiyeler yapan ve yüzbinlerce komünisti
partiden ihraç eden parti yöneticilerini suçlamaktadır. Steno kayıtlarından:
“Yejov: Vesikaları kontrol ederken 200
binin üzerinde komünisti ihraç etmişiz.
Stalin: Bu çok fazla. (…) Bu ne demek
oluyor? Demek ki biz insanları çok kolayca ve dikkat etmeden partiye kabul
ediyoruz. Bu parti için de bir sınavdır ve kötü bir sınavdır. Tartışmasız
böyledir. Kendi üyelerini aydınlatmak, onları manevi açıdan geliştirmek, onlara
kültür aşılamak, onları Marksist yapmak için her türlü imkâna sahip bir iktidar
partisi, eğer bütün bu geniş imkânlara rağmen, hâlâ 200 binden fazla üyesini
ihraç etmek zorunda kalıyorsa, bu şu anlama gelir ki, sizler ve bizler çok kötü
yöneticileriz.” (Öteki Stalin, sf:230-231)
Kurttan korkan ormana
girmesin…
Anayasa
komisyonu 15 Mayıs’ta toplanır. 1918’den beri yerel Sovyet temsilcileri halk
meclislerinde açık oyla seçiliyordu ve kentlilerin temsilcileri, köylülerin
temsilcilerinden 5 kat fazlaydı. Yani kentliler 25 bin seçmen başına 1 vekil
seçerken, köylüler 125 bin seçmen başına bir vekil seçiyordu. Hiç saklanmayan
bu eşitsizlik siyasi yapının sınıfsal niteliğini, yani işçilerin köylülere
üstünlüğünün hukuki ifadesiydi. Rejimin adı proletarya diktatörlüğüydü. Ancak
yeni seçim sistemiyle bu değişiyor, oylar eşitleniyordu. Stalin, artık bir
proletarya diktatörlüğüne ihtiyaç olmadığını ilan ediyordu:
“… Örneğin SSCB işçi sınıfını ele
alalım. Hafızalarda kalan eski adıyla ona proletarya diyorlar. Fakat ona
kelimenin tam anlamıyla proletarya denebileceğini sanmıyorum… Proletarya,
kapitalistlerin sömürdükleri sınıftır. Ancak bizde kapitalistler sınıfı ortadan
kaldırılmıştır; üretim aletleri ve araçları kapitalistlerden alınıp devlete,
yani devlet olarak örgütlenmiş işçi sınıfına teslim edilmiştir… Peki, bundan
sonra işçi sınıfına proletarya diyebilir miyiz? Elbette ki hayır… Bizim Sovyet
köylüleri tamamen yeni bir köylü halktır. Bizim Sovyet köylüleri, kolhoz
köylüleridir…” (Öteki Stalin, sf: 226)
Önceden
SSCB Sovyetler Kurultayı delegeleri doğrudan ülke nüfusu tarafından değil, özel
seçmenler tarafından seçiliyor, bu da kraykom ve obkom 1. sekreterlerine ciddi
bir iktidar gücü sağlıyordu. Daha önce adaylar fabrikalar, madenler, işletmeler
ve benzer tesislerden seçilirken, şimdi coğrafi bölgeler esas alınacaktı. Halk
için alışılmadık olan genel, yani sosyal kökenine ve eski faaliyetlerine
bakılmaksızın, eşit ve en önemlisi de çok adaylı bir seçimi öngörmesiydi. Çünkü
daha önce papazların yanı sıra, tüm eski sömürücü sınıfların seçme-seçilme
hakkı yoktu. Yeni Anayasayla tüm toplumsal örgütlere aday çıkarabilme hakkı
tanınıyordu. Ayrıca daha önce yekpare olan yasama ve yürütme de ikiye
ayrılıyor, yargı bağımsızlığı getiriliyordu.
