27 Mayıs 2023 Cumartesi

Alper Öztaş’ın ‘Burjuva Demokrasisi Rüyası’ adlı yazısı: Siyaset teorisindeki acemilik

Mahmut Boyuneğmez


25 Mayıs 2023 tarihinde yayınlanan bir yazıyı eleştirmek istiyorum. Umut-Sen’in sitesinde yayınlanan yazı Alper Öztaş’a ait.

“Burjuvazi, içinde bulunduğu kapitalist kriz koşullarının gerektirdiği, sınıfsal çıkarlarını korumak için uygulamak istediği ekonomi politik kararları alabileceği, sakin dönemlerin biçimi olan burjuva demokratik yapılanmasının da dışına taşan bir rejim şekline yönelmek durumunda kaldı. Parlamentarizmi aşan, baskıcı, otokrat, anti demokratik bu siyasi iktidar, burjuvazinin ihtiyaçları çerçevesinde, içinde bulunulan olağanüstü duruma istinaden inşa ve istihdam edildi. Daha önceki yazılarımızda buna Bonapartist bir yapı denebileceğini dile getirmiştik.”

Böyle buyurmuş Öztaş… Siyasal gündemlerin evrilerek bugüne gelişini görmeyen Öztaş, AKP’nin yürütmede oluşunu, Erdoğan’ın “tek adam rejimi”ni, kriz koşullarına bağlıyor. Oysa AKP’nin parti-devlet haline gelişi, birçok aşamadan geçerek bugüne gelmiş bulunuyor ve kriz koşullarıyla doğrudan bir ilişkisi bulunmuyor. Otoriter rejimlerin, neo-liberal sermaye birikim biçimine uygun siyasal yönetim şekli olduğu örneğin Teatcher, Reagan yönetimleri döneminden beri biliniyor. Türkiye’deki otoriter tek adam rejimi de dâhil bu yönetimlerin, burjuva demokrasinin dışına taşmadığı, bu demokrasinin bugüne gelen evrimleşmiş hali olduğunu görmek gerekiyor. Faşizm günümüzde, burjuva demokrasilerinin içeriğine nüfuz etmiş biçimde bulunuyor. Parlamentonun işlevsizleşmesi, yürütmenin baskın konuma gelmesi, baskıların artması, korporatist devlet, özgürlüklerin budanması, hakların geriletilmesi vd., bütün bunlar anti-demokratik özellikler olmayıp, bizatihi burjuva demokrasisinin bugünkü içeriğini oluşturuyor. Bonapartizmin ne olduğunu bilmeyen Öztaş, rejime/devlete “Bonapartist yapı” diyiveriyor.

Öztaş, Bonaparte’ın zamanında darbeyle iktidarı ele geçirdiğini ve bunun, burjuvazinin pasif onayıyla gerçekleştiğini bilmiyor. Bonapartizm, burjuvazinin siyasal egemenliğinin olgunlaşmadığı dönemde gözlenen bir diktatörlüktür ve proletaryanın iktidarı alamaması, burjuvazinin ise elinde tutamaması sonucunda gelişmiştir. Oysa günümüzde sermaye sınıfının egemenliği o kadar ileri bir evrededir ki, neo-liberal politikalarla yapılan saldırılara karşı işçi sınıfı içerisinden örgütlü bir hareket oluşturacak yanıt gelmemektedir. İşçi sınıfımız örgütlülük ve bilinç düzeyi açısından, iktidarı almaktan çok uzaktır.  

“Sınıf çelişkileri sertleşip keskinleşiyor ve bu nedenle de siyasi iktidarın sahibi burjuva diktatörlüğü, egemenliğini sürdürmenin koşullarını açık zor uygulamak dışında oluşturamıyor. Bu hem burjuva demokrasisinin askıya alınmasını ve baskıcı, otokratik bir daralmayı ifade ediyor hem de yazının sonunda değineceğimiz devrimci bir durumun da temelini oluşturuyor.”

Evet, Öztaş böyle yazıyor. Günümüzde işçi sınıfı ile kapitalist sınıf arasındaki uzlaşmaz karşıtlıklar, çelişkiler formuna bürünmemiş olup, var olan kapitalist iktidarın toplum üzerindeki hegemonyasında da bir kriz bulunmuyor. Kapitalist sınıf iktidarını, baskılar yanı sıra rıza/onay sağlayıcı birçok toplumsal araç/yapı üzerinden sağlıyor ve yeniden üretiyor. Kültür endüstrisinden (medya burada öne çıkıyor), mücadele örgütleri olması gerekirken iktidarın korporatist aparatları haline dönüştürülen sendikalardan, eğitim sisteminin geleceğin işçilerinin ideolojik formasyonunu oluşturmadaki rolünden, tarikatlar/cemaatlerin mikro-iktidar örgütlenmeleri olarak işlevinden tutun, hayırseverlik pratiklerinin oluşturduğu ideolojik motiflere, ırkçı/milliyetçi söylemlerin yaygın kullanımına kadar, birçok yol ve araçla kapitalist sınıfın işçi sınıfı üzerindeki hegemonyası korunuyor ve sürdürülüyor. Baskıyla birlikte var olan bu yol ve araçlarla, burjuva demokrasisi askıya alınmamış, aksine geliştirilip pekiştirilmiştir.

