Taylan
Kara
Birikim Dergisi ve “liberal
sol” olarak adlandırılan çevrenin bu topluma verdiği en büyük zarar nedir?
Bu toplumla ilgili yanlış
saptamaları mı? Günümüzden geçmişe bakıldığında “deli zırvası” denecek tarih
okumaları mı?
Sosyalizme, cumhuriyete ve
hatta zaman zaman “devrim düşüncesi”ne saplantı derecesinde karşıtlıkları mı?
Bu başlıklar elbette çok
önemlidir. Her bir başlığın ayrıntılarıyla ilgili ayrı ayrı sayfalarca yazı
yazılabilir. Ancak sol cenahta şimdiye kadar onlarca savunu yanlış çıkmış,
birçok siyasal saptama yaşam tarafından çürütülmüştür.
O hâlde Birikim Dergisi ve
“liberal sol”un diğerlerinden farkı nedir?
“Türkiye’de solda siyasal,
sosyal ya da kültürel olarak en büyük eksiklik nedir?” sorusuna bir tek
sözcükle yanıt verilecek olsaydı o yanıt şu olurdu:
“Refleksler”.
Damda gezen, dört ayaklı,
miyavlayan bir canlı çok büyük bir olasılıkla kedidir. Çok düşük bir olasılıkla
başka bir hayvan da olabilir ama deneyimlerimizden edindiğimiz önyargılarımızla
böyle bir canlıya kedi muamelesi yapar ve büyük bir olasılıkla haklı çıkarız.
Bunlar önyargılarımızdır ve
bu önyargılar genelde doğrudur. İnsanlar günlük yaşamda küçük olasılıkları
ihmal edip büyük olasılıkları dikkate alma eğilimindedir.
Önyargılar, bize büyük
olasılıkları gösteren paket yargılar, kısa yollardır.
Önyargılar, insanların
günlük hayatını kolaylaştırır; hayatı kendilerince düzenlemelerine yardımcı
olur.
Hangi ideolojiye sahip
olursak olalım, siyasette de önyargılarımız vardır.
Örneğin, “sermayenin serbest
dolaşımı”nın, “girişimci hürriyeti”nin, “mülkiyet hakkı”nın öneminden tutkuyla
söz eden bir köşe yazarının sermaye sınıfının bir ideoloğu olduğunu rahatlıkla
düşünebilirsiniz.
Örneğin bundan 30 yıl önce
kendini sosyalist olarak tanımlayan bir kişi “Beş yaşındaki kız çocuğuyla
evlenmekte bir sakınca yoktur” diye yazan birine belirli bir önyargıyla bakardı
ve onu “yobaz” diye adlandırırdı. Geçmişte, diyelim ki bundan 40 yıl önce sol
cenahta önyargılar ve önyargılardan kaynaklanan refleksler büyük oranda
sağlamdı. Bundan 10-15 yıl önce Türkiye’de yaygınlaşan dinselleşmeye karşı,
liberallerin “laik teyze” diye karikatürize ettiği kişinin verdiği tepki
-refleks biçimini, detaylarını, ifade şeklini kaba bulsanız dahi- diri bir
refleksti.
Geçmişte bir sosyalist,
örneğin Akit gazetesinde yazan bir yazarı sadece mücadele edilecek bir hasım
olarak görürdü ve bu kişiyi “yobaz”, “gerici”, “Siyasal İslamcı” ya da “dinci”
diye adlandırırdı.
Böyle bir yazar “aylık
sosyalist kültür dergisi” alt başlığıyla çıkan Birikim adlı dergide yazdığı
zaman ise durum büsbütün değişiyor; artık solun içine girmiş, solun dikkate
alabileceği bir görüş ortaya koymuş oluyordu.
Birikim Dergisi’nde Hilal
Kaplan, Abdurrahman Dilipak, Ali Bulaç, Yasin Aktay gibi kişiler çeşitli
vesilelerle yazdılar ve solun aklına girdiler. Bugün iktidar aygıtı içinde
yöneticilik yapan, siyasal iktidarın ideoloğu olan birçok İslamcı yazar, bundan
5-10 yıl önce Birikim Dergisi’nde “özgürlük”, “mağdurluk”, “demokrasi”,
“hoşgörü” yazıları yazmaktaydı.