Stalin
konuşmasını bitirdikten sonra divan Başkanı Molotov, “konuşma yapmak isteyen
var mı?” diye sorar. Düşünmek için ara talep edilir. Fakat aradan sonra da
kimseden ses çıkmaz. Tasarıyı onaylayıcı sözler söylemek için bile olsa kimse
kürsüye çıkmamıştır. Stalin, karşısında kaya gibi dimdik duran ve milim hareket
etmek istemeyen güçlü bir yönetici/bürokrat sınıfla karşı karşıya olduğunu fark
etmiştir. Aradan sonra yine söz alır ve doğrudan anayasanın hangi tarihte kabul
edileceği konusuna girer. Acele etmektedir…
“Görünüşe bakılırsa, mesela Haziran’ın
ikinci yarısında SSCB Yürütme Komitesi Başkanlığı toplanabilir ve anayasa
tasarısını onaylar veya onaylamaz -bu kendi bileceği iştir. Eğer onaylarsa, o
zaman anayasa tasarısını görüşmek için Sovyetler Kurultayı’nı çağırmak üzere
karar alır. (…) Anayasa tasarısının basında görüşülmesi için bizim Temmuz,
Ağustos, Eylül, Ekim olmak üzere dört ay süremiz olacaktır. İnsanlar tasarıyı
inceleyip görüşebilir, beyin süzgecinden geçirebilir, neticede onu kabul
etmeleri veya etmemeleri için bilgileri olur.” (Öteki Stalin, sf: 228)
Plenum
çalışmaları sırasında, geniş yönetimin yeni anayasa konusundaki ilgisiz tavrı
artık belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bürokrasi ayak sürümekte, ne yapıp
edip işi sürüncemede bırakarak zaman kazanmaya çalışmaktadır. Nitekim Merkez
Yürütme Komitesi, anayasa tasarısını onaylamış ancak Sovyetler Kurultayı’nın 25
Kasım’da toplanmasına karar vererek kurultayın ayın başında veya ortasında
toplanmasını isteyen Stalin ve Molotov’a karşı bir hamle yapmıştır. Bir gün
sonra tasarı gazetelerde yayımlanır. Gazeteler tasarı hakkında işçilerin,
köylülerin, mühendislerin, hekimlerin Kızıl Ordu askerleri ve komutanlarının
kısaca tüm yurttaşların görüşlerine yer verirken yönetim kademesinden iki kişi
dışında yine sessizlik hâkimdir. Sessizliği bozanlardan ilki Güney Kafkasya
Kraykomu 1. sekreteri Lavrenti Beriya, diğeri ise Stalingrad Kraykomu 1.
sekreteri Vareyskis’dir. Beria makalesinde yeni seçim sisteminin “sakıncalı”
olmasını, kendi iktidarları tehlikede diye değil, “düşmana” fırsat vermemek şeklinde
açıklar:
“Kuşku yok ki, Sovyet iktidarının
azgın düşmanları, öncelikle de bozguna uğramış Troçkist-Zinovyevci gruplardan
olanlar, yeni anayasayı kendi karşıdevrimci amaçları için kullanma girişiminde
bulunacaklardır.” (Öteki Stalin, sf: 232)
Yeni
seçim sistemiyle Troçki ve Zinovyev yanlılarının gizli şekilde kendi vekil
adaylarını koyma ve SSCB Yüksek Sovyeti’ne girme tehlikesinin kuşkusuz Stalin
de farkındadır ama daha en başından itibaren bu seçim sistemiyle “yabancı
unsurların” seçilebilme ihtimalini göze aldıklarını ve bunun da kendileri için
büyük bir sınav olacağını kaydetmiştir:
“Birincisi eski kulaklar, Beyaz Ordu
mensupları ve din adamlarının hepsi Sovyet devletinin düşmanları değildirler.
İkincisi, halk bazı yerlerde düşman olanı seçse bile, bu, sadece bizim
propaganda alanında kötü çalıştığımızı ve böyle bir rezaleti hak ettiğimizi
gösterir. Ancak bizim ajitasyon çalışmalarımız bolşevik tarzda yürütülürse,
halk, kendisine düşman olanları kendi üst mercilerine seçmez. Demek ki ağlayıp
sızlamak yerine çalışmak gerekir, herşeyin hazır bir şekilde idari talimatlar
yoluyla sağlanmasını beklemek yerine iş yapmak gerekir… Kurttan korkan ormana
girmesin.” (Stalin, İktidarın Zirvesinde sf:111)
Moskova Yargılamaları
Böylece
çelişkili bir durum ortaya çıkmıştır. Bir yandan bütün MK üyeleri topluca,
birlik ve beraberlik içinde anayasa tasarısı lehinde oy kullanırken, diğer
yandan hiçbiri açıkça anayasayı destekler yönde fikir beyan etmez ve bu gitgide
aleni bir sabotaja benzemektedir. Stalin ve dar grubunun acilen bir hamleye
ihtiyacı vardı. Bu arada Leningrad Komünist Partisi genel sekreteri Kirov’un
1934 yılında bir suikastle öldürülmesinin gerginliği de hâlâ sürmektedir.