Bakın Öztaş, Leninist öncülüğün işlevini unutup, kriz koşullarında işçi sınıfının kendiliğinden sermaye iktidarını sorgulayacağını düşünüyor:

“Anti demokratik, baskıcı bir siyasi iktidarın, üstelik kapitalist kriz koşullarında, yoğun bir işçi sınıfı itirazı ile karşılaşması doğaldır. İşçi sınıfının itirazının başlama noktası neresi olursa olsun, eğer saptırıcı bir müdahale yapılmazsa bitiş noktası burjuva diktatörlüğünün sorgulanması olacaktır.”

Oysa işçilerin kendi başlarına kriz koşullarında dahi olsa varabileceği en gelişkin örgütlenme ve bilinç biçimi sendikal mücadele ve sendikalizmdir. Çünkü kapitalist sınıfın toplumsal iktidarını sağlayan ve yeniden üreten mekanizmalar vardır. İşçi sınıfı üzerinde kurulan iktidar bir toplumsal ilişkiler toplamıdır. İşçi sınıfı bu toplumsal ilişkiler içerisinde kendiliğinden devrimci bir yönelişe erişemez. Leninist öncülük, işçilerin arasında bulunup, işçilerin yaşadıkları deneyimler sonucu oluşabilecek bilinçsel ilerlemeler zemini üzerinde çalışıp, onlarda filizlenmiş düzenle uyumsuz bilinç nüvelerini sosyalist ideolojiyle ve politikalarla ilişkilendirmeyi ve böylelikle onları örgütlemeyi içeriyor.

“Sandığın, baskıcı, anti demokratik bir otokrata karşı, demokrasi, adalet, özgürlük vb. için kurulduğu iddia edilmektedir.”

Bu cümleyi yazanın bir sosyalist olması üzücüdür. Sosyalistlerin seçimlerle “demokrasi, adalet, özgürlük” gelmeyeceğini bilmediklerini mi zannediyor?.. Toplumumuzun yarısında “tek adam rejimi”ne dönük birikmiş bir tepkisellik bulunuyor. Bu tepkilerin örgütlenmesi ve sosyalizm mücadelesine yönlendirilmesi gerekiyor. Kitlelerin tepkileri ve özlemleri dikkate alınmadan, sosyalist mücadele yürütülemez. Üstelik sosyalistler kendi partileriyle parlamentoya girmeye çalışmış ve birkaç vekil çıkararak bunu başarmışlardır. Meclis kürsüsünden işçi sınıfının çıkarları doğrultusunda muhalefet edecekler, sosyalizm mücadelesinin topluma seslenme görevini, bu kürsü üzerinden de gerçekleştireceklerdir. Sosyalistler “burjuva demokrasisi, adaleti, özgürlüğü” için sandığa oy vermeye gitmediler ve kitlelere de bu yönde bir çağrıları olmadı. Öztaş’ın iddia ettiğinin aksine, sosyalistler arasında işçi sınıfına burjuva demokrasisini savunmak için oy ver diyen bulunmuyor.

Öztaş, bakın nasıl bir çarpık algıya/kavrayışa sahip?:

“Devrimci sosyalist yapılar da, içinde bulunduğumuz sürecin anti demokratik yapısını, burjuvanın ona duyduğu ihtiyaç ile ilişkilendirmek yerine, ‘tek adamın’ veya ‘saray rejiminin’ politik hırslarına bağlamışlardır.”

İçinde bulunduğumuz süreç tamı tamına demokratiktir; burjuva demokrasilerinde faşizan uygulama ve politikalar, klasik faşist devletlerin Almanya ve İtalya’da görüldüğü zamandan bugüne uygulana gelmiştir. Hiçbir sosyalist bir bireyin hırslarıyla, çıkarlarıyla vb. rejimin varlığını açıklamıyor.

“Seçim sonuçlarına bakan ve bekledikleri burjuva değişimi göremeyenler, işçi sınıfından oluşan seçmen kitlesini, bilinçsiz olmakla suçlama yoluna yönelmişlerdir. Devrimci politik yapılarımız ve entellektüellerimiz, sınıf ekseniyle burjuva politik alana bakacaklarına, tersine burjuva politik alana bakarak işçileri sınıflamaktadırlar. Burjuva demokratik alanı o denli makbul kabul etmektedirler ki, bu alanda alınan pozisyona göre, işçileri bilinçsiz ilan edebilmekte hatta sınıflarından bile aforoz edip, onları çürümüş, lümpenleşmiş, insani ve toplumsal değerlerini yitirmiş ilan edebilmektedirler.”