****
Che
Guevera ile Said-i Nursi
“Aylık sosyalist kültür
dergisi” Birikim’de Said-i Nursi, Che ile aynı cümlede solun aklına servis
edilmişti. Birikim Dergisi’nin 102. sayısında şunlar yazıyordu:
“Liman işçilerinin grevini
engelleyen papazlara bakarak, ‘din afyondur’ diyen Marx’ın kavramlarını ödünç
alan Said Nursi gibi Che de zulüm ve baskının aleyhindeki ve burjuvanın
proleteryayı boğmasına karşı durdu. Bu yüzden o da terk etti kenti ve dağa
çıktı. Said Nursi, kendisine zulmedenlerin zihniyetini dışlamış ve kalbini dağa
çıkarmıştı. Sekiz sürgün yılını geçirdiği Barla’da insanlığın mutluluğu için
nefsiyle savaştı. Soylu bir kavgaydı onunkisi. Che gibi tıpkı. O da salonun
değil sokağın sesiydi. 1928’de Rosario’da başlayan kavga, 1967’de Bolivya’da
ezilen halkların gür ve onurlu sesi olarak sustu.”(1) Liberal sol diye
tanımlanan bu çevreler, topluma zorla dayatılan dinselleşmeyi, cemaatleşmeyi, Siyasal
İslam’ın devlet ve toplum içindeki örgütlenmesini sosyalistlerin gözünde
önemsizleştirdi. Uyarıda bulunan yazarları ise despotlukla, darbecilikle ve
hatta faşistlikle suçladılar.
Birikim Dergisi ve liberal
sol çevre, Siyasal İslamcıları toplumun gözünde mağdur, ezilen, baskı gören
insanlar ve kurumlarını masum sivil toplum kuruluşları olarak meşrulaştırdı.
Birikim Dergisi’ne göre
zaten Fethullahçı çete de “gayet meşru bir proje”ydi. Fethullahçıların devletin
kılcal damarlarına kadar sistemli bir şekilde yayılması da hep şu
“Ergenekoncuların iftirası”ydı!(2) Bilindiği gibi Ömer Laçiner, Murat Belge ve
Birikim çevresi, bir dönem Fethullahçı çeteyle el ele, gönül gönüle Abant
Toplantıları’nda demokrasicilik, sivil toplumculuk oynuyordu. Yayımlandıkları
dergi söylenmese, “sosyalist kültür dergisi” Birikim’de çıkan kimi yazıların
Yeni Şafak, Zaman gibi gazetelerde ya da Siyasal İslamcı bir dergide çıktığı
düşünülebilirdi.
Örneğin şöyle bir metin
İslamcı bir dergide değil “aylık sosyalist kültür dergisi” Birikim’de
yayımlanmıştı:
“Batı tipi giyinme, kadının
fiziki varlığını belirginleştiriyor ve sırf kadınlık üzerine kurulu bir
kimliğin geliştirilmesine yol açıyordu. Çador (İran’da kadınların giydiği bir
çarşaf(3)) ile, bu fikri besleyen dış takıları atarak kadının gerçekliği ve
cinsiyet yapısı soyutlanıp, kimliğinin sadece yüzünde ifade edilmesine
çalışılıyor, böylelikle de kadının karakteri hakkında daha bilinçli hâle
gelinmesi sağlanıyordu. Farklılık sadece yüz görünümüyle elde edilecekti
böylelikle. Fizyoloji üzerine yoğunlaşan tüm dikkatimizin dağılmasıyla, ruhun
kendini ifade ediş biçimlerine yönelebilirdik.”(4)
Bu mantıkla bakılırsa
anaokullarında kız çocuklarına giydirilen çarşaf ya da Afganistan’da zorla
giydirilen burka da gayet faydalı ve olması gereken şeyler diye yorumlanabilir.
Eğer gerekçe sırf “fizyoloji üzerine yoğunlaşan dikkati ruhun kendini ifade
ediş biçimlerine yönlendirmek” ise bu kıyafetleri niçin sadece kadınlar
giyiyor? Bu gerekçe erkekler için de geçerli değil midir?
Feminist
İslamcılık!
Yine Birikim Dergisi’nde
çıkan aynı yazıda şu ifadeler yer alıyordu:
“İslamcılık aynı zamanda bu
tutarsızlıkları sorgulama yeteneğine sahip ve ana dalga itibariyla erkekle
kadını hareket içinde eşit ve aynı saflarda görmesi bakımından feminist bir
hareketti.”(4)
****
Birikim
Garantili Siyasal İslam
Siyasal İslam’la ilgili
solda var olan ideolojik karşıtlığı bir kenara bırakalım “doğal kaygı”ları bile
anlamsız, saçma ve resmi ideolojiyle aynı düzlemde buluyordu Birikim zihniyeti.