İçişleri Halk Komiserliği (NKVD) Gizli Siyasi Şube (SPO) müdürü Molçanov yeni
ortaya çıkan materyallere göre Troçkistlerin yeniden zincir halkaları
prensibine uygun bir yer altı örgütü kurmaya niyetlendiklerini rapor etmesiyle
bir yandan geniş yönetimin mazeretini elinden almak, diğer yandan da onlara göz
dağı vermek için Mart ayında durdurulmuş olan Troçki-Zinovyev bloğuna karşı
yeni bir tutuklama dalgası başlatılır. Bu meşhur Moskova yargılamalarıdır…
Bu
makalenin sınırları içinde bu yargılamaları ele almak mümkün değil. Bu
mahkemelerin “düzmece” olduğuyla ilgili yaygın bir kanaat vardır. Amerikalı
tarihçi Grover Furr’a göre Sovyet tarihi alanında bu yalnızca “ana akım” görüş
değil, müsamaha gösterilen tek görüştür. Nitekim bu makalede bizim de temel
kaynak olarak yararladığımız Yuri Jukov, Yuri Yemelyanov gibi tarihçiler de bu
mahkemeleri büyük oranda “düzmece” kabul eder. Bunun temel sebebi özellikle
1937-1938 döneminde sorgulamalarda işkenceyle itirafların alınmasıydı. Furr
aslında işkenceyi kabul etmektedir, ancak işkenceyle ‘itiraf’ alınmasının, o kişinin
gerçekten o eylemi yapmadığı anlamına gelmediğinin altını çizer. Kişi gerçekten
suçludur ama işkencede itiraf etmiş olabilir (Bkz, Sergey Kirov Cinayeti, sf:
417). Jukov, artık bürokratlaşmış ve her biri kendi bölgesinde neredeyse bir
“derebeyi” haline gelmiş, üstelik de kendini geliştirmeye ve eğitmeye de
kapalı, eski komünistlerden oluşan bu geniş yönetimden kurtulmak ve yeni seçim
sistemiyle sosyalist demokrasiye geçmek için, Stalin ve dar yönetimin uydurma
belgelerle önceden kestirilemeyen, tehlikeli bir oyuna girdiğini yazarken,
Furr, bu mahkemelerin düzmece olduğunu bu güne kadar hiç kimsenin
kanıtlayamadığını -arşivler hâlâ gizli tutulmaktadır- ve eldeki var olan
belgelere bakıldığında bu kişilerin suçluluğunun su götürmez olduğunu öne sürmektedir.