Oysa çürüme/lümpenleşme bir süreçtir. Sosyalistler bu süreci durdurmak ve tersine çevirmek için mücadele eder. Liberal bireycilik ve “her koyun kendi bacağından asılır” gibi değerler, hayırseverliğin getirdiği düşkünlük ve “buna da şükür” zihniyeti, sığınmacılara karşı yükseltilmeye çalışan ırkçılık ve hoşgörüsüzlüğe karşı duramayış,  büyük servetleri ellerinde tutan tarikatlara sığınma/yanaşma vd., bunlar çürüme sürecinin bazı görünümleridir. Sormak gerekiyor; işçilerin kendi sınıfsal çıkarlarının bilincinde oldukları ne zaman söylenebilir?.. Bu çıkarları temsil eden sosyalist partilerde hatırı sayılır büyüklüklerde örgütlenmiş oldukları zaman. Oysa bugün işçiler seçimlerde ağırlıkla düzen partilerine oy veriyor. Parti-devlet haline dönüşmüş AKP’ye ve bu partinin liderine yönelik, emekçiler arasında fanatizme varan bir destek bulunuyor. Sosyalistler, işçilere politikalarını ulaştırmakla, düzene dönük devrimci eleştirileriyle görevlerini yapıyor. Sosyalistler CHP ve diğer düzen partilerini sanki eleştirmiyormuş, onların vizyonlarının kapitalist sınıfın çıkarlarıyla bağını göstermiyormuş gibi yazan Öztaş, “tek adam rejimi”nin değiştirilmesinin kitlelerde yaygın bir özlem olduğunu göremiyor. Kitlelere öncülük etmek, onların özlemlerini bir kenara bırakıp, siyasetsiz kalınarak yapılamaz. Öztaş, sistem restore olursa, mücadelenin duracağını mı zannediyor?..

Açık yazayım; Öztaş’ın “bilinç” hakkında yazdıkları, anlamadığı konulara girdiğini gösteriyor. Vaktim olmadığından, Öztaş’ın pek felsefi (!) “bilinç” değerlendirmelerini, değerlendirmeye dahi almayacağım. İşçi sınıfının bilincinin gelişimi konusunda Öztaş’a ve okura, daha önce yazdığım bir değiniyi okumalarını öneriyorum. Bağlantı adresi şöyle: https://www.facebook.com/groups/marksistarastirmalarmar/permalink/6115365635199195/

Son olarak Öztaş’ın “devrimci durum” çözümlemesi (!)’ne bakalım:

“Kapitalist krizin gereği olarak sınıf savaşımı keskinleşecek, burjuvazinin Bonapart’ı inşa ve istihdam etmesinin gereği burada. Açık ki aynı durum işçi sınıfının kalkışmasını ve devrimci bir durumun oluşmasını da içeriyor. Tekrar edelim, açık ki kapitalist kriz ve krizin ihtiyaç duyduğu baskı, karşısında keskinleşen bir sınıf tepkisi ve devrimci dönüşüm durumu da sunuyor.”

Lenin’in devrimci durumu tariflemesini okumamışsa, Öztaş’a hatırlatmak gerekiyor: Yönetenlerin eskisi gibi yönetemediği, yönetilenlerin de eskisi gibi yönetilmek istemediği bir tarihsel kesit ve bunlara eşlik eden iktisadi bir bunalım… Kriz koşullarında sınıf savaşımı/mücadelesi otomatik olarak keskinleşmez. Sistem, oluşan tepkileri soğurabilecek mekanizmalara sahiptir. Her kriz, devrimci durum doğurmaz. Sosyalist partinin devrimci durum öncesi süreçlerde belirli bir ön hazırlığının olması, işçiler arasında öncü işçileri az çok örgütleyebilmiş olması, işyerlerinde ve mahallelerde azımsanmayacak bir güç oluşturmuş olması gerekir ki, devrimci durum başarıyla ilerletilebilsin. Yine örneğin tarih göstermiştir ki, kriz kesitlerinde, işçilerin/kitlelerin faşist partileri desteklemesi ve faşist diktatörlüklerin kurulması da mümkündür.

Bitirirken şunu belirtmeliyim. Öztaş’ı ciddiye aldım, çünkü böyle düşünen sosyalistlerin sayıları az da olsa var olmaları üzüntü vericidir. Eleştirimin karşı taraftakilerin fikirlerini değiştirmeyeceğini düşünüyorum. Fakat bu kişilerin yazılarını okuyan, bu kişilerle konuşanların, onlardan etkilenmelerinin de önüne geçmek gerekiyor. Bu yazıyı bu amaçla kaleme aldım.

Eleştirilen yazının bağlantı adresi: https://umutsen.org/index.php/burjuva-demokrasisi-ruyasi-alper-oztas/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Google hesabıyla yorum yapmak istemiyorsanız, yorum yazmadan önce Ad/Url seçeneğinde, sadece ad kısmını doldurabilirsiniz.