Dilaver Demirağ bir
makalesinde şunları yazmıştı:
“Peki, modernist dile egemen
olduğu üzere ‘türban’ ve onun asıl öznesi olan siyasal İslam gerçekten de her
halükarda baskıcı, mikro ya da makro faşist bir tavrın ‘siyasi simgesi’ mi?
Türkiyeli Anarşistlerin çoğu gibi anlamaya çalışan tavır ‘İslamcı Yalakalığı
mı?’
Burada bir parantez açarak
Türkiye’deki egemen anarşist dilin de tüm yeni sol haline karşın son derece
modernist olduğunu söyleyebilirim. Oysa Batı’daki anarşist hareket özellikle de
postanarşist hareket buradakiler kadar resmi ideoloji ile aynı düzlemde buluşan
bir halde değiller.”(5)
Siyasal İslam’ı
sosyalistlere pazarlamaları yetmemiş olmalı ki anarşistlere “Siyasal İslam çok
cici, niye yutmuyorsunuz” diye çıkışmakta ve buna karşı çıkan anarşistleri
“resmi ideolojiyle aynı düzlemde buluşmakla” suçlamaktadır.
Aksu Bora Birikim’de şunları
yazmıştı:
“‘Yaşam tarzı’ dedikleri o
boktan orta sınıf güvenliğinin ve kendinden menkul ‘doğru hayat’ nosyonunun
tehdit altında olduğunu hissedenler, bayrak mitingleri düzenledi.”(6)
Bu ve benzeri yazarların
yazdıklarının detayları ve eleştirisi ayrı yazıların konusu olacak kadar
geniştir.
Türkiye’de Birikim Dergisi
ve liberal solun sol cenaha yaptığı en büyük kötülük, sol-sosyalist dünyaya
özgü refleksleri tahrip etmesidir.
Birikim’de çıkan benzeri
yazıların işlevi, Siyasal İslamcılara karşı sol-sosyalist dünyada var olan
reflekslerin kırılmasını sağlamaktı.
Yapılmak istenen şu etkiyi
yaratmaktı:
“Aslında o kadar da kötü
değillermiş.” ya da “Biz gerici diyorduk ama bu önyargıymış, aslında öyle
değillermiş.”
Ve bu etki yaratıldı.
O zamanlar Birikim’de yazan
ve Siyasal İslamcı olarak tanımlanan, demokrasi üst başlığıyla koruma altına
alınan isimler bugün artık “fabrika ayarlarına” döndükleri için şu an onları
teşhis etmekte bir zorluk yoktur.
O günlerde Birikim
Dergisi’nde yazan bu yazarların hemen hemen hepsi bugün iktidarın çeşitli
aygıtında aktif olarak yer almaktadır.
Bütün bunlar, “hoşgörü”,
“uzlaşma”, “empati”, “diyalog” ya da “saygı duyma” gibi kavramlarla yapıldı.
Sosyalizm düşüncesinin
tankla, topla, işkenceyle, idamla ezildiği, sistematik bir şekilde toplumdan
kazındığı, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir vahşetle yok edildiği bir
toplumda, bütün bu olayların hemen sonrasında “hoşgörü”den ve “birbirini
karşılıklı anlamak”tan söz ediliyordu. Sosyalizmin, sosyalist düşüncenin en
kaba yöntemlerle alandan temizlendiği bir yerde o alanda yeşertilen Siyasal
İslamcılık, toplumda bu sözcüklerle meşrulaştırıldı.
“Hoşgörü”… “Başkasının
fikrine saygı duymak”…
Siyasal İslamcılık toplumda
güçsüzken, Birikim gibi mecralar hoşgörü, empati, fikir tartışması başlıkları
altında İslamcılığa alan sağladı.
Sonra ne mi oldu?
O günlerde Birikim’de
yazarak solun aklına enjekte edilen bu kişilerin bugün neler yazdığı ortadadır.
Güç sahibi olduklarında
ortada ne hoşgörü, ne uzlaşma ne de empati kaldı.
Bu ideolojiyi savunanlar
güce ulaştığı anda “fabrika ayarları”na geri döndüler; böylece “Medine
Vesikası”, “hoşgörü” ve “empati” gibi kavramlar bir anda yok oluverdi. Geriye
kalan en “empatik” şey ise “ateistlere ve eşcinsellere kötü bakma hak ve
vazifeleri” makalesi oldu.(7)
Siyasal İslamcılar ya da
Birikim’de o zamanlar “hoşgörü ve Medine Vesikası” makaleleri yazanlar hiç
değişmediler. İdeolojileri şimdi neyse o zaman da oydu; sadece ellerindeki güç
değişti. O dönem bu kişileri reddeden ve onlara karşı sol bir refleks gösteren
insanlara Birikim aklı, bağnaz ve faşist muamelesi yaptı. Birikim aklı bütün
ideolojik gücünü bu sol refleksi, bu önyargıyı kırmak için harcadı ve başarılı
da oldu.