Bu konuya tekrar döneceğiz…
Geçtiğimiz
günlerde “Bir zamanlar Lenin adında bir adam yeni bir Rusya uydurmaya kalktı ve
işin sonu toplu mezarlara kadar vardı,” diyen Vladimir Putin, arşivlerin
açılması için gereken 75 yıllık süre dolduğu halde nedense bu arşivlerin
erişimine hâlâ izin vermemektedir! Ancak Jukov kitabında 50 yıl sonra açılan
gizli bir arşiv belgesini sunar. 1936 yılının 4 Aralık’ındaki Anayasa komisyonu
toplantısında Yejov kürsüye çıkar ve konuşmasında Kirov cinayetiyle ilgili
olarak Ocak 1935 tarihli mahkeme kararına ve yayımlanan propaganda
materyallerine tamamen aykırı olarak şunları söyler:
“Soruşturma, Zinovyev’in, Kamenev’in
ve Troçki’nin bu cinayetin organizasyonuna doğrudan katıldıkları hakkında kanıt
elde edememiştir… Aynı şekilde Troçkistlerin Kirov’un öldürülmesine
katıldıkları da ispatlanamamıştır.” (Öteki Stalin, sf:298)
Bu
konuşma bir başka açıdan da, cinayeti Stalin’in işlediği ve onun talimatıyla
suçun Troçki-Zinovyev bloğuna atıldığı iddialarına terstir. Örneğin Yejov’un biyografisini
kaleme alan Marc Jansen-Nikita Petrov, Kirov cinayetiyle ilgili olarak:
“Delil olmamasına karşın Stalin,
Zinovyev, Kamenev ve diğer eski muhaliflerin cinayetten sorumlu oldukları
hikayesini üretmelerini emretti. (…) Soruşturmayı derinlemesine araştırarak,
Stalin’in istediği yöne çeviren Yejov, verdiği ayrıntılı raporda suçlu
halk düşmanlarının ve casusların maskesini düşürdüğünü bildirdi.” demektedir.
(Stalin’in Baş Celladı Yejov, sf:50)
‘Hikâye
uydurma’ talimatı aldığı iddia edilen Yejov’un, 1936 yılında ve hâlâ Stalin’in
gözdesiyken, Stalin’in ve tüm MK üyelerinin bulunduğu bir toplantıda “hiçbir
kanıt elde edilememiştir” şeklinde böyle bir açıklama yapması, hukuki terimle
hayatın olağan akışına uymamaktadır.
Aslında
ilginç bir durum ortaya çıkmıştı. Bir yanda yeniden partiye kabuller başlarken
aynı zamanda da Troçki ve Zinovyevcilere karşı yeni bir operasyon
başlatılmıştır. Mayıs 1936 itibariyle sadece dört yıllık tasfiyeler ve Parti
üyelik kartı değiştirme sürecinde Malenkov’a göre 306 bin kişi, yani 2 milyon
üyesi olan partinin yüzde 10-15’i ‘temizlenmişti.’ Ancak ihraçların çoğu tüzük
ihlali, üyelik aidatının ödenmemesi, toplantı ve etkinliklere katılmama gibi
sıradan nedenlerdi. Açıkça siyasi nedenlerle atılanlardan ise casus ve yardakçı
50 kişi, Troçki ve Zinovyevciler 306, düzenbaz ve sahtekârlar 723, kökenlerini
ve geçmişlerini gizli tutan eski Beyaz Ordu mensupları ve kulaklar: 1666 kişi
yani 306 bin kişinin içinde devede kulaktı. Ancak yeni anayasa yayımlandıktan
sonraki iki buçuk ay içinde partiden atılan “sol”cuların sayısı aniden 6844’e,
Eylül sonu itibariyle ise 9602’ye yükselmişti. (bkz. Öteki Stalin,
sf:206) Kuşkusuz Troçki’de hükümeti kışkırtıyor, aynı yıl yayımlanan
“İhanete Uğramış Devrim” kitabında o sırada Parti içinde Stalin’e karşı 20-30
bin civarında muhalefetin yer aldığını kaydediyor ve bu muhalifleri harekete
geçmeye çağrıyordu.
Stalin,
yeni seçim sisteminden taviz vermemek ve geniş yönetimi köşeye sıkıştırmakta
kararlı görünmektedir. Gerçekten de iddia edildiği gibi tehdit edici düzeyde
bir Troçki-Zinovyev bloğu olup olmadığını bilmiyoruz ama bugün kesin olarak
bildiğimiz 1937 1 Mayısında general Tuhaçevski’nin bir darbe hazırlığı içinde
olduğudur. Gerek Hitler’in, Paul Carell takma adıyla bilinen tercümanı Paul
Schmidt’in “Hitler Doğuya Yürüyor” isimli kitabı, gerekse Amerikalı araştırmacı
Jeoffrey Bailey’in “Komplocular” isimli kitaplarında sunulan belgeler,
darbe girişimini su götürmez bir şekilde kanıtlamaktadır.