Bugün etkisi azalmış olsa da
uzunca bir süre, Siyasal İslamcıların sol karşıtı türlü türlü eylemlerini
“Bakalım ne diyor? Her fikre saygı duymak lazım” diye karşılayan bir “sol” tip
yaratıldı.
Bu bir “başarı” hikâyesidir.
Sokaktaki insanın laiklik
duyarlılığıyla belirli şeyleri tümden reddeden refleksi, eğitim, felsefe ve
kültür-sanatla köreltildi.
Yaşayarak
öğrenme, öğrenmenin en pahalı yoludur.
Bir toplum için yaşayarak
öğrenmenin büyük bedelleri vardır. Avrupa’nın faşizmi öğrenmesi, altı yıllık
bir dünya savaşından sonra olmuştu. Bu bilginin her bir “byte”ine karşılık
binlerce ceset vardır. Türkiye için konuşacak olursak, Türkiye’nin Siyasal
İslam’ı öğrenmesi için toplumun bu derece dinselleştirilmesine ya da 15 Temmuz
darbesini yaşamasına gerek yoktu. Yıllardır sistemli bir şekilde yapılanlardan
sonra bunu zaten herkes görebilir. Dinselleşme, sokaktaki insanın hayatına
girecek kadar yaygınlaştıktan sonra bunu saptamak bir marifet değildir.
Siyasal İslam’ın kullandığı
“Jakobenizm”, “askeri vesayet”, “tepeden inmecilik”, “İttihatçılık” vs. gibi
15-20 sözcüklük bir kavram seti, cumhuriyet karşıtı cephenin neredeyse bütün
kavramları Birikim Dergisi’nin mutfağında pişirilmiştir.
Çok uzak değil, birkaç yıl
öncesine kadar Siyasal İslam’ı bu ülkede sola “sosyalist kültür dergisi”
Birikim pazarlamıştır: Heideggerli, Levinaslı, Rawlslı, Laclaulu, Zizekli
dipnotlarla Siyasal İslam pazarlaması…
Birikim Dergisi ve “liberal
sol”un sol-sosyalistlere yaptığı en büyük kötülük kültürel ve siyasal
reflekslerin yok edilmesidir.
Bir solcu, “organ bağışı
haramdır, oğlunun cinsel organı babaya takılırsa o organın işlediği günah kime
yazılacak?” diyen birini “yobaz” diye adlandırır.
Abdurrahman Dilipak’ın
yazdıklarıyla beslenen bir kişinin solla herhangi bir ilişkisi yoktur.
Fethullahçı çete, bir çetedir;
hep bir çeteydi ve gericiydi. Bu tanımı hafifleten herhangi bir tutumun solla
bir ilgisi olamaz.
Akla ve aydınlanmaya dayanan
toplumcu refleksleri inşa etmek, bu topluma karşı hepimizin sorumluluğudur.
Edebiyatla
Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme 2. Cilt
Kaynaklar:
1-
https://haber.sol.org.tr/mansetler/fethullahcilik-mesrudur[1]haberi-10268
(Erişim tarihi: 11.05.2020)
2-
http://haber.sol.org.tr/mansetler/fethullahcilik-mesrudur-ha[1]beri-10268
(Erişim tarihi: 22.12.2019)
3-
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87ador (Erişim tarihi: 11.05.2020)
4- R.W. Carlsen, Cennetin ve
Cehennemin İçine Bir Yolculuk İran izlenimleri, İşaret Yayınları 1988 Aktaran:
Cihan Aktaş, Başörtüsünün Soykütüğü Üzerine Düşünmek, Birikim Dergisi, 210.
Sayı, 2006.
5- Dilaver Demirağ, Öznenin
Kibiri, Birikim Dergisi, 227. Sayı, 2008.
6- Aksu Bora, Özgürlüğümüzü
İstiyorlar, vermeyeceğiz işte!, Birikim Dergisi 227. Sayı, 2008
7- https://www.yenisafak.com/yazarlar/hayrettinkaraman/
escinsele-iyi-hosgorulu-bakamayiz-2038820 (Erişim tarihi: 22.12.2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.