İdari tedbirlere ihtiyaç
yoktur…
25
Kasım 1936 günü saat 17.00’de Büyük Kremlin Sarayı’nın Sverdlov sarayında
Sovyetler 8. Olağanüstü Kurultayı toplanır. Stalin konuşmasında son yirmi yıl
içinde Sovyetler’deki yaşam şartlarının değiştiğini anlatırken, bir önceki
konuşmasında dile getirdiği SSCB’de klasik proletaryanın artık ortadan kalkmış
olduğu tezini tekrarlar:
“Bizim işçi sınıfı, bırakın üretim
aletleri ve araçlarından yoksun olmayı, halkla birikte bütün bunların
sahibidir… Peki bundan sonra bizim işçi sınıfına proletarya diyebilir miyiz?
Tabi ki hayır.” (Öteki Stalin, sf: 281)
Bu
sırada Troçki, yeni anayasaya muhalefet etmekte ve yeni seçim sistemiyle Ekim
Devrimi’nin başlıca kazanımı olan proletarya diktatörlüğünün tasfiye edildiğini
öne sürerek Stalin’in revizyonizmin bataklığına yuvarlandığını yazmaktadır.
Ertesi
gün yeni Anayasaya karşı söz alan konuşmacıların her biri aslında sosyalist
devletin, içerden ve dışardan düşmanlarla kuşatılmış olduğunu ve bu seçim
sistemi kabul edilirse sosyalizmin büyük yara alacağını ima eden ve tezlerini
kanıtlamak için mümkün olan bütün kanıt ve örnekleri kullanan konuşmalar
yaparlar. Temelde bilinçli bir şekilde kuşku ve güvensizlik ortamı yaratmaya
çalışan bu konuşmacılar düşman çemberini genişleterek sadece Troçki ve
Zinovyevcileri değil, yerel ve kimliksiz kalmış milliyetçileri, hatta unutulmuş
Beyaz Ordu mensuplarını da düşmanlar arasına katarak psikolojik bir gerilim
ortamı yaratmaya çalışmaktadırlar.
Yanıt
olarak ilk sözü Jdanov alır:
“Genel seçme-seçilme hakkı, bizim
kitleler arasında yaptığımız propaganda ve eğitim çalışmalarımızın başarısını
ortaya koyacaktır; biz halk düşmanlarının Sovyetlere girmesini istemiyorsak,
yaramaz adamların Sovyetlere sokulmasını istemiyorsak, proletarya diktatörlüğü
olarak bunu sağlamak için her türlü imkâna sahibiz. Ülkemizin emekçi kitleleri
olarak, bunları engellemek için elimizde halk arasında propaganda yapma, halkı
eğitme ve organize etme gibi araçlar vardır; bunun için idari tedbirlere
ihtiyaç yoktur. Bu, ülkemizde proletarya diktatörlüğünün güçlendiğini gösterir;
şimdi o devleti daha esnek yöntemlerle yönetme olanağına sahiptir ve demek ki
daha güçlüdür.” (Öteki Stalin, sf: 289)
Molotov
ise konuşmasında bir adım daha ileri gider ve “düşman” unsurlarının
seçilmesinin sistemin lehine olacağını, geri kalmış bürokratların ortadan
kalkacağını, yerine yeni ve yetenekli gençlerin geçeceğini söyler:
“Yeni seçim düzeninde, belirli bir
bölgede, bizim propaganda ve çalışmalarımız etkisiz olursa, düşman unsurlar
arasından birinin seçilme ihtimali de söz konusudur. Fakat bu tehlike de
sonuçta çalışmalarımızda bize yarar sağlayacaktır; çünkü bu sistem uyuyan
kadroları harekete zorlayacak, ayrıca her bir kurum ve işletmeye de sıkı bir
rekabet havası getirecektir.” (sf: 292)
1
Aralık’ta sona eren kurultayda pasif çoğunluğun yanı sıra iki aktif grup ortaya
çıkmıştır. Birinci grup seçim sistemine doğrudan değinmemekle birlikte aşırı
nefret ve düşmanlık havası yaratmaya çalışan geniş yönetim, Diğeri ise hiçbir
taviz vermeden yeni anayasa tasarısının bu haliyle bir an önce yürürlüğe
girmesine çalışan Stalinci dar yönetim.
Gizli Plenum
4
Aralık günü saat 16.00’da Kremlin Sverdlov salonunda, elli yıl boyunca devlet
sırrı olarak kalmış, sadece rapor ve konuşmaların içeriği değil, toplantının
yapıldığı bile gizlenen bir MK plenumu düzenlenir. Toplantı herkese son anda
haber verilmiştir. Molotov, herkesin dünkü komisyon toplantısına katıldığını ve
dolayısıyla tasarının yeniden okunmasına gerek olmadığını söyledikten sonra son
kez herhangi bir eleştiri veya talep olup olmadığını sorar. Ve Stalin grubunun
önerdiği anayasa tasarısı, herhangi bir önemli düzeltme yapılmaksızın oy
birliğiyle kabul edilir.
Ardından
Yejov söz alır. Gündem Troçkistler ve Sağcı Antisovyet Örgütlerdir. Yejov
aslında birbiriyle çelişen karmakarışık bir konuşma yapar. Buharin ve Rikov’u
suçlar. Kürsüye hem Buharin hem de Rikov gelir. Kendilerini savunur. Ancak
geniş yönetime Stalin’le kendilerini kopmaz bağlarlar bağlamak için kan
gereklidir. Eykhe kürsüden, “Yoldaşlar, yüzlerini şeytan görsün, böyle adamları
ne diye sürgüne gönderiyoruz? Onları kurşuna dizmek gerekir! Yoldaş Stalin biz
çok insaflı davranıyoruz!” diye haykırmaktadır. Kosior da çok sert bir konuşma
yapar.
Stalin
grubu ise aynı fikirde değildir. Molotov:
“Yoldaşlar, Buharin ve Rikov’un burada
söylediklerinin tümü içinde bence tek doğru olanı şudur: Meseleyi en titiz ve
dikkatli şekilde araştırmak gerekir. (…) Biz neden Ağustos ayındaki
duruşmalarda iddianameyi ve suçlamaları dinlemek ve üstelik Buharin’i İzvestiya
yönetiminde, Rikov’u da İletişim Halk Komiserliği görevinde tutmak zorundaydık?
Çünkü biz MK üyelerimizi, dünkü yoldaşlarımızı lekelemek istemiyorduk. Yeter ki
onlar lekelenmesinler, yeter ki suçlananlar asgari sayıda kalsınlar.” (sf: 307)
Stalin
grubu, geniş yönetimin kendisine dayatmak istediği oyun kurallarını kabul
etmemekte direniyor, kendi gücünü göstermeye ve cezai tedbirlere başvurmaksızın
da bu işi yapabileceklerini göstermeye çalışıyordu. 4 Şubatta Parti
organları şube başkanlığına Malenkov getirilir ve Malenkov obkom, kraykom ve
milli komünist partileri MK yöneticileri düzeyinde karmaşık kombinasyonlar
kurarak birçok görevlinin yerini değiştirir. 1936-37 kışında bütün bu yer
değiştirmeler ve nakiller, doğal olarak alt kademe ve düzeylerde de devam
etmektedir. Bütün bu atanmalar, nakiller, görevden almalar ve işten
çıkarmaların ortak bir özelliği vardır: Bunların hiçbiri ceza almaz ve açıkça
eleştiri hedefi olmaz.
Rekabetten
korkuyorsunuz…
23
Şubat 1937’de Plenum yeniden toplanır. Yeni seçim sistemi hakkında konuşan
Jdanov, önceki seçim uygulamalarını yerden yere vurarak, Parti üyelerinin
adaylar konusunda serbestçe kendi fikirlerini ifade edemediklerini, adayı geri çevirme
hakkından yararlanamadıklarını, uygun olmayan adayları eleştiremediklerini
anlatarak, bundan sonra seçim yapılmadan gerçekleştirilen atama uygulamalarının
kaldırılacağını, listeler temelinde oylamanın yasaklanacağını, açık oylama
yerine gizli oylamaya geçileceğini ve önerilen adayları reddetme ve eleştirme
hakkının sınırsız bir şekilde kullanılacağını belirtir:
“Parti örgütlerimiz dostça eleştiri
ile düşmanca yergi arasındaki farkı anlamayı öğrenmelidir. Emekçilerin, Sovyet
kurumlarının faaliyetlerinde görülen bazı eksiklikler ve hatalarla ilgili
itiraz ve şikayetleri, bizde çoğu zaman düşmanca eleştiri sayılıyor. (…)
Eskiden partisiz adaylar pek dikkate alınmıyordu. Sovyet kurumlarında partinin
ağırlığını sağlamak için parti üyesi olmayan adaylar ihmal ediyor, destek
görmüyordu ve bunun nedeni, kitleleri yönetme ve onlarla ilişki kurma konusunda
bolşevik ilkelere aykırı yaklaşımdır. Unutmayın ki, ülkemizde iki milyon parti
üyesi var, parti üyesi olmayanlar ise kat be kat fazladır.” (Öteki Stalin sf: 326)
Ne
var ki Jdanov’un dile getirdiği bu konular, plenuma katılanların pek ilgisini
çekmez. Konuşmada ele alınmış konuların doğrudan muhatabı olan obkom, kraykom,
milli KP MK 1. sekreterleri söz alarak hemen lafı değiştiriyor, konuyu güya
canlanan ve aktifleşen düşmanlarla yapılacak mücadeleye getiriyordur.
Söz
alan Molotov bu “cadı avına” karşı ısrarla itidal çağrısı yapar:
“Bizim görevimiz, bu meselede yalnızca
münferit suçluları tesbit etmek değildir, sadece bu işi yapanları ifşa etmek ve
cezalandırmak değildir. Göremiz bundan doğru dersler çıkarmaktır, siyasi ve
pratik sonuçlara varmaktır. Bize gereken özeleştiriyi geliştirmek ve
artırmaktır… Sanık aramaya gerek yok yoldaşlar. Aslına bakarsanız, partinin
merkezi kurumlarından tutun da en alt örgütlerine kadar, burada hepimiz
sanığız. (…) Bize sıkça soruluyor: Eğer biri eski bir Troçkistse ne yapmak
gerekir, onunla iş yapılabilir mi? Bu yaklaşım doğru değildir. Biz eskiden
bilinçli şekilde Troçkist olanlardan yararlanmaya karar verdik ve yanılmadık.
Yanlışımız başkaydı; onların çalışmalarını kontrol ederken hata yaptık.
Herhangi bir eleman eskiden Troçkist olduğu ve partiye karşı geldiği için ondan
yararlanmaktan vazgeçemeyiz; böyle bir tutumumuz olamaz. Daha geçenlerde
Troçkist sabotaj örgütünün ifşasıyla ilgili olarak, bazı bölgelerde suçlularla
birlikte suçsuzlar da aynı kefeye konarak aşırıya kaçılmıştır; çünkü partinin
ve devletin politikasını yanlış anlıyorlar.” (sf: 330-332)
Stalin
de aynı fikirdedir:
“Aramızda sorumlu ve görevli
yoldaşlardan bazıları eski Troçkisttir, ancak onlar Troçki düşüncesi ve
saflarından çoktan kopmuşlardır ve Troçkistlere karşı mücadelede, hiç Troçkist
olmamış saygın yoldaşlarımızdan hiçbir şekilde geri kalmamaktadırlar. Şimdi bu
yoldaşları ayıplamak ve suçlamak aptallık olur.” (Stalin, İktidarın Zirvesinde,
sf: 122)
Ne
var ki bu konuşmalar beklenen etkiyi yaratmaz.
Başsavcı
Vişinski ise konuşmasında sorgu memurlarının yöntemlerini eleştirir:
“Bizde sadece NKVD organlarında değil,
savcılık birimlerinde de soruşturma prosedürleri ve uygulamaları konusunda bir
kalite yetersizliği söz konusudur. Bizde soruşturma dosyalarının başlıca eksiği
ve kusuru, kendi aramızda ‘suçlama eğilimi’ dediğimiz husustur. Bu ‘üniformanın
namusunu’nu kurtarmanın bir yolu sayılıyor; yani eğer biri yakalanmışsa, ele
geçmişse ve suçlu olarak yaka paça getirilmişse, demek ki nasıl olursa olsun,
onun suçlu olduğunu ispatlamak gerekir. Eğer soruşturma, suçlamadan farklı bir
sonuca varırsa, bu sadece çok büyük bir terslik sayılıyor. Kanıt
yetersizliğinden dolayı dosyayı kapatma, genelde bir kusur olarak kabul
ediliyor, bunun kurum ve çalışanlarının itibarını sarstığı düşünülüyor.” (sf:
336)
Başsavcının
bu itirafı, Stalin’in “istenilen sonucu almak için her yola başvurulsun”
talimatı verdiği iddialarına pek de uygun düşmemektedir. Gerçekten böyle bir
talimat olsaydı Vişinski’nin hem de Stalin’in yüzüne karşı bundan şikayet
etmemesi gerekirdi. Kaldı ki tüm bir antistalinist yazın, Stalin’in bunu bizzat
başsavcı Vişinski üzerinden yaptığını öne sürmüştür. Halbuki Vişinski bundan
dert yanmaktadır…
Ve
nihayet sözü Stalin alır. Artık saflar netleşmiştir. Bir tarafta ülkeyi
demokratikleştirmek, ona taze bir kan vererek bir yenilenme zorunluluğunu gören
Stalin, diğer tarafta da imtiyazlarını ve iktidarını kaybetmemek için her şeyi
göze almış geniş yönetim. 30’ların ortalarında üniversite mezunu parti
üyelerinin sayısı birden artışa geçmişti. Bu parti üyeleri yüksek eğitimlerinin
ardından yeni kurulan Sovyet işletmelerinde çalışarak büyük deneyim kazandılar.
Bu unsurlar, sosyalist kuruculuğa aktif biçimde katıldılar ve parti bölge ve
cumhuriyet komitelerinde yaşanan entrikalara bulaşmadılar. Doğrusu Stalin ve
dar yönetimi (Molotov, Kaganoviç, Voroşilov, Jdanov başta olmak üzere) eski
kadroların yerine daha eğitimli ve modern işletmelerde yeterli deneyime ulaşmış
bu gençleri getirmek istiyordu.
Stalin
konuşmasına “solcu” Troçkistlerle, “sağcı” Buharincileri ciddi bir güç olarak
görmediğini söyleyerek başlar. Daha sonra parti yönetimi ve bürokrasisinin
yetersizliklerini ve kusurlarını gözler önüne serip tüm yönetici sekreterlerin
altı aylık zorunlu bir eğitime tabi tutulacağını, kursların yakın zamanda
başlayacağını ancak eğitime başlamadan önce, kendi yerlerine geçecek yetenekli,
deneyimli ve onları aratmayacak ikişer yardımcı önermelerini ister:
“Siz çoğunuz rekabetten korkuyorsunuz,
bu yüzden de işe yaramaz kıytırıkları göreve getiriyorsunuz; onlarsa size
yardımcı olamıyor, gerçek vekillik yapamıyorlar.” (sf: 342)
Bu
sekreterlerin söz konusu kurstan sonra başka yerlere atanacakları, hatta belki
de parti yönetimi dışında bir görev alacaklarını bilmek için kâhin olmaya gerek
yoktur. Zaten Stalin de bunu saklamaz:
“Bizler ihtiyarladık ve yakında
çekileceğiz, sahneyi terk edeceğiz. Bu doğanın kanunudur. Ve bizim yerimize
geçebilecek birkaç grubun olmasını istiyoruz.” (sf: 342)
Son
olarak bildiride parti yöneticilerinin eğitimlerinin yetersizliğine rağmen
bilgilerini arttırmak istemedikleri, öğrenmekten uzak durdukları, seviyelerini
yükseltmeyi düşünmedikleri kaydedilmiştir. Böylece Stalin, yapılacak reformları
sağlama almak, onlar için gereken şartları oluşturmak ve artık kaçınılmaz hale
gelen kadro sorununu çözmek üzere bir hamlede daha bulunur. Plana göre bunlar
çok adaylı ve eşitlikçi bir seçim sistemiyle gerçekleştirilecektir. Ancak
Stalin yeni seçim sistemini de kursları da hayata geçiremez…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.